islami Forum

Full Version: Fetavay-i Hindiyye Talak 1.Bölüm (islamda Boşanma)
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.
FETAVAY_I HiNDiYE KİTABÜ´T- TALÂK

KİTABÜ´T- TALÂK
1- TALÂK´IN MANÂSI, RÜKNÜ, ŞARTI, HÜKMÜ, VASFI, KISIMLARI VE TALÂKI VÂKİ OLAN VE OLMAYAN KİMSELER


Talâk´ın Manâsı:

Talâk[1] : Şer´an, nikâh akdini, lafo-ı rna´hsûs ile (— özel sözler­le) hâlen veya meâlen, ref ve izâle etmektir. (= ortadan kaldırmak­tır.) Bahru´r - Râik´ta da böyledir. [2]

Talâk´ın Rüknü :

Talâk´tn rüknü, erkeğin, karışma hitaben : «Sen, boşsun.» demesi veya buna benzer bir söz söylemesidir. Kâfî´ds de böyledir. [3]

Talâk´in Şartı:

Talâk´m, özellikle şu iki şartı vardır:

1- Kadında, nikâh veya iddet kaydının bulunması,

2- Mahall-i nikâhın helâl olması,

Meselâ : Cimâ´dan sonra, musâharet sebebiyle, kocasına haram olan ve iddet beklemesi îcafoeden bir kadını; kocası iddeti içinde bo-şasa; —nikâhının— helâlliği kalkmış olduğundan, bu talâk vâki ol­maz.

Bu kimse, önce fooşayıp; sonra bundan geri dönse bile, —helâllik ve bağ zail olup gitmezse —talâk baki kalır. Çünkü onlar, halde değii, istikbâlde zail olurlar. Bir taiâk´tan sonra; iki defa daha tatlik etmiş olsa bile, hüküm değişmez. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir. [4]

Talâk´ın Hükmü :

Talâk´ın hükmü : Karı - koca arasındaki ayrılığın; teiâk-i Hc´îde, kadının iddeti bitince; taiâk-ı bâin´de ise hemen, vuku bulmasıdır. Fet-hu´l - Kadîr´de de böyledir.

Nikâhın helâlliği; üç talâk vuku ´bulduğu zaman kaybolur. Se-robsî´nin Muhıyt´indc de böyledir. [5]

Talâk´ın Vasfı:

Talâk, aslında mahzurlu; ihtiyaç halinde ise, mftbâhtır. Kâfimde da böyledir. [6]

Talâkın Kısımları:

Talâk, iki kısımdır:

1- Taiâk-ı sünnî,

2- Talâk-ı bid´î.

Bunlardan her biri de, iki kısma ayrılır:

1- Adede rücû1 eden,

2- Vakte rücû´ eden.

Aded ve vakit bakımından, taiâk-ı sünnî iki kısımdır:

1- Talâk-i sunnî-i´has´en,

2- Ta!âk~ı sunnî-f ahsen.

Talâk-i sunnî-i ahsen : Kendisine cima´ edilmiş bulunulan zev­ceyi, içinde mukârenet bulunmayan, bir tuhûr (= temizlik) İçinde, ta-lâk-ı ric´î ile bir talâk boşamaktır ki, bu kadın, iddeti sona erinceye kadar, bîr da;ha atİik edilmiş (= boşanmış) olmaz. Bu kadın hamile ise, hamlini vaz1 etmesi (= doğurması) da beklenir.

Tnlâk-i sunnî-i hasen : Aslında cima´ edilmiş bulunan bir İcadım; içinde cima´ bulunmayan bir tuhr (= temizlik) hâlinde, bir ric´î talâk ile boşamak ve İddetin sonuna kadar, tuhr (— temizlik) hallerinde, ´birer daha boşamaktır. Serahsî´nin Muhıyt´lnde de ´böyledir.

Cima1 edilmiş olan kadın ile, cima´ edilmemiş olan kadın, adede rucû eden, sünnî talâk bakımından eşittirler.

Vakte rücö eden sünnî talâk ise, kendisine cima´ edilmiş bulunan, kadında sabit olur.

Cima´ edilmemiş olan kadın; temiz iken de, hsyızîı iken de, bo-şanabilir. (Çünkü, bu kadının, iddet beklemesi, gerekmez.) Hidâys´de de böyledir.

Kendisi ile, halvet-i sahîha da bulunulmuş olan kadın da, ta­lâk vakti hususunda; cima´ edilmiş olcn kadın gibidir. Muhıyt´te de böyledir.

Taiâk-ı Sünnî´nin vakti hususunda, müslüman kadın ile, ehl-i kitap olan veya câriye bulunan kadınlar da, müsâvîdir. Tatarhâniyys´-de de böyledir,

«İddetin uzamasından zarar görmemesi İçin, erkeğin, İlk ta­lâk-i, temizlik vaktinin sonuna bırakması, evlâdır.» denildi.

Keza, «işi, cimâ´ın sonucunu beklemeye bırakmamak için, sünnet olan vakit, temizliğin, hemen akabinde boşamaktır.» denildi. Tebyîn´de de böyledir.

Burada, temizlikten kasıt, içinde cima´ yapılmayan vakittir Talâk-ı Sünnî´nin vakti, ancak, bu vakittir. Hayız tıâlindeki cima´ ve hayız hâlindeki talâk; üzerinde nas oian sünnet talâk mahallinden çık­mış bulunur. Zıyâdât´ta da böyledir.

Bu hüküm, şahsın; hayız hâlinde vuku bulan talâkdan, rücû et­mesinin, daha güze! olduğu, Asıl´da zikredilmiştir.

Ttihâvî: «Bir kimsenin, karısını, hayzı takip eden temizlikte bo­şaması, sünn-et olan talâk mahalline, dönmesine işarettir.» demiştir.

Ebü´l - Hasen ise : «Ts´ıâvî´nin söylediği, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´-nin,.; Asıl´da zikredilen ise, İmâmeyn´in kavlidir.» demiştir.

Bîr kimse; karısını, hayız hâlinde iken, boşadıktan sonra, ye­niden nikahlayıp; hayzı takip eden temizlik hâli içinde, tekrar boşamayı İstese; bu boşama, bil - ittifak, talâk-t sünnî olur. Zehıyre´de da böyledir.

Bir kimse; karısını, içinde cima´ etmediği, temizlik halinde, bir talâkla boşadıktan sonra, tekrar nikâhlasa; bu şahsın, o temizlik müddetinde, isterse, bu kadını boşayabiîeceği hususunda, ittifak var­dır. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse; karısını, içinde cima´ yapmadığı tuhur {= temizlik) hâlinde, bir talâkla ´boşadıktan sonra; aynı tuhur günlerinde, karısına, sözle, tekrar rücû´ etse; bu şahıs, karısını, isterse, aynı temizlik gün­lerinde ikinci defa boşayabiiir. İmâm Ebû Hanîfe {R.A.J´ye göre, ise, talâk-ı sünnî olmaz. İmâm Muhammet! (R.A.)´den ise, bu rivayetlerin, her İkisi de gelmiştir. Zehıyre´de de böyledir,

Bu durumda, karısına; dokunmak, öpmek veya fercine şeh­vetle bakmak gibi, bir yolla müracaat eden kimsenin, talâkı hakkında da, yukarıdaki ihtilâflar, söz konusudur. Sirâcü´i - Vehhâc´da da böyle­dir.

Bîr kinime, karısının elini, şelrvetle tuttuğu sırada, ona : «Sen, sünnet üzere, üç talâk boşsun.» dese; o sırada üç talâk vâki olur. Bu talâklardan biri, diğerine tâbidir. Koca, karısına müracaat ettiği zaman. diğer talâk vâki oiur. Mebsût´ta da böyledir,

Şayet, bu şahıs; ´bîr talâkla boşamiş buîunduğu karısına, ci­ma´ ile müracaat ederse; bu hâli, bil - icmâ, taiâk-i sünnî olur. Sîrâ-cü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bu hüküm; adam, cima´ ite müracaat edince, kadının, bundan, hâmi[e kalmaması halindedir.

Şayet kadın; bu cimâ´dan hâmile kalmışsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A). île İmâm Muhammet! (R.A.)´e göre, kocası isterse, bu kadını, başka bir talâkla boşayabilir. Bedâi´de de böyledir.

Bid´î talâk da iki nevidir

1- Aded yönünden bid´î talâk,

2- Vakit yönünden bid´î talâk.

Aded yönünden bid´î talâk : Bir tuttur (~ temizlik) vakti içinde; kadını, bir kelime ile yahut, ayrı ayrı kelimelerle, üç talâk boşamaktır.

Veya, bir temizlik süresi içinde; bir kelime ile yahut iki kelime ile; iki talâkın arasını, cem etmektir. Bir kimse, böyle yaparsa; talâk vâki olur. Fakat, böyle yapan şahıs da, âsî (= günahkâr) olmuş bulu­nur

Vakit yönünden bid´î tal§´<: Bu, hayız gören bir kadını, hayız halinde iken boşamaktır. Ancak, bu kadının; —kocasının —cima´ et­tiği bir kadın olması gerekir. Bir kimsenin, içinde cima´ ettiği tuhur E= temizlik) zamanında, karısını boşaması da. vakit yönünden bid´î bir talâktır/

Bu hallerde de, talâk, vâki; fakat, kocanın, karısına müracaat et­mesi, müstehap olur.

Esahh olan kavil ise, bu durumda, kocanın, müracaat etmesi va­ciptir. Kâfî´de de böyledir.

Zâhir-i rivayette, talâk-ı bâin, talâk-ı sünnî değildir.

Bir kimsenin, cima´ etmemiş olduğu karısını; — hayızlı veya hayız-sız — boşaması, talâk-ı sünnîdir. (Çünkü, bu kadının, iddet beklemesi gerekmez.)

Müntekâ´da : «Bir kimsenin; karısını, hayızfcalinde iken, mu­hayyer bırakmasında, bir beis yoktur.

Hayız hâlinde, kadının, kendisini muhayyer kılmasında da, bir beis yoktur.

Hakimin, hayız halinde, bu kan - kocanın arasını ayırmasında da, bir beis yoktur.» denilmiştir. Muhıyt´te de böyledir.

Hayızlı bulunan bir cariyenin; azâd edilince, nefsini muhay­yer kılmasında da, bir beis yoktur.

Bu mes´elelerde, cima´ edilen kadınla, cima´ edilmeyen kadın, müsavidir. Sirâcü´i - Vehhâc´da da böyledir.

Yaşça büyük veya küçük olduğundan dolayı, hayız görmiyen bir kadını, sünnet üzere boşamak isteyen koca; onu, bir taiâk boşar; bir ay geçince bir talâk daha ve bir ay daha geçince, bir talâk daha boşar.

Boşama, ayın başında vuku´ bulmuşsa, yeni ;aym, hilâlinin görül­düğü günün evveline İtibar .edilir. Ayrılıkta olsun, iddette olsun, zaman, kamerî ayla, tesbit edilecekse— bil - ittifak, mezkûr güne itibar ediiir.

Boşama, ey içinde vâkî olmuşsa; —zamanın tesbitinde — bil -it­tifak, gün sayssına itibar -edilir.

Bu durumda, ikinci boşama, otuz gün dolmadan yapılmaz; bilakis, otuz birinci gün gelince, ikinci boşama yapılır.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a ´göre; İddet, doksan gün geçmeden ta­mam olmaz.

Bir kimse, âdet görmeyen —yaşça küçük veya büyük— karısını, istediği zaman boşaya´bilir. Bu, caizdir. Üç imamımızın kavillerine göre, !bu kimsenin; cima´ ettikten sonra, talâk için, bir müddet zaman ge­çirmesi gerekmez. Fethu´I - Kadir´de de böyledir,

Şemsü´l - Eîmm© Halvânî: «´Bizim şeyhlerimiz: Bu hüküm; küçük kadının hayız olma ihtimali olmadığı ve ihâmile bulunmadığı zaman geçerlidir. Fakat, hayız olma ihtimali ´bulunan kadının talâkını, cimâ´ından ´bir ay sonraya bırakmak, efdatdir; buyurdular.» de­miştir. Zehıyre´de de böyledir.

Hamile bir kadını, cimâ´dan sonra tatlik etmek caiz olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu kim­se; her iki talâk arasında, bir ay müddetle bekiiyerek karısını, talâk-ı sünnî jle boşar. Hidâye´de de böyledir.

Bir kimse, cima´ etmiş bulunduğu ve âdet görmekte olan ka­rısına : «Sen, sünnet üzere boşsun.» derse; talâk vâki o!ur. Ancak^bu durumda kadının temiz ve bu tu´hûr hâlinde de, kocası tarafından cima´ edilmemiş olması gerekir.

Şayet kadın, hayızh ise veya, bu temizlik halinde, kocası tarafın­dan cima´ edilmişse; ´bu durumda, sünnet olan vakit gelene kadar, ta­lâk vâki olmaz.

Bir kimse, cima´ ettiği, hayız ehli karısına : «Sen, sünn-et üze­re, üç talâk boşsun.» demiş olsa; bu sözünün bir kaç yönü bulunur:

1- Bu şahıs, (bu sözü ile; iher temizlik zamanı bir talâk niyyet etmişse; sözü, bu niyyeti üzere geçerli olur.

2- Su kimsenin, ´bu sözü söylediği esnada, bir niyyeti bulun­mazsa; yine, her temizlik zamanı, bir talâk vâki olur.

3- Bu sözü ile, üç talâkın da, o anda vâki olmasına niyyet et­mişse; ´bu niyyeti de, sahih olur. Çünkü, üç talâkın birden vukuu, sün­net olarak bilinmektedir.

4- Bu şahıs; her ay başında, bir talâkın vuku bulmasını niyyet etmişse; bu durumdaki niyyeti de, sahih olur.

Şayet kadın, hayızdan kesilmiş yaşlı bir kadın veya hayız görme­yen küçük bir kız olduğu halde, kocası tarafından cima1 edilmiş ve kendisine : «Sen, sünnet üzere, üç taiâk boş ol.» denilmişse; bu du­rumda, bir talâk vâki olur.

Bu durumda, cima´ etse de, etmese de, bir ay sonra, bir talâk; ´bir ay sonra da, bir tsiâk daha vâki olur. Mıahıyt´te de böyledir.

Eğer ´bu durumda, adam; aynı anda, üç talâkın ´hepsinin do vuku bulmasına niyyet etmişse; niyyeti vuku ´bulur. Serahsî´nin Muhiyt´-inde de böyledir.

Keza, hâmile kadın hakkında da, —niyyeti böyle olsun veya olmasın— hüküm böyledir. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısına; cimâ´dan önce : «Sen, sünnet üzre, üç talâk boşsun.» demiş olsa; o anda, bir talâk vâki olur.

Eğer, onu yeniden nikâhlasa; diğer talâk da, vâki olur. İmâm Ebû Hr.nîîe (R.A.)´ye göre, üçüncü talâk da böyledir. Sirâcü´l Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, ´hamile olan karısına : «Sen, sünnet üzre, üç talâk boşsun.» demiş olsa; ´bu sözü söylediği anda, bir talâk vâki olur. Bu kadın, ´bir gün sonra, doğum yapsa; kocası, onu, tekrar nikahlayabilir. Zehıyre´de de böyledir.

Bir koca, karısına: «Sen, sünnet üzere, boşsun.» demiş, fa­kat «üç talâk» lafzını zikretmemiş olsa; eğer kadın, hayız erbabı olur ve tm söz, içinde cima´ bulunmayan, temiz vaktine rastlarsa; talâk vâki oiur.

Kocanın sözü, böyle ´bîr vakte raslamamışsa; böyle bir vakit ge­linceye kadar, talâk vâki olmaz. Böyls bir vakit gelince, talâk geçerli olur.

Kadın, hayız görmeyen veya hâmile bir kadın olursa; koca, bu sözü söylediği anda, talâk vâki olur, Tahâvî Şerhî´nde de böyledir.

Koca, sözü İle, üç talâkı birlikte veya ayrı ayrı nîyyet etmiş­se; kadın da temiz ise, talâk sahih olur. Bu, Şemsü´l - Eimme Serah-sî´nin, Şeyhu´I- İslâm´ın ve Esrar isimli eserin Sahibinin kavlidir.

Fehru´l - İslâm, Scrfru´ş - Şehîd ve âlimlerden bir topluluk iie Hidâye Sahibi de : «Bu durumda, talâkın hepsine birden niyyet etmek, sahih olmaz.» demişlerdir. Tebyîn´de de böyledir.

Hatta, bu durumda, sadece, bir talâk vakî olur. Fetâvâyİ Kâ-dîhân´da da böyledir.

Bîr kimse, ´bâin bir talâka niyyet ederek, karısına : «Sen, sün­net üzere, boşsun.» dese; bu durumda, kadın boşanmış olmaz. 5e-rahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bu durumda, bir kimsenin, iki talâk niyyet etmesi, fakat sözü ile bir talâk kasdetmesi ve «sünnet üzere...» demesi hâlinde; kadın, iki talâk üzere boş olmaz ve bir talâktan fazlası, vâki olmaz. Tata hâ-niyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Sen, sünnet üzere, her ay, boşsun.»

dese; bu durumda, hayızdan kesilmiş olan kadın, her ay, üç talâk boş olur.

Kadın, hayız gören biri ise, bir talâk ´boş olur. Ancak, her ayr üç talâk boşamaya niyyet etmişse, bu durumda kadın, üç talâk boş olur.

Bir kimse, şayet, hayız görmeyen karısına : «Sen, her ay için, boşsun.» demiş olsa; bu kadın, her ayın taşında, bir talâk boş olur.

Koca, hayız gören karısına : «Sen, her hayızda boşsun.» demiş oisa; kadın, her hayız oluşunda, bir talâk boş olur.

Koca, bu sözü, hayız olmayan karısına, söylemiş olsa; bu durum­da, bir şey lâzım geimez. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bu şahıs, bu sözüne, «sünnet üzere» lafzını da, eklese; bu durumda kadın, temiz halde ise, bir talâk vâki olur. Sonra da, hayız görmeyen kadın için her ay; hayız gören kadın İçin her hayızda, bir talâk vâki olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, sünn-et üzere, iki talâk boşsun." demiş olsa; bu durumda, içinde cima´ edilmemiş olan, her tuhûrda (= temizlikte) birtaîâk, vâki olur. Bedâi´de de böyledir.

Muc.Üâ, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´ın şöyle buyurduğunu zikret­miştir : «Bir kimse, karısına: «Sen, sünnet üzere, iki talâk boşsun.» demiş olsa; -eğer, kadın temiz ise ve bu temizliği sırasında cima´ edilmemişse; bu durumda, önce, sünnet üzere, bir talâk vâki olur. Sonra da, ikinci talâk, bu birinciye tâbi olur.

Eğer kadın, hayızlı ise; bu talâkların ikisi de, temizlenene kadar, geriye kalır. Temizlendikten sonra da, bu iki talâkdan, sünnet üzere, önce biri, müteakiben de, diğeri vâki olur.»

Bir kimse, karısına : «Birisi sünnet olmak üzere, sen, iki ta­lâk boşsun.» veya : «Sen, biri sünnet, diğeri de bid´at olmak üzere, iki talâk boşsun.» dese; bu durumda, sünnet vakti ise, bu talâklardan — önce, talâk-ı sünnî, sonra da, ta!âk-ı bld´î oimak üzere— ikisi de vâki olur.

Eğer, vakit, sünnet vakti değilse; talâk-ı bid´î vâki olur; talâk-ı sünnî ise, geriye kalır. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Sen, sünnet üzere, iki talâk boşsun. Bu talâklardan birisi, talâk-ı bâindir.[7] ; dese; bu şahıs, hangisini is­terse, o talâk-i bâin olur. Şayet kadın, hayız olur ve temizlenene ka­dar, bâin olmazsa; bu talâklardan ikisi de, bâin olur. Zehîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, sünnet´ten sonra, boşsun.» deso; fcu kadın; hayız olup, temizlendikten sonra, talâk vâki olur.

Şayet koca, karısına : «Sen, her çocuk doğurdukça sünnet üzere boşsun.» demiş ve kadın da, bir batında, üç çocuk doğurmuş olsa; İmâm Ebû Harûfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu durum­da, talâk vâki olmaz. Çünkü, bunlara göre, kadinın nifâa hâli, İlk ço­cuktandır. Kadın, bu nifâstan temizlenince, bir talâk vâki olur. Sonra da, her tuhûr [= temizlenme) vaktinde, bir talâk vâki olur.

Koca, karısına : «Sen, her çocukla beraber, sünnet üzere, boş­sun.» demiş olsaydı; bu durumda üç talâk vâki olurdu. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, yarın sünnet üzere boşsun.» de­yince; kadın, bir gün sonra, kendisinde, sünnet üzere talâk vâki ol­mayacak bir durumda ise; telâk vâki olmaz. Ancak, sünnet üzere, ta­lâk vâki olmaya müsait bir durumda ise, taiâk vâki olur. Muhıyt´te de böyledir.

Koca, karısına : «Sen, sünnet üzere, boşsun.» dese; kadın da, temiz ye bu temizlik süresi içinde, kocası i!e cima´ etmemiş ol­masına rağmen, ona, başkası zina etmiş olsa; ´bu kadın, —İçinde bu­lunduğu— temizlik vaktinde ´boş olur. Kadına, şüphe ile cima yapıl­mış olsa; bu durumda, içinde bulunduğu, temizlik süresinde, boş ol­maz. Zahîrîyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına, zihârda[8] bulunduktan sonra; bu zıhârın keffâretini yerine getirmeden; karısrnfı, sünnet üzere boşasa; talâk vakî olur. Zihar haramlığı, talâk-ı sünnîye manî olamaz.

Keza, bir kimse; karısının kız kardeşini nikahlayıp, ona cima´ et­se; bu sebeple, karı - kocanın aralan tefrik edilse; bu adam, kız kar­deşinin iddett içinde, karısını boşasa; taiâk vâki olur.

Bir kimsenin, fücurdan hâmile olan karısını, sünnet üzere, boşayjp, boşayamıyacaği ´hususunda ihtilâf vardır. Şöyle ki:

Kocasının ölüm haberi gelen, bir kadın; başka bir koca Jle evlen-se; bu yeni kocası, o kadına cima´ ettikten sonra, önceki kocası gel­se; bu durumda, kadının ikinci kocası ile aralan tefrik edilince, kadı­nın, ondan iddet beklemesi lâzım geı´ir. Kadını, bir jddet içinde, önceki koc3sı boşamış olsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu durumda kadın, boş olmaz. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre ise, kadın boş olur.

Önceki kocası, ´bu kadını; — ikinci kocaya varmadan önce— sün­net üzere, üç talâk boşasa; kadın, hayız görüp, temizlense: onun bo­şanması lâzım gelir.

Bu kadın, sonra; ikinci kocayla evlenip, o, kadına cima´ yaptıktan sonra, aralan tefrik edilse; İmâm Ebö Yûsuf (R.A.)´a göre, ikinci ko­cadan olan iddeti devam ettiği müddetçe, talâk-ı sünnîden geride ka­lan, iki talâk vâkî olmaz. İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe [R.AJ´ye göre İse, talâk lâzım olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer dilersen, bin dirheme sünnet üze­re, üç talâk ´boşsun.» dese; şayet bu söz, kadın hayız görmekte iken söylenmişse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, kıyasda, meşiyyet (= kadının istemesi), hayızdan temizlenene kadar, —söz konusu — olamaz.

Bu söz, içerisinde cima´ yapılmış bulunan, bir temizlik süresinde söylenmiş olursa; kadın, hayız olup, tekrar temizlenene kadar, yine meşiyyet, (= kadının dilemesi, istemesi) mu´teber değildir. Mumyî´ts de böyledir.

Bîr kimse, yaşça küçük olan karısını boşasa da, bir ay geç­meden, bu kadın, hayız görüp temizlense; bil - icmâ´, bu koca, bu ka­dını, bir da´haboşar. :

Keza, .bir kimse, hayız gören karısını, boşadıktan sonra; ´bu kadın hayızdan kesilse, kadın hayızdan kesildiği zaman,, koca, onu tekrar boşar. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Ebû Süleyman´ın Nevâdfri´nde, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un şöy­le buyurduğu nakledilmiştir: Bir kimse, hayızdan kesilmiş karısına : «Sen, sünnet üzere, üç talâk boşsun.» dese; adam, bu sözü söylediği zaman talâk´m biri vuku´ bulur.

Şayet, bundan sonra, kadın hayız görse ve temiziense vâki olmuş !bulunan, ilk talâk, bâtıl (= geçersiz) olur. Adam isterse, kadın, hayız­dan temizlendiği zaman, onu tekrar boşar. Bu durumda, adamın, bu sö­zü söylemeden önce, fakat, kadın hayızdan kesildikten sonra, ona cima´ etmiş olması gerekir.

Kadın, —sonradan gördüğü— bu hayızdan sonra;, hayız görmek­ten kesilirse; geride kalan, iki talâk aylara göre vâki olur.

Müntekâ´da : Bir kimse, karısına : «Sen, sünnet üzere, boş­sun.» deyince; kadın: «Ben temizim.» cevabını verse; kocası:´«Talâk sana, hayız hâlinde veya ondan sonra, vâki oldu.» dese; bu durum­da, kadının sözüne itibar edilir.

Kadın: «Ben, hamileyim»; kocası ise: «...değilsin.» dese; ksdı-nm, hamilelik iddiası kabul edilmez.

Hişâm´ın Nevâdfri´nde İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un şöyle buyur­duğu nakledilmiştir: Bir kimse, cima1 ettiği karısına : «Sen, sünnet üzere, bir taiâk boşsun.» deyince; kadın : «Sen, bu sözü söylemeden öncs, ben hayızli idim; temizlendim; sen de, bana yaklaşmadın.» diye mukabele etse; kocası : «Ben, bu sözü söylemeden önce, sen temiz­lendikten sonra; sana yaklaştım.» dese; bu durumda, kocanın sözüne itibar edilir.

Koca, karısına hitaben : «Ben, sana, hayızlı halinde cîmâ´ ettim.» dese; kadınsa, bunu yaienlasa; bu durumda kadının sözüne itibar edi­lir. Keza, kadın : «S^en bana, asiâ yanaşmadın.» dese yine, kadının sö­züne inanılır.

«Bir kimse, câriye olan karısına: «Sen, sünnet üzere boşsun.» dediği sırada; karısı sünnet üz-ere, talâk vâki olacak durum­da bulunmasa; koca, bundan sonra da, bu cariyeyi satın alsa ve cari­yenin sünnet üzere boşanabîlme vakti gelse; kadına talâk vâki olmaz.

Adam, bu cariyeyi azâd ettikten sonra, sünnet üzere boşayabite-ceği durum gelse, yîne îaiâk vâki olmaz.» buyurmuştur. Muhıyt´te de ´böyledir.

Karısı hür, kendisi ise köle olan bîr koca, karısına: «Sen, sünnet üzere boşsun.» dedikten sonra; kadm, kocasını, satın ,alsa; sünnet vakit gelince, kadın, boş olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.): «Bu talâk vâki olmaz.» buyurmuştur. Fetva da, buna göredir. Tatarhânİyye´de de böy­ledir.

Bir kimse, câriye olan ve kendisinde cima´ edilmiş bir temiz­lik içinde bulunan karısına : «Sen, sünnet üz-ere, üç talâk boşsun.» de­dikten sonra, onu, satın alıp, azad etse; bu durumda kadın, iki hayız sayar. Birinci tıayızdan temizlendiği zaman, talâkın, birisi vâki olur. Diğer hayız meydana çıkınca, diğer talâk vâki olmaz.

Şayet, kadın, bu söz söylendiği zaman hayızlı olmuş; sonra da ko­cası, onu satın alıp, hayızlı halinde, azâd etmiş bulunsa; bilâhare kadin, bu hayızdan temizlense; bundan önceki talâk, vâki olmaz. Nikâ­hın fesadı sebebiyle, bu kart - kocanın, arası tefrik edilir. Bu ayrılık­tan sonra da, talâk-i sünnî vâki olmaz; ´bu durumda talâk, anc3k bir ay veya bir haytz sonra vâki olabilir.

Keza, azâd olunan bu kadın, hayızlı halde iken; — azâd olunmasın­dan dolayı— nefsini muhayyer kılsa ve kocası ona : «Sen, sünnet üze­re, boşsun.» dese; bu hayızdan temizlenince, kadın için, talâk vâkî ol­maz. Muhıyt´te de böyledir.

Zîyâdâî´da zikredildiğine göre: Bir kimse, cima´ etmiş bulunduğu karısını ´boşama hususunda, bir şahsı vekil tayin etse; vekil olan bu adam, müvekkilinin karısına : «Sen, sünnet üzere boşsun.» veya : «Ha­yız görüp, temizlendiğin zaman boşsun.» dediğinde; kadın da, hayız görüp temizlenmiş olsa; tekrar hayız görüp, temizlenene kadar, talâk vâki olmaz.

Vekil, kadına : «Sen, boşsun.» demiş olsa; kadın, boş olur.

Bir kimse, vekiline : «Karımı, sünnet üzere, üç talâk boşa.» dedi­ğinde, vekil, bu kadını, sünnet üzere, üç talâk boşssa; bu durumda, kadın, bir talâk boş olur. Vekilin, ikinci ve üçüncü temizlikte, birer datıa boşaması gerekir. Sershsî´nin fvluhıyt´inde de böyledir.

Gâib olan {= karısmdsn uzakta bulunan) bir koca, karısını, sünnet üzere, bir talâk boşamak isterse; karısına mektup yazıp : «Bu mektubum sana vardığında; sen, hayız görüp, temizlenince, bir talâk boşsun.» der.

Eğer, bu şahıs; kansını, sünnet üzere, üç talâk boşamak isterse; karısına mektup yazıp, şöyle der: «Bu mektubum, sana ulaşınca; hayız görüp, temizlendiğinde, bir talâk boşsun. Tekrar, hayız görüp, temiz­lendiğinde de, bir talâk boşsun. Keza, tekrar, hayız görüp, temizlendi­ğinde de, bir talâk daha boşsun.» Tdtâvî Şerhi´nde de böyledir.

Mebsût´ta : Bu koca, dilerse, yazdığı mektupta: «Bu mek­tubum, sana ulaşınca, sünnet üzere, üç talâk boşsun.» der. Bu durum­da, talâk, yukarıda anlatıldığı gibi olur.

Kadın, hayız görmüyorsa; koca, mektubunda : «Bu mektubum sana geldikten sonra; ayın başı olunca, sünnet üzere üç talâk boşsun.» der. Behru´r - Râık´ta da böyledir. [9]



Fetavayî Hindiyye Talâk-ı Sünnîde Kullanılan Bazı Lafızlar


Bişr´in, İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)´dan rivayet ettiğine göre: «Sünnete mahsus...»; «Sünnette...»; «Sünnet üzere...»; «Sünnet talâ­kı...»; «Sünnet iddeti...»; «İddet talâkı...»; «Adi talâkı...»; «Adalet ta­lâkı yönünden...»; «Din talâkı...»; «İslâm talâkı...»; «En güzel talâk-..»; «En iyi talâk...»; «Hak olan talâk...»; Kur´an talâkı-..»; «Kitap talâkı...», gibi sözlerin tamamf, niyyet olmaksızın, talâk-ı Sünnî´nin vakitlerine hamledilir.

Bîr kimse, karısına: «Sen, Allanın kitabında olduğu gibi...» veya «Allanın kitabiyle...» yahut da «Kitapla beraber...»; «...boşsun.» ds-miş ve bunu söylerken de, talâk-ı sünnfye niyyet etmiş olursa; vakit­leri gelince, sünnî talâk vâki oîur. Böyle bir niyyeti yoksa, sözü söyle­diği anda, talâk vâki olur. Çünkü kitap;talâk-ı sünnîye de, taiâk-ı bid´iye de, delâlet eder. Bundan dolayıdır ki, niyyete ihtiyaç vardır.

Bu kimse, eğer: «Kitap üzere...»; «Kitapla..-»; «Hâkimlerin hük­mü üzere...»; «Âlimlerin kavillerine göre...», «Hakimlerin ve âlimlerin talâkıyja...», «...boşsun.» demiş ve talâk-ı sünnîye niyyet etmişse, di­nen bu geçerlidir. Hüküm bakımından ise talâk, o anda vâki olur.

Koca, eğer: «Adlî olarak...» veya «Sünnî olarak...», «boşsun.» derse; İmâm Ebü Yûsuf (R.AJ´a göre, karısını, talâk-ı sünnî ile boşa-m*ş olur.

Koca, karısına : «İyi ve gözel talâkla, ´boşsun.» derse; sözü söyle­diği anda, talâk vâki olur.

İmâm Muhammed (R.A.) Câmiu´l - Kebîr isimli eserinde: «Her ikisinde de, talâk, o anda vâki olur.» buyurmuştur.

Bir koca, karısına : «Bid´ate mahsus talâkla veya talâk-ı bid´î ile, boşsun.» dese ve o anda, üç talâka niyyet etmiş bulunsa; karısı, sözü söylediği anda boş olur.

Şayet, bu kimse, üç talâka niyyet etmemişse ve karısı da, içinde cima´ etmiş bulunduğu bîr temizlik zamanında veya hayizlı yahut da nifasli ise, o andan itibaren, bir talâk vâki olır.

Şayet kadın, içinde cima1 bulunmayan temizlik günlerinde ise; bu durumda hayız gördüğü veya kadına — kocası tarafından — cima´ edil­diği vakte kadar talâk vâki olmaz. Fethu´I - Kadîr´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, hakîki bir talâkla boşsun.» demiş olsa; kadın, o anda boş olur.

Şayet, bu koca: «Sünnetle...», «Sünnetle beraber...», «Sünnetten sonra...» «...´boşsun.» demiş olsaydı, bu talâk, talâk-i sünnî olurdu. Serahsî´nin Muhiyt´inde de böyledir. [10]



Talâk-ı Bid´îde Kullanılan Bazı Lafızlar


Bir kimse, karısına : «Bid´ate mahsus, boşsun...», «Bid´at ola­rak boşamakla, boşsun.»; «Zulüm talâkı ile boşsun.»; «Mâsiyet [= gü­nâh) talâkı ile, boşsun.»; «Şeytan talâkı ile, boşsun.» der ve bu esna­da üç talâka niyyet ederse; bu durumda kadın, üç talâkla boş olur. Bo-dfil´de de böyledir.

Akıllı ve bulûğa ermiş, hür veya köle, her kocanın, isteyerek veya zor karşısında yaptığı talâk vâki olur. Cevheretü´n - Neyyire´de de böyledir.

Bir kimseı oyun veya şaka ile karısını boşamış olsa, yine, talâkı vâki olur.

Keza, bir kimse, başka bir şey söylemek istemesine rağmen, ağ­zından talâk lafzı çıksa; yine, talâkı vâki olur. Muhıyt´te de böyledir.

Câmiu´l - Asğâr´da zikredildiğine göre,, Râşid´den sorulmuş:

Bir kimse, «Zeynep boştur» demek istediği halde; «Umre boş­tur.» sözü çıksa, durum ne ojur

O, şu cevabı vermiş :

Hüküm bakımından, ismini söylediği kadın boş olur.

F^kat, kocanın yanılma iddiası, gerçekse, —ki bu durum Allahu Teâlâle kendi arasındadır— bu durumda, bu iki kadından, hiç biri, boşanmış olmaz.

Karısına : «Sen, boşsun.» dediği halde, bu sözün mânasını bil­meyen "bir kocanın da, talâkı vâki olur.

Keza, karısına : «Sen, boşsun.» dediği halde, bu sözün, boşama olduğunu bilmese, bu kimsenin ele, hüküm itibariyle, karısı boş olur.

Durum gerçekten böyle ise, —ki bu, Allaht Teâlâ île kendisi arasın­dadır— diyâneten, karısı boş olmaz. Zehıyre´de de böyledir.

Aklı erse bile, çocuğun; mecmunun, uyuyan kimsenin, cin­net getirenin, ´baygının, kendinden geçmiş kimsenin, talâkı vâki ol­maz. Fethu´I - Kadîr´de de böyledir.

Keza, bunağın da, talâkı vâki olmaz. Bu hüküm, bunağın, bu­naklık hâlinin devam ettiği süre içindir. Bunak iyileşince, ´baygın ayı-lınca, karısını boşarsa; bu durumda, taiâk vâki olur. Sahih olan da bu­dur. Cevheretü´n - Neyyire´de de !böy!edir.

Uykuda karısını boşamiş olan kimse, uyanınca, karısına : «Seni, uykumda ´boşadım.» dese, talâk vâki olmaz.

Keza, ´bu kimse: «... Sana, izin verdim.» dese; yine talâk vâki olmaz.

Bu ´kimse, karısına: «Uykuda söylediğimi, sana bıraktım.» deso de, talâk vâki olmaz.

Cinnet getirmiş olan, bir kimse; sıhhate kavuşunca : «Ben, ka­rımı boşadım.» dedikten sonra: «Ben o sözü, cinnethalimde söyle­diğimi vehmederek, söyledim.» demiş olsa bile, talâk vâki olur. Ker-derî´nin Vecîzİ´nde de böyledir.

Sabî iken, karısını boşayan ´bir çocuk, bulûğa erişse ve : «O talâka, İzin verdim.» dese, yine talâk vâki olmaz.

Fakat, bulûğa erişince, karısına : «Onu, sana, îkâ eyledim.» dese; bu durumda, talâk vâki olur. Çünkü ´bu, îkânın başlangıcıdır. Bshru´r-Râık´ta da ´böyledir.

Bir kimse, sa´bînin karısını boşamış olsa; sabî buiûğa eri­şince de: «Filân adamın îkâ ettiğini (—yaptığını), ben de, îkâ et­tim. (= yaptım.)» dese, karısı boş olur.

Fakat, böyle demese de : «Adamın öyle-yapmasına izin verdim.» dese, talâk vâki olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısını boşama hususunda, bir sabîyl [= bulûğa ermemiş erkek çocuğu) vekil tayin etse ve bu çocuk, müvekkilinin karısını boşasa, bu taîâk sahih olur. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, bir başka kimsenin yeminini anlatırken, onun, karısını boşama ´hâlini söylerken; kalbine, kendi karısı gelse ve bu talâkın hikâye olmadığına niyyet etse; bu adam da, karısını boşa­mış olur. Fakat, bu hadiseyi anlatırken, ihiç bir şeye niyyet etmezse, talâk, vâki olmaz. Çünkü, bu durumda lafız, hikâye edilen olayla il­gilidir. Fetâvâyi Kübs-â´da da böyledir. [11]



Sarhoş Kimsenin Talâkı


Mezhebimize gere, herhangi bir içki veya nebiz (*) ile safhoş olmuş bulunan kimsenin, talâkı vâki olur. [Yani, sarhoş iken, talâkta bulunan kimse, karısını boşamış olur.) Muhıyt´te de böyledir.

Zorla veya zaruretten dolayı içki içip sarhoş olan ve karısını boşamış bulunan kimsenin talâkı ´hususunda, ihtilâf edilmiştir.

Sahih olan kavle göre; bu şahsa, sarhoşluk ´haddi tatbik edilmi-yeceği gibi; talâkı da vâki olmaz. Bu durumdaki tasarrufu, geçerli de­ğildir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Ot yemekten veya sütleğen otunun sütünü içmekten veya benzeri bir şeyden dolayı sarhoş olan kimsenin, talâkının da ıtakının da (= karısını boşamasının da, kölesini azâd etmesinin de) vâki olmaya­cağı hususunda, icmâ´ vardır. Tehzîb´de de böyledir.

Beng otu (**) yiyerek sarhoş olan kimsenin talâkı, vâki olur ve kendisine, hadd-i sekr tatbik edilir. Bu iş, halk arasında çok yayıl­mıştır. Zamanımızda, fetva da ´bunun üzerinedir. Cevâhiru´l - Ahlâtî´de de böyledir.

Hububat, meyveler ve baldan yapılan, içkileri içen bir kim­senin, karısını boşaması veya köle azâd etmesi hâlinde, ihtilâf edil­miştir : Fekıyh Ebû Ca´fer : «Sahih olan, bu kimseye ´had tatbik edil­memesi ve tasarruflarının geçerli olmamasıdır.» demiştir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Nebiz : Hurma veya arpaaan yapılan bir çeşit içki.

Benk otu -. Ban otu. Bene otu. Uyku verici ve insanların göz bebeğini açan bir ot.

İmâm Ebü Hanîfa (R.A.) île İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, hububat, bal, şeker gibi şeylerden yapılan içkiyi içen kimse, sarhoş olup, karısını boşıasa; talâk vâki olmaz.

İmâm Muhammed fR.AJ´den gelen bir rivayete göre ise; bu gibi şeyleri içip, sarhoş olan kimsenin de, talâkı vâki olur. Fetva da, bu kavle göre verilir. Fethu´l - Kadîr´de de ;böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.)´den gelen bir rivayete göre : Bir kimse, ´hurma hoşafı içer, bu, onda, ´baş ağrısı yapar ve bu sebeple aklı zail olursa, ıbu (aklının gitmesinin, içki sebebi ile olmaması hâlinde, ta­lâk Vâki olmaz.

Dövülmek veya başına vurulmak gibi ´bir sebeple, aklı zail olan kimse; bu durumda, karısını boşasa, talâk vâki olmaz. (= karısı boş olmaz.) Fetâvâyi Ksdîhân´da da böyledir.

«Ben, karımı boşadım.» tarzında, ikrarda bulunması için, zor­lanan bir kimsenin, bu şekildeki ikrarı, geçerli olmaz. Tahâvî Şerhi´nde de böyledir.

Bir hükümdar, bir kimseyi; karısını; —hükümdarın— kendi­sinin boşaması için, vekil yapması hususunda zorlasa; bu şahıs da, dövülme veya hapsedilme korkusundan; ´hükümdara, —sadece — : «Sen, benim vekilimsin.» dese, başka bir şey söylemese; vekil olan hükümdar da, onun karısını boşasa, talâk vâki olur. Âlimler : «Bu şahıs, sonradan, ben onu, karımı boşaması için vekil tâyin etmedim; dese bile, sözü dinlenmez. Talâk vâkîdir.» demiştendir. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Bir kimse, diğer bir kimseyi; karısını boşarfia hususunda ve­kil tayin etse; vekil de içki içip, müvekkilinin karısını boşasa; bazı âlîmler : «!Bu durumda, kadın, boş olmaz.»; ekserî âlimler ise : «... boş olur.» demişlerdir. ÎBtarhâniyye´de de böyledir.

Ahras (= dilsiz) olan kimsenin, —bu ´husgstakl — belli işa­reti İle talâkı vâki olur.

Burada, ahras {= dilsiz) den kasıt, anadan doğma dilsiz olan veya sonradan ahras olmasına rağmen, bu hâli —ölünceye kadar— devam eden kimsedir,

Ahrasın işaretinin, anlaşılması da şarttır. Muzmarât´ta da böyle-ledir.

Yukarıdaki hükümde, dilsizin, —mektup— yazmaya, gücü­nün yetip yetmemesi de müsâvîdir, Fethu´l - Kadîr´de de böyledir.

Bilinen bir işareti olmayan veya yaptığı işaretin manası hak­kında, şüpheye düşülen ahrasın, talâk hususundaki —bu— işareti, bâtıldır. (= geçersizdir.) Mebsût´ta da böyledir.

Ahraslığı sonradan olan ve devamlı bulunmayan kimsenin, — talâk hususundaki— işaretine itibar edilmez,

Ahras, işaretle, üçden ıaz talâkda bulunmuşsa, bu talâk, talâk-ı ric´îdir. Muzmarat´ta da böyledir.

Nihâye´nin sonunda Timurtâşî´den naklen: «Ahrashğm devamı­nın takdiri, bîr senedir.» denilmiştir. İmâm´dan gelen rivayette İse : «Sonradan ahras olanın, ahraslığı ölene kadar devam ederse, işareti ile, talâkı vâki olur.» denilmiştir. Âlimlerimiz : «Fetva, bu — sön — ka­vil üzeredir.» demişlerdir. Nehru!l - Fâık´ta da böyledir.

Ahras, —boşadığma daîr, bir mektup veya yazı — yazarsa, bu yazısı ile talâkı vâki olur. Hkîâye´de de böyledir.

Sarhoş bir kimse, karısına : «Ey kırmızı dudaklı; ey yüzü aya benziyen; ey hanım efendim!´Kocan, seni boşadı.» dese, durum ne olur diye sorulmuş.

Bu sorunun cevabı şudur: Vaziyete bakılır; şayet bu kadın, daha önce birisi ile evlenmiş ve o adam tarafından boşanmış ve sonra da, bu sarhoşla evlenmiş bir kadınsa ve bu kocasının da.´onu boşamak niyyetî yoksa; bu durumda, talâk vâki olmaz.

Fakat, bu kadın, daha önce, başkası ile evlenmemişse; adamın, boşamaya niyyeti olsun veya olmasın, talâk vâki, kadın boş olur. Ta-tarhâniyye´de de böyledir.

Irtidâd edip, dâr-ı harbe iltihâk eden bir kimsenin talâkı, ka­dına vâki olmaz. Bu kimse, tekrar dâr-ı Islama döndüğünde, karısı id-det içinde ise, bu durumda kadın boş olur.

Kadın irtidâd edip, dâr-ı harbe giderse; kocasının talâkı, ona vâki olmaz. İmâm Ebü Hanîfe (R.A.)´ye göre, bu kadın; hayız görmeden geri dönerse, boş olmaz. İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)´a göre ise, bu kadjn boş olur. Zehıyre´de de böyledir.

Câriye olan karısını, satın alıp, boşayan kimsenin, bu karısı boş olmaz.

Köle olan kocasını, satın alıp, azâd eden bir kadının; bu kocası, azâd olunduktan sonra, karısını boşamış olsa; bu talâk vâki olur.

Koca, câriye olan karısını satın alıp, azâd ettikten sonra, karısı iddet içinde iken, onu öoşasa, bu durumda, talâk vâki olur. Çünkü, bu durumda, mâni ortadan kalkmış olmaktadır. TebyînTde de böyledir.

Bir kadını nikahlamış bulunan, -kölenin; talâkı vâki olur.

Fakat, bu kölenin efendisi, kölenin karısını, boşamış olsa; >bu du­rumda talâk vâki olmaz. Hidâye´de de böyledir.

Bize göre, talâk´ın adedi, kadınların durumuna göredir. Bu hususta, erkeğin durumu nazar-ı itibare alınmaz. Şöyle ki:

Bir cariyenin, —kocası hür olsun, köle olsun— talâkı, ikidir.

Bir´hür kadının talâkı da, —kocası hür olsun veya köle olsun — üçtür. Kâfî´de de böyledir. [12]



2- TALÂK´IN ŞEKİLLERİ


1- Sarîh Talâk


Sarîh Talâk : «Sen boşsun.»; «Boşanmışsın.»; «Seni boşadım.» gibi sözlerle yapılan talâktır.

Bu sözlerle, ´bir ric´î talâk vâki olur. Birden fazla talâka veya talâk-ı bâine niyyet edilmiş yahut hiç ´bir şeye niyyet edilmemiş olsa bile, hü­küm yine aynıdır. Kenz´de de böyledir.

Bir kimse, bir talâka niyyet ederek, karısına : «Sen boşsun.» demiş olsa; hüküm bakımından, bu niyyeti, tasdik olunmaz. Diyanet bakımından ise; gerçek durumu, kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır.

Kadın, kocasından, böyle toir söz işitince, orada durması helâl ol­maz. Veya, kadının yanında bulunan, âdil ´bîr şahit, şehâdet eder.

Koca, karısına : «Sen, bağından boşsun.» demiş olsa; bu, durum­da, hüküm bakımından, hiç bîr şey vâki olmaz.

Keza, koca; «sen, yaptığın işten, boşsun.» demek niyyeti ile, ka­a : «Sen, bu bağdan boşsun.» demiş olsa; ´bu niyyeti, hüküm mından da, diyanetçe de tasdik edilme

rısına bağdan boşsun.» demiş

bakımından da, diyanetçe de, tasdik edilmez.

Koca, karısına : «Sen, işinden boşsun." veya «Sen, bu işinden boş­sun.» demiş olsa;-´bu sözü, diyanet bakımından terk edilir; hüküm bakımından ise, terk edilmez. Tebyîn´de de (böyledir.

Bir kimsenin, karısına: «Sen, sıkıntıdan boşsun.» veya «... Bağdan boşsun.» demesi mes´elesi, Müntekâ isimli kitabın iki ye­rinde zikredilmiştir : Bir yerde,—´bu sözlerle— : «Hüküm ´bakımından, talâk vâki olmaz.»; diğerinde İse : «... talâk vâki olur.» denilmiştir.

Hasan bin Ziyâd´ın rivayet ettiğine göre, İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe (R.A.): «Bir kimse, karısına : «Sen, bu ´bağdan boşsun.» veya : «Sen bu sıkıntıdan boşsun.» dese, hüküm bakımından, boş ´olmaz.» buyur­muştur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bu İşten, üç talâk boşsun.- demiş olsa; üç talâk baş oiur. Bu, şahıs, talâka niyyet etmemişse, hüküm takı­mından sözü tasdik edilmez. Muhtar Şerhi Ihtlyar´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Ey ´boşanmış» dese, şayet ´bu kadın, daha önce, bir başkası iîe evienmemişse veya evlenmiş olduğu halde, kocası ölmüş —ondan boşanmamiş— olursa; bu talâk kadına vâkf, yani, kadın —böyle hitap eden— kocasından, boş olmuş olur.

Fakat, bu kadın, daha önce, bir başkası i!e evlenmiş ve o şahıs tarafından boşanmış olursa; yeni kocası da : «Ben, bu sözümle, önce­ki hâlini, haber vermeyi kasdettim.» derse; durum, bu şahıs ile AI-lahu Teâlâ arasındadır. Fakat, koca; bu sözü, böyle bîr haber niyyeti ile söylememişse, kadın boş olur.

Kocanın, sözünü, haber niyyetiyle söylemiş olduğunu iddia et­mesi halinde, hüküm bakımından, durum nedir

Bu hususta, muhtelif rivayetler vardır. Sahih olan rivayet ise, bu durumda kadının, terk edilmesidir.

Adam : «Ben, bu sözümle şetmi {= sövmeyi, sövüp saymayı) kasdettim.» dese, —hüküm yönünden değiJ de— diyanet yönünden, bu, o şahısla, Aİlahu Teâlâ arasındadır.

Bir koca, karısına ; «Seni, salıverdim.» der ve bu sözün, karisini boşamak niyyeti Üe söylemiş olursa, karısı boş olur. Bu niyyetle söyle­memişse, karısı boş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, salıverilmişsin.» veya : «Ey salı­verilmiş!» dese, bu sözleri ile, karısını boşamaya niyyet etmedikçe, o, boş olmaz. Sirâcü´l-Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, tâliku´t - talâksın.» dese de : «Ben,

bu sözümle, bir talâk; başka bir sözümle de, bir talâk daha kasdettim.» diye iddia etse; adamın bu sözü, kabul edilir. Bu durumda, şayet kadın, cima´ ettiği bir kadınsa; İki talâk-ı ric´î vakî olur. Bu kadına, cima1 et­memişse, adamın ikinci sözü .boştur. Kâfi´d e de böyledir.

Müntekâ´da şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, karısına : «Talâk, sana mahsustur.» dese, İmâm-ı A´zam Ebû H^nîfe (R.A.)´ye göre; şayet bu sözü, talâk niyyeti ile söylemişse, talâk olur. Böyle bir niyyeti yoksa, o sözünden dolayı, bir şey lâzım gelmez.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) göre; bu şahıs, talâka niyyet etmişse, ta­lâk vâki ölür. Talâka nîyyet etmemişse, bu durumda da, iş kadının elindedir.

Koca, karısına, —ıboşamak niyyeti ile — : «Talâk, senin elinde­dir.» derse; talâk vâki, kadın ´boş olur.

Koca, karısına : «Benim boşamam, senin üzerine vâviptir.» demiş olsa, talâk vâki olur.

Keza, koca, karısına : «Senin üzerine, talâk vaciptir.» dese, yine talâk vâki olur. Bunu, el - Bakkalı, Fetvâları´nda zikretmiştir.

Koca, karısına : «Sen, boşsun.»; «Sen, boşsun, boşsun.»: Sen, boş olmakla boşsun.» dese de veya İki talâka niyyet etmiş veya bu hususta, bir niyyette bulunmamış olsa; bu kimsenin talâkı, bir ta-!âk-ı ric´î olur.

Fakat, bu sözler! söyleyen kimse, üç talâka niyyet etmişse; üç ta­lâk vâki olur.

Koca, karısına : «Sen boşsun.» demiş olsa; her hangi bir niyyete ihtiyaç olmadan, bu sözlerle, bir talâk vâkî olur ki, bu talâk, talâk-ı ric´îdir.

Böyle diyen kimsenin, üç talâka niyyet etmesi sahih olur; iki ta­lâka niyyet etmesi iss, sahih değildir. Hsdâye´de de böyledir,

Bu hüküm, niyyet sahibinin,, karısının, hür olması halindedir. Kadın, cârriye ise, iki talâka niyyet sahih ve bu talâk, vâkî olur.

Veya, bu adam, hür olan karısına karşı, daha önce talâk ifade eden bir söz ds´ha söylemiş ve bu son sözünde de, önceki ile birlik­te iki talâka niyyet etmişse; iki talâk vâki olur. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bir koca, karısına : «Talâkın, faenim üzerimdedir.» demiş olsa; bu durumda talâk vâki olmaz.

Karısına : «Senin talâkın, benim üzerime vaciptir.» veya «...lâ­zımdır.»; «...farzdır.»; «...sabittir.» diyen kimsenin talâkı ´hakkında, Şeyhu´l-İmâm Fakıyh Ebu´l-Leys, Fetvalarında, şöyle demiştir: Mü-teah´hirîn arasında, bu hususta ihtilâf vardır. Bunlardan bazısı: «Niy­yet etsin veya etmesin, talâk vâkî olmaz.»; bazısı ise: (...vaciptir) sözü ile niyyet olmasa da, talâk vâki olur. (... lâzımdır.) sözü ile de, niyyet etse bile, talâk vâki olmaz.» demişlerdir. Buradaki ihtilâf, örf üzeredir.

Koca, kansmo : «Sen şu işi yaparsan; senin talâkın, benim üze­rime vaciptir.» veya «... lâzımdır.» «... sabittir.» der ve kadın da, o İşi yaparsa; Sadru´ş - Şehîd, bu durumların hepsinde de, talâkın vuku ´bu­lacağını ihtiyar etmiştir. Muhıyt´te de böyl-edir. Sahih olan da budur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir,

Şeyhu´f - İmâm Zâhfru´d - Dîn Hasan bin Alî ef - Mürgînânî

İse, bu durumların hiç ´birinde de, talâkın vuku ´bulmayacağı hususunda, fetva dermiştir. Muhıyt´te de böyledir,

Hâssıy´nin, Fetâvâyî Kübrâsı´nda : «Gerçekten, mu´htâr olan kavil, bu sözlerin tamamı ile de, talâkın vâki olacağıdır.» denilmiş­tir. Fethu´l - Kadîr´de de böyledir.

İbn-î SemâVnın rivayet ettiğine göre, İmâm Muhammed (R.A.), şöyle buyurmuştur;

Bir kimsenin, karısına : «Boş ol.» demesini, talâk olarak görüyo­rum.

Eğer, bu kimse, cima´ etmiş bulunduğu karısına : «Sen, boşsun; boşsun.» veya : «Sen boşsun; sen boşsun.» yahut: «Gerçekten, seni boşadım. Gerçekten, seni boşadım.» veya : «Sen, boşsun. Gerçekten, seni boşadım.» dese; bu durumda iki talâk vâki olur.

Bu koca : «Ben, ikinci sözümle, birinci sözümü haber vermeyi kasdettim.» dese bile, hüküm yönünden, bu sözüne, inanılmaz. Bu niyyeti, Allahu Teâlâ ile kendisi arasındadır.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun.» deyince; başka bir şahıs ona : «Ne dedin » diye sorsa; koca ise : «Onu boşadım.» veya : «O, boştur; dedim.» dese; bu durumda, hüküm ´bakımından, bir talâk vâki olmuş olur. Bedâi´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen boşsun ve boşsun ve boşsun.» dese; fakat, bunu bir şarta bağlamasa; bu kadın, cima´ etmiş bulunduğu karı­sı ise, üç talâk boş olur. Fakat, bu kadir cima´ etmediği karisi ise, bir talâk boş olur.

Keza, koca : «Sen boşsun; işte boşsun; iste boşsun.» veya «Sen boşsun; sonra boşsun; sonra boşsun.» yahut : «Boşsun, boşsun, boş­sun.» dediği zaman, cima1 ettiği karısı, üç talâk; cima etmediği karısı ise, bir talâk fooş olur. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, karısına: «Sen, boşsun;´sen, boşsun; sen, boş­sun.» dedikten sonra : «Ben, birinci ile boşamayı; ikinci ve üçüncü ile de, birincinin anlaşılmasını kasdettim.» dese; bu sözü, diyanet bakımından tasdik edilir. Hüküm bakımından işe, üç talâk vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Talâk lafzı, vav harfi i!e veya ´başka bir harfle ( — «ve» bağ­lacı ile veya bir başka bağlaçla) tekrar edildiği zaman; talâk, teaddüd eder. (Yani her tekrarda, talâk vâki olur.)

Böyle yapan kimse, ikinci lafızla, birinciyi kasdettiğini söylese bile, hüküm bakımından, bu sözünün doğruluğu, kabul edilmez. «Ey boşan­mış! sen, boşsun.» veya «Seni boşadım; sen, boşsun.» elemesi gibi...

Fakat, bir kimse, ikinci lafzı, tefsir (= açıklama) harfi ile —ki o harf «fe» dir.[13] — söylerse; bu durumda, —talâk niyyeti ile söyle­medikçe— ikinci lafızla, talâk vâki olmaz. Bir kimsenin, karısına:

«Seni boşadım; İşte, sen boşsun.» demesi gibi... Zahîrİyye´de de de böyledir.

Bir koca .karısına: «Sen, boşsun. İddetîni hesap et.» veya: «Sen, boşsun, Artık hazırlan.» der ve bunu, ´bîr talâk nîyyeti ile söyler­se; karısı, bir talâk boş olur.

Bu sözleri, iki talâk niyyetî ile söylerse; karısı, İki talâk boş olur.

Şayet, bu şekilde bir niyyeti olmadan : «Sen, boşsun. Artık hazır­lan.» demişse bir talâk vâki olur.

Fakat: «Sen, boşsun, hazırlan.» veya «Sen, boşsun ve dahi hazır­lan.» demişse; iki talâk vâki olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir adam, karısını,´bir talâkla boşadıktan sonra, ona: «Seni, boşadım.» dese; bîr talâk daha vâki olur.

Bir koca, karısına : «Sen, bir bir boşsun.» demiş ofsa; bir talâk vâki olur.

Bir koca, karısına : «Sen boşsun; sen.» demiş olsa; iki talâk boş olur. Fetâvâ´da, bir talâk boş olur. Zahîrİyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, boşsun.» dedikten sonra; ona; «Ey boşanmış!» dese; bu durumda, ikinci talâk vâki olmaz.

Nevadır´de, İbn-Î Semâ´a, İmâm Ebü Yûsuf (R.A.)´un şöyle buyur­duğunu nakletmiştir:

Bir adamın İki karısı olsa da, bunlardan birine cima´ etmemiş bu­lunsa; bu kimse : «Kanm boştur. Karım boştur.» dedikten sonra da : «Ben, onlardan birini, murad ettim.» dese; ben, bu şahsa inanmam ve karılarının ikisini de ondan ayırırım.

Keza, bu kimse : «Karım boştur. Karım boştur» dese ve iki karı­sından birine cima´ eımiş olsa; mes ele hâli üzeredir. Kocanın, bu iki talâkı, karılarından birine îkâ etme, hakkı vardır. Zehıyre´de de böyle­dir.

Bir kadın, kocasına : «Beni boşa ve beni boşa ve beni boşa» dese; kocası da : «Gerçekten, seni, boşadım.» dese; bu durumda, koca, üç talâka niyyet etse de, etmese de, kadın; gerçekten öc talâk üzere boş olur

Şayet kadın, ara da «ve» bağlacı olmadan : «Beni boşa, beni boşa, beni boşa.» demiş olsaydı ve koca da, üç talâka niyyet ederek : «Ger­çekten, seni, boşadım.» demiş bulunsaydı; kadın, yine üç talâk boş olurdu.

Bu durumda, koca; bir talâka niyyet etseydi veya bu hususta bir nîyyeti bulunmasaydı, kadın, bir talâk boş olurdu. Muhıyt´te de böyle­dir.

Ebü Kasımü´l - Saffâr: Bir kimse, karısına: «Seni tekrarsiz boşadım.» dese; bu kadın, iki talâk boş oiur.» demiştir.

Vâkrâtü´n - Nâtıfî´de : Bir kimse, karısına: Sen, şunun gibi, şu­nun gibi boşsun.» dese, üç talâk boş olur. O kimse, sanki «on bir defa boşsun.» demiş gibi olur.» denilmiştir. Taîarhâniyye´de de ´böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Beni boşa.» dese; kocası da ona : «Ba­nim karım değilsin.» demiş o!sa; âlimler: «Bu cevapla, kadın, boş olur.» demişlerdir. Bu durumda, bir niyyete, ihtiyaç yoktur.

Bir kadın, kocasına : «Beni boşa» dese; kocası da ona : «Sen, bir­sin.» demiş olsa; kadın bir talâk boş olur.

Bir kimse, karısını, bir veya iki talâk boşadığı sırada, kadının anası, içeri girse ve kocaya : «Onu boşadın; babasının hakkını koruma­dın.» diyerek, azarlasa ve terslese; bunun üzerine koca : «Bu, ikincidir.» veya «Bu, üçüncüdür.» dese; bu durumda, diğer talâk da vâkî olmuş olur.

Şayet .kadının anası; kocayı azarlamasına rağmen «Onu boşadın.» demeseydi; koca, mezkûr cevabı verse bile, fazla talâk vâki olmazdı. Ve bu fazla talâkın vâki olması, ancak, kocanın r.iyyeti ile mümkün olurdu. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Müntekâ´da zikredildiğine göre : Bir kadın, kocasına : «Beni, boşa.» dese; kocası da : «Gerçekten öyle yaptım.» cevabını verse; bu durumda, kadın, bir talâk boş olur.

«Müteakiben, kadın: «Bana, artır.» dese; kocası ise: «İşte öyle yaptım.» cevabını verse, bu durumda kadın, bir talâk daha, boş oiur.

İbrahim´in, İmâm Muhammed (R.A.) den rivayet ettiğine göre; O, şöyle buyurmuştur: «Bir adama : «Sen, karını, üç talâk, boşadın mı "

denilse; o da : «Evet, bir» dese; ´bu durumda kıyasa göre, kadına, üç talâk vâki olur. Fakat biz, bu durumda bîr talâk vâki olmasını, güzel görürüz.»

Bir kadın, kocasına : «Beni, üç talâk´boşa.» dese; kocası İse : «Ger­çekten, seni ayırdım.» cevabını verse; bu durumda, üç talâk vâki olur. Muhıyt´te de böyledir,

Bir kadın, kocasına : «Beni üç talâk (boşa.» deyince; kocası da : «Sen, boşsun.» veya «İşte sen, boşsun.» demiş olsa ,—sadece — bîr taiâk vâki olur. Fakat koca, cevaben : «Gerçekten, seni boşadım.» derse; ´bu durumda, üç taiâk vâki olur, Sirâcu´I - Vehhâc´da da ´böy­ledir.

Bir kadın, kocasına: «Ben, boş muyum » dese; kocası da; «Evet.» cevabını verse; kadın boş olur.

Kadın : «Beni boşadın mı » diye sorsa, koca da : «Evet» dese; bu durumda, koca, niyyet etmiş olsa bile; kadın ´boş olmaz.

Bir kimseye : «Karını boşadın mı » denilince, koca : «Belâ»[14] dese, kadın boş olur. Koca, «belâ» lafzı ile «evet boşadım» demiş gibi olur. Çünkü o, soruya, isbat ile cevap vermiştir.

Fakat, koca; bu soruya, «evet» cevabını vermiş olsaydı, karısı boş olmazdı. Çünkü, bu durumda sorunun cevabı, menfî olduğundan, koca, sanki: «Boşamadım.» demiş gibi olurdu. Hulâsa´da da ´böyledir. 0 Karı - koca arasında, talâk müzâkeresi yapılırken, erkek, öf­keli bir halde; niyyetsîz olarak, karısına : «Sen, tâli´sin.» dese, bir taiâk vâki olur. Görüldüğü gibi, burada «talik» kelimesinin sonundaki kaf harfi, kaldırılmıştır. Adam, bu sözü; ´bu durumunun dışında söyle-mişse; neye niyyet etmişse, netice öyledir.

Bir kimse, karısına, «tâlık» kelimesinin «lâm» mı kaldırarak: «Sen, tâk´sın.» demiş olsa; —talâka niyyet etmiş olsa bile— talâk vâki olmaz.

Bîr kimse, «talâk» kelimesinin, ISm ve ksf harflerini söylemese; meselâ : Karısını boşamak niyyeti İle, ona : «Sen tâlık´sin.» diyecek

olan kimse : -Sen tâ» deyip sussa veya böyle deyince, dili tutulsa; talâk vâki olmaz. Bahru´r - Râık´ta da ´böyedir.

Bir kimse, karısına: «Sen, teiâksm.»; «... telâğsm.*; «...ta-lâsm.»; «... talâksın.» veya ... telâksin.» şeklinde, bu beş lafızdan biri ile hitap etse; (ki son iki lafzın, son harfleri kaf değil, kefdîr.) Şey-hu´l-İmim Ebû Bekir Muhammed bin Fadl: «Bu kelimelerle, talâk — bilerek ve kasden, söylenmesi halinde— vâki olur.» demiştir.

Hüküm bakımından, talâk vâki olmaz. Bu kimsenin, sözü de tas­dik edilmez.

Diyanet bakımından ise, ´bu şahsın sözü tasdik edilir.

Ancak, bu şahıs; bu hususta, önceden şahit edinmişse, talâk vâki olmaz. Meselâ: bu şahıs; hakim huzurunda: «Gerçekten karım, be­nim kendisini boşamamı istedi; Ben de, onu boşamayı uygun görme­diğim için, bu sözleri söyledim.» der ve bu sözüne şahit de getirirse, hakim, ;bu karı - kocanın ayrılmaları (= boşanmaları) için hüküm ver­mez.

Önceden, âlimler vs câhiller arasında, bu lafızlarla boşamak var­dı. Nitekim, Şemsü´l - Eîmme Halvâni de, bununla fetva vermiş fakat sonradan, oda, bizim, dediğimize dönmüştür. Fetva da, bunun üze­rinedir. Hulâsa´da da böyledir.

Şeyhu´l - İmâm Ebû Bekir: «—Ana dili arapça olmayan bir kimse— ti yerine te; ksf yerine kef ile : «Telâk sana» dese; karısı boş olur.

Böyle bir kimse, karısına: «TanaI» dese; bununla da dalak kas-detmiş olduğunu, taiâk kasdetmediğini söylese, hüküm bakımından sözü doğrulanmaz. Zehiyre´de de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseye : «Karını -boşadın mı » deyin­ce, o, ´heceleyerek «ne am (—e vet) veya «be lâ (= evet)» cevabını verse ve başka bir şey söylemese; bu durumda da, bir talâk vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da ´böyledir.

Bir kimse, karısına : «Entl ti elif lam kaf [yâni entl tâlık = Sen boşsun.)» dese; fakat, bu sözü, —´burada görüldüğü gibi— harf harf telaffuz etse, bir talâk vâki oiur. Huiâsa´da da böyledir.

Bir kimss : «Dünyanın bütün kadınları boşanmıştır» veya Rey Şehri´nden oian bir kimse: «Rey Şehri´nin kadınları, boşanmış­tır. » dess; karısı boş olmaz.

Ancak bunu söylerken, karısını boşamaya niyyet etmişse; karısı boş olur. Bu kavil, Hİşâm tarafından, İmâm Ebû Yûsuf £R.A.)´dan ri­vayet edilmiştir. Fetva da bunun üzerinedir.

Talâk lafzının, müfred [= tekil) veya cemi´ (= çoğu!) olarak söy­lenmiş olması, bir şey değiştirmez. Bir kimse : «Sokaktaki kadınlar boşanmışlardır.» veya «Evdeki kadınlar, boşanmışlardır.» yahut da: «Şu evdeki kadınlar, boşanmışlardır.» dese ve kendi karısıda, söyle­diği grupların içinde olsa; bir talâk vâki olur. Fethu´I - Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse : «Bu beldenin (veya bu şehrin) kadınları, boşan­mışlardır.» dese ve kendi karısı da, bahsi geçen kadınların arasında bulunsa; bir talâkla boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç ilesin.» demiş olsa; eğer bu durumda, talâka niyyet etmişse; karısı, üç talâk boş olur. Bu kimse : «Talâka niyyet etmedim.» der, fakat o srrada, talâkla ilgiii müzakere yapmakta ise; bu sözüne inanılmaz. Eğer, ortada, böyle bir müza­kere yoksa, adamın sözüne İnanılır. «Sen üç ilesin.» sözünün farsca karşılığı : «Tû be se.» sözüdür. Fetva da buna göredir.

Bir kimse, karısına : «Seni, filân kadına ´bedel olarak, boşu-yorum ve o kadın boşanmıştır.» der ve bu sözü ile de, talâkı kasde-derse; talâk vâki olur.

Bir kadın, kocasına : «Filân adam, karısını boşamış.» deyince: kocası: «Sen de, öylesin.» derse; talâka niyyet etmemiş olsa bile, karısı, bir talâk boş olmuş olur. Fethu´I - Ksdîr´de de böyledir.

Bir adam, karısına : «Sen benden üçsün.» demiş olsa; bu sözü ile, boşamaya niyyet etmişse; kadın, üç talâk boş olur.

Bu şahıs : «Ben, talâka niyyet etmedim.» derse; duruma bakılır: Şayet, bu sözü ^atfettiği sırada, talâk müzakeresi yapmamakta iseler; sözü ktbul edilir; aksi takdirde, sözü kabul edilmez.

Bir kadın," kocasına : «Beni, ´boşa.» deyince; kocası, üç parmağı ile işaret etse; bu işareti ile de karısını, üç talâk boşamayı niyyet etse; talâk lafzını, dili ile zikretmedikçe. karısı boş olmaz. Zahlriyye´ds de böyledir.

Müntekâ´da, İbn-i Semâ´a, İmâm Muhammed (R.A.)´in şöyle buyurduğunu riakletmiştir:

Bir kimse, karısı Zeynebi boşasa ve Zeynep, bu hususta hâkime baş vurup dava açsa; ıbunun üzerine adam : «Benim, başka bir yerde, Zeynep isimli, ´bir karım daha var. Ben onu kasdettim.» dese; fakat, bu sözünü Islbat edecek, bir beyyinesi olmasa; ve talâk da bâin bir talâk olsa; bu durumda, hakim; bu kadını, kocasından ayırır.

Şayet, bu şahıs; ´hakimin ´huzurunda, Zeynep isimli başka bir ka­dın daha getirir ve hâkim de, ´bu kadını, o adamın karısı olarak tanır­sa;, talâkı, -bu kadına îkâ eder. Önceki kadının talâkını da iptal ederek, onu kocasına döndürür.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´dan şöyle nakledilmiştir:

Bilinen bir karısı olan, bir kimse : «Benim, başka bir karım daha var.» deyip, kendi karısı olduğunu iddia ettiği bir kadın getirse; kadın da âdâmı tasdik etse;

Adam : «Benim tooşadığım kadın, işte budur.» diyerek, boşamayı ona îkâ eylese; şayet, boşamadan önce, o kadını nikahlamış bulundu­ğuna dair !beyyine getirirse; belli kadın değil, bu —ryeni— kadın bo­şanmış olur.

Şayet, bu durumu belgeleyemezse; hâkim, maruf {= bilinen) ka­dının, boş olduğuna, hüküm verir.

Bu hükümden, sonra; adam, o meçhul kadını, talâkdan önce, nikah­lamış bulunduğunu, deülleri ile ortaya korsa; hâkim de, ma Yuf kadının, boşanmış olduğuna dair, bir hüküm vermemişse ve koca : «Ben, ta­lâkla, Jbunu kasdetmiştim.» diye İsrar ederse; hakim, bilinen kadının boşanma hükmünü İptal eder ve kadını kocasına geri verir. Boşanma işini de, meçhul kadına îkâ eder. Bilinen kadın, başka ´bir kocaya git­miş olsa bile, hüküm aynıdır.

Bir kimse; birini sahih, diğerini de fâsid nikâhla olmak üzere; aynı İsmi taşıyan iki kadın nikahlamış olsa; bu koca : «Ben, filân kadını boşadım.» dedikten sonra; «nikâhı fâsid olan kadını, kasdettiğinî.- id­dia etse; hüküm yönünden, bu sözüne inanılmaz.

Bu kimse : «Karımın birini boşadım.» dedikten sonra : «Ben, nikâ­hı fâsid olanı kasdettim.» dese; yine, hüküm bakımından sözüne inanıl­maz. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse: «Filân boştur.» deyip, karısının adını nlsbet et­mese veya babasına, anasına, bacısına, çocuğuna nisbet etse; karısı ise bu ismi ve bu nisbetî ile bilinmekte olduğu halde, koca: «Ben, — karımı değil — başka birini, bir yabancıyı kasdettim.» dese; hüküm bakımından, bu sözü doğru olarak kabul edilmez.

Bu şahts : «Ben, işte bu karımı, kasdettim.» der ve karısı da, onu tasdik ederse; talâk — o kadına — vâkî olur.

Bu kimsenin, ´bilinen karısından, bu talâkın iptali doğru olmaz. An­cak, talâktan önce, bu adamın, başka bir kadını nikahlamış olduğuna veya bu hususu kan - kocanın ikrar etmiş bulunduklarına şahitler, şa­hitlik ederlerse veya bu konuda, bilinen kadın, kocasını tasdik ederse; bu durumlar müstesnadır ve bu hallerde, bilinen kadının, talâkı iptal edilebilir. Fethu´I-Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse : «Ben, bir karı boşadım.» veya «Bir kadın, boştur.»

dedikten sonra : «Ben kendi karımı, kasdetmedim.» demiş olsa; sözüne inanılır.

Karısının adı Umre olan ve: «Umre, boştur.» diyen bir kimse; sonra da : «Ben, onu kasdetmedim.» dese, hüküm bakımından, sözüne inanılmaz. Muhıyt´tede böyledir.

İki karısı olan ve bu durum herkesçe bilinen bir kimse : «Ka­rım, boş olsun.» dese; talâkı, hangisi isterse ,ona îkâ eder. Fetfivâyl Kâdîhân´da da böyledir.

Câmîu´I - Kebîr´de, şöyle denilmiştir :

Bir kimse : «Ben, bir kadın boşadım.» veya : «Nikahladığım kadı­nı, boşadım.» yahut: «Benim bir karım vardı; onu boşadım.» dediğin­de, bu şahsın, bilinen karısı da; «boşanan kadının, kendisi olduğunu» iddia etse; bu durumda koca : «Benim, bilinen bu karımdan başka, bîr karım daha yar. Ben, onu boşadım.» demiş olsa; kocanın sözüne ina- . nilır. Çünkü, koca, bu durumda, talâkı, bilinen karısına îkâ etmemekte­dir. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kimse : «Benim, bir karım var. Şâhld olunuz, onu boşuyo-rum.» dese; bilinen karısı da, «´boşanan kadının, kendisi olduğunu id­dia» etse; bu kadının sözüne inanılır.

Çünkü, adam : «şahit olunuz.» sözü ile, içinde bulunduğu âna, şa­hit tutmakta ve «o, boştur.» sözü ile de. bu anda, talâk vuku bulmuş olmaktadır

Şayet, koca : «Karımı boşadım.» veya «Benim, bir karım var. Onu, boşadım.» yahut: «Karılarımdan birini boşadım.» demiş olsaydî bile; hüküm bakımından talâk, bilinen kadına İkâ olunurdu. Çünkü bu sözler, talâkın, içinde bulunulan zamanda vâki olmasıyla ilgilidir. Muhıyt´te de böyledir.

Zeynep ve Umre isimli, iki karısı bulunan bir kimse, Umre´ye ; Sen, Zeynep misin » dese; kadın da: «Evet» cevabını verse; bunun üzerine koca : «Öyle ise, sen boşsun.» demiş olsa; kadın boş olmaz.

Asıl isimli eserde, şöyle zikredilmiştir:

Zeynep ve Umre isimli, iki karısı olan, bir şahıs: <=.Ey Zeynep.» diye hitap etse; cevaben de, Umre : «Buyur.» demiş olsa; bunun üze­rine, adam : «Sen üç talâk boşsun.» dese, cevap veren kadın, üç talâk boş olur.

Adam : «Ben Zeynebin boş olmasını, niyyet etmiştim.» derse; bu işaretinden dolayı, karılarından ikisi de boş olurlar. Hulâsa´da da böy­ledir.

Bu koca: «Ey Zeynep, sen boşsun!» dese de, kanlarından hiç biri, cevap vermese; Zeynep, boş olur.

Koca, karısına bakıp, ona işaret ederek : «Ey Zeynep! Sen boş­sun.» dese; fakat işaret ettiği kadın Umre olsa, bu durumda, Umre boş olur. İşarete itibar edilir. İsim geçersizdir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bu kimse: «Ey Zeynep, sen boşsun.» derken, Zeynep zannı İle, bir başka kimseye işaret etmiş olsa; işaret edilen Zeynep değil­se; Zeyn-ep, hüküm bakımından boş olur. Diyanet bakımından ise, boş olmaz. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse : «Sablyh Kszı Umre´yi boşadım.* deso, karısının ismi ise, Hsfs Kızı Umre olsa; bu durumda, boşama niyyeti olmadıkça, talâk vâki olmaz.

Bu adamın, karısının annesinin — sonraki — kocasının adı Sa-biyh olsa; karısı da, bu adama nis´bet edilse ve koca; karısına, bu sözü evinde söylemiş bulunsa: nesebi bilinsin veya bilinmesin, adamın bu karısı, bir talâk, boş olur.

İsmi, doğru söylemediği hallerde, koca; kendi karısını boşamaya nîyyet etmişse, karısı boş olur. Niyyeti, Aliahu Teâlâ ile kendisi ara­sındadır. Hızânetü´I- Müftîn´de de böyledir.

Bir kimse : «Habeşli olan, karımı boşadım.» dese; fakat, ka nsı, Habeşli olmasa veya adam karısını boşamak nîyyetinde bulun­masa, bu durumda, talâk vâki olmaz.

Keza, karısını, başka bîr isimle isimlendirse ve onu boşamak niyyetinde olmasa; yine talâk vâki olmaz.

Fakat adam; bu durumlarda, karısını boşamak niyyetlnde olursa; talâk vâkf olur. Zehıyre´de de böyledir.

Karısının gözleri gördüğü halde, adam : «Şu, kör kadın, boş­tur.» dese ve bu sırada, gören karısına işaret etse; kadın boş olur. Çünkü, işaretle birlikte zikredilen, isme ve vasfa itibar edilmez. Hızâ-netü´l - Mfiftin´de de böyledir.

Bir kimse: Hernedân´h Fatma, boştur.» veya «Kör karım, boştur." dese; fakat, Fatma, Hemadân´Iı olmasa veya bu adamın, kör karısı bulunmasa; bu durumda, talâk vâki olmaz.

Ancak, koca; kârısının nesebini söylemiş olsaydı; karısı boş olur­du.

Koca, karısını; onda bulunmayan bir sıfatla, tavsif ederse, talâk vâki olmaz.

Ancak, gâib oîan, ismi ve nesebi ile tanındığından, kadın, ismi ve nesebi zikredilerek, boşanmış olursa; talâk vâki olur, Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına işaret ederek : «Ey Hicaz´h, sen boşsun!» dese, kadın, —Hicaziı oimasa bile— boş olur. Serahsî´nin Muhıyt´-inde de böyledir.

Bir kimse, karısının ve onun babasının ismini veya anasının bir vasfını zikrederek; meselâ : «Karım, Sabîyh´ın kızı Umre...» veya : «Yüzünde ben ölen ananın kızı, barım...»; «boştur.» dese; karısı boş olur.

Bu durumda, karısının anasının yüzünde ben olup olmaması da müsavidir. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse: «Karım, .Sabîyh´ın Kızı...» veya «Yüzünde ben olan karım, filanın kızı...»; «boştur.» demiş olsa; —yüzünde, ´ben ol­masa bile— karısı, boş olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse; karısını boşama niyyeti olmadan : «Şu, oturan; çocuğumun annesi Umre, boştur.» dediğinde; oturan kadın, kendi ka­rısı değil de bir başka kadın olursa; bu durumda, karısı boş olmaz. Bahru´r- Râık´ta da böyledir.

Bir kimse, «İsmim; filân kızı,, filandır.» diyen bfr kadını, ni­kahladıktan sonra: «Filan kızı, filan kızı, filan müstesna olmak üzere, ´benim bütün karılarım, boştur.» dese; hüküm bakımından, o kadından başkaları, boş olurlar. Diyanetçe ise, durum, kendisi ile Aliahu Teâlâ arasındadır. Zahîriyye´de û´e böyledir.

Bir kimsenin, karısına : «Talâkını borçlandım.» demesi ile, ta­lâk vâki olmaz.

Âlimler, «talâkını rehin bıraktım.» denilmiş olması hâlinde ise, ihtilâf etmişlerdir. Sahih olan kavil ise, bu durumda da, talâkın vâki olmayacağıdır.

Bir kimse, karışıma : «Talâkını al!« dese; o da; «Aldım» ceva­bını verse; talâk vâki olur.

Uyun isimli eserde : «Bu durumda, niyyet şarttır.» denilmlşse de; esahh olan, niyyetin şart olmadığıdır.

Bir kimse, karısına: «Aliahu Teâlâ, seni boşadı.» dese; niy­yeti olmasa bile, karısı, boş olur. Hulâsa´da da böyledir.

Esahh olan budur. Muhıyt´te de böyledir.

Mültekâ´da şöyle denilmiştir:

Bir kimse, karısına : «Gerçekten, Aliahu Teâlâ, senin boşanmanı diledi.» veya; «...Allah takdir eyledi.» yahut: «Boşanmayı diledim.» dese; talâk vâki olmaz.

Ancak, bunları söylerken, talâka niyyet etmişse; talâk vâki olur.

Fakat, bu şahıs : «Talâkını (= boşanmanı) diliyorum fveya ... İsti­yorum; ...seviyorum; ...arzu ediyorum.)» dese; bu durumda, niyyet etmiş olsa bile, talâk vâki olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kocanın, karısına : «Talâkından uzağım.» demesi husu­sunda; âlimlerimiz ihtilâf etmişerdir. Sahih olan —kavi!— ise, bu durumda, talâkın vâki olmayacağıdır. Fetâvâyi Kâdîhân´ds da böyledir.

Koca, karısına : «Talâkından uzağım.» veya : «Talâkından, sana berî oldum.» dese; sahih olan kavle göre, bu durumda, niyyet etmiş olsa bile, talâk vâki olmaz. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir,

Kocanın, karısına : «Talâkından, ,beri oldum.» elemesi husu­sunda, âlimlerimiz ihtilâf etmişler ve : «Bu durumda niyyet etmemiş­se, talâk vakî olmaz. Niyyet etmişse talâk vâki olur.» demişlerdir. Esahh olan kavil ise bu sözle, talâkın vâki olacağıdır. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Talâkını, sana bağışladım.» dese; bu bir ısmarlamadır. Eğer kadın, aynı mecliste, nefsini boşarss; talâk vâki olur. Aksi takdirde, talâk vâki olmaz.

Bir kimse, karısına : -Sen, boşsun! Ben de, üç gün muhayye­rim.´» dese; talâk vâki; muhayyerlik geçersiz olur.

Bir kimse, karısını, mutallaka (= ´boşanmış) diye isimlen-dirse ve ona : «Ben, seni, mutallaka diye isimlendirdim.» dese; kadına talâk vâki olmaz. Durum, kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır. Bu hal­de, hüküm bakımından da, talâk vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da da böyledir.

Bir kimsenin, karısına : «Talâkını, sana bağışladım.» demesi, açık bir sözdür. Bu durumda, talâka, niyyet etmemiş olsa bile hüküm bakımından, talâk vâki olur,

«Talâkın, senin elinde olmasına, niyyet ettim.» diyen kocanın, bu sözü, hem hüküm hem de diyanet bakımından tasdik edilir.

Bir şahıs, karısını boşamayı ister; kadın da : «Talâkımı trana ba­ğışla.» yani «Ondan vaz geç.» der ve bunun üzerine, koca : «Talâkını, sana bağışladım.» derse; bu sözü, hüküm bakımından kabul edilir.

Bu şıahışP talâkı niyyet ettiği haîde, karısına : «Talâkından kaçın­dım.» dese; yine kadın, boş olmaz. Muhiyt´te de böyledir.

Bir koca, boşamayı düşünerek, karısına : «Talâkını, terk ettim.» dese; karısı, boş olur.

Bu kimse: «Ben, bununla .taiâki kasdetmedim.» derse; hüküm bakımından, sözü kabul edilir. Hulâsa´da da böyledir.

Bir koca, karısını boşama niyyeti ile : «Talâkının yolunu, boş, bıraktım.» dese; talâk vâki olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun.» deyip, sustuktan son­ra bir de, «üç» dese; eğer, nefesinin kesilmesinden dolayı susmuşsa; öç talâk vâki olur. Şayet, susması, nefesinin kesilmesinden dolayı değilse; kadın, üç talâk boş olmaz. .

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun.» deyip sustuktan sonra; ona : «Kaç » denilince; «Üç» cevabını verse; bu durumda, üç talâk vâki olur. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimseye : «Karını, kaç talâk boşadın » diye sorulsa da; o: «Üç» cevabını verdikten sonra: «Yalan söyledim.» dese; hüküm İtibariyle, bu sözü kabul edilmez. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun.» demiş ve «üç» diye ilâ­ve etmeyi murat etmiş olsa; fakat «üç» demeden, birisi onun ağzını tutsa veya adam «üç» diyemeden, o anda ölse, bir taiâk vâki olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bu durumda, adamın ağzını tutan el, kalkar kalkmaz, hiç bek­lemeden «üç işte üç» dese; bu sözü, önceki sözünün üzerine ham­ledilir. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Beni, üç talâk boşa.» deyince; adam, boşamak istese; bir, başka şahısda onun ağzını eliyle tutsa; o elini kaldırınca da, koca : «Verdim.» dese, karısı, üç talâk boş olur. Ze~ hıyre´de de böyledir. [15]



Talâkın Kadına İzafesi:


Talâk, zevcenin zâtına, f= kendisine, bütününe, tamamına), izafe edildiği zsaman, vâkî olacağı gibi; vücûdunun tamamı yerinde

kullanılan; ruh, cesed, rakabe, baş, yüz, fere, boyun, cesed ve beden gibi, bir cüzüne [= parçasına) izafe edildiği zaman da, vâki olur.

Meselâ: Bir koca, karışma: «Sen, boşsun.»; «Boynun, boş­tur.»; «Rakaben, boştur.»; «Ruhun, boştur.»; «Bedenin, boştur.»; «ce­sedin, boştur.»; «fercin, boştur.»; «B´aşın, boştur.» veya «Yüzün, boç-tur.» dese, talâk vâki olur. Hidâye´de de böyledir.

Keza, koca: «Nefsin, boştur.- deyince de, calâk vâki olur. «Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Koca, talâk lafzını; kadının bedeninin tamamı anlamında kullanılamayan,´bir cüz´üne izafe ederse; talâk vâki olmaz.

Meselâ : Koca, karısına : «Elin, boştur.»; «Ayağın, boştur.» veya «Parmağın, boştur.» derse, talâk, vâki olmuş olmaz. Serah3î´nin Mu-hıyt´İnde de böyledir.

Bir koca, karısının bütün vücudunu kasdederek; ona : «Elin, boştur.» demiş olsa; kadın boş olur. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Keza, bir kimse, bu niyyetle, karışma : «Göbeğin»; «Dilin»; «Burnun»; «Kulağın»; «Bacağın» veya «Uyluğun,» «...boştur.» dese; yine karısı boş olur. Cevheretü´n - Neyyire´de de böyedir.

Esahh olan ise, sırt, karın ve fere gibi uzuvlara, talâk İzafe edildiği zaman, kadının boş olmayacağıdır. Kâfî´de de böyledir.

Talâk, kadının vücûdunun, bir cüz´üne f= parçasına) izafe edilince de, kadın boş olur.

Meselâ : Bir kimse, karısına : «Yarın boştur.»; «Üçte birin boş­tur.»; «Dörtte birin, boştur.» veya «Binde birin, boştur.» demiş olsa, talâk vâki olur. Fetâvayi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kocanın, karısına : «Senin kanın, boştur.» demesi hâlin­de, iki rivayet vardır. Sahih olan rivayet, bununla, talâkın vâki ola­cağıdır. Sirâcü´l Vehhâc´da da böyledir.

Bu iki rivayetten, muhtar (= seçilip, beğenilmiş) olanı İse, bu kaville talâkın, vâki olmayacağıdır. Hulâsa´da da böyledir,

Bir kimse, karısına : «Saçın, boştur.»; «Tırnağın, boştur.» veya «Tükrüğün, boştur.* demiş olsa; bil-iemâ´ talâk vâki olmaz, Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Keza: Dişin, boştur.» veya »Terin, boştur.» demekle da, talâk vâki olmaz. Fethu´l - Kadîr´de de böyledir.

Bîr koca, karısına : «Senin başın, boştur.» veya «Yüzün, boş­tur.» dese yahut elini karısının, başına veya boynuna koyarak: «Bu âz^tn, boştur.» demiş olsa; esahh olan kavle göre; bu kadın boş ol­maz. Tebyîn´de de böyledir,

Fakat, koca, karısının başını işaret ederek : «Bu baş, boş­tur.»´ dese; sahih olan kavle göre; talâk vâki olur. Nitekim, «Şu ba­şın, boştur.» demek de, böyledir. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir.

Koca, karısına : «Dübürün, boştur.» dese: talâk vâki olmaz. Fakat: «Oturak yerin, boştur.» dese; talâk vâki oİur.

Mürğînânî: «Arkan boştur.» denilmesi hususunda, her hangi bir rivayet yoktur. Fakat, böyle denilince, talâkın vâki olacağını söy­lemek, münasiptir.» demiştir. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Bir kimsenin, karısına : «Yarından yukarın, bir talâk; yarın­dan aşağın da, iki talâk boştur.» demesi hususunda, mütekaddimîn´-den de, mütea´hhirîn´den de, her hangi bir rivayet yoktur.

Bu mes´ele, Buhârâ´da vâki olmuştur.

Âlimlerimizden bazıları : «Yukarı yarın, boştur; demekle, bir ta­lâk vâki olur.» diye fetva vermişlerdir. Çünkü baş, vücudun, yukarı yansındadır. Bu durumda, talâk da, ona, izafe edilmiş olur.

Bazı âlimler ise : «Bu durumda, üç talâk vâki olur.» diye fetva vermişlerdir. Çünkü, talâk, iki yarıya, izafe edilmiştir. Baş, vücudun yukarı kısmında; fere ise, aşağı kismındadır. Bu durumda, talâk, yu­karı İzafe etmekle, başa; aşağı İzafe edilmekle de, ferce izafe edil­miş olmaktadır. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yarım talâk, boş ol.» demiş olsa; ka­dın, tam bir talâk boş olur.

Koca, karısına : «Talâkımın yarısı ile, boş ol.» dese; bu da, tam bir talâk, boşamak gibidir. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Üç — defa — yarım talâk, boş ol.» dese, iki talâk vâki olur. Sahih olan budur.

Keza, koca : «Dört —defa— yarım talâk boş ol.» dese; bu du­rumda da, iki talâk vâki olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «İki talâkın yansı —kadar— boşsun.* dese; ´bir talâk vâki olur.

Koca, karısına : «İki talâkın, üç nısfı boşsun.» derse; üç talâk vâki olur.

Koca, karısına: «Bir talâkın yarısı ve bir talâkın da öçte biri ve bir talâkın da, altıda biri boşsun.» dese; bu durumda da, üç talâk vâki olur.

Çünkü, her cüz´ü, talâka izafe etmek nekredir. Talâk, kâbil-i te­cezzi, değildir. (= Talâk, bir bütündür; parçalara bölünemez.) Do layisıyle, talâkın, üçte birini, beşte birini... zikrethmek, tamamını zik­retmek gibidir.

Şayet, bu koca, karısına : «Bir talâkın, yansı boşsun ve onun üçte biri, ´boşsun ve onun altıda biri, ´boşsun.» demiş olsaydı; bu durumda bir talâk vâki olurdu.

Bu durumda da, bu cüzlerin (= parçaların) tamamı, (= toplamı) bir talâkı tecâvüz etseydi; [= parçaların toplamı, bir ´bütünü geçmiş olsaydı.) «Yine, bîr talâk vâki olurdu.» diyenler olduğu gibi; «İki talâk, vâki olurdu.» diyenler âe, vardır. Muhtar olan da budur. Se-rahsî´nin Muhiyt´inde de : «Sahih olan, budur.» denilmiştir.

Meselâ : Bir adamın, karışıma : «Sen, bîr talâkın yarısı ve onun üçte biri ve onun dörtte biri boşsun.» demesi gibi. Zâhîriyye´de de böyledir.

Bîr kimse, karısına : «Üç talâkın, yarısı —kadar— boşsun.» dese; kadın, iki talâk, boş olur.

Koca, karısına : «Her üç talakın, üçte birleri —kadar— boşsun.» dese; kadın, üç talâk, boş olur. Zehıyre´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, bir talâk ve yarım talâk, boşsun» veya «Sen, bir talâk ve dörtte bir talâk, boşsun.» dese veya bunlara benzer bir şey söylese; kadın iki talâk, boş olur.

Şayet koca : «Sen, bir talâk ve onun yarısı...» veya : «Sen, bir talâk ve onun dörtte biri, boşsun.» demiş olsaydı; kadın, bir talâk boş olurdu. Muhıyt´te de böyledir.

Bu, bazı âlimlerin kavlidir. Muhtar olan ise, bu durumda, iki talâkın vâki olacağıdır. Cevheretü´n - Neyyire´de de böyledir.

Bir kimse, karısını, bir talâkın dörtte üçü veya dörtte dör­dü, boşamış olsa; maruf olan görüşe göre, bir talâk vâki olur.

Diğer bîr görüşe-göre de, bu durumda, üç talâk vâki olur.

Bu kimse, karısını; dörtte beş talâk boşamış olsa; maruf olan görüşe göre, bu durumda, iki talâk; kabul edilmeyen görüşe göre de, üç talâk vâki olur. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısının birini bir talâk boşadıktan sonra, diğor karısına : «Seni de, onun talâkına, ortak ettim,» dese; ikinci kadını da, bir talâk, boşamış olur.

Bu adam, üçüncü karısına: «Seni de, onların talâkına, ortak ettim.» dese; bu kadın, iki talâk boş olur.

Bu şahıs, dördüncü karısına : «Seni de, onların talâkına, ortak ettim.» dese; bu.kadın, üç talâk boş olur.

Bu adam, birinci karısını, belli bir mal karşılığında boşamış ve sonra da, ikinci karışma : «Gerçekten seni, onun talâkına, ortak et­tim.» demiş olsa; İkinci kadın da boş olur. Fakat, ona mal verilmesi, lâzım gelmez.

Fakat koca, ikinci karısına : «Mal bakımından da, onun gibi olmak şartıyle; seni, onun talâkına ortak ettim.» âer; kadın da, bunu kabul ederse; bu durumda, hem kadın, boş olur; hem de, ona mal verilmesi gerekir. Kadın kabul etmezse; boş olmaz. Zâhîriyye´de de böyledir.

Bir kimse : «Filan kadın, üç talâk boştur. Filân kadın da, onunla beraberdir.» veya ikinci karısına : «Seni talâkta, onunla or­tak ettim.» dese; bu karılarından, her biri, üçer talâk boş olur. Se-rahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Üç karısı olan bir kimse, onlara : «Siz, üç talâk, boşsunuz." veya «Sizi, üç talâk boşadım.» dese; bu kadınlardan her biri, üçer talâk, boş olur. Bu durumda, üç talâk, bu üç kadına taksim edilmez.

Fakat, koca, kadınlara: «Üç talâkı, aranızda îkâ eyledim.- derse; bu üç talâk, kadınlar arasında taksim edilir. Bu durumda, fıer biri, bi­rer talâkla boş olmuş olur. Bu durum, yukarıdakine benzememekte­dir. Gâyetii´s - Sürûcî´de de böyledir.

Üç karısı olan ve bîrini, bir talâkla boşamiş bulunan koca, diğer karılarına : «Sizi, onun, bu tatlîkinde, ortak ettim.» dese; kadın­lar, birer talâk, boş olurlar. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Dört karısı olan bir şahıs, onlara : «Sizi, üç talâk, boşadım.» dese; herbirine üç talâk vâki oJur.

Bu adam, karılarından birine : Sen, beş talâk boşsun.» deyince, o kadın: «Bana, üç talâk kâfi gelir.» cevabını verse; Koca da: «Üç talâk, senin. Kalanı da, arkadaşlarının.» demiş olsa; bu durumda, ön­ceki karısı üç talâk boş olur. Diğerlerine ise, bir şey vâki olmaz. Çünkü, üçten fazla zikredilen talâk geçersiz olur. Kalan İki talâk, ar­kadaşlarına vâki olmakla, bir şey olmaz. Serahsi´nln Muhıyt´inde de böyledir.

iki karısı olan, bir kimse, onlara: «İki talâk, aranızdadır.» dese; bu kadınlar, birer talâk boş olurlar.

Keza, bu koca : «Sizi, bu iki talâka, ortak eyledim.» dese; yine, bu kadınlar, birer talâk boş olurlar.

Fakat, ´bu adamın; ´bir karısını, iki talâk boşadıktan sonra : «Onun talâkına, ikinizi, ortak ettim.» demesi hâli, böyle değildir. Bu durum­da, o iki talâk, önceki kadına ,vâki olmuştur. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, kanlarından birini, bir talâk; diğerini, iki talâk boşadıktan sonra; üçüncü karısına : «Seni, onlara, ortak ettim.» dese; cimâ´ yapmış olsun, olmasın; bu kadın, üç talâk boş olur. Itâblyye´de de böyledir.

Bakkalı´d e zikredildiğine göre :

Bir kimse, karısını, üç talâk lboşıadığı zaman, diğer karısına: «O talâktan, sana da nasip ayırdım.» dediğinde, bir talâka, nlyyet etmiş­se; İkinci karısı, bir talâk boş olur .Şayet, bu sözü söylerken, —bu üç talâkın her birinden— nasip (= pay, hisse) almasına niyyet et­mişse; bu durumda, bu kadınların her biri, tlç talâk, boş olur.

Müntekâ´da şöyle zikredilmiştir:

Bir karısını boşadıktan sonra, onu geri almış bulunan şahıs, di­ğer bir karısına : «Gerçekten seni, filân kadının talâkına, ortak et­tim.» dese; o kadın da boşanmış olur.

Koca, karısına : «Filân kadının talâkına, seni de, ortak ettim.» dese; fakat, o kadın, tatlîk edilmiş olmasa veya, bu kadın, bir baş­kasının nikâhı altında buiunmasa, bu adamın karısına, talâk lâzım gelmez. Bu hükümde, başkasının nakâhı altında bulunan kadının, ko­cası tarafından, boşanıp, boşenmamasi da müsavidir.

Bu şahıs, işaret ettiği karısını —sonradan— boşasa veya buna niyyet etse bile, ikinci karısı boşanmış oimaz. Önceden, böyle söy­lemiş olması, talâk sayılmaz.

Birş, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.Vun, şöyle buyurduğunu, rivayet et­miştir.

Şayet, bu adam : «Seni, boşadığım kadının talâkına ortak ettim.» derse; bu kadın boş olur.

Bakkâlî´de zikredildiğine göre :

Bir kocanın, karısını; başkasının karısının talâkına ortak etmesi, sahih olmaz. Ancak, bu şahıs : «Onun karısına, , îkâ eylediği talâkı, bende, karıma karşı îkâ eyledim.» derse; bu durumcja, karısı boş olur.

Bişr, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un, şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Azâd edilmiş ve nefsini ihtiyar etmiş bulunan, bir cariyenin ko­cası; diğer karısına : «Gerçekten, onun talâkına, seni de, ortak et­tim.» dese; ikinci kadın için, talâk vâki olmaz.

Keza, taiâksiz ayrılan, her fırka böyledir.

Bir kimse, karısına : «Seni, şu fırkaya, ortak ettim.» veya «Seni, benimle o kadın arasındaki ayrılığa, ortak ettim.» dese; talâk-ı bâin, vâki olur. Koca, üç talâka jıiyyet ederse, kadın, üç talâk boş olur.

Bu kimse : «Ben, talâka, niyyet etmedim.» dese; hüküm bakı­mından, sözü geçersiz olur. Diyanet yönündense, onunla, Allahu Teâ-lâ arasındadır. Muhiyt´te de böyledir.

Dört karısı olan, bir şahıs; oniara : «Bir talâk, aranızdadır.-» demiş olsa; bu kadınlardan her biri, birer talâk boş olur.

Keza, bu adam, karılarına : «İki talâk aranırdadır.» veya «üç ta­lâk»...»; «Dört talâk, aranızdadır.» demiş olsa; yine, bu kadınlara, ´birer talâk vâki olur.

Fakat, bu adam, kanlarının her biri için, ikişer veya üçer taiâk´a niyyet edere; bu kadınlar, ikişer veya üçer talâk ´boş olurlar.

Bu kimse, niyyetsiz olarak : «Beş talâk, dördünüzün arasında­dır.» demiş olsa; her biri, ikişer talâk boş olur. Bu hüküm, sekiz ta­lâka kadar böyledir.

Bu kimse, —sekizden fazla— meselâ: «Dokuz talâk, aranızda­dır.» derse, bu durumda, kadınlardan her biri, üçer talâk boş olur. Fethu´! - Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun ve sen.» dese; kadın iki

talâk boş olur. Fetvada: «Bu durumda, kadın, bir talâk, boş olur.» de­nilmiştir.

Bir kimse, iki karısından birine hitap ederek : «Seri boşsun.» de­dikten hemen sonra; ikisine birden : «İkinizde.» dese; önceki kadın, iki talâk; sonraki kadın ise, bir talâk boş olur.

Adam, iki karısından birine : «Sen boşsun, ´hayır, belkide sen.» demiş olsa, bir talâk vâki olur. İkinci, karısına da, talâk niyyeti ol­madan : «Sen.» demiş olsa; onun için, talâk vâki olmaz. Fakat, bi­rinciye hitap ederken : «Sen boşsun ve sen.» demiş olsa, ikinci ka­dın da boş olur. Nitekim : «Şu boş ve şu da...» denildiği zaman, du­rum yine böyledir.

Fakat, niyyetsiz olarak: «Şu boştur: şu da...» dese; ikinci kadın, boş olmaz.

Ancak, koca : «Şu ve bu boştur.» demiş olsa; bu kadınlara, birer talâk vâki olur.

Koca : «Şu, şu boştur.» dese; ilk kadın boş olmaz.

Ancak: «Şu, şu tâlikânl (= ikisi boştur.)» derse; iki kadın da, birer talâk boş olurlar.

Eğer koca : «Ssn, sonra sen, sonra sen boşsun.» derse; son ka­dın boş olur. Ba cümleyi *ve» bağlacı ile : «Sen ve sonra sen ve sonra sen.-." şeklinde söylemiş olsa; hüküm yine aynıdır.

Bu durumlarda, talâk-lafzını, cemi sıygası Ile( boşsunuz şeklinde) kullanırsa veya ´bu lafzı önce söylerse; ,kadin]-ann hepsi de, birer ta­lâk boş olurlar. Zahîriyye´de ve Uâbiyye´de de böyledir.

Keza, dört karısı olan, bir kimse, kanlarından birine : «Sen.-» sonra diğerine : «Sen.» sonra da diğer birine : «Sen.« ve sonra da sonuncusuna : ^Sen, boşsun.» dese; bu son kadın, boş olur. Fetâvâyl Kâdthân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Öç talâk, boşsun.» dedikten sonra; di­ğer karısını kasdederek : «Bu da, senin gibidir.» veya «Bu da, senin­le beraberdir.» dese;, müteakiben de : «Ben onun oturmasını, kas-detmiştim.» iddiasında bulunsa; onun, bu sözüne inanılmaz. Bu, İkin­ci kadın da, üç talâk, boş olur.

Fakat, bu şahıs, üç talâkla boşadtğı karısına : «Gerçekten, seni boşadım. İşte, bu da, senin gibidir.» veya ... seninle beraberdir.» de­se; sonraki karısı, bir talâk, boş o!ur. Çünkü, burada, kocanın : «Sepi boşadım.* demesi, bir talâk manası İfade etmektedir.

Bu kimse, konuştuğu kadına; önce : «Bu da, seninle beraber, boş­tur.» demiş olsaydı; nîyyet etmemesi hâlinde, muhatabı olan, bu ka­dın,´boş olmazdı. Itâbiyye´de de böyledir.

Asıl´da zikredüdiğine göre :

Bir kimsenin, üç karısı olsa da, bu şahıs : «Şu, boştur.» veya "Şu ve şu boştur.» dese; bu durumda, adamın üçüncü karısı, boş olur. Birinci Me ikinci´karısından, hangisinin boş olacağı hususunda ise, koca muhayyerdir. Muhıyt´te de böyledir.

Dört karısı olan, bir şahıs : «Sen boşsun.» veya «Şu ve şu Ve şu —boştur.—» demiş olsa; bu koca da, önceki, iki karısı arasın­da, muhayyerdir. Serohsî´nin Muhiyt´inde de böyledir.

Bu kimse, şayet: «Şu boştur.» veya «Şu ve şu ve şu boştur.^ derse; dördüncü ve üçüncü kadın, boş olur. Koca, önceki iki kadın hususunda ise, muhayyerdir. Yani, birinci ve ikinci kadınlardan, hangisini dilerse, onu boşar.

Şayet bu kimse : «Şu boştur ve şu da...» veya «Şu ve şu boş­tur.» dese; bu durumda; birinci kadın ile dördüncü kadın boş olur. Koca, ikinci ile üçüncü arasında, muhayyerdir. Hangisini dilerse, o boş olur. Muhıyt´te de böyledir.

Koca : «Sen boşsun; hayır, belki de şu.» veya «Şu veya şu; hayır, belkide şu —boştur—.» dese; birinci ve dördüncü kadın boş olur. İkinci ve üçüncü kadınlar arasında, koca, muhayyerdir.

Bir koca : «Umre boştur veya eve girerse Zeynep...» dese ve Zeynep eve girerse; bu durumda, koca muhayyerdir: Hangisini di­lerse, onu boşar.

Bir kimse, karısına : «Sen,, üç talâk boşsun.» veya : «Filâne bana, haramdır.» dedikten sonra; «Ben, bu sözümle, yemin kasdettim.» diye iddia etse; aradan, dört ay, geçinceye kadar, durumu açıklaması için zorlanmaz. Dört ay geçtikten sonra, durumunu ikrar etmezse; ya, ta­lâkı açıklaması veya ilâda bulunması hususunda zorlanır.

Bir kimse, karısı için: «Boştur.»; kölesi için de: «Hürdür.» dedikten sonra, durumu açıklamadan ölse; İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre; köle, azâd edilmiş; talâk da, bâtıl olmuş olur. Kadına, mîras hakkının yansı; metırinin de dörtte üçü verilir. Kocası, bu karı­sına cima´ etmemişse; kadına mîras verilmez. Ses-ahsî´nin Muhıyt´-inde de böyledir.

Müntekâ´da zikredildiğine göre:

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun;, hayır, belki de sen boşsun.* dediği zaman, bu kadın; iki talâk üzere boş olur.

Bu koca, karısına : «Sen, bir talâk boşsun; hayır, belki de, bir ta­lâk...» dese; yine kadın, iki talâk boş olur.

Keza, bu şahıs, karısına : «Sen, bir talâk boşsun; hayır, belki de sen, bir talâk, boşsun.» demiş olsa; kadın, yine iki talâk, boş olur.

İmâm pbû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun; hayır, belki de, sen...» dedi­ği zaman; bu kadın, önceki sözle, bir talâk, boş olur. İkinci sözden dolayı, bir şey lâzım gelmez. Ancak, bu durumda, koca, ikinci talâka da niyyet etmiş olursa; bu da, vâki olur.

Şayet, bu koca, iki karısına hitap ederek : «Sen, boşsun; hayır, belki de İkiniz.* demiş olsa; önceki kadın, iki talâk; sonraki de, bir talâk; boş olur.

Asıl´da zikredildiğine göre :

Bir kimse, karısına : «Seni, dün bir talâk, boşadım; hayır, belki de İki talâk boşadım.» demiş olsa; kadın iki talâk boş olur. Muhıyt´­te de böyledir.

Bîr kîmse, cima" etmiş olduğu karısına : «Sen bîr talâk boş­sun; ´hayır, belki de, iki talâk boşsun.» demiş olsa; ´bu kadın, üç talâk boş olur.

Koca, bu sözü, cîmâ´ etmemiş bulunduğu, karısına söylerse; bu kadın, bir talâk boş oiur.

Bir koca, karılarından birine : «Sen boşsun ve boşsun ve boş­sun; hayır, belki de şu...* demiş olsa; son kadın, bir; önceki ise, üç talâk boş olur.

Üç karisi olan, bir kîrnae : «Sen boşsun ve sen; hayır, belki de, hepiniz boşsunuz.» dese; kadınların hepsi de, birer talâk boş olur­lar. Serahsî´nin Muhıyt´ind© de böyledir .

Bir şahıs, cima´ etmediği karışma : «Bu, bir talâk, boştur; bir, bir; hayır, belki de, şu başkası; işte başkası...» demiş olsa; cima´ etmediği karısı, bir; diğeri ise, »üç talâk boş olur. Eğer, Önceki kadına da, cima´ etmiş olsaydı; o da, üç talâk, boş olurdu. Itâbiyye´-de de´böyledir.

Bir kimse, karışma : «Sen, bir taiâk boşsun; hayır, belkî de ya­rın...» dese; bu durumda kadın, bk talâk :boş olur. Bir gün sonranın, fecrinin tulu´ ettiği zaman da, diğer talâk vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân´-da da böyledir.

Bir kimse, kanlarından birine : «Sen, taiâk-ı ric´î ile boşsun; diğeri de, talâk-ı bâin iie boştur; hayır belki de bu...» dese; önceki kadın, İki; sonraki ise, bir talâk boş oiur.

Şayet, koca : «Sen, üç talâk, boşsun; hayır belki de, bu... dese; hu iki kadın da, üçer talâk boş olurlar,

Eğer: «... hayır, belki de, bu boştur.» demiş olsaydı; İkinci ka­dın, bir talâk boş olurdu. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bir talâk, boşsun; Hayır...» veya «... bir şey değil.» demiş olsa; talâk vâki olmaz.

İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, bu durumda, bir talâk-ı ric´î vâki olur.

Koca, karısına : «Sen, fcir talâk, boşâun. Hayır, veya «... bir şey değil.- veya «...boş değil.» demiş olsa; bu durumda,´bil - ittifak, bir şey vâki olmaz. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimsenin, karısına: «... üç talâk veya hayır.» demesi mes´elesi, ihtilaflıdır. Esahh ol
İbn-i Semâ´a, Nevâdir´de, İmâm Muhammed (R-A.)´in, şöyte buyurduğunu, rivayet etmiştir:

Bir talâk mı, üç talâk mı boşadığı hususunda şüpheye düşen kim­se, karısını, bir talâk boşanuş sayılır.

Ancak, bu kimse; üç talâk hususunda, kalbî yakîn veya zann-ı galip hasıl ederse; bu durumda, üç talâk boşamış olur.

Bu durumda, koca : «Ben, o talâkın, üç olmasına azmediyorum.» veya «Bence, o, üç talâktır.» derse; yine üç talâk olmuş olur.

Bu, talâk konusunun geçtiği mecliste hazır bulunan, âdil kimse­ler : «O, bir talâk idi.» derlerse; bunların sözleri doğrulanır ve ,ka-bûi edilir. Zehıyre´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, bir talâk veya iki talâk boşsun.» derse; durumu, kendisinin açıklaması gerekir.

Koca, bu sözü, cima´ ettiği karısına söylemişse; bir.talâk vâki olur. Bu durumda, koca İçin, bir muhayyerlik yoktur. Zahîriyye´de de böyledir.

Kudûi´i şöyie demiştir:

Bir kimse, kendisi İle talâk arasında hiç bir alâka bulunma­yan V3 üzerine talâk vâki olması söz konusu olmayan taş ve hayvan gibi bir.şeyi, karısının yanında tutarak : «Bir.» veya «Boşadım.» yahut «Bu veya bu boştur.» dese; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R-A.)´a göre, karısı boş olur.

Fakat, bu kimse; nikâhlısı ile başka bir kadını, bir taraya getirip: «Onun boş olduğu gibi...» veya «Bu veya bu boştur.» dese; karısını boşama niyyetinde olmadığı müddetçe; karısı boş olmaz.

Keza, bir kimse; karısının nikâhı İle bir başka kadının nikâhım, birlikte söz konusu ederek : «Bu veya bu boştur.» veya «Onun, boş olduğu gibi...» demiş olsa; Imâm-ı A´zam Ebû ´Hanîfe (R.A.)´ye göre; karısını boşamaya niyyet etmediği müddetçe, bu şahsın karısı boş olmaz. .

Çünkü, buradaki yabancı kadın da, İnşâ bakımından mahal de­ğilse de haber yönünden, nikâha nrahaldir. Aslında, bu sîga, haber sîgasıdır.

Bu durumda koca : «O kadını, kocasının boşamış olduğu gibi; be;i de, bir talâk boşadım.» dese; fakat, karısını boşamaya niyyet etmiş olmasa; karısı boş olmaz.

Hişâm´ın Nevâdir´de zikrettiğine göre, İmâm Muhammed (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, karısı ile bir yabancı kadını söz konusu ederek : «Bîri, bir talâk; diğeri, üç talâk boştur-» dese; bu durumda, karısı bir talâk boş olur.

İmâm MufiDmmed (R.A.), Ziyâdât´ta şöyle buyurmuştur:

Süt emmekte olan, iki küçük nikâhlısı bulunan bir kimse : «Bun­lardan birisi, üç talâk boş olsun.» dese, bunlardan biri üç talâk boş olur. Bunun, hangisi olduğunu, kocanın açıklaması gerekir.

Koca, bu durumu açıklamadan, bir kadın gelip, bunların ikîsînf birlikte veya ayrı ayrı emzirirse, bu nikâhlılardan, her ikisi de boş olur. Muhıyt´te de böyledir,

Bir kimse, hayattaki bir karısı ile ölü bir karısından bahse­derek : »Bunlardan biri, boşanan kadın gibidir.» dese; sağ kadın, boş olmaz. Fetâvâyî Kâdîhân´cte da böyledir.

Ziyâdât´da şöyle denilmiştir :

Bir hür ve bir de câriye karısı olan ve bunların her ikisine de cima´ etmiş bulunan bir kimse : «Bunlardan birisi, iki talâk boş olan gibidir.» demiş ve cariyeyi azâd etmiş olsa; bilâhare de iki talâkla boşadığmın, câriye olduğunu açıklasa; bu câriye o şatfısa, hürmet-İ galîza ile haram olur.

Şayet, bu kimsenin kanlarından iter ikisi de, câriye ofsaydı ve koca : «Bunlardan biri, iki taiâk boş olan gibidir.» dedikten sonra; her ikisini de lazâd etse ve bilâhare de ´hastalanıp, bu hâlinde; hangi karısını boşamış olduğunu açıklamış bulunsaydı; bu kadın, kendisine, hürmet-i galîza ile ´haram olurdu.

Bu durumda, adam ölse; miras, bu kadınlar arasında, yan yarı­ya olurdu. Çünkü mîras hakkmda, bir açıklama yok gibidir. Muhiyt´te de böyledir.

Bir şahsın nikâhı altında bulunan, iki cariyenin sahibi, bu cariyelerden bahisle : «Onlardan biri, hür gibidir.» dedikten sonra: koca, efendinin azâd ettiğini, iki talâk boşamış olsa; bilâhare, —ko­ca, bir şey açıklamadan — efendiden, hangi cariyeyi azâd etmiş ol­duğu sorulduğunda, o da, durumu açıklasa; azâd edildiği belli olan kadm, iki talâk boş olmuş olur.

Bu kadın, hürmet-İ gaiîza ile haram olmaz; Öç Irayız, iddet bek­ler.

Şayet, efendi; hangi cariyeyi azâd ettiğini ´belirtmeden ölmüş olsaydı; kocadan, hangisini boşamış olduğunu, açıklaması istenirdi. Koca, hantjisini boşamış olduğunu açıklayınca da; İmâm Efaû Hanîfe (R.A.)´ye ´göre, o câriye, kocasına, ´hürmet-î galîza ile, ´haram olurdu.

Çünkü, bu durumda, o kadının talâkı ikidir, İddeti de, iki hayız müddetidir.

Şayet, bu cariyelerin efendisi, ölmemiş fakat gaip olmuş olsay: di; bu durumda, kocanın, hangisini boşamış bulunduğunu, açıklaması istenmezdi.

Fakat, önce, koca, bu iki karısından ´bahisle : «Bunlardan biri, iki talâk boş gibidir.» dedikten sonra; cariyelerin efendisi: «Kocanın boşadfğı, hürdür.» demiş olsaydı; bu durumda, kocadan, hangisin! boşadığını, açıklaması istenirdi.

Kocanın, boşadiğıni açıkladığı câriye, önce boşanmış ve bilâhare. hürriyetine kavuşmuş olurdu.

Bu durumda, kadın; kocasına, hürmet-i galîza ile haram olur. Id-deti ise, üç hayız müddeti olur. Bazı nüshalarda da «iki hayız olur.* şeklinde yazılıdır. Kâfî´de de böyledir.

İmâm Muhammed (R;A.), Câmi´de şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, cima´ etmiş bulunduğu iki karısına : «İkiniz, iki talâk boşsunuz.» demiş olsa, kadınlardan her biri, birer ta!âk-ı ric´î île, boş olur.

Bu şahıs, karılarından her hangi birine rücu etmeden,[16] onlara : üç talâk, boş gibisiniz.» dese; kimi kasdettiğini, açıklaması gerekir.

Bu koca, kimi kasdettiğini, kanlarından birinin iddeti, tamamla-na kadar açıklamazsa; geride kalan kadın, üç talâk boş olur.

Şayet, bu iki kadının İddeti, birlikte tamamlanırsa; üç talâk, hiç birine vâki olmaz.

Âlimler: «Burada kasıt, bu üç talâkın, bu kadınların birine tayin edilmemesi halidir. Bu durumda bile, bu üç talâk, bu iki kadından, belli olmayan birine vâkidir.

Kocanın da, bu durumda, talâkı, bu kadınlardan birine, îkâ hakkı yoktur. Fakat, bu koca, iddeti bittikten sonra, bu kadınlardan biri ile, evlenme hakkına, sahiptir.

Bu kadınların, iddeti birlikte biter ve koca, bunları —yine—bir­likte nikahlamak isterse; bu, caiz olmaz. Birini nikahlaması, caizdir. Geride kalan İse, üç talâk boş olmuş olur.

Kocanın da, bu durumda, talâkı, bu kadınlardan birine, îkâ hakkı risi, bir başka şahısla evlenir ve o şahıs, cima´ ettikten sonra ölür

veya bu kadını bossrsa; ilk koca, Eddetinl tamamladıktan sonra, bu kadını nikahlayabilir. Koca, diğer karısını daha önce, nikahlamış bu­lunsa bile, yine, bu sonraki kadını nikâhlıyabilir.

Keza, bu İki kadın, îddetlcrini tamamladıktan sonra; birisi ölmüş olsa; kocanın, kalan kadını, nikahlaması caiz olur. Çünkü, hu durum­da, ölen kadında, bir şey ta´yin etmek mümkün değildir ki, kalan İca­dın, !üç talâk, boş olsun.

Fakat, kadınlardan, ikisi de, sağ olduğu ha´de, koca, bunlardan birini nikahlarsa; bu caiz olmaz. Ancak, :bu durumda da, üç talâkın, birine vâki olduğu açıklık kazanırsa; ciğerinin nikâhlanması caiz olur.

İmâm Muhammed (R.A), 2iyâdât´da şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, nikâhı altında bulunan fakat cirnâ´ etmemiş olduğu, ı_aşka bir şahsa alt iki cariyeden bahisle : «Bunlardan birisi, İki taiâk, boş olmuş gibidir.» dedikten sonra; bunlardan birini satın almış"ol­sa; bu talâkın, satın almadığı kaçışma ait olduğu, açıklık kazanmış olur.

Bu (cadılardan, birinin ölmesi hâlinde de, hüküm aynıdır.

Şayet, bu koca, bu kadınların ikisini de satın almış olsa: talâk, mücmel olarak, bu İki kadsn arasında olur. Böyle olunca da, kocanın, talâk konusunda, bir açıkloma yapma hakki da olmaz,

Koca, bu kanlarından birine cima´ ederse; talâkın, diğerine vâki Olduğu açığa çıkar. Çünkü, kocanın, işini salah üzere yapması gere­kir.

Kocanın, bu kadınlardan birine, cima´ etmesi helâldir. Koca, ci­ma´ yaptığı kadından, talâkı bertaraf etmiş olur. Çünkü, iki talâkla, boşanmış olan câriye, nikâh mülkiyeti sebebi ile, helâl olmaz.

Bir koca, cima´ etmiş bulunduğu iki karısından bahisle: «Biri, bir; diğeri, üç talâk boştur.» dedikten sonra, hangisinin bir, hangisinin üç talâk boş olduğunu bsîirtmese ve ayrıca, bu hususta, bir niyyeti de bulunmasa; bu koca, îddetleri içinde olmak şartı ile, üç talâkı, dilediği karışma, îkâ edebilir. Ancak, iddetleri tamam olduktan sonra, üç talâkı, karılarından birine îkâ etme hakkına, sahip değildir.

Bu kadınlardan, iddeti önce tamamlanan bâino, diğeri ise, üç ta­lâk boş olur.

Şayet, koca; karılarından, İkisine de cima´ etmemişse; mes´eie, hâli üzere kalır. Ve kocsmn, üç talâk:, karılarından birine, îkâ etme hakkı olmaz.

Bu durumda, kocanın, bu karılarından biri ile evlenmesi câîz olur. Diğeri il-e evlenemes. Muhıyt´te ds böyledir.

Dört karısı olan bir şahıs, bunlardan birini, üç talâk boşasa; kadınlar ds, boşamanın, kime ait olduğu hakkında şüpheye düşüp, her biri, talâkın kendisine -ait olduğunu inkâr etss; bu durumda ko­ça, onlardan hiç birine yaklaşsrrraz. Çünkü, koca; bu kadınlardan bi­rini, kendisine hsram kılmıştır. Ve haram olanın, bu dört kadından her birinin olması, mümkündür.

Âlimlerimiz: -Hor mal, zaruret indinde mubahtır, Bunda, taharri de, caiz olmaz. Ferçler de, bu babdandır».demişlerdir.

Âlimlerimiz: - «Kesilmiş hayvanlarla, İaşeler, birbirine karışmış olsalar; araştırılır. Çünkü, iaşe, zaruret hâlinde mübâh olur.

Bu kadınlar, isterlerse; nafaka hususunda hâkime müracaat edip, kocaları aleyhine, dava açabilirler.

Bu durumda, hakim; karılarından hangisini boşadığını açıklayana kadar; kocayı, cezalandırır. Bu kadınların nafakaları da, koca tarafın­dan karşılanır

Bu duruinda, münasip olan, her kadının, bir talâk, boş olmasıdır

Bu koca, karılarından üçü ile, tezevvüc etse; nikâhları sahih olur. Böylece de, dördüncü kadının boşanmış olduğu ortaya çıkar.

Cima´ hususunda ise; âlimlerimiz: «İhtiyata uygun olan, bu ko­canın, karılarına yakın olmamasıdır Şayet, üçüne yakın olup, cima´ ederse; dördüncünün talâkı açıklık kazanmış olur» demişlerdir

Bu kimse, karılarından biri kocaya gitmeden, dördünü bir nikâh edemez : Bu kadınlardan biri, bir başka kocaya varır; yeni kocası ona clmâ´ ettikten sonra ölür veya onu boşarsa; iddet bekledikten sonra, bu kadın da, eski kocası ile evlenebilir

Cami isîmü eserde, şöyle zikredilmiştir:

Bu kadınlardan her bîri, kendilerinin üç talâk üzere boşanmış bulunduğunu iddia eder; bu hususta, kocaya yemin^ teklif edildiği halde; b, yemin etmekten kaçınırsa: kadınlardan her biri üçer talâk boş olmuş olurlar.

Şayet, koca; her biri için yemin ederse; hüküm, yemin hususun­dan önce, —yukarıda— söylemiş olduğumuz gibidir. El-İhtihyâr, Şerhu´l Muhtâr´da da böyledir.

Bu durumda, iki karısı olan kimsenin, karılarından birini, ni­kahlarsa; diğerini boşadığı meydana çıkar. Bu hüküm, üç talâk olduğu zaman geçerlidir.

Şayet, talâk; talâk-i bâin ise; bu şahıs, karılarını yeniden nikâh-Iiyabilir. Talâk, talâk-ı ric´î ise, bu durumda da, bu şahıs, karılarına, ric´at edebilir.

Talâk, üç talâk olduğu zaman, kadınlardan birisi, açıklama ya­pılmadan ölürse; erkek için, en güzel olan davranış; boşanan kadın açıklanmadan, diğer kadınlara cima´ yapmamasıdır. Erkeğin, boşanan kadını açıklamadan, cima1 yapması da caizdir. Bedâi´de de böyledir.

İki karısı olan bir kimse : «Bunlardan biri, boşanmış gibidir.» demiş ve hangisini boşadığıni açıklamadan, kadınlardan birisi ölmüş olsa; geride kalan kadrn da, boş olur.

Bu kadın, ölmemiş olsa da koca, bu karılarından birine cima´ et­se veya öpse; yahut birinin talâkına yemin etse veya müzâharede bulunsa veyahut boşasa; bu durumda, diğerinin boşanmış olduğu açı­ğa çıkar.

Bu adam, kanlarından bîri, öldükten sonra : «Ben, onu kasdet-mlştim.» dese; bu kadın, vâris olamaz. Kalan kadın da, boş olur. Hu-lâsa´da da böyledir.

Bu koca, karılarından birini, bizzat, belirterek boşadıktan sonra: «Ben, bu talâkla, ikisini de irâde eyledim.» dese; bu kocanın sözü, mu.teber ve geçerli olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, birden, ikiye kadar, boşsun.» ve­ya «Birin yansından ikiye kadar, boşsun.» dese; bu durumda kadın, bir talâk boş olur,

lmârn~i A´zam Ebü Hanîfe (R.A.)´ye göre, bir kimse, karısına : «Birden, üçe kadar, boşsun.» veya «Birin yarısından, üçe kadar boş­sun.» dese; bu durumda, karısı, iki talâk boş olur. Hidâye´de de böy­ledir.

Bu şahıs, «Birden, üçe kadar, boş ol.» veya «Birin yarısın­dan, üçe kadar boş ol.» demekle, bir talâka niyyet etmiş olsa; bu niy-yeti, hüküm bakımından tasdik edilmez. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böy­ledir.

Bir kimse : «Birden, ona kadar, boş ol.» demiş olsa; İmâm Ebû Hanıfe (R.A.)´ye göre, kadın, iki talâk, boş olur. TebyîiTde de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Birin yarısından, diğerine kadar boş­sun.» veya «Birden, bire kadar boşsun.» demiş olsa; bu da, bir talâk olur. Sirâeül - Vehhâc´da da böyledir.

Hİşâm, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un, şöyle buyurduğunu riva­yet etmiştir:

Bir kimse, karışma: «Gerçekten, birle, üçün arası, boşsun.» de­miş olsa; bu durumda, bir talâk vâki olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «İkiden, ikiye kadar, boşsun.» demiş olsa; İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)´ye göre, bu kadın, iki talâk boş olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Karısına: «Geceye kadar, boşsun.» veya «Aya kadar, boş­sun.» yahut «Seneye kadar, boşsun.» diyen kimsenin durumu hak­kında, şu üç şekil, söz konusu olabilir:

1- Bu sözü söyleyen kimse, —o anda— talâkın vukuuna niy­yet etmiş olabilir. Bu niyyetle olunca da, taİâk, o anda vâki olur.

2- Bu kimse, talâkın; talâkı izafe ettiği zamandan sonra, vâki olmasına niyyet ederse; talâk, izafe edildiği vakitten sonra vâki olur,

3- Bu kimse, bu sözü söylediği zaman, hiç bir şeye niyyet et­miş olmazsa; bu durumda, bize göre. talâkın izafe edildiği zaman gel­meden, talâk vâki olmaz.

´Karısına: «Yaza kadar, boşsun.» veya «Kışa kadar, boşsun.» di­yen kimsenin durumu da, yukarıdaki kimsenin durumu gibidir.

Keza, «Bahara kadar...«; «Güze kadar...» diyen kimse hakkında­ki, hüküm de böyledir. Muhıyt´te de böyledir,

Bir kimse, karısına : «Sen bir müddete (veya bir zamana) kadar, boşsun.» dediğinde, belli bir zamana niyyet etmişse; bu za­man gelince talâk vâki olur.

Bu sözü söylediği sırada, hiç bir şeye niyyet etmemişse, bu du­rumda, aiti ay sonra, talâk vâki olur.

Bu kimse, karışma : «Yakın bir zamana kadar, boşsun.» demiş ve bu sözü söylediğinde, hiç bir şeye niyyet etmemişse; bir ay son­ra, talâk vâki olur. Aksi takdirde, bir gün sonra, talâk vâki olur. Fetâ-v:yî Kâdîhân´da da böyledir

Bir kimse, karışma : «Buradan, Şam´a fcsdar boşsun.» de­miş olsa; bu kadın, bir ta!âk-ı ric´î boş olur. Hidâye´de de böyledir.

Bir koca, karısına ; «Sen, ikide bir taiâk boşsun.» demiş ve bu sözü ile : «Sen, iki ve bir talâk boşsun.» demeye niyyet etmişse; bu durumda, cîmâ´ etmiş bulunduğu karısı üç taiâk boş olur.

Bu sözün muhatabı olan kedin, cima´ etmemişse; o, birtalâk.boş olur.

Fakat, adam, bu sözü : «Sen, iki ile beraber bir talâk, boşsun.» manâsına gelmesi niyyeti ile söylemlşse; bu durumda, kadın; cima´ ettiği kadın da olsa; cima´ etmediği kadın da olsa; üç taiâk boş olur. Fethu´l - Kadîr´de de böyledir.

Ancak, bu kimse, «iki» kelimesini zarf niyyeti ile zikretmişse; bir taiâk vaki olur. Çünkü, talâk´ın zarf ofması doğru değildir. Bu se­beple, zikrettiği bu «iki» kelimesini, boş yere söylemiş olur. Sirâcü´l -Vehhâc´da da böyledir.

Keza, bir kimse, karısına: «Üç içinde, bir talâk, boşsun.» dediğinde; «Üç ve bir...» veya «üçle beraber bir^-.» talâka, niyyet etmiş olsa: kadın, etmiş olsa: kadın, üç talâk, boş olur.

Keza: «İki´de (= iki içinde) iki talâk boşsun.» diyen kimse, bu sözü, «iki ve iki» veya «iki ile beraber iki» talâk niyyeti ile söyle-mişse; yine üç talâk vâki olur.

Koca, «iki´de bir» sözünü, bir niyyeti olmadan söylemlşse; bir talâk; kezâ,.«üç´de bir» sözünü de, aynı şekilde söylemişse; yine, bir talâk vâki olur.

«İki de iki» sözü de, niyyetslz söylenirse; iki talâk vâki olur. Mu­hıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, Mekke ile ´boşsun.» veya «Mek­ke´de boşsun.» demiş olsa; kadın, o, anda, nerede bulunursa bulunsun, boş olur.

Bu kimse, karısına: «Sen, evds boşsun.» der ve bu sözü île de, onun Mekke´ye gelmesini kasdettiğini iddia ederse; diyanet itibarı İle, bu kimsenin, sözünün doğruluğuma inanılır; hüküm bakımından ise, inanılmaz.

Bu koca, karısına: «Eğer Mekke´ye girersen o zaman, boşsun.» derse; bu kadın, Mekke´ye girmedikçe, boş olmaz.

Adam : «Eve girdiğin zaman, boşsun.» derse; durum, yine yuka­rıdaki gibi, fiile bağlıdır. (Yani, kadın, eve girmedikçe, boş olmaz.) Hidâye´de de böyledir.

Bir adam, gölgede bulunan karısına : «Güneşte, boşsun.» dese, kadm-, bulunduğu yerde boş olur.

Koca, karısına : «Namazında, boşsun.» dese; kadm, rükû ve sec­de edene kadar, boş olmaz.

Koca : «Orucunda, boşsun.» dese; fecir, doğar doğmaz, kadın boş olur. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bir koca. kakışına : «Hastalığında (veya derdinde) boşsun.-demiş olsa; kadın, hasta olana kadar, boş olmaz. Fethu´l - Kadîr´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Eve girdiğin zaman, bir talâk, boşsun.» dese; bir talâk, sözün söyîendiçji anda vâki olur. Gâyetü´s-Sürûcî´dö de böyledir.

Bir koca, karısına : «Hfayjz olduğun anda, boşsun.- veya «Hayzınla beraber, boşsun.» dediği halde; kadın hiç hayız olmasa, boş olmaz. Ancak, hayız olup kan gördüğü sırada, boş olur.

Bu kadın, sürekli hayız oluyorsa; temizlenmediği müddetçe, boş olmaz. Ancak, içinde bulunduğu hayız halinden temizlenir ve bir da­ha hayız olursa; bu durumda beş olur. Tehâvî Şerhi´nde de böyledir.

Bir koca, karısına : «Eve girmen (veya hayız olman) sebebi ile boşsun.» demiş olsa; kadın eve girmedikçe (veya hayız olmadık-çaj boş olmaz. Bdırü´r - Râcfcta´d´a böyledir.

Bir koca, karısına : «Elbisenin içinde, ´boşsun.» demiş olsa; Kadın, o anda boş olur.

Keza, bir koca, karısına : «Sen, boşsun ve sen, bastasın.» dedik­ten sonra «Ben, hasta olduğun zamanı kıasdettim.» dese; bu sözüne, hüküm bakımından inanılmaz. (Yani, karısı, boş olur.) Diyanet bakı­mından ise, bu sözü, kendisi ile Aliahu Teâlâ arasındadır. Fathu*!-Kodîr´de de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Mekke´ye gittiğinde, boşsun.» veya «Şu elbiseni giydiğinde, boşsun.» dese, kadın, bu İşleri yapmadıkça boş olmaz. Muhiyt´te de böyledir

Bir koca, karısına: «Benim bilgimde...» veya «benîm he­sabımda...» yahut «Benim reyimde...» «boşsun.» demiş olsa; talâk vâki olur. Zâhiriyye´de de böyledir. [17]



2- Talâkı, Zamana İzafe Etmek


Bir kimse, karısına:, «Sen, yarında...» veya «Yarın...» «...boşsun.» dese; şayet, bir niyyeti yoksa; kadın, ikinci günün fec­ri doğarken, boş olur.

Koca : «Ben, yarınki günün sonunda, boş olmasına nîyyet etmiş­tim.» derse; bu sözüne, diyanet yönünden inanılır. Gerçek, kendisi ile Aliahu Teâlâ arasındadır.

Bu kimsenin sözüne, hüküm bakımından inanılır mı

Bir kimse : «Yarın boşsun.» demişse, bil - Icmâ´ sonraki sözüne inanılmaz.

«Yarında boşsnn.» demesi halinde ise, sonraki sözüne inanılıp inanılmaması hususunda ihtilâf edilmiştir: İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre, bu sözüne inanılır. İmâireyn´e göre ise, İnanılmaz.

Keza, bir kimsenin «ramazan ayı...» veya «ramazan ayında, boş­sun.» veya «filan ay» yahut «... ayında boşsun...» demesi halinde de, yukarıdaki ihtilâf vardır.

Bîr kimse .karısına : «Sen, ramazanda boşsun.» dese; kadın, ra-mazıan ayının başında boş olur.

Koca, karışma : «Perşembe gününde, boşsun.» dese; karısı, ge­lecek perşembe günü girdiği tzaman, boş olur.

Bu şalısın : «Ben, gelecek ramazanı kasdetmıştim.» demesine, hüküm bakımından inanılmaz. Diyanet bakımından inanılır. Gerçek, kendisi ile Aliahu Teâlâ arasındadır. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına, perşembe günü : «Sen, perşembe günü (veya perşembe gününde) boşsun.» demiş olsa; içinde bulunduğu per­şembe günü talâk vâki olur. Zehıyre´de de böyledir.

Mecmö´u´n - Nevâzil´de şöyle denilmiştir:

Bir kimse, cum´a günü, karısına : «Sen, cum´a günü (veya cum´a gününde) boşsun.» demiş olsa; karısı, — içinde bulundukları — cum´a günü boş olur. Bu şekilde, bir niyyeti yoksa; talâk, gelecek cum´aya kalmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, şaban ayının içinde, karısına : «Sen, ramazanda boşsun.» demiş olsa; şaban ayının son gününde, güneş batınca, ka­rısı boş olur.

Koca, karısına : «Sen, yazda (veya kışta, babarda yahut sonba­harda) boşsun.» dese; söylenilen vakit gelmeden, kadın, boş olmaz. Ancak, o vakit gelince, kadm, boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böy­ledir.

Bir kimse, ramazan ayının yarısında, karısına, yemin ede­rek: «Sen, kadir gecesi boşsun.» dese; İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe

(R-A.)´ye göre, bir sonraki ramazan çıkmedan talâk vâki olmaz.

İmâmeyn´e göre ise, müteakip ramazanın yansı geçince, bu ada­mın karısı ´boş olur. Fetâvâyi Kârfîhân´da da böyledir.

Yemin eden kimse, eğer câhil tabakadan ise, içinde yemin ettiği ramazanın, yirmi yedinci gecesi, yemini bozulmuş olur. Çünkü, onların ekserisinin örfünde, kadir gecesi, o gecedir. Hâvî´de de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Altı gün sonra, boşsun.» dese; yedin­ci gün, güneş batmca —talâk— vâki olur. Tatarhâniyye´de de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bu gün yarın, boşsun.» veya -Sen, yarın bu gün, boşsun." dediği zaman; bu iki vakitten, önce zik­redilen, geçerli olur. Yani, ilk cümleye göre, kadın, «bu gün»; ikinci cümleye göre ise, «yarın» boş olur. Hidâye´de de böyledir.

Bir adam, karısına : «Sen, bugün ve yarın, boşsun.» derse; o anda, bir talâk vâki olur. Bundan ;başka, talâk vâki olmaz.

Fakat, koca : «Sen, yarın ve bugün, ´boşsun.» derse; karısı, bir talâk, içinde bulunul-an gün, bir talâk da, müteakip gün boş olur. Sîrâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bugün, boşsun.» dese ve hemen ilâve ederek : «Veya, yarın geldiği zaman, boşsun.» demiş olsa; bu sözü söylediği sırada, bir talâk vâki olur. Bir gün sonra gelince, kadın İddet içindedir ve ikinci talâk da vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına: «Sen, —yarın geldiği zaman— bugün, ´boşsun.» demiş olsa; bu kadın, bir sonraki günün fecri doğduğu za­man, boş oli"-. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kimse, geceleyin, karısına : «Sen, gecende ve gündüzün-de, boşsun.» dediğinde, bu sözü söylediği sırada, bir talâk vâki olur. Şayet, niyyeti yoksa, gündüz, bir şey vâki olmaz.

Fakat, her vakit için bir talâka niyyet etmişse; gündüz de, bîr talâk vâki oiur.

Bu şahıs, geceleyin, karısına : «Sen, gûndüzünHo ve gecende boşsun.» dediğinde; bir talâk, bu sözü, söylediği sırada; bir talâk da, fecrin doğuşu esnasında vâki olur.

Keza, bu şahıs, karısına, geceleyin.: «Sen, gecende ve gündüzün­de, boşsun.» veya gündüz vaktinde : «Sen, gündüzünde ve gecende, boşsun.» dese; her vakitte, bir talâk vâki olur.

Keza, koca, karısına : «Sen, yemende ve içmende, boşsun.» veya «Sen, oturmanda ve kalkmanda boşsun.» dese; «kadın, kocasının de­diği, bu şeyleri yapmadıkça, talâk vâki olmaz.

Kadın, kocasının dediği, bu fiillerden, birisini yapınca, talâk vâki olur.

Bu durumda, koca, bir talâka niyyet etmişse, bir talâk vâki olur.

İbn-İ Semâ´a, Nevâdir´de, İmâm Muhammed (RA)´In, şöyle bu­yurduğunu nakletmiştir:

Bir kimse, karısına : «Sen, gündüzde ve gecede boşsun.» dese; eğer bu sözü, gündüz söylemişse, kadın, bir talâk; gece söylemlşse, iki talâk boş olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına, günün ortasında : «Sen ´bu günün evve-llnde (—başında) boşsun.» dese; bu durumda, kadın, iki talâk boş olur.

Ancak ,koca : «Sen, bu günün, âhirinde (— sonunda) ve evvelin­de l~ başında) boşsun» derse; bu durum da, kadın, iki talâk boş olur.

Çünkü, günün evvelinde denilen talâk, günün âhirinde, vfiki olur. Bu durumda, bir talâk vâki olmuş olur. Fakat günün sonunda başla­nana gelince; günün evvelinde vaki olmaz. Anoak bu, iki talâk ola­rak vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, bu saat, yarın boşsun.» dese, ka­dın, bu söz söylenince, ´boş olur.

Koca : «Ben, bu saat ifâdesi ile, yarının, bu saatini kasdettim.» dese bile, bu sözü, hüküm bakımlından, doğru kabul edilmez. Gerçeği ise kendisi ile, AH ahu Teâlâ arasındadır. Muhıyt´te de böyledir.

Müntekâ´da zikredildiğine göre :

Bir kimse^ karısına : «Sen, yarın ve yarından sonraki gön, boş­sun.» dese; saaece, bir gün sonraki talâk vâki olur.

Kocanın, («arısına : «Dün ve bugün boşsun.» demesi hâlinde de, bir talâk vâki olur.

Fakat, koca : «Bu gün ve dün, boşsun.» derse; kadın, iki talâk boş olur.

Şayet bu koca, karısına : «Sen, bugün, dün ve evvelki gün, boş­sun.» derse; karısı, üç talâk boş olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bu gün ve yarından sonra, boş­sun.» dese; İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe fR.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ´a göre, bu kadın, iki talâk boş olur. Fetâvâyİ Kâdîhân´da da böy-´böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, yarın veya yarından sonra, boş-1 sun.» dese; bu kadın, yarından sonraki gün, boş olur. Çünkü, bu iki vakitten birisi, zarf kılınmış olmaktadır.

Aslolan : Bir kimse, talâkı; iki vakitten birine îzâfe edince; bun­lardan, sonuncusunda talâk vâki olur. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «S-en, bugün ve yarın veya yarından sonra boşsun.» der ve bir niyyeti bulunmazsa; bir talâk vâki olur. Serahsî´nîn Muhiyt´inde de böyledir.

Fakat, bu kimse; bu üç günün, her biri için, birer talâk niy-

yet ederse; bu durumda, üç talâk vâki olur: Fethu´l - Kadîr´de de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bir talâk boşsun; bu sana, yarın vâki olsun.» dese; bir gün sonranın, fecri doğarken ka.dın, boş olur.

Ancak, bu şahıs, karısına : «Sen, boşsun; talâk vâki olmaz; an­cak yarın —vâki olur.» derse; !bu durumda, kadın, bu sözün söylendi­ği anda boş olur. Serahsfnin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse, karışırca : «Her ayın başında, boşsun.» deyince; kadın, her ayın başında, üç talâk boş olur.

Adam : «Her ay, boşsun.» derse; kadın, bir talâk boş olur. Zehıy-re´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, her cum´a, boşsun.» dediğinde; eğer karısını her cüm´a günü, boşama niyyetinde ise; karısı, her cum´a günü, bir talâk boş olur.

Kocanın, böyle bir niyyeti yoksa; icadın, —sadece— bir talâk, boş olur. Bchru´r - Râık´ta da böyledir.

Bir kimse, karısına: «Her gün...» veya «Ebediyyen...»; «Günlerce...» yahut «Bugün ve yarın veya yarından sonra...», «... boş­sun.» demiş olsa; kadın, bir talâk boş olur.

Keza, koca, karısına: «Sen, bugün ve ay başı boşsun.» dese ve her gön boşadığma niyyet etse; kadın, her. gün, bir talâk boş olur.

Koca,´ karısına: «Sen, her günde, bir talâk boşsun.» demiş olsa; her gün, bir talâk vâki o|ur.

Keza, koca, karışıma : «Her günde...» veya »Her günün yanında...» yahut «Her gün geçtikçe...», «... başsun.» demiş olsa; her yeni gün­de, bir talâk vâki olur. Böylece, üç günde, üç talâk tamamlanır. Se-rahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bişr, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un, şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

Bîr kimse, karısına : «Günler sonra, boşsun.» dese; bu kadın, yedi gün sonra, boş olur.

Muafla, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un, şöyle buyurduğunu riva­yet etmiştir:

Bir kimse, zil - kâde ayının, bir foaç günü geçtiği sırada, karısı­na : «Sen, zil - kâde ayında boşsun.» dese; kadın, bu sözün söylendi­ği sırada boş olur.

Koca, karısına : «Günün, geldiğinde, boşsun.» demiş ve bu­nu gece söylemişse; gelmekte olan günün, fecri tulü´ ettiği zaman, kadın boş olur.

Koca, bu sözü, gündüz, kuşluk vaktinde söylemişse, bir sonraki günün, aynı saati gelince, karısı boş olur.

Koça: «Gün geçince, boşsun.» der ve bunu geceleyin söyler­se; müteakip günün, güneşi batınca, karısı boş olur.

Bu sözü, kuşîuk vektinde söylemişse; müteakip günün, aynı vak­ti gelince, karısı boş olur.

Koca, karısına : «Üç gün gelince boşsun.» der ve bunu, gece söylerse; üçüncü gün, fecir doğarken, kadın boş olur.

Bu sözü, kuşluk vaktinde söylemişse; kadın, dördüncü gün, fe­cir doğarken, boş olur.

Koca: «Üç gün geçince, boşsun» demiş ve bu sözü geceleyin

söylsmiş olursa; üçüncü gün güneş batarken, kadın boş olmuş olur, Câmi´ın bazı nüshalarında: «Dördüncü gün, aynı vakit gelmedikçe, kadın boş olmaz.» denilmiştir. Ivluhıyî´te de böyledir.

Bir şahıs,- evlendiği gün, karısına : «Sen, dün boşsun.» de­miş olsa; bu sözünden dolayı, bir şey vâki olmaz.

Ancak, bu kimse, dünden önce, evlenmiş olursa; bu sözü söyle­diği zaman, bir talâk vâki olur

Bir koca, karısına : «Ben seninle evlenmeden önce, sen boşsun.» dese, bir şey vâki olmaz. Hidâye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Seninle evlendiğim zaman, seninle ni­kahlanmadan önce, sen boşsun.» veya «Seninle evlenmeden önce, seninle nikâhlandığım zaman, sen boşsun.» yahut «Seninle evlendi- ■ ğim zamsn, ssn boşsun." yahut «Seninle evlendiğim zaman, işte sen, evlenmeden önce, boşsun," demiş olsa; önceki iki şekilde, bil - itti­fak, nikâh akdedildiği zaman, kadın, boş olur.

Üçüncü şekilde ise, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muham­met! (R.A.)´e göre, talâk vâki olmaz. Fethu´I - Ksdîr´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bir aydan önce, eve girersen...» veya «Filân adam, bir aydan önce, gelirse..-», «... sen boşsun.» der ve ka­dın, bir ay´sonra eve girer veya adam, bir ay sonra, gelirse, talâk vâki olmaz.

Ancak, kadın; bir ay tamamlanmadan eve girer veya adam, bir sy tamûmlanmacten gelirse; talâk vâki olur,

Bir kimse, karısına: «Bu aydan önce, sen boşsun.» dese; karısı, o anda, boş olur.

İmamlarımızın üçüne göre de, koca; karısını, ayın ortasında ayır­dığı halde; kadın, eve girse veya filan adam, ayın tamamında gelse; kadın iddetli olduğu için, ayrılığın geçersizliği ortaya çıkmaz. Muhıyt´-te´de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Filân adam, ölmeden, bir ay önce, boş­sun.» demiş ve o adam da, bu sözün söylenişinden, bir ay geçtikten sonra ölmüş olsa; bu kadın, —adamın ölümünden— bir ay önce, boş olmuş olur. Bu, İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe (R.A.)´nin kavlidir.

İmâmeyn´e göre, bu kadın; o adamın, ölümünden sonra, boş olur Bu adam, bir ay geçmeden ölürse, bil - icmâ kadın boş olmaz.

Bir kimse, karısına : «Ramazandan ´bîr ay önce, boşsun.» dese; bil - ittifak, şaban ayının başında, boş olur.

Bîr kimse, karısına : «Filân adamın ölümünden, bir ay önce, üç talâk veya bâin olarak boşsun,» dedikten sonra; karısı İle, bir bedel karşılığında anlaşarak, ayrılmış olsıa; bir ay tamamlanınca da o adam ölse; kadın, iddet içinde ise; ya, üç talâk vâki veya ayrılığı geçersiz olur. Koca, ayrılık bedelini, karısına geri verir. Bu da, İmâm-ı A´zam (R.AO´ın kavlidir.

İmâmeyn´e göre ise, bu durumda, üç talâk vâki olur. Hol (= ay­rılık) de, geçersiz olmaz. Hal ile birlikte, üç talâk vâki olur.

Şayet, bu adam, kadının iddetînden sonra, ölürse ve kadın da, cîmâ´ yapılmış bir kadın değilse, onun iddet beklemesi gerekmez. Bu durumda, üç talâk vakî olmadığı gibi, bil - icmâ´ hal de bâtıl olmaz. Sî-râcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Benim ölümümden...» veya «Senin. Ölümünden-..», «bir ay önce, boşsun.» dedikten sonra; kendisi veya karısı ölse; kadın, hayatının son cüz´ünden, bir ay önce, boş olur. İmâ­meyn´e göre ise, bu durumda, kadın, boş olmaz. Serahsî´nin´ Muhıyt´-inde de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Filân, filân adamların ölümünden, bir ay önce, boşsun.» der ve ´bu şahıslardan birisi, bir ay tamamlanmadan örrce, ölürse; bu adamın karısı, bu sözünden dolayı ebedlyyen boş olmaz.

Bu yeminden itibaren, bir ıay geçtikten sonra; bu şahıslardan biri ölürse, diğer şahsın ölümüne bakılmaksızın, kadın, boş olur.

Şayet koca, karısına ; «Filân, filân şahısların gelmesinden, bir ay önce boşsun.» demiş ve bu şahıslardan bîri yeminden İtibaren bir ay geçtikten sonrar diğeri de daha sonra gelmiş olsa; kadın, boş olur. Çünkp, ikisinin birden gelmesi, âdetten, mümkün değildir. Bundan do­layıdır ki, bu şekle itibar edilmez.

Koca, karısına : »Kurban ve ramazan bayramları, gelmeden bir ay önce, boşsun.» dese; ramazan hilâli görününce, kadın, boş olur. Çünkü, ramazan bayramı, kurban bayramı ile bir arada bulunamaz. Talâkın vu­kuu ise, öncekine teaiiuk eder. Muhıyt´te de´böyledir.

Bir kimse, karısına : «Kurban bayramından, bir gün önce, boş­sun.» dese; kadın, o anda boş olur.

Keza, koca : «Kurban bayramından, bir gün önce, boş olmakla, boşsun.» demiş olsa; karısı, o anda boş olur, Zehıyre´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bir def´a fosyız görmenden, bir ay önce, boşsun.» demiş ve kadın da, bir ay geçtikten sonra, bir veya iki gün kan görmüş olsa; İmâm Ebü Hanîfo (R.A.)´ye göre, üç gün kan görmedikçe, bu kadın, boş olmaz.

Sahih olan ise, bu kadının, o anda, boş olacağıdır. Serahsî´nfn Mu-htyt´inde de böyledir.

Müntokâ´da, İmâm Muhammed (R.A.)´in şöyle buyurduğu nak­ledilmiştir :

Bir kimse, karısına : «Yarından, hemen önce...» veya «Filân adam gelmeden, hemen önce...», «...iboşsun.» demiş olsa; buradaki «hemen önce» sözü, «göz yumup, açacak kadar zaman» manasına gelir.

Hâkim Ebû´l - FazI: «Filân adamın, gelmesinden hemen önce...» sözü, doğru değildir. Sshih o!an. filân adam gelince, talâkın vâki ola­cağıdır.» demiştir. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Kurban bayramından sonra, btoşsun.» dese; kadın, bîr gece sonra boş.olur.

Koca, barışma : «Kurban bayramı günü İle birlikte, boş ol» demiş olsa; bayram gününün şafağı sökünce, kadın, boş olur. Serahsî´nin Mu-hiyt´İnde de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Sen, benim ölümümle...» veya «Senin ölümünle...», «...boşsun.» demiş olsa; hiç bir şey vâki olmaz. Kâfi´d e de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, cum´adan önceki günden önce, boş­sun.» veya «Cum´adan sonraki günden sonrta, boşsun.» dese; bu iki mes´elede de, kadın, cum´a günü, boş olur.

Bu hususta, asıl kaide :

Koca, karısına : «Bu günden başka bir ayda boşsun.» veya «Bu­günden gayri bir ayda, boşsun.» dese; kadın, o gün geçince, boş olur.

Buna benzer, bir söz söylediğinde, «İlla (= ancak] bu günde...» dese; kadın, sözün söylendiği zaman boş olur. Muhıtyt´te de böyledir.

Talâk, iki fiile ta´iık edilirse (= bağlanırsa); bu fiillerden, sonra­kinin meydana geldiği zaman, talâk vâki olur. Çünkü, birinci fiil mey­dana geldiği zaman, talâk muallaktadır.

Şayet talâk, iki fiilden birine, ta´lık edilirse; bu durumda, Önceki fiil meydana geldiği zaman, talâk vâki olur. Her fiil meydana geldiği zaman, talâkın, vâki olacağı vakit, gelmiş olmaktadır. Çünkü, burada, fiiller birbirinden ayrıdır.

Eğer talâk; vakte veya fiile ta´iık edilir ve bu durumda, fiil önce meydana gelirse; talâk, vâki olur; vaktin gelip gelmediğin-a ba­kılmaz.

Falcat, bu durumda, vakit önce girerse; fiil meydana gelmedikçe, talâk vâki olmaz. Sanki, bunlardan ikisi de, zamanmış gibi telâkki edi­lir. Ve talâk, birine izafe edilir.

Bir kimse, karısına : «Filân şahıs geldiği zaman ve filân şahıs da geldiği zaman, sen boşsun.» dese; bu şahıslardan her ikisi de gelme­den, kadın, boş olmaz.

Fakat, bu şahıs; cezayı öne alır ve : «Sen, boşsun; filân ve filân şahıs gelince.» derse; bu durumda, bu şahıslardan biri —önce— ge­lince; kadın boş lur.

Bu şahıs, cezayı ortaya alıp : «Filân gelince, sen boşsun ve filân gelince.» dese; durum yine aynıdır. Yanı, bunlardan birinin —önce — gelmesi ile, kadın, boş ohır, Serahsı´nın Muhiyt´inde de böyledir.

İkinci şahsın gelmesi İle, hiç bir talâk vâki olmaz. Ancak, onun gelmesi ile de, talâka niyyet ederse; bu durumda da, talâk vâki olur. Muhıyt´îe de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Varın ´gelince ve yarından sonra gelin­ce; sen boşsun.» dese; bir sonraki günün (= yarının) sonunda, talâk vâkî olur.

Bir kimse, yatan karısına : «Kalktığında ve oturduğunda, sen boş­sun.» dese; kadın, bu fiillerin ikisini de yapmadıkça boş olmaz.

Şayet kadın, kalkar ve bir müddet bu durumda kaldıktan sonra oturur ve ´bir müddet böyİe durursa veya bunun aksini yaparsa, yine boş olur.

Koca, karısına: «Kıyamında ve kuudunda (= Ayakta durduğunda ve oturduğunda) boşsun.» dese; bu fiillerden biri meydana geldiği za­man, kadın boş olur. Kadın, bu fiillerden ikisini de aynı zamanda yap- . sa; birinden dolayı talâk vâki olur; iki talâk vâki olmaz.

Bir koca, karısına : «Filân adam, g-eldiğj zaman veya filân adam geldiği zaman, sen boşsun.» dese; bu şahıslardan biri gelince, bir ta­lâk vâki olur.

Keza, bir koca, karısına : «Ay başı, geldiği zaman veya filân şa­hıs geldiği zaman, sen boşsun,» dese; bunlardan ´hangisi önce gelir­se; o zaman kadın boş olur.

Fakat, bu şahıs : "Ay başı veya filân şahıs geldiği zaman, sen boşsun.» dediğinde; adam önce gelirse, —yine —talâk vâki olur. Ancak, önce ay başı gelirse; adam gelene kadar, talâk vâki olmaz. Serâhsî´nin Muhsyt´inde de böyledir.

Bir kimse, karısına : <ıAy başı ve filan geldiği zanran, sen boşsun.» derse; talâk bu iki şarta ta´lik edilmiş olur. Bahsedilen zaman geldiğinde bir talâk; diğer şart tahakkuk ettiğinde de bir talâk vâki olur. Kâfî´de de böyledir,

Bir kimse, câriye oian karısına: «Yarın geldiği zaman, sen iki talâk, boşsun.»; bu cariyenin efendisi de, ona : «Yarın geiince, sen hürsün.» dese; bu durumda, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.j i!e İmâm Ebö Yû­suf îR,A,)´a göre; bu kadın, zevc-i aharla tezevvüe etmeden, bu koca­sına helâl olmaz. Bu kadının iddeti de, üç hayizdir. Hidâye´de de böy­ledir.

Bir kimse, karısına r «Seni boşadiğim zurnan, sen boşsun ve seni boşamadiğım zaman, sen boşsun.» dediği halde; ölene kadar, ka-nsını ´boşamasa;´koca öiünce, iki talâk vâki olur.

Eğer, koca : «Seni boşamadığım zaman, sen boşsun ve seni boşa-dığım zaman, sen boşsun.» dese ve karısını boşamadan önce ölse; bir bir talâk vâki olur. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Seni boşamadığırn da (veya seni ne zaman koşam az İsem) sen boşsun.» deyip sussa; âlimlerimizin İttifakı ile, bu durumda, bir talâk vâki olur.

Kocs, karısına : -Seni boşamad´ğım zaman, sen boşsun.» dediği halde bir niyyeti bulunmasa; bu durumda, kadın, susunca; bir talâk boş olur.

Keza, koca, karısına : «Boşamadığım vakit seni boşamadığınr ci­hetle, seni boşamadığım gün; sen boşsun.» dese; kadın bir. talâk, boş olur.

Koca, karısına : «Bir zaman, seni boşamiyoruın.» veya <=Bir müd­det, seni boşamıyorum.» dediği halde bir niyyeti yoksa; aîti ay geçme­den, bu kadın boş plmaz. Fethu´I - Ksdîr´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Seni boşamadığım gün, sen boşsun.» dese; o gün g>#ana kadar, talâk vâki olmaz. Itabiyye´de do böyledir

Bir**kimse, karısına : «Seni nikahladığım gün, seni boşadım.» demiş ve kadını da geceleyin nikahlamış olsa; bu kadın, bir talâk boş olur. Fakat, koca : «Ben, günün beyazlığını kasdettim.» derse; hüküm bakımından, sözü doğru kabul edilir. Hidâye´de de-böyledir.

Bir koca, karısına : «Geceleyin nikahlarsam, sen boşsun» der ve gece olunca da nikahlarsa; kadın bir talâk boş olur. Sirâcü´î -Vehhâc´da da böyledir

Bir koca, karısına : «Seni nikahladığım gün, boşsun.» der ve ;bu sözü, üç defa tekrarlarsa; nikahladığı zaman, kadın, üç talâk boş olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Seni her boşamadıkça, işte, sen boş­sun.» der ve susarsa; bu durumda kadın, arka arkaya üç talâk boş olur. Bu durumda, talâkların, hepsi birden vâki olmaz.

Bu kimsenin karısı, cima´ etmediği ´bir kadınsa, ona, bir talâk vâki olur. Diğerleri vâki olmaz. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Seni boşamadığım gün, (veya, o gün ki, seni boşamadım) işte, sen boşsun.» derse, niyyetine ´bakılır: Eğer, koca : «Ben bu sözümle, karımı, bu anda boşamayı kasdettim.» derse, kadın, o anda boş olur.

Fakat, koca : «Ömrümün son ´gününe, niyyet eyledim.» derse; bu bu sözüne de inanılır.

Adamın, bu hususta, bir niyyeti yoksa; İmâm €bû Hanîfe (R.A.)´ye

göre, bu durumda, karı - kocadan biri ölene kadar, talâk vâki olmaz.

Imâmeyn´e göre, bu şahıs, susar susmaz talâk vâki olur. Muzma-rât´ta da böyledir.

Bir koca, karısına: «Ben, seni boşamadığım zaman, (veya, o zaman ki, ben seni boşamadimsa) sen boşsun.» dese; kan - kocadan biri ölmedikçe, talâk vâkf olmaz.

Ancak, bu ifâdesi Ue, şart kasdetmiş olursa, hüküm böyledir. Fa­kat, bu ifadesi ile zaman kasdetmişse; bu durumda, sükût edince ta­lâk vâki olur.

Bir niyyeti yoksa; İmâm Ebû Hanîfe (R.AJ´ye göre, karı - kocadan biri ölene kadar, talâk vâki olmaz.

Imâmeyn´e göre, adam, susar susmaz, talâk vâki olur. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimse, karışırca : «Ne zaman yanına oturursam, sen boş­sun.» dese; yanına oturunca, kadın, üç talâk boş olur.

Koca, karısına : «Ne zaman, sana vurursam, sen, boşsun.» dese ve karısına iki eliyle vursa; kadın, iki talâk boş olur.

Bir eli ile vurduğu zaman, parmaklan bir birinden ayrı olsa ve böyle değse bile, bir talâk vâki olur.

Bir kimse, karışma : «Seni, her boşadıkça, sen boşsun.» der ve onu bîr talâk boşarse; bu durumda, İki talâk vâki olur. Biri, bu boşa­ması, biri de, önceki söylemesi sebebi ile, vâki olur.

Şayet, koca : «Ne zaman, benim talâkım sana vâki olursa, sen boşsun.» demiş olsa; bu adam, karısını boşadığt zaman, üç talâk vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da dıa böyledir. [18]



3- Talâk´ın Teşbihi Ve Sıfatı


Bir kimse; güneş ve ay gibi adetle ilgisi olmayan şeylere veya benzerlerine işaret ederek; karısına : «Bunun adedi kadar, boş­sun.» dese; İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)´ye göre, kadın, bir talâk-ı bâin Üe baş olur.

Elinde dirhem bulunmayan, bir koca, karışıma : «Elimde olan, dir­hemler adedince, boş ol. dese, yine kadın, bir talâk boş olur.

Keza, fcoca, karısına : «Havuzdaki balıkların adedi kadar, boş ol.* dediği halde, havuzda hiç balık bulunmasa; yine kadın, bir talâk boş olur. Muhiyt´te de böyledir.

Bir koca, yokluğu bilinen, karnın İçindeki kıl gibi, bir şeye, talâkı izafe etse;

Veya, talâkı, varlığı —yokluğu, meçhul olan, iblisin kılı gibi bir şeye izafe etse; bu gibi durumlarda da, bir talâk vâki olur.

Bir koca, talâkı; var olduğu ´halde, yeminden önce yok olmuş bu­lunan bir şeyin (adedine izafe etse; bu durumda, şart bulunmadığı için, talâk vâki olmaz.

Bir koca, karısına : «Fercinde olan kılların adedi kadar, boş ol.» der de; kadın, temizlik yapmış olduğundan, fercinin üzerinde kıl bulunmazsa; İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, talâk vâki olmaz.

Koca, karısına: «Sırtındaki kılların sayısınca, boş ol.» derde; kadının sırtında kıl bulunmazsa; yine hüküm yukarıdaki gibidir. Fetâ­vâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına: «Başımın kılının adedi kadar, boş, ol.» der de, başında kıl olmazsa; yine taiâk vâki olrrraz.

Koca, karısına : «Şu çanağın içindeki, yağh ekmek adedince, boş ol.» der ve bunu, ekmeğin üzerine, çorba dökmeden söylemiş olursa; bu durumda, kadın, üç talâk boş olur.

Koca, bu sözü, ekmeğin üzerine çorba döküldükten sonra, söy­lemiş olursa; kadın, bir taiâk boş olur. Muhtâru´l - Fetâvâ´da da böy­ledir.

Bir koca, üç talâğa niyyet ettiği halde, karısına : «Sen, bin gibi veya bin misli, boş ol.» derse; bil - ittifak, kadın üç talâk, boş olur.

Şayet, bir talâk´a niyyet etmiş veya hiç bir şeye niyyet etmemiş­se, İmâm Ebû Harcîfe [R.AJ´ye göre, bu durumda kadın, bir talâk boş olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre de, böyledir.

Koca, karısına : «Sen, bin gibi bir talâkla boşsun.» demiş olsa; bu durumda, bil - ittifak bîr taiâk-ı´bâin vâki olur.

Fakat, koca : «Bin adedi gibi (veya üç adedi gibi yahut üç adedinin misli gibi boşsun.» derse; bu durumda, hüküm bakımından, kadın üç talâk, boş olur. Diyanet bakımından ise, kendisi ile Allahu Teâiâ ara­sındadır. Bundan başkasına niyyet etmiş oisa bile, niyyeti bâtıl olur. Bedâi´de de böyledir.

Koca, üç talâka niyyet ederek, karısına: «Üç gibi, boşsun.» derse; kadın, üç talâk boş olur.

Şayet koca; bir talâka, niyyet etmişse veya hiç bir şeye niyyet et­memişse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf [R.A.) göre; bu durumda, bir talâk-ı bâin vâki Olur. Serâhsî´nin Muhıyt´inde de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Yıldızlar gibi boşsun.» derse; İmâm Muhsmmed (R.A.)´e göre, kadın bir talâk boş olur. Ancak, koca; bu sözü ile, yıldızların sayısına niyyet etmişse; bu durumda kadın, üç talâk boş olur. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yıldızların sayısınca veya toprakların adedince yahut denizlerin sayısınca, boşsun.» dese; kadın, üç talâk boş olur,

Koca, karısına : «Üç gibi, bir talâk, boş ol.» dese; kedin, bir ta-lâk-ı bâin ile boş olur.

Koca, karısına : «Sütunlar gibi veya denizler gibi yahut dağlar gibi, boş, ol.» dese; İmâm-ı A´zam Ebû Hfırıîfe [R.A.) ve İmâm Züfer (R.A.)*e göre, bu durumda kadın, bir talâk-i bâin İle boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına: «Dağın büyüklüğü gibi boş ol.» dese; kadın, bir talâk-ı bâin ile boş olur. Fakat, bu durumda koca, üç talâka niyyet etmişse; kadın, üç talâk boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böy­ledir.

Bir koca, karısına : «Kumların sayısınca boş ol.» dese; bu du­rumda kadın, bil - icmâ, üç talâk, boş olur. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

Koca, karısına : «Ev dolusu, boşsun.» demiş olsa; bu durum­da, o kadın, bir talâk-i bâin ile boş olur. Ancak, kocanın, üç talâka niyyet etmesi müstesnadır. Hidâye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Daire dolusu, boşsun.» veya «Kuyu do­lusu, boşsun.» demiş ve bu esnada, üç talâka niyyet etmiş oisa; bu durumda kadın, üç taiâk boş olur.

Şayet koca, bir veya iki talâka niyyet etmiş veya hiç bir şeye niyyet etmemişse; bu durumda kadın, bâin talâkla boş olur.

Şayet koca, bir veya İki talâka niyyet etmiş veya hiç bir şeye niy­yet etmemişse; bu durumda kadın, bâin talâkla boş olur.

Eğer koca : «Ev gibi...» veya «Ev dolusu gibi...» «... bir talâk, boş bi.» demişse; bu durumda ´da kadın, bir talâk-ı bâin ile ´boş olur. Mu-hıyt´te de böyledir.

Bir koca, karısına: «Susam büyüklüğünde...» veya «dâne bü­yüklüğünde...» yahut «hardal tanesi büyüklüğünde...», «...sen boş­sun.» dese; İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)´ye göre, kadın, bir talâk-ı bâin ile boş olur. İmâ mey n´e göre de, böyledir. Serâhsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe [R.A.)´a göre, asıl kaide şudur:

Talâk, bir şeye teşbih edildiği (= benzetildiği) zaman; benzetilen şey, ´büyük olsun, küçük olsun; büyüklüğü zikredilsin ve zikredilmesin, bir talâk-ı bâin vâki olur.

İmâm Ebû Yûsuf (RA)´a göre ise :

Talâkın benzetildiği şeyin, büyüklüğü söylenirse, talâk-ı bâine; söy­lenmezse, talâk-ı ric´î olur.

Benzetilen şeyin, büyük veya küçük olması da müsavidir.

İmâm Muhammet! [R.AO´e göre, ise; bazı âlimler: «İmâm-i A´zam gibidir.»; bazı âlimler de: «İmâm Ebû Yûsuf gibidir.» demişlerdir. Yani:

Bir koca, karısına: «Sen, ineğin başı büyüklüğünde boşsun.» de­diği zaman; kadın, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, talâk-ı bâine ile boş olur.

Şayet, koca: «İneğin başı gibi...» veya «Hardal tanesi gibi...», «...boşsun.» demiş olsa; bu durumda, imâm Ebû Hanîfe (R-A.)´ye gö­re talâk-ı mâin; İmâm Ebû Yûsuf CR.AJ´a göre ise, talâk-ı ric´î, vâki oıur.

Eğer, koca, karısına: «Dağ gibi, boşsun.» derse; bu durumda, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, talâk-ı bâin; İmâm Ebü Yûsuf (RA)´a göre İse, talâk-ı ric´î, vâkkolur.

Koca, karısına: «Dağ büyüklüğünde, boşsun.» demiş olsa; bil-icmâ\ talâk-ı bâin vâki olur.

Koca, yukarıda geçen sözlerin hepsinde, üç talâk´a nîyyet ederse; öç talâk vâki olur. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Kar gibi, boşsun.» dese; îmâm Ebü Ha­nîfe (R.A.)´ye göre, talâk-ı bâin vâki olur. İmâmeyn´e göre ise; o şa­hıs; bu sözü ile, karın beyazlığını kasdetmişse, talâk-ı ric´î; soşuk-iuğunu kasdetmişse, talâk-ı bâin, vâki olur,

Koca, karısına: «Dânik[19] ağırlığı gibi, boşsun.» inerse; bu du­rumda, bir talâk vâki olur. Zahîrlyyö´de de böyledir.

Bir kimsa, karısına: «Yarım dirhem, boş ol.» veya «Yarım dirhem ağırlığında, boş ol.» yahut «Dirhem ağırlığında...»; «Beş dir.

Bir koca, üç talâka niyyet etmeden, karısına : «San, bâin ola­rak, boşsun.»; «Elbette boşsun.»; «Fahiş talâkla, boşsun.»; «Talâk-ı bid-î İle boşsun.»; «Şiddetli talâk ile boşsun.»; «Dağ gibi talâk ile boş­sun.» «Geniş talâk ile boşsun.» veya «Uzun talâk ile boşsun.» dese; bîr talâk-ı bâin olur.

Koca, karısına : «Sen bir talâk boşsun ve bâinsin.» demiş ve bu sözü ile de, ayrı ayrı iki talâka niyyet, etmiş olursa; bu durumda, iki talâk-ı bâin vâki olur.

Bir kimse, talâkı; bir sıfatla vasıflandırdığı zaman, eğer ta­lâk, bu sıfatla vasıflanmıyorsa; bu durumda, vasfetmek geçersizdir ve talâk-ı ric´î vâki olur.

Meselâ : Bîr kimsenin, karısına : «Sana vâki olmayan talâkla, -sen boşsun.» veya «Nasıl istersen, muhayyersin.» demesi gibi.

Talâk, bir sıfatla vasıflanır ve bu, faziaiıktan hâli olmazsa, yine, talâk-ı ric´î vaki olur.

Meselâ : Bir kimsenin, karısına : «En güzel talâkla...»; «En üs­tün talâkla...»; «En sünnet talâkla...»; «En iyi talâkla...», «En âdil ta­lâkla...» veya «En hayırlı talâkla...», «...boşsun.» demesi gibi...

Fakat koca : «En şiddetli talâkla boşsun.» derse; talâk-ı bâin vâki olur. Bu âlimlerin usûllerine göre böyedir.

Bir kimse, karısına : «Sen, en çirkin...»; «En fâhîş...»; «En kö­tü...»! «En pis.-.»; «En kaba---»; «En şerli...»; «En uzun...»; «En bü­yük...»; «En geniş...» veya «En ulu, talâkla boşsun.» dese de; hiç bir niyyet etmemiş yahut bir veya —câriye hâriç— iki talâka niyyet etmiş olsa; bir talâk-ı bâin vâki olur.

Ancak, bu durumda koca, üç talâka niyyet etmişse; üç talâk vâki olur. TebyînTde de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, uzunluğu ve genişliği ´şunun gibi boşsun:» dese; bu durumda kadın, bir talâk-ı bâin ile boş olur. Bu du­rumda koca, üç talâka, niyyet etse bile; üç talâk vâki olmaz. Serahsî-nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Talâkların tamamı ile boşsun.» veya «Talâk­ların en büyüğü ile boşsun.» dese; kadın iki talâk boş olur.

hem ağırlığında...»; «Beş dânik gibi...»; «... ´boş ol.» demiş olsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)´e göre; kadın, talâk-ı kâin ile boş olur.

Bîr kooa, karısına : «Dânik ağırlığı gibi ve yarısı boş ol.» veya «İki dânik gibi, boş ol.» derse; iki talâk vâki olur.

Koca : «Üç dirhem gibi, boşsun.» dese; yine, iki talâk vâki olur.

Koca : «İki dânik ağırlığı ve yarım, boş ol.» veya «Dörtte üç dirhem ağırlığı, boş ol.» dese; üç talâk vâki olur. Itâbiyye´de de böy­ledir.

Bir koca, karısına : «Dirhemin üçte ikisi ağırlığı, boş ol.» dese: iki talâk vâki olur. Çünkü, burada, iki ağırlık vardır.

Koca, karısına : «Bin dirhem sağırlığı, boş ol.» dese; bir talâk -vâki olur. Serahsî´nin Muhiyt´inde de böyledir.

Hulâsa: Bu hususlarda, halk arasında bilinen ağırlık adedine itibar ve itımad edilir. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse, parmakları ile işaret ederek, karısına : «Şunun gibi, boşsun.» dediğinde; bir parmağı, ile işaret ediyorsa, bir; İki par­mağı ile işaret ediyorsa, iki; üç parmağı ile işaret ediyorsa, üç talâk vâki olur.

Bu durumda, kapalr parmaklara değil, açık parmaklara İtibar edi­lir. Bahru´r - Râik´ta da böyledir.

Bu şekilde işaret edilen bir kimse: «Ben, —parmaklarımı değil— avucumu kasdettim.» dese; bu sözü, hüküm yönünden doğru sayılmaz.

Bir kimse, üç parmağına işaret ederek : «Şunun gibi, boşsun.» dediğinde, üç talâka niyyet ederse; üç; bir taiâk´a niyyet ederse, bir talâk vâki oiur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, üç parmağına işaret ederek : «Şu, şu, şu gibi, boş­sun.» der ve üç talâk´a niyyet etmiş olursa; karısı, üç talâk baş olur.

Bu kimse, bir talâk´a niyyet etmiş veya hiç bir niyyette bulun-mamış&a; bir talâk-ı bâin vâki olur. Bedâi´de de böyledir.

Koca : «Talâkın, en çoğu İle boşsun.» dese; Asi isimli kitapta : «Bu durumde, üç talâk vâki olur.» denilmiştir.

Koca : "Talâkın en azı ile boşsun,» demiş olsa; kadın, bir talâk, boş olur.

Koca : «Talâkların hepsi ile boşsun.» demiş olsa; kadın, bir ta­lâk, boş olur.

Bir koca, dâhil olduğu veya olmadığı (= cima´ -ettiği veya etme­diği) karısına : «Bütün talâklarla, boşsun.» dese; kadın, üç talâk, boş olur.

Bir koca, karısına: «Heroir talâktan sonra, boşsun.» veya «Her-bir talâkla beraber boşsun.» dese; kadın, üç talâk boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Ne az, ne çok, boşsun.» demiş olsa; kadın, üç talâk boş olur. Muhtar olan budur.

Fakıyh Ebü Ca´fer: «Bu durumda, iki talâk vâki olur.» demiştir. Eşb&h olan budur.

Bir koca, karısına : «Çok değil, boş ol.» dese; bir talâk vâki olur. Hulâsada da böyledir,

Bir koca, karısına : «Bütün talâkla, boşsun.» dese; bir talak; «Talâkın çoğu ile boşsun,» dese; iki talâk; «Talâkın tamamı ile boş­sun.» dese; üç talâk vâki olur.

Koca, karısına : «Talâktan aded olarak, boşsun.» dese; kadın, iki talâk boş olur.

Koca, karısına : «Son boşsun ve diğeri.» dese; kadın, bir talâk boş olur.

Koca, karısına : «Sen boşsun ve gideri.» dese; kadın, bir talâk boş olur.

Koca. karısına : «Sen, bir talâk boşsun ve bir de diğeri...» dese; kadın, iki talâk boş olur.

Koca, karısına : «Sen, iki talâktan başka, boşsun.» dese; kadın, üç talâk boş olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, bir-talfik boşsun; o, üç olur, (veya «üçe avdet eder»; «üçe tamamlanır.» yahut «üçe tekmil olur.») de­se; bu durumda, üç talâk vâki olur. Timurtâşî´de de böyledir.

Koca : «Sen, üçün sonu, boşsun.» dese; bu durumda karısı, bir talâk boş olur.

Faloat koca, karısına: «Üçün sonuna kadar, boşsun.» derse; ka­dın, üç talâk boş olur. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, birden çok, ikiden az, boşsun,»

dese; Şeyhu´l - İmâm Ebû Bekir Muhammed bin FadI, bu hususta, şöyle söylemiştir: «Kıyâs, bu şahsın karısının, iki talâk, boş olması­dır.»

Ancak, böyle söyiîyen kimsenin karısının, üç talâk boş olacağını söyliyen, âlimler de vardır. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir.

Birkîmse, karışma : «Sen güzel talâkla (veya iyi talâkla), boş-sun.» dese; kadın, bir ric´î talâk ´boş olur. Kadın hayızlt olsun veya ol­masın, bu boşama, talâk-ı sünnî olmaz. Fethu´l - Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Talâktan, sana karşı caiz olmayan ta­lâkla boşsun.» veya «Sana vaki olmayan talâkla boşsun.» yahut «Üç gün muhayyer olman şartiyie boşsun.» demiş olsa; bu durumlarda, bir talâk vâki olur. Muhayyerlik ise bâtıldır. (= geçersizdir.)

Koca, karısına : «Havada uçan talâkla boşsun.» dese; kadın, bir talâk boş olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Koca, karısına : «Sana ric´at etmemem üzere, boşsun.» dese; bu sözü, boş ve hükümsüz bîr söz olur ve böyle diyen koca da, karı­sına rie´at edebilir. Sirâcü´l Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Talâktan, iki renk, boşsun.» dese; bu durumda karısı, iki talâk boş olur.

Koca, karısına : «Talâktan, renkler kadar boşsun.» dese; kadın, üç talâk, boş olur. Bu şahıs : (meselâ): «Ben, sarı ve kırmızı rengi kas-dettim.» dese; —bu sözüne İtibar edilmez.— Gerçek, kendisi ile AİIahu Teâlâ arasındadır.

Keza, koca, karısına : «Neviler fveya darbler yahut yönler) ka­dar, boşsun.» dese; bu durumlarda da, kadın üç talâk baş olur. Mu-hıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen etiâku´t-talâk boşsun.» der fakat bir niyyeti bulunmazsa; talâk vâki olmaz. Itâbiyye´nin Kinayeler Fas-Iı´nda da böyledir.

Cima´ ettikten sonra, karısını bir talâk boşayan ve bilâhare de: «Ben bu talâkı, bâina kıldım veya üçe çıkardım.» diyen kimsenin durumu hakkında, çeşitli rivayetler vardır ;

Bu hususta, sahih olan kavil, İmânı ı A´zam Ebü Hanîfe (R.A.)´nin kavlidir. O: -Bu kimsenin talâkı, bâin veya üç talâk olur.» buyurmuş­tur.

İmâm Muhammed (R.A.) İse : «Bâin de olmaz; üç talâk da ol­maz.» demiştir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) da, bâin olmasını sahih görmüş; üç talâk olmasını ise, sahih görmemiştir.

Bir kimse, karısını, cimâ´dan sonra, bir talâk boşasa; müteakiben de, Iddeti içinde : «Bu talâkı, üçe çıkardım.» veya «ikiye çıkardım.» des*e; bu durumda, dediği gibi olur.

Koca, karısını; bir tafâk-ı ric´î ile boşadıktan sonra : «Bu talâkı, bâin kıldım.» derse; bu durumda, bu talâk, talâk´ı bâin olmaz.

Fakat koca, karısına : «Duhûlden sonra, seni boşarsam, işte o talâk, taiâk-ı bâindir.» dese ve boşasa, bu talâk, talâk-ı bâin olur.

Fakat koca, bir talâk ´boşarsa; ric´at hakkına sahip olur ve bu talâk, talâk-ı bâin de olmaz; üç talâk da olmaz. Çünkü, sözü, talâktan önce, söylemiştir.

Koca, karısına : «Eve girdiğin zaman, sen boşsun.» dedikten sonra : «Ben, bu talâkı, bâin kıldım.» veya «Üç talâk eyledim.» derse; bu sö­zü, kadın eve girmeden önce söylemişse; aslında böyle bir şey söy­lemesine lüzum yoktur. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir. [20]



4- Dühûlden Önceki Talâk


Bir kims-e, dâhil´olmadığı f= cima´ etmediği) karısını, öç talâk boşadiğı zaman; kadın, ûç talâk boş oiur.

Koca, talâkları birbirinden ayırırsa; birinci talâk, bâin olur, ikinci ve üçüncü talâklar ise, vâki olmaz.

Kocanın, talâkları, birbirinden ayırması; karısına: «Sen boşsun; boşsun; boşsun.» demesîdir.

Keza, kocanın, karısına : «Sen bir talâk boşsun ve bir talâk boş­sun ve bir talâk boşsun.» demesi hâli de, böyledir. Yani, bu durum­larda bir talâk vâki olur. Hidâye´de de böyledir.

Bu mes´elelerde asıl kaide şudur: Gerçekten, önce söyle­nen Lafız, evvelâ vâki olursa; bu durumda, ´bir talâk vâki olur.

Önce söylenen lafız, sonradan vâki olursa; bu durumda, iki talâk vâki olur.

Koca : «Birden önce, bir talâk boşsun.» derse; bir talâk vâki olur.

Keza, koca : «Bir talâktan sonra, bir talâk -boş ol.» derse; yine bir talâk vâki olur.

Fakat, koca, karısına: «Bir talâk, boşsun; ondan önce de, bir talâk boşsun.» derse; iki talâk vâki olur.

Keza, koca : «Bir talâktan sonra, bir talâk boşsun.» derse; iki ta­lâk vâki oiur.

Keza, koca karısına : «Bir talâkla beraber, ´bir talâk boş.ol.» veya «Onunla beraber, bir talâk boş ol.» derse; yine, iki talâk vaki olur. — Görüldüğü gibi— bu şekillerin tamamında, kocanın cima1 etmiş

bulunduğu karışla, iki talâk vâki olur. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyle­dir.

Bir koca, karısına : «Bir talâk, onun önünde de İki talâk, boş­sun.» derse; bu durumda kadın ,üç talâk boş olur.

Kocanın : «İki talâkla birlikte, bir talâk boş ol.» veya «Bir talâk­la bera´ber, iki talâk, boş ol.» demesi halleri de böyledir.

Keza, koca : «Bir talâk, ondan önce de, iki talâk boş ol.» veya «İki talâktan sonra, bir talâk, boş ol.» demesi halterinde de, karısı, üç talâk, boş olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısını, bir taiâk boşasa da : «Seni boşamamla birlikte, iki talâk boşsun.» dese; bu durumda, bir taiâk vâki olur.

Koca, karısına : «Sen boşsun ve sonra eve girersen, sen boşsun.» dese; kadının eve girmesi sebebi ile, iki talâk vâki olur. ZEhîrüyye´de de böyledir.

Bir koca, dahil olduğu karısına : «Sen, yirmi bir talâk, boş­sun.» dese; üç talâk vâki olur. Üç İmamımızın kavli de böyledir.

Koca : «On bir talâk, boşsun.» derse; karısı, üç talâk boş olur.

Fakat, koca : «Bir ve on talâk, boşsun.» derse; karısı, bir talâk, boş olur.

Kooa : «Bir ve yüz talâk, boşsun.» veya «Bir vs bin talâk, boş­sun.» derse; kadın, İmâm Ebû Hsnîfe (R.A.)´ye göre, yine, bir talâk; İmâm Ebû Yûsuf (RA.)´a göre ise, üç talâk, boş o!ur. Muhiyî´te de böyledir.

Müntefcâ´da zikredildiğine göre :

Bir kimse, dâhil olmadığı karısını, iki talâk boşadiktan sonra : «İki talâktan önce, bir talâk daha boşadım.» âer ve «Ben ondan, iki tolâk-ı iptal etmiyorum.» diye İsrar edip; ikrar ettiği durumu, ona il­zam ederse; bu şahıs, o kadını, kadın başka kocaya gitmeden nikâh-layamaz. Zehıyre´de de böyledir.

Koca, karısına : «Seni, bir talâk ve onun yansı boşadım.1» dese; bil - icmâ´ iki talâk vâki olur.

Fakst, koca : «Onun yarısı ve bir taiâk boşadım.» darse; bu du­rumda, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, yine iki talâk; İmâm Muhammed (R.A.)´e göre jse, bir taiâk vâki olur. Sahih olan da budur. Cevhere-tü´n - Neyyfre´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, bir talâk boşsun ve bir taiâk daha boşsun.» dese; iki talâk vâki olur. Bsbru´r-Râık´ta da böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, üç talâk boşsun.» diyeceği veya bu­na benzer ;bir şey söyliyeceği sırada; «Sen ´boşsun.» dese fakat, «üç talâk» ve benzeri sözleri söylemeden kadın ölse; bu durumda, hiç bir şey vâki olmaz. Tebyîn´de de´böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen boşsun, ei´bette.» veya «Sen boşsun, talâk-ı bâîn ile.» diyeceği srada, «Sen boşsun.» dese de, «elbette» veya «talâk-ı bâin ile» demeden, kadın ölse; bu durumda de, hiç bir şey vâki olmaz. Bahru´r- Râık´ta da böyledir.

Bu koca : «Sen boşsun; şahit olunuz; üç talâk.» dese; karı­sı, üç talâk, boş olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Eğer eve girersen, sen bir talâk boş­sun ve ´bir talâk boşsun.» der ve kadın eve girerse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, bir talâk; İmâmeyn´e göre ise, iki talâk, vâki olur.

Ancak, bu durumda; kadın evden çıkınca, bil - İcmâ´, iki talâk vâki olur. Cevheretü´n - Neyyire´de de böyledir.

Bir kimse, talâkı şarta bağlar ve şartı da önce zikrederse; kadının, dâhil olduğu ´bir kadın olmaması halinde şart yerine gelince; karısı, bir talâk-ı bâin İle boş olur.

Meselâ: Koca, ´bu durumdaki karısına: Eğor, eve girersen, sen boşsun.» der ve: «Sen, boşsun. Sen, boşsun.» diye tekrarlarsa; kadın, eve girince, bîr talâk-ı bâin ile boş olur. Diğer talâklar ise, ge­çersiz olur. Bu kavil, Imâm-ı A´zam EbD Hanîfe (R.A.)´nin kavlidir.

İmâmeyn´e göre ise, bu durumda, üç talâk, vâki olur.

Fakat, kadın; kocasının cima´ ettiği bir kadınsa; bu durumda´, bil -İcmâ, üç talâk vâki olur.

Ancak, İmâm-ı A´zam (R.A.)´in kavline göre, bu durumda, talâklar, birbirlerini takip ederek, vuku´ bulur. İmâmeyn´e göre ise; bu üç talâk birlikte vâki olur.

Eğer koca, şartı sonradan veya «fe» harfi ile (talâkı açıklamak maksadı ile) söylerse; bu durumda kadın, ister dâhil olduğu, ister dahil olmadığı bir kadın olsun, bil - icmâ´ üç talâk, hâine olur.

Meselâ : Koca, karısına : «Sen, boşsun ve sen, boşsun ve sen, boşsun; eğer eve girersen.» derse; kadın üç talâk, bâin oiur.

Bu hüküm, talâk lafızları, atıf harfi [— «ve» bağlacı) l!e söylen­diği zaman geçerirdir.

Koca, bu lafızları, atıf harfi (= aralarında «ve» bağlacı) olmadan ve şartı öne alarak : «Eğer eve girersen, işte sen, boşsun; boşsun, boşsun.» şeklinde söyler ve kadın da, dâhil olmadığı bir kadın olur­sa; birinci talâk şarta bağlıdır. İkinci talâk ise, o anda vâki olur. Üçün­cü talâk, geçersizdir.

Bundan sonra; koca, bu kadını nikâhlar ve o da, eve girerse kadın boş olur.

Ancak, kadın; ayrıldıktan sonra fakat nikahlamadan önce eve gi­rerse; kocanın yemini bozulur ve hiç bir şey vâki olmaz.

Şayet, bu kadın, kocasının clmâ´ ettiği bir kadınsa; talâk lafız­larından birincisi, şarta taalluk eder. İkinci ve üçüncü lafızlar İse, söylendiği anda, vâki olur.

Koca, şayet: «Sen, boşsun; boşsun, boşsun; eğer eve girersen.» diyerek; şartı sonraya bırakır; karısına da cima´ etmemiş olursa; bu lâfızları söylediği sırada, birinci talâk vâki olur. Diğerleri İse, lağv (= geçersiz, boş söz) olur.

Şayet, kadın, cima1 etmiş bulunduğu bir. kadınsa; birinci ve ikin­ci talâk, söylendiği anda vâki olur. Üçüncü talâk´ise, şarta bağlıdır. Sirâcü´l-Vehhâc´da da böyledir.

«Fe» harfinin ifade ettiği manâyı bilen feir kimse, cima´ et­miş bulunduğu karısına : «Eğer, eve girersen, sen, boşsun; fe.tâhkun, fe tâlıkun (= işte boşsun, işte boşsun.) der ve kadın eve girmiş bu­lunursa; durumun ne olacağı hususunda, ihtilâf edilmiştir:

Kerhî: «Imâm-ı A´zam (RA)´a göre, bu durumda, talâklardan bîri tebeyyün eder. £= açığa çıkar; vâki olur.) Diğerleri ise, sakıt oiur. (= düşer.) İmâmeyn´e göre İse, bu talâklardan üçü de vâki olur.» de­miştir.

Fakıyh Ebû´l Uys de : «Bu sözle, brl - ittifak, bir talâk vâki olur.» demiştir. Esahh olan da budur.

Talâk lafızları, sümme (= «sonra» manasına gelen bir adet) ile atfedilir £= birbirine bağlanır) ve şart tehir edilerek (= sonraya bıra­kılarak) «Sen boşsun; sonra boşsun, sonra boşsun: eğer eve girersen.» derse; ve kadın da, kocanın cima´ ettiği bir kadın olursa; İmâm Efeû Hanîfe (R.AJ´ye göre, o anda iki talâk, vâki olur. Üçüncü talâk ise, şarta bağlı olur.

Eğer kadın, kocanın cima´ etmediği bir kadınsa; birinci talâk, o anda vâki olur. Diğer talâklar ise, geçersizdir.

Şayet koca, şartı öne alıp: «Eğer, eve girersen, işte sen boş­sun; sonra boşsun; sonra boşsun.» der ve kadın da, dâhil olduğu bir kadın olursa; birinci talâk, şarta tealluk eder. (= bağlı olur.) İkin­ci ve üçüncü talâklar ise, vâki olurlar.

Eğer kadın, kocanın dâhil olmadığı bir kadınsa; birinci talâk şarta taalluk eder. İkinci talâk, o anda vâki olur. Üçüncü talâk ise, lağv (—beş ve geçersiz) olur.

İmâmeyn´e göre ise; talâkların önce olanı da, spnna olanı da, hepsi, şarta taalluk eder. Fethu´l - Kedîr´âe de böyledir.

Karısına : «Sen boşsun; eğer, eve girersen.» demek isteyen bir şahıs : «Sen boşsun.» der ve «eğer, eve girersen.» demeden, ka-nsi ölürse; bu kadın, boş olmaz.

Karısına : «S-en, boşsun ve sen, boşsun; eğer, eve girersen.» di­yecek olan şahsın karısı; kocası, birinci veya ikinci cümleyi söyleyin­ce, ölse; yine talâk vâki olmaz. Bdıru´r - Râjk´ta da böyledir.

Bir kimse, dâhil olmadığı karısına : «Sen, boşsun ve sen, boşsun; eğer, eve girersen.» derse; kadın, birinci lafızla, bâin-s olur. İkinci lafız, kadının eve girme şartına, bağh olmaz.

Şayet kadın, kocasının dmâ´ ettiği kadınsa; birinci lafızda, talâk vâki olur. Diğer talâk ise, eve girme şartına bağlıdır.

Bu durumda, kadın, iddeti içinde, eve girerse; o talâklar da vâki olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Müntekâ´da zikredildiğine göre : İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bir kimse, dâhM olmamış bulunduğu kansıÜa : «Sen, bir talâk boş­sun; bir talâktan sonra. Eğer eve girersen.» demiş olsa; birinci sözü ile, kadın bâine olur. Yemin gerekmez. Çünkü, bu ayrılıktır.

Şayet koca, bu karısına: «Sen, bir talâktan önce, bir talâk boş­sun; eğer eve girersen.» derse; kedin, eve girmedikçe boş olmaz.

Bu durumda, kadın, eve girerse; bir talâk boş olur.

Eğer, koca, karısına : «Sen, bir talâk, boşsun; ondan önce de, bir talâk boşsun; eğer eve girersen.» veya «Bir talâkla beraber, boşsun; eğer eve girersen.» yahut: «Onunla beraber, bir talâk boşsun; eğer eve girersen.» derse; kadın, eve girmedikçe boş olmaz.

Kadın, eve girerse, iki talâk, boş olur.

Koca, karısına : «Eğer, eve girersen, sen bir talâk boşsun; ondan sonrada bir diğeri.» derse; kadın, eve -girmeyince, talâk vâki olmaz.

Kadın, eve girerse, yine, iki talâk vâki olur. Muhıyt´te de böyledir. [21]



5- Talâkta İkullanilan Kinaye [22] Lafızlar


Aslında, kinaye İle talâk vâki olmaz. Ancak, kişinin, ´bu söz­deki niyyeti veya bu sözün, o andaki duruma delâlet etmesi sebebiy­le talâk vâki olur. Cevheretü´n - Neyyire´de de böyledir.

Talâkda kullanılan, kinaye lafızlar, üç kısımdır :

1- Sadece, talâka sâli´h olup, redde ve şetme ihtimâli bulun­mayan lafızlar.

«Emrin elindedir», «Nefsini ihtiyar et.», «İddetini say.» gibi la­fızlar...

2- Talâka ihtimâli olduğu gibi; kadının, talâkı talep etmesi kar­sısında, bu talebi reddetmek ihtimali de bulunan lafızlar.

«Çık, git.», «Kavmine kavuş.», «Başını ört.», «Örtün.», «Baş ör­tünü, üstüne al.» gibi lafızlar...

3- Hem talâka, hem de şetm £= sövüp, sayma) ve tekdire (= azarlamaya] ihtim-ali bulunan, lafızlar.

«Hâlisin.», «Bensin.», -Ayrılmışsın.», «Kopmuşsun.» «Bâinsin.» ve «Haramsın.» gibi lafızlar...

Kinaye lafızları, şu üç durumda kullanılabilir:

1- Rıza hâlinde,

2- Gazap hâlinde ve

3- Talâk müzâkeresi yapıldığı sırada.

Bir kimse; karısının veya —onun adına— başkasının, talâk ta­lep etmesi hâlinde : «Bu, onun talâkıdır.» demesi, rızâ halinde söylen­miş olan, bir kinaye lafızdır.

Rızıa hâlinde, niyyetsiz olarak söylenen, bu gibi sözlerle, talâk vâki olmaz.

Niyyet hususunda, kocanın sözüne inanılır. Gerekirse, bu husus­ta, kocaya yemin ettirilir.

Gazap (=öfke) hâlinde ise, ikinci ve üçüncü kısımda bildir­diğimiz kinaye lafızları ile talâk; ancak, niyyetie vâki olur. Bu sebep­le, ;bu lafızları, hangi niyyetie söylediğini beyan eden kocanın, bu be­yanı doğru kabul edilir.

Ancak, talâk; talâka salih olan, başka bir manâya gelme ihtimâli olmalcla beraber, talâkı red manâsı taşımayan, birinci kısımdaki kina­ye lafızları ite, niyyete muhtaç değildir. Bu sebeple, bu lafızları kulla­nan koca : «Nlyyetim, başka İdi.» dese bile; bu sözü doğru olarak, ka­bul edilmez.

Meselâ : Kocanın- karısına : «İddetini say.», «Nefsini ihtiyar ey­le.» veya «Emrin elinde.» demesi gibi... Kâfî´de de böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), şu lafızları da, bu kelimelerle birlik­te mütâlâa etmiştir: «Hâilsin.», «Berisin.», «Ayrılmışsın.», «Bâinsin.» ve «Haramsın.»

Şu dört lafzı ise, imâm Serahsı, Mebsût´ta; Kâdîhân, Câmlü´s Sağîr´de ve diğer bazı âlimler de, eserlerinde zikretmişlerdir: «Senin üzerine, benim için bir yoi yoktur.», «Ben, sana mâlik değilim.», «Yo­lunu, açık bıraktım.» ve «Seni ayırdım.»

«Seni, mülkümden çıkardım.» lafzı hakkında, bir rivayet yoktur. Âlimler: «Bu lafız da, «Yolunu, açık bıraktım.» demek menziîin.dedir.» dsmişlerdir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), bu beş lafza, altı lafız daha ilâve etmiş­tir. Bunlardan dördü, önceki- lafızlardır. Diğer ikisi ise : «Seni, boş bı­raktım.» ve "Ehline karış.» lâfızlarıdır. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyle­dir.

Talâk müzâkeresi yapıldığı esnada, birinci ve üçüncü kısım­da zikrettiğimiz, kinaye lafızlarla, talâkın vuku bulması, niyyete muh­taç değildir.

Ancak, ikinci kısımda zikrettiğimiz, kinaye lafızları ile, talâkın vuku bulması niyyete muhtaçtır.

Bir kocanın, karısına : «İpin omuzundadır. [= istediğin yere git.)» demesi; niyyet olmaksızın, talâk olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da´ böyledir.

Bezzâziye´de zikredildiğine göre : «Ayrıl, git.» ve «Yer de­ğiş.» lafızları, «Ehline katı!,» sözü gibidir.

Bir koca, karısına : »Arkadaşına katıl.» der ve talâka niyyet eder­se; talâk vâki olur. Behru´r - Râ:k´ta da böyledir.

«İddeîini say.», «Rahmini temizle.», «Sen, birsin.», denildiği zaman; bir, talâk-i ric´î vâki olur. Bu sözleri söyleyen kimse, iki veya üç talâka niyyet etmiş olsa bile, yine, bir ric´î talâk vâki olur.

Bu lafızların dışındaki talâk, iki talâka niyyet edilmiş olsa bile,1 talâk-ı ;bâin olur. Ancak, üç talâka niyyet edilirse; bu niyyet sahih olur.

«Nefsini ihtiyar et.» derken, üç talâka niyyet etmek, sahih olmaz. Tebyîn´de de böyledir.

Bir koca, karısına, «Kocalar işte.» dese, bir talâk-ı bâin vâki olur. Fakat, bunun için, talâka niyyet etmiş olmak gerekir. Bu kimse, iki veya üç talâka niyyet etmişse; İki veya üç, bâin talâk vâki olur. Vikaye Şerhi´nde de böyledir.

Bu durumda, câriye hakkında, iki talâka niyyet etmek de, sahihtir. Nehru´l - Fâık´ta da böyledir.

Bir kimse, hür elan nikâhlısını, bir talâk boşadıktan sonra; iki talâk´a niyyeî ederek, ona : «Sen, bâinsin.» derse; bu durumda, bir 1 talâk vâki olur. Üç ta lâk s niyyet ederse; üç talâk vâki olur. Serahsî´-nın Muhsyt´inde de böyledir.

Taiâk´a niyyet eden bir kimse : «Nikâhı feshettim.» dese; talâk vâki olur.

İmâm-ı A´zii-tî Efcû Hanîfe (R.A.)´ye göre, bu durumdaki bir kim­se, üç talâk´c niyyet ederse; üç talâk vâki olur. Mirâcü´d - Dirâye´de de böyledir.

Bir kirr;se; karısına : «Benim karım değilsin.» veya «Ben, senin kocan değilim.» dese yahut, kendisine : «Senin, İcarın var mı » diye sorulduğunda, koca : «Yoktur.» cevabını verdikten sonra : «Ben, bunları yaian söyledim.» derse; bu şahsın, bu sözü, rıza hâlinde de, öfke halinde de, kabul ve tasdik edilir. Yani, talâk vâki olmaz.

Fakat, bu kimse : «Talâka niyyet ettim.» derse, talâk vâki olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)´nin kavlidir.

Bir kimse, karısına : «Seni nikahlamadım.» der ve bunu talâk niy-yeli ile söylerse; bil -İcmâ1, talâk vâkj olmaz. Bedâi´de de böyledir.

Taiâk´a niyyet etmiş olsa bile, bir kimsenin : «Benim, karım yoktur.» demesi ile, talâk vâki olmaz.

«Benim karım olsaydı; hüccetim olurdu.» demekle de, bil - icmâ´, talâk vâki olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Bütün âlimlerin ittifakı ile, bir kimse, karısına : «Vallahi, sen, benim karım olmadın.» veya «Vallahi, b-enim karım yoktur.» dese, — talâka niyyet etmiş olsa bile — talâk vaki olmaz.

Keza, bir koca, talâka niyyet ederek, karısın-a : «Benim, sana, hiç bir İhtiyacım yoktur.» dese; yine talâk vâki olmaz.

Bir kimse, talâka niyyet ederek, karısına : «Kurtul.» derse; bu durumda, talâk vâki olur. Sirâcü´l - Vohhâc´da da böyledir.

Bir kimse, talâka niyyet ederek, karısına : «Seni, istemiyo­rum.»; «Seni, sevmiyorum.»; «Seni, fştöhim çekmiyor.» veya «Sana, rağbetim yoktur.» dese; talâk vâki olmaz. Bu, İıraâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ nin kavlidir. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Bir kimse, talâka niyyet ederek, karısına : «Sen, benim ka­rım değilsin.» veya «Ben, senin kocan değilim.» dese; İmâm-i A´zam Ebû Hanîfc (R.A.)´ye göre, bu durumda, talâk vâki olur. İmâmeyn´e göre ise, talâk vâki olmaz.

Bir koca, karısına: «Ben, senden bâlnim.» veya «Ben, sana ha­ramım.» der ve ´bunları, talâk niyyeti ile söylemiş olursa, talâk vâki olur.

Ancak, bu koca : «Ben, hâinim.» veya «Ben haramım.» der; fa­kat «senden.» kelimesini söylemezse; taiâk´a niyyet etmiş olsa bile, bu durumda, talâk vâki olmaz. Serahsî´nin Muhıyt´İnde de böyledir.

Karı - koca arasında, talâk müzâkeresi yapılırken, koca, karı­sına: «Seni bâine kildim.»; «Seni, bâine kılıyorum.»; «Senden uzak oldum.»; «Sana, benim kuvvetim yoktur.»; «Nefsini, sana bağışladım.» «Yolunu açtım."; «Sen, şaibesin.»; «Sen, hürsün.» veya «İşini, sen daha iyi bilirsin.» der; karısı ise, cevaben: «Nefsimi seçtim.» derse; talâk vâki olur.

Bu durumda, koca: «Ben, talâka niyyet etmedim.» dese bile; bu sözü, hüküm bakımından, kabul ve tasdik ediimez.

Koca, karısına : «Seninle, benim aramda, nikâh yoktur.» veya «Seninle, benim aramda, nikâh kalmadı.» der ve bunu, talâk niyyeti ile söylerse; talâk vâki olur.

Bir kadın, kocasına: «Benim, kocam değilsin.» der; koca da, ta-lâk´a niyyet ederek: «Doğru söyledin.» cevabını verirse; İmâm-i A´zam Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, talâk vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhan´da da böyledir.

Hasan´ın rivayetine göre; İmâm-ı A´zanı Ebû Hanîfe (R.A.) şöyle buyurmuştur:

Bîr koca, karısına : «Seni, ehline (veya babana, annene veya ko­calara), bağışladım.» der ve bunu, talâk niyyeti ile söylemiş olursa; talâk vâki olur.

Fakat, koca, karısına: «Seni, kardeşine (veya dayına, amcana veya filân yabancıya) bağışladım.» derse; talâk vâki olmaz. Sirâcü´l-Vehhâc´da da böyledir.

Kocanın, karısına ; «Seni, nefsine bağışladım.» demesi; ki­nayeler cümiesindendir. Bu durumda, koca, talâka niyyet etmişse; talâk vâki olur; böyie bir niyyeti yoksa; talâk vâki olmaz.

Bir kimse, karısına : «Seni, mübâh kıldım.» dese; bu durumda, talâka niyyet etmiş olsa biie; talâk vâki olmaz. Muhiyjt´te de böyle­dir.

Bîr kimse, karısına; rıza hâiinde veya öfke halinde; talâk niyyeti ile: «Karımdan başkası, oldun.» derse; talâk vâki olur. Hulâ-sa´da da böyledir.

Bir kimse, talâk niyyeti ile, karısına : «Seninle benim aram­da, bir şey kalmadı.» dese de, talâk vâki olmaz.

Fetvalarda : «Bir koca, talâk niyyeti ile, karısına : «Seninle be­nim aramda, bir amel kalmadı.» derse; talâk vâki olur.» denilmiştir. Itâbiyye´de de böyledir.

Kona, karısına, talâka niyyet ederek: «Ben, senin nikâhın­dan uzağım.» derse; talâk vâki olur.

Koca, talâka niyyet ederek, karısına: «Benden, uzak ol.» derse; talâk vâki olur. Feîâvâyİ Kâdîhan´da da böyledir.

«Benden, kurtuldun; halâs oldun.» sözleri de, kinaye lafizla-rındandir. Fethû´l - Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse, talâka niyyet ederek, karısına: «Sana karşı, dört yol açılmıştır.» dese; talâk vâki olmaz.

Ancak koca : «İstediğin yolu tut.» diye ilâve eder ve «Ben, bu­nunla, talâka niyyet ettim.» derse; talâk vâki olur. «Buna, niyyet et­medim.» derse; bu sözü de, kabul ve tasdik edilir.

Koca : «... istediğin yola git.» dediğinde de, niyyetsiz taiâk vâki oîmaz. Bu söz, talâk müzâkeresi esnasında söylenmiş olsa bile, hü­küm aynıdır.

Müntekâ´da, şöyle zikredilmiştir:

Bir koca, talâka niyyet ederek, karısına : «Bin kerre git.» dese; üç talâk vâki olur.

Mecnûu´n Nevâzil´de şöyle zikredilmiştir: .

«Bir koca, talâk niyyeti ile karısına : «Cehenneme git.» dese; ta­lâk vâki olur.» Hulâsa´da da böyledir.

Bir koca, talâka niyyet ederek, karısına : «Seni, azâd ettim.» ds-se; talâk vâki olur. Mi´râcü´d - Dirâye´de de böyledir.

Koca, talâka niyyet ederek, karısına: «Hür ol.» veya «Sen, ıtk (= azâd) edildin.» derse; taiâk vâki olur. Bahru´r- Râik´ta da böyledir.

Bir koca, karısına : «Talâkını sattım.» der; karısı ise : «Sa­tın aldım.» diye mukabelece bulunursa; bu durumda, bir talâk-ı ric´î vâki olur.

Koca : «Mehrini sattım.»; karısı ise : «Satın aldım.» derse; bu, ´bâin bir talâk olur. Kocanın : «Nefsini sattım.» demesi hâlinde de, hüküm böyledir.

Bir koca, karısına : «Senden istinkâf.ettim. (= yüz çevirdim; red­dettim; vazgetim.)» der; karısı da : «Ağzındaki tükrük gibi... Eğer ondan istinkâf ettiysen, onu at.» deyince; koca : «Tüü, tüü.» diyerek tükrüğünü atar ve : «İşte attım.» derse; bu durumda, talâka niyyet etmiş olsa bile; kadın boş olmaz. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir koca, karısının nikâhının fâsid - olduğunu zannederek: «Benimle senin aranda olan, bu nikâhı terk ettim.» dedikten sonra; nikâhlarının sahih olduğu meydan çıksa; bu adamın karısı, boş ci-maz.

Bir kimse, karısına: «Ben, üçten uzağım... Senin talâkların­dan...» dese; bazı âlimler: «Bu adam, taiâka niyyet etmişse; karısı boş olur.»; bazıları ise: «Niyyet etmiş olsa bile, talâk vâki olmaz.» demişlerdir. Zahir olan da, budur.

Bir kimsenin, karısına : «Sen. siracsın.» demesi; «Sen, ba­ğından boşsun.» demesi gibidir- FetâvâyI Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Kanlıktan, seni uzaklaştırdı m.» derse; ´bu sözü, talâka niyyeti olmadan, öfkeli veya öf kes İz hâlinde söylemiş olsa bile; talâk vâki olur.Zehıyre´de de böyledir.

Mecmûu´n - Nevâzil´de şöyle zikredilmiştir.

Bir kadın, kocasına: «Senden, uzağım.»; kocası da: «Ben de, senden uzağım.» dedikten sonra; kadın : «Söylediğine bak.» deyin­ce; kocası: «Ben, talâka niyyet etmedim.» derse; bu durumda, nly-yet bulunmadığından, talâk vâki olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir koca, karısına : «Talâkından kaçındım.» der ve talâka nîy-yet ederse; talâk vâki olmaz.

Taİâk´a ihtimâli olmayan, her lafızda, durum böyledir. Yani, sade­ce nîyyet olmayınca değil; niyyet olsa bile; talâk vâki olmaz.

Meselâ: «Allah, seni mübarek eylesin.»; «Beni,- yedir.» «Beni, İçir.» ve benzeri lafızlar gibi...

Fakat, koca; talâka elverişli olan ve elverişli olmayan lafızları birlikte söyler ve bununla da, talâka niyyet ederse; meselâ: «Git ve ye.» veya : «Git ve elbise satın al.» derse; bu durumda, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un kavline göre, talâk vâkj olmaz. İmâm Züfer Üe Ya´kup ´buna muhalefet etmişlerdir. İmâm Züfer (R-A.)´in kavline göre, bu du­rumda talâk vâki olur. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, talâka niyyet ederek, karısına: «Git, kocaya var.»

dese; bir talâk vâki olur. Bu durumda, üç talâk´a niyyet ederse; üç talâk vâki olur.

Karısına: «Kocaya git.» diyen kimse; bu sözü ile, bir talâka niy­yet etse de, üç talâka niyyet etse de, bu niyyeti sahih olur.

Böyle diyen koca, hiç bir şeye niyyet etmezse, talâk vaki olmaz. Itâbîyye´de de böyledir.

Bir adam, kendisini döven bir şahsa: «Eğer, sen benî, nikâhl-a-dığım filan kadın için dövüyorsan; İşte, ben ,onu, bıraktım; sen al.» dediğinde, talâka niyyet etmişse; bir, bâin talâk vâki olur. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kocanın, karısına: «Iddetini say; Iddetinl say; Iddetinl s-ay.» demesi halinde; bu mes´elede, birkaç ihtimâl vardır :

1- Bu koca, bu sözlerin lıer bîri ile, birer talâka niyyet ede­bilir.

2- Bu sözlerden, ilkinde, talâka niyyet edip, diğerlerinde niy­yet «etmiyebilir.

3- Birinci sö2ü ile,, kadının hayzına niyyet eder; diğerlerinde ise, bir niyyette bulunmaz.

4- Bu sözlerden, ilk İkisinde talâka niyyet eder; üçüncüde niy­yet etmez.

5- Bu sözlerden, birinci ve üçüncüde talâka niyyet eder.

6- Bu sözlerden, ikinci ve üçüncüde talâka; birinci de ise, hay-za niyyet eder.

Bu, altı şeklin, hepsinde de, üç talâk vâki olur. Aşağıdaki şekillerde de, kadın, iki talâk boş olur.

1- İkinci lâfızda, sadece talâka niyyet eder.

2- Birinci, lâfız da talâka, ikinci de ise, hayza niyyet eder ve başka bir niyyette bulunmaz.

3- Birinci sözü ile taİâka, üçüncü sözü ile de, h-ayza niyvet eder.

4- İkinci ve üçüncü sözleri ile talâka niyyet eder.

5- Birinci ve ikinci sözleri ile hayza niyyet eder.

6- Birinci ve üçüncü sözieri ile hayza niyyet eder.

7- Birinci ve ikinci sözleri ile taiâka, üçüncü ile de, hayza niy­yet eder.

8- Birinci ve üçüncü sözieri ile talâka, ikinci sözü ile hayza niyyet eder.

9- Birinci ve ikinci sözü ile hayza, üçüncü sözü ile talâka niy­yet eder.

10- Birinci ve üçüncü gözü Üe hayza, ikinci sözü ile talâka niy­yet eder.

11- Birinci sözle hayza niyyet eder.

Şu altı şekilde ise, bir talâk vâki olur.

1- Bu sözlerinden her Heri ile hayza nlyyet edebilir.

2 - Sadece üçüncü sÖ7~ İle, talâka niyyeteder.

3- Sadece üçüncü sözü ile, hayza niyyet eder.

4- İkinci sözü ile talâka, üçüncü ile de hayza niyyet eder.

5- İkinci ve üçüncü sözleri İle hayza, birinci sözü ile de, talâka niyyet eder.

6- İkinci ve ûçfincö sözleri ile, hayza niyyet eder.

Şayet bu kimse, bu sözleri, hiç bir şeye niyyet etmeden söylerse; bu durumda, bir şey vâki olmaz. Fethü´l - Kadîr´de ds böyledir.

Bir kimse, karısına : «İddetini say; iddetini say; iddetini say.» dedikten sonra: «Ben, bunların hepsi ile bir talâka niyyet et­tim.» dese; hüküm bakımından, üç talâk vâkî olur. Diyanet bakımın­dan ise, durum, kendisi ile Allahü Teâlâ, arasındadır. Fetâvâyj Kâdî-hân´da da böyledir.

Bir kimse, katısına: «İdd&uni say... üç.» dedikten sonra: «Ben, iddetini say, sözümle ta.dka; üç sözümle de, üç hayza niyyet ettim.» dese; bu durumda, hüküm bakımından sözü kabul edilir. Fe-tâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Mebsût´da, şöyle zikredilmiştir :

Bir koca, karısına : «iddetini bekle, İşte iddetini bekle.»; «İdde­tini ´bekle ve iddetini bekle.» veya hiddetini bekle, iddetini -bekle.» der ve talâka niyyet etmiş bulunursa; hüküm bakımından, iki talâk vâki olur. Gâyetü´s - Sürücî´de de böyledir.

Müntekâ´da, şöyle, zikredilmiştir:

Bir kimse, karısına : «İddetini say! Ey, boşanmış kadın!» der ve «İddetini say» demekle de, talâka niyyet etmiş olursa; bu durumda kadın, İki ta´ k boş olur. Bu talâklardan, birincisi: «İddetini say»; ikinsî ise, «Ey boşanmış Kadın!» demesinden dolayı, vâki olmuştur.

Bu koca, eğer: «Ben, iddetini say sözünü, boşanmış olmanın bu­nu gerektirdiğini açıklamak niyyeti ile söyledim.» derse; hüküm bakımından bu sözü kabul edilmez, diyanet yönünden ise, durum, ken­disi ile Allahu Teââ arasındadır.

Bir kimse, karısına : «Benim iaramda, sen boşsun.» der ve «Be­nim aramda.» sözü ile de, talâka niyyet etmezse; kadın bir talâk boş olur.

Bir kimse, kanama : «Nefsimi, sana haram kildim. Hemen ör­tün.» derse, ´her iki sözü ile de, talâka niyyet etmiş olsa bile; bir talâk-ı bâine vâki olur. Çünkü, bâin üzerine, bâin vâki olmaz.

Bu şahıs : «Ben, «nefsimi haram kıldım.» demekle, bir talâka; «örtün.» demekle de, ´üç talâka, niyyet ettim.»- dese bile, yine —yu­karıdaki gibi — bir bâin talâk vaki olur.

Fakat, bu kimse : «Nefsimi haram kıldım.» demekle, bir şeye niyyet etmedim. «Örtün.» sözümle ise, bir talâk —veya üç talâka — niyyet ettim.» dese; bu durumda, niyyeti ne ise, o niyyeti vâki olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kadın kocasına: «Beni, boşa.»; kocası ise, oıra : «idde­tini say.» derse, talâk vâki olur. Kocanın, sonradan : «Ben, talâka niyyet etmedim.» demesi, kabul ve tasdik edilmez. Tatarhânlyye´de de böyledir.

Sarftı talâk, sarîh talâka ilhak edilir. £=^ katılır, ilâve edilir.) Şöylekl:

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun.» derse; kadın bir talâk boş olur.

Sonradan, koca, yine : «Sen, boşsun.» derse; kadın, bir talâk daha boş olur.

Sarîh talâk, bâin olan talâka da, ilhak edilir. Şöyleki:

Bir koca, karısına: «Sen, bâinsin.» dedikten veya, onu para ile razı ederek ayırdıktan (= hal ettikten, boşadıktan) sonra; karısına: «Sen, boşsun.» dese; bize göre, talâk vâki olur.

Talâk-ı bâin de, talâk-ı sarîhe ilhak edilir. Şöyleki.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun.» dedikten sonra, ona: «Sen, bâinsin. »dese; ikinci talâk, vâki olur.

Talâk-ı bâin, diğer bîr bâin talâka ilhak edilemez. şöyleki:

Bir kimse, karısına : «Sen, hâinsin.» dedikten sonra, tekrar: «Sen, bâinsin.» dese; bu İkinci taiâk-ı bâin vâki olmaz. Ancak, birinci bâin talâk vâki olmuş ölür. Çünkü, bu ikinci bâin talâkı ifade eden lafzın, ilk bâin talâkın haberi olarak kullanımı olması, mümkündür. Böyle olduğu —nun söylenmesi de— bu ´hususta, doğru olarak kabul edi­lir. Onu, inşâ kılmaya ihtiyaç kalmaz. Çünkü, iktizâ zarurîdir.

Koca : «Ben o sözümle, beynûnet-i galîzayi kasdettlm.» dese; bu sözüne, İtibar etmek uygun olur. Ve bununla, hürmet-I galîza sa­bit olur.

Ancak, talâk-ı bâin, bir şarta bağlı olur; meselâ : Koca, karısına : «Eğer eve girersen, İşte sen, bâinsin.» der ve bundan sonra da «Sen, hâinsin.» demiş olursa; bu durumda kadın, iddeti içinde, eve girerse, boş olur, Kenz Şerhi´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Sen bâinsin.» dedikten veya, onu, mal mukabili boşadıktan sonra; ona yeniden : «Eve girersen; İşte sen, bâinsin.» der ve bu sözü ile de, talâka niyyet ederse; bu durumda, ka­dın, iddeti içinde eve girse bile, —bundan dolayı — talâk vâki olmaz.

Bir kimse, karısına: «Vallahi,.sana yaklaşmıyacağim.» der ve dört ay geçmeden önce, ona, boşamaya niyyet ederek: «Sen, bâin­sin.» derse veya mal karşılığında onu boşarsa; talâk vâki olur.

Dört ay geçince, karısına yaklaşıp cîmâ1 eylemezse, bir talâk da­ha vâki olur.

Şayet koca, kansını, mal karşılığında boşadıktan sonra; ona: «Sen, bâinsin.» dsrse; bu durumda, bir şey vâki olmaz.

Böylece, sarîh talâkın bütün hükümleri, bildirilmiş oldu.

Keza, «Sen, birsin.», «Iddetini say.», «Rahmini temizle.» lafızları da, birer sarîh talâktır. Si/âcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, karısın:, bâin kıldıktan veya mal mukabili boşa­dıktan sonra; iddeti İçinde, boşamak niyyeti ile, otra : «İddetini say.» derse; zahir-i rivayete göre, ikinci talâk da, vâki oiur. Bahru´r - Râik´ta da böyledir.

Bir kimse; karısını, mal mukabili boşadıktan sonra ve İddeti içinde; yine mal karşılığında boşarsa; talâk vâki olur. Fakat, —yeni­den — mal verilmesi gerekmez.

Bu talâk, sarîh olduğu için vâki olmuştur.

Bir kimse, ric´î talâktan sonra, karısını, mal mukabili boşasa; bu sahih olur.

Bir kimse; karısını, mal mukabili boşadıktan sonra; iddeti İçinde, hulû´[23] etse; bu sahih olmaz.

Bir kims-e, karışma : «Beynûnetten (= ayrılıktan) sonra, seni, mal mukabili boşadım.» derse; talâka niyyet etse bile, bir şey vâki ol­maz.

Bir kimse, karısına, talâka niyyet ederek: «Sen, yarın bâin­sin.» dediği halde; karısını, bu sözü söylediği gün bâin ederse; bize göre, «yarın olunca» şartı bulunduğu için, o gün gelince, bir talâk daha vâki oiur. Âlimlerimiz: «Kıyas üzere, bu mes´elede, münasip olan budur.» demişlerdir.

Bir kimse, talâka niyyet ederek, karısına: «Sen, eve girersen, bâinsin.» dedikten sonra : «Filân adamla konuşursan, bâinsin.» der ve bu sözü ile de, talâka niyyet ederse; ´bu durumda, kadın eve girin­ce, t>ir talâk vâki oiur; adamla konuşunca da bir talâk daha vâki olur. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kimse, bâin olan karısına : «Sen, talâk-ı bâin ile boşsun.» dese; bu talâk, önceki talâka ilhak edilir.

Fakat, bu kimse, sonradan, sadece: «Sen, bâinsin.» derse; bu talâk, vâki olmaz.

Keza, bu koca, —sonradan —: «Seni, bir talâk bâin ettim.» dese, yine, bu talâk vâki olmaz.

Müsâharat haramJığı, redâ haramliğı gibi, ebedlyyen haram-hğ\ icâbettiren, hiç bîr ayrılığa, talâk Itfıâk edilemez. Kadın, İddet için­de bulunsa bile, bu hüküm değişmez.

Keza, bir kimsenin dahil olduktan sonra, satın oİdtğı kadına da, bu durumda talâk vâki olmaz. Çünkü, o kadın, iddet içinde, değildir. Bedâi´de de böyledir. [24]



6- Kitabet (=Yazma) Yolu İue Talâk


Kitabet, iki çeşittir:

1- Kitâbet-I mersûme,

2- Kıtâbet-i gayr-i mersûme.

Biz, kitâbet-î mersûme ile; gâib olana (= hazır olmayana, hu­zurda bulunmayana) yazılan yazıyı; kitâbet-i gayri mersûme ile de, gâib olmayana (= hazır olana, huzurda bulunana) yazılan yazıyı kas-dediyoruz.

Kitâbet-f gayr-i mersûme, iki çeşittir :

1) Müstebîne,

2) Gayr-i müstebîne.

Müstebîne : Kâğıt, duvar ve yer gi!bi şeylerin üzerine yazılıp; okunması ve anlaşılması mümkün olan yazılardır.

Gayr-i müstebîne ise : Hava ve su üzerine yazılıp, okunması ve anlaşılması mümkün olmayan yazılardır.

Gayr-i müstebîne olan yazılarla, niyyet edilmiş olunsa bile, talâk vâki olmaz.

Gayr-i mersûme ilan müste´bîne yazilsria, talâka niyyet edllmosi halinde, talâk vâki olur. Fakat, talâka niyyet edilmezse, bu ya^ı ile de, talâk vâki olmaz.

Fakat .müstebîne olan yazılar, m-ersûme olursa; taîâka niyyet edilsin veya edilmesin, bunlarla talâk vâki olur.

«Sen, boşsun.» diye yazıp gönderilmeden, gâib olan f= hazır ol­mayan, huzurda bulunmayan) kadın, boş oimaz. Böyle yazılınca, talâk vâki olur. Bu yazının yazıldığı zamandan itibaren, kadının İddet bekle­mesi lâzım gelir.

Eğer koca, kadının talâkını, mektubun ona ulaşması şartına bağlamışsa; mektup kadına ulaşınca, onu ister okusun, ister okuma­sın, talâk vâki olur.

Meselâ: Erkeğin : «Bu mektubum sana geldiği zaman, işte sen boşsun.» diye yazdıktan sonra; ihtiyaçlarını yazması gibi... Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına, İhtiyaçlarını yazdıktan sonra, mektubun-sonuna : «... Bundan sonra : Bu mektubum, sana ulaştığında, artık sen boşsun.» diye yazarsa; talâkla ilgili yazıyı süse bile; mektup kadına ulaştığı zaman, bu kadın boş olur.

Fakat, koca; ihtiyaç yazısını silip mahvederde; talâk yazısını bı­rakır; sonra da, bu mektubu kadına yoilarsa; kadın boş oimaz. Çünkü, koca, ihtiyacı- mahvedince, mektup batıl (= geçersiz) olmuş olur. Şart tahakkuk eylemez.

Şayet, koca, mektubun boş tarafına : «Bu mektubum, sana gelin­ce; örtık sen, ´boşsun» yazar; sonra da ihtiyacı yazarsa; bundan sonra da, talâk yazısını mahvedip, geride kalanı bırakırsa; kadın boş olmaz.

Fakat, mektubun sonunu, silip mahveder ve mektupta talâk lafzı kalmış olursa; kadın boş olur. ZahMyye´de de böyledir.

Koca, talâk lafzını, mektubun ortasına yazar; bundan önce ve sonrada ihtiyaçları yazdıktan sonra; talâk lafzını silip mahvedip bu mektubu karısına gönderirse, talâk vâki olur. Bu durumda, talâktan önce yazılmış olan şeylerin az veya çok olması da müsâvîdir. Fetâ-vâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına yazdiğı mektupta : «Sen, üç talâk boşsun înşâllâhu Tebâreke ve Teâlâ.» der ve inşaallah lafzını, talâk lafzına bitiştirmiş (araya başka bir şey yazmamış olursa; ayrı yazılmışsa (aralarına başka bir keiime yazılmışsa); taiâk vâki olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına yazdığı mektupta : "Bu mektubum sana geldiği zaman, artık sen boşsun.» der; mektup da, kadının babasına gelir ve o, bu mektubu alıp yırtar ve kızına vermezse; şayet baba, kızının bütün işlerinde yetkili, tasarrufta seiâhiyetii ve mektup da kı­zının bulunduğu beldede, babasının eline geçmişse; bu durumda, ka­dın, boş olur. Durum böyle, değilse, kadın boş olmaz.

Eğer baba; bu mektubun geldiğini kızına bildirir ve yırtık mektu­bu ona verirse; parçalanmış o!an bu mektubun, okunması mümkün olduğu takdirde; kadın boş olur. Aksi takdirde ,´boş olmaz. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir.

Bir kimse, talâk sözünü yazdiğı halde, dili ile istisna [25] ederse veya talâk lafzını dili ile söylediği halde, yazı İle bunu istisna ederse, sahih olur mu Bu mes´ele hakkında bir rivayet yoktur. Fa­kat, uygun öten, bunun sahih olmasıdır. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse; filan oğlu filanın kızı olan karısını boşaması için zorlanır ve hapsedilir ve o da, bu zor karşısında, karısına mektup ya­zıp «Filân oğlu filanın kızı filan, boştur.» derse; bu durumda karısı, boş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, bir başka şahsa : «Kanma, mektup yaz. Ve de ki: Eğer, evden çıkarsan; işte sen, boşsun.» Bu adam, mektup yazar; kadın ise, mektup yazıldıktan sonra; fakat henüz, onu okumadan önce evinden çıkarsa; bundan sonra da, mektubu yazan şahıs, yazdıran şah­sın karşısında onu okur ve kadına gönderirse; kadın daha önce, evden çıkmış olmasından dolayı, boş olmaz.

Keza, vekil, bunun üzerine, bir mektup yazıp, onu kocaya okur ve o da, «bir aya kadar veya bir ay sonra evden çıkarsan...» diye bir şart kor; mektup da, şart koşulan, bu müddet içinde, kadına uiaşirsa; yine kadın, daha önce, evden çıkmış olmasından dolayı, boş olmaz. Serâhsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse, karısına mektup yazıp : «Senden ve filâneden baş­ka karım boştur.» der ve sonra da, son ismi silip mektubu gönderir­se; talâk vâki olmaz. Zehiyre´de de böyledir.

Müntekâ´da şöyle zikredilmiştir:

Bir kimse, karısına bir mektup yazıp ; «Bu mektubum, sana gelin­ce; artık sen boşsun.» der; sonra, — aynı mektuptan — başka bir nüs­ha daha yazarsa veya bir başka şahıstan, kendisinin yazdığı mektubu bozmasını istediği halde, o şahıs, bunu yapmazsa; bu iki ´mektubun da, kadına ulaşması hâlinde bu kadın, iki talâkla boş olur.

Koca, bu İki mektubu da, ikrar eder ve durumu isbat için oeyyine getirirse; bu durumda, hüküm bakımından bir talâk vâki olur. Diyanet bakımından ise, durum, kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır.

Mektupların birisi kadına gelince; bir talâk vâki olur. Diğer mek­tup İse, bâtıldır. (= Geçersizdir.) Çünkü, bu mektuplar, aynı mektu­bun, nüshalarıdır.

Keza, bir kimse, diğer bir kimseden; karısına bir mektup yazma­sını ister ve : «Onun talâkını yaz.» deyince; o adam, mektubu yazıp, isteyen şahsa karşı okuduktan sonra; koca, mektubu alıp, dürer mühürler ve adresini yazarak, karısına yo!!arsa;bu mektup, kadına ulaşıp, kocada, durumu ikrar edince;, kadın, boş olur.

Keza, koca, diğer şahsa: «Bu mektubu, ona, sen yolla.» veya «... Sen yaz ve ona yolla.» dediği halde; bunun üzerine beyyine getire­mezse; mektup yazdığını ikrar.etmez ve fakat ne söylediğini vasıflar-sa; hüküm bakımından, yine talâk vâki olmaz. Gerçek, kendisi ile Al­lahu Teâlâ arasındadır.

Kendisinin yazmadığı ve bizzat yazdırmadığı mektuplarda da, du­rum böyledir. Yani, —onu yazdığını veya yazdırdığını ikrar etmedik­çe— bunlarla, talâk vâki olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

En doğrusunu ise, ancak, Allahu Teâlâ bilir. [26]



7- Farsça (Veya Diğer Dillerle) Yapılan Talâk [27]


Bu hususta, asıl kaide : (Farsça (ve diğer dillerde) talâk-dan ´başka yerde kullanılmayan lafızlarla, talâkta bulunulduğu ve bu lafızlar kadına izafe edildiği zaman; bu sarîh lafızlarla, niyyet olmak­sızın, talâk vâki olur.

Farsça (ve diğer dillerde) hem talâkta, hem de, başka yerlerde kullanılan lafızlar da, bu dildeki kinaye lafızlar sayılır. Bu gibi lafız­larla ilgili hükümler ise; arapcadaki, kinaye lafızlarla ilgili hükümle­rin aynısıdır. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, karısına —farsca — : «Seni, kanlıktan bıraktım (= terkettim.» deyince; karısı, boş olur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu söz, Horasanlılar ve Iraklılar tarafından, sarih olarak, talâkta kullanılır.

Bu sözü söyleyen kimse, talâka niyyet etmemiş olsa bile; bir ric´î talâk vâki olur.

Hulâsa´da Ebu´I - Leys, bunu almış; Tefrîd´de de bu kavil öze­rine fetva verilmiştir. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına —yukarıdaki gibi —: «Seni, terkettim.» dese de; «... kanlıktan...» demese; bu sözü söylerken öfkeli olur veya talâk müzâkere etmekte bulunursa; bir ric´î talâk vâki olur. Fa­kat, bunu söylerken bâin talâka veya üç talâka niyyet etmiş bulunur­sa; bu durumda, neye niyyet etmişse; o, vâki olur.

Bu hususta, İmâm Muhammed (R.A.)´in kavli de, İmâm Ebû Yû­suf (R.AJ´un kavli gibidir. Muhryt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Elimi, senden çektim.» veya «...terk eyledim.» yahut: «Seni, dul kıldım.»; «Senin -ayağını, benden çek-

tim.» derse; ´bu sözlerin ´hepsi, Örf bakımından : «Seni, boşadım.» an-lammadır. Niyyet olmasa bile; ´bu lafızlarla, birer ric´î talâk vâki olur. Hulâsa´da da böyledir.

Şeyhu´l - İmâm Zahîru´d - dîn el - Mürgînânî: f— Farsca — terk eyledim. (= beheştem.)» sözü ile, niyyet olmasa bile; kadının, bir taiâk boş olacağına» fetva vermiştir. O; «bundan başka sözlerde ise, niyyetin şart olduğuna», fetva verirdi. Ve: «Bunlarla, talâk bâin olur.» derdi. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Bir talâk ile, elini benden çektin.» dese; bir talâk-ı ´bâin vâki olur.

Bir kimse, karısına: «Bir talâk ile, elini ´benden çektin.» derse; bir ric´î talâk vâki olur. Tecnîs ve Mezîd´de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Bana, talâk ver.» deyince; kocası da : «Verilmiş ve yapılmış ifarzet.» der ve bunu, talâk niyyetl İle söylerse; bir ric´î taiâk vâki olur. Bu durumda koca, talâka niyyet etmezse; bir şey vâki olmaz.

Bu koca, karısına : «Verildi» veya «yapıldı.» demiş olursa; talâka niyyet etsin veya etmesin talâk vâki olur. Burada, nl.yyetl terk etmiş olması, ´hüküm bakımından, kabul ve tasdik edilmez.

Şayet, koca : «Zannımca, verildi.» veya «Zannımca, yapıldı.» ce­vabını verirse; talâka, niyyet etmiş olsa bile; talâk vâki olmaz.

Bu adam; karısı, talâk talep ettikten sonra, ona : «Onu verildi far-zet ve git.» derse; İki talâka niyyet etmedikçe, bir talâktan başkas!, vâki olmaz.

Bu durumda, kadın, kocasına : «Bir talâk, bana, kâfî gelmez.» der; kocası da: «İki fsrzet.» demiş ve bu sözü ile de, iki talâka niyyet etmiş olursa; kadın, üç talâk boş olur.

Kadın, talâk talep ettikten sonra; kocası: «Onu, söylenmiş far-zet.» derse; niyyet etmiş olsa ´bile; talâk, vâki olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Kadın, kocasına : «Elini, benden çek.» der; kocası da : «Onu, söyledim farzet.» cevabını verir ve bununla da, talâka niyyet etmiş olursa; bir bâin talâk vâki olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kadın, kocasına: «Beni, tutma.» ´dese de, kocası: «Tu­tulmadığını farzet.» cevabını verse ve bu cevapla da talâka niyyet et­miş olsa; bir bâîn talâk vâki olur. Zehiyre´de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Bana, talâk ver.» der; kocası; «yapmı­yorum.» deyince de, kadın : «Eğer, bana verirsen; gider, kocaya va­rırım.» der; kcası ise: «İstersen, ´bîr veya on defa yap.» derse; bu durumda talâk vâki olmaz. Itâbiyye´de de böyledir .

Bir kadın, kocasına: «Bana, üç taiâk ver.» der; kocası da, ona; «dâdem» (— verdim) yerine, ye harfi ile «dâyem.» derse; eğer, bu kelime, kocasının beldesinin değil de, başka her hangi :bir belde­nin lügati olursa; kocanın: «Ben, bununla, cevap vermeyi murad et­medim.» demesi, kabul ve tasdik edilmez.

Şayet, bu kelime, hiç bir ´beldenin lügati değilse; cevap olarak, kabul edilmez. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Eğer koca, karısına : «Sana, bir talâk verdim. İşte, ıbu önceki ve sonrakidir.» derse, bîr talâk vâki olur. Hulâsa´d a da böyledir.

Bîr adam, karısına, talâka niyyet ederek: «Sana, üç veril­di.» dese; talâk vâki olur. Hızânetü´l - Müftî´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Elini, benden çek.» der ;kansı: «Öç - talâk, çektim.» cevabını verince de, koca : «Ben de, öyle, senden çek­tim.» derse; eğer, bu sözü İle, bir talâka, niyyet etmişse, bir talâk; üç talâka, niyyet etmişse, üç talâk vâki olur. Niyyet etmemişse; bir şey vâki olmaz.

Bîr kimse, karısına : «Bana, faydalı değilsin.» dediğinde, bu­nunla .talâka niyyet etmiş ols-a bile; talâk vâki olmaz.

Bir kimse, karısına: «Bin talâk, sana» dese; üç talâk, vâki olur.

Bir kimse, talâk mâzâkeresî halinde, karışma: «Eteğine, bin talâk kıldım.» dese; kadın, üç talâk boş olur. Bu kimse : «Ben, bu sö­zümle, talâkın ikasını, niyyet ettim.» dese; sözüne inanılır.

Bir kimse, karısına : «Sen, öç talâk, boşsun.» der ve bununla, öç talâkı vâki kılmaya, niyyet ederse; bu üç talâk, vâki olur. Aksi takdirde, üç talâk vâki olmaz. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir koca, «Beni, boşa.» diyen karısına : «Üç talâkı, senin eteğine koydum. Artık git.» derse; üç talâk vâki olur. ItâbİyyeMe do böyledir.

Bir kimse, karısına —farsca olarak—: «Sen, taiâksm.» de­se; «Sen, talâksın. [= boşsun.)» demiş gibi, taiâk vâki olur.

Koza, bir kimse, karısına : «Sen, talâk oS.» veya «Üç talâk ol.» ya­hut: «Üç talâk, boş ol.» derse; niyyeti o´masa bile; kadın, boş oîur. İmâm Zahîrü´d - din Hâlî, bununls fetva vermiştir. Sünnetler babında ise,´bununla, talâk vâki olmaz. Hulâsada da böyledir.

Bir kimse, karısı ile münakaşa ederken : «Bin taiâk sen!...» dese; başka birşey söylemese bile; üç taiâk vâki oiur.

Bir kimse, karısına —farsca— : «Sen, bir talâk boşsun.» de­yince; kadın : «Bin.» der; bunun üzerine, kocası da : «Bin.» derse; bu durumda, iki vecih söz konusudur.: Koca, bursu söylerken, ya biı şeye niyyet etmiştir veya niyyet etmemiştir.

Şayet niyyet etmişse; niyyet ettiği şey, vâki olur. Niyyet etmemişse; vâki olmaz.

Bir kadın, kocasına : «Nasıi, beni boşamıyorsun » der; ko­cası da, ona : «Sen, başından ayağına kadar, boş oldun.» derse; bu durumda, kocaya, neyi kasdetmiş olduğu sorulur.

Bir kimse, kendisinden talâk isteyen karısına : «Sana, bir talâk verdim ve sana, iki talâk verdim.» derje; kadın, üç talâk boş olur.

Bir kimse, bir niyyeti olmadan, karısına : «Sana, çok talâk —var—» derse; kadın, iki talâk, boş olur.

Bir kimse, bsşka bir şahsa : «Başka bir ksdın, nikahladın mı » der\ ilk şahıs : «Niçin boşadm » deyince de, diğeri : «Senin yü­zünden.» cevabını verirse; bu şahıs, ´başka bir kadınla, nikâhlanma-mışsa, öiceki karısı, boş olmaz. Bu durumda, o, boşamayı irac´e etmiş olmadığı gibi, kadın da boşanmış olmaz.

Bir kimsenin, karısına : «Bin, sana, taiâk verdim.» demesi hâ­linde, şu üç şekil muhtemeldir: Bu şahıs; ya talâkı îkâ etmeye niyyet eder veya karısını talâkla tefviz[28] eder yahut da ´hiç bir şeye, niy-yet etmemiş oiur.

Birinci şekilde, talâk vâki olur. İkinci şekilde, talâk vâki olmaz. Üçüncü şekilde de, yine talâk vâki olur. Tecnis´de ve Mezîd´de da böyledir. .

Bir kocanın, karısına : «Senin, elini çektim.» demesi husu­sunda, İmâm7 Efaû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´in ih­tilâfları vardır. Ki, biz, bunun benzerini, daha Önce, zikretmiştik.

Neseff-´nin Fetvaları´nda, zikredildiğine göre :

Kadiri: «Benim elimi, çektin mi » deyince; kocanın «Çektim.» de mesi; halinde; bu koca : «El çektim.» demiş gibi olur.

Kadın : «Beni, Allah´ın taatında kıl.» deyince; kocası: «Seni, Al­lah´ın taatında kıldım.» dese veya kadın : «Allah için, beni bağışla.» deyince; kocası : «Bağışladım.» dese; eğer, bu durumda, kadını, boşa maya, niyyet etmişse; kadın boş olur. Niyyet etmezse, kadın, boş ol­maz. Zehiyre´de de böyledir.

Bir kadın, kocasına: «Beni, boşa.» der; kocası da: «Senin, hangi talâk´ın, hangi nikâhın baki kaldı » cevabını verse; bu cevap, üç talâk´ı ikrar oiur. Günye´de de böyledir.

İmâm Necmü´d - dîn´e soruldu :

Kadın, kocasına: «Beni, boşa.» der de; kocası, ona: «Senin, ne talâkın kaldı; ne nikâhın... Kaik ve git.» cevabını verirse; ne olur İmâm Necmü´d - dîn, şu cevabı verdi : «Bu, bir ikrardır. Muhakkak ki koca, karısını üç talâk boşamiş olur.» Muhıyt´ts de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Senin elini, bir talâkla, çektim.» der; karısı da : «İkinci defa da, söyle ki, şahitler duysun.» deyince, koca : «Senin elini, bîr talâkla çektim.» dese; karı - koca, birbirlerinden ay­rılınca, başka bir kadın, kocaya : «Karının elini kestin mi f= Onu, ser­best bıraktın mı ) diye sorunca, koca, yine: «Onun elini, bir talâk.´a kestim.» sözünü, ikinci ve üçüncü defa söylemesi inşâ olur ve kadın

üç talâk boş olur.» demişlerdir. Ancak, koca : «Ben, ikinci ve üçüncü ile, birinciyi haber vermek istedim.» derse; bu hsl müstesnadır. Yani, bu durumda, üç talâk değil, bir talâk vâki olur.

Şayet koca, ikinci ve üçüncüde : «Onun elini, kesmiştim.» derse; bunlar´birinciyi haber vermek olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına: «Dört yol, senin üzerine, açılmıştır.» der; fakat: «Hangisini istersen onu tut.» domezse; niyyet etmiş olsa bile; talâk vâki olmaz. Bu, âlimlerimizin ekserisinin, kavlidir.

İmâm Muhemmed (R.A.)´den gelen bir rivayete göre İse :

Bir kimse, karısına : «Dört yolu, sona açtım.» der ve talâka nîy-yet ederse; «Hangisini istersen, onu tut.» demese bile; kadın, boş olur.

İmâm Necmü´d-dîn´den soruldu :

Bir kimse, karısına : «Sana, talâkını verdim. Nefsinin emrine sa­hip ol ve rızkını talep et.» dese, durum, ne olur

İmâm Necmü´d - dîn, şu cevabı verdi :

Birinci talâk, talâk-ı ric´î olur. Eğer, «Nefsinin emrine, sahip ol.» sözü ile, talâka niyyet etmemişse; birinci talâk, talâk-i ric´î olarak kalır. Diğerleri ile de, bir şey vâki olmaz. Şayet, bununla talâka niy­yet etmişse; bu, talâk-ı bâin olur. Önceki de, bu ikinci ile birlikte, talâk-ı bâin olur. Zehiyre´de de böyledir.

Bir kadın, kocasına: «Pahalı satın .aldı; aybından dolayı reddetti. (= gsri verdi.» dese de; koca da karısına : «Aybın sebebi ile, seni reddettim.» deyip, bu sözü İle, onu boşamaya nîyyet etse; karısı boş olur.

Bir koca, karısına: «Ayb sebebi ile, reddettim.» dese, niy­yet etmiş olsa.bile; talâk vâki olmaz. Hulâşa´da da böyledir.´

Bir kadının babası, onu, kocasına : «Benden, patiajj satın alr dm; artık onu, bana reddet. [= iade et)» dese de; koca, talâk niyyeti ile : «Onu, sana reddettim demiş olsa; talâk vâki olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Taiağına yemin et ki, gerekten, ben, bu İşi yapmam.» deyince; koca : «Yemin ettiğimi farzet.» dese; Şey-hu´l - İslâm el - Evzecen^i´nin bu sözle, talâkın vâki clmayacsğına, fetva verdiği, rivayet olunmuştur. Ki, gerçekten, bu sözle, kadın, bos olmaz.

Bir kadın, kocasına : «Ben, bir nahiyedeyim; sen, bir nahiye­desin.» der; koccsı da, ona: «Öyle farzet.» demiş olursa; bu durum­da, kadın boş olmaz.

Bir kadın, kocasına : «Sen, benim üzerime, niçin geldin ki, ben senin karın değilim.» dese; kocasının, orra : «Olmadığını farzet.-> demesi ile de, kadın, boş olmaz.

Bir kimse, karısını, yatağına çağırdığında; kadın, razı olmaz ve bunun üzerinö koca : Yanımdan, çık.» der; kadın ise, kocasına: «Beni ´boşa kî, öyle gideyim.» ´derse; kocası da, ´ona : «Eğer, mura­dın böyle ise, öyle farzet.» cevabını verip başka bîr şey söylemez-se; bu durumda, kadın, boş oimaz. Muhsyt´te de böyledir.

Bir kimse tarafından, nikahlanmış bulunan, bir kadın, koca­sına : «Niçin yaptın » der; koca ise : «Yapılamiy2nı, yapıldı farzet.» cevabını verirse; neye niyyet etınişsc, o, vâki olur. Ancak: «Niyyet etse biie; —´bu sözle— bir şey, vâki oimaz.» da denilmiştir. Fetva da, bu kaville verilmiştir. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, ekmek yeyîp, İçki içtikten sonra : «Ekmek .yedik; nebiz, içtik. Karılarımız, üç Üs...» deyip, sustukuan sonra; bir başka şahıs, ona : «Üç talâkla mı » diye sorunca; o da : «Üç talâk.» dese; karısı, boş olmaz. Fetavâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Fetvalarda şöyle zikredilmiştir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen ´benim karım isen, öç talâk, boş­sun.» diyecekken, «menî (= benim)» kelimesinde, aidiyet bildiren ye harfini hazfederek «men £= ben)» tarzında söylese ve «Ben, talâka niyyet etmedim.» dese; bu -durumda, talâk vâki olmaz. Çünkü, «ye» harfi hazfedilince, kadın; kocaya izafe edilmemektedir.

Bir koca, kendisinden talâk talep eden karısına : «Üç talâk al ve gittin.» dese; talâk vâki oimaz. Bu, talâkı, o kadına,-tefviz oiur.

Ancak, ´bu sözü ile, koca, talâka nlyyet ederse, kadın boş olur.

Şayet, koca, karısına : «Üç talâkını aî ve gittin.» derse; talâka niyyet etmemiş o!sra biie; karısı, boş olur.

Kocasına : «Beni, boşa.» diyen bir kadını, kocası, dövse ve ona : «İşts talâk.» dese; bu durumda, kadın, boş olmaz.

Ancak, koca : «İşte, senin talâkın.» derse; kadın, boş olur. MecîTJüu´n - Nevâzîl´de zikredildiğine göre :

Şeyhu´I - İsîâm´ctan : «Karısını döverek, «ol talâk!» diyen kimse­nin duruum nsdr » diye soruldu. O : «Bu durumda, talâk vâki olmaz.» cevabını verdi :

İmâm Ahmcd e!-Kalarsi´den : «Hanımına vurarak: «İşte, sana, bir talâk.»; sonra, yine vurarak : «İşte sana, iki talâk.»; sonra, tekrar vurarak : «İşte sana, üç talâk.» diyen kimsenin durumu ne olur » diye soruldu. O : «Bu durumda, o kimsenin karısı, üç talâk, boş olur.» ceva­bını verdi.

Şeyhu´I - İslâm ise : «Vurmaya «talâk» diye isim vermekle, ´bir şey vâki olmaz.» demiş; İmâm Ahmcd ise : «Dayağı, talâk diye isimlen­dirmekle de, taiâk vâki olur.» demiştir.

Bir kadın, sarhoş kocasından kaçs
Bir koca, karısına, niyyet etmeden : «Al talâk.» dese; bu ta­iâk, kadına izafe edilmediğinden, talâk vâki olmaz.

Bazıları: «Bu durumda, niyyet olmasa bile; talâk vâki olur.» de­mişlerdir. Uygun olan
Bu kimse, karışma : «Ts´îâkini al.» ders-e; bu durumda, niyyet et­memiş olsa ´bile; talâk vâki olur. Muhıytte de böyledir.

Şemsü´l - Eimme Evzscendî´den soruldu :

Bir kadın, kocasına : «Talâk, benim elimde olmuş olsaydı; mu-hakkakki nefsimi, bin talâk, boşlardım.»; kocası ise : «Ben de, dediğin gibi, bin talâk, verdim.» der; fakat: «Sana/verdim.» demezse; durum ne olur »

İmâm, şu cevabı verdi: «Talâk, vâki olur.»

Bir kadın, kocasına : «Beni, üç talâk, boşa.» der; kocası da, niyyetslz olarak: «İşte bin.» derse; bu durumda, kadın, boş olmaz.

Karısını boşayan, bir kocaya : «Böyle mi yaptın » denilince; o: «Ona, başka bin — daha—verdim.» dese; niyyeti olmasa bile; ka-nsı, üç talâk, boş olur.

Bir kadın, kocasın;a : «Ben, senden, üç talâk boşum.» dadik-ten sonra; kocası, ona : «Çoğalt.» veya : «Üç talâktan çoğaft.» yahut: «Üç deme; kaç yüz de.» derse; bu durumların hepsi de, kocanın üç talâkı ikrar etmesi demektir. Ve kadın, üç talâk, boş olur.

Fakıyh Efaû Bekir´den soruldu :

Bir koca, karısına : «3in talâkını, bir talâk kıldım.» dese; durum ne olun

O, şu cevabı verdi: «Kadın, üç talâk, boş olur.»

Keza, bir koca, karısına : «Bin talâkını, bir talâk kılıyorum.» dese ve bunu da, talâk niyyeti ile söylemiş olsa; kadın, üç talâk boş olur. Zehiyre´de de böyledir.

İmâm Necmü´d-dîn´den soruldu :

Bir kimse, karısına : «Aramızdaki nikâhı, ihtiyaten yenileyelim.» der; kadın ise : «Aramızda, haram olmak üzere...» der ve bu minval üzere çekişirler ve koca, karısına : «Böyle kadınlara, lâyık olan; işte, bu gibi, haramlikla beraber, ikna etmektir.» dese; durum ne olur

İmâm, şu cevabı verdi:

=Bu durum, ´haramlığı ikrardır. Yani, kadın, boş olur.»

Şayet, koca : «Böyle kadınlara, lâyık olan, iharamhkla beraber, İk­na eylemektir.» dese de; «İşte, bunun gibi...» demese; izafet olmadiğı için, bu durum, —öncekinin hilâfına — haremliği ikrar olmaz, Hu-lâsa´da da böyledir.

Şeyhu´l - islam Fakıyh Ebû Nasr´dan soruldu :

«Sarhoş bir kimse, kendi karışma : «Sen, benim, seni boşamamı ister misin » der; karısı da: «Evet.» cevabını verince; koca: «Eğer, sen benim karım isen; bir talâk, iki taiâk, üç talâk...» Kalk ve yanım­dan çık.» der ve bununla da, talâk vâki olmayacağını zann-ederse; onun bu sözü — zannı — mu´teberdir.

İmâm Ebû Bekir´den soruldu :

Sarhoş bir kimse, karısına : «Bîzârım; bîzârım; bizarım. Sen, be­nîm için, bir şey değilsin.» der; karısı da, ona: «Ne zamana kadar, böyle söyliyeceksin Ben, işte, ikimizin arasında, bir şey kalrmyaca-ğından korkuyorum.» deyince; koca; «Böyle İstiyorum.» dediği haide; aklı başına gelince : «Ben, böyle bir şey söylemedim.» derse; durum ne olur

İmâm, şu cevabı verdi:

«Ümid ederim ki, talâk, vâki olmaz. O kimsenin karısı, karısı ola­rak kalır.» Tatarhâniyye´de d-e böyledir.

Neseffnin Fetvâları´nda şöyle zikredilmiştir:

«Bir koca, karısına; «Benim evimdeki kadın, üç talâkladır.» der­se ve karısı taiâk vaktinde, evde olmasa bile; boş olur,

Şaye´t, koca : «Bu kadın ki, evde, ´benim karımdir; üç talâk boş­tur.» der ve talâk vakti, kadın evde olmazsa; bu durumda, kadın, boş olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Keza, Nesefî´nin Fetvâlr.rı nda şöyle zikredilmiştir:

«Bir kocanın, dâhil olduğu (= cima´ ettiği) karısına : «Sana, bir talâk; sana, bir talâk.» demesi; «Sen, boşsun: sen, ´boşsun.» demesi gibidir.» Zehıyre´de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Talâkımı ver ve talâkımı ve ve talâkımı ver.» der ve kocası da : «Verdim.» derse; kadın, üç talâk, boş olur.

Şayet, kadın : «Talâkımı ver; talâkımı vsr; talâkamı ver.» deyince, koca : «Verdim.» der ve bu kadın, kocasının dâhil olmadığı bir kadın olursa; bu durumda, kadın, ´bir talâk boş olur.

Eğer kadın: «Beni, boşa; beni, boşa; beni, boşa.» der; kocası da: «Yaptım yaptım, yaptım.» derse; kadın, üç talâk, boş olur. Esahh olan kavi) budur,

Bir kadın, kocasına : «Bana, talâk ver.» der; kocası da : «Bu, Öylece verildi." derse ve bununla talâka niyyet etmiş olursa; kadın, boş olur. Şayet, koca, talâka niyyet etmezse; kadın, boş olmaz. Füsû-İü´l - Emâdiyye´de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Ben, senin vekilinim.» der; kocası da : «Vekilimsin.» cevabını verdikten sonra; kadın : «Ben, nefsimi, üç talâk boşadım.» deyince; kocası : «Sen, bana, haram oldun. Bize, layık elan, ayrılmaktır.» derse; bu durumda kadını, talâk hususunda vekil etmiş; aded (= talâkın sayısı} hususunda, vekil etmemiş olursa; bir ric´î tslâk vâki olur. Şayet, ayrılığa niyyet etmiş; fakat adede niy­yet etmemişse; İmâmsyn´e göre, bu durumda, bir bâin talâk vâki olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre ise, bu durumda, talâk vâki ol­maması daha uygun olur. Bu durum, ´bir talâk için, vekil kılınan bir kimsenin, üç talâk boşaması gibidir. Fetva da, bunun üzerinedir.

İmâm Necmü´d - dîn´den soruldu :

«Karısını, mal mukabili hal´ eden (= boşayan) bir kimse; sonra da, karısına, İddeti içinde : «Sana, üç talâk, verdim.» der ve başka bir ş-ey söylemezse; durum, ne olur »

İmâm, şu cevabı verdi:

«Koca, üç talâka, niyyet ederse; üç talâk vâki olur. Niyyet etmez­se, bîr şey vâki olmaz.»

Bir kimse, karısına : «Senin talâkını, verdim.» deyince; in­sanlar, onu ievmederier (= paylarlar, çekiştirirler) ve bundan son­ra da, ikinci defa da : «Verdim.» der ve talâk lafzını söylemez ve bu da, kadının iddeti içinde olursa; talâk vâki olur. Füsûlü´l - Imâdiyye´ds de böyledir,.

Bir kimseye: «Bu fîlâne, senin karın mıdır » denilince, o: «Evet.» der; sonradan, kendisine : «Bu karın, üç talâk boş mudur » dediğini işitmediğini ancak: «Bu karın mıdır » sözünü işittiğini iddia ederse; «Bu durumda, bu şahsın sözüne, hüküm bakımından inanıf-

maz.» denilmiştir. Bu ´hüküm, soru sahibinin : «Senin karın, üç talâk boş mudur » sualini, açık bir sesle sorduğu zaman geçerlidir. Durum böyle olmazsa; adamın sözüne, hüküm bakımından inanılır.

Bir kimse, başka bir şafısa : «Karın, senden, öç talâk boş­tur. Gerçekten sen, bu şeyi, yapmadın mı » deyince, o şahıs : «Bin talâk.» dese; bu önceki adamın sorusuna, cevap olur. O, kimse, bah­sedilen işi, yapmamışsa; talâk vâki olmaz. Zahfriyye´de de böyledir.

Bir koca, kendisine: «Ben, seninle beraber değilim.» diyen . karısına : «Yapma.» dediği halde; kadın : «Talâk, senin elindedir. Beni, boşa.» diye İsrar edince, koca : «Başuyorum. Boşuyorum. Boşuyorum.» diye, üç defa tekrarlasa; bu durumda, kadın, üç talâk boş olur.

Fakat, koca : «Yakında, boşarım.» derse; kadın, boş oimaz. Çünkü, bu söz, istikbâle aittir. Ve, şek (= şüphe) ile, talâk, tahakkuk etmez. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına, —arapca olarak —: «Boşarım.» dese, yine, kedin, boş olmaz.

Ancak, bu fiil, şimdiki zamanı İfâde etmek için, yaygın olarak, kullanılıyorsa; bu durumda, talâk vâkî olur. Yani, adamın karısı boş olur.

Mecmûu´n - Nevâzil´de, zikredildiğine göre, İmâm Necmü´d - dîn´­den soruldu :

«Btr kadın, kocasına: «Ben, senden, üç talâk boşum.»; koca­sı da, ona : «Kolay...» dese; bu kadın,boş olur mu »

İmâm Necmü´d - dîn, şu cevabı verdi:

«Hayır. Koca, talâka niyyet etmemişse, kadın, boş olmaz. Fa­kat, koca, talâka niyyet etmişse, bu durumda, kadın, boş olur.»

Bir koca, kendisine : «AltehVı helâli sıana, haram olsun mu » diyen karısına : «Evet» derse; karısı, ona, haram olur.

İmâm Necmü´d - dîn´den soruldu :

— Bir kimse, karısına : «Annenin evine, git.» deyince; kadın : «Talâkımı ver ki, gideyim.» der ve bunun üzerine, koca : «Sen, git; ben, senin talâkını, dâima gönderirim.» derse, durum ne olur

İmâm Necmü´d - dîn, şu cevabı verdi:

«Bu durumda, kadın, boş olmaz. Çünkü, kocanın sözü, birva´d-dır.» Hulâsa´da da ^böyledir.

Bir kimse, karısına : «Talâk, senin içindir.» veya : -Senin için­dir, talâk.» dese; her İki halde de, talâk vâki olur. Bu ifâdelerin, önce veya sonra olması arasında, bir fark yoktur. Hızânetü´J-Müftîn´de de böyledir.

Şeyhu´l - İslâm Necmü´d - dîn en - Nesefî´den soruldu :

— iki karısı olan, bir şahıs, karılarından birine: *O diğer öç ta­lâkı, sana verdim. Ve sen,, bu üç talâkı ver.» der; karısı da : «Ben, o üç talâkı verdim.» derse; bu durumda, bu kadın, üç talâk, boş olur mu Onunla beraber bulunan diğer kadın da, boş olur mu, olmaz mı

İmâm, şu cevabı verdi:

— Her ikisi de, boş olmaz.

Küçük bîr çocuk, gördüğü zaman, ona : «Ey, altı talâk ´boşan­mış ananın oğlu!.» demeyi âdet haline getirmiş olan bir kimse için, sarhoş olmuş bulunsa ve bu durumda, yanına gelen kendi oğlunu, ya­bancı bir çccuk, sanarak, ona da : «Ey, altı talâk boşanmış ananın oğ­lu!» dese; bu çocuğun, kendi oğlu olduğunu,´bilmese bile; karısı, üç talâk, boş oiur.

Karısını, iki talâk boşamiş bulunan, bir kimseye : «Gel de, se­ninle, sulh olalım.» denilince; o : «Aramıza, demirden, bir duvar lâ­zımdır.» dese; !bu kimsenin karısı, üç talâk boş olmaz. Çünkü, bu, üç talâkı ikrar sayılmaz.

Bir kadın, kocasına: «Ben, senden, üç talâk boşum.» der; kocası ise, ona : «Sen, hangi üç talâk, hangi, beş talâk...» derse; bu durumda, kadın, boş olmaz. Zâhîriyye´de de böyledir.

İmâm Necmü´d - dîn´e soruldu :

— Bir kadın., kocasına : «Benim, seninle, düzenim yok; bana, ta­lâk ver.» der; kocası da, ona: «S&nin.yüzüne benzer talâk verildi.» dedikten sonra : «Ben, bunu, talâk niyyeti ile söylemedim.» derse; bu sözü kabul ve tasdik-edilir mi »

İmâm, şu cevabı verdi: — Evet, kabul edilir.

Bazı imamlar ise, adamın verdiği ilk cevapla, talâkın vâki olaca­ğını, uygun bulmuşlardır. Zehıyre´de de böyledir.

Karısını, bir başka erkekle, —düşüp kaltığı hususunda — itham eden ´bir kimse; sonra da, bu şahsı, evinde görse ve öfkelene­rek : «Kahbe kadını, boşadım!» dese; bazı âlimler: «Eğer, boşamaya niyyet etmişse; kadın, boş olur.»; bazıları ise : «Niyyet etmese bile; kadın, boş olur.» demişlerdir.

Bir kimse, dostlarını toplar ve karısına onlara yemek ^yap­masını emreder; karısı ise, yemek yapmadığı gibi, kocasının evinden de çıkıp gider ve bunun üzerine, koca : «Dostumun ve düşmanımın olmayan kadın, benden, üç talâk boştur.» d-erse; MecmûıTn - Nevâzil´-de yazıldığına göre, bu kadın, gerçekten, boş olur.

Bir kimse, karısının kötülüğünü söyleyen hizmetçilerine: «Siz, bunu, çok yaptınız. Tâ ki, onu, üç talâk, boşanmış ettiniz.» dese; kadın, boş oiur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sana, bir talâk verdim.» deyip sustuk­tan sonra : «Ve, iki talâk. Ve, üç talâk.» dese; karısı, üç talâk boş olur.

Bir kimse, karısına : «Sana, «bir talâk verdim.» deyip sustuk­tan sonra : «Ve iki.» dese; karısı, üç talâk, boş olur.

Bu şahıs, «ve» ´bağlacı olmadan, sadece : «İki.» der; fakat, bu atfa niyyet ederse; yine üç talâk, vâki olur. Ancak, atfa niyyet etmezse; bir talâk, vâki olur. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sana, talâk verdim. Satın -aldın mı » der; karısı: «Satın aidim. Ve nefsime, üç talâk verdim.» deyince de; koca : «Kurtuldun.» der ve bu sözü ile, —talâk hususunda ona— izin vermeyi kasdederse; üç talâk vâki olur. Aksi takdirde, bir talâk vâki olur ki, bu da, talâk-i ricTdir. ltâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, talâka niyyet etmeden, karısına : «Senden, usan­dım.» dese; karısı boş olmaz.

Şayet, kadın, kocasına : «Benden bîzar ol ve elini çek.» eter; ko­cası da, talâk müzakeresi esrrS3inda, şarta niyyet ederek : «Usandım; bîzar oldum.» derse, yine, kadın boş olmaz.

Bir kimse, karısına : «Seninle, benim bir işim yoktur. Ve se­nin de, benimle bir işin yoktur. Benim sende olan, şeylerimi ver. İste­diğin yere git.» der; fakat bunu, taiâk niyyeti olmadan söylerse; bu durumda kadın, boş olmaz. HulâssMa da böyledir.

İmâm Necmii´d - dîn´den soruldu :

— Bir kimse, ksnsma : «Kalk ve annenin evine git. Benden, üç ay, iddet say.» dedikten sonra : «Sana, bir talâk verdim.» dese ve bilâhare de: «Ben, bu son sözü, önceki sözümün mânasını anlayasm diye söyledim.» demiş olsa; bu durumda, bu şahıs, o kadını alabilir mi

İmâm Necmü´d - dîn, şu cevabı verdi:

— Hayır, alamaz. Çünkü, bu durumda, gerçekten, üç taiâk vâki olmuştur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, benden, Mekke´nin Medine´den uzak olduğu gibi, uzaksın.» dese; fakat, talâka niyyet etmese; bu du­rumda, talâk vâki olmaz.

Bir kimse, başka bir şahsa : «Karın san´a, bin talâk boştur.» deyince; diğer şahıs, ilk şahsa : «Senin de karm, böylece, sana karşı bin talâk boşanmıştır.» dese; Şeyhu´l - İmâm en-Nesefî: «—Bu ikinci şahsın — karısı boş olur.» demiştir.

İbn-i SemaVnm bildirdiğı´ne göre, zâhir-i rivayette, bu adamın karısı, boş olmaz.

Bir kimse, karışma : «Sen, bana, kıyamete kadar (veya ömür boyunca), layık değilsin.» dese; bu sözü jie talâka niyyet eîmemiş-se, karısı boş olmaz.

Bir kimse, karısı için : «Ona, fhu´ile yapıcı lâzımdır.» dese; karısı, üç talâk, boş olur. Hulâsa´da da böyledir..

Koca, karısırra : «Sen, nefsine hile yap.» demekle; üç ta­lâk ikrar-etmiş sayılmaz.

Bir kimse, karısına : «Kadınlann hilesini yap.» der ve bu­nunla da, üç talâka niyyet etmiş olursa; üç talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Aramızda, yol yoktur.» der ve bununla birlikte, üç talâka niyyet etmiş olursa; üç talâk, vâki c-!ur. Aksi tak­dirde, bir şey vâki olmaz.

Bir kimse, karısına : «Bu saatte, aramızda, bir yol yoktur. der ve bir niyyeti bulunmazsa; yine bîr şey vâki olmaz.

Bir kadın, kocasına : «Bana, üç talâk ver.» dedikten sonra : «Verdin mi » diye sorsa; kocası da : «Verdim, hayır.» der ve bunu şiddetle söylerse; ´bu hâl talâkı reddettiğine delâlet eder. Ve kadın, boş olmaz. Fakat, hafif söylemişse; talâk vâki olur. Bu koca, «Verdim.» der; fakat «Hayır.» demezse; yine talâk vâki olur. Huccet´ten naklen, Tatarhâniyye´de de böyledir.

Mecmûu´n- Nevâzil´de şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, kendisine : «Ben, senin karınım.» diyen karısına : «Ha­yır, sen de, karılığın da yok.» dese; bununla talâk vâki olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimsenin, karısına: «S&n, benim kanm´değilsin.» demesi

ile, niyyet etmiş olsa bile; talâk vâki olmaz. Muhtar olan budur. Ce-vâhiru´f - Ahîâtî´de de böyledir.

Debbûsî´den soruldu :

— Bir kimse, karısına : «Mutlakasın, mutlakasın; sen, haramsın; sen, haramsın.» dese, ne olur

O, şu cevabı verdi:

— Bu kimsenin : «Ben, bununla, talâka niyyet etmedim.» demesi, kabul ve tasdik edilmez. Kadın, üç talâk, boş olur. Hâvî´de de böyle­dir.

Nesefiye´de şöyle zikredilmiştir:

Bir kadın, kocasına : «Ben, seninle beraber olmam.» der; ko­cası da : «Olmadığını farzet.» cevabını verince, kadın : «Bu söz, oi-

maz, Allah´ın ve O´nun Resulünün emrini işle ve talâk yenidir, de der ve bunun üzerine koca : «Talâkını, vâki farzet ve git.» derse; bu sözîerîe, bir talâk murad edilir. Ancak, iki tsîâka niyyet edilmişse; bu niyyet de sahih olur. Yani, bu durumda, iki talâk vâki" olur. Tatarhâ-nîyye´de de böyledir,

Şeyhu´l - İslâm Atâ faîn Hamza´dan soruldu :

Bir kimse, karısını, (ki talâk boşadıktan sonra; onu, üç talâk mı, boşadım; d;ye tereddüde düşer ve kendisine : «Onu, niçin nikahlamı­yorsun.» denifince; ^Başkası nikahlamadan, onu, benim nikahlamam uygun olmaz.» deyip, sonra da : «Ben, bu sözümle, onun babasını vs ve anasını kasdettim. Ben, onu, üç talâk boşamadım.» dese, durum, ne olur

İmâm, şu cevabı verdi:

— «Bu, hüküm bakımından, kocanın, üç talâkı ikrar etmesi de­mek olur.»

Fetâvâyî Nesefî´de şöyle zikredilmiştir :

Karısı ile iarasmda, husûmet bulunan, bir kimse, husûmet esna­sında, karısına : «Şu anda, sen, benimle olmazsan; ben de, seninle beraber olmam.» deyip; devamla : «Sen, bir tafâk ve iki ve üç talâk, ´boşsun.» der ve kadın da: «Olurum.» derse; ´bu durumda, üç talâk vâkî olur.

Bir kimse, talâka niyyet ederek; karısına ; «Benden, uzak o!.» derse; talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Ben, kadınlardan ve onları nîkâhlıyan-

lardan bîzânm.» der ve bununla da talâka niyyet etmiş olursa; talâk vâki olur. Aksi takdirde, talâk vâki olmaz. Tatarhânîyye´de de böy­ledir.

En doğruyu bilen, sadece Allahu Teâlâ´dir.



3- BAŞKALARINA TEFVİZ EDİLEN TALÂK


1- Talâk Hususunda Kadını Muhayyer Bırakmak


Bir kimse, kansına,bununla talâka n´yyet ederek : «Serbest­sin» veya «Nefsini boşa» derse; bu durumda, ayni mecliste durdu­ğu müddetçe, kadının, kendi nefsini boşama hakkı vardır. Bir gün veya daha uzun müddet, o meclisten kalkmaz veya başka bir iş yap­mazsa; bu durumda bile, kadının, bu hakkı devam eder.

Keza, kadın; bu meclisten kalktığı halde, orada dursa, iş yine kadının elindedir. Bu durumda, kocanın, geri dönme hakkı yoktur. Kadını, yapacağı işten, men edemediği gibi; sözünü de feshedemez. Cevheretü´n - Neyyire´de de bö´yledir-

Kadın, bu meclisten, nefsini ihtiyar etmeden ayrılınca; mu­hayyerliği geçersiz olur.

Keza, kadın; başka bir işie meşkul olur; yemek yer; uyur; bir yere gider; yıkanır; boyalanır; kocası ile cima´ eder veya alım sa­tım hususunda, bir kimse ile pazarlık ederse; bu gibi şeyleri yap­ması hâlinde, kadının muhayyerliği geçersiz olur. Sİrâcül - Veh-hâc´da da böyledir.

Bu kadının, muhayyerliği, su içmesi ile bozulmaz. Çünkü, o, suyu, husûmetten temekkûn için içmiş olur.

Keza, kendisini, yemeğe da´vet etmeden; az bir şey yemesi ile muhayyerliği bozulmaz. Tebyîn´de de böyledir.

Kadın, oturarak uyur veya oturduğu yerde elbise giyer ya­hut basit bir iş yapar ve bunları yapmasının kaçınmak maksadı ile olmadığını efendisi bilirse; bu durumda onun muhayyerliği bâtıl (= geçersiz) olmaz.

Şayet kadın : «Ben, şahit çağırıyorum. Onları, muhayyerliğime şahit tutacağım.» veya «Satın almak için; babamı çağıracağım der; yahut ayakta durmakta olan kadın, bir yere dayanır veya otu­rursa; bu hailler de muhayyerliğini bozmaz.

Keza, oturmakta olan kadın, bir yere dayanmış olsa; yine mu­hayyerliği bozulmaz. Esahh olan kavil budur.

Oturmakta olan kadının yatması halinde ise, İmâm Ebû Yûsuf-(R.A.)´tan iki rivayet vardır. Bu rivayetlerin birine göre; bu durum­da, kadının muhayyerliği geçers´z olur. İmâm Züfer CR.A.) bunu ka­bul etti.

îkinci rivayette ise; bu durumda kadının muhayyerliği bozul­maz.

Muhayyerlik verildiği esnada, ayakta durmakta olan kadın, bir binite binse; muhayyerliği bozulur.

Keza, kadın; bir binitte binili iken muhayyer kılmsa da, sonra, bu kadın, bir başka binite binse, yine muhayyerliği bozulur. Sirâcii´l-Vehhâc´da da böyledir.

Bir yere dayanmışken muhayyer kılınan kadın, doğrulup oturmuş olsa; muhayyerliği bozulmaz.

Fakat, binekte iken muhayyer kılman kadın; bineğinden inse; muhayyerliği geçersiz olur. Hitfâsa´da da böyledir.

Kadın, binek hayvanı üzerinde veya mahmude gitmekte iken muhayyer kılmsa ve dursa; muhayyerlik hakkı vardır. Ancak, bine­ğini tekrar sürerse, muhayyerlik hakkı geçersiz olur.

Ancak, kocasının sustuğu anda, kadının hayvanını sürmesi hâli müstesnadır. Çünkü, hayvanın yürümesi ve durması ona muzaftır. Gitmesi ise, meclis-i ahar gibi olmaktadır- El - İhtiyar Şerhul - Muh­tar´d a da böyledir.

Hayvan üzerinde - ve hayvan - durmakta iken muhayyer kı­lman kadın, hayvanını sürerse; muhayyerliği bâtıl olur.

Şayet kadın, hayvan dururken veya yürüttüğü esnada cevap ve­rirse; - yürürken cevap vermesi ve bu cevabının işitilmesi hâlinde olduğu gibi- bâin talâk ile boş olur. Kadının, yürürken cevap verme­si halinde de hüküm böyledir.

Fakat, kadın; önce, hayvanını sürer; sonra, cevap vermiş olursa; bâine olmuş oTmaz.

Bineği yürümekte iken muhayyer kılman kadın; onu durdursa; muhayyerliği, bâtıl olmaz.

Bir evin içinde bulunurken muhayyer kılınan kadın, o ev içinde, bir yerden diğer yere yürüse büe, yine muhayyerliği baki kalır.

Gemi de, bu hususta ev gibidir: hayvan gibi değildir. Şemsü´l-Eimme Halvânî :

«Koca ile karısı; ayrı ayrı hayvanlar üzerinde bulunsalar veya ikisi bir hayvan üzerinde olsalar yahut kadın binili, erkek yaya olsa; yahut da, ikisi bir gemide veya ayrı ayrı gemilerde; veyahut bunlar ayrı ayrı mahmillerde veya ikisi aynı mahmude bulunsalar yahut da ikisi bir adamın omuzunda olsalar; bu durumda kadın, ilk adımda nefsini ihtiyar ederse (—boşarsa); bâine olmuş olur. Aksi takdirde, boşanmış olmaz.» demiştir. FüsûİuI - İmâdiyye´de de böyledir.

Bu kan-koca, bir mahmude bulunurlar ve deveci, deveyi çe­kerse; kadının muhayyerliği bâtıl olmaz. îtâbiyye´de de böyledir.

Muhayyer kılındığmdaj dizlerini dikmiş ve ellerini bağlaya­rak oturmakta olan bir kadın; sonra, bağdaş kurarak otursa veya bunun aksini yapsa; bu kadının muhayyerliği bâtıl olmaz. Zahîriy-ye´de de böyledir.

Kocası tarafından muhayyer bırakılan ve bunu kabul etmiş olan bir kadım, kocası; elinden tutup kaldırsa veya onun isteği ile yahut isteği olmadan ona cima´ etse; bu durumda, muhayyerlik hak­kı, kadının elinden çıkar.

Mecmûu´n-Nevâzirde ve Asl´ın Hâherzâde nüshasında şöyle zikredilmiştir;

Muhayyer bırakılan bir kadın, yanında şahit çağırtabileceği bir kimse bulunmadığımdan, şahit çağırmak için ayağa kalksa; bu du­rumda, ya yerinden aynin: veya ayrılmaz. Şayet, kadın yerinden ay-rılmazsa; muhayyerliği bil-ittifak bâtıl olmaz.

Kadının yerinden ayrılması hâlinde ise, durumun ne olacağı hu­susunda, âlimler İhti´âf etmişlerdir: Bazılarına göre, muhayyerliğin geçersiz olmasında mu´teber olan, kadının I´râzı (= kabul etme­mesi) dir.

Bazılarına göre ise; meclisin tebdili (= değişmesi) dir-

Meselâ : Bir kadın : «Nefsimi satın aldım.» der; kocası da, kal­kıp, onu bir veya iki adım yürüttükten sonra: «Sattım.» cevabını verirse bu durumda hal´* sahih; kadın ise boş olur. Bu, bazı âlim­lerimizin kavillerine uygundur. Hulasa´da da böyleder.

Muhayyer kılınınca; farz, vacip, sünnet veya nafile bir nama­za başlamış olan kadının, muhayyerliği bâtıl (=geçersiz) olur-

Koca, karısını; kadın namaz kılmakta iken, muhayyer bırakır ve kadın namazını tamam1-\rsa; kılmakta olduğu namaz, farz veya vitir gibi vacip bir namaz ise; muhayyerliği bâtıl olmaz.

Kadın, hafüe bir namaz kılmakta olur ve iki rek´atte selâm ve­rirse; yine muhayyerliği bâtıl olmaz. Fakat, bu iki rek´ate, iki rek´at daha ilâve ederse; muhayyerliği bâtıl olur.

Kadın, öğle namazının -dört rek´atü- ilk sünnetinde muhayyer bırakıldığı halde, ük iki rek´ati tamamlayınca selâm vermese; bu durum hakkında, â´ımler ihtilâf etmişlerdir:

Bazıları : «Bu kadının, muhayyerliği bâtıl olur.» bazıları ise : «Bâtıl olmaz» demişlerdir. Sahih olan da budur. Bedâi´de de böyle­dir.

Eğer kadın, teşbih çeker veya az bir şey okursa; muhayyerliği bâtıl olmaz. Fakat, bunları uzatırsa, muhayyerliği bâtıl olur. Cev-heretü´n - Neyyire´de de böyledir.

Eğer kadın, teşbih çeker veya az bir şey okursa; muhayyerli­ği bâtıl olmaz. Fakat, bunları uzatırsa, muhayyerliği bâtıl olur. Cev-heretü´n - Neyyire´de de böyledir.

Muhayyer bırakılan kadın, kocasına: «Beni, niçin dilinle bo-şamadın » dedikten sonra; kendi nefsini boşamış olsa; bu durumda kadın boş olur. Fetâvâ´da böyle zikredilmiştir-

Bir kimse, karışım muhayyer bıraksa ve bunu dudağı ile ha­ber verse; bu durumda kadının : «ikisini de ihtiyar ettim.» demesi uygun olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Kocası tarafından muhayyer bırakılan fakat kocasının bu sö­zünü işitmeyen /eya orada hazır bulunmayan bir kadm; bu durumu nerede öğrenirse; o mecliste muhayyer olur.

Koca, karısına : «Bunu, ilk söylediğin mecliste, sen işitmiştin.» der; karısı ise, bunu inkâr ederse; kadının sözü geçerli olur. Serah-sı´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Kocanın : «Muhayyersin.» demesinde, telâk niyyetinin bulun­ması, elbette gereklidir.

Kocanın «Muhayyersin.» demesi üzerine, kadın; nefsini ihtiyar ederse t = boşarsa); bu durumda kadın, bir talâk-ı bâin ile boş olur. Koca, üç talâka niyyet etmiş olsa bile, bu durumda kadın; üç talâk boş olmaz Hidâye´de de böyledir.

Böyle bir durumda, kadın; kendi nefsini boşar; koca ise, bo­şama kasdımn bulunduğunu inkâr ederse; bu durumda, kocaya ye-rmn teklif edilir ve yeminli sözüne inanılır.

Fakat, koca; talâk müzâkeresinden sonra; karısını muhayyer kılmış (yani kendisini boşama yetkisini ona vermiş), karısı da, bu durumda nefsini boşamışsa; bu durumda, koca : «Ben, talâk kas-detmedim.» dese bile; hüküm bakımından, sözü kabul edilmez.

Keza, her ikisi de, öfkeli iseler; yine, kocanın bu sözü, hüküm bakımından kabul edilmez.

Eu söz, hüküm bakımından kabul edilmeyince de, ileride, ni­kâh olmaksızın; kadının, kocası ile birlikte durmasına ruhsat yok­tur. Fethu´l-Kadîr´de de böyledir.

Muhiyt´te şöyle zikredilmiştir :

«Bu hallerde, talâkın vâki olması için, nefs veya talâk kelimele­rinden birinin söylenmiş olması gereklidir. Şöyleki :

Koca, karısına : «Nefsini ihtiyar eyle»; «telâkini ihtiyar eyle.»; «İhtiyar etmekle, ihtiyar eyle.» veya kadın, kocasına: «Nefsimi, ihti­yar ettim.» veya «talâkımı ihtiyar ettim.» dese; bu durumlarda, talâk vâki olur.

Fakat, koca-sadece-; «İhtiyar eyle.» der, kadın ise : «İhtiyar eyledim.» cevabını verirse; bu durumda, bir şey vâki olmaz.

Keza, koca, karısına : «İhtiyar eyle.» der; kadın ise : «Eyledim.» cevabını verirse; yine, bir şey vâki olmaz.

Fakat, koca, karısına : «Nefsini ihtiyar eyle.» der; karısı da T «Eyledim.» cevabını verirse, -yukarıdakinin hilâfına- talâk vâki olur. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Nefs kelimesini İhtiyar kelimesi ile bitişik zikretmek de şart-tır.

Bu iki kelimenin, aynı mecliste, bir birinden ayrı olarak zikre­dilmiş olması da sahihtir. Meclis ayrı olursa, sahih olmaz.

İhtiyar lafzının mükerreren söylenmesi, nefs kelimesinin zikre­dilmesi yerine geçer.

Keza, kadının : «Babamı»; «anamı»; «ehümî» veya «kocaları ihtiyar ettim.» demesi hallerinde de, nefs kelimesinin zik­redilmesine gerek yoktur. Tebyîn´de de böyledir-

Kadının : «Kavmimi (veya mahremiyet sahibi olan birini seç­tim.) demesi; yukarıdaki mes´eîeye muhaliftir. Yani kadının, böyle söylemesi ile, talâk vâki olmaz. Bu durumda, kadının, bu sözünü, - var ise - babası veya anasına hamletmesi münâsip olur.

Fakat, bu kadının; babası ve anası yok da, kardeşi varsa ve bu sözünü ona hamlederse, yine talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «İhtiyar et.» der; o da : «Nefsimi seç­tim; hayır, belki de kocamı...» derse; bu durumda talâk vâki olur.

Ancak, bu kadın : «... kocamı takdim ettim. (= öne aldım.)» derse; talâk vâki olmaz.

Kadın : «Nefsimi seçtim veya kocamı seçtim.» derse; yine talâk vâki olmaz.

Şayet, kadın; bu kelimeleri vav harfi ile atfederse (= ve bağlacı ile birini diğerine bağlarsa); ilk söylenen kelimeye itibar edilir. Di­ğer kelimeler, boş sözden ibaret olur.

Bir kimse, karısını muhayyer bıraktıktan sonra; ona kendisini seçmesini telkin etse, bu telkine uyup, kadın da kocasını seçmiş ol­sa; ta.âk vaki olmaz. Bu durumda, kocanın karısına, mal vermesi de gerekmez. Fethu´I-Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse karısına : «İhtiyar eyle.» demiş, kadın da : «İhti­yar ettim» cevabını verdikten sonra : «Nefsimi kasdettim.» demiş bulunsa; bu konuşma, aynı mecliste geçmişse, kadının bu sözü kabul edilir ve kadın boş olur. Fakat, kadın, bu son sözü, o meclisten çık­tıktan sonra söylemiş olursa; sözü kabul edilmez ve talâk vâki ol­maz.

Bir koca karışma : «İhtiyar et.» der; karısı ise : «Nefsimi ih­tiyar ettim.» cevabını verirse; bu durumda kadın, istihsânen boş clur- Hidâye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «İhtiyar et.» der; o da : «Nefsimi, bâin kıldım.» veya «Nefsimi, haram kıldım.» yahut «Nefsimi boşadım.» cevabını verirse; bu durumda kadın, bir bâin talâkla, boş olur. Sirâ-cü´l Vehhâc´da da böyledir.

Tefviz, (= talâkı başkasına havale etme) eğer talâk sözüne makrûn C—bitişik) ise, meselâ: Bir adam, karısına: «Üç talâk, ih­tiyar et.» der; o da : «talâkı seçtim.» cevâbını verirse; bu durumda, bir talâk-ı ric´î vâki olur.

Fakat, adam, muhayyerlikte, üç talâkı zikretse; meselâ: Bir kim­se, karısına : «üç talâkı ihtiyar et.» der; karısı da : «İhtiyar ettim.» cevabını verirse; bu durumda, üç talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına ; «İhtiyar et; ihtiyar et; ihtiyar et.» der; o da : «Birinciyi seçtim»; «Ortadakini seçtim.»; «Sonuncuyu seç­tim.» veya : «Seçmekle seçtim.» cevabını verirse; niyyet olmasa bile, üç talâk vâki olur. Bu durumda, nefs lafzını zikretmeye ihtiyaç yoktur.

Bu hüküm, Câmi´in rivayetinde böyledir.

Ziyâdât´da zikredildiğine göre ise; «İhtiyar et.» sözü, ne kadar tekrar edilirse edilsin. Üç talâk vâki olması için, niyyet şarttır.

Yukarıdaki «Birinciyle...»; «ortadaki ile...» veya «sonuncu ile seçtim.» sözleri ile üç taiâkm vâki olması, İmâm EbftHanife CR. A.) ´nin kavline göredir.

İmameyne göre ise, bu sözlerle, bir talâk vâki olur. Muhtar olan kavil de budur.

Kadın, bu durumda : «Seçmekle seçtim.»; «Bir defa seçtim.» veya «Bir defa ile seçtim.» derse; bu sözleri ile üç talâk vâki olur. Bu durumda, bunları söylemekle; üç talâkı tekrar etmek arasında bir fark yoktur.

Bu üç lafzın vav harfi (= ve bağlacı), fe harfi (= tefsir, açıkla-aa fe´si) veya sümme harfi ( = «sonra» mânâsına gelen bir edat)

söylenmesi ile bunlarla, birbirlerine bağlanmadan söylenmesi ara­sında da bir fark yoktur. Tebyîn´de de böyledir-

Bu durumda, kadın : «Nefsimi boşadım.» veya «Ben boşa­dım.» demiş olsa, cevap vermiş sayılır ve üç talâk boş olur. Muhiyt´-te de böyledir.

Bir kimse, karısına, üç defa : «İhtiyar et.» der; karısı ise : «Talâk´ı seçtim.» veya «Birinci talâk´ı seçtim.» derse; bu durumda, bil - icmâ, - üç talâk değil - bir tafâk vâki olur. Zahîriyye´de de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «İhtiyar et, ihtiyar et, ihtiyar et.» der veya son iki «ihtiyar et» lafzım, fe harfi ile söylerse; kadın ise : «Nefsimi, bir defa boşadım.» yahut «Nefsimi, bir defa boşamayı seçtim.» derse; bu durumda, bir talâk-ı bâin vâki oîur. Bedâi´de de böyledir.

Bu kadın, kocası «ihtiyar et» sözünü tekrar etmeden : «Nef­simi seçtim.» dese; kocasının bundan sonra tekrar etmiş olduğu, bu lafızlar geçersiz olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «İhtiyar et, ihtiyar et, ihtiyar et.» diye­rek, muhayyer kılınca; karısı, nefsini ihtiyar etse; bunun üzerine koca : «Ben, birinci ile, talak´ı niyyet ettim. Diğer ikisi ile de, sana anlatmak istedim» dese; hüküm bakımından bu sözü kabul edil­mez. Diyanet bakımından ise, durum kendisi ile Allahu Teâlâ ara^ sindadır. Sirâcü´î- Vehhâc´da da böyledir.

Şayet koca : «İhtiyar et, ihtiyar et, ihtiyar et, bin ile.» der; karıp* da : «Hepsini ihtiyar ettim.» cevabım verirse; ilk iki talâk hiç bir şey olmadan vâki olur. Sonraki talâk ise, «bin» lafzı ile vâki olur.

Keza, kadın : «Nefsimi, seçmekle seçtim (= ihtiyar ettim.» ve­ya «Bir defa ihtiyar ettim.» dese; yine üç talâk boş olur. Mi´râcü´d-Dirâye´de de böyledir.

Eğer kadın, bu durumda : «Birinci ile...» veya «Ortadaki ile...» yahut «Sonuncu ile nefsimi seçtim.» derse; İmâm Ebû Hanî-fe (R.A.)ye göre, bu durumda, üç talâk vâki olur.

İmâmeyn´e göre ise, «birinci» veya «ortadaki» lafızları seçmesi hâlinde, bir talâk; sonraki» lafzı seçmesi ile de, «bin» lafzını da bulunmasından dolayı, iki talâk vaki olur. Kâfî´de de böyledir.

Bu kadın : «Nefsimi, bir talâkla boşadım.» veya «Nefsimi, bir talâkla seçtim.» derse; bir talâk-ı bâin ile boş olur.

Sonra, kadına sorulduğunda : «Ben, birinci ve ikinci i!e talâkı kasdettim» derse, bu durumda, bu iki talâk da, vâki olur. Bu ka­dın : «Üçüncü ile talâkı kasdettim.» derse; bin dirhem ile birlikte, bir bâin talâk ile boş olur. Fethu´l-Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Seç (— ihtiyar et) ve seç ve seç, bin ile,» der; kadın ise, «Seçtim» veya «Bir defa seçtim.» yahut : «Bir ile seçtim.» derse; bu durumda, bü-icma´, bin dirhemle birlikte, üç talâk vâki olur.

Şayet kadın: «Birinci ile...» veya «ikinci ile...» yahut «üçüncü ile.,.» derse, İmâm Ebû Hamîfe (R.A.)´ye göre, bu durumda, üç telâk vâki olur.

İmâmeyn´e göre ise, bu durumda, bir şey vâki olmaz. Kâfî´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «İhtiyar et ve ihtiyar et, bin dirhem ile.» der- kadın da : «Bir talâk seçtim» veya «Nefsimi bir talak böser­dim.» derse; bil-icma´, mal olarak, bir şey verilmesi gerekmez. Serahî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Kadın : «Bir talâk boşadım.» derse; İmamlarımızın üçüne göre de, bin dirhem vâki olmaz.

Koca, kadına, muhayyer olduğunu bildirdiği her defada, mal zikrederse; bu durumda kadın, hangisini seçerse seçsin, hem talâk ve hem de bu mal vâki olur. Itâbiyye´.de de böyledir.

O Bir koca, karısına : «Üç talâktan istediğini ihtiyar et ( = seç) dese; İmâm Ebû Hanife (R.AO´nin kavline göre; bu durumda ka-duıin bir veya iki talâk seçme hakkı vardır.

İmâmeyn´e göre ise, bu durumda kadın, nefsini üç talâk boşa­ma hakkına sahiptir. Fethu´l - Kadîr´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «İhtiyar et (= seç).» deyince, kadın : «Seni seçmiyorum.» veya «Seni istemiyorum.» yahut «Sende, benim bir ihtiyacım yoktur.» dese; bu sözlerinin hepsi de geçersiz olur.

Eğer kadın : «Kocamın ayrılığı, hoşuma gitmiyor.» derse, bu du­rumda, o, açıkça, kocasını seçmiş olur.

Fakat, kadın, kocasına : «Sana, karı olmamayı seçtim.» derse; bu durumda, kadın, bir talâk-ı bâin ile boş olur,

Bir koca, karısına : «Bir talâk ihtiyar et (=seç).» der; ka­dın da : «Onu seçtim.» derse, bu durumda, bir talâk-ı rie´î vâki olur.

Bir koca, karısına: «İki talâk ihtiyar et» der; kadın ise, bir talâk ihtiyar ederse; bir talâk boş olur.

Bir kimse, başka bir kimseye : «Karımı muhayyer kıl.» de­diği halde; bu adam, muhayyer kılmazsa, bu durumda kadın, mu­hayyer olmuş olmaz.

Koca : «Muhayyer olduğunu, karıma haber ver» der; diğer şa­hıs da, haber vermeyi kabul ederse; bu durumda, kadın haberi alın­ca; nefsini ihtiyar edrese, talâk vâki olur. Serahaî´nin Muhıytı´nde de, böyledir.

Bir kimse, karısına: «Bu gün — veya bu ay yahut bir ay ve­yahut da bir yü - nefsini ihtiyar et.» dese; bu durumda kadın, bah­sedilen vakit bitmediği müddetçe; nefsini bosayıp boşamamakta muhayyerdir.

Kadının , o meclisten, ayrılıp ayrılmaması ile bir iş yapıp yap­maması halleri de müsiâvidir. Kadın, bahsedilen vaktin sonuna ka­dar, serbesttir.

Bir kimse, karısına : «Bu gün ihtiyar et.» veya : «Bu ay ih­tiyar et.» derse; bahsi geçen gün veya ay durdukça, kadın muhay­yerdir. Koca, bu ifâdesini değiştiremez.

Bir kimse, karısına : «Bir gün-ihtiyar et-» dese; bu bir gün, bu sözün söylendiği andan başlar ve bir sonraki günün , aynı vaktine kadar devam eder.

«Bir ay...» dediği zaman da; bu bir ay, konuştuğu andan başlar ve otuz gün sonranın aynı saatine kadar devam eder.

Muhayyerlik - yukarıdaki örneklerde olduğu gibi- bir vakitle sınırlanınca o vakit geçtiği zaman, muhayyerlik bâtıl (= geçersiz) olur. Kadının durumu, bilip bilmemesi hâü de müsavidir. Yalnız, muhayyerlik, zamanla sınırlı olmayınca; hüküm, bunun hilâfınadır. Siracü´l-Vehhac´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bir gün, ihtiyar et ve yarın ihtiyar et.» dediği halde; kadın, o gün reddetse; bu kadının bir gün sonraki muhayyerliği geçersiz oümaz.

Fakat, koca, karısına : «Bu gün, ihtiyar et ve yarın.» der; kadın ise, o gün reddederse; bu durumda, kadının, bir gün sonra da, mu­hayyerliği geçerli olmaz Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir. [29]


2- Talâkı Kadının Eline Bırakmak

Emir bıl´-yed ( = kadına: —emriiki bi yedik— işin, senin elindedir.» diyerek, talâkı, kadının eline bırakmak), nefsi zikret­mekle ilgili şartlar bakımından, talâk konusunda kadım muhayyer bırakmak gibidir. Rücu ve diğer hususlarda, emir bi´l-yed, talâkta kadını muhayyer bırakmak yerine kâimdir.

Ancak, üç talâka niyyet etme hususunda durum böyle değil­dir. Yani, üç talâka niyyet etmek, kadını muhayyer bırakmada caiz olmadığı halde, emir bi´1-yed´de (=talâkı kadının eline bırakmak-da), bu caizdir. Fethu´l - Kadir´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Emrüki bi yedik = işin, senin elin­dedir.» der ve bunu söylerken de talâka niyyet ederse ve bunu ka­dın duymuş olursa; bu durumda, boşanma selâhiyeti, —aynı mec­liste clduğu müddetçe— kadını nelinde olur.

Şayet kadın, kocasının bu sözünü duymamışsa; bu haber ken­disine ulaşıp, onu anlayınca; bu zaman, talâk selâhiyeti kadının

elinde olur. Muhiy´te de böyledir.

Bir kimse, kadının hazır bulunmadığı bir yerde, talâk se-lâhiyetini onun dine vermiş olursa, şu iki durum söz konusu olur :

1) Bu söz, kadına, hangi mecliste ulaşırsa; kadın, o mecliste —talâk konusunda— muhayyer olur.

2) Koca, karısına, ou selâhiyeti muvakkat ( = geci) bir za­man için vermiş ve bu haber kadına ulaştığında bu zaman bitme­mişse; kadın, kalan zaman içinde muhayyerdir.

Kadın durumu öğrenmeden, vakit bitmiş olursa; bundan son­ra, kadın için, muhayyerlik söz konusu olamaz. Sirâcûl-Vehhfic´da da böyledir.

Koca, karısına, «işin (-boşanma selâhiyetin) elindedir.» derken; üç talâka niyyet ederse; kadın : «Ben, bir talâk ihtiyar ettim. (=seçtim.)» dese biûe, üç talâk boş olur. Hidâye´de de böy­ledir.

Bir kimse, üç talâka niyyet eder ve karısına: «İşin, (= boşanma selâhiyetin) elindedir», der; bunun üzerine, kadın da, nefsini, üç talâk boşarsa; bu durumda üç talâk boş olur.

Fakat, koca, iki talâka niyyet ederse; bir talâk vâki olur-

Keza, kocanın üç talâka niyyet etmesi hâlinde, kadın: «Nef­simi boşadım»; «Nefsimi seçtim» derse; üç talâka niyyet etmese bile, üç talâk vâki olur.

Keza, bu durumda, kadın: «Nefsimi bâin eyledim.» veya «Nefsimi haram eyledim.» der; yahut, cevaba elverişli, başka bir şey söylerse; yine, üç talâk boş olur.

Ancak, kadın: «Nefsimi, bir talâk boşadım,» veya «Nefsimi, bir talâk ihtiyar ettim, (^seçtim)» derse; bu durumda, bir bâin talâk i´e boş olur. Bedâi´de de böyledir.

Bir koca, karısına: «işin, t =boşanma selâhiyetin) elin­dedir.» der; kadın da, bu durumu öğrendiği meclisde, nefsini ih­tiyar ederse; bir ta^k-ı bâin ile boş olur.

Fakat koca, üç talâka niyyet etmişse; kadın üç talâk boş olur.

Şayet koca, iki talâka veya bir talâka niyyet etmiş veya hiç bir niyette bulunmamışsa; bu durumda kadın, bir talâk boş olur. Muhıyt´te de böyledir.

Koca, karısına: «İşin (=boşanma selâhiyetin) elindedir.» dediği sırada: «Bir talâk hakkında...» diye ilâve ederse; —kadı­nın nefsini ihtiyar etmesi halinde— bir talâk-ı ric´î vâki olur. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kadın, kendisine : «Üç ta´âkmın selâhiyeti elindedir.» diyen kocasına : «Niçin beni lisanınla boşamıyorsun » dese; bu cevabı —muhayyer olmayı— reddetmek olmaz- Bu kadının, nef­sini boşama hakkı vardır. Fatâvâyi Kâdîhan´da da böyledir.

Koca, boşanma yetkisini karısına verdiğinde, karısı : «Nefsimi, kabul eyledim.» dese; boş olur-

Keza, bu durumda kadın : «Onu kabul ettim» dese; yine, boş olur. Füsûlü´l-Üsterûşnî´de de böyledir.

Bir koca, karısına: «tşin (=boşanma yetkin) elindedir.» veya «...avucunun içindedir.» «...sağındadır.»; «...ohındadir.» ya­hut «Selâhiyeti elinde kıldım.»; «Selâhiyeti eline havale ettim.» dese; ve talâka niyyet etse; bu sahih olur.

Fakat koca: «tşin t=boşanma yetkin) gözündedir.» veya «...ayağindadır.»; «...başındadır.» dese; yahut bunlara benzer bir şey söylese; niyyet etmeden, bunlarla talâk sahih olmaz.

Koca, boşanma yetkisini, karısına verdiği sırada, bir talâka niyyet ettiği halde; sonradan üç talâka niyyet ederse; bu —son— niyyeti sahüıolmaz.

Bu durumda, kocanın iki talâka niyyet etmesi de sahih ol­maz. Ancak, cariyeler, bu hükümden müstesnadır. Itabiyye´de de böyledir.

Bir kocanın, karısına : «Seîâhiyetin ağzmdadır.» veya «...dilindedir.» demesi «Seîâhiyetin elindedir.» demesi gibidir.

Keza, kocanın: «Seîâhiyetin ihtiyarının (—seçmenin) elin­dedir.» demesi de, «seîâhiyetin elindedir.» demesi gibidir. Hulâsada da böyledr.

Koca, karısına yetki verirken, talâk niyyetinde olmazsa; kadının bu hususta yetkisi yok demektir.

Ancak, koca; yetkiyi öfke hâlinde veya talâk müzakeresi es­nasında vermişse; bu durumda, talâk niyyetinde olmadığını» söy­lemesine, hüküm bakımından itibar edilmez.

Şayet kadın; kocasının talâk niyyeti ile; veya öfkeli bir halde yahut talâk müzakeresi esnasında: «İşın (= talâk hususunda yet­ki) senin elindedir.» dediğini iddia ederse; bu durumda, kocanın, yeminle söylediği söze. itibar edilir.

Fakat kadın, kocasının Öfkeli olduğunu veya talâk müzakere­si yapmakta iken, bu sözü söylediğini beyyine ( = şahit, delil) ile isbat ederse; bu durumda kadının sözü kabul edilir.

Ancak, kadının; «kocasının, talâk niyyeti ile söylediğine dair» beyyinesi kabul edilmez.

Fakat, kadın; «kocasının : «bunu, talâk niyyeti ile söyledim. demiş olduğunu isbat ederse; bu kabul edilir. Zahîriyye´de de böyledir.

Kendisine verilen yetkiye binâen, nefsini boşayan bir ka­dına, kocası: «Sen, nefsini, konuştuktan veya bir iş yaptıktan son­ra, boşadın.» .der; kadın ise : «Hayır, ben nefsimi, aynı mecliste boşadım. Bir şey konuşmadım ve bir işle meşgul olmadım» ceva­bını verirse; bu durumda kadının sözüne itibar edilir ve o, boş olur. Fûsûlü´I-Üsterûşnî´de de böyledir.

Kocasını, «talâk yetkisini kendi eline verdiği ve kendisi­nin bunu duymadığı» hususunda da´vâ eden bir kadın; nefsini bu selâhiyete dayanarak boşadîktan sonra; talâkın vuku bu´du-ğunu ve mehir gerektiğini iddia etse ve kocası da, bunu duysa, bu kadının, bu mes´eleyi kadı (=hakim) huzuruna çıkarma hak­kı yoktur. Kocasının, talâk yetkisini, onun eline vermeye zorlan­ması hâli müstesnadır. Hulâsada da böyledir.

Kocası tarafından, talâk yetkisi eline verilen kadın, kalkıp, nefsini boşar; kocası ise; kadının nefsini aynı mecliste boşama-dığıni; kadın da, aynı mecliste boşamış bulunduğunu iddia eder­se; bu durumda, kadının sözüne itibar edilir.

Hâkîm´in zikrettiğine göre :

Eir koca, karısına : «Ben, senin eline, yetkiyi dün vermiştim. Sen ise, nefsini boşamamıştm.» der; kadın da: «—Nefsimi dün— boşadım.» cevabını verirse; bu durumda, kocanın sözü mu´teber ve makbuldür. Kerderî´nin Vecîzi´nde de böyledir.

Dedemden soruldu:

— Selâhiyeti karısının eline verip : «Eğer, kumar oynarsam, benden boşan.» dedikten sonra, kumar oynayan bir kimsenin ka­rısı, nefsini boşasa; koca ise bunu müteakip : «Sen, üç gündür, bunu biliyordun; nefsini boşamadm.» dese; kadın : «Hayır, ben şu anda öğrendim ve derhal nefsimi boşadım.» cevabını verirse; du­rum ne olur

O, şu cevabı verdi :

— «Kadının sözü mu´teberdir.» diye cevap verenlerin sözleri makbuldür. Füsûlü´l-İmâdiye´de de böyledir.

Kocası tarafından, talâk yetkisi eline verilmiş bulunan bir kadın; kocasına: «Sen, bana haramsın; ben, senden bâinim.»

veya «Ben, sana haramım; sen, benden bâinsin.» dese; bu durum­da kadın, boşanmış olur-

Şayet kadın : «Sen haramsın.» der;, fakat «...bana haram­sın.» demezse veya «Sen, bâinsin.» der; fakat «...benden bâinsin.» demezse; bu batıl ( = geçersiz) olur.

Ancak, kadın: Ben, haramım, der; fakat «...sana haramım.» demezse veya «Ben, bâinim.» der; fakat «...senden bâinim.» de­mezse; bu durumda tadâk vâki olur. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse, talâk hakkında karısının eline yetki verir; o da kocasına: «Seni, boşadım.» derse; bu —sözü— bâtıl (^geçersiz) olur. Yani, talâk vâki olmaz- Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir koca, karısına: «Bu gün yetkin elinde; yarından son­ra da elinde.» dese; gece, bu yetkiye dâhil olmaz. Kadın, o gece, nefsini ihtiyar etse ( = seçse, boşaşa); talâk vâki olmaz.

Bu kadın, o gündüzün yetkisini reddederse; bu yetkisi de ge­çersiz olur.

Ancak, «yarından sonra için» kadının, talâk selâhiyet hakki vardır-

Şayet, kadın : «Bu gün, selâhiyetimin tamamını ibtal ettim (^geçersiz kıldım)» derse; hiç bir yetkisi kalmaz. Fetâvâyi Kâdî­hân´da da böyledir.

Bir koca, karısına : «Bu gün ve yarın, selâhiyetin elinde­dir.» der ve gece girince de, o gün selâhiyetini reddederse; yarının salâhiyeti de, elinden gitmiş o´ur. Zehıyre´de de böyledir.

Veivâliciye´de : «Fetva, buna göredir.» denilmiştir. Tatar-hâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bu gün, yarın ve öbür gün selâhi­yetin elindedir.» der; kadın ise, bu günün salâhiyetini reddederse; bütün selâhiyetler bâtıl ( = geçersiz) olur. Bu kadının, bu redde­dişten sonra, nefsini ihtiyar etme ( = seçme, boşama) hakkı yok­tur. Sahih olan da, budur. Fetâvâyi Kâdihan´da da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.), İmlâ isimli eserinde, buyurmuş­tur.

Bir kimse, karısına: «Selâhiyetin, bu gün e´indedir; selâhi­yetin, yarın da elindedir.» dese; bu iki söz, iki ayrı selâhiyettir. .

Bu durumda, kadın; bu gün, kocasını ihtiyar etse (~seçse); yarın olunca, yine salâhiyeti elinde olur. Sahih olan da, budur-Kâffde de böyledir.

Bu kadın, kocasının, bu sözü, söylediği gün, nefsini ihti­yar edip (f —boşayıp); yarın olmadan, tekrar nikâhlansa; bundan sonra, yine nefsini ihtiyar etmek istese; bunu yapma yetkisine sahiptir. Yani, tekrar nefsini boşayabilir.

Bir kimse, karısına: «Filan adam, geldiği gün, işin ( = ta-lâk hususundaki yetkin) elindedir, dese; kadın, o adam geldiği gün, —gecesi hariç— bu hususta yetkili olur.

Bu şahıs, geldiği halde; o gün, güneş batana kadar kadının, bundan haberi olmasa; yetki elinden çıkmış olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Bu gün, yarın yetkin elindedir.» der; kadın da, o gün, yetkisini geri verirse; selâhiyeti bâtıl ( = geçer­siz) olur. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir

Bir koca, karısına : «Yetkin bir gün...»{ «...bir ay...» ve­ya «...bir sene...», «...elindedir.» yahut: «Yetkin bu gün-...»;´ «...bu ay...» veya «...bu sene...», «...elindedir.» der ve bu sözünü, bir meclisle kayıtlamazsa; kadın, söylenilen vaktin tamamında yetki´idir. Bu kadın, —söylenilen vaktin içinde—, dilediği zaman, nefsini, kocasından boşayabilir. Meclisten kalkmış veya başka bir şeyle meşgul olmuş olsa bile, söylenilen vakit bitmedikçe yetkisi bâtıl ( = geçersiz) oîmaz. Bu hususta, görüş ayrılığı yoktur.

Koca, gün, ay veya yıl ifadesini belirsiz olarak, kul´amrsa; kadın; kocasının konuştuğu andan itibaren, yarınki günün aynı vaktine veya bir ay sonranın aynı vaktine yahut da bir yıl sonra­nın aynı vaktine kadar, yetkili olur.

Bu durumda, ay; günlerle ölçülür ki, bir ay otuz gündür.

Şayet koca, gün, ay veya yıl ifadesini ma´rife olarak ( = belir-lilik takısı re) söylerse; kadın, günün, ayın veya senenin kalan kısmı kadar yetkili olur,* Bu durumda ise, ayın tesbitinde, hilâle itibar edilir

Kadın, söylenilen vakit içinde, nefsini bir defa ihtiyar ey­lerse "(=boşarsa); bir daha ihtiyar etmeye yetkisi kalmaz.

Şayet, kadın, önce: «Kocamı ihtiyar ettim t = seçtim).» der­se; bazı yerlerde: «İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muham-med (R,A.)´e göre, k ´inin yetkisi, söylenen vaktin tamamında, elinden çıkar.» diye zikredilmiştir. Geride vakit ka´mış olsa büe, kadın; nefsini ihtiyar etme ( — seçme) hakkına, sahip olamaz. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bu ay içinde, yetkin elindedir.» der; kadın da, kocasını ihtiyar ederse; İraâm-i A´zam Ebû Hanîfe (R,A.) ve İmânı Muhammed (R.A.Ve göre, kadının elindeki yetki, ortadan kalkar.

îmânı Ebû Yûsuf (R-A.)´a göre ise; kadının yetkisi, —sade­ce— o mecliste geçersiz olur. Başka mecliste ise, geçersiz olmaz. Bazı rivayetlerde, bunun aksi söylenmiştir. Sahih olan, Öncekidir. Kâdîhân´ın Câmiü´s-Sağîri´nde de böyledir.

Bir kimse ; «Karımın, boşanma yetkisi, bir ay, filanın e´indedir.» .dese; bu ay, —içinde bulunulan ayı— takip eden ay­dır. Kiâf´Vle de böyledir.

karısına : «Yetkin, ebediyyen elindedir.» der;

kadın ise, bunu bir defa reddederse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, kalan müddet içinde, m\ıh; verliği bâtıl olmaz. Thnurtâşî´de de böyledir.

İbn-i Semâ´a, İmâm Muhammed (R.A.) ´in şöyle buyur­duğunu zikretmiştir.

Bir kimse, karısına : «Ayın başında, yetkin elindedir.» dese; hilâlin göründüğü geceden, bir sonraki günün gecesine kadar, yet­ki kadının elinde olur.

Bir koca, eğer, ay başında, karısına; «İşin ( — boşanma yetkin) elindedir.» dc*-e; bu du urnda, kadın;- bulunduğu mecliste, güneş

Kocanın, kanama: «Füangün (meselâ: Çarşamba günü)...» veya, «Filan ay (meeelâ : Recep ayı)...» yahut. «Filan yıl (meselâ; 1404 yılı)...», «...yetkili, sin» demesi gibi... Bu durumda, kadm, mezkûr gün, ay vûya yılın, kalan kıs­mı kadar yetkili olur.

batana kadar, bu yetkinin sahibi olur. Bu, bir kocanın, karısına: «yarın, yetkin elindedir.» dediği zaman; kadının, bir sonrak gü­nün tamamında yetkili olması gibidir. Şayet, koca; «yarında yet­kin elindedir.» derse; bu yetki, aynı mecliste, bir sonraki günün güneşinim, batmasına kadar, devam eder. İbrahim: «Buna, muha­lefet eden olmamıştır.» demiştir.

O´ndan rivayet edildiğine göre : Bir kimsenin, karısına : «Yet­kin, ramazan...» veya «...ramazanda elindedir.» demesi müsavidir. Bu durumlarda, ramazanın tamamında, yetki kadının e´inde olur. Keza. kocanın : «Yetkin, yarın...» veya «...yarında elindedir.» demesi de müsavidir. Muhıyt´te de böyledir.

Bir koca, karısına : «Bu gün, yetkin elindedir.» derse; bu durumda, yetki; o günün tamamında, kadının elindedir.

Şayet, koca: «Bu günde, yetkin elindedir.» derse; bu yetki, o mecliste geçerlidir. Sahih olan budur. Bu, «Sen, yarın boşsun.» veya «Sen, yarından boşsun.» sözüne muvafıktır. Serahsî´nin Mu-hiytı´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «On güne kadar, yetkin elindedir.» derse; kadm, on gün geçene kadar, yetki sahibi olur. Bu durumda, sözün söylendiği saat tesbit edilir-

Koca, bu sözü Üe, «yetkinin, on gün sonra, karısının elinde ol­masını» murad etmiş olsa bile, bu — hüküm bakımından geçersiz­dir. — diyanetçe ise, kendisi ile Alîahu Teâlâ arasındadır. Zahîriy-ye´de de böyledir.

Bir kimse, bir başka şahsa : «Bir seneye kadar, karımın ta­lâk yetkisi, senin elindedir.» derse; yetki, bir seneye kadar, o ada­mın elinde olur.

Bu durumda, koca; — bu sözünden — geri dönmek istese bile, dönemez.

Ancak, sene tamam olunca; yetki, o adamın elinden çıkar. Teo nîs ve Mezîd´de de böyledir.

Fetâvâyi Suğrâ´da şöyle mezkurdur :

Bir kimse, yabancı bir şahsa : «Karımın — ta´âk— yetkisi, se­nin elindedir.» dese; bu sözü söylediği mecliste, yetki, o adamın elinde olur. Koca, bu sözünden dönme yetkisine sahip değildir.

fuhiyt´de : «Sahili olan, budur.» denilmiştir. Hulâsâ´da da böyle­dir.

Kendisine, talak yetkisi verilen kimse, bunu duyarsa; o mec­liste bulunduğu müddetçe; talâk yetkisi elinde olur.

Şayet, bunu duymaz veya —bu yetkinin verildiği mecliste— hazır bulunmazsa; bu durumda, kendisine, bu yetkinin verildiğini Öğrendiği veya bunun ] adisine haber verildiği zaman, —o mec­liste bulunduğu, müddetçe— yetki kendisinin elinde o ur. Ancak, bir mecliste, bilgi edinmesi ve onu kabul etmesi, şart değildir. Ken­disine yetki verilen kimse, bu yetkiyi reddederse; bu reddi geri dö­ner. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseye ; «Benim kanma, —talâk — yetkin, elindedir; diye söyle.» der; fakat, o şahıs, kadına, bunu süylemezse bu durumda, yetki kadının eünde olmaz- Çünkü, bu iş, yetki vermekle meydana gelir.

Fakat, koca, başka şahsa : «Kanma söyle; gerçekten yetkisi elindedir» derse; bu, haber verilmeden önce de, yetki, kadının elin­de olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseye : «Selâhiyeti, sana verdim. Karımı boşa.» derse; bu, o mecliste, o şahsa yetki vermek demek­tir. Ancak, kocanın, bundan dönme hakkı vardır.

Bu şekilde yetki verilen şahıs, o mecliste, kadını boşasa, bir ric´î talâk vâki olur.

Keza. koca, bu yabancıya : «Onun talâkını, sana verdim.» der; yabancı da, kadını hemen boşarsa; yine kadın, bir ric´î talâk ile hoş olur.

Kucanın. bir başka şahsa : «Karımı boşa. Onun yetkisini sana verdim.» demesi ile «Onun yetkisini sana verdim ve onu boşa.» de­mesi; başka başka şeylerdir. Çünkü, buradaki «ve» bağlacı atıf içindir, «fe» harfi ise, —bu gibi yerlerde— sebebi açıklamak için dur. Bu durumda ise, kendisine yetki verilen şahıs, bir talâktan fazlasına yetkili olama .

Ancak, «ve» bağlacı ile söylenir; vekil olan şahıs da, kadını, o mecliste boşarsa, iki talâk vâki, ve kadın bâine olmuş olur. Bu ta­lâk ardan, biri bâin olunca, diğeri de, zarurî olarak bâin olur. Vekil, talâk-ı ric´îye yetkili olamaz

«Fe» harfi ile söylenince, vekil, o meclisten kalkmadan, kadını beşarsa; bir ric´î talâk vâki olur.

Keza, koca : «Onun —talâk— yetkisi, senin elindedir.» der ve diğer şahıs da, kadını boşarsa; yine, bir ric´î talâk vâki olur. Fetâ-vâ´yi Kâdîhân´da da böyledir.

Cami isimli kitapta, şöyle mezkurdur :

Bir kimse, başka bir kimseye : «Karımın, talâk yetkisi, senin elindedir. Onu boşa.» der; vekl de, o meclisten kalkmadan Önce, kadını boşarsa; bu durumda, bir bâin talâk vâki olur. Fakat, koca, üç talâka niyyet etmişse; bu durumda, üç talâk vâki olur.

Ancak, kendisine yetki verilen, şahıs ( — vekil), kadını boşa­madan, o meclisten kalkarsa; yetkisi bâtıl (= geçersiz) olur.

Keza, koca : «Onu boşa. Yetkisi senin elinde.» der; vekil de, kadını boşamadan, o meclisten kalkarsa; kadın boş olmaz; o şahsın yetkisi geçersiz olur. Muhiyt´te de böyledir

Mecmûu´n - Nevâzil´de şöyle mezkûrdur :

Bir kimse, bir kâtibe : «Kadına, talâk — hususundaki — yetki­li o´duğunu, şu şekilde yaz : Ben, ondan izinsiz sefere çıktığım tak­dirde; o, nefsini ne zaman isterse, bir talâk boşayabilir.» der; ka­dın ise : «Ben, bir talâk istemem. Üç talâk, isterim.» cevabını verir, kocası da, buna razı olmaz ve anlaşamadan çıkarlarsa, kadın, bir talâk için yetkili olur.

Bir kimse, talâk yetkisini, karısının veya bir yabancının eline verdikten sonra; aklî muvâzenesini kaybetse; verdiği yetki, batıl (= geçersiz) olmaz.

Bir koca, karısının talâkı ile ilgili yetkiyi, bir sahibinin, bir mecnûnun, bir kölenin veya bir kâfirin eline verirse; bulunduğu meclisten kalkmadan, yetki, — vekil edilen — bu şahsın elinde olur

Bir koca, daha küçük yaşta bulunan nikâhlısına, talâka niyyet ederek : «Yetkin elindedir.» der. Nikâhlısı da,( nefsini boşarsa; bu boşaması sahih ve talâk vâki olur. Füsûlü´l-Üsterûşnİde de böyle­dir.

Bir koca, karısının talâkı hususundaki yetkiyi, bunamış bir kimseye verse; bu sahih olur. Bu yetki, sadece, bulunulan mecliste geçerlidir. Ancak, kocanın, bu bunamış kimseye : «Onu, dilediğin zaman boşa» demesi hâli müstesnadır.

Bir koca, talâk yetkisini, iki kişinin eline verse; bu iki kişi, bu yetkiyi, birbirinden ayrı kullanamaz:

Şayet, bu iki kişi : «Biz, —o— mecliste, boşadık.» der; koca ise, bunu inkâr ederse; işin böyle olduğunu bilmediğine dair, Allah (C.C.) adına yemin eder-

Koca, üç talâka niyyet ettiği halde; o iki kişiden birisi bir, di­ğeri iki ta´âk boşarsa; üzerinde ittifak etmiş olmalarından dolayı, bir talâk vâki olur. Itâbiyye´de de böyledir,

Koca, başka bir şahsa : «Karımın, talâk yetkisi, benim ve senin elindedir.» veya «O yetkiyi benim ve senin elinde kıldım.» der; muhatabı olan şahıs ise, kadını boşarsa, — koca i/in verme­den— bu talâk geçerli olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir koca, bir şahsa : «Karımın, talâk yetkisi, Allah´ın ve se­nin elindedir.» veya «O yetkiyi, Allah´ın ve senin elinde kıldım.» der ve bu sözü ile de talâka niyyet etmiş olursa; muhatabının, kadını boşaması halinde talâk vâki olur- Kâfî´de de böyledir.

Müntekâ´da şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, karısının, talâk yetkisini, onun babasına verir; ka­rısının babası da : «Kabul ettim.» derse; kadın boş olur. Muhıyt´te de böyledir.

Ecnâs-ı Nâtıfî´de şöyle zikredilmiştir :

İki kişi, bir şahsın durumuna şahitlik ederek : «Biz, filan şah­sın, bize emrederek, karısına, talâk yetkisini yerdiğini tebliğ etme­mizi, söylediğine, şahitlik ederiz. Biz, bunu, karısına tebliğ ettikten sonra, o, nefsini boşadı.» deseler; şahitlikleri caiz olur.

Fakat, bu kimseler : «Filân adam, bize : «Karımın yetkisini elinde kılınız.» dedi. Biz de, onun yetkisini elinde kıldık.» demiş olsalar; bu şahitlikleri, caiz olmaz. Füsûlü´l-Üsterûşnî´de de böyle­dir.

İmâm Ebû Hanife (R.A.)´nin şöyle buyurduğu rivayet olun­muştur :

İki karısı olan bir şahıs, onlara :«Talâk yetkisi, ikimizin elin­dedir.» dese; — ikisi bir olmadıkça, — bu kadınlardan birinin, bo­şama yapması caiz olmaz.

Şayet, bu koca, kanlarından birine : «Yetkin, elindedir. Filâne karımın yetkisi de, senin elindedir.» der; bu kadın da, önce, diğer kadını, sonra da, kendisini boşarsa; bu durumda, —ikisi de— boş olmuş olur.

Ancak, koca, bu karısına : «Karılarımın, talâk yetkisi, senin elindedir» veya «Karılarından, dilediğini boşa.» derse; bu durum­da, bu kadın, kendi nefsini boşayamaz. Serahsînin Muluytı´nde de böyledir.

Bu koca, mezkûr karısına, — talâka niyyet ederek — : «Ka­dılarımdan birinin, talâk yetkisi, senin elindedir.» der; o da, koca­sının karılarından birini boşaymca; koca : «Ben, onu kasdetmemiş-tim.» derse; bu sözü, hüküm bakımından kabul edilmez. Fetâvâyi Suğrâ´da da böyledir.

Koca, karısına : «İşin (— talâk hususundaki yetkisi) elin­dedir. Veya Şunun yetkisi kendi elindedir.» der; kadın ise, o mec­liste — kendi nefsini — boşarsa, diğer kadının yetkisi, bâtıl (= ge­çersiz) olur.

Şayet, bu kadınlardan, ikisi birden- —nefislerini —boşarlarsa; bu iki kadından birisi, boş olmuş olur. Bunu açıklamak ise, kocaya düşer. Itâbiyye´de de böyledir.

Yetkili olmayan bir şahıs, bir başka şahsın karısına : «İşi­ni ( = talâk yetkini) eline verdim.» der; kadın ise: «Nefsimi seç­tim.» cevabını verirse; bu durum kocaya ulaşınca, o, hepsine de, izin vermiş olsa bile, kadının nefsini seçmesi ile, talâk vâki olmaz. Keza, bir kadın, kendi kendine : «Talâk hususunda kendimi yetkili kıldım.» deyip, nefsini boşasa;´ kocası da, bunların hepsine izin verse bile, yine talâk vâki olmaz- Fakat kadm, — bundan son­ra — yetkili olmuş olur.

«İşimle ilgili yetkiyi, elinde kıldım.» deyip nefsini boşayari bir kadının kocası, bunlara izin verse; bu durumda, hal olarak bir ric´î talâk vâki olur.

Kadın, bu hususta, yetkili olmuş olur. Bu durumda kadın, bir daha, nefsini ihtiyar etse (= seçse); ikinci bir talâk daha vâki olur. Ve hu talâk talâk-ı hâindir.

Bir kadın : «Nefsimi, ihtiyar eyledim.» der; kocası da : «İzin verdim.» derse; —koca niyet etmiş olsa bile— bu durumda talâk vâki olmaz.

Bu kadın : «Nefsimi, bâin eyledim.» der; kocası da, talâka niy-yet ederek : «İzin verdim.» derse, talâk vâki olur.

Kadın, kocasına : «Nefsimi, sana, haram eyledim.» der; kocası da : «İzin verdim.» derse; bu koca, ilâ´da bulunmuş olur. Çünkü, bu durumda, koca, helâli haram kılarak, ilâda bulunmuş ( = karısına yakınlaşmamak için yemin etmiş) olur. Ancak, bizim örfümüzde, bu durumda talâk vâki ve kadın, boş olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kadın, kocasına : »Gerçekten ben, nefsimi boşadım.» de­yince, kocası : «Ben de, böylece izin verdim.» derse; bu caiz ve ta­lâk vâki olur. Bu talâk, talâk-ı ric´îdir.

Bu durumda, talâkın vuku´ bulması için, kocanın, talâk esna­sında, niyyel etmiş o!ması da şart değildir. Koca, «iz´n verdim» derken, üç talâka niyyet etmiş olsa; bu niyyeti sahih olmaz.

Bir kadın : «İşimi (= talâk hususundaki yetkimi) elimde kıldım.» der; kocası ise : talâka niyyet ederek «Böylece, izin ver­dim.» derse; bu durumda, kadın, muhayyer olur. Muhiyt´te de böy­ledir.

Bir şahsa : «Filân adam, senin karım boşadı mı » denilse ve o şahıs : «Evet. Ne kötü yaptı.» dese; cevabının ilk sözü ile ta­lâk vâki olur. İkinci sözünden dolayı, bir şey vâki olmaz. Zahir olan ve kabul edilen de budur. Cevâhirü´l - Ahlâtî´de de böyledir.

Bir kadın : «Ben, dün, talâk yetkisini elimde kıldım ve nef­simi ihtiyar ettim (-boşadım.)» der; kocası da : «Doğru söyle­din; ben de, buna razı oldum.» derse; yetki, o anda, kadının elinde olur. Bu durumda, kadının, nefsini, daha önce, ihtiyar etmiş olması geçersizdir.

Bir kadın: «Ben, dün, yetkim, bu gün elimdedir; dedim.» der; kocası da : «İzin verdim.» derse; bu —izin— sahih olmaz-Çünkü, «bu gün.» dediği geçmiştir. Itabiyye´de de böyledir

Bir kimse : «Zeyd´in karısı, boştur.» der; Zeyd de : «İzin verdim.»; «Razı oldum.» veya «Onu (= talâkı) nefsime, ilzam ey­ledim.» derse; talâk lâzım gelir. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse karısına: «İşini (—talâk yetkini) bin dirhem mukabilinde, eline bıraktım. (— sattım.) der; kadın da, aynı mec­liste, nefsini ihtiyar ederse; hem talâk vâki olur; hem de bin dir­hemin verilmesi lâzım gelir. Hizânetü´l-Müftîn´de de böyledir.

Biı kimse, karısına : «İşin (= yetkin) elindedir ve yetkin e´indedir-» veya «Yetkini elinde kıldın ve yetkin elindedir.» derse; bu durumda, kadına iki vekâlet vermiş olur.

Keza, bir kimse, karısına : «îşin (= talâk yetkin) elindedir; işte, işin elindedir.» dese, iki def´a vekâlet vermiş olur.

Fakat, bu şahıs, karısına : «İşini, elinde kıldım; işte, işin elin­dedir» derse; bu durumda, bir vekâlet vermiş olur. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Bir koca, tefviz ifade eden «Yetkin elindedir.»; «Nefsini seç.»; «Kendini boşa.» gibi lafızları cem ederse (= bu lafızları, ay­nı zamanda, peşpeşe söylerse); bunları sıla harfi (=bağ ifade eden, bir edat) olmadan söylemişse; her lafız ayrı ayrı, lafız olur.

Şayet, koca, bunları «fe» harfi ile tefsire (= açıküamaya) elve­rişli bir şekilde söylemiş olursa; bu durumda, ilk lafız esas, mü­teakip lafızlar ise, onun açıklaması olur.

«İhtiyar et» lafzı, «işin elindedir.» lafzının tefsiri olmaya elve­rişlidir.

«îsin elindedir.» sözü ise, «ihtiyar et.» lafzının tefsiri olamaz.

«Talâk» lafzı, «ihtiyar et.» ve «işin elindedir.» sözlerinin tefsiri için elverişlidir.

«îşin e´indedir.» sözü, «îşin elindedir.» sözü ile tefsir edilmeye elverişli değildr.

Keza, ^ihtiyar et.» lafzı, «ihtiyar et.» sözü ile tefsir edilemez. Çünkü, bir şey, kendisi ile tefsir edilemez.

Bu şekilde, bir lafız, tefsire elverişli olmayınca, kendisinden önceki lafzın illeti (= sebebi) ö´arak kullanılır.

Bu lafız, bir sebepten dolayı, kendisinden Önceki kelimenin il­leti olarak da kullanılamazsa, ve önceki kelimeye vav harfi (= ve bağlacı) ile bağlanırsa, bu vav, vav-ı atıf olur. Matufun (= bir ön­ceki kelimeye atfedüen kelimenin), matufu aleyh (= kendisine atıfta bulunan kelime) ile tefsiri elverişli olmaz.

Bu lafızlardan bir kısmı, diğer kısmına atfedilirse; sondaki la­fız diğerlerinin tefsiri olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse «Muhayyersin» veya «işin elindedir.» sözlerini ara­larına ve bağlacı t = vav harfi) getirmeden tekrar eder ve bunu da, sonunda açıklarsa; bu açıklama, kendisinden önceki lafzın olmaz. Gâyetü´s-Sürûcî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir; nefsini boşa.» veya «Nefsini ihtiyar et; nefsim boşa.» der; tansı: «Nefsimi seçtim.» deyince de; koca : «Ben, talâk murad etmedim.» derse; bu durum­da, kocanın sözüne inandır ve talâk vâki olmaz.

Eğer koca, karısına : «İşin, elindedir; artık, ihtiyar et (= nef­sini seç.)»; «...artık, nefsini tatîik et. C=boşa.)» der; kadın : «Nefsimi, ihtiyar ettim.» deyince de, koca ; «Ben, bu sözümle, —taîâkdan— bir şey murad etmedim.» derse; bu durumda, koca­nın sözüne inanılmaz. Ve, «İşin elindedir.» sözü ile, bir talâk-ı bâin vâki olur.

Ayrıca, bu durumda, kocaya, «üç talâka niyyet etmediğine dair» yemin ettirilir.

Koca, karısına : «İhtiyar et; işte yetkin elindedir; artık, nefsini boşa.» der; kadın ise: «Gerçekten, nefsimi seçtim.» veya «Nefsimi, boşadım.» derse; bu durumda da, kadın, kocasının «yetkin elinde­dir.» sözünden dolayı, bir bâin talâk i!e boş olur. Muhıyt´te de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir, nefsini boşa.» veya «ihtiyar et; işte, nefsini boşa.» der; kadın ise : «Nefsimi boşadım.» veya «Nefsimi seçtim.» derse, bir talâkı bâin ile boş olur.

% Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir ve nefsini boşa.» veya : «İhtiyar et ve nefsini boşa.» der; kadın ise : «Nefsimi ihtiyar ettim» cevabını verirse; bu durumda, koca, talâka niyyet etmedik­çe, hiç bir şey vâki olmaz.

Bu durumda kadın : «Nefsimi boşadım.» derse, bir talâk-i ric´î vâki olur. Ancak, kocanın «Nefsini boşa.» derken, üç talâka niyyet etmiş olması hali — bu hükümden — müstesnadır.

Bir koca, karısına : «Yetkin elindedir ve ihtiyar et ve nefsini boşa.» der; kadın da nefsini ihtiyar ederse; yine, hiç bir şey vâki olmaz.

Ke/.â, koca, karısına : «İşin 1= yetkin) elindedir ve ihtiyar ey­le; artık ihtiyar eyle.» veya : «İhtiyar eyle ve yetkin elindedir; işte, yetkin elindedir.» der; kadın da, nefsini ihtiyar ederse; hiç bir şey vâki olmaz.

Şayet, koca, karısına : «Yetkin elindedir ve ihtiyar eyle, artık, nefsini boşa.» der; kadın da, bu durumda, nefsini ihtiyar ederse; kocaya, «yetkin elindedir.» derken, üç talâka niyyet etmediğine dair yemin teklif edilir; kadın ise, iki talâk boş olur.

Bir kocanın, karısına : «İhtiyar et ve ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» veya «Yetkin elinde ve yetkin elinde, artık, nefsini boşa.» demesi halinde de, hüküm, yukarıdaki mes´ele gibidir. Gâyetü´s-Sü­rûcî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Gerçekten, yetkini elinde kıldın; işte yetkin elindedir; artık, nefsini boşa.» dese; bu durumda, yetki emri birdir; üçüncüsü, yetkiyi tefsirdir. (=açıklamadır) Itâbiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «İhtiyar et; işte, ihtiyar et; artık, nef­sini boşa.» der; kadın ise : «Nefsimi, ihtiyar ettim.» derse; bu du­rumda, iki talâk-ı bâiû vâki olur.

Keza, kocanın : «Yetkin elindedir; işte, yetkin elindedir; aruK, nefsini boşa.» demesi halinde de, hüküm, yukarıdaki gibidir.

Eğer, koca : «İhtiyar et; artık, nefsini boşa ve yetkin elinde­dir.» der; karısı ise : «İhtiyar ettim.» cevabını verirse, iki talâk-ı bâin vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir; işte, ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» veya «İhtiyar et; artık nefsini boşa; işte, yet­kin elindedir.» der; kadın da, —bu durumlarda— nefsini ihtiyar ederse; bâin bir talâk vâki olur. Kâfi´de de böyledir.

Bir kimse, karısına ; «İhtiyar et; işte, yetkin elinde ve nef­sini boşa.» der; kadın da, nefsini ihtiyar ederse; bu durumda, hiç bir şey vâki olmaz. Ancak, kadın, nefsini boşarsa, bir talâk vâki olur. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Eğer, koca karısına : «Yetkin elindedir; işte, ihtiyar et ve ihtiyar et ve nefsini boşa.» veya «...artık, nefsim boşa.» der; kadın da : «Nefsimi ihtiyar ettim.» derse; bâin bir talâk vâki olur.

Bu -durumda, kocanın : «Talâk niyyetinde değildim.» demesine inanılmaz.

Bir koca, karısına : «Nefsim boşa; işte, yetkin elinde.» veya : «Muhayyerliği elinde kıldım; artık, nefsini boşa.» yahut da: «Nef­sini boşa; işte, gerçekten muhayyerliği elinde kıldım.» der; kadm da, nefsini boşarsa; bu durumda kadın, bâin bir talâkla boş olur.

Şayet, koca, karısına : «Nefsini boşa; işte, ihtiyar et.» der; ka­dın ise: «Nefsimi ihtiyar ettim.» cevabını verirse; bir talâk-ı bâin ile; «Nefsimi boşadım.» derse; iki talâk-ı bâin ile boş olur.

Koca, karışma : «Emrin elinde; ihtiyar et; ihtiyar et; ihtiyar et; artık, nefsini boşa.» der ve bu esnada, bir şeye niyyet etmiş bu­lunmaz; kadın ise : «Nefsimi ihtiyar ettim.» derse; bu durumda, bir taTâk-ı bâin vâki olur.

Bir koca karısına : «Nefsini boşa; işte, ihtiyar et.» der; ka­dın ise : «Nefsimi ihtiyar ettim.» cevabını verirse; bir talâk-ı bâin vâki olur.

Bu durumda, kadın : «Nefsimi boşadım» cevabını verirse, iki talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir.» der; susar; sonra da, bir şeye nivyet etmeden : «Nefsini boşa.» der ve bu durumda kadın : «Nefsimi ihtiyar ettim.» derse; hiç bir şey vâki olmaz.

Ancak, kadın : «Nefsimi boşadım.» derse; bîr ric´î talâk vâki olur.

Bir koca, talâka niyyet etmeden, karışma : «Yetkin elindedir; artık, ihtiyar eyle ve ihtiyar eyle.» veya «ihtiyar eyle; artık işin (= yetkin) elinde ve işin elinde.» yahut : «Yetkin elindedir; ihtiyar et ve ihtiyar et.» dese; bu durumların hiç birinde talâk vâki olmaz.

Koca, karısına, talâk niyyeti ile: «Yetkini elinde kıldım; işte, yetkin elindedir.» der; kadın da, nefsini ihtiyar ederse; bir bâin ta­lâk vâki olur. Bu söz, talâk müzâkeresi esnasında söylenirse, yine durum böyledir.

Koca, bu sözü, üç talâka niyyet ederek söylemişse; bu durum­da üç talâk vâki olur.

Eğer koca, karısına : «Yetkini elinde kıldım ve yetkin e´inde-dir.» der; kadın da nefsini İhtiyar ederse; iki bâin talâk vâki olur. £ Bir kimse, karısına : «Nefsini, bir talâk boşa; bir ric´ate sa­hibim- Üç talâk-ı bâin hakkında gerçekten yetkim elinde kıldım.» der; kadın da, nefsini ihtiyar eder veya boşarsa, üç talâk vâki olur. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Nefsini boşa ve ihtiyar et.» deyince; kadın, nefsim ihtiyar ederse, bir talâk-ı bâin vâki olur. Ancak, bu kadın, nefsini boşarsa, iki talâk vâki olur. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Nefsini boşamak için, yetkin elinde­dir» veya «Nefsini boşayana kadar, yetkin elindedir.» der; kadın da, nefsini boşarsa; bu durumda, bir talâk-ı bâin vâki olur. Füsû-İü´1-Üsterûşnî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun veya işin (= boşanma yetkin) elindedir.» dese; kadın, bulunduğu mecliste, nefsini ihtiyar edene kadar, boş olınaz.

Kadının, nefsini ihtiyar etmemesi hâlinde, koca, muhayyerdir: Dilerse, talâkı îkâ eyler; dilerse, kadının ihtiyarına bırakır. Serah­sî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir; artık ihtiyar eyle.» veya «ihtiyar eyle; artık, yetkilisin.» derse; yetkinin, kadının elinde olduğuna hükmedilir.

Bu durumda, koca, üç talâka niyyet ederse; bu sahih olur. Koca, üç talâkı inkâr; bir talâkı ikrar ederse, kendisine, yemin teklif edilir. Gâyetü´s-Sürûcî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yetkin elindedir; artık, nefsini yarın boşa.» dese; kocanın «...nefsini, yarın boşa.» sözü meşverettir. Ka­dın, o anda nefsini boşayabilir. Füsûlül-lmâdiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Yetkin elindedir; artık, nefsini, sünnet üzere, üç talâk boşa.» veya «...yarm geldiği zaman, nefsini... üç ta­lâk boşa.» dese; kadın, o mecliste, kendisini üç talâk boşayabilir.

Bu durumda, «sünnet üzere» veya «yarın gelince» şartları ge­çersizdir.

Bir kimse, karısına : «Yetki elindedir; nefsini, sünnet üzere, üç talâk boşa.)» veya «Yarm gelince, nefsini, boşa.» der ve bir şeye niyyet etmezse, yetki geçersiz, diğerleri sahih olur. Bu kadın, nefsi­ni, sünnet üzere, üç talâk boşayabüeceği gibi; yarm gelince de bo­şayabilir. Kâfî´de de böyledir.

Şarta bağlanan vekâlet, vakit bakımından ya mutlak veya muvakkat (= geçici) olur-

Meselâ : Bir şahıs, karısına : «Filân adam gelince, yetkin dinde­dir.» dese; o şahıs gelince, talâk yetkisi, kadının elinde olur.

Bu adamın geldiğini, kadın, hangi mecliste öğrenirse; o mecliste, talâk yetkisi, kendi elinde olur.

Şarta bağlı vekâlet, vakit bakımından muvakkat ise, kadın, o muvakkat vakitte muhayyer olur. Şöyleki :

Bir koca, karısına : «Filân şahıs gelince, bir gün için, yetkin elin­dedir.» veya «Şu şahıs geldiği gün, yetkin elindedir.» dese; o şahsın geldiği gün, o vakitte, kadın muhayyer olur.

Burada gün, nekre (~ belirsiz, harf-i tarifsiz) olarak söyle­nirse; kadın, tam bir gün yetki sahibi olur. Bu durumda meclis­ten kalkması sebebi ile, kadının yetkisi geçersiz olmaz.

Böyle hallerde, kadınm yetkisi, mezkûr vaktin tamamında — mükerrer olarak — geçerü olmaz; yani kadın, bu zaman zarfında, yetkisini bir defa kullanabilir.

Kadın, o şahsm geMiğini, geldiği gün bittikten sonra örenirse; bu vekâ´etinden dolayı, artık muhayyerliği söz konusu olmaz. Be-dâi´de de böyledir,

Bir kimse : «Karımın talâk yetkisi, bir ay, filan şahsın elin­dedir.» dese; o şahıs, durumu öğrendiği zamandan itibaren, bir ay süreyle yetkilidir. Durumu, iki ay sonra, öğrenmiş olsa bile, yetki bu adamın elinden çıkmaz. Çünkü, vekâlet, «bir ay»a bağlıdır.

Şarta bağlı olan yetki, şart vücut bulunca, hasıl olur.

Vekâlet veren kimse, vekâletini, — konuşmasından — bir ay son­ra yollasa bile; vekil, bu haberin, kendisine ulaşmasından itibaren, bir ay yetkili olur.

Bir kimse : «Bu ay çıktıktan sonra, karımın talâk yetkisi, filânın ve filanın elindedir.» dedikten sonra, o ay, tamamlansa; bilâhare, bu şahıslardan biri, durumu Öğrenip kadını boşasa; butalâk, durumu, diğer şahsın da öğrenmesine, kadar, mevkuftur-

İkinci şahıs da, durumu öğrendiği zaman, aynı mecliste kadını boşarsa; talâk vâki olur. Aksi takdirde, talâk vâki olmadığı gibi, ada­mın yetkisi de bâtıl olur.

Bir kimsenin, alacaklısı : «Eğer, hakkımı, bir aya kadar, ver­mezsen; karının boşama emri, benîm elimde olsun.» der; borçlu da: «Öyle olsun.» cevabım verirse; şart yerini bulunca; alacaklı olan şa­hıs, kadını boşayabilir. Kerelerinin Vecîzî´nde de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Filân ay gelince —´o ayda — bir gün, yetkin elindedir.» veya «Cuma günü, bir saat yetkilisin.)) der ve bu esnada bir niyyeti bulunmazsa; hiç bir şey vâki olmaz. Ancak, bu şa­hıs; ayın o gününü veya Cum´a gününün o saatini, belirtirse; durum değişir. Itâbiyye´de de böyledir,

Müntekâ´da şöyle yazılıdır :

Bir kimse, karısına : «Ay, hilâl olunca, yetkin elindedir.» der; kadın ise, aynı hilâl olduğunu öğrendiği zaman, o mecliste) nefsini ihtiyar etmezse; bu yetki elinden çıkar.

Şayet, kadın, hilâlden bir gün sonra gelip : «Ben, onu, bi.em.e-dim.» der ve bu durumda, hilâli gözetlemiş olarak kabul edilir. Bu hususta, kadına yemin teklif edilir. Yemini kabul edilir. Ve yetki, kadının elinde olur. Ancak kadının yalan söylediği ortaya çıkarsa, sözüne itibar edilmez. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, senin üzerine evlenirsem; aldı­ğım o kadının, boşama yetkisi, senin elindedir.» dedikten sonra, bu — mevcut.— karısını mal mukabili veya üç talâk-ı bâin ile boşar; bilâhare de, başka bir kadını nikahlarsa; bu —yeni— karısının ta­lâk yetkisi, önceki karısının elinde olmaz.

Ancak, bu koca, karısına : «Bir kadın aldığım zaman, onun talâk yetkisi, senin elindedir.» der; fakat «senin üzerine alırsam.» şartım söylemez ve bilâhare, bu kadını bâin veya üç talâkla yahut da mal karşılığında boşa/diktan sonra; başka bir kadını nikahlarsa; bu yeni karısının talâk yetkisi, önceki karısının elinde olur.

Bir kimse, karışma : «Eğer, üzerine evlenirsem, bu nikahla ilgili yetki, senin elindedir.» veya «...Onun yetkisi senin elindedir.» der; sonra da, o kadını bâin bir talâkla boşayıp, bilâhare geri nikâh­lar ve arkasından da, başka bir kadın alırsa, bu durumda yetki, Ön­ceki kadının elinde olmaz. Zehıyre´de de böyledir.

Şayet, koca, bu durumda : «Nikâhında durduğun müddet­çe...» veya «Sen, benim nikâhımda olmadığın müddetçe...» demiş; sonra da kadını boşamış veya ondan mal karşılığında ayrılmış; bilâ­hare de, başka bir kadın nikahlamış bulunsaydı; bu durumda, koca­nın «nikâhımda durduğun müddetçe...» demesinden dolayı, yetki, kadının elinde olmazdı.

Keza «Sen, benim nikâhımda olmadığın müddetçe...» demiş ol­ması hâlinde de, yetki kadının elinde olmaz.

Kerhî´nin Muhtasarı, Eymân´da ; «Bu kavillerin, ikisi arasında, bir fark yoktur.» denilmiştir.

Mecmûu´n-Nevâzü´de ise : «Bu sözler arasında, fark vardır : «Nikâhımda durduğun müddetçe» denilince, kadının üzerine evle-ni irse; — bu evliliğin — talâk yetkisi, — Önceki — kadını, mal kar­şılığı boşayıp, geri aldıktan sonra da, bu kadının elinde olur. Çünkü, «olmaktan sonra, olmak sabit olur; fakat, dâimiyyetten (— sürekli­likten) sonra, dâimiyet, sabit olmaz.» denilmiştir- Füsûlü´l-Üsterûş-nî´de de böyledir.

Bir kimse, karısının ta´âk yetkisini, onun üzerine evlenmesi hâlinde, karısına verdikten sonra; karısı : «Sen, benim üzerime ev­lendin.)» diye iddia eder ve «Filân kadını aldın.» derse ve hazır bu­lunan o kadın da, şahitler huzurunda :´ «Nefsimi, ona nikâh eyle­dim» derse; bu kadının talâk yetkisi, önceki kadının dinde olur.

İkinci kadın, hazır bulunmamasına rağmen, ilk ka­dın, kocasına : «Sen, filân oğ´u filanın kızını, üzerime nikahladın.» diyerek, belge ibraz eylese ve : «Yetkim elindedir.» dese; bu durum­da, kadının sözüne, itibar edilir mi

Bu hususta, iki rivayet vardır; fakat esahh olan, kadının bu sö­züne, itibar edilmemesidir. Çünkü, bu kadın, üzerine nikahlanmış olan, kadının nikâhının isbatı için dava açmamıştır. Füsûlü´1-lmâ-diyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, eve girersen, yetkin elindedir.» dedikten sonra; onu, bir veya iki talâk boşarsa; bu durumda, kadının yetkisi batıl (= geçersiz) olmaz.

Hatta, bu koca, karısını, tekrar nikahladıktan sonra, kadın eve girse bi´e, yetki, yine kadının elinde olur. Koca, bu karısını; ister, ıddcti içinde nikâhlasın; ister, iddeti bittikten sonra nikâhlasın, is­ter, o kadına, dahil olmuş bulunsun, isterse, dâhil olmamış olsun, kadın, nefsini boşayınca, talâk vâki olur. Hulâsada da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, filanın evine girersen, yetkin elin­dedir.» der; kadın da, o eve girer ve nefsini boşarsa; şayet kadın, mezkûr eve, girer girmez, boşamışsa; talâk vâki olur. Fakat, kadın; iki adım attıktan sonra, nefsini boşarsa; bu durumda talâk vâki ol­maz- Muhiyt´te de böyledir.

Müntekâ´cU şöyle yazılmıştır :

Bir kimse, karısına : «Eğer, senden gaip olursam; sana bir veya iki gün görünmezsem; artık, yetkin elindedir.» derse; İmâm-ı A´zam EbûIEanîfe (R.A.)´nin kavline göre, koca, bir gün görünmeyince, ta­lâk yetkisi, kadının e´inde olur. Bu, önceki, iki emirden dolayıdır.

Karısının, talâk yetkisini, ondan gaip olduğu zaman, kansı-na vermiş bulunan kimse : «Şu kadar müddetle, gaip olursam, yet­kin elindedir.» elerse; bu kadın, istediği zaman, kendisini boşayabi-lir.

Bu şahıs, tayin edilen müddetin sonuna kadar gaip olup, bilâha­re, o günün sonunda meydana çıkar ve kadın da belirlenen müddet bitene kader kendisini gizlerse Şeyhu´I-İmâm´m fetvasına göre, bu durumda, yetki kadının elinde ka´mıştır.

Kâdî İmâm Fahrüddin´in fetvasına göre de, koca, karısının ye­rini bilmiyorsa; yetki kadının elinde olmaz.

İmân". : «Bu durum, kadın, kendisine cima´ edilmiş bir ka­dın, olduğu /aman böyledir. Fakat, cima edilmemiş bir ka­dınsa, kcca, belirlenen kaybolunca, talâk yetkisi, elinde olmaz.

Bir koca, cima etmiş bulunduğu karısından, belirlenen müddet­çe gaip olur; fakat, aynı şehirde bulunur ve evine ge´mezse; yetki, yine kadının elinde olur- Şeyhu´1-İmâm da böylece fetva vermiştir.

Bir kimse, karısına : «Buhârâ´dan gaip olursam; yetkin elindedir.» dese ve Buhârâ´dan, büyük bir köye gitse; yetki, ka­dının elinde olur. Hulâsa´da da böyledir.

Kâdî´l - İmâmü´l - Üstaz Zahîru´d - Dîn´in Fetvalan´nda şöy­le denümişt´r :

«Bir kimse, ne zaman, Buhârâ´dan, iki ay gaip olursam, yetki karımın eliiıded r.» derse; Buhârâ´dan iki ay ayrılınca, yetki, kadının elinde olur. Füsûlül - Üsterûşnî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına, talâk yetkisi verdiği halde; Buhârâ´dan, karısı izin vermeden ayrıldıktan sonra; yine izinsiz olarak Gülsaray´a gidip, orada, iki gün kalsa; kadın, nefs:ni boşayamaz. Çünkü, Gül-saray, Buhârâ´ya dâhildir. Kerderf nin Vecîzi´nde de böyledir.

Necmü´d - Dîn en - Nesefî´ye soruldu :

— Bir kimse, başka bir kimseye : «Ben, bu beldeden aynhrsam ve gaip olmamın üzerinden altı ay geçerse; karımın talâk yetkisi, se­nin elinde olsun. Onun mehrnden kalanı ve nafakasını verirsin.» der; altı ay geçene kadar da ayrılırsa ne olur

O, şu cevabı verdi ;

«O kimse, mutlak vekil kılınmıştır. Bu şahsın, meclisten kalk­masından dolayı, yetkisi bâtıl (= geçersiz) olmaz.»

Semerkant ve Buhârâ´nın diğer bazı âlimleri ise :

«O, bir temliktir. Meclisten kalkmasıyla yetkisi batıl olur.» de-m´şlerdir. Sahih olanda budur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısını, şu vakitte, şu şeyi ona vermek şartıyla yetkili kılar, o vakit çıktığı halde, o şey kadına verilmezse; kadın, ne zaman isterse nefsini boşayabilir. Bu kadın, kendini boşadık-tan sonra, aralarındı-, ihtilâf çıkar; koca : «O vakitte o şeyi ver­dim.» dediği halde, kadın, bunu inkâr ederse; talâk hakkında, kocanın sözüne itibar edilir. Bu durumda, kadının boşandığına hüküm verilmez. Bu mes´elenin aslı Müntekâ´da şöyle zikredil­miştir : «Bir kimse, karısının babasına, eğer kırk güne kadar, sana gelmezsem, karımın talâk yetkisi senin elindedir.» der ve konuştuğu saatten itibaren geceleri ile birlikte, ayni sapta ka­dar tam kırk gün geçerse; kadının nikâh yetkisi, o mecliste kaldı­ğı müddetçe, o adamın elinde olur. Eğer bundan sonra koca: «Gerçekten ben sana geldim.» dediği halde, kadının babası: «Gel-nıedin.» derse; kocanın sözü geçerli olur. Zehiyre´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, senden üç ay gaip olduğum hal­de, nafakan sana ulaşmazsa; yetkin elindedir : derse; bu şartın ye­rine gelmemesi hâlinde kadın, ne zaman isterse kendini boşayabilir. Bu koca, karısına, elli dirhem yollar ve «Eğer bu, nafakan mikta-nnca olmazsa, yetkin elindedir» der. Kadın ise, nafakasını kocası­na bağışlamış bulunur ve müddetde geçerse, nafakası kadına ulaş­mayınca yetki kadının elinde olmaz. İmâm Ebû Hanîfe ER.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.) ´e göre kadının yemini, kalkmış olur.

Kadın nafakasını bağışlamaz; kocası ise : «Ben nafakanı yolla­dım ve o, sana ulaştı, der; kadın da bunu inkâr ederse; bu durumda, kocanın sözüne, itibar edilmesi, münasip olur. Ben, bunu, Kâdil -İmâm Üsdâit Fahrüddin´den, böylece işittim.

Bir müddet sonra, İmâm, bu kavlinden rücû edip : «Kocanın sö­züne itibar edilmez.»

Füsûîü´l - Üsterûşnî´de : Kadının sözüne itibar edilir.» denilmiş­tir. Esahh olanda budur. Huîâsa´da da böyledir.

Zehiyre´de zikrolunduğuna ve Müntekâ´da nak^edildiğne göre :

Bir kimse, karısına : «Sana, bu ay, nafakanı göndermezsem; sen,

boşsun.» veya «Sana, nafakanı göndermezsem; bu ay, artık, sen boşsun.» der ve bir adam vasıtası ile gönderdiği nafaka, şahsın eî:nde zayi olursa, koca, sözünden dönmüş olmaz. Çünkü gönder­miştir. Füsûlül - Üsterûşnî´de de böyledir.

Bu ay geçene kadar, nafakasını göndermemesi hâlinde, dile­diği zaman boşanma hususunda, karısını yetkili kılan bir kimse; bu nafakayı başka bir şahıs vasıtasıyla, karısına gönderir; gönderdiği adam da, aradığı halde, kadının yerini bulamaz ve bu nafakayı mezkûr ay çıktıktan sonra verirse; Kâdi el - Üsterûşm´ye göre o kadın, o ayda talâkı ika edebilir. Bu mes´eleye dikkatle bakmak gerekir. Çünki nafaka, eğer gönderilen adamın elinde, zayi ol-

saydı, yetki, kadının elinde ölmezdi. Çünkü şart, göndermemek olduğu hald3, koca göndermişti.

Bir k:mse, karışma : «Eğer, sana, on gün sonra, beş dinar göndermezsem; talak yetkisi elindedir.» der ve on gün geçtiği halde, nafakayı göndermezse; eğer adanı böyle söylemekle fevri murad ©derse; kadının, kendini boşama hakkı olur. Fakat koca, fevri mu­rad etmezse, ikisind´ ı birisi ölene kadar, kadın kendini boşayamaz. Kerderî´nin Vecîzi´nde de böyledir.

Bir kimse, Semerkant´tan ve orada bulunan karısından gâyib olmayı murad eder, kadım da, ondan nafaka taleb ederse; bu durum­da koca : «Eğer nafakanı, on güne kadar, Küş´ten yollanmazsam, yet­kin elindedir, ne zaman istersen nefsini boşa.» der ve on gün geçme­den nafakayı Küş´ten değilde başka yerden yollarsa, kadın yetkili olabilir mi Zahîrü´d-dinm Fetvaları´nda : «Bu durumda kadın, yet­kili olur.» denilmiştir.

Koca, karısına : «Eğer nafakanı, on güne kadar Kermine´den yol­lamazsam; artık, sen boşsun, dediği halde; nafakayı, on gün geçme­den, başka bir yerden gönderse yemininde hânis olur. CYâni kadın boş olur) Füsûlü´l - Imâdiyye´de de böyledir.

Koca : «Eğer nafakan on güne kadar el´ne geçmezse yetkin elindedir.» der; kadın, bu müddet.içinde babasının evine izinsiz git­tiğinden, nafaka kadının eline ulaşmazsa, talak vâki olmaz. Bahrür-Râik´te de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Senden gâib olursam, yetkin elinde­dir.» dedikten sonra, alim bir kimse onu es;r etse; bu durumda kadın yetkili olmaz.

Şeyh´in buyurduğuna göre : «Bir kimse bulunduğu yerden gitmeye cebredilir; o da bizzat kendisi giderse; bu durumda kadın, yetkili olur. Kerderî´nin Vecîzü´nde de böyledir.

Bir î-r´.mse, karısını, suçsuz olduğu halde, dövdüğü zaman, yetkili kıldıktan sonra döver; bu durumda, kadın da nefsini boşarsa; sonradan, aralarında ihtilaf çıkıp; koca, karısını, suçu yüzünden dövdüğünü söylerse; kocanın sözüne itibar edilir. Zehiyre´de de böy­ledir.

Bir kimse, karısını; onu suçsuz olduğu halde, dövünce, dile­diği zaman, kendini boşamaya yetkili kılar; kadın ise, kocasından izinsiz olarak, evinden çıkar ve kocası onu döverse; bu durumda yet­ki kadının elinde olur mu Bu durumda; eğer kadının mehr-i muac­celi ödenmişse; gerçekten yetki, onun elinde olmaz.» denilmiştir. An­cak mehri verilmemişse; kadın, babasının ev´ne, kocasından izinsiz gidebilir ve muaccel mehrinin verilmesini tenvn için, nefsini, men edebilir. Bu durumda, kadının evinden çıkması, suç sayılmaz.

Şeyhü´1-İmâm Zahîrüddin- Mürgînânî, yetkinin kadının elinde olmayacağına fetva verir ve «Kadının evinden gitmesi mutlaka suç­tur.» derdi. Önceki kavil daha sahihtir. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sana, bir aya kadar, iki dinar verme sem; yetkin elindedir.» der; kadın ise, bu durumda borçlanıp ve onu kocasına havale ederse; borcu ödemek için, konuşulan müddet çık­madıkça kadın için talak yetkisi yoktur. Fakat, o müddet çıktığı hal­de kocası, o borcu ödemez ise; kadının yetkisi elinde olur ve nefsini boşayabilir.

Bir k´msc, karısına : «Sen, izin vermeden, bu yerden çıkar-îsam yetkin elindedir.» dedikten sonra, oradan çıkar; kadm ise onun arkasından çağırırsa; bu, izin sayılmaz. Kadından, izin istenir; o da, işaret ederse; bu durumda, hükmün ne olacağı söylenmemiştir. Ker­derî´nin Vecîzü´nde de böyledir.

Ceddim merhumdan soruldu :

Bir kimse, karısına yetki verip «Kumar oynarsam, kendini bo-şayabilirsin » dedikten sonra kumar oynasa; kadında nefsini boşa-yınca koca : «Sen bunu duyup, b´leli, üç gün oldu. Bunu öğrendiğin mecliste, nefsini boşamadm.» d;ye iddia eder, kadm da : «Hayır, bel-kide ben, bu durumu, şu anda öğrendim ve nefsimi hemen boşadım.» derse; ne olur

O, şu cevabı verdi :

— «Kadının sözü mu´teberdir.» Füsûlü´l - Imâdiyye´de de böyle­dir.

İçki içince veya ondan gâib olunca, karısına talâk yetkisi veren kimse, bu iki şeyden birini yapar; kadm da kendisini boşadıktan sonra; adam diğerini yaparsa; kadm, ikinci defa nefsini bir daha boşayamaz.

Bir kimse, karısını dövünce veya ondan gaip olunca; onu isterse, bir; isterse iki talâk boşanması hususunda yetkili kılar; kadın ise, bu şartlardan biri tahakkuk edince, nefsini bir talâk boşadıktan sonra; ayni mecliste, ikinci defa boşayabilir mi

İmân: «Hayır» boşayamaz.» demiştir. Füsûlü´l - Üsterûşnî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer senden, altı ay gizlenirsem, nef­sim ve nefakam bu müddet içinde, sana ulaşmazsa, falâk yetkin elindedir.» dedikten sonra, gaip olur, kendisi değil de nafakası kadı­na ulaşırsa; yetki, kadının elinde olur. Çünkü, burada, falâk, iki işin yapılmaması şartına bağTanmıştır. Bunlardan birisi, yerine gelme­yince, adam hânis olur. Şayet, bu fiillerin bulunması şartına bağlan­mış olsaydı, ikiside beı-aber bulunmayınca, bu şahıs, yemininden hâ­nis olmazdı.

Eğer bu şahıs vallahi şu iki eve girersem...» veya «Şu eve, ve şu eve girersem; sen boşsun.» demiş oîsa, talâkı ister evvel, ister sonra söylesin, o evlere girmedikçe, karısı boş olmaz. Cevâhirül - Ahlâtî´dc de böyledir.

Bir kimse yaşı küçük olan karısına; bir sene gaip olunca yet­kinin onun elinde olduğunu söyler; şart tahakkuk edince de ka­dın taslakı ikâ ederse bu talâk, talâk-iric´î olur. Mehir ve nafaka sakıt olup düşmez. Kerderî´nin Vecîzi´nde de böyledir.

Bir kimse, karısını suçsuz olarak dövünce, nefsini boşamak üze­re, talâk yetkisini karısının eline verse; bu durumda kadının nafaka istemesi bir suç değildir.

Fakat, kadının, kocasına sövmesi; onun elbisesini yırtması; sa­kalını tutması, suçtur.

Kadının, kocasına hitaben «ey eşek» veya «ey ahmak» yahut «Allah,, Ömrünü alsın.» demesi de suçtur.

Aynı şartlar altında, kadının, yüzünü mahrem olmayanlara aç­ması da. Şeyhü´I - İmâmül - Üstâz´in fetvasına göre suçtur.

Kâdil - İmâm Fahrüddin ise : «Bu suç değildir.» demiştir.

Kudûrî´nin kavline göre, kadının elleri ve yüzü mahrem değil­dir.

Bu söz, ona muvafıktır. Hulâsa da da böyledir.

Kadın, bu şeylerle itham edilebileceğinden dolayı, sahih olan, bunun suç olduğudur. Zahîriyye´de de böyledir.

Kadının, sesini, yabancı erkeklere duyurması suçtur. Ancak, bunun için, kadının, yabancı ile, sesini duyurmak için kasden ko­nuşması veya yabancının, kadının sesini, kocasıyla nizâh ederken duyması gerekir, Huİâsa´da da böyledir.

Kadının, yabancıya sövmesi de suçtur. Bahru´r - Râık´ta da . böyledir.

Bir kimse suçsuz olarak, karısını döğmesi hâlinde, talâk yönün­den onu yetkili kılar, kadın da, şer´i olarak, bir suç işleyerek, dövül­meye müstehâk olduğu halde, kocası onu dövmez; birkaç gün sonra, kadın, yine suç işler; ancak bu şer´i bir suç olmadığı halde, kocası onu döverse; kadın ise, yetkisi gereğince nefsini boşaymca, kocası : «Ben, bunu, Önceki, suçundan dolayı dövdüm. Senin, nefsini boşama hakkın yoktur.» der; kadın ise : «Hayır, sen beni, sonraki suçumdan dolayı dövdün. Benim, kendimi boşama yetkim vardır.» derse; ko­canın sözü geçerlidir. Hâbiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısını, suçsuz olarak dövdüğü zaman, karısını ta­lak yetkisine sahip kıldıktan sonra; koca, kadına; kadın da kocasına liânda bulunur ve koca, karısını döverse; bu hususta, bazı âlimler, şöyle demişlerdir : «Bu bir cinayet değildir.» Ancak, âlimlerin ekse­risi bunun cinayet olduğu, üzerinde durmuşlardır. Sahih olan da budur.

Keza, koca, karısına veya karı, kocasına isnadda bulunsa; bunun için de koca, karısını dövse; haklı dövmüş olur. Zahîriyye´de de böy­ledir.

Bir koca şer´î bir suç olmaksızın karısını dövmesi hâlinde, ta­lâk yetkisini, onun elinde kılar;kadının husûmet esnasında, kocası­na : «Ey hizmetçinin oğlu» veya «Ey bedevinin oğlu!» demesinden dolayı, kocası onu dövse; bu durumda koca, kadının dediği gibi ise, kadın nefsini boşayabilir.

Bir kadın, kocasına : «Ey dokumacının oğlu!» der; kocası da, kadının dediği gibi olursa; buna da itibar olunmadığı gibi; bu, bir suç da olmaz, Bahru´r - Râık´te de böyledir.

Bir kocanın, karısına : «Ey akılsız!» demesi, —şer´î bir — suçtur. Kadının buna cevaben kocasına «Sensin!» demesi hâünde de ihtilaf vardır. Doğrusu, bunun da suç olduğudur. Bu durum, sanki,, kadının, kocasına : «Sen kendin akılsızsın»» demesi gibidir. Hiza netül - Müftîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısını, suçsuz dövünce; dilediği vakit, kadına kendi nefsini boşama yetkisi verir; kadmdaj kadıya dava açıp «O, beni suçsuz olarak dövdü. Ben de nefsimi boşadım ve mehdinden kalanı istiyorum." der; kadı.ise, kocaya, ne için karısını dövdüğünü sorunca; koca : «Kasden dövmedim.» cevabını verince karısı, kadı­ya : «İşte, dövdüğünü ve talâkın vukuunu ikrar ediyor. Mehrimin kalanım vermesini emir buyur.» dedikten sonra kocası : Onu, suçu yüzünden dövdüğünü.» iddia eder, ve beyyine ibraz ederse; âlimler, ittifakla Tenakuzundan dolayı, kocanın iddiası geçersizdir.» demiş­lerdir. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kimse, suçsuz olarak karısını dövmesi hâlinde, talâk yetkisini onun eline verir; kadında özürsüz olarak evin üstüne çı­karsa; bakmak için çıkması hâlinde, bu suç olur; değilse olmaz,

Keza, talâk yetkisini, bu şekilde, kadının eline verdikten son­ra, onu : «Bana bir karpuz ver.» der; kadın, ihanet olsun diye kar­puzu, kocasına atar ve kocası onu döverse, kadının böyle davran­ması suçtur. Ancak, kadın, karpuzu, ihanet yolu ile atmazsa, bu suç olmaz.

Kadın, günâh olan bir işi yapar; kocası da, ona : «Yapma, bu­nu : » demesine rağmen, kadın ona cevaben : «Nefsim, bunu hoş gördü.» der ve kocası onu döverse; kadının bu sözü, suç olur. Fakat, kadının günah olmayan bir işi yapması suç olmaz. Cevâhirü´l - Ah-lâtiyye´de -de böyledir.

Bir koca, karısını, suçsuz olarak dövdüğü takdirde, talâk yetkisini, bunun eline verdikten sonra; başkasına emrederek onu dövdürürse; bazı âlimlere göre, koca, bu durumda; hanisi olur. Bu, köles´ni dövmemeye yemin eden; bir şahsın; onu, bir başkasına söyleyip, dövdürmesi hâlinde, hân=s (= yeminini bozmuş) olması gibidir. Bâzı âlimler ise : «Koca, bu durumda hânis olmaz» demiş­lerdir.

Bu şekilde, yetki veren bir koca, karısını, korkutup inc´tse ve­ya saçını çekse; ısırsa; boğazını sıksa; bu durum´arda, kadın yetkili olur. Ancak, bunların, şaka, latife olmaması gerekir. Bunlar, şaka olduğu zaman, kadın yetki sahibi olamaz ve nefsini boşayamaz. Bu durumda, kadının canı acımış olsa bile hüküm değişmez.

Şakaİaşırken, kocanın başı, kadının burnuna değip kanatsa; bu durumda da koca hânis olmaz. Esahh olan budur. Füsûlü´l - Üste-rûşnî´de de böyledir.

Bir kadının, kocasının -:zni olmadan, evinden, bir şey ver­mesi, — böyle bir şey âdetten değilse— suçtur.

Bir kadının, kocasına, beddua etmesi ve «Kadınların kocaları erkektir; benimki değil.» demesi de suçtur.

Bir kimse, karısını, sadece ekmek yemeye çağırır o da buna öf­kelenirse; bu hâl, suç olmaz. Bahru´r - Râik´ta da böyledir.

Bir kimse, karısını, suçu olmadığı takdirde dovmes: hâlin­de, onu yetkili kıldıktan sonra; ona : «Her on günde bir, anne ve ba­banın evine gitmek üzere, sana izin veriyorum.» dediği halde, kadın on gün veya daha fazla bir zaman geçtiği halde, onların evine git­mez; ancak, babası, kadını ziyarete gel"r ve bilâhare de, kadın izin almadan, onlara gidince; kocası, onu döverse; bu durumda kadın, nefsini boşamaya yetkili olur.

Bir kadının anası, onun kocasının evine gelince, koca, karısı­na : «Köpek annen geldi.» der, kadın ise ona : «Köpek senin annen­dir ve bacındır.» cevabını verir; bundan dolayı da koca karısını dö­verse; kadın, nefsini boşamaya yetkili olmaz. Kerderî´nin Vecîzi´n-de de beyledir.

Eve misafir gelince, koca karısına emrederek, misafirin ya­tıp uyuması için, yatak sermesini istediği halde, kadın yapmasa ve kocası onu dövse; bu durumda kadın, yetkili olur.

Bir kocanın, karısını, elbisesini yıkamadığı ve yemeğini pişirmediği için dövmesi de, onu suçsuz dövme Hizâiıetü´l - Müftin´de de böyledir.

Bir koca, karısını, ona şetmedip, sövmesi hâlinde, onu talâk yetk´sine sahip kıldıktan sonra; ona : «Fercini parçalama...»; «Pis­lik yeme...» veya «ye»; yahut «Başını duvara çal» derse, kadın yet­kili elmaz. Hülâsa´da da böyledir.

Ne zaman döverse, kadını talâk bakımından yetikli kılan bir kimse, aralarında hiçbir husûmet yok iken onu döver ve kadın da kendisini boşarsa; mehir lâzım gelir. Şayet, bu kadının kocası: «Zararsız olarak yetkin elindedir.» dem´şse; o zaman, mehir gerek­mez. Kerderî´nin Vecfcri´ride de böyledir.

Bir kimse; karısına : «Her ne zaman istersen, yetkin elin-dadir.» dese, kadın, ne zaman isterse; ister ayni mecliste; ister baş­ka mecliste olsun, üç talâka kadar, nefsini boşayabilir. Ancak, o mecliste bir talâktan başka boşayamaz.

Şayet dilerse, nefsini, bir talâk boşar. Dilerse, iddeti içinde, bir daha boşar. Dilerse, yine iddetinin içinde, üçüncü bir defa daha bo­şayabilir.

Fakat, üç talâk vâki olup, başka kocaya gittikten sonra, aynı kocaya döner ve yine nefsini boşamak isterse, bu durumda, yetki sahibi olamaz. Çünkü, üç talâkın vukuu ile, — Önceki— yem´n, ar­tık, geçersiz olmuştur.

Bir kadın, nefsini bir talâkla boşayıp, iddeti bittikten sonra, başka bir kocaya vanr ve bilâhare de, önceki kocasına dönerse; îmânı Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu ka­dın, üç talâkla geri dönmüş olur.

Şayet, bu kadın, üç talâkı, üç ayrı defada dilem´ş olsa; biri bi­rinden sonra olmak üzere, üç talâk vâki olur. Füsûlü´l - Üsterûşnî* de de böyledir.

Kadın, bir defa dileyip, bir talâk boş olduktan sonra; id­deti içinde, kocası, onu yeniden nikâhlasa; üç talâktan geriye kalan, iki talâk hakkında, kadın, dileme yetkisine sahip olur. Fetâvâyi Kâ-dihân´da da böyledir.

Bir kimse, karışma : «Dilediğin zaman...» veya «Ne zaman dilersen, yetkin elindedir.» derse; bu kadının, o mecliste, bir defa, nefsini dileme yetkisi vardır. Diğerlerini ise, hangi vakitte dilerse, o zaman, ihtiyar eder.

Ancak, bu kadın, kocasını ihtiyar ederse ( — seçerse) yetki, elinden çıkar.

Keza, kocanın : «Yetkin elindedir; dilediğin zamandaC veya di­lediğin vakitte.) » demesi hâlinde de, hüküm, yukarıdakinin aynıdır. Füsûlü´l - Üstürûşnî´de de böyledir.

Bu kadın, yetkisini reddetmekle, yetki, reddedilmiş olmaz. Bu kadın, o meclisten kalksa veya başka bir iş yapsa; yahut da, baş­ka bir söz konuşsa bile, nefsini boşayabilir. Ancak, nefsini, —bu mecliste — bir defadan fazla boşayamaz. Bedâi´de de böyledir.

Eğer, bir koca, karısına ; «Nasıl istersen, yetkin elindedir.» derse; yetki o meclisle, sınırlandırılmış olur. Keza kocanın «ister­sen...»; «istediğin şekilde...» «kaç defa istersen...»; «Nerede is­tersen...» veya «Hanki şekilde istersen...» —«yetkin elindedir.» — demesi hâlinde de kadın, sadece, o mecliste yetkili olur.

Bir kimse, karısına : «Nasıl dilersen, yetkin elindedir.» dese; yine, kadın, o mecliste yetkili olur. Başka yerde, yetkili olmaz. Fü-sülül - İjnâdiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «İhtiyar et; dilediğin zaman.» veya «Di-gediğin vakit, yetkin elindedir.» dadikten sonra; kadın, nefsini, bâin bîr talâk ile boşar; bundan sonra da, kocası, onu yeniden nikahlar­sa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, bu kadın, yine de, nefsini ih­tiyar edip, ikinci defa boşanabilir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) göre ise bu kadın; ikinci defa boşanamaz. ŞemsüT - Eimme Serahsî : «Bu kav;I, zayıftır.» demiştir. Hulâsa´da da böyledir. ´

Bir kimse, karısına : «Filân kadının, talâk yetkisi, ne zaman istersen, senin elindedir.» derse; bu, o mecliste, yetkinin, o kadının elinde olması için bir müşaveredir. Muhıyt´te de böyledir.

B:r kimse, karısının eline yetki verir; o da, kendisini bâin bir talâkla boşarsa; zahiri riâveyete göre, artık yetki elinden çıkar. Ancak, kadın nefsini ric´î bir talâkla boşarsa; diğer yetki, elinde kalır.

Âlimler : «Bu, emir, münecciz olduğu zaman», böyledir. Fakat, yetki C = enrr) muallak (= bir şarta bağlı) olursa (Meselâ : «Eğer, seni döversem; artık, yetkin elindedir.» dedikten sonra; onu, mal mukabili veya karşılıksız boşarsa,) kadının yetkisi bâtıl (= geçer­siz) olmaz. Kocası, tekrar onu tezviç edip dövene kadar kadının yetfcisi elinde olur. Kadını iddeti içinde; veya iddeti bittikten sonra ni­kahlamış olması da müsavidir. Zehıyrejîde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Karım olduğun müddetçe, yetkin elindedir» derse; bu söz, kadın, nikâh üzere olduğu müddetçe ge­çerlidir. Kadın, bâin olarak ayrıldıktan sonra, yetki bâtıl olur. Ric´î olarak ayrılmak, bunun hilâfmadır.

Keza, koca: «Karım olduğun müddetçe» demez; yetkiyi kadına verir; o da kendisini bâinen boşadıktan sonra, kocası onu geri alır­sa; rivayetlere göre yetki kadının elinde kalır. Fetva da, bunun üze­rinedir. Giyâsiyye´de de böyledir.

Bir kimse ille karısı arasında, münâkaşa çıkar ve kadın : «Allah´ım, beni bundan kurtar,» deyince; kocası: «Eğer, benden kurtulmak istiyorsan, yetkin elindedir ve boşamak benden.» dese; fakat, üç talâka niyet etmese; Ancak kadın : «Nefsimi, üç talâk boşadım.» der; kocası ise : «Kurtuldun,» cevabını verirse İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, bir şey vâki olmaz; Mezîd´de de böyle­dir.

Bir kadın; kocasına : «Ben, kendimi boşamak istiyorum.» der, kocası da : «Olur.» cevabını verince kadın : «Boşadım.» derse; eğer koca; talâk yetkisini, vermek niyyeti ile bu sözü söylemişse; kadın, bir talâk boş olur. Ancak, bununla, «Nefsini boşa» demeyi kasdetmişse, kadın, boş olmaz.

Bir kimse, başka bir kimseye : «Sen, benim, senin karını, üç talâk boşamamı ister misin.» der; o adam da «Olur.» cevabını verince, diğer şahıs : «Ben, senin karını, üç talâk boşadım.» derse; â imlerimiz : «Bu durumda, kadın, üç talâk boş olur.» demişlerdir. Koca, kadının vekâletini, talâkı, o şahsa, tefvizi irâde eylediği za­man, bir talâk vâki olur. Fetâvâ´yi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsa : «Talâk yetkisi senin elinde ol­mak ve istersen onun nefsini boşayıp; istersen boşamamak üzere; kızını bana nikâhla.» der; o şahıs da, kızını, ona nikahladıktan son­ra; o adam, kızını boşasa; eğer, aynı mecliste boşamışsa; kadın, bo­şanmış; o meclisten kalktıktan sonra; boşamışsa; kadın, boşanma-mış olur.. Hâvide de böyledir.

Bir koca, karısına : «Üç talâk yetkisi, senin elindedir; eğer beni, mehrinden uzak tutarsan.» der; kadında : «Beni vekil et, ki nefsimi boşayabileyim.» cevabını verince, kocası ; «Sen, benim ve-kUimsin. Nefsini, boşayabiîirsin.» derse; kadın ise kocasını mahir­den uzak tuttuktan sonra; aynı mecliste nefsini boşarsa; talâk vâki olur. Fakat, kocasını, mehirden muaf tutmazsa, talâk vâki olmaz.

Bir kadın, kocasına : «Talâk yetkisini, bana vermene karşılık, mehrimi sona terk ederim.» der; koca da, kadının dediğini yapar­sa; kadın, nefsini boşamadıkça, mehir hakkı zayi olmaz. Serahsî´-nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse, telâk yetkisini, karısına vermek için zorlansa; o-da yetkiyi, verse, bu sahih olur. Ebü Nasır´dan rivayeten, şöyle de­nilmiştir: Bir kimse, karısını boşamak ve bu durumu kağıda yaz­mak veya, yetkisini vermek üzere, kâğıda bir yazı yazmak üzere zor­lansa, koca niyyet etmedikçe, bu sahih olamaz.» Itâbiyye´de de böy­ledir.

Bir köle, efendisine: Şu cariyeni, nikah yetkisi, seninelinde olmak üzere, bana nikâhla, der ve efendisi nikahlarsa, yetki, onun elinde olmaz. Fakat, efendi, önceden, bu cariyenin teîâk yetkisi be­nim elimde olmak üzere, sana nikahlıyorum, der; kölede, bunu ka­bul ederse, yetki efendinin elinde olur. Serahsi´nin Muhiyt´inde de böyledir. [30]



3- Talâkı Kadının İsteğine (= Dilemesine, Meşietine) Bırakmak


Bir kimsenin, karısına : «Nefsini boşa.v demesi halinde, «di­lersen» demesi veya bunu, söylememesi arasında bir fark yoktur. Bu kadının, özellikle, o mecliste, nefsini boşama hakkı vardır. An­cak, o meclisten ayrılınca, yetk´si kalmaz.

Bir kimse, başkasına : «Karımı boşa.» der ve «dilersen.» sözü­nü ilâve ederse; durum, Önceki gibi oîur. Yani, aynı mecliste yetkili olduğu halde, başka yefde yetkili olmaz, «-Dilersen» kelimesini söy~ Iemezse, o k´mse vekil olmuş olur. Yetkis´, yalnız o meclise münha­sır olmaz; oradan ayrılsa bile, yine yetkili olur. Cevheretü´n - Ney-yire´de de böyledir.

Bir kimse karısına : «Nefsini boşa.» der ve üç talâka niyyet ederse; bunun üzerine, kadm da, ister hepsini birden, is/ter ayrı ay­rı, üç talâk nefsini boşar, ve : «Nefsimi, üç talâk boşadım.» derse; bu durumda kadın, üç talâk boş olur. Şayet bir talâk veya iki talâk boşarsa, yine bir talâk vâki olur.

Bu kadın, nefsini, bir talâk boşadıktan sonra, susup; bilâhare de : «îki talâk.» derse; bu durumda kadm, bir talâk boş olur. Ti-murtâşî´de de böyledir´.

Bu şahıs, iki talâka niyyet etse ble, bir talâk vâki olur. Nikâh altında olan, câriye ise, bu hükümden müstesnadır. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Eğer, bu koca, bir talâka niyyet ederse, İmâm Ebû Hanife (R.A.)´ye göre, bir şey vâki olmaz. İmameyn´e göre, bir talâk vâki oîur.

Kocanın niyyeti olmadan veya bir talâka niyyeti varken; kadın, kendini boşarsa, bu bir ric´i talâk olur.

Bu durumda, kadın : «Nefsimi, bâine eyledim.» veya : «Ben, sa­na, haram oldum.» veya : «Senden kesildim; uzak oldum, bâinim.» dese bile; ric´î b´r talâk vâki olur. Timurtâşî´de de böyledir.

Bü durumda, kadın : «Nefsimi ihtiyar eyledim.» demiş olsa bile, talâk vâki olmaz ve talâk yetkisi de, elinden çıkmış olur. Fet-hü´l - Kâdir´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Nefsini, üç talâk boşa.» dediği halde, c, bir talâk boşarsa; bir talâk boş olur.

Koca, karışma : «Nefsini, bir talâk boşa.» dediği halde, kadm, nefsini, üç talâk boşarsa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre, talâk vâki olmaz. İmameyn´e göre bir talâk vâki olur. Hidâye´de de böy­ledir.

Bir k;mse, karısına : «Nefsini, bir talâk boşa.» der; kadın da : «Nefsimi, bir talâk boşadım; bir talâk; bir talâk; derse, bu du­rumda, biıd talâk vâki olur. Fazladan söylenen lafızlar, boş sözdür.

Bir koca, karısına : «Nefsini, ric´î olarak, bir talâk boşa.» de­diği halde, o, bâin olarak boşarsa, veya : «Bâin olarak boşa.» de­diği halde, kadm, ric´î olarak boşarsa, kocanın ded´ği gibi olur; ka­dının yaptığı gibi olmaz. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, iki karısına : «Nefislerinizi, üçer talâk boşayı-mz.» der ve bu kadınlar da, cima, eylediği kadınlar olur, onlardan herbirisi kendi nefsini ve arkadaşını takip üzere boşarlarsa; bu ka­dınlardan her biri, — sonraki değil öncekinin boşaması sebebiyle — üç talâk boş olur. Çünkü, birinciden sonra, ikincinin boşaması nef­si ve arkadaşı hakkında bâtıldır. Şayet, birinci kadın, önce arkada­şını üç talâk boşar ve sonrada kendisini boşarsa; kendisi değil de, arkadaşı boş olur. Çünkü, o kendisi hakkında mâlikedir. Milkiyet ise mecüs üzerine, iktisar eder. Arkadaşının talâkına başladığı va­kit, yetkisi elinden çıkar ve bundan dolayıda kendisinin boşaması geçersiz olur. Ancak bundan sonra, arkadaşının tatlîki hakkında­ki yetkisi geçersiz olmaz. Çünkü, onun hakkında, vekiledir. Veki­le ise, meclis üzerine iktisâr olmaz. Zahîriyye´de de böyledir.

Müntekâ´da İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´nin şöyle buyurduğu nakledilmiştir : Bir kimse, iki karısına : «Nefislerinizi boşayınız.» sonra da : «Nefislerinizi boşamayınız.» derse; aynı mecliste durdukları müddetçe, bu kadınlar, nefislerini boşayabiürler. Ancak, nehiyden sonra, biri diğerini boşayamaz. Şerahsî´nîn Muhıytı´nde de böyledir.

Bir kimse, iki karısına : «Dilerseniz, nefislerinizi üç talâk boşayınız.» deyince kadınlardan birisi, hem kendi nefsini, hem de arkadaşını, aynı mecliste, üç ta^âk boşasa; kadınlardan hiç birisi boş olmaz. Ancak, bundan sonra, diğer kadın, kendi nefsini ve ar­kadaşını, o meclisten kalkmadan, üç talâk boşarsa; ikisi de üç talâk boş olur. Bu kadm da, onlardan birisini boşasa; talâk vâki olmaz. Her ikisi de, o meclisten kalktıktan, sonra, her birisi, nefs´ni ve ar­kadaşını, üç talâk boşasa; hiç birisi boş olmaz. Muhıyt´te de böyle­dir.´

Bir koca, karısına : «Eğer dilersen, nefsini üç talâk boşa.» der; kadın da, bir veya iki talâk boşarsa; bil-ittifak birşey vâki ol­maz. Bedâi´de de böyledir.

Bu meselede, kadın : «Diledim; bir talâk ve bir talâk, bir ta­lâk.» der ve lafızların birini diğerine bitişik söylerse; üç talâk boş clur. Hüküm bakımından kadm, kendine c´ma´ yapılan bir ´kadm olması veya böyle olmaması arasında bir fark yoktur. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse karısına : «Eğer dilersen, nefsini bir talâk boş &t.» der; kadın da nefsini üç talâk boşarsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre, bir şey vâki olmaz. îmameyne göre, bu kadın, bir talâk boş olur. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Ne zaman dilersen, nefs´ni boşa.» der; kadın, ister o mecliste; isterse, başka yerde; ne zaman isterse nef­sini boşayabiür. Ancak, onun bu dilemesi, bir defaya mahsustur. Kocanın : «İstediğin şekilde, isted;ğin vakit...» demesi de aynidir. Ancak, koca : «Her istediğinde derse;,bu durumda, yetki ebedîleşir ve üç talâk vâki olana kadar, bu yetki devam eder. Sirâcü´l - Veh-hac´da da böyledir.

Bir koca, karısına : «İstediğin şekilde, nefsini boşa.» derse; kadm, dilediği gibi hareket edebilir. Yani, ister bâin, ister rıc´î, is­ter bir, ister iki, ister üç talâk nefsini boşayabilir. Ancak, bu bir meclise mahsustur. Tehzîb´dede böyledir.

Koca, karılarından birine : «Eğer, dilersen, nefsini boşa; eğer dilersen, diğer karımı boşa» der; kadm da : «Diğer kann boş­tur ve ben de boşum.» veya : «Ben boşum; diğer karın da boştur.» derse; ikisi de boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir k:mse; karısına : «Dilersen, nefsini üç talâk boş eyle.» der; kadın da : «Ben, boşum.» derse; talâk vâki olmaz. Ancak ka­dın : «Ben üç talâk boşum.» derse; o zaman, boş olur. Tatarhâniy-ye´de de böyledir.

Bir kimse; karısına : «Dilersen, nefsini boşa.» der; o da : «Nefsimi boşamayı diliyorum.» derse; bu sözü geçersiz olur.

Bir kimse, karısına : «Dilersen, nefsini boşa.» dedikten sonra, teoennün etse; (- cinnet getirse, delirse); sonra da, kadın, kendi­sini boşasa; İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, kocanın, sözünden dö­nebileceği her şey, cinnet sebebiyle geçersiz olur. Sözünden döne­meyeceği, her söz ise, cinnet sebebiyle, geçersiz olmaz. Fetâvâyi Kâ­dîhân´da da böyledir.

Müntekâ´da, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) tan rivâyeten şöyle denil­miştir :

Bir koca, karısına: «Ne zaman istersen, nefsini bir talâk, bâin olarak boşa.» der; sonra da; «Nefsini, bir talâk boşa; ne zaman is­tersen, ben ric´ate malikim.» der; günlerce sonra, kadm : «Ben, kendimi boşadım.» derse; bu talâk, talak-ı rıc´î olur. Çünkü kadı­nın sözü, kocanın ikinci sözüne, cevap olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «İstersen, nefsini, on talâk boşa.» der; kadm ise, nefsini üç talâk boşarsa; bir şey vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «D´lersen, nefsini boşa.» der; o da : «Diledim.» cevabını verirse, talâk vâki olmaz; Bedâi´de de böyledir.

Ziyâdât´da şöyle mezkurdur :

Bir kimse karısına : «Yarın gelince, nefsini, bin dirheme bedel, boşa.» der; yarın olmadan da, sözünden dönerse; dönmesi, bir iş görmez. Fakat, kadın : «Yarın gel:nce, bin dirheme karşılık, beni boşa.» dese de; yarın gelmeden, sözünden dönse; onun dönmesi, iş görür. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Dilersen, sen boşsun.» der; kadın da : «Diledim.» cevabını verirse, o meclise mahsus olmak üzere, kadın boş olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, istersen» veya «razı olursan; ar­zu .edersen...» veya «seversen boşsun.» der; kadın da, o mecliste : «Diledim» veya «istedim.» cevabını verirse, talâk, vâki olur. Hâvî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Hoşuna giderse.» veya «Muvafakat eder­sen sen, boşsun.» dediği zaman, kadın : «Diledim.» cevabını verirse, yine talâk vâki olur. Tatarhâniyye´de de böyledir.

t Koca : «Dilersen boşsun.» der; kadın ise : «sevd´m.» derse: talâk vaki olmaz Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Talâk isteyicim.» der ve bu esnada, ta­lâka niyyet ederse; kadzn ise : «Gerçekten istedim.» karşılığını ve­rirse; istihsânen, talâk vâki olur; fakat, talâka niyyeti olmazsa; talâk vâki olmaz. Ancak, koca, karısına : «Talâkını istiyorum.» der­se, niyyeti olmasa bile, talâk vâki olur.

Bir koca, karısına : «Sen, dilersen, boşsun.» der; karısı ise : «Evet, kabul ettim; razı oldum.» karşılığını verirse, talâk vâki ol­maz.

Bir koca, karısına : «Eğer, kabul edersen; sen boşsun,» der; kadın ise : «Diledim.» cevabım verirse; bu durumda Fakın Ebû Bekr el - Belhî´ye göre, gerçekten, talâk vaki olur. Serahsî´nİn Mu-myti´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer dilersen sen boşsun.» dediğinde karısı: «Sen dilediysen, bende diledim.» cevabım verir, kocası ise ta­lâka niyet ederek; «Diledim.» derse; yetkigeçersiz olur". Ancak koca, taîâk niyyeti ile, karısına: «Talâkını diledim.» derse; kadın boş olur. Hidâye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Eğer dilersen; sen boşsun.» der; kadın­da : «Diledim.» cevabını verirse; bu durumda iki vecih vardır : Kadın bu dilemesini, geçmiş bir şeye bağlar, aslında da, o şey bu­lunursa; bu vecihte, talâk vâki olur. Ancak, bu dilemesini, bulun­mayan bir şey ile bağlarsa; bu vecihte, talâk vâki olmaz ve yetkikadının elinden çıkar. Bu sebepledir ki, biz : «Babam dilerse, ben de diledim.» denildiği zaman; bu, geçersiz olur.» dedik.

Baba eğer; bundan sonra : «Ben diledim.» derse, talâk vâk; olma/,. Muluyt´te de böyledir.

Bİr kimse, karısına : «Eğer, sen, dilersen, üç talâk boşsun.» der, "kadın da : Ben, talikim.» cevabım verirse; bu bâtıldır. Fakat, kadın : «Ben, nefsimi; üç talâk başadim.» derse; bu üç talâk, vâki olur. Feltâvüyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, dilersen, sen, bir talâk boşsun.» der; kadın da : Üç talâk diledim.» derse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ ye göre, bu durumda, talâk vâki olma/;. İmâmeyn´e göre ise, bir ta­lâk, vâki o´ur. Serahsî´nin Muhıyt"nde de bövledir.

Bir koca, karısına : «Dilersen, üç talâk boşsun.» der; ka-dm dâ; : «Bir talâk diledim.» derse, bu durumda ta´âk vâki olmaz. Şayet, kadın : «Bir ve bir ve bir talâk diledim.» der ve bu kadın, kocasının, dâhil olduğu bir kadın olursa; üç talâk, vâki olur. Kadın, kocasının dâh:l olmadığı, bir kadın olsa da, hüküm böyledir.

Ancak kadın bir talâk, dileyip, sussa ve talâka razı olmasa; bundan sonra diîese bile talâk, vâki olmaz. Ttmurtâşî´de de böyle­dir.

Bir kimse, karısına : Eğer, sen, dilersen boşsun ve dilersen ve dilersen.» der; kadın da : «Diledim.» derse; üç defa, «diledim» demedikçe, bir şey vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, dilersen, bir talâk boşsun.» der; kadın da : «Birin yarısını diledim.» derse; talâk vâki olmaz : Serah­sî´nin Muhıyti´nde de böyledir.

Davut bin Reşîd, İmâm Muhammed (R.A.) in şöyle, buyur-duğunu, rivayet etmiştir :

B´r kimse, karışma : «Eğer dilersen, bir talâk boşsun; eğer di­lersen, iki talâk boşsun.» der; kadın da; «Gerçekten, bir talâk dile­dim; hakîkaten, iki talâk diledim.» der ve bu kelimeleri, birbirine vasi ederse, o kadın, üç ta1 âk boş olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karışına : «Sen boşsun; eğer dilersen, b:r talâk; eğer dilersen, iki talâk...» der; kadın da : «Diledim.» derse; üç ta­lâk boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse : «Eğer filan kadını nikahlarsam; işte o, dilerse boştur.» der ve onu nikahlasa; kadın, durumu öğrendiği mecliste, dilemek hakkına sahiptir. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Bir kimse ka,ısına; bir şahsı kasdederek : «Eğer filan dilerse; sen, boşsun.» der; o adamda o mecliste, durumu öğrenir ve düese; talâk vâki olur. Fakat o şahıs hazırda olmazsa; bu durumu Öğrend´ği mecliste yetkilidir. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, Zeyd, dilerse; sen, boşsun ve boşsun ve boşsun.» der; Zeyd de : «Gerçekten diledim; bir taTâk diledim.» derse; bir şey vâki olmadığı gibi, «dört talâk diledim.» derse; yine bir şey vâki olmaz. Serahsî´nin Muhiyti´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer dilersen ve eğer dilemezsen; sen boşsun.» derse; bu mes´ele, bir kaç vecih üzeredir.

Bu vecihlerden biri : Koca, dilemeyi takdim edip (= öne alıp) : «Eğer dilersen ve eğer dilemezsen; artık sen. boşsun.» diyebilir.

Veya talâkı takdim edip : Sen, boşsun; eğer dilersen ve eğer dilemezsen.» diyebilir.

Veya talâk lafzını ortaya alıp : «Eğer dilersen; sen, boşsun ve eğer dilemezsen.» diyebilir.

Bunların hepsi de, iki vecih üzeredir.

Bu vecihlerden birincisi: Koca, şart kelimesini iade edip: «Eğer dikersen ve eğer dilemezsen; artık,"sen boşsun.» der veya; şart kelimesini iade etmeden, atıf harfi ile söyler ve : «Eğer di­lersen ve dilemezsen; artık sen boşsun.» diyebilir.

Talâkta kullanılan dilemek, kaçınmak ve kerâhat gibi üç lafzı iade ederek, şart kelimesini atfederse; üç vecihte de talâk vâki olmaz.

Bir kimse, talâk lafzım, dileme lafzına lakdim eder (= talâk lafzını, dileme lafzından önce söyler); veya ondan sonra söyler ya­hut da arada söyler ve şart kelimesini iade edip, dilemeyi öne ala­rak : «Eğer sen dilersen ve eğer sen dilemezsen; artık sen, boşsun.» derse; talâk ebeden vâki olmaz.

Keza, bir koca, karısına : «Eğer dilersen ve eğer kaçınırsan; ar­tık, sen, boşsun.» der veya «kaçınma» yerine «kerahet» lafzım zik­rederse; talâk vâki olmaz.

Şayet, koca : talâk lafzını, dilemeden önce söyleyerek : «Sen, boşsun; eğer dilersen ve eğer dilemezsen.» der; karısı da, aynı mec­liste : «Diledim.» iderse; boş olur.

Bu kadın, bu meclisten, bir şey söylemeden kalkarsa; dileme­miş olduğundan, yine boş olur.

Koca, eğer, talâk lafzım ortaya getirerek : «Eğer, dilersen; ar­tık, sen boşsun ve eğer dilemezsen.» derse; böyle yapması, talâkı, iki şarttan önce zikretmesi gibi olur.

Şayet, koca; kaçınma lafzını zikreder ve talâkı bu şarttan Önce söyleyerek : «Sen, boşsun; eğer dilersen ve eğer kaçınırsan.» der ve kadın da : «Diledim.» veya : «Kaçındım.» cevabını verirse, talâk vâ­ki olur.

Bu kadın, o meclisten, hiç bir şey söylemeden kalkarsa; bu du­rumda, talâk vâki olmaz.

Bu hususta, "kerâhat» de, «kaçınmak» yerindedir. Şayet, koca; talâk lafzını ortaya getirerek : «Eğer, dilersen; artık, sen boşsun ve eğer kaçınırsan.» derse; bu durum da, talâkın takdimi (— öne alınması) gibidir.

İmâm Muhammed (RA.) : «Bunlar, kocanın; talâka n´yyet et­memesi hâlinde geçerlidir. Koca, şayet, talâka niyyet etmiş olursa; bütün vecihlerde de, talâk vâki olur. Bu durumda, talâk lafzının, başta, ortada veya sonda zikredilmesi de müsavidir.» buyurmuştur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun; eğer dilersen veya dile­mezsen.» der; kadın ise, aynı meclConfusedte dilerse; bu dilemesi sebebi ile kadın boş olur. Bu kadın, meclisten kalkıp giderse; bu durumda da, dilememesi sebebi ile boş olur.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer dilersen veya kaçı­nırsan.» derse; kadın, o mecliste, ya «diledim.» veya «kaçındım ( = razı olmadım.» der; kadın, bu durumların ikisinde de boş olur.

Ancak, bu kadın; dilemeden ve kaçındığını beyan etmeden ön­ce, o meclisten kalkıp giderse; boş olmaz.

Kadının, bu şekilde, kalkıp gitmesi, kaçınmak sayılamaz. Ka­çınmak, ancak, bunu söylemekle olur.

Bu hükümler, kocanın, talâka niyyet etmediği zaman geçerlidir. Şayet koca, talâkın îkâına niyyet ederse, bu durumların tamamın­da da, kocanın niyyetinden dolayı.talâk vâki, kadın, boş olur. Mu-hıyt´te de böyledir.

Şayet, bir koca, karısına : «Eğer, sen dilersen; artık, boş­sun ve eğer, sen dilemezsen; artık, sen boşsun.» dese; bu durumda, kadın boş olur.

Fakat koca, karısına : «Sen, boşanmayı seversen; artık, sen boşsun; ve eğer, sen buğzederscn; artık, sen boşsun.» demiş olsa; kadın, boş olmaz.

Koca, karısına : «Sen, boşsun;, eğer kaçınırsan veya talâkını kerih görürsen.» der; kadın da : «Kaçındım.» cevabını verirse; boş olur.

Şayet, koca : «Eğer, talâkını dilemezsen; sen, boşsun.» dedikten sonra; kadın : «Dilemiyorum.» cevabını vermiş olsaydı; boş olmaz­dı. Serahsî´nin Muhıyti´nde de böyledir.

Eğer, bir koca, karısına : «Sen, beni, seviyorsan veya sev­miyorsan; artık, sen, boşsun.» der; kadın da : «Seni, seviyorum.» veya «Sevmiyorum.» derse; kadın, boş olur. Kalbinde, söylediğinin hilafı olsa bile, hüküm değişmez. Bu cevap, ancak, o mecliste geçer­lidir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, beni, kalbinle seviyorsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da, sevmediği halde «Seviyorum.» diyerek, ya­lan söylerse îmânı-ı A´zam Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, kadın, boş olur. Sirâcü´I - Vebhâc´da da böyledir.

Bir kimse, karısına ; «Sen, bir talâk boşsun; eğer, hoşlan­mazsan, iki talâk, boşsun.» der; kadm da bundan, hoşlanmazsa; üç talâk boş olur. Biri, birinci sözüne göre; ikisi de, talik üzere, eğei sükût ederse, bir talâk boş olur. Itâbiyye´de böyledir.

Bişr bin Velid, İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ dan rivayeten, şöy­le demiştir :

Bir k^mse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; yalnız, eğer dile­mezsen, bîr talâk boşsun.» der; kadında meclisten kalktığı halde, bir şey dilemezse; üç talâk, boş olur. Şayet, kadın meclisten kalk­madan önce, dilemiş olsaydı; bir talâk vâki olurdu.

Keza, bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk, boşsun. Ancak, bir talâk dilemen veya bir talâk arzu etmen veya bir talâk sevmen, müs­tesnadır.» derse; hüküm, yukarıdaki gibidir.

Keza, koca, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; ancak, filan, bir ta­lâk dilerse, veya filan, bir talâk arzu ederse; veya filan bir ta­lâkı severse; veya bir talâkı, irâde ederse; o müstesna.» derse; bu da, yukarıdaki gibidir. Şayet, o filân diye belirtilen kimse, hazırda yoksa, onun bulunduğu meclisteki durumuna göre muamele yapılır. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse karısına : «Sen, üç talâk boşsun; ancak, filan şa his, bunun gayrisini görürse, o müstesnadır.» der; o kimse de, o mecliste bulunduğu halde, bunun gayrisini görüp, birşey söyleme­den kalkıp giderse; kadın, üç talâk boş olur.

Keza, kocanın; karısına : «Sen, üç talâk boşsun; eğer fiîân, bu­nun gayrisini görmezse.» derse; bu da, ayni meclise iktisar eder.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; ancak, ben bu­nun gayrisini, uygun görürsem, o müstesnadır.» derse; bu, aynı mec­lise iktisar edlmiş olmaz. Hatta, bundan sonra bu şahıs, o meclis­ten kalktıktan sonra : «Bunun başkasını uygun gördüm.» dese bile, talâk vaki olmaz.

Bu şahsın, sadece : «Ben^ bunun gayrisini dilersem...» demesi hâlinde de, yetki, ancak, o mecliste geçerli olur.

Bir kimse, karışma : «Sen, boşsun; eğer, filân dilerse.» veya «... severse.»; «... razı olursa.»; «... arzu ederse.»; yahut « irâde ederse.» der ve haber, o şahsa ulaşırsa, bu şahsın, haberi olduğu meclisteki tutumuna bakılır.

Ancak bu koca : «... ben, dilersem.» veya ´<... ben, seversem.» derse; bu durumda, yetki, bulunulan meclisle sınırlandırılmış ol­maz.

Kocanın yetkisi, böylece, bir meclisle sınırlanmadığı ve onuri : «Eğer, ben, dilersem.» dediği zaman; hangi durumda, talâk vâki olur.

Bu raes´ele hakkında, İmâm Muhammed (R.A.)´den bir rivayet yoktur.

Alimlerimizden bazıları : «Bu durumda, u}´gun olan kocanın, karısına : «Söylediğimi d:ledim.» demesidir.» demişlerdir. Bu tak­dirde, kadın, boş olur.

«Ben dilersem.» diyen kocanın, niyyet etmi.ş bulunması şart değildir. «Senin boşanmanı diliyorum.» demesi de, şart değildir.

Bir koca, karısına : «Eğer, filân dilemezse; sen, boşsun.» der; o mecliste bulunan, mezkûr şahıs da : «Dilemiyorum.» derse; kadın, boş olur.

Ancak, bu koca, bunu, nefsi için, söyledikten sonra : «Dilemi­yorum.» dese; kadın, — bunun dışındaki sebepler hâriç, sadece, bu sebepten dolayı.— ölene kadar, boş olmaz. Zehiyre´de de böyledir.

İki karısı olan bir kimse, onlara : «Eğer, dilersen´z; ikiniz de, boşsunuz.» der ve, bu kadınlardan, sadece birisi dilerse; boş ol­maz.

Bir koca, iki şahsa, —karısını kasdederek— : «Eğer, dilerse­niz; işte o, üç lalâk, boştur.» der ve bu şahıslardan biri, bir; diğeri de İki talâk dilerse; bu durumda, talâk baki olmaz.

Bu koca, kanlarından birine : «Eğer, dilersen; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, diğer karısına da : «Eğer, dilersen; senin talâkın da, bununla beraberdir.» dese; birinci kadının dilemesi ile, bu iki kadın da, boş olur.

Ancak, kocanın, bu sözü ile o karısını da, boşamayı, murat etmiş olması gerekir. Şayet : «Bu sözümle, talâkı murat etmedim.» der­se, bu sözü de, kabul edilir. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Kcca, karısına : «Eğer, sen ve filan dilerse.» derse; talâkı ikisinin dilemesine bağlamış olur.

Bir kimse, karısına : «Sen, dilersen ve filân da dilerse; sen boşsun.» der; kadın da : «Gerçekten, filan dilerse, ben de diledim.» cevabım verir; —bahsi geçen— şahıs ise : «Diledim.» derse; talâk vâki olmaz. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Bir koca, karışma : «Sen, boşsun; eğer, yarın, sen dilersin.» derse; yarın (sözün söylendiğinden, bir gün sonra) dileme hakkı kadına ait olur.

Şayet, koca : «Eğer, dilersen; artık, sen, boşsun; yarın.» derse, kadın, şimdiki halde (= sözün söylendiği anda), dileme hakkına sa­hip olur.

Bu mes´elede, bir ihtilâfın bulunduğu, söylenmemiştir.

Bazı âlimler : «Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muham­med (R.A.)´in kavlidir.

İmâm Ebû Yusuf (R.A.) ´a göre, bu meselelerin ikisinde de, ka­dın dileme hakkını, yarın kullanabilir.

Bu ihtilâftan, aşağıdaki hükümler çıkmaktadır :

Bir k:mse, karısına : «İhtiyar et; yarın, eğer dilersen;» veya «İh­tiyar et; eğer dilersen; yarın...»; «... yetkin elindedir.» yahut : «Ya­rın, eğer dilersen; yetkin elindedir.» veya «Eğer dilersen; yarın, yetkin elindedir.» demiş o!sa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre, yetki, —ancak— yarın, kadının elinde olur.

İmâm-ı Azam (R.A.)´m bu kavl:ne göre:

Bir koca, karısına : «Nefsini boşa; yarın, dilersen.» veya «Nef­sini boşa; dilersen; yarın.» yahut : «Nefsini boşa; yarın.» demiş ol­sa; bu kadın, yarın ( = sözün sÖ3´lendiği günden bir sonraki gün) gelmedikçe, nefsini boşayamaz.

İmâmeyn´in kaviller :ne göre ise : Koca, dileme lafzını, takdim ederse C — öne alırsa); kadın, nefsini, o (sözün söylendiği) anda; «Nefsimi, yarın boşadım.» diyerek; boşayabilir. Muhıyt´te de böyle­dir.

Bir kimse, karışma : «Sen, boşsun; yarın dilersen.» der; ka­dın ise ; «Bu saat, diledim.» cevabını verirse; kadm boş olmaz.

Bundan sonra; yarın olunca; kadın, d:lemiş olsa; boş olur. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Bu koca, karısına : «Eğer, bu saatte dilersen; artık; sen, ya­rın boşsun.» dese veya böyle niyyet etmiş olmasına rağmen «bu sa­atte» demese ve kadın : «Yarın boş olmamı, diliyorum.» sede; ta­lâk yarın vâki olur.

Bu durumda, kadın : «Talâkın, bu gün vâki olmasını diledim.» dese bile; talâk, bu gün vâki olmaz. Yetki de, kadının elinden çık­mış olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen boşsun; dün, eğer istersen.» dese dileme yetkisi, o anda kadının elinde olur. Serahsî´nin Muhiytı´n-de de böyledir.

Bir koca, «karışma ; bu ayın başında, sen boşsun; eğer di­lersen.» demiş olsa, aybaşında kadın, dileme yetkisine sahip olur.

Bir kimse, karısına : «Bu gün, filan adanı talâkını dilemez­se; sen boşsun.» demiş olduğu halde, o şahıs : «Dilemiyorum.» der­se; kadın boş olmaz. Çünkü, o kimsenin, bu günün tamamında di­leme hakkı vardır. Fetâvâyi Kâdîhân´da ida böyledir.

Bir koca, karısına : «Yarm geldiği zaman, artık sen, boş­sun; eğer dilersen.» dese, kadının, dileme yetkisi yann geçerlidir, Muhıyt´te de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen boşsun; istediğin zaman, eğer is­tersen» veya «Sen boşsun; eğer istersen, istediğin zaman.» dese, bu sözlerin ikisi de müsavidir. Dilediği zaman, kadın, nefsini boşa-yabilir.

Bu hüküm İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ´a göre : «Eğer dilersen.» sözünün, tehir edilmesi (= sona bırakılması) hâlinde, böyledir. Şayet koca, bu sözü, takdim ederse (= öne alırsa); düeme hakkı, ancak hâlde t= sözün söylendiği anda) geçerli olur.

Eğer, aynı mecliste dilerse; nefsini, bundan sonra da boşayabi-lir.

Şayet o meclisten, hiç bir şey söylemeden, kalkarsa, dilemesi bâtıl (— geçersiz) olur.

Şemsul - Eimme şöyle buyurmuştur :

Bir kimse, karısına : «Eğer dilersen; artık, sen, boşsun, diledi­ğin zaman.» demiş olsa; burada iki ayrı dileme vardır. Birincisi, o meclisteki, diğeri ise; vakte bağlı olan dilemedir. Bundan sonra, o kadın, ne zaman dilerse, o zaman, boş olur.

Kcca : «Eğer dilersen.» demese de, kadın meclisten kalksa; bu kadına, artık, dileme hakkı }´oktur.

Bu kocanın : Dilersen, bu saatte demesi ile saat sözünü söyle­memesi arasında, bir fark olmadığı gibi mecliste olması veya ayrıliş bulunması da müsavidir. Kadının, bunu reddetme hakkı da yoktur. Kadın, nefsini, b:r talâktan fazla boşayamaz. Kâfî´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen boşsun; istediğin zaman.» veya «istediğin an.» dese, bu, istediğin vakit yerindedir. Bu durumda, ka­dının yetkisi, —sadece— o mecliste sınırlandırılamaz. Gâyetü´s -Sürûcî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına: Her ne zaman istersen, sen boşsun,» derse; kadın, daima yetkilidir. O mecliste olsun, başka bir yerde olsun, bir alâktan sonra, bir talâk daha diledim derse; üç talâk´a kadar-talâk vâki olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kadın, nefsini hepbirden üç talâk olarak boşasa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre b:r şey vâki olmaz. İmâmeyn´e göre ise, bu durumda bir talâk vâki olur. Koca, bunu reddedemez.

Bir koca, karısına : «Sen boşsun; her ne zaman dilersen.» de­diği zaman; kadın, nefsini üç talâk boşayıp başka kocaya gitse, son­ra da Önceki kocaya dönse ve nefsini tekrar boşasa; talâk vaki ol­maz.

Şayet kadın, nefsini bir veya iki talâk boşadıktan sonra, başka kocaya g:dip, geri dönse; îmâmeyn´e göre, bu kadının, —yeniden —üç talâk, boşama yetkisi vardır. Birer birer, üç defada boşayarak; üç talâkı îkâ edebilir. îmânı Muhammed (R.A.) buna muhalefet et­miştir. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse karısına : «İstediğin zaman, sen üç talâk boşsun.» der; kadın ise bir talâk dilerse; bu, geçersiz olur. Muhıyt´te de böy­ledir.

B:r kimse, karısına : «Sen boşsun; istediğin şekilde veya ne rede olsan.» dese; kadın, kendisini bir ta´âk boşadıktan, koca, ric´at hakkına sahiptir. Bu durumda, kadın talâkını dilemeden boş olmaz.

Şayet, kadın, o meclisten kalkarsa; artık dileme hakkı da bâtıl (—geçersiz) olur.

Koca, karısına : «İstediğin şekilde, sen boşsun.» demiş ve kadın da, nefsini bir talâk boşamış olsa; bu durumda, başka bir ta­lâk dilemeden önce, kocası ona ric´at edebilir. _

Şayet kadın : «Gerçekten, bâin bir talâk veya üç talâk dile­dim.» der; kocası da : «Ben de, böyle niyet eyledim.» cevabım verir­se; netice, kocanın dediği gibi olur. Fakat, kadın, üç talâk dilediği halde, koca, bâin bir talâk diler veya kalbinden öyle geçirirse; ric´î bir talâk vâki olur. Bu durumda, kocanın bir niyyeti yoksa; kadının dilemesine itibar olunur. Alimler : «Burada, muhayyerlik cereyan eder.» demişlerdir. Hidâyeflde de böyledir.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göredir. İmâmeyn´e göre ise bu durumda, kadın dilemedikçe, vâki olmaz. Fakat, kadın diler­se; bir ric´i talâk veya bâin talâk yahut da üç talâk vâki olur. An­cak, bunun iç;n kocanın irâdesine ve onun Önceki söylediğine uy­mak şarttır.

Bu görüş ayrılığının faydası, şu iki yerde açığa çıkar : Kadın, dilemeden Önce, meclisten kalkabilir. Kadın, cimadan önce meclis­ten kalkmışsa; İraâm-i A´zam (R.A.)´a göre, bir talâk-ı ric´î vaki olur. İmâmeyn´e göre, bir şey vâki olmaz. Burada, reddetmek de, kalkmak gibidir. Tebyîn´de de böyledir.

B´r kimse; eğer, karısına : «Sen boşsun; kaç (defa) ister­sen; veya «...istediğin şekilde.» demiş olsa; kadın bîr, iki, üç talâk, ne isterse; nefsini öylece, —c meclisten kalkmadan veya başka bir iş yapmadan önce, — boşayabilir. Burada, talâkın aslı, onun dilenıe-s:ne, bağlanmaktadır. Bu durumda kadın, talâk yetkisini reddetme hakkına da sahiptir.

Bir kimse, karısına : «Nefsini, üç talâktan İstediğin şekilde boşa.» veya «Üç talâktan ihtiyar et» demiş olsa, kadın, nefsini bir talâk veya iki talâk boşama yetkisine sâhîp olur. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, Üç talâk boşama yetkisi olmaz. İmâmeyn´e göre üç talâk boşama yetkisi de olur. Kâfî´de de böyledir.

Bu görüş ayrılığına göre :

Bir kimse, başka bir kimseye : «Beni, kanlarından, dilediğin­den boşa.» dese, o şahıs, kadınların nefsini boşama yetkisine sahip değildir. Bu, tmâmeyn´e göre de böyledir. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Şayet, koca, o adama : «Karılarımdan dilediğini boşa.» de­miş olsaydı; o şahıs, kadınların hepsini de boşayabilirdi. Fejthü´l -Kadir´de de böyledir.

Bir kadının yakınları, kocasından, onu boşamasını talep et­seler koca da, kadının babasına : «Benden, neyi istiyorsan; yap.» deyip çıktıktan sonra; kadının babası, onu boşasa; koca, ona, bo­şama yetkisi vermezse; kadın, boş olmaz. Bu durumda, söz, açıkça tefvîz ifâde etmezse, kocanın sözüne itibar edilir. Koca bu sözü ile vekâlet yetkisi irade etmemiştir. Hulâsa´da da böyledir.

Bir şahıs; başka bir şahsa : «Karımı boşa.» dese; o adam için, o mecliste ve ondan sonra boşama yetkisi vardır. Ancak, koca da, bu sözünden dönebilir, Hidâye´de de böyledir.

Bir koca, karılarından birine : «Nefsini ve arkadaşını boşa» dese; o kadın, nefsini o mecliste boşayabilir. Çünkü, bu söz kendisi hakkında tefvizdir. Arkadaşın ise, ister o mecliste, ister başka yerde boşayabilir. Çünkü, onun hakkında, vekildir.

Bir kimse, iki şahsa; «İsterseniz; karımı boşayımz.» dese, bu şahıslardan biri tek başına, boşama yetkisine sahip olamaz. İkisi bir ict*´mâ ederlerse, boşayabilirler.

Fakat, bu koca : «İkiniz, karımı boşayınız.» der ve dilemeyi, bu söze, bitişik söyleniezse; onlardan herbiri vekil olur. Bu durumda, herhangi birisi için, kadını tatlîk yetkisi vardır. Cevheretün - Ney-yîre´de de böyledir.

Bir kimse, talâk hakkında iki kişiyi vekil etse; bunlardan herhangi birisi, kadını boşayabilir. Ancak bu boşamanın mal karşı­lığında olmaması gerekir.

Şayet, bu koca, iki kişiyi vekil tayin edip : «Biriniz olmadıkça; diğeriniz boşama yapmayınız.» dese; bu şahıslardan önce biri; son­ra da d´ğeri boşama yapsa; veya birisi boşama yapsa -da diğeri, ona izin verse; talâk vâki olmaz.

Bu koca iki kişiye : «Herbiriniz, üç talâk boşayabüirsiniz.» de­se de, onlardan biri, bir talâk; diğeri ise, iki talâk boşama yapsalar; ikisi de, üç talâk üzerinde cem olmayınca, üç talâk vaki olmaz. Fe-tâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, iki kişiye : «Üç talâk, karımı boşayımz.» dese ve bunlardan her biri, bir talâkla, ayrılık yapsa veya birisi bir ta­lâk; diğeri, iki talâk boşama yapsa bu durumda üç talâk vâki olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseye : Eğer, dilersen; karımı bo­şama hususunda, vekiîimsin.» dese; o adam da, ayni mecliste, bunu dilese; böyle yapması, câ;zdir. Fakat, bu vekil, bunu dilemeden; o meclisten kalkarsa; vekilliği bâtıl (= geçersiz) olur. Fe|tâvâyS Kâ-dîhân´da da böyledir.

Bir kimse, başka bir şahsa : «Dilersen; karımı üç talâk boşa.» derse; o şahıs, o mecliste, dilemedikçe, vekil olamaz; ancak aynı . mecliste dileme yapması hâlinde, vek´l olur. Bu vekil, aynı meclis­te, boşama yaparsa, talâk vâki olur.

Bu şahıs, o meclisten kalkarsa, vekâleti geçersiz olur. Dolayı-siyle bundan sonraki boşaması geçersizdir.

Şeyhu´I - İmâm Şeınşü´I - Elmme Halvanî şöyle buyurmuştur : — Münasip olan, böyle yapmaktır.

Bunda, belvâ umûmidir. Bir koca, başka bir şahsa : «Karımın taîâki hakkında, sen benim vekilimsin. Ben muhayyer olmak üze­re.» veya «...o, muhayyer olmak üzere.» yahut «Filân, muhayyer ol­mak üzere.» dese; bu durumda, vekâlet caiz; muhayyerlik bâtıl (ge­çersiz) olur.

Bir kimse, başka bir kimseye : «Kanlarımdan birini boşa ve onlardan bizzat birini boşa» dese; bu sahih olur. Bu, kocanın boşa­ma hakkını başkasına devretmesi olmaz. Kezâ,( ikinci şahsın, ka­dınlardan birini, bil´vekâle boşanması da sahihtir. Bu durumda, koca için, muhayyerlik vardır. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse; başka bir kimseye : «Seni, bütün işlerimde, vekil eyJed´m.» der; vekil de, onun karısını böşarsa; bu hususta, ihtilâf edilmiştir. Sahih olan kavil ise, bu durumda, talâkın vâki olmaya­cağıdır.

Şayet koca : «Vekâlet caiz olan, her işimde, seni vekil eyledim» derse; vekâlet, ahnı-satımda, nikâhta ve lıerşeyde umûmî ve geçerli olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, başka b;r şahsı, karısını, bir talâk boşamak üze­re vekil tayin ettiği halde; vekil, kadını, iki talâk boşasa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre; bu, caiz olmaz.

îmameyn´e (R.A.) göre; bu durumda, bir talâk vâki olur. Fe­tâvâyi Suğra´da da böyledir.

Bir kimse, bir başka kimseyi, karısını boşamaya vek´l ta­yin etse; şekü de, kadını üç talâk boşasa; eğer koca, bu vekili, ve­kil tâyin ederken, üç talâka niyyet etmişse; kadın üç tjaîâk boş olur. Fakat, koca; üç talâka niyyet etmemişse; İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre; bir şey vâki olmaz.

Bir kimse, başka bir k´"mseye : «Karımı, ric´î olarak boşa.» dediği halde, vekil olan şahıs, kadına : «Seni, bâin olarak boşa­dım.» derse; ric´î bir talâk vâki olur. Eğer vekil : «Onu uzaklaştır-dım.» dese; bu durumda, bir şey vâki olmaz.

Bu şahıs, vekiline ; «Onu, bâin olarak boşa.» dediği halde, vekil kadına : «Sen, ric´î olarak boşsun.» dese, kadın bâ´n olarak, boş olur.

Bir şahıs, başka bir şahsa : «Karımı, kardeşim filanın Önün­de, boşa.» dediği halde, o şahıs, —söylenenden— başka bir kar­deşin yanında, boşasa; —yine — kadın boş olur. Nitekim, koca : Şu şahitlerin huzurunda boşa.» dese de; vekil, o kadını, «başka şa­hitlerin huzurunda boşasa; talâkın vâki olması da böyled;r.

Bir şahıs, başka birine : «Seni, karımı boşamaktan men et­miyorum.» dese; böyle demekle, o şahıs vekil olmuş olmaz.

Bir kimse, başka bir şahsın, kendi karısını boşadığı halde, onu — böyle yapmaktan inen etmese; kadın boşanmış olmadığı gibi, o şahıs da vekil sayılmaz. Feıtâvâyi Kâdîhân´ da da böyledir.

Bir k:mse, başka bir şahsa : «Sünnet üzere, karımı, bâinen boşa.» diğer, bir şahsa da : «Sünnet üzere, karımı ric´î şekilde bo­şa.», dese ve her iki şahıs da, kadını, bir temizlik içinde, boşasalar, kadın, bir talâk boş olur. Vâki olan bu talâk´m bâin mi, ric´î mi ol­duğunu tâyin etmek hususunda, koca muhayyerd:r. Bahru´r - Râik´ ta da böyledir.

Bir kimse, karışını boşamak hususunda, hazırda olmayan bir şahsı vekil etse; o şahıs da, kendisinin vekil olduğunu bilmeden kadını boşasa, bu boşama geçersiz olur. Çünkü, talâk´a vekâlet, ve­kil bunu Öğrenmeden Önce, sabit olmaz. Fetâvâ-yi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Filan adama git, tâ ki, seni boşasm.» der; kadın da, o şahsa gidince, o kadını boşarsa; bu boşama sahih olur. Bu şahıs, vekâletini bilmese bile, bu boşama sahih olur.

Z´iyâdât´da şöyle zikredilmiştir:

Talâka vekâlete delâlet etmeyen şey hakkında, iki rivayet var­dır : Zıyâdât´da kıyâs zikredilmiş; Asıl´da ise, istihsâli zikre­dilmiştir. Asil´ın rivayetine göre, bu, İstihsânin cevâbıdır.

Vekil olduğunu bilmeyen bir kimse, vekil kilınsa; meselâ; Bir koca, karısını, filân adama gitmekten men etse; bu kimse, kadının men edildiğini bilmeden Önce, kadının men edilmiş olmasından do­layı, vekâletten azledilmiş olmaz.

Bu durum, şuna benzemektedir : Bir kimse,, başka bir kimseyi, karısını, üç talâk boşamak üzere, vekil tâyin ettikten son­ra, karısına : «Filân adamın, seni boşamasını nehyettim.» dese; bu şahıs, kendis;nin nehyedildiğini öğrenmeden önce, vekâletten azlolunmuş olmaz. Çünkü, o şahıs azledilmiş olsaydı; neHiy sebebi ile azlolunmuş olurdu;

Bu mes´ele, zikredeceğimiz şu mes´denin hilâfmadir:

Bir kimse, başka bir kimseye : «Filancaya git ve ona söyle : Benim karımı boşasm.» dedikten sonra; onu gitmekten nehyetse, bu nehyi sahih olur.

Ancak, bu koca, karısını gönderiyor olsa; onu, gitmekten nehyetmesi sahih olmaz.

Bu mes´ele de, şu mes´elenin hilâfmadır :

Bir kimse, başka bir kimseye : «Karım, sana gelirse; onu, bo­şa.» veya : «Eğer, karım, yanma çıkarsa, onu, boşa.» dedikten son­ra, eğer önceden onu azletme kararım vermişse; kadının, o şahsın yanma gelmesinden veya onun yanma çıkmasından sonra, nehyet-mesi de sahih olur. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseyi, karısını boşama hususunda, vekil tayin eder; vekil de, sarhoş iken kadını boşarsa; bu hususta ihtilâf edilmiştir. Sahih olan kavil ise, bu durumda, talâkın vâki ola­cağıdır.

Bir kimse, diğer bir kimseyi, karısını boşama hususunda, vekil tâyin ettikten sonra; —bu şahıs C= müvekk´l = vekil tâyin eden kimse) — karısını bir bâin veya ric´î talâkla boşasa; bilâhare de — aynı kadını — vekil boşasa; bu durumda, vekilin boşaması, kadı nın iddeti içinde, vâki olur,

Müvekkilin, karısını boşamasından dolayı, vck´l azledilmiş ol­maz. Ancak, bu durumda, vekilin, kadın; mal mukabilinde, boşama-mış olması gerekir.

Şayet, müvekkil, o kadını, iddeti bitmeden geri alana kadar bo-şamaz da, sonra boşarsa, bu durumda da kadına talâk vâki olur.

Şayet, müvekkil kadını, iddeti bitt kten sonra nikâhlar; bilâha­re de, vekil bu kadını boşarsa; bu durumda, vekilin bu talâkı vâki olmaz.

Keza, —Allah´a sığınırız— koca veya kadın irtidad ettikten (= İslâm Dininden döndükten) sonra; vekil bu kadını boşasa; ka­dının iddeti içinde oldukça, vek´lin bu talâkı vâki olur.

Ancak, müvekkil, irtidad ederek, dar-ı harbe giderse veya kadı, onun dâr-i harbe varmış olduğuna hükmederse; vermiş bulunduğu bu vekâlet, bâtıl (— geçersiz) olur.

Bundan sonra, o kimse, müslüman olup, ge i gelse ve o kadını nikahladıktan sonra, vekil onu boşasa, vekilin bu talâkı vâki olmaz.

-—Allah´a sığınırız—, eğer vekil; vekâlet üzerinde iken, irtidad ederse; yetkisi, ancak dâr-i harbe vardığı kadı´nm verdiği hükümle sabit olunca, bâtıl (= geçersiz) olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böy­ledir.

Talâk konusunda vekil, bir başkasını vekil edemez. Talâk hususunda, müvekkilin, akıllı bir sabiyi (= çocuğu) ve­ya köleyi vekil etmesi sahih olur. Sİrâciyye´de de böyledir.

Vekil tâyin edilen bir kimse, vekâleti reddettikten sonra; boşama yapsa, bu talâk vâki olmaz.

Ancak, vekil, kabul etmeden sükût etse; sonra da, boşama yap­sa; bu durumda, talâk vâki olur.

Bir müvekkil, —karısını kasdederek— vekiline : «Onu, yarın boşa.» dese; vekil de, kadına : «Yarın, sen boşsun.» dese; bu talâk, bâtıl (= geçersiz olur.)

B´r koca, vekiline : «Onu boşa.» der; vekil de, kadına : «Sen, boşsun; eğer eve girersen.» derse; kadın eve girince, talâk vâki ol­maz.

Bir koca, başka bir şahsa :, «Karımı, üç talâk boşa.» der; vekil ise, kadım, bin talâk boşarsa; bu talâk sahih olmaz.

Keza, bir koca, başka bir şahsa : «Karımı,´ yarım talâk boşa.» der; vekil ise, onu, bir taîâk boşarsa; bu durumda da bir şey vâki olmaz. JBahru´r - Râik´ta da böyled:r.

Mücerred talâka vekil olan bir kimsenin, bu talâkı bir şar­ta bağlaması sahih olı iz. Gımye´de de böyledir.

Sefere ( — yolculuğa) çıkmak isteyen, bir kimse, karısını boşama hususunda, bir şahsı, vekil ettikten sonra, karısının hazır olmadığı zaman o adamı, vekâletten azletse; eğer vekil tayini, ka­dının isteği ile olmamışsa, onu azletmesi sahih olur. Fakat vekil, kadının isteği île tayin edilmişse; kadın hazır olmadıkça, onu azlet­mek sahih olmaz.

Şemsül-Eimme Scrahsî : «Sahih olan, bu vekil, kadının isteği ile vekil olmuş olsa bile, müvekkilin onu azletmes:dir.« buyurmuş­tur.

Bir kimse, bir başka şahsı vekil tâyin ederken, ona : «Seni, her azletlikçe, sen benim vekilimsin» dese; bazı âlimler : «Bu vekâlet, sahih değüd´r.» bazıları ise «... sahihtir.» Müvekkil vekâleti yeni­lenen bu şahsı, azledemez.» demişlerdir.

Şemsü´î - Binime Serahsî, ise : «Sahih olan, bu kimsenin veki­lini azle, muktedir olmasıdır.» buyurmuştur.

Bu şahsın, nasıl azledüeceği hususunda da ihtilâf edilmiştir. :

Seyhu´l - İmâm, müvekkil, vekiline : «Seni bütün vekâletten az lettim.» dediği zaman o şahıs, vekâletten azledilmiş olur. Bu, mual­lak ve müncez olana aittir.» demiştir.

Bazı âPmler : «Seni, vekil eylediğim gibi azlettim; bazıları ise : «Muallak vekâletten döndüm ve seni mutlak vekâletten azlettim; der.» demişlerdir, Taterhâniyye´de de böyledir.

Bir k-´.nse, başk bir şahsa : «Karımı boşa..» dediği halde, o şahıs kadını uzaklaştırır veya koca : «Onu uzaklaştır» dediği hal­de; vekil onu boşarsa; bu durum, vekil tayin etmektir; o meclise, ikt´sar etmez.

Vc koca, bundan dönebilir. Bu durumda, vekil kadını boşarsa; bir ialâk-ı bâin vâki olur. Bu vekilin, bir talâktan fazla yetkisi ol­maz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir,

Bir koca, vekiline : «Onu, evden bir çıkarmamak üzere, bo­şa.» der; vekil de., kadına: «Seni, evden bir şey çıkarmaman üzere, boşadım.» der; kadın da bunu kabul ederse; kadın, evden birşey çı­karsın veya çıkarmasın, boş olur:

´Şayet vekil : «Seni, evden bir şey çıkarmaman şartıyla, boşu-yorum.» fakat, kadın buna rağmen, evden birşey çıkarırsa, boş ol­maz. Ara´arında, bu hususta, ihtilâf çıkarsa, kocanın sözü geçerli­dir. Itabîyye´de de böyledir.

Bir kimse, başka birine : «Şu karımı boşa.» der; vekil de, bunu kabul eder ve müvekkil gaip olursa; vekil, talâk çin, icbar edilmez.

Bir koca, karısının talâk yetkisini, bir adamın eline verse; son­ra da, bu şahıs, cinnet getirip, kadını boşarsa; İmâm Muhammed (R.A) : «Bu şahsın cinneti, eğer ne dediğini, bilemeyecek kadarsa, onun talâkı vâki olmaz.» buyurmuşlardır.

Eğer talâka vekil edilen kimse, cinnet getirir; cinneti bir saat sürdükten sonra ifakat bu´ursa, (= iyileşİrseJ bu şahsın vekâleti, devam eder. Şayet, devamlı cinnet halinde kalırsa, vekâleti bâtıl {= geçersiz) olur.

B:r kimse, başka bir şahsa : «Hayız olup temizlendiği za­man, karımı boşa.» der; vekil de kadına : ((Sen, hayız olup temizlen­diğin zaman, boşsun.» derse; bu bâtıl olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, başka bir kimseye «Filâneyi, bana nikâhla ve onu üç talâk boşa.» dedikten sonra; o kadım, kendisi nikahlarsa; vekilin talâkla ilgili vekâleti baki kalır. (Devam eder) Gıuıye´de de böyledir.

Ta´âk hususunda, vekil ile elçi müsavidir. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Talâk hususunda elçilik : Kocanın hazırda olmayan karısı­nı boşamak üzere, bir şahsı ona gönderrnesidir. Gönderilen şahıs, gidip, o kadının yüzüne, kocasının, kendisini boşadığım tebliğ ey­lerse, kadına talâk vâki olur. Bedâi´de de böyledir.

Nizamüd-dîn´in Fevâid´inde yazılmış ki (Enir be desti zen) (Bir adam) yetgiyi kadının eline verse şunun üzerine ki eğer ben şu işi yaparsam artık nefsini boşayabilirs´n her ne zaman istersen».

Nizâmü´d-dîn´in Fevâidi´nde şöyle mezkûrdur :

«Eğer, ben şu işi yaparsam; artık, nefsim her ne zaman ister­sen, boşayabilirsin». diyerek, yetkiyi kadının eline veren kimsenin karısı, nefsini boşamadan önce, kocasından mal karşılığında boşa-. nir ve bundan so, a da, adam, kadının yetkili olması için, ortaya koyduğu şartı yaparsa; kadm, bundan sonra, nefsini boşayabiîir mi, boşayamaz mı İmâm-ı ´zâm (R.A.)´a göre, bu kadın, nefsini boşayabil´r.

îddet müdeti geçtikten sonra, kocası, o kadını tekrar alırsa; kadın, kendini boşamaya malik olur mu, olmaz mı İmâm-ı A´zam , (R.AJ «Hayır, —bu durumda— muktedir olmaz» buyurmuştur.

Zîyâdât´m Birünci Babı´nda şöyle yazılmıştır : Bir koca, başka bir şahsa, «karısını bin dirhemle boşamasını» emrettikten sonra, o kadını, kendisi uzaklaştırsa; vekilin, o kadını boşaması, geçersiz oîur. Koca, bu kadının nikâhını yenilerse de, hüküm böy­ledir.

Bir kimse, şayet karısını bâin olarak boşadıktan sonra; ka­rısını, mal karşılığında boşamak üzere, birini vekil yapar; o da, bu kadını, mal karşılığı boşarsa; kadın bunu kabul ederse; boş olur. Ancak ma] verilmesi gerekmez. Eğer, koca, iddeti içinde, nikâhım yeniler; vekil ise, kadını boşar ve kadın bunu kabul ederse; kadın, boş olur. Mal m verilmesi de gerekir.

Şayet, koca, kadının iddeti, bittikten sonra, nikâhını yeniler; vekil ise, kadını mal karşılığı boşar ve kadın bunu kabul ederse; talâk vâki olmaz.

Dedemin Fevâidi´nde şöyle buyurulmuştur :

B r kimse, karısına´: Eğer, senin üzerine, bir kadm alırsam; onun talâk yetkisini, senin e´inde kıldım.» dedikten sonra; kendi­siyle karış1 arasında., karısının anasına dokunması sebebi ile, sıh­riyetten dolayı haramiık sabit olsa, bu haramlık sabit olduktan sonra, kadının elinde, talâk yetkisi, baki kalır mı Hatta, o adam başka bir kadın alsa, önceki kadm, onu boşayabiîir mi

İmâm-ı A´zam (R.A.) : _ Bu durumda, kadı, nikâhın cevazına hüküm verirse; yetki, kadının elinde, hâki kahr.» buyurmuştur.

İmâm Muhammed (R.AJ ´e göre, bu kimsenin, karısının ana­sına veya kızına, zina etmesi halinde, kadının, talâk hükmü nafiz ( — geçerli) olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.δa göre ise nafiz olmaz. Fivsûlü´l-İmâdiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısının talâk yetk´sini, onun eline verip: «meh-rini bağışlarsan; nefsini boşayabilirsin.» dese ve kadm., yetki ken­disine verilmeden önce, mehrinî bağışlamış olsa, Şeyhü´l-İslâm Nizamül´d-Dîn ve diğer bazı âlİmıer : »Bu kadın, nefsini boşayabi-lir. Bazıları ise : «nefsini boşayamaz» demişlerdir. Kerderî´nin Ve-cîzi´nde de böyledir.

Yolculuğa çıkan bir şahıs, karısına : «Gidişinden bir ay ge­çene kadar; sana. gelmezsem; nafakam, sana ulaşmazsa, yetkin elindedir, dilediğin zaman, nefsini boşarsm.» dese ve bir ay geç­meden, nafaka eline ulaşsa; fakat, adam kendisi geîcmese; kadı­nın talâk, yetkis´ olmaz, Çünkü, biri adamın gelmemesi, diğeri de, nafakanın ulaşmaması olmak üzere, iki şart vardır; birisi bulunur­da, diğeri bulunmazsa; kadın yetkili olmaz.

Ancak, kocanın şöyle demesi hâlinde, hüküm, buna muhalif olur. Meselâ : Koca : «Eğer, sana nafakam ve ben ulaşmazsam» der de, bunlardan —sadece— birisi ulaşırsa; yetki kadının elinde olur.

Ben, Şeyhülislâm Alâu´d-Din Mahmûd el-Haresî el-Mervezî´nin, suretini yazdığım; şu fetvasını gördüm :

Bir kimse : karısına : «Eğer, senden, bir ay gaip olursam; yet­kin elindedir» dese, ve bu- şahsı, kâfirler esir etseler —Allah´a sı­ğınırız—-, kadının yetkisi, elinde olur mu suâline, O : «Hayır" di­ye cevap vermiştir.

Babam buyurdu ki: .

Şayet, bu şahıs, gitmeye zorlansa; o da bizzat kendisi gitse; gaip olma şartı, tahakkuk ettiğinden uygun olan, yemininden hâ-nis olmuş olmasıdır. Çünkü, kerhen gitmek; unutarak gitmek; kasden gitmek şartın tahakkuku bakımından müsavidir. Hulâsa´da da böyledir.

Miisteftiyât´ta, Mûhiyt Sahibi şöyle buyurmuştur :

Bir kimse, karısına : «Eğer, senden, on gün gaip olursam ve nafakam sana ulaşmazsa; muhakkak yetkim, elinde kıldım.» dese, on gün gelip geçtiği halde, nafakanın, kadına ulaşıp ulaşmadığı hu­susunda, karı - koca arasında ihtilâf çıkıp; koca : «Ulaştırdım.» der; karısı ise, bunu inkâr ederse; İmâm-i A´zam (R.AJ göre, kadının, sözü kabul edilir ve yetki, onun elinde olur. Bu Asi isimli eserdeki rivayettir. Müntekâ´nm rivayeti ise, bunun aksinedir. Füsûlül-îmâdiyye´rîe de böyledir.

Bir k-mse, başka bir kimseye : «Eğer sen, şu vakte kadar dir­hemlerimi vermezsen, nikâhının altında olan, karının talâk yetki­sini benim elime verir misin » der; o da «verdim.» derse, söylenilen güne kadar, koca, dirhemleri vermezse; diğer şahıs kadını boşaya­bilir.

Bir kimse, karısının talâk yetkisini, onun eline verince, ka­dın : «Elimi azâd ettim.» der; «nefsimi» demediği halde : «Ben bu­nunla, nefsini kasdettim.» derse; aynı mecliste söylemîşse; sözüne inanılır; değilse, inanılmaz. Âlimlerimizden bâzıları : «Bu durum­da, uygun olan, talâkın vâki olmasıdır.» demişlerdir. Zahîriyye´de de böyledir.

Şayet, kadın : «İka eyledim.» dediği halde, «bununla talak´a ııiyyct eylemedim.» dese; sözü kabul edilir.

Fakat kadın : «Niyyet eyledim.» derse; bu cevapla talâk vâki olur.

Bu kadın : «Talâkı, îka eyledim.» derse; niyyeti -olmasa bile, talâk vâki olur. Hulâsa´da da böyledir.

Şeyhü´l - İslâm, şöyle zikretmiştir :

Bir kimse, karısına : «Alti ay, talâk yetkisini elinde kıldım.» derse; altı ay bitene kadar yetki, kadının elinde olur. Kerderî´nin Vecîzi´nde de böyledir.

Sadru´l - İslâm Tâhir bin Mahmud´un Fevâidi´nde şöyle, zikredilmiştir : -

Bir kimse, karısına : «Eğer, benden, sana on gün nafaka gel­mezse, nefsini boşa.» dedikten sonra, on gün geçene kadar, kadın kocasına kafa tutsa; uygun olan, nefsini boşayamamasıdir.

Bir kimse, karısına : «Eğer nafakanı, bir ay sana ulaştırmaz-sam; talâk yetkin elindedir.» dedikten sonra, kadın, kocasından izinsiz olarak, babasının evine gidip, orada, bir ay kalsa ve kocası da nafakasını yollamasa; uygun olan» yetkinin, kadının elinde olmama­sıdır. Fetva´da şöyle vârid olmuştur: Bir kimse, karısına: «Eğer, on gün sonra, sana beş dinar altın ulaştırmazsam, ne zaman istersen, nefsini boşamakta, yetkin elindedir.» der ve on gün geçtiği halde, o altınlar, kadına ulaşmasa, kadın, nefsini boşayabilir mi

Evet, boşar. Eğer, kocanın muradı, on günün tamamında, fevri olarak ulaştırmak ise; kadın, nefsini boşayabilir. Eğer, kocanın mu­radı, fevri değilse; birinden b:ri, ölene kadar; kadın, nefsini boşa-yarnaz. Bu cevabı, babam doğrulamıştır. Füsûlü´i - Üsterûşnî´de de böyledir.

Bazı üstadlanmızdan soruldu :

— Bir kimse, karısına «Eğer, ben, bu beldeden, senin iznin ol­madan gidersem; nefsini boşaman için yetkini eline bırakdım. Di­lediğin vakit, kendini boşarsııı» der ve başka bir yere gidip; karısı­nın izni olmadan, orada iki gün kalırsa; kadın, nefsini, boşayabilir-mİ; boyaşamaz mı

«Hayır» diye cevap verildi. En doğrusunu, ancak, Allahu Teâlâ bilir.

Vâkıâtu´I - Fetvâ´da şöyle denilmiştir: «Bir kimse, karısın­dan gaip olduktan, üç ay sonra, ondan bir mektup gelse, o mektup­ta da : «Benim gaip olmamdan, itibaren, iki ay geçince, bu müddet içinde, sana gelmezsem; istediğin vakit, kendi nefsini, boşarsın.» diye yazılmış olsa; bu durumda, mektubu, bu şahsın, gaybubetinden sonra yazdığı, fakat mektubu getirenin, yollarda geç kaldığı anla­şılıyor.

Bu durumda, kadın, nefsini boşayabilir mi; yoksa, boşayamaz mı, Üç ay geçtiği halde kadının bilgisi olmadığına göre, yetki, o ka-. dinin elinde olur» denilmiştir.

Şeyhu´l - İslâm Bürhânü´d - Dîn´jn Fevâidi´nde şöyle zikre­dilmiştir :

Bir kimse, talâk yetkisini, şer´i bir cinayet olmadıkça onu döv­memek üzere karısının eline verdikten sonra, karısına : «Her on günde, ana ve babanın evine gitmeye, izin veriyorum» der; on günü geçip; on ikinci günde, o kadma, anası ve babası gelse ve kadın da, onlarla beraber, evrelerine gitse, kocası ise, onu, izinsiz gittin diye rdövse, kadının talâk yetkisi elinde olur mu Şöyle cevap verildi : Evet yetkisi elinde olur. En doğrusunu, AHah-u Teâlâ bilir.

Amcam Nİzamü´d - dînin Fetvâları´nda şöyle bir fetva gördüm :

Bir kimse, karısının talâk yetkisini şer´î bir suç olmaksızın onu dövmesi halinde, onun eline verirse; yetki, kadının elinde olur.

Bundan sonra, kadının anası, adamın evine gelir, koca ise, ka­rısına : «Gerçekten, bu annen köpektir; niye geMi » dese; karısı da «Senin anan ve bacın köpektir,» dese, bunun üzerine koca, karısını dövse; talâk yetkisi kadının elinde olmaz. FiisûJii´I - İmâdiyye´de de böyledir.

Bir kimse, suçsuz olarak, karısını dövmesi hâlinde, ona ta­lâk yetkisi verdikten sonra, karısına :«Lânet, üzerine olsun.» der; karısı da : «Lanet, senin üzerine olsun.» derse; bazı âlimlere göre, böyle demesi, kadın için, bir suç değildir. Çünkü : o baniyedir; bâ-diye değildir.

Ekseri âlimler ise : «Bü, bir suçtur.» demişlerdir. Sahih olan da budur.

Bunun üzerine, koca karısına : «Ey annesi kahpe oîan, kadın!» der; kadın da : «Kahpe, senin anandır.» derse; Mütefcaddhnîn´in kavi ;ne göre bu suç olmaz :

Bazı âlimlere göre de, eğer, kocasının anası sağ ise, kadının ko­casına söylediği bu söz, suç olmaz.

Fakat, kocasının anası ölmüş ise, bu durumda, kadının, koca­sına söylediği bu söz, bir suçtur.

Bazı âlimler ise: «Bu durumda, kocanın-anasının, sağ olması ile öiü olması müsavidir. Kadın, talâk yetkisine sahip olamaz.

Eğer, kadın, kocasına : «Allah, ömrünü alsın.» derse; işte bu, kadın için bir suçtur.

Keza, kadın, kocasına : «Ey Allah´tan korkmaz; ey kâfir!» dese, işte bu da kadın için bir suçtur.

Eğer, bir kadın, kocasına : «Ey kötü huylu!» dese, eğer, dediği gibi ise, bu bir suç olmaz. Fakat, kocası öyle değilse; kadının bu sözü, suç olur.

Bir kimse, karısına : «Böyle yapma.» der; karısı da : «Gü­zel yapıyorum.» cevabını verirse, eğer kadın bu sözü, günâh olan bir iş hakkında söyfemişse, bu söz, kadın için, bir suç olur. Fakat, ka­dın, bu sözü, günâh olmayan bir iş hakkında söylemişse, o bir suç

elmaz.

Müntekâ´da şöyle zikredilmiştir :

Bir kadın, kocasına : «Beni boşa.» der; kocası da : «Ben, senin talakım, eline bıraktım.» der; kadın ise; «Ben, nefsimi boşadım.» derse; kocası ise : «Ben de, zaten seni boşadım.» cevabım verirse, kadın iki talâk boş olur. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kadının, şerefli kocasına : «Ey tad almaz.» demesi bir suçtur.

Babamdan soruldu :

Bir kimse, karısını, suçsuz olarak dövmesi hâlinde, talâk yetki­sini onun eline, verse; karısıda, başka kadınların-yanmda : «Eğer, sizin kocalarınız, adam ise; benim kocam adam değildir.» dese; bu­nun üzerine, kocası da; onu dövse, kadın, kocasına karşı, suç işle­miş olduğu için talâk yetkisi, elinde olmaz. En doğrusunu, Allahu Teâla bilir.

Dinârî´nin Fetvalarında şöyle zikredilmiştir :

Bir k´mse, karısını suçsuz yere dövmemek; kadın da, filanın evine, ancak kocasının izni ile gitmek üzere, talâk yetkisini, onun eline verse; kadın ise, o filanın evine, kocasından izin almadan git­se ve karşılıklı münâkaşa yapsalar ve kocası, kadını dövse, kadın da : «Ben, senin emrin gereğince, kend´mi kurtardım.» .dese; ´koca ise : «Ben, seni izinsiz olarak, filan adamın evine gittiğin için, döv­düm.» dese, ne olur

Babam, şöyle buyurdu : Kocanın sözüne itibar edilir.

Dînâr´nin Fetvaları´nda şöyle mezkûrdur :

Bir kadın, kocasına : «Beni günahsız olarak, dövmemeye, talâ­kım üzerine yemin ettin ve beni dövdün; ben de senden, boşandım» der; kocası da : «ben, seni şer´î bir günahın olmadan dövmedim.» derse; bu durumda, kocanın sözü muteberdir.

Bundan sonra, koca : «Ben, sana, bacının evine gitme; dedim; ben ordaıı zarar görüyorum. Şu anda, sen, oraya gittin; ben de seni bu yüzden dövdüm.» der; kadın da, bacısının evine gittiğini, inkâr ederse; kocanın sözü muteberdir. Beyyine getirmek de, ons düşer.

Bir kimse, içki meclisinde, başka birine : «Senin yüzünden nikahladığını, bütün kadınların durmaları da, salıverilmeleri de, se­nin elinde idi.» der; o şahıs da : «Bu eğer böyle ise, gerçekten, ben senin karını bir talâk ve iki talâk ve üç talâk boşadım.» derse; ta­lâk vaki olur mu

Hayır olmaz. Çünkü onun sözü, senin elinde idi demekle, yet­kinin geçmiş zamanında olduğunu söylüyor. Yetkinin, o şahsm elin­de baki kalması için bir zaruret yoktur. Belki de yetki, o zaman, o meclisle sınırlı bulunmakta idi. Vaktin değişmesi ile yetki de bâtıl (—geçersiz) olmuştur.

Eğer koca, bu şahsa : «Senin elindedir.» demiş olsaydı; bu söz, yetkinin, o şahsın, elinde olduğunu´ikrar etmek olurdu. Ve o şahsın boşaması da sahih olurdu. Füsûlü´I - Üsterûşnî´de de böyle­dir.

Büyük babamın Fevâidi´nde, şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, talâk yetkisini, karısının eline vererek, ona : «Eğer, bu ayda, sana iki dinar ulaştırmazsam, nefsini halâs et (= kurtar.)» der ve bir alacağını, kadıda havale ederse; bu müddet geçtikten son­ra, kadın, nefsini halâs etme hakkına sahip olur mu

Şöyle cevap verilmiştir :

«Hayır, olamaz.»

En doğrusunu Allahu Teâlâ bilir.

Fevâid´de şöyle zikredilmiştir ;

Bir kimse, karısının izni olmadan o beldeden çıkmamak üzere, talâk yetkisini kadının eline verdikten sonra, kadının adamlarından izin alarak, o beldeden çıkıp gitse, bu, izin oiur mu

«Hayır, olmaz» denilmiştir.

Vâkıatü´l - Fetâvâ´da şöyle zikredilmiştir.

Bir kimse, karısından izinsiz, bir câriye almamak üzere, talâk yetkisini, onun eline verse; zamanımızın bazı âlimleri, bu şahıs, ka­rısıyla beraber Nehhas´a gitse, kadın orada, bir câriye istese; koca­sı da, satın alsa; bunun, izin olup olmadığına cevap olarak : «Eğer, o cariyeye, koca sahip değilse, bu izin olur.» demişler ve «Bu kadın, talâk yetkisine sahip değildir.» buyurmuşlardır.

Ben ise : «Bu kadın, yetkilidir.» diye cevap verdim. Füsûlü´t -İmâdiyye´de de böyledir.

Mecmûu´n - Nevazil´de, şöyle zikredilmiştir :

Bir kadın, kocasına : «Yakında, sana bir söz söyleyeceğim. Onu imzalar mısın » veya «yakında, bir iş yapacağım. Onu, kabul eder misin » der; kocası da : «Kabul ett´m.» deyince, kadın : «Nefsimi, üç talâk boşadım.» dese talâk vâki olmaz, Muhiyt´te de böyledir.

Bir koca, talâkı, suçsuz dövmeye bağlasa: Kadın da ateş alıp dönmek maksadı ile, çıkıp sokağa gitse; sokaktada yabancı bir er­kek bulunsa, ancak, kadının maksadı, o yabancı erkeğe bakmak ol­madığı halde, koca, karısını dövse, suçlu dövdüğü için kadın yetkili olmaz ve nefsini boşayamaz. Hizânetü´I-Müftîn´de de böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsa :

«Her ne zaman, bu beldeden benden izinsiz çıkarsan; karının talâk yetkisini, elimde kılar mısın » der; o da : «Kıldım.» der ve o şahıs, bir defa izin verirse, bundan sonra, o adam, izinsiz gidebilir m:

Alâü´d - Dîn şu cevabı vermiştir :

«Gidebilir.» Çünkü, küllemâ kelimesi, her vakit demektir. Her vakit ise, bir defa ile açılır. Fevâid´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, seni, her altı ayın başında ana ve babanın memleketine ulaştırmazsam, isted´ğin vakit bâin bir ta­lâkla nefsini boşama yetkisini, elinde kıldım.» dese, ve kadın bu tefvizi o mecliste kabul ettikten sonra, bir yıl geçdiği halde, kocası, cnu, ana ve babasının evine ulaştırmasa; kadın, nefsini boşayabilir mi

Bu mes´ele Mürgînânî´nin Vakiâitu´l - Fetâvâsı´nda vardır. On­lar", h:ze, bu Fetvayı gönderdiler ve «Evet, kadının yetkisi vardır.» diye yazdılar.

Semerkaııt´h âlimlerin fetvaları da, buna muvafakat der. 0 Büyük babamın, Fevâid´inde şöyle mezkûrdur :

Bir kimse : «Şıra içmem; kumar oynamam; zina etmem. Eğer yaparsam, karım, benden, üç talâk boş olsun.» dedikten sonra bun­lardan birini yaparsa; karısı boş olur.

Bir kimse : «Eğer şira içersem ve kumar oynarsam ve zina edersem; gerçekten talâk yetkisini, karımın elinde kıldım» dedik­ten sonra, bunlardan birini yapsa; bazı âlimlere göre, kadın yetkili olur, bazılarına göre ise yetkili olmaz.

Ceddim, şöyle buyurmuştur :

Buna benzer sözlerden maksat, mahzurlu olan bir şeyi irtikap etmekten nefs: men ve zecr etmektir. Bu işlerden her biri, yalnız başına yapılınca, garaza elverişli olur.»

Bu durumda, her ne kadar, lafız cem (~ çoğul) için o!sa bile, bunlam üzerinde durmamak, daha uygundur. Şeyhu´l - İslâm Bür-hânü´d - Dîn´de böyle demiştir.

Allâme´nin Fevâidi´nde, şöyle zikredilmiştir : Bir kimse, ka­rısına ; «Eğer ben, şira ve süzülmüş hurma suyu içersem; istediğ:n zaman, -nefsini boşaman için; yetkini eline verdim.» der; kadın da, bunu kabul ettiken sonra, koca, hurma suyunu içse; diğerini içme-se; yetki bu kadının elinde olur mu; olmaz mı

Olur, diye cevap verilmiştir. Çünkü o şahıs, bunların hepsine birden değil, ayrı ayrı, ta´lık etmiştir. (— bağlamıştır.) Diğer bazı âlimler de, bu cevaba uymuşlardır.

Bir kimse, kadının talâk yetkisini, suçlu veya suçsuz dövme­sine karşılık, istediği vakit kadının nefsini boşaması şartıyle, ona verse; ve kadın, buna razı olduktan sonra da adam, bir suçundan dolayı, onu dövse, kadın, nefsini boşayabilir mi; boyaşamaz mı

«Bcşayabilir.» diye cevap verilmiştir.

Bunlar, ceddim ve Allâme gibi, iki imâmm ihtiyarı olduğu gibi, zamanlarının âlimlerinin de, ihtiyarıdır. Bizim zikrettiklerimiz, Şey­hu´l - Kebir Ebû Bekir Mu hanımed bin FadI el-Buhârî´nin ihtiyarı­dır. Füsûlü´I - lmadiyye´de de böyledir. [31]



4- TALÂKIN ŞARTA BAĞLANMASI

1- Şart Lafızarı


Şart lafızları : in, izâ, izâmâ, küllü, küllemâ, meta, metâ-mâ´dır.

Bu lafızlarda, şart bulunduğu zaman, yemin çözülür ve sona erer. Çünkü, bunlar umum iktizâ etmezler. Tekrar iktiza etmezler. Fiilin (= işin) bir defa bulunmasıyla şart tamam olur ve yemin çözülür. Bundan sonra, yemin tahakkuk etmez.

Ancak «küîleraa» lafzı müstesnadır. Çünkü bu, fiillerde, umu-, mu icab eder. Ceza talâk ve şart küllema kelimesiyle olsa, yemin tekrarlandıkça, talâk da üzerine yemin edilen, mülkü talâk ifa edi­lene kadar, tekrarlanır.

Bir kimse, karısını, ikinci kocadan sonra nikâhlasa; şart teker­rür eyler; bize göre, bu şahıs, hânis olmaz. Kâfî´de de böyledir.

Küllemâ kelimesi, nikahlanma nefsinin üzerine dâhil olsa, şöyleki :

Bir kimse : «Ben, kadın nikâhladikça, işle, o kadın boştur.» veya : «Seni her nikâh ettikçe, artık, sen boşsun.» dese, her ne ka­dar başka kocadan sonra da olsa, her defa nikah ettikçe, o kadın boşdur. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyledir,

Bir kimse : «Her nikahladığım kadın işte o, boştur.» derse; bu şahsın, nikahladığı kadınlar boş olurlar.

Ancak, bu şahıs bir kadını, defalarca nikahlarsa, bu kadın, an­cak, bir defasında boş olur. Muhıyt te de böyledir.

Bir kimse, bazı kadınları niyyet eylemiş olsa; niyyeti diyanetçe sahih olur; fakat, kazaca sahih olmaz.

Hassâf: «Niyyeti, kazaca da, sahih olur.» buyurmuştur. Fetva, zahiri rivayet üzerinedir. Hassaf´ın kavli, kabul edilirse; yemin eden, mazlum olunca bir beis yoktur. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Lev, men, eyyü, eyyâne, eyne, ennâ kelimeleri de, şart lafız­ları cüralesindendir. Tebyîn´de de böyledir.

Fiil üzerine dâhil olunca, fî lafzı da şart lafızlanndandır. «Eve girdiğinde, sen, boşsun.» demek gibi ki, bu «eğer, eve girer­sen.» demektir. Itâbiyye´de de böyledir.

Farsça olan şait kelimeleri : Eğer, Ilemi, hemîşe, hergâh, her zsman, herbâr kelimeleridir.

Birincisi, in manasınadır, ve bununla birden fazla yemin olmaz. İkincisi : meta manasınadır. Onunla da bir defa yemin edilir. Üçüncüsü : İkinci gibidir. İkisinin de manâsı birdir.

Dördüncü ve beşinci kelimelerle de, bir defa yemin edilir. Çün­kü, o küllü manasınadır, ve o, sahilidir.

Altıncı, küllemâ manasınadır; her defasında yemin bozulur. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Fakat, talâk, kih lafzı ile tâlikedilirse; talâk halde (= o an­da, vâki olur. Bazı âlimler ise : «Onunla, talâk vâki olma/,.» demiş­lerdir. Sahih olan da budur. Muhıyt´te de böyledir.

Yeminden sonra mülkün zevali :

Bir kimse, karısını bir talâk veya iki talâk boşasa; mülk de şart bulunursa; talâkı İptal etmez; fakat yemin çözülür.

Meselâ : Bir kimse, karısına : «Eğer, eve girersen; işte sen, boş­sun.» dese, kadında onun karısı olarak eve girse; talâk vâki olur. Bu durumda, yemin -de kalmaz.

Eğer mülkünün gayrında bulunursa, yemin çözülür.

Meselâ; Bir kimse, karısına : «Eğer, sen eve girersen, boşsun." dese; şart mevcut olmadan da o kadını, boşasa; iddet bittikten son­ra, kadın eve girse; yemin çözülmüş olur ve bir şey vâki olmaz. Kâfî´de de böyledir

Bir kimse karısına : «Eğer sen, eve girersen üç talâk boş­sun.» dedikten sonra; eve girmeden önce, o kadını bir veya iki talâk boşasa o kadın da, başka kocaya gidip, onunla mücâmaatta bulun­duktan sonra, geri eski kocasına dönse ve eve girse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu durumda kadın, üç talâk boş olur. Bedâi´de de böyledir.

Müneccez olan üç talâk, muallak olan üç talâkı da ondan, aşağısını da iptal eder. Eğer talâk, üç veya ondan aşağıya tâlık edil­dikten sonra, o şart yerini bulmadan; üç talâk müneccez olarak bo-şansa; bilâhare de kadın, diğer kocadan, ilk kocasına dönse; bundan sonra da, şart yerini bulsa; asla bir şey vâki olmaz, Nikâye´de de böyledir.

Ta´hk, üç tenciz sebebiyle bâtıl olduğu gibi, kocanın, dâr-i harbe iltihakı sebebiyle de bâtıl olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ ye göredir.

İmâmeyn, buna muhalefet etmiştir.

Eğer kadın; kocası dâr-i harbe, geçtikten sonra, iddeti içinde iken, eve girse, boşanmaz.

İmâmeyn, buna muhaliftir. Bu ihtilâfın faydası : .

Dâr-i harbe iltihak eden şahıs: tevbe edip, müslüman olarak geri gelir ve ikinci defa karısını alırsa; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, talâk adedinden, bir şey eksilmez. îmâmeyn´e göre eksilir. Fethul - Kadîr´de de böyledir.

(İkinci böl-Um : Küllü ve küHemâ kelimeleri ile talâkın taliki hakkındadır).

Dört karısı olan, bir kimse : «Bu eve her girişimde, karım, boş olsun.» der ve o eve, dört defa girerse; bu durumda, kanlarından hiç birini biaynihî, kasdetmezse; her girişte bir talâk vâki olur.

Bu şahıs, dilerse, her talâkı, kadınların birine mâl eder; dilerse, talâkların tamamım, bir kadına mâl eder.

Bir kimse, karısına : «Şu eve, her girişimi müteakiben, filan adamla her konuştukça, sen boşsun» dese; ikinci yemin eve girme­ye bağlıdır. Artık, eve girdiği zaman, ikinci yemin askıda kalır. Bun­dan sonra, o adamla, üç defa konuşursa, kadın üç talâk boş olur. Bahrur´r - Râik´ta da böyled;r.

Bir kimse, iki şahsa : «ikimizin yanında, her yemek yedik­çe, karım boş olur.» dese, bu gün birisinin yanında; bir gün sonra da diğerinin yanında yemek yese, karısı üç talâk boş olur. Çünkü, o adam Öncekinin yanında, üç lokma veya daha fazla yediği vakit, sanki, o,, onun yanında üç defa yemiş gibi olur. İkinci adamın ya­nında da üç lokma yediği zaman her ikisinin yanında da üç defa yemiş olur. Her ikisinin yanında yemek, talâkın vukuu için şarttır.

Keza, bu şahıslarda birine : «Yanında, her yemek yedikçe, sonra şunun yanında yedikçe, karım boş olsun.» dese, cevap, söylediğimiz gnVdir. Muhıyt´te dt jöyledir.

Bir kimse, karısına : «Ben, hey güzel söz söyledikçe, sen boşsun.» dedikten sonra : «Sübhânellahi ve´lhamdülillahî velâ ilahe illellâhu vellahu ckber.» dese; bir talâk vâki olur. Fakat : «Sübha-nallah elhamdüliîlâhi lâilâhe ilîalahü Allâhu Ekber.» derse; üç talâk vâki olur.

Bir kimse, dâhil olduğu veya olmadığı yahut birine dah;l ol­duğu, iki karısına : «Ben, ikinizin talâkına yemin ettikçe, sizden, bi­riniz boşsunuz» veya «biriniz boşsunuz» der ve bunu da iki defa söylerse; bir şey vâki olmaz. Bu, kitapta zikrolunmadı.

Gerçekten, o şahıs, bu sözü üç defa söylese, âlimler : Talâk vâ­ki olmaz; ancak üçüncü defa tekrarında — ikinci tekrarın haricin­de— bir talâk kasdederse; o takdirde ik;sinin talâkına yemin etmiş ve birinci yemininde hânis olmuş olur.» demişlerdir.

Eğer ; ikinizden birinin talakına, her yemin ettikçe.» demiş olsa koca, onlardan her birinin, talâkına yemin ettikçe, bir talâk va­ki olur. Bunu açıklamak da kocaya düşer.

Bir kimse, iki karısına : «İkinizden birinin talâkına, her ye­min ettikçe, ikinizden biriniz boştur; ikinizinden birinin, talâkına her yemin ettikçe; işte, -o boştur.» demiş olsa; iki talâk vâki olur. Bu durumda, koca muhayyerdir : Dilerse, o iki talâk´ı kanlarından bir-ne; dilerse, ikisinin üzerine tahsis eder.

Bir kimse, birine, cima´ edip diğerine, cima´ etmediği iki ka­rısına hitaben : «İkinizin talâkına, her yemin ettikçe ikiniz de boş­sunuz.» dest ve bunu üç. defa söylese; birincisi mün´akıde olur ve ikincisi sebebiyle o çözülür. Kadınlardan her bîrinin üzerine, birer talâk vâki olur. Üçüncü def asıyla da dâhil olduğu karısı hakkında, mün´akide olur. Ve bu üçüncü sebebiyle, ikinci çözülmez. Çünkü,

bu durumda,, şart tamam olmamıştır ki bu şart, o iki kadının talâ­kına yemindir.

Bu şahıs dâhil olmadığı kadını tezvîc edip ona : «Eğer eve gi­rersen; sen boşsun.» dese; bu durumda ikinci ve birinci yeminler çözülür. Ve kadınlardan Jıer birine, ikişer talâk vâki olur. Çünkü, şartın bir kısmı üçüncü defada, dâhil olduğu kadının talâkına ye­min sebebiyle mevcuttur. Ve bu anda, şart tamam olmuştur, her bi­rine üç talâkı açıklama yapar.

Şayet dahil olduğu kadını nikahlamaz; fakat ona : «Eğer, seni nikahlarsam; sen de, eve girersen; artık, sen boşsun.» derse; bu ye­min sahih olur. Birinci ve ikinci yemini çözülür. Ancak, dah~l olduğu kadın, onun mülkünde, üç talâkla bâine olun Dahil olmadığı kadiri ise, kendi mülkünde olmadığı için, onun hakkındaki sözleri, boş­tur, geçersizdir. Ve birinci, ikinci yemini çözülür. Ceza ile değil an­cak gerçekten yemin küllemâ sebebiyle mün´akıdedir; inhilaî ( = çözülme) eseri, açıkta olmaz; bakidir.

Bu şahıs o kadını, her hangi bir zamanda nikâhlar ve bundan sonra da, onun talâkına yemin ederse; bu kadın üzerine, iki talâk vâki olur.

Bu şahsın, dahil olduğu kadına : «Seni nikahladığım zaman, sen boşsun.» demesi sahih olmaz. Çünkü, o ınübânedir; boşanmıştır. Ancak, bu kocanın, bu karısına : «Seni başka birisi, nikahladıktan sonra ben nikahlarsam; artık, sen boşsun.» demesi hâlinde, bu ye­mini sahih olur. Çünkü o, yemini mülke izafe etmiştir. Câmi-i Kebîr Şerhi´nde de böyledir.

Bir kimse, kanlarından birine : «Senin talâkına, her yemin et­tikçe geride kalanlar boştur.» dedikten soma, aynı sözü, ikinci ka­rısına; sonra da üçüncüye söylese; üçüncü ve dördüncü kadınlar, üçer talâk boş olur. İkinci kadın, iki talâk; birinci de, bir talâk boş olur. Çünkü, ikinci kelâmla birincinin talâkına yemin etmiş olur. Üçüncü sözüyle de, birinci Ve ikincinin talâkına yemin etmiş olur.

Eğer, küllemâ´nın yerinde izâ olsaydı, üçüncü ve dördüncünün her biri, ;ki talâk; ikinci ve birinciden her biri ise, birer talâk, boş olurlardı. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse : «Karılarımdan herbiri, eve girerse işe o boştur ve filâneyi de boşadım» dese; filâne boş olur. Ve bu kadın, iddeti içinde, eve girerse, bîr talak daha boş olur. Bu, Müntekâda zikre­dilmiştir.

Ebû´l - Fazl ise : «Bu, Câmi´de zikredilene muhaliftir.» de­miştir. Zehıyre´de de böyledir.

% ´Nevâzil´de, Nasıyr´m şöyle dediği nakledilmiştir. Ben, Hasan bin ^iyâd´dan sordum :

Bir adam karısına : «Bu eve girmekle, her girişinde, artık, sen boşsun; bu eve iki defa girdikçe; artık, sen boşsun» dese; eve de, iki defa girse; ne olur İmâm : «Üç talâk boş olur.» demiştir. Ta-tarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, iki karısına : «ikinizi, her nikâh ettikçe, ikiniz de boşsunuz.» dedikten sonra, onlardan birini, bir defa diğerini de, iki defa nikâhlasa, kadınların ikisi de bir defa boş olur.

Ancak, birinciyi, bir defa daha nikâhlasa; ikisi de birer talâk daha boş olurlar.

Şayet bu koca : «İki kadını, her nikah ettikçe; ikisi de boştur.» dedikten sonra; üç kadın nikâhlasa; üçü de boş olur. Çünkü her bi­rinde şart bulunur. Bu şart ise, adamın, iki kadını nikahlamasıdır.

Bir kimse iki şahsa : «İkinizin yanında, her yemek yedikçe; ka­rım boş olsun.» dedikten sonra; her birinin yanında, üç lokma ye­mek yese; karısı üç talâk boş olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse : «Benim her karını, ben, bir kadını, her nikah ettikçe; otuz seneye kadar, işte o, boştar; eğer eve girersem.» dese ve mülkünde de, bir karısı olsa; sonra da, başka bir kadın n:kâhla-sa, bilâhare, onların Udsİni de boşasa; sonra ikisini de yeniden ni­kâhlasa ve sonra da eve girse; bu kadınlardan, her birisi, üçer talâk boş olur. Bu talâklardan biri, önceki boşaması sebebiyle, ikisi de yemini sebebiyle vâki olur.

Şayet koca, onîan boşaymca, tekrar nikahlamadan eve girse ve sonra .da, bu kadınları nikâhlasa, yemininden dolayı, bunlardan her biri, biter talâk boç olur. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse : «Bu eve her girdikçe ve filânla konuştukça; ka­rılarımdan birisi boştur.» dedikten sonra, u eve, birkaç defa girse ve o adamla da, bir defa konuşsa; karısı ancak bir talâk boş olur.

Şayet, bu kimse : «Ben, bu eve her girdikçe; eğer, filânla konu şursam; artık, sen boşsun.» dedikten sonra o eve üç defa girse de, adamla bir defa konuşsa; karısı, üç talâk boş olur.

Şayet, koca : «Her kadını aldıkça; aonra da her eve girdikçe; işte o boştur.» dese ve o kadını üç defa nikahladıktan sonra, bir defa, eve girse; bir talâk vâkir olur. Eve, bir daha girse bir talâk daha; bir daha girse bir talâk daha boş olmakla; bu durumda üç talâk vâki olmuş bulunur.

Bu, zikredeceğimiz şu mes´elenin benzeridir :

Bir kimse, karısına : «Hurma ve cevizi her yedikçe, artık, sen boşsun.» dedikten sonra, üç adet hurma ve bir adet ceviz yese; an­cak bir talâk vâki olur. Bir ceviz daha yese; diğer bir talâk daha vâki olur. Üçüncü cevizde de üçüncü talâk vâki olur. Böylece de, üç talâk tamamlanır. Cami-i Kebîr Şerhi´ndc de böyledir.

İbn-i Semâa, şöyle demiştir :

— Ben, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´ün, şöyle buyurduğunu işit­tim :

Bir kimse, karısına : «Bu eve, her g;rdikçe; filanla her konuş­tukça; artık, sen, boşsun.» derse; bu lafızda, iki şart vardır. Bura­da, te harfi, ceza içindir.

Bir kadın, eğer, Önce, eve üç defa girer;- sonra da filanla, bir defa konuşursa; üç talâk boş olur. Ve eğer, eve bir defa girer; son­ra da, filanla, üç defa konuşursa; kadın yine üç talâk boş olur. Bedâi´de de böyledir.

Ve eğer : Eve her girdikçe, artık, sen boşsun; eğer filanla konuşursam dedikten sonra, defalarca eve girse; sonra da defalar­ca, konuşsa, yemininin tamamında, hânis olur.

Ve eğer : «Her karı aldıkça, eğer eve girersem; işte ö, boştur.» dese ve defalarca evlenip, eve de bir defa girse; karısı, üç talâk boş olur. Bahru´r - Râik´ta da böyledir.

Bir kimse : «Şu köyde, durdukça, her kadın nikahladıkça; işte o, boştur.» dedikten sonra, o köyden, bir kadın çıkararak nikâhla­sa, bu kadın, boş olmaz.

Keza : «Bu köyden, ona çıkarmazsam ve bu köyden başkasını da nikâlamazsam...» dese; yerini bozulmaz.

Şayet, bu şahıs : «Bu köyden, nikahlayacağım her kadın» der ve o köyden de bir kadın nikahlarsa; — nasıl nikahlarsa nikâhla­sın — kadın boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse : «Benim Buhârâ´da olan, her kanm boştur.» de­se; sahih olan, o şahsın, Buhârâ´da nikâh eylediği kadım, murâd etmiş olmasıdır.

Bundan dolayısıdır ki âlimleri : «Bu şahıs, Buhârâ´dan başka bir yerde, bir kadın nikahladıktan sonra, onu Buhârâ´ya naîdetse; o da, orada bulunanlarla beraber olsa; bu kadın boşanmış olmaz.» demişlerdir. Sahih olan budur. Hülâsa´da da böyledir.

Henüz cima, etmemiş bulunduğu, bir karısı olan, şahıs: «Benim her karım ve otuz yıla kadar alacağım her kadın, eğer şu eve girersem; işte o, boştur.» dedikten sonra, bir kadın olsa; ve onu da yanında olanı da boşasa; sonra da, otuz senenin içinde, her iki­sini de geri alsa.; müteakiben, o eve girse, önceki kadın, yemini se­bebiyle, iki talâk boş olur. Ona îkâ eylediği talâkla birlikte bu ka­dın, üç talâk boş olur.

Yeni kadın ise, yemini sebebiyle bir talâk boş olur. Ona ika ey­lediği talâkla birlikte, bu kadın, iki talâk boş olmuş olur.

Şayet koca, onları, birinci defa boşamasında, onları nikahla­madan önce eve girmiş, sonra da onları nikahlamış olsa, önceki ka-dm, kocanın «nikahlarsam» yemini ile, bir talâk boş olur. Yeni ka­dın ise, boş olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse : «Nikahladığım her kadtn, işte o, boştur ve filâ­nı karım.» veya «Karılarımdan her biri, eve girerse; işte o, boştur ve filâneyi de şimdi boşadım» dedikten sonra, o kadın, iddetî için­de iken, eve girse, bir talâk daha boş olur.» Zahîrîyye´de de böyle­dir,

Bir kimse : «Nikahlayacağım her kadın veya otuz yıla kadar nikahlayacağım her kadın eğer filanla konuşursan boştur.» dese, o şahısla konuşmadan önce bir kadını, bir kadını da, konuştuktan sonra nikâhlasa, bu müddet içinde nikahladığı her kadın boş olur. Şayet yemin, vakitli olmamış olmasaydı; şöyleki : Bu şahıs : «Ev­leneceğim her kadın filan adamla konuşursam; işte, boştur» dese, o adamla konuşmadan önce, bir kadın nikahlarsa, konuştuktan

sonra da bir kadın nikahlasa, konuşmadan önce nikahladığı kadın, boş olur. Konuştuktan sonra nikahladığı kadın ise, boş olmazdı.

Bir kimse : «Eğer filânla konuşursan, nikahlayacağım her ka­dın, işte o, boştur.» dese;.konuşmadan Önce nikahladığı kadın, boş olmaz.

Yemin, mutlak veya muvakkat olsun; eğer koca, talâkın vuku­una niyyet, etmişse, bu şahsın o kimse ile konuşmadan önce nikah­ladığı kadın hakkında da niyyeti sahih olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse : «Nikahlayacağım her kadın, eve girersem işte o boştur.» dryerek, sonraki cümleyi öne geçirse; eve girmeden ön­ce nikahlamış olduğu kadın, boş olmaz; eve girdikten sonra nikah­ladığı kadın ise, boş olur. Eve girmek, münakıdenin şartı, Önceki şart ise yeminin şartı olur. Bu, sanki : «Eğer eve girersem; artık nikah edeceğim her kadın, işte o, boştur.» demek gibidir.

Eğer, koca : Sahip olduğum her kadın, eğer, o eve girersem işte o, boştur.» der veya eve girmeyi öne alırsa; bu söz, sahip oldu­ğu kadına ait olur; sahip olacağına ait olmaz. Fakat, istikbâle niy­yet ettiğini söylerse, bu sözü kabul edilir. Bu durumda zahire iti­bar edilerek, mülkünde olan kadın, boş olduğu gibi, bu ikrarı se­bebiyle, mülkünde olacak olan, kadın da boş olur. Kâfî´de de böy­ledir.

Nevâdir´de tbn-i Sernâ´a, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)un, şöyle bu-3oırduğunu rivayet etmiştir :

Bir kimse : «Nikahlayacağım her kadın, sevik içerse; işte o, boştur.» veya «Sarı elbise giyen, nikâh edeceğim her kadın, işte o, boştur.» dese, bu söz, nikahlandıktan sonra sevik içecek veya sarı elbise giyecek kadına aittir. Ancak, bu şahsın niyyetinde, «nikahlan* madan önce» de varsa, o müstesnadır. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Hayatta olduğum müddetçe, nikahla­yacağım her kadın; işte, boştur:» der ve nikahının altında bulunan bir kadını tekrar nikahlarsa; yemini bozulmaz. Yani, o kadına talâk vâki olmaz. Bu sözü o kadından başkası için geçerlidir. Füsûlü´I -Üsterûşnî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Senin isminde nikahlayacağım her kadın boştur.» dedikten sonra, o kadını boşayıp tekrar nikahlasa, o kadın boş olmaz. Bu sözü ile, o kadım niyet etmiş olsa bile hüküm böyledir.

Bu, şunun gibidir:

Bir koca, karısına : «Senden başka, nikahlayacağım her kadın, işte o, boştur.» dese, her ne kadar bu kadını niyyet etse bile, bu du­rumda, o kadın boş olmaz.

Dört karısı olan bir kimse : «Benim, her karım, boştur. Şu eve birisi girdiği zaman.» dedikten sonra, onlardan belli birini bâin bir talâk boşar ve o kadın iddeti içinde, o eve girerse, hepsi boş olurlar.

B´r kimse, nikâhı altında bulunan kadınlara niyyet ederek : «Benim, her karım boştur.» dese; kanları boş olur.

Bu şahsın, bundan sonra nikâhliyacağı kadınlara bir adam «şu işi yaparsan benim her karım boştur.» derse ; —bu sözünden do­layı — talâk vâki olmaz.

Evli bulunmayan bir şahıs : «Şu işi yaparsam; benîm, her karım boştur.» der ve bu sözü ile, bundan sonra nikahlayacağı ka­dınlara niyyet ederse, bu niyyeti sahih olur.

Bu söz, o şahsın : «Şu zamana kadar, benim olacak, her kadın boştur.» demesi gibidir. Şemsü´I - İmâm Mahmûd, bu görüşü be-n´msemiştir.

Nfecmü´d - Dîn ise: «O şahsın, bu niyyeti sahih olmaz.» demiş­tir,

Seyyidü´l - İmâm da : «Biz, evvelki kavli alırız.» demiştir. Fü-sûlü´l - Üsterûşnî´de de böyledir.

İmâm Muhammet! (R.A.) şöyle buyurmuştur :

Bir kimse, ana ve babasına : «Siz bayatta olduğunuz müddetçe, ben alacağım her kadını, boşadım.» dedikten sonra, onlardan biri ölse; bu şahsın yenrni, geçersiz olur. Sahih plan da budur. Serah-sî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

«Nikahımın altma giren her kadın, işte o, boştur.» diyen kimse, «Nikahlayacağım her kadın, işte o, boştur.» veya «Bana helal olan her kadın, boştur.» demiş gibi olur. Hulâsa´da da böyledir.

Nikahlayacağı her kadının talâkına yemin etmeyi bilen; fa­kat yeminin ona, oluşacağını b;lmeyen bir kimse, böyle yemin et­tikten sonra, bir kadın nikahlasa; yemini geçerli-olmaz. Çünkü şek (= şüphe) yeminin sıhhatine mânidir. Şek ile yemin edilmez. Fe~ tâvâyi Kâdîhân´ıda da böyledir.

Bir kimse : »Fatma´yı nikahlamadan, alacağım her kadın, işte o, boştur.» der; Fatma, vefat ettikten veya gaip olduktan son­ra, bu şahıs, bir başka kadın nikahlarsa; Fatma´nın gaip olması halinde, o kadın boş olur; ölmesi hâlinde ise, boş olmaz.

Bir kimse, karısına : «Nikahlayacağım her kadının, gerçek­ten onun, talâkını, sana, bir dirheme sattım.» dedikten sonra başka bir kadın nikâhlasa; yanındaki kadın, İse, onun nikahlandığını öğ­renince; »Kabul ettim.» veya «Onu boşadım.» veya «Onun talâkını, satın aldım.» dese, bu adamın, sonradan aldığı kadın boş olur.

Fakat, önceki kadın; kocası, diğer kadını nikahlamadan önce : «Kabul ettim.» derse; bu kabulü, sahih olmaz. Çünkü, bu kabul, îcâp kabûlü´dür. Bahru´r- Râık´ta da böyledir.

Bir kimse : «Nikahlayacağım her kadın, boştur.» dedikten sonra, fâskl nikahla; birkadm nikâhlar; bundan sonra da, sahih ni­kâhla bir kadın alırsa; bu kadın boş olur. Fetâvâyi Kübrâ´da da

böyledir.

«Nikahlayacağım her kadın, boştur.» diyen bir kimseye, başka bir şahıs, sonradan, bir kadın nikâhlasa; koca olacak şahıs da, buna, bilfiil´ icazet verse (Meselâ : Kadının mehrini gönderse veya benzeri bir şey yapsa) talâk vâki olmaz. Ancak, koca olacak kimsenin, ibareyi kadına intikâl ettirmesi, bir vekil tayin etmesi hali -müstesnadır.

Müntekâ´da şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse : «Eğer filâneyi nikahlarsam; işte o, boştur. Ve eğer, bîr şahsa, beni nikahlamasını emredersem; işte o, boştur.» demesi­ne rağmen, bunu bir şahsa söyler (= emreder), o da, buna, bir ka­dın nikahlarsa, bu kadın boş olur. Ancak bu şahıs, söylemeden, ona, başkasının nikahladığı kadın boş olmaz. Bundan sonra, söylese b:-lc, durum değişmez.

Bir kimse, bir başka kimseye, halen karısı oîanbir kadını kas-dederek : «Filâneyi, bana nikâhla.» dese; bu karısı, boş olur.

Veya, bu şahıs : «Filâneyi nikahlarsam.,.» yahut «Filâneyi, ba­na nikahlamasını, bir şahıstan istersen; işte o, boştur.» dedikten sonra; bunu, bir şahıstan ister; o da, o kadını nikahlarsa; kadın boş olmaz.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle buyurmuştur :

Bir kimse : «Eğer, filâneyi nikahlarsam veya onu nişanlarsam; işte o, boştur.» dedikten sonra, onu nişaniar ve nkâhlarsa; bu ka-dın boş olmaz.» buyurmuştur.

Ancak, önceki mes´elede, emirden önce; bu nıes´elede de nişan­dan önce, nikahlarsa; talâk vâki olur.

Meselâ : Bu şahıs, o kadına, iki kişinin huzurunda, — emirden veya nişandan önce— : «Seni, bin dirheme nikahladım.» der; ka­dın da, kabul ederse; bu durumda, talâk vâki olur. Fethu´l - Kadîr´-de de böyledir. [32]


3- İn, İzâ Ve Başka Kelimelerle, Talâkı Şarta Bağlamak Talâkı, Nikâha İzafe Etmek :


Bir kimse, talâkı nikâha izafe ederse; nikâhtan hemen son­ra, talâk vâki olur.

Meselâ : Bir şahsın, bir kadına : «Eğer, seni, nikahlarsam; ar­tık, sen boşsun.» demesi; veya : «Nikâhlıyacağım her kadın; artık, o boştur.» demesi, böyledir.

Keza, izâ ve meta edatlarının lafzı, bir şehre, bir kabîleye veya bir vakte tahsis edip etmemesi de müsavidir. Bu, şarta izafe edilir­se; şartın akabinde, bil-ittifak talak vâki olur.

Bir kimsenin, karısına : «Eğer, eve girersen; artık, sen, boş­sun.» demesi gibi... ,

Talâkı izafe etmek, ancak, yemin eden kimsenin, talâkı iza­fe ettiğine sahip olması veya onu mülküne izafe etmesi hâlinde sa­hih olur; aksi takdirde, sahih olmaz. Tezevvüc veya mülke izafe et­mesi gibi...

Bir kimse, yabancı bir kadına : «Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, o kadını nikâhlasa ve kadın da eve girse; boş olmaz. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimse : «Yatakta, onunla (karısı ile) cem olan, her ka­dın boştur.» dedikten sonra; başka bir kadın nikâhlasa, talâk vâki olmaz.

Bir kimse : «—Başka bir kimsenin— bana nikahlamış olduğu kadının, yarısı boştur.» dedikten sonra; başka bir kimse, ona, onun emri ile veya emri olmadan,, bir kadın nikâhlasa, talâk vâki olmaz.

Bir kimse, nikahlamadan boşadığı, bir kadını — talâkı nikâha izafe ederek — nikâhlasa; talâk vâki olmaz. Fetfaul - Kadîr´de de böyledir. [33]



Talâkı Sarih Şarta Bağlamak:


Talâkı, sarih şarta bağlamak, şart harfini zikretmektir. Bu, belli olsun veya olmasın, kadında müessir otur.

Ta´hk, şart manasınadır ki, hu belli olmayanda amel eder.

Bir kimsenin: Nikahlayacağım kadın, işte o, boştur, demesi gibi..:

Bu, belli olanada amel öder.

B;r kimsenin: Nikahlayacağın şu kadm; işte o, boştur, deme­ci gibi... ki, bu adam, bu kadını nikahlasa, talâk vâki olmaz. Mira-;ü´d- Diraye´de de böyledir.

Şart, eğer cezadan sonra; olursa fe harfi söylenmezse bile ceza İle şartın arası, susmaka ayrılmazsa; ta´lik sahih olur.

Görüldüğü gibi, bir kimse karışma; sen boşsun; eğer, eve gi-rerser, deyince, talâk, eve girmeye ta´lik, ediliyor. (bağlanıyor.) Halbuki, burada, fe herfi söylenmemiştir. Ve bu, ceza ile şartm

.arasının, susrrakla açılmaması halindedir.

Eğer, şan, cezaya takdim ediür (şart, cezadan Önce söylenir­se) ;ceza da isim olur ve fe harbi ile söylenirse; şart ile tealltk eder.

Bir kimsenin, karısına : Eğer eve girersen; işte sen boşsun. demesi gibi... Burada, talâk, eve girme şartına bağlanmış oluyor.

Eğer bir kimse, karısına; Eğer, sen, eve girersen; boşsun, de­se; talâk o anda vâki olur.

Bu şahıs: Ben bu sözümle, taVk kastedtim. dese bile, hüküm bakımından, bu sözüne itibar edilmez. Diyanetçe ise, durum, kendisi ile Ailahu Teâlâ arasındadır.

Ceza, fiil cinsinden olunca; bu ya gelecekte yapılacak bir fiil (—iş) veya geçmişte yapılmış olan bir fiil olur. Bu durumda, ce­za, fe harfi olmaksızın, şarta taailuk eder, ve bu asıl üzere bina edilir.

Bir kimse, karısına : Eğer eve girersen; sen boşsun, dese; kadın, o anda boş o1ur.

Kocanın: Ben ta´lik kasdettim. demesine, asla itibar edilmez. Cami, isimli kitapta da böyle zikredilmiştir.

Alimlerimizden bazıları, bu durumda : Kocaya : Nasıl niyyet ettin diye, sorulur. Eğer o ; fe harfini gizleyerek... derse; bu niy-yetine, asla itibar olunmaz. Ve eğer; Takdim - te´hir ile... derse niyyeti sahih olur. Hüküm, kendisi ile Ailahu Tealâ arasındadır, demişlerdir.

Keza, bir şahıs, karısına: Artık, sen eve girersen, boşsun, demiş olsa; kadın, o anda, boş olur.

Bu durumda, kocanın, ta´lik kasdetmesi ise, kendisi ile Ailahu Teâlâ arasındadır.

Koca, karısına, eğer: Sen boşsun; eğer eve girersen, derse; yine o anda, talâk vâki olur.

Bu durumda da, kocanın, ta´lik kasdetnıiş olmasına, asla iti­bâr edilmez.

İmâm Mulıammed (R.A.), bu hususta, bir şey söylememiştir-

K´oca, sözü ile, hâli açıklamayı n´yyet etmişse; onun mânâsı: Sen, eve girdiğin halde, boşsun, demek olur.

Ebû Hasan el - Kerhî´nin şöyle dediği .naklonulmuştur :

Bu kimsenin, niyyetinin sahih olması gerekir. Çünkü vav harfi böyle yerlerde, hâl için kullanılır. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer...» dese de, fazla bir şey söylemese; kadın, o anda, boş olur. Bu İmam Muhammed (R. AJ´ne göre böyledir. İmâm Ebu Yûsuf tR.A.)´a göre, bu kadm, boş olmaz. Muhammed bin Seleme de, bu görüşü almıştır. Fetâvâyı Kâ-dîhan´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; sen girdin» demiş olsa, ta´lik olmadığı için, kadın, o anda boş olur. Eğer koca, karışma : «Sen boşsun en dahalti.» dese ve hemzenin fethiyle söylese; ta´âk, o anda, vâki olur. Bu, cumhurun kavlidir.

Koca, karışma : «Eve gir; sen boşsun.´) dese; bu durumda, t -lâk, kadının girmesine, talik edilmiş olur. Çünkü, hâl, şarttır.

Mesela, koca : «Bana, biti dirhem ver ve ben boşsun» demiş ol­sa; kadın bin dirhemi verince, talâk vâki olmaz. Fethu´I Kadîr´de de böyledir.

Eğer, koca : «Sen boşsun» der; sonrada : «Eğer, eve girer­sen..." derse; gerçekten kadın, boş olur. Koca talik niyyet etmiş clsa bile, bu niyyeti, asla sahih olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer, sema üzerimizde oldu ise,» veya «Sen boşsun; bu, gündüz oldu ise.» veya ikisine ge­cede ikiniz : «Bu gece, oldu ise» dese; karısı, o anda boş o]ur. Çün­kü, bu şarta ta´lık değil, tahkıkdır. Çünkü, şart, o anda olmayan şeydir. Bu "söylenenler ise, o anda mevcut (— var olan) şeylerdir.

Bir k´mse, karısına : «Eğer, deve, iğnenin deliğine girerse; ar­tık, sen boşsun.» dese, talâk vaki olmaz. Çünkü o adamın garazı onu muhal (= olması mümkün olmayan) işe talik etmektir. Bedftl´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen, kesemden aldığın dinarı, bana geri vermezsen; artık, sen boşsun.» dese; şayet, dinar kesede duruyorsa; karısı, boş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Sarhoş bir kimse, evinin kapısını, çalsa; kapı, ona açılmasa; bu şahıs, karısına : «Eğer, bu gece, kapıyı açmazsan; artık, sen boş­sun.» dese ve evde de, hiç kimse bulunmasa; böylece, sabah olana kadar, kapı açılmasa, talâk vâki olmaz. Nehnı´l - Fâik´ta da böyle­dir.

Bir kimse, hayız olan karısına : «Eğer hayız olursan...» ve­ya hasta olan karısına : «Eğer hasta olursan...», «artık, sen boş­sun.» dese; kadın, gelecekte, hayız ve hasta olunca; boş olur.

Koca, hâli hazırdaki, hayzı ve hastalığı niyyet ederse; ratık, niyyeti ne ise, o vâki olur.

Bir kimse, hayizlı olduğunu bildiği karısına : e Eğer, yarın ha­yız olursan; artık, sen boşsun.» dese; talâk, kadının bu hayzmda vâki olur.

Koca, karısının, hayızlı olduğunu bilmiyorsa ve kadının hayız hâli, şafak yeri ağarana kadar devam ederse; bu durumda da kadın, boş olur.

Keza, bir koca, sıtma tutan veya başı ağrıyan karısına; bu hal­lerde iken : «Eğer, sıtman tutarsa...» veya «Başın ağrırsa...», «ar­tık, sen, boşsun.» derse; bu da, yukarıda hayızlı kadın hakkında söylediğimiz gibidir.

Şayet, bir koca, sıhhatli karısına : «Sıhhatli olursan; artık, sen boşsun.» derse; koca, susar susmaz —yani, o anda— talâk vâki olur.

Keza, bir koca, gören ve işiten karısına : «Eğer, görürsen...» veya «Eğer, işitirsen...», «... artık, sen boşsun.» derse; talâk, o an­da, vâki olur.

Fakat, «ayakta durmak», «oturmak», «binmek» ve «sakin olmak» gibi haller, yeminden sonra, bir müddet beklemek üzere, talâkın vukuuna sebep olabilir.

«Girmek» sö ü ise, bu fiil meydana gelince, —talâk konusun­da — geçerlidir.

«Çıkmak» da, böyledir. —talâk— ancak, ilerideki «çıkma» da söz konusu olabilir.

«Gebelik» de, böyledir.

Bir kimse, hâmile olan karısına : «Eğer sen, hâmile olursan...» derse; bu, ileride olacağı, hamilelik için geçerlidir.

«Dövmek», «yemek» ve benzeri de, yeminden sonra olacaklar için geçerlidir. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Sen boşsun; hayız olmadıkça» dese vcva «...Hâmile olmadıkça.» der; kadın da, o sırada, hayızlı veya hâmile bulunursa; kadın, kocası; susar - susmaz, boş olur. Sİrâcül - Vehhâc´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun; oruç tuttuğun gün» der­se; kadın, oruç tuttuğu gün, güneş batınca, boş olur. Kâfî´de de böy­ledir.

Bir koca, karısına : «Oruç tuttuğun zaman, boşsun.» derse; kadın, niyyet edip, bir saat oruçlu durursa, boş olur. Nihayette de böyledir.

Bir koca, karısına : «Hayız olduğun zaman; artık, sen, boş­sun.» dese; kadın; kan görünce, bu kan, üç gün devanı etmedikçe, boş olmaz. Çünkü, üç günden aşağı olan kân, hayız kanız olmaz. Kadın, hayız olduğu saatten itibaren tam üç gün, kan görürse; ta­lâk vâki olur. Hidâye´de de böyledir.

B´r kimse.; karışma : «Hayız olmakla, hayız olduğun zaman; artık, sen, boşsun.» dese; hayız son bulana kadar, talâk vâki olmaz. Yâni, kadın, hayızdan temizlenmedikçe, talâk vâki olmaz.

Böylece, on gün tamamlanmadıkça; veya hayız müddeti olan, on gün geçmedikçe; veya Jıayiz kesilip kadın gusletmedikçe, veya gusüi makamına kâim olmadıkça müddet, on günden aşağı olun­ca, ta1âk vâki olmaz. Gâyetü´s Sürüçî´de de böyledir.

On gün geçtikten sonra, kadın : «Ben hayız oldum ve temiz­lendim.» dese, yalan söylemiş olur ve bu durumda kadın boş olur.

Bir ay geçtikten sonra; kadın : «Ben hayız oldum ve temizlen-d:m.» dese; sonra yeniden bir hayız olsa ve : «Ben, şimdi hayız oldu.» dese, bu sözü kabul edilmez. Fakat, temizlendiği zaman; ta­lak vâki olur. Çünkü, o, haberi tehir etmiştir. Veya müttehem ol­muştur. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Yarını hayız olduğun vakit; artık, sen boşsun.» dese; hayız, olup, temizlenmedikçe; talâk vâki olmaz.

Keza, koca : «Altıda bir veya üçte bir hayız olmadıkça; sen, boşsun.» dese yine böyledir.

Koca : «Yarım hayız olduğunda; artık, sen boşsun.» dese; ka­dın, eğer, hay/mm son yarısında ise, talâk vâki olmaz. Bu kadın, temizlenmedikçe, hayzı devam eder.

Bu koca, karısına : Hayız olduğun zamanda ve temizlendiğin zamanda; artık, sen boşsun.» dese; iki talâk vâki olur. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Yarım hayız olduğun zaman artık sen boşsun; hayız olmakla hayız olduğun vakit; artık, sen boşsun» de­se, kadın, hayız olup temizlenince; iki talâk boş olur. Câmt-i Ke-bir´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Eğer günün yarısı, hayız olursan; artık, sen boşsun.» dese, yarım gün hayız olması sebebiyle, talâk vâki olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «İki defa hayız olduğun zaman; artık, sen, boşsun» dese, birinci hayzını başkasının mülkünde; ikincisini de kendi mülkünde olsa; kadın, boş olur.

Keza, koca : «Eğer, onu, ikinci hayzından temizlenmeden bir saat Önce, nikahlarsam, veya temizlenmeden-Önce, kan kesildikten sonra nikahlarsam...» dese; onun, âdeti de, on günden aşağı olsa, gusl eylediği veya üzerine talâk vakti geçtiği zaman, kadın boş olur. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bir defa, hayız olduğun zaman; ar­tık, sen boşsun. İki defa hayız olduğun zaman; artık, sen boşsun.» dese; kadın da, iki defa hayız olsa; iki talak vâki olur. Bu kadının birinci defa hayız olması, birinci yeminde, şartın kemâlidir. İkin­cide de, şartın bir kısmıdır.

Eğer, koca : «Bir defa hayız olduğun zaman; artık, sen boş­sun.» sonra da : «İki defa hayız olunca; artık, sen boşsun.» dese, kadın da, bir defa, hayız olsa; birinci yemin sebebiyle, bir talâk vâ­ki olur. ikinci yemin sebebiyle, eğer bundan sonra, bu kadın iki defa hayız olmaz ise, talâk vâki olmaz. Bundan sonra : «Ben, onun­la, birinciyi kasdettim.» dese; bu sözü, diyanetçe kabul edilir; hü­küm bakımından kabul edilmez.

Bakkâlî´de şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, karısına; «Sen hayız olunca; artık, sen boşsun» de­se ve sonrada : «Her iki defa hayız olunca; artık, sen boşsun.» de­se; birinci yemini sebebiyle bir talâk vâki olur. İlki sona erip, di­ğer hayzı olunca da başka bir talâk vâki olur. Muhıyt´te de böyle­dir,

Kan - koca arasında, şartın meydana gelip gelmediği husu­sunda ihtilâf çıkarsa; kocanın sözü geçerlidir. Ancak, kadının bur­han getirmesi hâli müstesnadır.

Kocanın, — kadın tarafından açıklanmayınca — bilemeyeceği hususta da, söz, kadının sözüdür.

Bir koca, karısına : «Hayız olursan; artık, sen ve filâne boş­tur.» veya «Eğer beni seviyorsan; artık, sen boşsun ve filâne de boş­tur.´) der; kadın da : «Ben hayız oldum.» veya «Seni seviyorum.» derse; yalnız, bu kadın, boş olur.

Ancak, bu kadın, hayız olur ve bu durumunu haber verirse; sözü kabul edilir. Bu kadının hayzı kesilince, sözü kabul edilmez.

Bir kimse, karısına : «Eğer bir defa hayız olursan...» dese, o hayzı takip eden, temizlik Kâlinde, sözü kabul edilir. Çünkü, o şart­tır. Kocası, onu yalanlarsa; ondan Önce veya sonra kabul edilmez. Fakat, koca, inanırsa kadının kuması da boş olur. Tebyîn´de de böyledir.

Bu, kocanın, karısının hayizb olduğunu, bilmediğ,i zaman­dadır. Fakat, kocası, onun hayızlı olduğunu bilirse, bu durumda di­ğer kadın da boş olur. Cevhereltü´n - Neyyire´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen hayız olursan; artık, kölem hürdür ve kuman da boştur.» dese, karısı da : «Ben, hayız oldum» cevabım verince; koca, onu yalanlasa; köle hür olmaz; kuma da, boş olmaz.

Şayet, koca, karısını tasdik (= sözünün doğruluğunu kabul) eder; kan da, üç gün devam ederse; bu durumda, köle hür, kuma da boş olur.

Bu kadın, hayız halini görmez; koca, diğer karısına cima etmek­ten; köle de, hizmetten men üdilir.

Keza, kendisine cima´ edilmemiş bulunan kuma, bir başka koca ile nikâhlansa; hayız kanı ise, üç gün devam etse; bu kadının nikâhı caiz olur.

Üç günden önce, kadının, hayız kanının .sona ermesi hakkında, kadının sözüne itibar edilir; devamı hususunda da, kadının sözü muteberdir.

Kadın, eğer, üç gün içinde : «Kan kesildi.v der ve kocası da, ona inanırda, köle, hür olmadığı gibi, kuma da, boş oimaz. Bu ku­manın, başka b´r kocaya varamsi da, bâtıl ( — geçersiz) olur.

Üç gün geçtikten sonra, kadın ; «Hayzın, üç günün içinde ke­sildi.» der ve bunu da, kocası kabul eder; takat, köle ile kuma, ved ve inkar ederek, kabul etmezlerse; kölenin ve kumanın sözü mute­ber olur. Bu durumda, kumanın, diğer kocaya nikâhlanması da, caiz olur.

Eğer, kadın : «Hayız oldum.» der; kocası, ona inandıktan son­ra da : «Temizlik kandan, on gün önce idi.» derse; sözüne inanılmaz.

Ancak : «Hayır, belki de, yirmi gün, ünce idi.» derse, sözüne iti­bar edilir. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimse, iki karısına : «İkiniz, hayız olduğunuz zaman; boşsunuz.» dese; ikisi de : «Hayız olduk.» deseler, eğer koca onlara inanırsa; ikisi de boş olur.

Şayet, inanmazsa, ikiside beş olmaz.

Eğer, birine inanır; diğerine inanmazsa; sözüne inanmadığı kadın, boş olur. Sözüne inandığı kadın, boş olmaz. Çünkü, inanma­dığı kadın hakkında, şartın kemâli bulunmaktadır. Şöyleki : O iki kadından, her biri, nefsinden haber verici, arkadaşı üzerine de şe-hâdette bulunucudnr. İşte bu nefsine karşı manıcı, diğerine kajşş inanmayıcıdır.

Koca, onlardan birine inanınca; inanmadığı kadın hakkında iki

şart bulunmuş oluyor ki, bunlar : Nefsinden vermes" ve arkadaşı­nı tasdik etmesidir.

Fakat, kendine inanılan kadına gelince; onda, bu iki sarftan birisi bulunmaktadır.

Bir kimse, iki karısına : «İkiniz, bir defa hayız olduğunuz zaman; artık, siz boşsunuz.)) veya : «İkinizde, bir çocuk, doğurun­ca; artık, boşsunuz.» dese; onlardan biri hayız olsa veya birisi bir çocuk doğursa; soma da onlardan biri : «Ben hayız oldum.» dese; eğer koca, ona inanırsa; ikisi de boş olur. Fakat, yalanlarsa; yalnız, bunu söyleyen kadın, boş olur; arkadaşı boş olmaz.

Ancak, onlardan her ikisi de : «Hayız oldum.» derse, kocaları isler inansın, ister inanmasın, her ikisi de boş olur. Sirâcii´l Y;V hâc´da da böyledir.

(jç kaı ısı olan bir koca, onlara : »Siz hayız olursanız; hepiniz boşsunuz.» dese; onlar da : «Hayız olduk.» deseler; bu kadınlardan h´ç biri, kocaları; onlara inanmadıkça beş olmaz.

Keza, koca, eğer onlardan birine inanırsa; o boş olur. Eğer, ikisine inanır da; birine inanmazsa; inanmadığı boş olur.

Şayet bu adamın, dört karısı olursa; mesele, hal üzeredir. Ya­ni, yine hiç biri boş olmaz. Ancak, kocanın inandığı, boş olur. Eğer kocn, bir´ne veya ikisine inanırsa; onlar boş olurlar. Fakat, üçüne inanır da birine inanmazsa, yalnız, o, inanmadığı kadın, boş olur; diğerleri boş olmazlar. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse, dört karısına : «Siz, bir defa, hayız olursanız; hepiniz boşsunuz.» der; onlardan biri : «Ben, hayız oldum.» der ko­cası da, bunu tasdik ederse, kadınların hepsi boş olur.

Şayet koca : «Hep´niz bir defa hayız oldukça; artık siz boşsu­nuz.» der ve onlardan her biri : «Ben, hayız oldum» derse; kocala­rı onları yalanlasa bile, her biri, birer talâk boş olur. Şayet koca, onlardan sadece; birine inansa; diğer üç kadın, ikişer talâk: inan­dığı kadın ise, bir talâk ^ş olur.

Şayet, koca, bu kadınlardan, ikisini tasd´k ederse, tasdik ettiği kadınlar ikişer talâk; yalanladığı kadınlar ise, üçer talâk boş olur.

Eğer, koca, bu kadınlardan üçnü, tasdik ederse; tasdik olunan­lar hakkında, üç hayzm sübütu sebebiyle, her biri, üçer talâk boş olurlar. Dört hayız ise, inanmadığı kadın hakkındadır. Bahru´r -Râik´ta da böyledir.

Bir kimse, dâhil olduğu karısına : «Her ne zaman, iki defa ha­yız olursan, artık sen boşsun, dedikten sonra, kadın, iki defa hayjz olursa; bir talâk boş olur. Sonra, iki daha hayız olursa; bir başka talâk daha vâki olur, sonra iki defa daha hayız olursa; bir şey vâki olmaz. Çünkü; üçüncü şart tahakkuk etmeden birinci hayız sebe­biyle, iddet sona ermiş olur. Fakat, koca : «Bir defa hayız olunca, artık sen boşsun» dedikten sonra «Her hayız oldukça artık sen boş­sun» derse; kadın, kanı görünce, bir talâk boş olur; temizlenince de, başka bir talâkla boş olur. Serahsî´nüt Muhiyta´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, seninle, sen temizlenene kadar hayız halinde cima cy´emezsen; sen, boşsun.» dedikten ve kadın te­mizlendikten sonra : «Ben, sana, hayız halinde cima´ eyledim.» de­se, kocanın sözü, geçerli olur; kadına, bir şey vâki olmaz olmaz. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına: «Hayız olduğun zaman; artık sen boş­sun.» der; kadın da : «Hayız oldum.» dedikten sonra, doğurursa; eğer, üç gün tamam olmadan önce, altı aylık, bir bebek doğurmuş-sa; talâk vâki olmaz : Çünkü, bu durum, o kadının üç günden ön­ce, temiz olduğuna işarettir. Eğer, üç günden sonra, doğum olursa; kadın, bâin olur ve çocuk kendine ilzam olur. Kadın, her ne kadar, hayız olmuş olsa bile, hüküm böyledir.

Şayet, koca karısına : «Sen, temizlenirsen; artık, sen boşsun.» der; kadın da: «Temizlendim.» dediği halde, kocası onu, yalanlarsa; —kumasının haricinde ve onun nefsi hakkında tasdik eylese, — kuma boş olur. Bundan sonra, kadın, «hayız müddetinin on gün olduğunu» iddia ederse; sözüne inanılmaz.

tt Bir kimse, karısına : «Seni, sünnet üzere, boşarsam; artık, filâne boş olsun.» dedikten sonra : «Sen, sünnet üzere, boşsun de­se kadında hayız olup temizlense, kocası ona «hayız halinde ben sana cima´ eyledim.» veya «hayız halinde seni boşadım» dese kuma­sı hoş olmaz; kocanın muhatabı olan kadın boş olur.

Şayet, koca, kumanın talâkını, bu kadının talâkına bağlamış olsaydı, kuma da boş olurdu.

Fakat koca, bu sözü, kadın hayız halinde iken söylerse, bu ka-dmada, talâk vâki olmaz. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen, Allah´ın Cehennem azabı ile sana azab etmesini seviyorsan; artık, sen, boşsun ve filâne, ve kölem, hürdür.» der; kadında : «Seviyorum.» karşılığını verirse; bu kadın, boş olur. Diğer kadın boş olmaz ve köle de, hür olmaz.

Bu, şu söz menzil indedir : Koca : «Eğer, sen, beni seviyorsan» veya sevmiyorsan» ve «eğer, beni kalburdan, seviyorsan; artık, sen boşsun» dese kadında : «Seni, seviyorum.» dese, halbuki o kadın yalan söylemekte olsa; bu kadın, hükmen ve diyân&tenboş olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe ("R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre böyle dir.

Bİr kimse, karısına : «Sen, boşsun; eğer, ben, şu şeyi sevi­yorsam.» dedikten sonra, ona : «Sevmiyorum.» derse; bunu yalan yere söylemiş olsa bile, o, onun karışıdır. Ona, cima´ etme selâhiye-ti de vardır. Gerçek durumu kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır.

Gerçeklen, muhabbetle ta´lık, hayz ile talik gibidir. Bunla­rın, şu iki noktadan başka ajTihkları yoktur.

1-) Muhabbetle : talik, bulunulan meclisle sınırlıdır. Çün­kü, o, muhayyerliktir.

Meselâ : Kadın, o meclisten kalksa da : «Ben, seni seviyorum.» dese talak vâki olmaz. Hayz ile talik ise, sair taliki ar gibi kalkmak­la bâtıl olmaz.

2-) Eğer, kadın muhabbetle yapılan talik hakkında, verdiği haberde, yalancı ise, talâk vâki olur. Hayz ile yapılan ta´lıkta, yalan söylerse; talâk vâki olmaz. O, kendisi ile Allahu Teâlâ arasındadır. Tebyîn´de de böyledir.

O Bir kimse, iki karısına : «Doğurduğunuz zaman» veya «İki çocuk doğurduğunuz zaman; artık, ikiniz de boşsunuz» dese ve onlardan birisi, bir çocuk doğursa, bu kadınlardan hiç biri, boş ol­maz. Ancak, her ikis: de, birer çocuk doğururlarsa, boş olurlar.

Bu, kocanın şöyle demesi gibidir : ´«Eğer, ikiniz iki hayz olur­sanız; artık, ikiniz de, boşsunuz» dese de, birisi : «Ben hayız ol­dum.» dese; diğeri de hayız olmadıkça; hiç biri boş olmaz.

Koca : «İkiniz, iki çocuk doğurduğunuz /aman; boşsunuz.» de­se, onlardan birisi, iki çocuk birden doğursa; veya «ikiniz, iki hayız olursa; ikiniz de boşsunuz.» dese de, onlardan birisi, iki hayız gör­se; İkisi de boş olmaz.

Bu kadınlardan her biri, birer hayız görse; veya her biri, birer çocuk doğursa, ikisi de boş olur. Bunlardan her birinin, ikişer ço­cuk doğurması şart kılınmamıştır. Mufuyt´te de böyled´r.

Bir kimse, karısına : «Çocuk doğurduğun zaman; artık sen boşsun.» der; kadın da : «Doğurdum.» cevabını verir; kocası ise, onu yalanlar ve hamileleğini ikrar eylemczse; hamileliği de açık olmaz; ancak, ebe onun doğum yaptığına şahitlik ederse; İmâm Ebû Hanî-fe (R.A.)´yc göre, ebenin şehadeîiyle, hükmedilmez. İmâmeyn´in kavline göre, ebenin şehadetiyJe, talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Bir çocuk doğurduğun zaman; artık, sen boşsun.» dese ve kadın da, ölü bir çocuk doğursa; kadın boş olur. Cevheretü´n - Neyyire´de de bdyledir.

Hâkim, Kâfide şöyle buyurmuştur :

Bir kimse, karısına; «sen, bir çocuk doğurduğun zaman; artık, sen, boşsun.» dese ve kadın, tam teşekkül etmiş bir çocuk düşürse; bu kadın boş olur. Fakat, çocuk, tam teşekkül etmemişse, kadın boş olmaz. Gâyetü´l - Beyan´da da böyledir.

Bir koca, karısına : «İki çocuk doğurursan; artık, sen boş­sun.» dese; kadın da, çocukların ilkini, kendi mülkünde; diğerini-de, başkasının mülkünde doğursa; sonra da tekrar ilk kocasına dön sc, boş olmaz. Şayet, öncekini başkasının mülkünde, sonrakini ise bu kocasının mülkünde, doğurursa, boş olur. Serahsî´nin Muhiyt-ınde de böyledir.

Bir kimse; karışma : «Eğer, oğlan doğurursan; bir talâk, kız doğurursan, iki talâk, boşsun.» dese, kadın da, hem oğlan, hsm kız — birlikte— doğursa ve hangisinin önce doğduğu da, bilinmese; hüküm yönünden, b´r talâk boş olur. İhtiyaten ise, iki talâk boş olur. Bu kadının, iddetî de, bitmiş olur.

Bu çocuklardan, lıangisi´nin Önce doğduğunun bilinmesi halin­de bir tereddüt kalmaz. Bu hususta, kan - koca arasında, bir ihtilaf çıkarsa; kocanın sözüne ihbar edilir. Tebyîn´de de böyledir.

Eğer kadın, hünsâ doğurursa, b:r talâk vâki olur. Hâli tc-beyyün edince, bir talâk daha vâki olur. Bahru´z - Zâhir´de de böy­ledir.

Eğer kadın, bir oğlan iki kız doğururda onlardan hangisi­nin önce doğduğu bilinmez ise, hükümde iki Lalâk vâki olur. Tenezzühte üç talâk vâki olur. Eğer kadın, iki oğlan b´r kız doğurur­sa : hükümde bir talâk, tenezzühte üç talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, hamiin erkek ise; artık, sen bir talâk boşsun; eğer, kız ise; iki talâk boşsun.» dese; kadın da bir c-kek bir kız doğursa; lalâk vâki olmaz. Çünkü, hami, kül! için isim­dir. Küll ise kız ve oğîan olmayacağından talâk da vâki olmaz.

Koca, karışma ; «Eğer karnındaki o şey oğlan ise...» demiş ol­sa, mes´ele hâli üzeredir. Çünkü mâ kelimesi umûmidir.

Şayet; koca : «Eğer, karnındaki...» demiş olsaydı; mes´ele hâ­li üzre, üç talâk vâki olurdu, Tebyîn´de de böyledir.

Bir koca karısına : «Her çocuk doğuıdukca; artık, sen boşsun.» demiş olsa, kadın da bir batında iki çocuk doğursa; (şöyleki; ço­cukların arasında, altı aydan az mesafe varsa,) önceki doğum sebe­biyle, bir talâk vâki olur. İkincinin doğmasıyla da iddet lamam olur. İkinci talâk vâki olmaz.

Eğer, bu kadın, üç çocuk doğurursa; iki talâk vâki olur.

Eğer, bu kadın üç çocuk doğurur da, her çocuk arasında altışar ay bulunursa; üç talâk vâki olur. Ve bu durumda, kadın üç hayız müddeti iddet bekler.

Bîr koca, iki karısına, eğer : «İknvz, her çocuk doğurdukça; artık, siz boşsunuz.» dese, bir batında onlardan biri doğursa; sonra da´diğeri doğursa; sonra önceki, sonrada diğeri doğursa böylece her biri ikişer çocuk doğursalar, birinci kadın iki talâk boş olur ve ikin­ci çocukla, iddeti tamam oJur.

Diğer kadın, üç talâk, boş olur ve ikinici çocuğuyla iddeti tamam olur.

Şayet, her iki çocuk arasında, altışar ay bulunsa ve iki seneye kadar fazla zaman olsa; birinci kadm iki talâk boş olur. İkinci do­ğumu ile iddeti tamam olur. Ve iki çocuğun nesebi, sabit olur.

Diğer kadm ise, bir talâk boş olur. Önceki çocukla, iddeti ta­mam olur. İkinci çocuğun nesebi sabit olmaz.

Bir kimse, hâmile olan karışma : «Bir çocuk doğurduğun zaman; İki talâk boşsun.» dese; sonra da : «Eğer doğuracağın çocuk, oğlan ise; artık sen, boşsun.» dese, kadın da oğlan doğursa; bu ka­dın, üç talâk boş olur.

Şâyct : «Eğer karnındaki oğian ise...» demiş olsa, mes´eîe hali ü/ıudir. Ve kadm, bir talâk boş olur. Çünkü, yeminin şartı, kadının karnında olandır. Ve doğum sebebiyle, karında olan, açıklanmış ol­duğu için talâk da, o zaman vâki oluyor; doğum zamanı olmuyor. Gerçekten iddet, hamli vaz edince sona eriyor. Serahsî´nîn Mu-hiytı´nde de böyledir.

Asl´da şöyle zikredilmiştir.

Bir kimse, karısına : «Her çocuk doğurdukça; artık, sen boş­sun.»; «Erkek doğurduğun zaman; artık, sen boşsun» dese, kadın da, erkek doğursa; iki yemini sebebiyle iki talâk vâki olur. Muhıyt´-te de böyledir.

ft Şayet koca, kadının talâkım, hamline ta´lik ederse, yemi­ninden itibaren iki seneye kadar talâk vâki olmaz. Kocası ile cima yapmadan önce, onun olmasının tasavvurundan dolayı, kadmm is-ıibrâ eylemesi mendup olur. NTehrul - Fâik´ta da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Benim için hamile olmazsan; artık, sen üç talâk boşsun.» dese ve yemin zamanından itibaren, iki sene­den az zamanda, kadm bir çocuk getirse, talâk vâki olmaz. Eğer, iki seneden, bir gün fazla müddetle, getirirse, kadm boş olur. Eğer, yeminden sonra, kadın hayz olursa; kocası, hâmile olmaması ihti­malinden dolayı, ona cima´ etmez. Hayız olmasa bile, hamlim vaz edene kadar, kadına yakın olmaması uygun olur. Fetâvâyi Kâdî-bân´da da böyledir.

Bir kimse, bir kadına ; «Eğer, seninle nişanlanırsam veya seni nikahlarsam; arlık, sen boşsun.1) dedikten sonra, önce, nişan-lansa, sonra da, onu nikahlasa; kadın boş olmaz. Eğer, nişanlama­dan önce. nikahlarsa; (Me.sel;´ı : O kadım, bir başkası, bu şahsa ni-kâhlasa; bu şahıs da, haber kendisine ulaşınca, unu kabul etse) ka^ dm boş olur. Hulâsada da böyledir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.AJ´uıı, şöyle buyurduğu rivayet olun­muştur.

Bt kimse, sahip olmadığı iki kadına : Eğer, ikinizde nişanla­nırsam veya ikinizi nikahlarsam; artık, ikiniz de, boşsunuz»» dedik-icn sonra, onlarla nişanlansa ve sonra da, onları nikahîasa; ikisi de bos olma/.

Şayet, onları, nişanlamadan, bir akidle veya iki ayrı akidle nl-kâhlasa; bu durumda, ikisi de boş olur.

Şayet, önce birini nişanlar ve onu nikahlar sonra da diğerini nişanlayıp, onu nikahlarsa; ikisi de boş olmaz.

Eğer, bu şahıs birini nişanladıktan sonra; ikisini, nikahlarsa, ikisi de boş olur.

Ve eğer, birini nikahlar ve boşar; sonra da ikisini, nikahlarsa, ikisi de boş olurlar. Muhıyt´te de böyledir.

Bu kimse, eğer, yemini I arşça (\cy,\ başka bir dille) eder ve: «Eğer, llâne kadım nişanlarsam ..» veya. : «Hangi kadın ki, onu ni­şanlarsam..." der ve bu sözü,. «nişımlü.nrna.y.´ manâsına gelirse; bu durumda, yemin akdolunmaz.

Fakat, bu sözün manâsı ile, nikâh kasdecüldigi her yerde ise, yemin akdolunur. Bu şahsın, muradı da nikâhsa, talâk vâki o!ur.

Bu lafı/., «nişanlanma» manâsına, kullanılınca, yemin akdolim-maz; «nikahlanma» manâsına kullanılınca ise, yemin akdolunur vl — yukarıdaki söz üzerine— talâk vâki olur

Şayet, bu şahıs, bu lafzın, «nikâh» manâsına geldiğini bilecek kadar, âril ise : «Ben, bu sözle, nişanlanma kasdeyledim.» dese bi-

le; bu sözü, hükümce tasdik edilmez. Diyanetçe ise, tasdik edilir. Zehiyre´de de böyle-dir.

B:r kimse : «Eğer filâneh râ hahend ki könem.» dese bu ni­şanlanma olur.

Şayet : «Eğer zen künem.» derse; bu söz : «Eğer bir kadın ni­kahlarsam." demek olur.

Bu şahsın : «Eğer zen ârem.» demesi hususunda ise ihtilâf olun­muştur. Fetvâ´da : Bu zifaf dır.» denilmiştir.

Şayet, bu kimse : «Eğer dufteri filân mera dihendvîra talâk = Eğer, filan, kızını bana verirse; artık, ona talâk var.» der ve onu da nikahlarsa; kadın, boş olmaz;

Bu şahıs : «Eğer vîrâ bezeni d´hend bemen.» veya «dâdeh şe­ve d — Eğer onu bana zevce oTarak verirlerse » dese, mes´ele hâli Üzeredir. Muhtar olan kavle göre, kadın boş olmaz.

ıVesefî´nİn Fetvasında : . .

<´Eğer filân kâr künem her zenikih behâhem havas ten ez men bitalak = Eğer fi]an işi yaparsam, nişanlandığım her kadın, benden boştur.» dese ve o işi de yapsa, sonra da, o kadım nikahlasa; kadm boş olmaz.

Fetâvâyi Suğrâ´da:

Bir kimse, nikâhlı karısına: «Eğer, seni- nikahlarsam...» ve­ya «Eser, seni karı edersem, artık, sen boşsun." der ve onu nikah­larsa; talâk vâki olmaz. Fakat, onu ayırır; sonra nikahlarsa, talâk vâki olur.

Ancak, nikâhı karısına veya nikâhı kendisine helal olmayan bîr kadına : «Eğer, seni nikahlarsam; artık, sen boşsun.» dese; sonrada, karısını boşayıp geri alsa; talâk vâki olma .

Bir kimse : «Eğer, kocası olan b:r kadın nikâh edersem; iş­te o, boştur.» dese o kadm da, kocasından bâin talâkla boşandıktan ronra, bu adam, o kadım, nikâhJasa; boş olmaz MezîcTde de böyledir.

Bir kimse : «Filâne iie zina edersem veya onunla nişanlanılsam

«Eğer, sana, zina edersem; nikahlayacağım, kadın, işte o, boş­tur.» dedikten sonra, onunla zina etse; sonra da, zina ett:ği kadını nikahlasa; bu kadm, boş olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, ana ve babasına : «Eğer, bana bir kadın nikah­larsanız; işte o, üç talâk boştur.» -dese; ana-babası da, onun izni olmadan, onu bir kadınla, nikahlasalar, bu kadın, boş olmaz. Fet-hu´I - Kadîr´de de böyledir.

ft Bir kimse, ana ve babasına : «Eğer, beni, bir kadınla nikah­larsanız; artık, o boştur.» dese; ana ve babası da, onu, izni ile, bir kadınla nikahlasalar; âlim´er : «Bu yemin, sahih olmaz ve talâk da vâki olmaz.» demişlerdir.

Şeyhul - İmâm Ebû Bekir Muhammed hin Fadl : «Bu yemin, sahih olur ve kadm boş olur.» denvştir. Sahih olan da budur.

Bir kimse : «Filân´m kızlarından, bir kadın nikahlarsam; artık, o boştur.» dese; bu sırada da, o adamın kızı olmasa, fakat sonradan, bir kızı doğsa, bu adam da, o kızı nikahlasa; âlimler : «Bu şahıs, yemininde hânis olmaz.» demişlerdir. Çünkü, yemin vak­tinde, kızın bulunması şarttı. Yeminden sonra olan, yenrne dâhil cim az.

Bir kimse : «Kûfe´de durdukça; eğer, bir kadın alırsam; artık, o boştur.» dedikten sonra, Küfe´den ayrılsa ve geri dönse, sonra da oradan bir kadın nikahlasa; talâk vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bîr kimse : «Eğer, filâne´yi, ebediyen nikahlarsam; artık, o boştur.» dedikten sonra, onu, bir defa nikahlasa, boş olur. Son­ra, bir daha nikahlasa; boş olmaz.

Bir kimse, yabancı bir kadına : «Sen, benim nikâhımın altın­da oldukça; nikahlayacağım her kadın, boştur.» dese; sonra da, o kadını nikahlasa, ardından da, onun üzerine, başka bir kadm ni­kahlasa; talak vâki olmaz.

Şayet : «Eğer, seni nikahlarsam; sen, benim, nikâhımın altın­da durdukça; alacağım her kadm, boştur» dese; mes´ele hâli üzere­dir. Talâk vâki olur. Kerderî´nin Veclzi´nde de böyledir.

Bîr kimsenin, buşannnş bir karısı olur ve ^
Karısına : «Eğer, senin üzerine, sen yaşadıkça kadın nikahlar­san); artık, Allah´ın bana helâl eylediği; haram olsun.» der ve son­ra da «eğeı1 senin üzerine, nikâh yaparsam; artık, talâk, benim üze­rime vaciptir.» dese, bilâhare de onun üzerine bir kadın nikâhlasa, Iv´rinci yemin sebebiyle her ikisi de boş ulur. İkinci yemin sebebiyle de birine, başka bir talâk daha vâki olur. Koca o talâkı, hangisine isterse, ona çevirir Fethu´I - Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse : «Eğer, beş seneye kadar, bir kadın nikahlarsam; işte o, boştur.»» der ve beşinci senede bir kadın nikahlasa, boş olur. Mezîd´de de böyledir.

Bir kimse, bir kadına : «Eğer, seni nikahlarsam; artık, sen ondan önce boşsun.» der ve sonra da onu nikahlarsa; İmâm Ebû Yû­suf (R.A.) göre, bu kadın, boş olur. İmâm Ebû Hanîfe (R.AJ ve tmâm Muhammed (R.A.)´e göre, boş olmaz, Fethu´I - Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, senin üzerine, bir kadın nikah­larsam; artık o kadın boştur.» dedikten soma, karısını, bâin bir talâkla boşar ve bilâhare, önceki kadının iddeti içinde, bir kadm

nikahlarsa, o kadın boş olmaz.

Bir kimse : «Eğer, Umre´den soma, Zeynebi nikahlarsam; artık, ikisi de boştur.» dedikten sonra, ikisini de nikahlarsa, veya «Umre ile beraber nikahlarsam.» dedikten sonra, ikisini birden ni­kahlarsa; veya «Umre´n in üzerine nikahlarsam.», dedikten sonra Öıı-ce Umre´yi, sonra da Zeynebi nikalasa, bu durumların, hepsinde de, bu iki kadm boş olur,

Fakat, bu söylediği şeylerin aksi durumunda nikahlarsa; bu durumda, kadınlar boş olmazlar.

Koca : Eğer Umre´den önce, Zeynebi nikahlarsam; artık, her iki­si de boştur.» dedikten sonra. Zeyneb´i nikahlarsa; o, boş olur. Fa­kat, Umre´nin nikâhına, bir şey olmaz. Onu nikahlarsa, boş olmaz.

Şayet, koca : «Umre´den öncecik.» dedikten sonra Zeyneb´i ni­kahlar; Umre´yi, hemen nikahlamazsa Zeynep, boş olmaz. Hemen Umre´yi de nikahlarsa, bu durumda, Umre boş olmaz; fakat, zeynep, boş olur.

Bir kûııse, başka birinin cariyesini nikahladıktan, sonrada; ona : «Eğer efendin ölürse, işte, sen,-iki talak boşsun» der; efendi ölür; koca ise, onun vârisi olursa; kadm, boş olur. Başka bir şahıs, onu nikâhlamadıkça, artık, o kadm bu adama, halâl olmaz. Bu, İmâm Ebû Hanife ER.A.) ve İmâm Bbû Yûsuf (R.A.)´ya göre böyle­dir. Kâfi´de de böyledir.

Müntekâ´da, tmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un şöyle buyurduğu riva­yet edilmiştir :

Bir kimse : «Eğer bir kadından sonra, bir kadm daha nikah­larsam; işte, o boştur.» dedikten sonra, bir kadın; bundan sonra bir akidle iki kadm daha nikahlarsa, bu kadınlardan birisi, boş olur. Bunlardan, hangisinin boş olduğunu seçip, tesbit etmek, kocaya aittir. Bu şahıs, önce bir âkidle, iki kadtn; sonra da bir kadın ni­kahlarsa , sonraki nikahladığı boş olur.

Bu şahıs, eğer : «Bir akidle, iki kadın nikahladıktan, sonra, bir kadın nikahlarsam; işte, o ikisi boştur.» der ve bilâhare, üç kadını, bir akidle nikahlarsa, bunlardan ikisi, boş olur. Hangilerinin boş ol­duğunu açıklamak kocaya düşer. Serahsî´nin Muhıyti´nde de böyle­dir.

´Üç karısı olan, bir şahıs, onlardan birine : «Eğer seni, bo-şarsam; diğer, iki kadm da boştur.» dedikten sonra ikinci kadına sonra da, üçüncüye, aynısını söylese; bundan sonra da, birinci ka­dını, ]-´r talâk boşasa; diğerlerinin de, her biri, birer talâk boş olur.

Şayet, birinciyi boşamaz da, ortancayı boşarsa; birinci kadın, bir talâk ortanca ve sonuncu ise, ikişer talâk boşplur.

Sonuncuyu boşayınca ise, sonuncu, üç talâk; ortanca, iki talâk; birinci de bir talâk boş olur.

Dört karısı olan bir k´mse, onlardan birine : «Eğer, bu ge­ce yanında yatmazsam; artık, üç karım boş olsun.» dese, sonra da, . ikinciye, üçüncüye ve dördüncüye aynı sözü söylese; bundan sonra, birincinin yanında yatarsa; yanlarında yatmadığı diğer üç kadm, ikişer talâk boş olur. Yanında yattığı kadm ise, üç talâk boş olur.

Eğer, koca, bu kadınlardan ikisiyle yatmış olsaydı, bunlardan her biri, ikişer; diğer iki kadın ise, birer talâk boş olurdu.

Şayet, koca, üçü ile yatmış olsaydı bunlardan her biri birer ta­lâk boş olurdu. Yanında yatmadığına ise, bir şey vâki c´mazdı.

Dört karısı olan bir şahıs, bunlardan herbirine : «Bu gece, sizden her kadın ki, ona cima´ eylemedim; diğerleri boştur.» dese; sonra da onlardan İrrisi ile cima´ edince, fecir doğsa; cima´ ettiği kadın üç talâk; diğerlerinin her birisi de, ikişer talâk boş olur. Fe-tâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Dâhil olmuş bulun´duğu, üç karısı bulunan bir şahsın, bu ka­nları, hep birden irtidat edip, tekrar m usluma n olsalar; kocaları ise : «Eğer, bir kadım nikahlarsam; işte o boştur. Ve eğer iki kadın nikahlarsam, işle onların ikisi de; iki talâk boştur ve eğer, üç kadın nikahlarsam; işte, onlar boşturlar.» dedikten sonra, iddetleri için­de, bir akidle, bu ka-dmlan ıvkâhlasa; birinci kadın, üç talâk; boş olur. Çünkü, c, üç yemine dâhil olmuştur. İkinci kadın, iki talâk boş olur.

Çünkü, onun nikâhı zamanında, birinci yemin inhilâî etmiş ( = başlanmış) olur. O, geride kalan iki yem´ne dahil olur. Üçüncü ka-Jm ise, bir talâk boş olur. Çünkü o nikahlamrken birinci ve İkinci yeminler inhilâl etmiştir. Itâbiyye´de de böyledir.

Br kimse : «Eğer, şu eve girersem; nikahlayacağım her ka­dın, boştur» der ve sözüne devanı edip, nikâhımın altında bulunan, karınm göstererek : «Bu da.» dedikten sonra, eve girerse, o kadın, boş olur, sonra, o kadını, tekrar nikahlasa, yine boş o ur.

Bir kimse : «Eğer, şu işi yaparsam; Fatma´yı nikahlamaz­sam; artık, nikahlayacağım her kadın, boştur» der; o işi yapar ve sonra da evlenirse; aldığı kadın, boş olur. Zebıyre´de de böyledir.

Şart, iki vasıflı olab´lir. Şöyle ki :

Bir kimse, karısına : «Eğer sen, Zeyd´in ve Aınr´ın evine girer­sen.» veya; «Eğer sen, Amr´in ve Yûsuf´un babalan ile konuşursan; artık sen, boşsun." dese, talâkın vukuu için şart, o iki şarttan so­nuncusunun kendi mülkünde olmasıdır.

Meselâ : Bir kimse, karışım, böyie iki şarta bağladıktan sonra, besasa; kadının : iddeti tamamlandıktan sonra, kadın mübâyine

iken; bu şartlardan birisi bulunsa bundan sonra da, kocası, onu ni-kâhlasa; son şartta, bundan sonra meydana gelse, bu muallak talâk, kadına vâki olur.

İmâm Züfer (R.A.) ise : «Bu kadın, boş olmaz.» buyurmuştur. Bu mes´ele, aklen, dört kısma bölünür :

I-) Ya, her iki şart da kendi mülkünde iken bulunur; bu du­rumda; bil-ktifak, talâk vâki olur.

2-) Veya, her iki şart da, başkasının mülkünde olur; bu du­rumda ise, bü-ittifak, talâk vâki olmaz.

3-) Yahut, iki şarttan, birincisi kendi mülkünde; ikincisi ise başkasının mülkünde iken meydana gelir. Bu durumda da, talâk vâ­ki olmaz.

4-) Veya, birinci şart başkasının mülkünde olur; ikincisi ise kendi mülkünde vücûda gelir. Bu durum — önce de söylendiği gi­bi— ihtilaflıdır. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, şu eve girersen ve şu eve girer­sen; işte sen boşsun.» veya : «Sen boşsun, eğer şu eve ve şu eve gi­rersen.» veya «Eğer, şu eve girersen; işte sen, boşsun ve şu eve gi­rersen.» dese, talak vâki olmaz. Ancak, kadın, bu evlerin ikisinede girince talâk vaki olur.

Keza, atıf fe harfi ile yapilabilri. Şöyleki :

Bir kimsenin, karısına : «Eğer, şu eve girersen, işte, şu eve gi­rersen; artık, sen boşsun.» veya «Sen boşsun; eğer, şu eve girersen; artık, şu eve girersen.» veya : «Eğer, şu eve girersen; işte sen boş­sun; artık, şu eve girersen.» demesi müsavidir. Bu durumda, talâk vaki olmaz. Ancak, kadın her iki eve de girince, talâk vâki olur. Ev-yoktur, sonrakinde ise tertip vardır. Önce,, birinci eve; sonra da di­ğer eve girecektir. Keza, atıf sünune kelimesi üe yapılabilir : Şöy­leki :

Koca: Eğer şu eve girersen; artık sen boşsun; sonra şu eve gi­rersen, derse; buradaki sümme, fe harfi ile müsavidir. Bunda da, «girme» de, tert´p gözetilir. Her ikisi de böyledir. Ancak, burada, ikinci eve girme, fasıla (= era) ile olur. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse; karısına : «Eğer, şu eve girersen; artık, sen boşsun; eğer, şu, diğer eve girersen» dese ve kadını uzaklaştırsa; kadın iddeti tamam olunca, birinci eve girse; sonrada kocası onu nikahlasa; bundan sonra da, kadın, ikinci eve girse; boş olmaz. Çünkü, birinci giriş muteber değildir. Timurtâşî´de de böyledir.

Bir kimse, iki karışma : «Eğer, ikiniz şu eve girerseniz; ar­tık, ikinizde boşsunuz.» dese; her ikbi de, o eve girmeyince, bu ka­dınlardan hiç biri boş olmaz. Serahsî´nin Muhiyti´nde de böyledir.

Bir koca, iki karısına : «Eğer ikiırz, şu iki eve girerseniz; artık, ikiniz de boşsunuz.» dese; onlardan biri, evin birine; diğeride öbür eve girse; ikisi de istihsânen boş olur.

Keza; bu koca : «Eğer, şu eve girerseniz ve şu diğer eve girer­seniz; artık, ikiniz de boşsunuz.» derse, onlardan biri, evin birine; diğeri de, d´ğerine, girse istihsânen ikisi de, boş olur.

Şayet, bu koca : «Eğer, şu eve, ikiniz girerseniz; diğer eve iki­niz girerseniz; artık, ikiniz de boşsunuz» dese, onlardan hiç biri, iki­si birlikte, her iki eve de girmedikçe; boş olmazlar. Bu, kıyasen ve istihsânen böyledir. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse, iki karısına : «Eğer, şu ekmeği, ikiniz yerseniz; işte ikiniz de boşsunuz.» dese, o ekmeği, beraberce, tamamen yeme­yince ikisi de boş olmaz. Biri, diğerinden fazla yese bile, ikisi de boş olur. Çünkü, şart, onlardan birinin ekmeğin bir kısmını yemesidir.

Ancak, bu kadınlardan biri, ekmeğin bir kısmım derıilemiye-cek kadar; —ekmek ufağı gibi— az bir şey yese, ikisi de boş ol­maz. Zehiyre´de de böyledir:

Bu koca, karılarına : «Eğer şu eve girerseniz...»; «Filanca ile konuşursanız...»; «Şu elbiseyi giyerseniz...»; «Şu hayvana biner­seniz...»; «Şu yemekten yerseniz...» veya «Şu içkiden içerseniz...» der de, onlardan, her ikisi de bu denilenleri yapmaz iseler; talâk vâki olmaz. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Eğer şu eve girersen ve ondan çikarsan; artık, son boşsun» dese, bir adanı da, kadını sırtlayarak, zoraki, o eve soksa, sonra kadın geri çıkıp, bilâhare tekrar girse; bu kadın boş olur.

Keza, bu koca : «Eğer abdest alır ve namaz kılarsan; artık, sen boşsun.» dese; kadın, abdestli olur, namaz kılar, sonra yine, abdest alırsa; boş olur.

«Ayağa kalkmak,» «oturmak», «oruç tutmak», «iftar etmek» ve benzerleri de böyledir. Serahsi´nln Muhıytı´nde de böyledir.

Bir kimse, karışma : «İplik eğirir; bez dokursan; artık, sen boşsun.» dese; o da, başkasının eğirdiği iplikten, bez dokursa; son­ra da, iplik eğirse; fakat ondan, bez ıdokumazsa; kendi eğirdiği ip­likten/bez dokumadıkça, boş olmaz. Zehiyre´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, eve girersen; eğer, eve, girerser.. artık, sen boşsun.» dese, kadın da, bir defa eve girse, istihsânen boş olur. Fetâvâyı Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse : «Eğer filâneyi nikahlarsam; eğer filaneyi nikah­larsam; artık, o boştur.» dese; talâk ikinci şarta bağlıdır. Birincisi şart geçersizdir.

Keza, bir kimse : «Sen boşsun; eğer nikahlarsam.» dese, ikinci şart geçersizdir.

Bu şahıs eğer, cezayı ortaya alır ve : «Eğer seni nikahlarsam; artık, sen boşsun, eğer, seni nikahlarsam.» dese, yemin öncekine bağlı olur. Ve ikinci geçersizdir. Bu şahıs, eğer : «Nikahladığım za­man; sen boşsun; eğer nikahlarsam.» dese, yemin ikinciye bağlıdır; birinci ise geçersizdir. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

Eğer, bu şahıs, atıf harfini tekrarlar ve : «Eğer seni nikah­larsam ve eğer seni nikahlarsam...» veya : «Eğer seni nikahlarsam; r:rtık, seni nikahlarsam...» veya : «Seni nikahladığım zaman, ne za­man nikahlarsam.» dese; iki defa nikâh yapana kadar, talâk vâki olmaz.

Şayet, talâk lafzını öne alır ve : «Sen boşsun; eğer, seni nikah­larsam ve eğer seni nikahlarsam.» derse, bu bir nikâh üzerinedir, ve şayet «eğer, seni nikahlarsam; artık, sen boşsun; eğer seni ni­kahlarsam.» derse, kadın her nikahlamada bir defa boş olur. Be-dâi´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer seni, nikahlarsam; işte eğer, seni nikahlarsam.» dese iki defa ııikâhlamadıkça, talâk vâki olmaz. Çünkü, burada fe harfi takip içindir,

Eğer, bu koca : «Eğer, sen boşsun; seni nikahlarsam sonra, se-n: nikahlarsam.» dese; bu şart, Önceki nikâha karşıdır.

Şayet, koca, «Eğer, seni nikahlarsam; sonra, eğer, seni nikah­larsam; artık, sen boşsun.» dese; şart, sonuncu nikâha bağlanmış olur. Çünkü, sümme (= sonra) kelimesi, fasl t = ara) içindir; ikin­ci şart, cezadan, ayrılmış olur. Husayti´nin Câmi´i Kebîr Şerhi´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer, yersen ve eğer içer­sen.» veya «Eğer yersen; artık, sen boşsun ve eğer sen içersen; av-tık, sen boşsun» dese; bunlardan hangisi bulunursa; ceza yerine ge lir, yemin kalmaz. Bu kocanın : «Yemen ve içmen hakkında; sen, boşsun.» demesi gibidir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, yersen; artık, sen boşsun ve eğer içersen; artık, sen boşsun; bu bir boşamaktır.» dese; bu şart­lardan her birine ta´lik edilmiş, bir boşamadır. Eğer, koca «bu bir boşamadır.» demiş olmasaydı; iki talâk vâki olurdu.

Koca, karısına : «Eğer, yersen ve eğer içersen; artık, sen boş­sun.» der; bunlardan da, hiç biri meydana gelmezse, talâk vâki ol­maz.

Şayet koca : «Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun; eğer, filan­la konuşursan.» derse; bu durumda; eve girdikten sonra konuşma­sına, itibar olunur. Itâbiyye´de de böyledir.

B:r kimse, karısına : «Sen, boşsun; eğer, şu eve girersen ve eğer şu eve girersen.» dese; veya, cezayı ortaya alarak : «Eğer, şu eve, girersen; artık, sen, boşsun ve eğer, şu eve, girersen.» dese; ka­dın, o evlerden hangisine girerse girsin, boş oîur. Yemin ise, bâtıl f = geçersiz) olur.

Koca, eğer cezayı tehir eder ve : «Eğer, şu eve girersen, ve eğer şu eve girer sen; artık, sen boşsun.» derse; o evlerin, ikisine de gir­medikçe, bu kadın, boş oîmaz. Fetâvâyi Kerhı´de deböyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, filan ile konuşursan; artık sen boşsun.» veya benzer bir şekilde : «Eğer, bir insan ile konuşursan; artık, sen boşsun» der; kadın ise, mezkûr şahısla konuşursa; iki ta­lâk boş olur.

Keza, bir koca, karısına : «Filâne kadım, nikahladığım zaman; artık, o boştur.» sonra da : «Nikahlayacağım her kadın, işte o, boş­tur.» dese; bilâhare de bahsi geçen kadım nikâhlasa; işte, o kadın; iki talâk boş olur. Muhıyt´te de boştur

Bir kimse : «Karım boştur; eğer, eve girersem. Ve kölem hürdür ve beytullaha gitmek üzerime vâcib olsun; eğer filan ile ko­nuşursam» derse; talâk eve girmeye; kölenin hür olması ve kâbeye gitmek konuşmaya bağlanmış olur. Tatarhâniyye´ıde de böyledir.

Bir kimse; karısına : «Eğer, beni bırakırsan; ev´ne girerim; artık, sana, ziynet almazsam; işte sen boşsun.)) der; kadın onu bı­rakır; o da eve girer ve fakat, ziyneti hemen almazsa; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ile İmâm Muhammed tR.A.) bu hususta ihtilâfa düş­müşlerdir. Muhtar olan; Bu adamın yemini bozulur yâni kadın, boş olur.

Şu mes´ele de, ihtilaflıdır : Bir kimse, karısına : «Eğer, ineğini satarsan; ben de, onu kabul etmezsem; artık, sen boşsun.» der; ka­dın ineği satar; kocası ise, onu, hemen kabuletmezse : «Bu kadın, boş olmaz.» diye fetva vermişlerdir.

Ziyadat´ta ; Bir kimse, başka birine : «Karım, boş olsun; eğer, yaptığın işi, filana haber verip; sen: dövdürmezsem.» der; o şahsa haber verir; ancak, o, diğer şahsı dövmezse, yemin eden kurtulur. Çünkü, yemin, özellikle, haber vermek içindir; o da yapılmıştır. Hu­lâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, boşsun; eğer, şu sokağa girer­sem.» der ve o sokaktaki bir eve, dam yolundan girip, sokağa çık­mazsa; yemini bozulmaz.

Bir kimse, karısına : «Eğer, olduğun gibi, evime grraezsen; ar­tık, karım boştur.» dese; eğer, aralarındaki konuşmalar fevriyete delâlet ediyorsa; fevri olur. Çünkü, hâl, takdiri gerektirir. Değilse, yemin sonsuzluğa delâlet eder. Yemin, eve girmekle hâsıl olur. Hı-zânetü´l - Müftîn´de de böyledir.

Bir kimse : «Eğer, şu iki eve, bu gün, girmezsem; karım, boş olsun.» veya «Eğer, filan adama, bu gün, iki kamçı vurmazsam kâ­rım, boş olsun.» dedikten sonra; o iki evden birine girse veya o şah­sa; iki kırbaçtan birini vursa; fakat ikinci kamçıyı vurmasa veya ikinci eve girmese; o gün de geçse; bu durumda, bu şahıs yemininde hânis olur. Çünkü, yemini yerine getirmenin şartı, iki eve gir­mek ve iki kamçı vurmaktır. Bunlar olmayınca, yemini yerine ge­tirmenin şartı ortadan kalkmış olur. Böyle olunca da, yemin teay-yün eder.

Keza, bir k:mse : «Eğer, ben, filân ve filan ile bugün konuş­mazsan, kölem hürdür.» der ve onlardan birisi i!e konuşur diğeri i´c konuşmaz ve o gün geçerse yemininde hânis olur. (Yâni, kölesi, hür olur.) yeminde / ı olan, ne zaman fiilin yokluğu üzerine Akd yapılırsa İki mahalde, birrirt şartına onlara da bakılır, şartın bulun­madığı zaman yemin taayyün eder.

Bir kimse : «Eğer ben, bu gece, şehre girmez; filan adama ka­vuşmazsam, karım, boş olsun» der; sonra şehre girer; fakat, o ada­ma evinde raslamaz ve sabaha kadar, o adama, kavuşamazsa; eğer, yemin ettiği zaman, o adamın, evinde gizlenmiş olduğunu biliyor­sa yemininde hânis olur. Şayet yenr´n zamanında, durumun böyle olduğunu, bilmiyorsa, o zaman, yeminide hanis olmaz. FJbû´I -Leys´in Fetvâîan´nda da böyledir. Önceki mes´elelerc kıyâsen, uy­gun olan, burada da yemininde hanis olmasıdır.

Kudûrî´de : İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir :

Bir kimse, karısına :

Eğer, şu eve girer ve şu elbiseyi vermezsen; artık, sen boşsun.» dese kadın da, elbiseyi vermeden önce, eve girse; boş olur. O elbise­yi verip vermemesi müsavidir. Şayet, bu kadın elbiseyi verdikten sonra eve girseydi; boş olmazdı. Çünkü, bu gibi lafızlarda vav har­fi hâl bildirir.

Bu, kocanın şöyle demesi gibidir : «Eğer, eve girersen; halbuki sen bineklisin.» ve eğer «Eğer, elbiseyi vermezsen...» demiş olsaydı ve kadın eve girseydi; o zaman; her iki işi de yapmadıkça, talâk vâ­ki olmazdı.

Eve girme ve elbiseyi vermeme, (= vermenin bulunmaması); ya ikisinden birisi ölene kadar veya elbisenin helâkına kadar, tahak­kuk eyler. Orîardan birisi, ölür veya elbise helak olursa; bu iki iş bir araya gelince talâk vaki olur. Zehiyre´de de böyledir.

Bir câriye, satın almak isteyen bir kimse, karısına : «Eğer, bir câriye, satın alırsam; bundan dolayıda, senin üzerine b;r gayret dâhil olursa; artık, sen, üç talâk boşsun.» dese ve sonra; bir câ­riye satın alsa; kadına da gayret dahil olsa, eğer, bu hâl câriye alı­mının hemen arkasından meydana gelirse; attâk vâki olur. Bir müd­det geçtikten sonra, olursa, talâk vâki olmaz. Bu, kadının gayretinin, onun konuşması ile açığa çıktığı zamandır. Onun çirkin sözler söy­lemesi gibi... Fakat, kadın, bunu, sadece, kalbinden geçirirse, talâk vâki olmaz. Fedâvayi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun ve boşsun ve boşsun, eğer filanla konuşursan.» dese; birinci ve ikin­ci talâklar eve girmeye bağlanmış, üçüncü ise diğer şarta bağlan­mıştır. Kadın, eğer eve girerse; iki talâk, boş olur. O şahısla da ko­nuşursa; b:r talâk daha vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Koca, konuşmasında, şartı ayırmış olsa ve : «Sen boşsun; eğer, eve girirsen; sen boşsun; eğer, eve girersen; sen boşsun; eğer, eve girersen.» dese veya şartı öne alsa; eve girmedikçe, talâk vâki ol­maz. Bu durumda, kadın, eve girerse, bil-ittifak üç talâk vaki olur. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, başka birine : «Eğer, sana gücüm yeter de, yarın gelmezsem, artık, karım, boş olsun» der; hasta olmaz; sultan veya bir başkası mâni olmaz ve gelmes:ne gücü yetmeyecek bir iş de olmaz, buna rağmen, bu şahıs gelmezse; yeminirfde hanis olur. Ya­ni, karısı, boş olur. Bu, talâk niyyeti olmadığı veya güç yetmeye niy-yet eyledğ vakittedir.

Eğer, bu şahsın niyyeti kaza ve kader yönünden, fiil ile bera­ber meydana gelen, güç yetme, olursa sözü, diyanetçe, tasdik olu­nur. Gerçek, kendisi ile Allahu Teâîâ arasındadır.

Hüküm bakımından, sözü tasdik olunmaz. Fakat, bir rivayete göre, busözü, hüküm bakımından da tasdik olunur. Kjâdîhân´m Câmiu´s - Sağîrj´nde de böyledir.

Bir kimse : «Eğer, bu evden, bu gün çıkmazşam; artık, ka­rım boş olsun.» dese de, bu şahıs, bağlanarak, günlerce, o evden çıkmaktan men edilse; karısı, boş olmaz.

«Şu evde, durmam.» diye yemin eden, bir kimse, bağlana­rak, evden çıkmaktan men ed´lse; yemini bozulmaz. Hizânetü´l -Müftîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen, yemek pişirdiğin kazan­dan yersen; artık, sen boşsun, eğer, şu âteşi yakarsan.» der ve o ateşi kazanı, ocağın üzerine koyduktan sonra veya tandıra koyma­dan Önce veya sonra yakarsa bu, müsavidir. Ocağa konan kazanın, bu kadının veya başkasının olması da müsavidir.

Eğer, ateşi, o kadından başkası yakarsa; kazan ocağın üzerine konduktan sonra veya önce yakılmış olsa bile— kadın pişirm´ş sa­yılmaz.

Kudürî, buna, şöyle işaret etmiştir :

Yemeği pişiren; kazanı koyan, suyunu döken pirincini kazana atan değil; ateşi yakandır.»

Fakıyh Ebûl - Leys ise, «kadın, ateş yandıktan sonra, kazanı tandıra veya ocağın üzerine korsa —her ne kadar ateş başkası tara­fından yakılmış olsa da— kazanı koyan, yemeği pişirmiş olur» gö­rüşünü ihtiyar etmiştir.

Sadru´ş Şehid de Vâkıâtı´nda böyle söylemiştir. Fetva da, bu­nun üzerinedir. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Gerçekten sen, her yemeği bozuyor­sun; bir aya kadar, sana, yemeklik getirirsem; artık, sen, benden boşsun.» ded;kten sonra, eve başka yere göndermek için et getirse; yemini bozulmaz. Çünkü yemini, eti, eve, menfaat için getirmekti. Bunda ise, menfaat yoktur. Zahîriyye´de de böyledir.

Ebû´l - Leys´in Fetvâları´nda : «Bir kimse, karışma, cima´ eyle­mek murad eder ve ona «Eve, benimle beraber girmezsen; artık, sen boşsun.» der; kadın da, kocasının şehveti sâk:n olduktan sonra eve girerse; kadın, boş olur. Ancak, bundan önce, girerse; boş ol­maz. Muhıyt´te de böyledir.

«Bir kimse; bu gece, karısı ile, süt gibi yatmaya, yemin ederse; ne olur » diye İmâm Muhammed (R.A.) ´a soruldu. O;

— «Ben, bilmiyorum.» dedi. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise :

— Bu söz, cima´da mübalağadır. Eğer, o gece, bu şahıs fazin cima´ yaparsa; yemini yerine gelmiş olur.» buyurdu. Fetâvâyİ Kâ-dîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer ben filâne ile bin defa yatmaz isem,» derse; bu yemin, adedde çokluk üzeredir. Yok­sa illada, bin defa demek değildir. Bu adedde, bir takdir de yok­tur. Bazıları : Yetmiş sayısı, kesrettir. (Çokluk bildirir.)» dediler. Fetâvâyî Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, seni, cima´ya doyurmazsam; ar­tık, sen, boşsun.» derse; sözün yerine gelip gelmediği, ancak, kadı­nın sözüyle belli olur.

Fakıyt Ebu´l - Leys : Ve Şeyhü´l - İmâm Ebû Hafs el - Buhârî şöyle buyurmuşlardır : «Bu koca; karışma, cima´ eder ve bu işe, in­zal olana kadar devam ederse; o kadın, gerçekten doymuş sayılır ve talâk vâki olmaz.» Fakıyh de : «Biz, bunu alırız.» demiştir. Muhıyt´­te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu gece, yanıma gelmezsen; ar­tık, sen, boşsun» der; kadın da kapıya kadar gelir; fakat içeriye girmezse; kadın boş olur. Eğer, içeriye girer de kocası uyuyor olur­sa; kadın boş olmaz. Şart olan, kadının içeriye girmesidir.

Bir kadın, döşeğ´nde uyuyor olsa; kocası, onu kendi yatağına davet ettiği halde, kadın razı olmaz; kocası ise : «Eğer, bu gece, ya­tağıma gelmezsen, artık, sen boşsun» dese, ve kocası onu kerhen yatağına getirsede ayağını yere bastırmasa ve o gece beraberce uyu­salar kadın boş olmaz.

Bir kimse, evinden bir saat gaip olsa ye sonrada geri gelse; kansımnda yok olduğunu zannederek : «Eğer, karını bu gece, eve gelmezse; işte o üç taiâk boştur.» dese; sabah olunca da, kadın : Ben evde idim.» dese; yemini bozulmaz. Hızânetü´l - Müftîn´de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Eğer, elb´sen üzerinde uyursam; ar­tık, sen boşsun.» dedikten sonra, kadının yastığının üzerine yatsa; veya onun yastığının üzerine başını koysa; yahut, onun yatağının üzerine yatsa; veya yanını veya bedeninin ekserisini kadının el­biselerinden birinin üzerine koysa, yemini bozulur. Çünkü o, uyu­muş sayılır. Fakat, yastığa dayanır veya üzerine oturursa; yanını koymadığı müddetçe veya cesedinin çoğunu koymadıkça, yemini bozulmaz.

Bir damda, başka bir şahısla durmakta oîan, bir kimse, git­mek ister; diğeri de, onu menetmek ister; bu şahıs da, damın kena­rına, ayağını kor ve «Eğer, bu gece, burada kalırsam veya burada yemek versem; artık, karım boştur.´) derse ve böyle demekle de avağını koyduğu yerde uyumayı veya yemek yemeyi, irâde eylese fakat, oradan başka bir yerde yese, karısı boş olur. Bu hükmen böy­ledir; diyâneten, bu kadın, boş olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu gece seninle gecelemezsem; şu gömleğinle beraber, artık, sen üç talâk boşsun.» der; karısı da : «Eğer, bu gömleğimle seninle yatarsam; cariyem, hür olsun.» dedi­ği halde, onun gömleğini adam giyse ve beraber yatsalar; ikisinin de, yemini bozulmaz. Çünkü, şart, kadının yanında olması ve gece­yi öyle geçirmektir Gömlek, erkeğin sırtında olunca, yeminleri bo­zulmuş olmaz.

Bir kimse karısına : «Sen, şu baş örtüsüyle, cima´ eylemcz-sem, artık, sen, üç talâk boşsun.» der; sonra da : «Eğer, seni şu baş örtüsü ile cima´ edersem; artık sen üç talâk boşsun.» derse bunun çâresi : Kocanın, bu karışım, o baş örtüsü ile cima´ eylemektir, o za­man o baş örtüsü durdukça ve kendileri de sağ oldukça yemini bo­zulmaz. Eğer onlardan birisi ölür veya baş örtüsü zayi olursa yemi­ni bozulur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer sana süngünün ucu üzerinde cima1 etmezsem; artık; sen, benden, boşsun.» dese; bunun çaresi : Bu şahıs, süngüyü evin tavanından saplayarak, ucunu yukarı çıka­rır ve onun üzerinde cima´ eder.

Bir kimse, karısına : «Gündüzün ortasında ve sokağın orta­sında, eğer sana cima´ etmezsem; artık, sen, boşsun.» dese; Bunun çâresi : Devenin mahfili içinde sokağa girerler ve işlerini orada ya­parlar.

Bir kimse, karısına : «Odamdan başka yerde gecelersen; arlık, sen, benden boşsun.» dese; kadında onun yatağında gecelese taiâk vâki olmaz. Eğer, farsça olarak söylerse, talâk gerekir. Mu-hıyt´lc de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Gerçekten sen, şu câriye ile uyu­dun.´) der; kocası da : «Eğer, onun!a uyursam.» artık, sen, üç talâk boşsun.» der; kadın da : «Bu yemininle, beni boşamayı mı kasdedi-yorsun » deyince, koca : «Evet» dese; eğer konuştuğunun başkası­nı kasdeylemişse; kadın, boş olmaz; değilse boş olur. Fetâvâyî Küb-râ´da da böyledir

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen, benimle durduğun müd­detçe, seninle cima eylersem; artık, sen boşsun.» dese, sonra da, e´ na* yapmak istese; bunun çâresi : İmâm Muhammet! (R.A.) : Ko­cası, onu bâin bir talâkla boşar; sonra da tekrar nikâhlar ve cima´ ederse; bu durumda, yemini bozulmuş olmaz. Fetâvâyi Kâdîhan´da da böyledir.

Bir kimse, komşusuna : «Benim karım, gerçekten, dün ge­ce senin yanında idi.» der; komşusu da : «Eğer, senin karın, dün ge­ce benim yanımda idiyse; karım boş olsun.» der ve biraz sustuk­tan sonra; «Ondan başkası da.» dese; bilâhare, onun, başka bir ka­rısının olduğu ortaya çıksa, Nasiyr´a göre, yemini bozulur. Muham-med bin Seleme´ye göre, bozulmaz. Nasıyr´ın kavü İmâm Ebû Ha-nife (R.A.)´nm kavline yakındır. Ona göre, fâsıd şart, tam biatlara iltihak eyler. Muhtar olan ise Muhammed bin Seleme´nin kavlidir. Fetva da, buna göredir. Çünkü, sükût ile ayrılan, birinci cezaya ta­liki men eyler. Bunun için de, ikinci birinciyi men eder. Radıyyüd-din ve imam Hatî, Muhammed bin Seîeme´nhı kavliyle fetva ver-mişlerd´r. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karışma : «Eğer, elbiselerimi yıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da, onun vakasını veya eteğini yıkarsa; boş olmaz. Tecnîs´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, şu tekneyi yıkamazsan; artık, sen boşsun.» dese, kadında hizmetçisine emrederek o tekneyi yıkat-sa; eğer kadın, onu, her zaman kendi yıkamayı âdet edinmişse, baş­kası yıkamıyorsa.» talâk vâki olur.

Eğer, âdet olarak onu kadının kendisi yıkamıyor da, hizmetçi­si yıkıyor; kocası da, bunu böyle biliyorsa; talâk vâki olmaz.

Eğer, âdet olarak, hem kendi, hem de hizmetçisi yıkıyorsa; — artık, temiz olanı— taiâk vâki olur. Ancak, eğer koca, hizmet­çiye emrederek yıkatmasını kaydeylemişse, bu durumda, talâk vâki olmaz. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, elbiselerimi yıkarsan; artık, sen boşsun.» dese; kadın da, onun çarşafını yıkasa, âlimler : «Bu kadın, boş olmaz; Ancak, Öyle niyyet eylemiş o i ması hâli müstesna­dır.» demişlerdir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, setvn için, su satın alırsam; artık, sen boşsun.o dese ve sucuya küpe su dökmesi için, bir dirhem verse; yemini bozulur mu denildi ki, eğer şakaya (— sucuya) su parası verirken, sakanın tulumunda, su varsa; yem´nî bozulur; yok­sa, bozulmaz. Çünkü, sakanın tulumunda, su, bulunursa, bu şahıs suyu satın almış olur. Eğer., sakanın tulumunda su yoksa; o zaman bu şahıs, müşteri değil; müstecir (— o şahsı ücretle kiralamış) olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bii´ kiiT.se, karısına : «Eğer, benden, kardeşine, şikâyette bulunursan, arlık, sen boşsun.» der; kadının Kardeşide, yanında ak­lı ermez, bir sabi ( — çocuk) ile, bacısmm yanına gel´r ve kadın : Ey sabi, kocanı bana, şöyle şöyle yaptı.» der ve kardeşi de, onun dediklerini duyarsa; boş olmaz. Çünkü kadın, kardeşine değil de; o sabiye söylemiş olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, susmazsan; artık, sen boşsun.» del.; kadın da : "Susmam» dedikten sonra susarsa; adamın yemini bozulmaz.

Bii" kimse, karısına : «Eğer, bağını san; artık, sen boşsun» der; kadında : «Bağırırım.» der; fakat susarsa; yemin bozulmaz; onun, «bağırırım» demesi, — bağırmndikça— bir şey ifade etmez.

Ke/.â. bir kimse; karısına : «Gerçekten ben, bir insan hakkında konuştum. Eğer, sen filanın adını, bana, söylersen; artık, sen boş­sun.» der; kadın da : «Filanın adını, sana, söylemem.» veya «Niçin, filânın adınm söylenmesini bana yasakladın; onun adını, söyle­mem.» dese; yemin bozulmaz. Çünkü, bu kadarı yeminden müstes­nadır. O kadın, filanın adını hece ile söylerse; yine, yemini bozul­maz. Hulâsa´da da böyledir.

l-etvâlar´da ; Ebû el - Kâsım´dan soruldu :

Bir kadm. kocasına : «Açlıktan, seninle durmaya, dermanım kalmadı.»´ der; kocası da ona : «Eğer, benim evimde, aç kalıyor­san; boş ol.» derse; oruç hariç, kadın aç kalmıyorsa boş olmaz. Muhiyl´te de böyledir.

Bir kimse, karısını mal mukabili boşadıktan sonra, ona, iddeü içinde : «Eğer sen, benim karım ;sen; artık, üç talâk boşsun.» dese; bununla da, talâkın vukuunu irâde eylemese; talâk vâki ol­maz. Çünkü, kadın, o anda, onun, mutlak karısı değildir. Tatar bjâniyye´de de böyledir.

Ebûl´ - Leys´in Fetvâları´nda :

Bir kimse, karısına farsea : «Eğer, sen, benim yarın karım isen; artık, sen, üç talâk boşsun.» dese ve i ecir doğmadan, onu, mal mu­kabili boşasa; bakılır : Eğer, kocanın muradı, onu, karı etmekten men olur ve mal mukabili boşamayı fecrin doğumundan sonraya . bırakırsa; kadın, üç talâk boş olur.

Eğer, böyle bir niyeti yokken; koca, yarının fecrinden önce, mal mukabili boşarsa; yemini sebebiyle boş olmaz. Güneş batmadan Önce,´mal mukabili, boşar sonrada, ona geri nikahlarsa, yemini yü­zünden kadın boş olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısını boşamamaya yemin ettikten sonra, o kadım, kocanın emri olmamaksızın bir başkası mal mukabili bo­şar, durum, bu adama haber verilince razı olsa ve diliyle : «Razı­yım.» dese; yemini bozulmuş olur.

Eğer fiiliyle rıza gösterir, ancak diliyle söylemez ve boşama bedeli maiı olursa; kadın boş olur; yemin bozulmaz. Mezîcl´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, ben, sana : Sen boşsun; der­sem; artık, sen boşsun.» ve sonra da : «Gerçeklen, seni, boşadım.» dese; talâka niyyet etmişse, hüküm bakımından, bir başka talâk daha, vâki olur. Diyanet bakımından, kendisi île Allahu Teâlâ ara­sındadır. Fetiivâyı Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına, geceleyin: iarsça : «Eğer, seni, bu ge­ce, tutarsam; artık; sen üç talâk, boşsun der ve o gece, bâin b r ta­lâkla boşar ve o gece geçtikten sonra, onu yeni bir nikâhla, nikah­larsa; kadın, boş olmaz.

Bu koca : «Eğer, bu geceden başka tutarsam; artık, sen, üç.ta­lâk boşsun.» dedikten sonra, kadını, o gün boşasa; bu kadın, üç ta­lâk boş o:maz. Mezîd´de de böyledir.

Bir kimsenin yanında, o beldenin ilim adamla i mdan biri si, söylense; bu şahıs da : «Eğer, o adam, âlim İse; işte, karım boş olsun.» dese; eğer, bu sözü ile, örf de, insanların âiim dediklerini

irade ederse veya bir şey irâde etmezse; talâk vâki olur.

Bu sözü ile, hakiki fakıyh olduğunu kasdederse; hükmen, yine îalâk vâki olur. Fokat; kendisi :le Allahu Teâlâ arasındadır. Hasan ei - Basrî (R.AJ, bir adama fakıyh denilince : «Ben, hakikî bir fa-kıylı görmedim. Gerçekte, hakiki fakıyh; dünyadan eî - etek çekip, âhirete rağbet eden ve sadece kendi ayıbını gören kimsedir.» buyur­muştur. Bundan dolayıdır ki bu kimse, hakîki fakıyh değ´Idir. Fetâ-vâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse : «Eğer çocuğum sünnet cağına erişirse; ben de, onu, sünnet ettirmezsem; artık, kanm boş olsun.» dese; bu durum­da, sünnetin vakti, on yıldır.

Bu şahıs sünnetin ön vaktine niyyet ederse; yedi yıla kadar, karısı boş olmaz.

Şayet, son avktinc niyyet ederse; Sadru´ş - Şehîd : «—Son had­di — on iki yıldır.» buyurmuştur. Hulâsa9da da böyledir.

Bir kimse : «Eğer, çocuğum, sünnet çağma gelir de : onu sünnet ettirmezsem; arlık, karım boş olsun.» dese, Ebûİ - Leys : «3ıı şahıs, çocuğunun sünnetini, on sene ertelerse; uysun oian onun yemininin bozulmasıdır.» buyurmuştur. Diğer âlimler ise : «Yemini, on iki sene geçene kadar, bozuhnaz.» demişlerdir. Fetva da, bunun üzerinedir. Fetâvâyi Kâdîîıân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, çalıştığım gibi, seninle beraber, hiz­met üzere çalışmazsam; artık, karım boş oİsun.» derse, bu şahsın, belirli bir hizmeti varsa; bu sözü, onunla ta´lık edilir, değilse niy-yetine müracaat edilir. Bezzâziyye´de de böyledir.

Bir kimse : «Eğer, sultandan korkarsam, artık, karım boş olsun.» demiş ve bunu cinayet sayılacak bir suçu olmadığından .do­layı söylemişse; yemini bozulmuş olmaz.

Bir sabi (= çocuk) ile itham olunan bir kimse; için «Ger­çekten, filan, onunla beraber gizli kaldı; ben, onu gördüm.» denil­se; o şahıs da : «Eğer, benimle onu, gizlice gördüyse; karım, boş ol­sun.» dese; itham, eden şahıs ise,» başka bir işte, onunla gizli kal­dığını gördüğünü söylese, yemini bozulmaz.

Bir kimse : «Eğer, evimde ateş varsa; karım boş olsun.1» der; evinde de lamba bulunur; komşuları ise, ateş yakmak için on­dan ateş isterlerse; talâk vâki olur. Hulâsa´da da böyledir.

Bir sabi ile itham edilen, bir kimse : «Ben, onu koruma­dan başka bir şey yapmadım. Eğer, yaptımsa; artık, karım, boş ol­sun.» derse; bu durumda, sabiye bakılır; eğer, bu adam, onu öp-müşse; karısı, bos olur. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bir câriye satın alırsam veya senin üzerine evlenirsem; artık, sen, boş ol.» dese; kadının : «Ben bir talâk´a razı olmam.» demesi üzerine de, koca : «Sen, üç talâk boşsun; eğer, bir talâk´a razı değilsen.» dese ve bu >özü ile şartı mura-d etse; o anda, b:r şey vâki olma/..

Bir kimse, karısına : «Eğer, Allah, ehl-i tevhide azab eder­se; artık, sen şöyle ol.» dese; sözünü açıklamadıkça, yemini bozul­maz.

Fakıyh : «Ehl-i tevhidden azap olunacak da vardır; azap olun­mayacak da vardır. Bu iş şüphelidir. Sekile de hükmoiunmaz. Hâ-vî´de de böyledir.

Bir kimse : «Eğer, Allah, müşriklere azab ederse; karım, boş olsun.i) dese; âlimler ; «Bu şahsın, karısı boş olmaz. Çünkü, müşriklerden de azab olunmayacaklar vardır. Onun için, yemini bo­zulmaz/» demişlerdir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına: Eğer, filan adam, evinde bulunduğu müddetçe, onun evine girersen; artık sen boşsun» dedikten sonra o ad:-yi zamanla, evini değiştirse; daha sonra da, tekrar, eski evine gelse; yemini, bozulmaz, denilmiş-lir. Fakıyh Ebü´l - Leys, bu kayli kabul etmiştir.

«Bu adamın yemini, bozulur;»» diyenlerde vardır. Sahih olan, talâkın vaki olmamasıdır. Cevâhiru´l - Ahlati´de de böyledir.

Bir kimse, karısına, öfkeli halinde: Eğer şöyle yaparsan, beş yıla kadar, benden, boşanmış olursun.» deyip, bu sözü ile de, karısını korkutmak istese; kadın ise, o müddetten önce, o fiili iş­lese : kocaya, talâkına yemin edip etmediği sorulur. Eğer, talkına yemin ettiğini söylerse, talâkın vukuuna hükmedilir. Ona yemin et­mediğini söylemesi hâlinde ise, bu sözü, kabul edilir. Muhiyt´te de böyledir.

Sarhoş bir kimse, karısını, yatağına davet eder; kadın bu­na razı olmazsa; koca ise : «Eğer, imtisal etmez ve bana itaat etmez­sen; artık sen boşsun.» der; kadın ise, bu yeminden sonra; kocasına itaat ederse; kocanın yemini bozulmaz.

Ancak, koca karısını istikbalde (ileri bir zamanda) davet eder; kadın da ifaal etmezse, yemini bozulur.

Bir sarhoş karısına, bir dirhem verince, karısı ona : Ayı-kınca, benden al, dese; koca da : Senden alırsam, arlık, sen boşsun karşılığını verse ve sarhoşken onu geri alsa yemininde hanis olmaz çünkü, şart, ayık olduğu zaman olmasıdır.

Sarhoş bir kimse, karısına «şu evi, sana bağışladım.» de­dikten sonra; «Eğer, bunu kalbimden söylemediysen!; artık sen benden, üç talâk, boş oi.» dese ayıkınca da söylediklerinden bir şey; «hatır]amazsa; alimler;» «Bu durumda karısı boş olmaz.» Çün­kü, zahirde bu sözü, kalbinden söylemiştir. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, filân adamın evine girersen; artık, sen boşsun» der; o adamda ölür; kadında miras olarak kaîan o eve girerse; ölen adamın, çok fazla borcu yoksa; yemin bozulmaz. Çok fazla borcu olsa bile, Fafcıyh Ebü´l - Leys´e göre, yinede, yemin bozulmaz. Fedvada, bunun üzerinedir.

Bir kimse, evinde otururken : Eğer bu eve girersem; karım boş olsun» dese arapçada yemin, o eve girersen olur. Fakat fars-çada : «Eğer ben bu haneye girersem; karını boş olsun.» dese ye­min, o haneye girince bozulur. Şayet koca : «Ben, bununla, bu eve girmeyi niyet eyledim.» derse, diyanetçe, sözü tasdik olunur; hü­kümde ise tasdik olunmaz. Eve işaret etmesi halinde de hüküm ay­nıdır.

B:r kimse, karısına:« Eğer, kardeşimin evine girersen, artık sen boşsun.» der; yemin edenin kardeşide, başka bir eve taşınır; kadın ise, hâdiseli eve girerse; âlimlerin bâzıları : «Eğer koca önce­ki eve öfke ve kininden dolayı yemin etmişse; yemini bozulmaz. Fa­kat, yeminini, kardeşi için yapmışsa; yemini bozulur. Fakat, bir niyyeti yoksa; imâmı A´zam (R.AJ ile imâm Muhammet! (R.A.)´e göre, yine yemini bozulur. Eğer, bu kadın, kocasının kardeşinin evi­ne, yemin vaktinde girer; evde kardeşin mülkiyeti altında olursa, boş olur. Bu şahıs, içinde durmuyor olsa bile yemini bozulur. Eğer, o ev yeminden sonra, satılmak veya bağışlamak gibi bir yolla kar­deşin mülkiyetinde çıkarsa; kocanın yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâ-dîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karışma : «Eğer, filan adamın eşiğinin etrafına gelirsen; artık sen boşsun.» dedikten sonra : Ben, bu sözümle eve girmeyi kasdeyledim.» dese; kadın ise o eve girmese fakat eşi­ğinin yanında dolaşsa; boş olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer filânın evine girersen; artık sen, boşsun.» derde; şart edalının hazfedip söylemezse; kadın o an­da boş olur.

Bir kimse, kanlarından birine : «Eğer, eve girersen; kan­larım boş olsun.» der, o kadında eve girerse; o kadına, diğer kadın-larada talâk vâki olur. «îtimadi, bunun üzerinedir.» denilmiştir.

Bir kimse, karısını, bir adamla itham et&e, evine girincede o adamı evinde bulsa; bu adam, bir köşede oturuyor, kansıda di­ğer bir köşede uyuyor olsa, her ikisİde sultana çıksalar ve sultan, kadının kocasına yemin vererek: Sen, kannı, bu adamla birlikte yakaladın mı deyince, koca karısının talâkına yemin ederek; onu o adamla yakalamadığını, söylese; yemini bozulmaz.

Bir kimse, karısına : «Bana ait arpadan, alıp, manava yol­ladığın zaman; artık, sen boşsun.» der; evinde de arpa ile beslenen hayvanı bulunur : kadın ise, o hayvana verdiği arpadan artan, bir avuç miktarındaki arpayı diğer arpaya katarak, manava yollarsa; —´ her ne kadar kocanın hoşuna gitmese bile — bu durumda, kadın boş olmaz. Çünkü, o kadarcık katmak yemine dâhil değildir.

Fakat koca, böyle olacağını zannederek söylemişse, o zaman, yemini bozulur; yâni kadın boş olur. Sahih olan, kadının boş olma­masıdır. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ´ye göre, yemden artanı, arpaya katıp gönderince, kadın boş olmaz. Zahiriyye,de de böyledir.

Bir kimseyi, karısı haramla itham eder; o da, kansına : «Eğer, b:r seneye kadar, haram fiil yaparsam, artık, sen boşsun» der ve bununla da, cima´ üzerine, iki fercin, bir birine dâhil olması­nı kasdeder; sonra da, o adamın, başka birisiyle, zina ettiğine, dört şahit olur veya bunu kendisi, ikrar ederse; —zira, zina, ancak bu

şekilde sabit olur.— sonra da hâkim huzurunda, bunu inkâr eder; böyle bir iş yapmadığına; kadının da, —hâkim huzurunda,— bey-yinesi bulunmaz; hakim de, ona yemin verirse; eğer, koça, yemin ederse, bir şey gerekmez.

Bir k´mse, karısına : «Eğpr, bir kimse ile, haram iş yapiım-sa; artık, sen, üç talâk boşsun.» dese, ve onu uzaklaştırsa; sonra da iddeti içinde, ona cima´ etse; İmâmı Azam (R.A.) ve İmâm Mu-hanımed (R.A.)´e göre, kadın boş olur. Çünkü, onlar; lafzın umu­muna, itibar ederler. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise, garaza itibar eder. Kıyâs, da, bu kavle göredir; kadın boş olmaz. Fetva da, bu­nun üzerinedir.

Bu koca, karısına : «Ben, birini öptüysen; artık, sen, üç talâk boşsun.» dese ve birin: deopse; kadın, üç talâk boş olur. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, uçkurunu harama çözdüysen, bana, kan olduğun günden beri, artık, sen boşsun.» der; kadın da : "Beni, bir erkek yakaladı ve bana zoraki cima´ eyledi.» derse; âlim-er : «Eğer, bu, kadının, mâni olmaya gücü yetmediği, bir durum­da, olmuşsa, bu kadın, boş olmaz. Fakat kadın, mâni olabilecek bir durumda iken olmuşsa, kadın boş olur. Ancak, kocanın, buna inan­ması gerekir.

Bir kimse : «Eğer, haramdan dolayı gusledersem, artık, ka­rım beş olsun.» dedikten sonra, yabancı bir kadının boynuna sarı­larak; inzal vâki olmasından dolayı guslederse; âlimler : < Bu şah­sın, yemin bozulmaz. Çünkü, o, cima´ üzerine yemin etmiştir.» de­mişlerdir.

Bir kimse : «Eğer, i´lan, adamı evime sokarsam; karım boş olsun.» dese, o adam ise, yemin edenin emri olmadan, onun evine girse, bu durumda, o adamın karısı, boş olmaz.

Bir kimse : «Eğer, filân adam evime girerse...» dese; mez­kûr şahıs da. yemin edenin —ister izni ile, isi-´r İzinsiz olarak — evine girse,—ister, yemin eden bilsin; isterse, bilmesin,— yemin edenin yemini bozulur; yani, karısı boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse : «Eğer yellenirsem; karım, boş olsun.)´ der ve kasdı olmadan; yel çıkarsa, karısı, boş olmaz.

Bu, bir adamın, bir eve girmemeye yemin etmesi ve onu, o eve, zoraki sokmaları veya çıkmamaya yemin etmesi ve onu, zoraki çı­karmaları hallerine benzemekledir ki, bu durumlarda bir şey gerek­mez. Muhıyt´te de böyledir.

Bîr kimse, karısına : «Eğer, seni sevindirmezsem; artık, sen benden boş ol.» dese, sonra da, karısını dövse, o da : «Beni, se­vindirdin. dese; kadın boş olma/.. Çünkü biz, gerçekten onun ya­lancı olduğunu biliriz.

Kocası, ona bin dirhem verir; kadın da ; «Sevinmedim.» derse; kadının sözü geçerlidir. Çünkü, onun, bin dirhemle değ´î; iki bin dirhemle, sevinme ihtimâli vardır. Serahsînm îVTuhiytı´nde de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, yakının evime girerse; artık, sen boşsun.» dedikten sonra; eve hem kadının, hem de erkeğin ya­kınları girseler; kadın boş olur.» denilmiştir. Çünkü, yakınlık te­cezzi edip bölünmez, yakınların her biri yakın olur. Bazıları ise ; Bakılır : Eğer giren kimse, kocaya mahsus bir. işi, yapmaya girmiş­se; kadın boş elmaz. Eğer, kadına mahsus bir işi, yapmaya girmiş­se kadın boş olur.

£ir kadın, kocasının elbiselerinden birini alır, kocası da ona : «Eğer, o elbiseyi bugün yerine geri koymazsan; artık, sen boş­sun.» der; kadın, elbiseyi geri koymaya gidince, kocası ona yetişir; kadın, kocasına vermek için, elbiseyi heybeden aldığı sırada, koca, onu, kadından veya heybeden, —kadın, kendisine vermeden önce, alırsa; isfihsânen bu kadın boş olmaz. Fakıyh Ebû´I - Leys de, bunu kabul etmiştir. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, benim fercim, senin tercinden daha güze! değilse; artık, sen boşsun.» der; kadın da : «Eğer benim fercim, senin tercinden, daha güzel değilse, cariyem hür olsun.» derse; Şeyhu´l - İmâm Ebû Bekir Muhammed b:n Fade : Eğer, ko1 nuşurîarken, her ikisi de ayakta durmakta idiyseler kadın, berael eder, kocanın yemini, bozulur. Eğer, her ikisi de, oturuyorlarsa, kc~ ca, beraet eder; Kadının yemini, bozulur. Çünkü, ayakta dururken, kadının ferci, erkeğinkinden; otururken, crkcğinki kadınınkinden daha güzeldir.

Kocanın ayakta, kadının oturmakta olması halleri hakkında, Fakıyh Ebü Ca´fer : «Bunu bilmiyorum. Uygun olan, her ikisinin de, yemininin bozulmasıdır. Çünkü, şart, ikisinden birinin fercinin daha güzel olmasıdır. Taarruz indinde, birisi güzel olmaz ve ikisinin de ye­mini, bozulur.

Sarhoş bir kimse; karısına : «Eğer, filân adamın oturağı, senden daha geniş değilse; artık, sen boşsun.» dese, Ebû Bekir İskâf «Bu bilinmeyen ve takdir de olunmayan bir şeydir. Onun için, yemin bozulmaz.» denrştir. Fetâvâyi KâtUhân´da da böyledir.

Bir kimse, iki karısına : «Ferci, daha geniş olan boştur.» dese; onlardan, en zayıf olan kadın boş olur. Şeyhul - İmâm Zahî ru´d- Dîn ise : «Yaşlığı, en çok olan, boş olur.» demiştir. Hulâsa´da da böyledir.

Bir erkek ve bir kadın çekişseler; kadın: «Ben, senin bü­yüğünüm.» .deyince, kocası: «Eğer, dediğin gibiyse, artık, sen boş­sun.» dese; kadın, kocasından daha üstün olmazsa; talâk vâki ol­maz. Çünkü, yükseklik ve üstünlük, ancak fazilet, ilim, haseb ve neseb itibariyle olur. Serahsî´nin Muhıytı´nde de böyledir.

İki kişiden her biri, diğerine : «Eğer, benim başım senin başın­dan daha ağır değilse; karım boş olsun.» deseler; âlimler : «Bunu an­lamanın yolu : İkisi de, uyuduğu sırada, onlara çağrılır; hangisi da­ha çabuk cevap verirse, onun başının ağır olduğu anlaşılır.» demiş­lerde.

Bir kimse, karısına : «Eğer, zekerim demirden daha şid­detli değilse; artık, sen boşsun.» dese, kadın boş olmaz, Çünkü, o, kullanılışta, demirden noksan değildir. Hulâsa´da da böyledir.

Bir şahsın vermekte olduğu ziyafete, başka yerden bir şa­hıs gelse ve ziyafet veren kimse : «Eğer, ben, bu adama karşı, inek­lerimden biris´ni kesmezsem; karım, boş olsun.» dese; eğer, o şa­hıs gitmeden önce, bir sığır keserse; yemininden kurtulur. Aksi tak­dirde, karısı boş olur.

Şayet, bu şahıs, karısının sığırlarından birini keserse, yeminin­den kurtulmuş olamaz. Ancak, karısıyle, aralarında ülfet ve bağlılık bulunur ve malları bir birinin malı mesabesinde olur; ve aralarında mücâdele olmaz; birb´rinin malından faydalanırlarsa; bu takdirde yemini yerme gelmiş olur. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse : «Eğer, filân adamı bırakırım o da eve girerse; artık, karım boş olsun.» derse; yemin eden adam o evin sahibi ise, ona, ister sözle, ister fiille, mâni olması gerekir. Bu Sadru´ş - Şe-hîd´in kavlidir. Vâkıât´ta da böyledir. Ncvâzil´de şöyle zikredilmiştir :

Şart, men etmeye mâlik, olduğu zaman yemini yerini alır. Eğer yemin eden kimsen/n gücü, o kimseye girmekten men etmeye ye­terse; yemini yasaklama ve girdirmeme üzerinedir.

Fakat, mâni olmaya gücü yetmezse, yemini, men etmeye değil, yasaklama üzerinedir. Şeyhu´l - İmâm Zahîru´d - Dm : «Mülkte iti­bar, başkasını men etmekle olur.» demiştir. Fctvâ deı, bunun üzeri­nedir. Zehıyre´dc de böyledir.

Bir kadın, kocasına : «Sen, muhakkak bir yere gideceksin; nafakam, ihmâl etme.» kocası, öfkelenip, kızınca da : «Bu, kızıla­cak, büyük bir söz değildir.» der; kocası da ; «Eğer, bu söz, büyük söz değilse; artık, sen boşsun.» der ve eğer bununla, ceza murad ederse; o anda, kadın boş olur.

Fakat, koca, cezanın haricinde, ta´lik murad eylemişse; âlimler : muhterem, kadr sahibi biriyse; bu gibi şikâyetler ihanet olacağın­dan, kadın, boş olmaz. Eğer, muhterem değilse; kadın, boş olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, şu anda, kalkıp babamın evine gelmezsen; artık, sen boşsun.» dese, kadında kocası çıkmadan ön­ce hemen kalksa ve elbisesini giyerek çıksa; boş olmaz.

Eğer, çekişseler de; aralarında söz uzasa, yine, fevrilik kesilmiş olmaz.

Kadının idrarı gelse ve bu işi yaptıktan sonra, gitmek iç:n, el­bisesini giyse; yine, yemini bozulmaz.

Fakat, namazının geçmesinden korkar da, namazım kılarsa Nasiyr: «Bu durumda, yemini bozulur.» demiştir. Bazı âlimler ise: «...Bozulmaz.» demişlerdir. Fetva da, buna göre verilmiştir. Fetâ­vâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu gü n, iki rek´at namaz kıl­mazsan, artık, sen boşsun.» der; kadın da namaza başlamadan veya bir rek´at kılınca hayız olursa;. Şeyhu´l - İmâm Şemsü´l - Eimme Haîvânî : «Eğer, bu "kadın, yemin vakti, iki rek´at namaz kılacak ka­dar hayızdan hali değilse; talâk vâki olmaz. Fakat, iki rek´at namaz kılacak kadar vakit olmuş, fakat kadın, namazı kalmamışsa, kadın. boş olur.» demiştir.

Sahih olan, bütü,, âlim´ere göre, bu yemin mün´akıdtır ve talâk vâki olur. Tatârhâriiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Gerçekten, sen, benim dirhemlerimi çaldın.» der : kadın : «Tevbe ettim.» deyince de : «Eğer, dirhem­lerimi kaldırırsan; artık, sen boşsun.» derse; kadın da evi spürür-ken, atılmış bir keseyi yerinden kaldırıp başka bir yere bırakır ve bunıı kocasına haber verirse; eğer, onu saklamak için kaldırma-mışsa; kadının boş olmaması umulur.

Bir kim.se, karısına : «Eğer, kesemden, dirhemlerimi alır­san; artık, sen boşsun.» der; kesenin ag/.ı açıhr ve kadın, kızma, onu kaldırmasını emrederse; kitapla «Bu kadının, boş olmasından korkulur.» denilmiştir.

Bir kimse; karısını, dirhemlerini almakta itham eylese ve ona : (´Eğer, dirhemlerini alırsan; artık, sen üç talâk boşsun.» dedikten senra; o kadın, kocasının dirhemlerini, bir mendilde bulsa da, onu alarak, bir kadına verse ve ona : «Ondan bir miktar kaldır.» dese; emredilen kadın da, ondan bir miktanm alıp, kendisine emreden küdma verse; talâk vâki olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bir seneye kadar, dirhemlerimi çalarsan; artık, sen boşsun.» dedikten sonra; bakması için dirhem­leri ona verse; kadın ise, kocasının haberi olmadan, ondan bir şey­ler alsa; kocası ona : «Bundan, bir şey aldın rm »> deyince de ka­dın : «Evet.» deyip hırsızlık olarak almadığını belirterek, kocasına geri verse; eğer ondan ayırdıktan sonra vermişse, boş olur. Fakat, ayırmadan önce verirse; boş olmaz. Kadın, aldığını inkâr ederse; yine, boş olın.

Biı- kadın, kocasının kesesinden, dirhemleri alıp, onlarla ci satın^alır; et satan kimse de; dirhemleri kendi dirhemlerine ka­tar; kocası ise, kadına : «Eğer, bu gün, dirhemleri bana iade etmezsen; r.rtık, sen üç talâk boş o!.» derse, o gün geçince, talâk vâki olur.

Bundan, kurtulmanın çâresi : Kadın, et satan kimseden, kese­sini alır ve kocasına tesiim. eder. Bu şekilde, boş olmaktan kurttur. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «D rhemleri, ne yaptın » dese, kadın da : «Et, satın aldım.» cevabını verse; bunun üzerine koca : «Eğer, o dirhemleri, bana geri vermezsen; artık, sen boşsun.» der; dirhem­ler ise; kasabın elinde, kaybolmuş olursa; İmâm : «Aynı dirhemlerin erimiş veya denize düşmüş olduğunun bilinmesi hâlinde yem´n bo­zulmaz» demiştir.

Bir kadın, kocasının kesesinden, dirhemlerini çalsa ve baş­kasının dirhemlerine karıştırsa; kocası da ; «Aynı dirhemlerimi geri vermezsen; sen şöyle ol.» dese; kadın onları, birer birer, bizzat ken-diltTİnrgeri verirse; bir şey gerekmez. Hâvî´de de böyledir.

Bir kimse, dirhemlerini, karısının eline koysa geri istediği za­man da, onu itham ederek farşça «Eğer dirhemlerimi alırsan, artık, sen üç talâk boşsun; olur mu » diye soru şeklinde söyleyince, kadın : «olur.» dese; sonra da, kadın, bâin olsa ve dirhemlerini alsa; eğer, kocası bununla telâkin vukuunu niyyet eylemişse; kadın, boş olur. Fakat, sadece korkutma niyyet i ile söylemişse; talâk vaki .o^maz. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, oğluna : «Eğer, benim malımdan çalarsan; anaır boş olsun.» der; oğlu da, babasının evinden, bir kiremit çalarsa du­rum ne olur diye İmâm Ebû Yûsuf ıR.A.) dan soruldu. O, şu cevabı verdi : Eğer, bu baba, oğluna karşı «bu kadar cimri ise, karısı boş olur.»

Bu mes´ele İmânı Muhammed (R.A.) den de soruldu. O, cevap vermedi. Ona, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) şöyle cevap verdi, deniidi. Bunun üzerine, İmâm Muhammed (R.A.) «Böyle güzel cevabı, yalnız Ebû Yûsuf verebilir.» dedi.

Bir kimse, karısına: «Eğer, ben sana, dirhem verirsem, sen tle onunla bir şey satın alırsan; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, ona dirhem verse ve ona emredip: «Onu, kadına bir şey almak için, lilan adama ver.» dese, bilâhare de yemini hatırlayıp, ondan, dirhemleri geri vermesini istese; eğer; kadın kendisi için bir şey satm al­mışsa; yemini bozulmaz. Fakat kendi nefsi için, satın almamışsa; yemini bozulur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu evden, şu eve, bir şey gönde-rirsen; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, yemin eden bu şahıs, ca­riyesine, emrederek, o ev ehlinin, her istediği zaman, vermesini söy­lese; o evden de, bir adam gelerek, bir şey istese ve cariyede onu verse efendisi, onun fikrini bilerek, ona Öfkelense, yemin eden şahsın karısı o cariyeye : «Git efendinin evinden, bu eve, güzel şeyleri taşı.» ve câriye taşısa; bilginler buyurdular ki, Eğer, yemin eden şahıs ca­riyenin bunu efendisi için yaptığını ve efendisine itaat etmediğini delil ile bilirse; yemini bozulmaz. Fakat, bunu hanım efendisine itaat için yaptığını bilirse; yemini bozulur. Buna ait, bir beyyinesi yoksa; cariyeye sorar ve onun sözünü kabul eyler.

O ev ehlinin, cariyeden bir şey istemeleri; onun da, razı ol­mayıp böylece efendisine haber vermesi; yemin eden adamın, karısı­nın da : «Git efendinin evinden güzel şeyi, bu eve getir.» demesi ih­timali vardır, denilmiştir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir elbise temizleyicisinin dükkanından, bir başkasının elbisesi gitse; çamaşırcı da, hizmetçisini itham eylese, o da yemin edip : «Eğer, ben, sana zarar verdiysem; karım, üç talâk boş olsun.» dese, o elbiseyi ise, kendisi almış olsa; karısı üç talâk boş olur.

Bir kimse, başka bir kimseye «kendisinden aldığından baş­ka, dirhemleri olmadığına, üç talâka yemin verse; o şahıs da yemin etse; eğer, yanında üç dirhemden az bir miktar var ise; yemini bozul­maz. Fakat, üç veya daha çok dirhemi varsa; yemini de, talâk üzere ise; —olduğunu bilmese bile— talâk vâki olur.

«Eğer, bu şahıs, Allah´a yemin etmişse; ona, keffâret lâzım ol­maz. Çünkü, o, eğer yanında dirhemlerin bulunduğunu biliyorsa; bu durumda yemini; yemin-i ğamus; bunu bilmiyorsa, yemini lâğvolur.

Eğer, bu şahıs, farsça yemin eder ve : «Eğer, benîm yanımda dirhemler varsa; artık, sen boş ol.» der ve yanında üç veya daha faz­la dirhem bulunursa; cevap tafsilâtı ile—yukarıda geçtiği gibidir.

Bir kimse : «Eğer, yanımda, gümüş varsa...» diye yemin eder ve yanında gümüş bulunursa; yemini bozulur; yoksa bozulmaz.

Hırsızlar, bir kimseyi soyduktan sonra, ona, kimseye haber vermemesi üzere, talâkına, yemin ettirseler; bu adam giderken, kar­şısından gelen bir kafileye : «Yolda, kurtlar var.» deyince, kafile du-nimu anlasa ve geri dönse, eğer soyulan adam, «kurtlarla», «hırsız­ları» kasdetmişse; karısı boş olur. Fakat, hakikaten, kurtları kasdet-mişse; yemini bozulmaz. Ve karısı boş olmaz.

Bir kimse şayet ; «Gece üzerime bir topluluk geldi ve her şeyi­mi, alıp götürdü. Bana da, isimlerini söylememek üzere yemin ettir­diler. Onlar, benimle, sokakta idiler.1» diye yazsa; yine, yemini bozu­lur.

Bunun çâresi : Komşularının adlarını yazar; onların hepsi ken­disine gösterilerek, ona : «Seni, soyan bu mu » diye sorulur. O da : «Hayır.» der. Bu, hırsızlara gelene kadar, böyle yapılır. Sıra, hırsıza gelince, o şahıs, susar veya : «Söylemiyorum.» der. Böylece, hırsızlar belli olur. Bu şahsın da, yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimsenin yanında bulunan elbiseyi, bir hırsız çalsa veya bir gâsıp, gasbetse; sonra da elbisenin sahibi, ona işaret ederek : «Karım boş olsun ki, elbise, senin yanında.» dese artık, bu mcs´ele-de üç yön bulunur.

Eğer, elbisenin, onun yanında olduğunu biliyorsa, karısı boş olur.

Eğer, zayi olduğunu biliyorsa, karısı boş olmaz.

Her ikisini de bilmiyorsa; yine, karısı boş olur. Çünkü, aslolan, bu elbisenin duruyor olmasıdır. Mezîd´de de böyledir.

Bir kimse, farsça olarak : «Eğer, bir kimseye nebiz verdiy­sem; karım, boş olsun.» derse, yemini; niyetine göredir.

Eğer, su nİyyeti ile sÖylemişse; yemini bozulmaz.

Hediye niyetiyle vermişse; yine, yemini bozulmaz.

Fakat, bir şeye niyyet etmeden vermiş veya söylemişse; yemini bozulur. Hızfinetül - Müftîn´de de böyledir.

Fetvalarda : Bir kimse, içki içerken karısı kaybolsa ve ko­cası ona : «Eğer, onu içmeyi daimi olarak terk edersem; artık, sen boşsun.» der ve onu içmeyi, terk eylememeye azm ederse; —içmese bile— yemini bozulmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Sabi bir çocuk, sabi iken : «Eğer, içki içersem; karım, boş ol­sun.» der ve sabi iken de içki içerse; talâk vâki olmaz.

Bu sözü, kayın pederi duyar ve «Bu yeminine göre, kızım sana haram olsun» der; o da : «Olur.» derse; bu, haramhğı ikrar olduğun­dan; karısı haranı olur.

Bunun, bir talâk mı, üç talâk mı olduğu hususunda da sabinin sözü geçerlidir.

Aklî muvâzenesini kaybeden birisi, karısını boşasa; ifakat bu-luncada (= iyileşince de) : «Ben, kanını boşadım.» dese ve sonra da : «Ben, bu sözü, deliliğim zamanında, söyledim vehmiyle dedim»-dese; eğer geçmişten hikaye olarak söylediyse; sözüne inanılır; de-" inanılmaz.

İmâm Zahîru´d - Dîn ve başkaları, teccnnün eden hakkında : Bu gibi kimselerin, karısı boş olmaz. Çünkü o vaki olmayan üzerine bi­na eylemiştir.» diye fetva vermişlerdir. Kerderî´nİn Vecîzi´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına karşı yemin edip : «Eğer iznim olmadan çıkarsan; artık, sen boşsun.´) der; kadın da öfkelenip çıkmaya hazır­lanınca, kocası, onu, bir niyeti olmadan çağırsa; kadın ise, çıksa; bu, — kocanın çağırması— izne delâlet eder.

Eğer, koca, öfkeli halinde iken, bir şeye niyvet etmeksizin : «Çık» dese; bu da izin olur. Ancak, koca, bu durumda, kadının çık­ması hâlinde, talâkının vukuuna niyvet derse; kadın boş o´ur. Hulâ-´ sâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bu evden, benim iznim olmaksızın çıkarsan; artık, sen boşsun.» dedikten sonra, bir dilenci istekte bu­lunsa; bu şahıs, karısına ; «Şu ekmek parçalarını, dilenciye ver.» de­se; eğer dilenci, kadın çıkmadan, kendisine bir şeyi verilebilecek du­rumda o´maz da, kadın evden dışarı çıkarsa, bu çıkış sebebiyle ka­dın boş olmaz.

Eğer-, dışarı çıkmadan, vermeye gücü yettiği halde, çıkarsa, bu durumda, kadın boş olur.

Eğer, kocası kadına, bir şey vermesi için, izin verdiği zaman ve dışarı çıkmadan vermeye güç yetecek halde iken, dilenci, yola çıkmış dur; kadın da, yola çıkarsa; boş olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu evden, benim iznim olmak­sızın çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; karısı da, ona : «Sen, benim çıkmamla, boşanmış olmamı mı istiyorsun » dese; kocası da : «Evet.»1 dese ve kadın; izinsiz çıksa, boş olur. Çünkü, bu söz, bir teh­dittir; bir izin değildir. Eğer, bu kadın, kapı kapanınca, dışarda ka­lacak şekilde, alt eşiğinde duruyorsa; bu durumda yönü ve meyli evin içine ise, boş olmaz; Takat, dışına ise, kadın, boş olur. Fetâvâ-yi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sen bu evden, benim iznim oî-maksızm çıkarsan; artık, sen boşsun.» der ve karışma arapça olarak izin verdiği hâlde, kadın onu anlamaz ve sonra da, evden çıkarsa; boş olur.

Keza, kadın uyurken veya orada yokken yerilen i/in de buna benzemektedir. Nevazilde de böyledir.

el - Asi isimli eserde :

Bir kimse, karısına, onun duyamıyacağı bir şekilde izin verse; bu, izin sayılmaz. Kadın, bundan sonra, dışarı çıkarsa, îmânı Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, bu kadın beş olur.

Müntekâ´da şöyle zikredilmiştir :

Bir, kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer, benim emrim olmaksı­zın çıkarsan.» dese; bu emri, kadının duymasr, kocanın; ona, ya biz­zat veya bir elçi vasıtası ile duyurması ile olur.

Koca, buna bir toplumu şahit tutsa; o emir —kadına ulaşmış— sayılmaz.

Şayet, bu toplum, kocanın emrini, —koca, bunu istememiş ol­sa bile— kadına, ulaştırırlarsa; bu haber; kadına ulaşınca; kadir; dışarı çıksa, boş olur. Eğer, koca onlara, karısına, izin verdiğini, ena ulaştırmalarını söyler; onlar da, kadına haber verirler ve ka­dın, bundan sonra, evden çıkarsa, boş olmaz.

Kucası : «Razı oldum.» veya «Arzu eyledim.» dedikten sonra, kadm dışarıya çıksa; her ne kadar, kadın, kocasının böyle söyledi­ğini duymuş olmasa bile, boş o´maz. Bunda ihtilaf voktur.

Nevâzil´de şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, karısına : «Eğer, benim iznim olmadan, çıkarsan; ar­tık, sen boşsun.» dedikten sonra; kadın, ıdişaıı çıkmak ve bazen, ailesinin yanına gitmek nıaksadiyîe izin istese; kocası da ona izin verse; kadm ise, bu sırada çıkmasa da, evini süpürdükten sonra, dı­şarı çıksa; boş olur.

Eğer, izin verildiği zaman ailesine gitmek için çıkmaz da, o izin-ie, sonra çıkarsa, bu durumda, kadının boş olmasından korkulur. Çünkü, verilen izin, o zaman çıkılması içindir. Âdet budur. Muhyıt´te de böyledir.

Bir kimse, şehirden çıkmamaya yemin edip; eğer çıkarsa, karısı Ayşe´nin şöyle olacağını söyler; karısının adı ise. Fatma olur­sa; dışarı çıkınca, bü karısı boş olmaz. Kerderî´nîn Vecîzi´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına bazen, ehline gitmesi için izin evrir; eh­linden de ana ve babası, hayatta olmazsa; bu durumda, ehli, bütün mahremiyet sahibi olanlardır. Eğer ana ve babası sağ iseler onların her birisi kadının ehlidirler. Ve her birinin evidir. Ehli babanın ha­nesinde olanlardır. (Hulasa)

Bir kimse, karısına «eğer çıkarsan talâk vâki olur» dediği halde, kadında çıkarsa; talâk vâki olmaz. Çünkü, bu durumda, koca, talâkı kadına mal etmemiştir. Gunye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, evimden izinsiz olarak çıkar­san; artık, sen boşsun.» der; evde de yangın veya su basma hadisesi olur ve bu sebeple, kadm, evden izinsiz çıkarsa, boş olmaz. Gımye´-de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bu evden, benim iznim olmaksızın çı-karsan; artık, sen boşsun.» dese kadm ise, rehni sahibine vermek maksadı iîc, çıkmak için, kocasından izin istese, kocası : «Git dir­hemleri al, rehni çöz.» dese kadında çıkıp gitse, fakat rehin sahibini bulamasa ve tekrar tekrar gitmeye ihtiyaç olsa, bu durumda kadın boş olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer, bu evden, benden İzinsiz çıkarsan.» veya «...benim rızanı olmadan...» veya «...benim bilgim olmadan;» bunların hepsi de müsavidir. Çünkü, illâ ve gayr kelimeleri istisna içindir. Bu iki lafızda da, bir defa izin vermekle, yemin son bulmaz. MeseUı : Kadının çıkmasına, kocası, bir defa izin verse; oda çıksa; sonra, izinsiz olarak tekrar çıkarsa, kadm, boş olur.

Bu, bir kocanın karısına : «Eğer, bu evden, çarşafsız çıkarsan; artık, sen boşsun.» deyip, kadının da çarşafsız çıkması gibidir. Ki bu durumda, kadın boş» olur. Muhıyt´tc de böyledir.

Bir kimse, karışma, bir defa izin verir; sonra da, çıkması­nı yasaklar; bundan sonra da, kadın, çıkarsa, yemin bozulur. Bedâî´de de böyledir.

Bu yeminin bozulmamasmm çaresi : Kocanın karışma : «Her defa çıkışında, sana izin,» veya «Her ne vakit, çıkmak ister­sen, izinlisin.» demesidir.

Bu takdirde, yemini bozulmaz. Veya «Bütün sene, sana izin.» ve­ya «Her çıkmana izin verilmiştir.» demesidir. Eğer, koca, böyle söy­ledikten sonra; yeniden yasaklarsa, İmâm Muhammed (R.A.)´e göre yasağı sahih olur. S´irâcül - Vehhâcda da böyledir.

Bu görüş, el - Fazlî´nin de, görüşüdür. Fetva da bunun üze­rinedir :

Bu koca, karısına : «Sana, on gün çıkman hususunda izin verdim.» derse; kadm bu müddet içinde, istediği zaman, dışarı çıka­bilir.

Eğer koca : «Şu işi yaparsan, gerçekten izinlisin.» dese; bu, izin sayılmaz. Kerderî´nin Vecîzi´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun;» sana izin verilene ka­dar, eğer, bu evden dışarı çıkarsan.» veya «ben, emir verene kadar.»; «...Ben, razı olana kadar.»; «...Ben, bilene kadar.» derse; bunun ce­vabı, bir defa izin vermektir. Hatta kadın, bir defa izin verildikten sonra, çıksa, tekrar dönse, tekrar çıksa; kocanın yemini bozulmaz. Fakat; «Ben, izin verene kadar.» demesiyle, her defasını kasdey-lerse; bu durumda, netice, niyetine göredir. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer, bu evden ben, sa­na izin vermeden çıkarsan.» derse; işte bu böyle olur. Bu kocanın, «ancak sana, izin verirsem.» demesi de, bunun gibidir. Bu kadına, bir defa izin verilince, yemin son bulu!. Muhiyt´ie de böyledir.

Bir kimse; karısına : «Eğer, benini iznini olmaksızın, bir kimseye çıkarsan; artık, sen boşsun.» deı; kadın da, babasına giLmek için, izin ister ve kocası izin verince de, kardeşine giderse; boş olur. Hizânetü´l - Müftîn´de de böyledir.

Münteka´da şöyle zikredilmiştir :

Bir kadın, kocasına : «Babamın evine gitmeye bana izin ver.» der; kocası da ona : «Ben, sana böyle izin verirsem; artık, sen boş­sun.» dedikten sonra : «Sana çıkmaya izin verdim.» der; fakat : «Ba­banın evine" demezse; yine, yemini bozulmaz.

Bu, şunun hilâfmadır : Bir hizmetçi, efendisinden, bir adamın cariyesini nikahlamak için, izin istese; efendisi de : «Eğer, o cariyeyi nikahlaman için, sana izin verirsem; artık, karım boş olsun.» dedik­ten sonra : «Kadınları nikahlaman için sana izin verdim.» veya «Sa­na, nikahlama izni, verdim.» derse; yemini bozulur.

Bir kirrfte, kölesine : «Eğer, şu köleyi, benim iznimle satın alırsan; artık, karım, boş olsun.» dedikten sonra; o köleye, ticârei yapması için, izin verir; köle de, o köleyi, salın alırsa; adamın ka­rısı boş olur.

Bir kimse, cariyesine karşı, karısının talâkına yemin eder ve cariyesine : «Şu dirhemlerle, et satın al.» derse; işte bu, onun çık­masına izindir. Hulâsa´da da böyledir.

Bu şahıs, kölesine senin, bez satın almana, izin verdim.» de­se; köle ise, o köleyi astın alsa; efendisinin karısı, boş olmaz.

Bir kimse, karışma : «Sen boşsun; eğer, şu eve girersem; fi­lân adamın, izin vermesi müstesnadır.» dese; bu, o adamın, bir defa izin vermesi üzerinedir. Şayet «filân adam, onunla emir vermesi müstesna.» demiş olsaydı; o zaman, her girmede, ayrı bir izin gere­kirdi.

Bir kimse, karısına : «Benim iznim müstesna; eğer bu ev­den çıkarsan; artık sen boşsun dedikten sonra, ona : «Filân adam, her neyi emrederse; ona itaat eyle» dese, o adam da, kadına, evden çıkmasını emretse; bunun üzerine, kadın kocası, kendisine izin ver­meden önce, evden çıksa boş olur.

Keza, bir, koca, bir adama : «Onun çıkması için, izin ver.» dese; o da, bu izni verse; bunun üzerine kadın, evden çıksa; boş olur.

Keza, bir kimse, o kadına : «Kocan, sana, izin verdi.» dese ve bu kadın çıksa; yine, boş olur.

Keza, bu koca, karısına : «Filân, neyi emrederse; gerçekten, onu, ben emreyledim,´» dedikten sonra, bu kadına, mezkûr şahıs, çıkması nı emretse ve kadın da çıksa; kadın yine, boş olur.

Fakat, kocası, bir adama M
el-Asl´in fetvalarında : «Bir kimse, karısına : «Benden izin­siz, evden çıkma; gerçekten ben, veya senin talâkına yemin eyle­dim.» dese, kadın da, kocasının izni olmadan evden çıksa, boş ol­maz.» denilmiştir. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse karısına ; «Benim emrim müstesna, eğer, bu ev­den çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da, bir hak iddia etme­yi irâde ederse; eğer, bunun için, bir vekil tutmaya gücü yeterse, ev­den çıkınca yemin bozulur. Eğer, vekil tutmaya gücü yetmezse çı­kınca, yemin bozulmaz.

Bir kimse, kendinin haberi olmadan karısının dışarı çıkma­masına; karısının talâkına yemin eder; kadın da çıkarken kocası gö­rürse; onu men etsin veya etmesin, yemini bozulmaz.

Karısını, komşusu ile itham eden bir kimse, ona : «Benim iznim olmadan, evden çıkarsan; artık, sen boşsun." dedikten sonra, ona ; «Bâtıl için olan müstesna, senin çıkmana izin verdim.» dese; kadın da, evden çıkarak, kocasının kendisini töhmet altında bulun­durduğu komşusunun evine gitse, eğer kadının evden çıkıp oraya gireceğini ve bâtıl bîr iş yapacağını niyyet eylemezse; yemini bozul­maz. Ve eğer, bundan sonra, batıl bir iş bulursa da, böyle olur. Çünkü o, bâtıl bir iş için çıkmış değildir. Eğer kadın evden çıkar­ken, bâtıl bir iş için, o komşusunun evine girmeye niyyet eylemişsc, yemin bozukır; kadın boş olur. Fetâvâyi Kiübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısının talâkına, karısının izinsiz çıkmaması için yemin eylese; veya hükümdar, bir adama, karısının, o belde­den çıkmaması şartiyle, karısının talâkı üzerine yemin ettirse; veya alacaklı bir kimse, borçlusuna,.kendinin izni olmadan, o beldeden çıkmamasına yemin verse, artık bu yemin, kadının, hükümdarın ve borcun durması ile kâimdir. Eğer, kadın boşanır, hükümdar azle­dilir; borç ödenirse, yemin de düşer. Sonra da ebediyyen geri dön­mez. Borç, hükümdar ve kadın geri dönse bile hüküm böyledir.

Bir adam, efendisi ile beraber çıksa ve talâkına onun izni olma-idan geri dönmek üzere yemin etse, sonra, da efendisinden düşmüş elan bir şevi almak için, geri dönse; karısı, boş olmaz.

Bir kimse, karısına : «Filânın izini müstesna, eğer, evden çıkarsan; boşsun.» dese ve o adam da, kadına izin vermeden önce, ölse; İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, bu yemin, bâtıl t=; geçersiz) olur.

Bir kimse, karısına : «Haksız olarak, eğer dışarı çıkarsan; artık, sen boşsun.» dediği halde bu kadın, babasının veya kardeşi­nin cenazesin.- çıksa; boş olmaz. Rahm sahibi her mahrem de, böy­ledir.

Keza, gelin, güveği için çıkması veya, yapması üzerine vacip olan bir iş için çıkması da böyledir. Bedâi´de de böyledir.

Karısı ile. çekişen bir kimse, ona : «Eğer, bugün, buradan çıkarsan ve bir seneye kadarda geri dönersen; artık, sen üç talâk boşsun.» dese, kadın da namaz veya başka bir ihtiyaç için çıkıp gt> ri dönse; yeminin sebebi, nakil veya yolculuk çıkışı ise, kadın boş olmaz. Çünkü, yemin «çıkış»m bu nevi ile nıukayyeddir. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir.kimse, karısına : «Sabi, evden çıkana kadar, eğer, bu sabiyi terk edersen; artık, sen boşsun1) der kadın da gaflet eder ve­ya namaza durur ve bu çocuk dışarı çıkarsa, bu durumda kadın, onu terketmiş olmadığı gibi boşanmış da olmaz. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bağdat´ta olan bir kimse, karısına : «Küfe´ye çıkmazsam; boşsun» der ve bir saat kadar, beklese; ancak, bu bekleyişi, hay­van kiralamak için olursa— âlimler : Yemini boztılmaz.» demişler­dir. Fetvada bunun üzerinedir.

Bu şahısın, farz namazlar için abdestle iştigal etmesi veya buna benzer bir işle meşgul olması bir özürdür. Nafile namaz için yemek ve içmek için, dışarı çıkmak ise bir özür değildir. Bunları yapan kimse, yemininden hanis olur yâni karısı boş olur. Zâhirivye-de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer ana ve babanın evine çıkarsan; artık sen üç talâk boşsun.» derse, bu yemin, kadının, — oraya ulaş­sın veya ulaşmasın— çıkması, kasdı üzerinedir. Şayet; «Eğer, gi­dersen.» derse; bu yemin, kadının sel olması üzeredir. Eve çıkmayı kasdedip, etmemesi, müsavidir. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Muhammed bin Seleme : «Eve gitmek, çıkmak menzilinde-dir.» demiştir. Sahih olan> budur. Bu, bir şeye niyyet eylemediğine göredir. Fakat, onunla, gitmeye veya çıkmaya niyyet etmişse,bu niy-yeti sahih olur. Câmiu´s - Sağîr´de de böyledir.

Ebû´l - Kâsım´dan soruldu :

Ziyafet için çıkan bir kadına, kocası : «Eğer orada, üç günden fazla kalırsan; artık, sen boşsun» der; kadın da, üç gün sonra, ko­casının evine doğru döner; fakat eve girmez; sonra, geri döner ve orada bir gün daha kalırsa; durum ne olur

O : «Talâkla fetva verilmez.» demiştir. İhtiyat ise, daha evlâ­dır.

Fakıyh Ebû´l - Leys : «Bu kadın, eğer, kocasının köyünün imrâ-nina girdikten sonra da geri dönmüşse, boş olmaz. Eğer girmemiş-se; uygun olan, kadının´boş olmuş bulunmasıdır.» demiştir. Mu-Inyt´te de böyledir.

Koca : «Eğer, evimden çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da evden çıkarsa; talâk vâki olur. Kerderînin Vecîzi´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu evin kapısından çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da, damın üstüne çıkar ve komşusu­nun evine inerse; — sahih olan — kadın, boş olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, şu merdivene çıkarsan, veya ayağını üzerine basarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da, ayağımn birini, merdivenin üzerine koyduktan sonra; kocasının dediğini hatırlayıp, geri dönse; boş olur.

Şayet koca : «Eğer, iki ayağım şu eve korsan; artık, sen boş­sun.» der; kadın da, ayağının birini, o eve koyarsa; boş olmaz. Çün­kü, ayağı.eve koymak, girmekten kinayedir; Önceki durum ise, bu­nun hilâfmadır. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Eğer, bu evden çıkarsan; arlık, sen boşsun.» veya «Ayağını, sokağa korsan; artık, sen boşsun.» der ve kadın da ayağını sokağa korsa; boş olur.

Bir kimse, karışma : «Eğer, şu dama çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da merdivenlerin bir kısmına çıkarsa; yemin bozulmaz. Muhtar olan kavil budur. Çünkü, kadın, dama çıkma­mıştır. MezîcTde de böyledir.

0 Bir kadın, evinin damından (—üstünden) komşusunun evinin üstüne çıksa; adam da, öfkelenerek : «Eğer, sen bu evden komşunun evinin üzerine çıkarsan veya kapısına çıkarsan, artık, sen boşsun.» der; kadın da, başka bir komşunun evinin üzerine çı­karsa; boş olma/.. Şayet, kadın, daha önce evin damına çıkmamış olsaydı; yemin bozulurdu. Çünkü kocasının sözü umûmidir. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kadın, evinde ağlıyor olsa; kocası da, kayın pederine «Eğer, kızın bu evden çıkmazsa ve orada ağlarsa; artık, o boştur.>. dese; kadir, da, çıksa ve sonra tekrar girip ağîasa; Fakıyh Ebû´l -Leys : «Eğer, sesini, evde bir kimse duyarsa; boş olur. Çünkü, o, ondan men edilmiştir. Eğer böyle olmazsa; boş olmaz. Fetâvâyi Kâ-dîhân´da da böyledir.

Nevâzil´de şöyle zikredilmiştir: Ebû Cafer´den soruldu :

Bir kimse, karısının bu evden, çıkmaması için, karısının talâ­kına yemin etse; evinin yanında da kapısı caddeye açılan, bir ha­rabe bulunsa; o harabenin kapısını kapatsa ve o evden, kendi evine, bir pencere açsa; kadın da, o pencereden dışarıya çıksa; adamın ye­mini bozulur mu

İmâm, şu cevabı verdi : .

Eğer, o harabe, evden küçükse; Ümid eylerimki; yemini bozul­maz.» Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse; karısına : «Eğer, bu evden çıkarsan; artık, sen boşsun.» der; kadın da. hanede olan ve kerm denilen yere girerse; eğer, kerm denilen bu yer, evden sayılıyor ve kerm denilince ev an-îaşılıyorsa; adamın yemini bozulmaz.

Fakat, burası, evden sayılmıyor; kerm denilince de, ev manâsı anlaşılırııyorsa; yemin bozuiur ve kadın boş olur. Çünkü, birinci ve-cihte, kerm eve dahildir. İkincisinde ise, eve dâhil değildir. Burası, eğer büyük değilse veya kapusu başka yere açılmıyorsa ev sayılır. Fetâvâyi Kiübrâ´da da böyledir.

Bir kadın, babasının başka bir köyde olan evine gitse; ar­kasından da, kocası giderek, onun evine dönmesini istese, kadında razı olmasa, koca ise : «Eğer, bu gece, eve dönmezse; talâkına ye­min olsun.» deyince kadın, kocası ile beraber çıkıp; sabah yeri ağarmadan evine gitse; âlimler : «Eğer, gecenin çoğunda, aynı köy­de kaldılarsa, yemine muhalif olur. Fakat, gecenin çoğu geçmeden, evlerine gittiİerse yemin bozulmaz.» demişlerdir. Sahih olan, gece­nin tamamı geçmeden, eve giderlerse, yemin bozulmaz.

Bir İcadınla kocası, birlikte, babasının evinde olsalar; ko­ca, karısına : «Haydi beraber gidelim.» dese, kadın, buna razı olma­sa; koca ise : «Eğer, bemimle gitmezsen; sen, üç talâk boşsun.» de­se, ve çıkıp gitse, kadın da, arkasından çıkıp; eve kocasından önce varsa; âlimler : «Eğer, kocasının arkasından, beraber çıkmış sayıl­mayacak kadar, sonra, çıkmışsa, boş olur.»

Karısı, dışarı çıkmakta olan, bir kimse, ona : «Eğer, evime, dönersen; artık, sen, üç talâk boşsun.» dese ve kadın oturup bir müddet dışarı çıkmasa; sonra da çıkıp bilâhare geri dönse; koca «Ben fevrilik niyyet eyledim.» derse; bazı âlimler : Hüküm yönün­den, kocanın sözüne, inanılmaz.» bazıları da : «İnanılır.» demişler­dir. Bu sahihtir. Fetâvâyi KâJîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısını, cima´ etmeye davet etse; kadın ise bu­na razı olmasa; kocasının «Ne zaman » demesine karşılık da «Ya­rın.» dese; bunun üzerine, koca : «Eğer yarın bu işi yapmazsan, ar­tık, sen boşsun.» dese; sonra da, ikisi de söyleneni unutsalar ve ya­rın, gelip ;eç"9; yemin bozulmaz.

Bir kimse, karısına, onun babasının evinde : «Eğer, bu gece, evimiz de hazır olmazsan; artık, sen boşsun.» der; babası ise, kızına mâni olursa; bu kadın, boş olur. Muhtar olan budur. Bah-ru´r - Râik´ta da böyledir.

Bir adamın önünde, başka birine sarılmış bir kadın bulun­sa ve o adama : «Bu sarılmış kadın, senin karındır.» denilse, sonra da ona : «Eğer, sei a karın değilse; onu üç talâk boşa,» deseler ve . adam da, onu, üç talâk boşasa, bu durumda sarılmış olan kadın, yabancı biri olursa; ihtilâf olundu, fetva, adamın karısının, hükmen boş olduğu üzerinedir.

Bir kimse Beîh Şehrinde, bir kadın nikâhlasa; bu kadın da, kocasının haberi olmadan, Tirmiz´e gitse, sonra da kocası : «Eğer, Tirmiz´de karım varsa; işte, o, benden boştur.» dese; kadın, boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir adam, bir kadınla nikahlanmak istese o kadının ehli de, onun, bu adamla nikâhlanmasına razı olmasa ve o şahıs için başka bir kadın bulunsa; evlenmek isteyen şahıs, önceki kadını alıp, me­zarlığa götürse ve oraya oturtsa; sonra da, o kadının ehline : «Me­zarlıkta olan hariç, bütün kadınlar üç talak boş olsun, deyince, onlar mezarlıkta, sağ kadın olmadığı zannı ile, o kadını bu adama nikâh-lasalar,. bu nikâh sahih olur ve bu şahsın yemini bozulmaz.

Bir kimse, karısına: Eğer, yarın bana, şu şeyi getirmezsen; artık sen boşsun.» der; kadın ise, kocasının istediği şeyi, mezkûr günde, başka bir adamla yollarca; eğer, kocası, o şeyin gelmesini niyyet eylemişse; yemini bozulmaz. Fakat bizzat kadının getirmesini niyyet eylemişse veya hiç bir şeye niyyet etmemişse; yemini bozulur yâni kadın boş olur. Timurtâşî´de de böyledir.

Bir kimse, borçlusuna : «Eğer, borcunu vermezsen; karnı boş olsun mu » der; borçlu : «Neâm.» deyince, alacaklı ona : «Ne-am» (= evet) de dese o da : «Neam.» dese ve bununla da yeminin cevabını rourad eylese, artık herne kadar bu lafızların aralarına ke­siklik girse bile, yemir lâzım gelir. Hızânetü´l - Müftîn´de de böyle­dir.

Bir kimse, başka birinde, bin dirheminin olduğunu iddia eylese, iddia olunan adam da : «Karım boş olsun; eğer, senin, benim üzerimde, bin dirhem alacağın varsa.» dese, alacaklı ise «Karım, boş olsun; eğer, benim senin üzerinde bin dirhem alacağım yoksa.» de­yip; hakkına karşı, beyyine gelirse; hâkim de, böylece hükmünü verse, iddia edenle, karısının aralan tefrik edilir. Bu İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ´un kavlidir. İmâm Muhammed (R.A.) den de, böyle bir rivayet vardır. Fetva da, buna göredir.

Bundan sonra, iddia olunan adam, belgeler getirip de, bin dir­hemi, davadan önce ödediğini hükme bağlarsa; karısı boş olmaz. Bu durumda, iddia eden, iiddia olunanda bin dirheminin olmadı­ğını sanarsa; karısı boş olur.

Eğer, iddia eden, iddia olunan adamın bin dirhem borçlu ol­duğunu, ikrar eylediğini belgeler ve isbat ederse; âlimler : «Kadı efendi, iddia olunan ile karısının arasını tefrik eylemez.» demişîer-dîr.

«Bu mes´ele müşküldür. Çünkü beyyine ile sabit olan, açıkça sabit olan gibidir.» denilmiştir.

«Eğer iddia olunanın; iddia edenin, kendinde bin dirhemi oldu­ğuna dâir, ikrarı alenî olursa; o zaman, kadı efendi onunla karısını birbirinden ayırır. En iyisini bilen Allah´tır. Feitâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse karısına : «Eğer, bana söversen; artık, sen boş­sun ve eğer; bana, lanet eylersen; artık, sen boşsun.» dedikten son­ra karısı, ona lanet etse; bir talâk vâki olur. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Nevâzil´de : Fakıyh Bbûl Leys : «Biz bunu alırız.» demiştir. Ta-tarhâniyye´de de böyledir.

Şayet, bu kadın, kocasına : «Allah, senin hakkında bere­ket vermesin.» dese, boş olmaz. «Ey câhil!» «Ey eşek!» «Ey ahmak!» dese yine boş olmaz. Çünkü bu sözler sövmek değildirler. Mumyît´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer bana söversen; artık, sen boş ol.» dedikten sonra; kadın, ona lanet etse, boş olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Eğer, anama söversen veya ona kötü söz söylersen; artık sen boşsun.» dedikten sonra; karısına; «Annen, sana göre silâm oldu» der; kadın :da : «Belki de, senin anandır.» derse; eğer, bu yemin Behl Şehri´nde yapılmışsa veya dilenciye «si-lamün aleyk» denilen bir yerde söylenmişse; kadın, boş olur. Fakat, Mâverâü´n - Nehr ve bu sözün şetm ( = sövme) olunduğu bilinme­yen yerde söylenmişse; kadın boş olmaz.

Bir koca ile karısı arasında, kocanın bacısı hakkında çe­kişme olsa ve koca; 7 ansına : «Eğer, benim yanımda, bacıma sö­versen; artık, sen üç taîâk boş ol.» dedikten sonra; karısının yanı­na vardığında, onun, bacısı ile çekiştiğini ve ona sövdüğünü işitse; eğer, karısı kocasını görerek ona sövüyorsa boş olur. Çünkü, koca­sının yanında sövmüş olmaktadır. Fetâvâyı Kübra´da da böyledir.

Bir kimse : «Eğer; bir kimsseye söversem; karım, boş olsun.» dedikten sonra, bir ölüye sövse; karısı, boş olur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sana iftira edersem; artık, sen boş ol.s dedikten sonra, ona : «Ey zina edicinin kızı!» dese; kadın boş olur.

Çünkü, bu; —her ne kadar, iftira, ona yapılmıyor; anasına ya­pılıyor o\sa bile— bu kadın İçin de, bir kazf (= zina iftirası) sayı­lır. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bana iftira edersen; artık, sen boş ol.» dese; kadın da ona; «Ey zînâ edici kadının oğlu!» dese; bu ka­dın boş olmaz. Fakıyh ise ; «Bu kadın, zamanımızda, boş olur.» bu­yurmuştur. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir adama, karısı : «Ey sefil!» der; kocası da, ona : «Eğer, ben sefil isem; sen benden boş ol.» der ve bununla ta´liki murad ederse; koca sefil olmadıkça, kadın boş olmaz.

Sefil´in manası üzerinde, âlimlerimizin kavilleri vardır.

İmâm Ebû Hanife (R.A.)´den rivayet edildiğine göre, müslim sefil olmaz. Ancak sefil, kâfir olandır. Fetva da, bunun üzerinedir. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

İmâ»i- Ebû Yûsuf (R.A.) ´un şöyle buyurduğu rivayet edil­miştir :

Gerçekten sefil; ne kendi dediğine; ne de, kendine söylenilene ehemmi}´et vermeyen kimsedir. Mezîd´de de böyledir.

Bir kadın kocasına : «Ey keşhan» der; kocası da ona : «Eğer, ben keşhan isem; sen, benden boş ol.» der ve ta´like niyyet ederse; Ebû İsmet : «Keşhan o kimsedirki, kendisine : «Karma fe­na niyyetleel uzandı.» deseler de, o bunu duysa; «hiç ehemmiyet vermez.» demiştir. Fakat, gelip karısını döverse; o zaman, keşhan olmaz.

Bir kadın, kocasına : «Ey bağğak!» veya «ey kaltaban» de­se; kocası da ona : «Eğer, ben bağğak veya kaltaban isem; artık, sen üç talâk boş ol.» dese; kocanın niyyeti, kadına ceza vermekse; kadın, boş olur. Bağğak ve kaltaban diye, karısının fenalığım bil­diği halde, ona razı ilan kimseye, derler.

O Bir kadın, kocasına : «Gerçekten sen, kaltabansın.» .der; kocası da ona : «Eğer, sen, benim kaltaban olduğumu biliyorsan; artık, sen üç talâk boşsun.» derse; karısı : «Biliyorum» demedikçe, boş olmaz. Kaltaban diye, kendi karısıyla, yabancı birisini görüp de, buna, ses çıkarmayan kimseye derler.

Bir kadın, kocasına : «Ey kûsec!» der; kocası da ona : «Eğer, ben kûsec isem; artık, sen boş ol.» der ve onunla ta´lik niy­yet ederse; muhtar olan, sakalı hafifse ve uzun değilse; kadın, boş olur; değilse, boş olmaz. Çünkü kûsec diye, örfte, sakalı olmayana veya çok az olana, denir. Serahsî´nin Mumytı´nde de böyledir.

Kûsec», açıklanırken : O, sakalı çok hafif olan kimsedir.» de­nilmiştir. Kerderî´nin Vecîzi´nde de böyledir.

Muallâ, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un şöyle buyurduğunu ri­vayet etmiştir :

Bir kimse; karısına : «Eğer, sen, benden daha aşağı değilsen; artık sen boş ol.» derse; bu, hasebe göredir. Eğer, kocası karısın­dan daha haseblı ise, yemini bozulmaz. Eğer, kadın daha hasebli ise; yemini bozulur ve kadın, boş olur. Eğer emr belirsiz ise koca­ya yemin verilir o da ben ondan hasebliyim derse söz onun sözüdür. tMuhiti Serahsi)

Bir kimse, karısına : «Eğer, bana söversen; artık, sen boş ol.» der; kadın da, kendisinin küçük çocuğuna : «Ey işi kötü, zemi-min oğlu!» derse: bakılır : Eğer, kadın çocuktan hoşlanmıyarak, böyle söylemişse; boş olmaz. Fakat, babasından hoşlanmayarak; söylemişse, kadın, boş olur. Muluyıt´te de böyledir.

Bir kadın, çocuğuna : «Ey işi kötü, zcmimin oğlu!» der; kocası da, ona : «Eğer, bu çocuk, kötü işli, zemimin oğlu ise; ar­tık, sen üç talâk boşsun.» dese bunda üç yön vardır.

Koca, böyle söylemekle; ya kadına ceza vermeyi ister veya bir şey irâde eylemez veya tâîik irâde eyler. Birinci vecih ve ikinci ve-cihle ilgili söz, daha önce geçti.

Üçüncü veçhe göre de, şart bulunmadığından, talâk vâki olmaz.

Fakat, kadın, o çocuğun, zinadan olduğunu bilirse; talâk vâki olur. Çünkü, onun hakkında, şart bulunmuş olur. Onunla birlikte durmaya, yetki kalmaz. Çünkü kadın üç talâk boşanmış sayılır. Tecnîs´de de böyledir.

Eğer, koca, bunu, kerhen söylerse; talâk vâki olmaz. Serahsf-nin Muhıyitı´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, kardeşinin yanında, dünyada senin yaptığın, bütün kötülükleri söyîemezsen, artık, sen boş ol.» der; —bu kötülük ve fuhşuyattan üç nev üzeredir— ve ne zaman; bunları, kadının kardeşinin yanında, söylerse. Şartı tahakkuk eyle­diği için, yemini yerine gelir. Uygun olanı ise, hemen söylemek ve : «yemin ettiğim için söylüyorum.» demektir. Hıdâsa´da da böyledir.

Nevâzil´de şöyle zikredilmiştir :

Eğer, daha önce söylerse; caiz olmaz. Çünkü, o, bundan sonra, çirkin söz olmaz. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, kardeşi ve bacısı ile çekişip onlara, farsça «eğer men şümarâ bekûn har ender nekünem = Eğer, sizi eşeğin döbüründe kılmazsam; karım, boş olsun.» dese; esahh olan, bu şa­hıs, bu sözü ile, kahr ve galebe murad etmiş olur.

Yemin eden şahıs veya diğerleri ölene kadar, kadın boş ol­maz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bazı âlimler ise: «Aynı anda karısı boş olur.» demişlerdir. Fetva da, bunun üzerinedir. Bazıları da : «Yemini, bozulur; çünkü, tahakkukundan acizdir. Ancak, onunla kahretmeyi ve galebe çal­mayı; niyyet eylemişse; o takdirde, niyeti sahih olur. Yemin eden şahıs ve diğerleri ölene kadar, yemin bozulmaz. Fetva da bunun üzerinedir.» demişlerdir. Fetâvâyi Kübrâ´da, Muhıyt´te, Tecnîs´te, Fetâvâyî Kâdîhân´da ve Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, seni öfkelendirirsem, artık, sen boşsun.» dedikten sonra, kadının çocuğunu döver; kadın da, öfkelenirse; bakılır : Eğer, onu, terbiyesi için dövmüşse; kadın boş olmaz. Fakat, onu layık olmadığı bir şey için dövmüşse; kadın, boş olur. Muhıyt´te de böyledir.

Babamdan soruldu :

Bir kimse, öfkeli iken karısına : «Eğer kemiğini kırmazsam; eti­ni parçalamazsam; artık, sen üç talâk boşsun.» dese; «ne lâzım olur » O, şöyle buyurdu :

Şayet, kadını yerinden ayrılıncıya kadar döverse; yemini bo­zulmaz. Çünkü bıı söz, şiddetli dövmeden kinayedir.

Yine, O´na soruldu : -

Bir kimse; karısına : «Eğer, seni terazi taşı ile tartmazsam; sen üç talâk boş ol.» dese ne olur

Buyudular ki :

Eğer açık bir şekilde eziyet eder; her işinde münakaşa yapar­sa; yemini bozulmaz. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu gün, ´çocuğunu dövmez­sem; iki parça edene kadar; sen, üç talâk boşsun.» dedikten senra; onu, yere vursa da, yer yarılmasa; üç talâk boş olur. Serahsî´nm Muhıyiti´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Seni, ne sağ, ne de ölü olana kadar dövmezsem; artık, sen boş ol.» dese; İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a gö­re bu yemin, kadının canı acıyana kadar, şiddetli dövmek üzeredir. Şayet o şahıs, bu işi yaparsa; yemini yerine gelir.

Koca : «İşeyene kadar...» veya «yardım!» diye bağırana kadar dövmezsem...» der bu şeylerde hakikat olmazsa, yemini bozulur.

Bir kimse, karısına : Eğer, seni suçsuz olarak, döversem; artık, sen boş ol.» dese; kadın çanağı sofranın üzerine koyunca o, eğilip, adamın ayağına dökülse ve adama zarar verse; o da, bu se­beple karısını dövse; yemini bozulmaz. Fakat, bunu, kasıdsız, yap­mış olması gerekir. Çünkü, dünyevî hükümlerde, hatâ ile müâha/.e etmek, günaha düşürür. Hülâsa´da da böyledir.

Bir kimse, diğer bir şahsa, canını acıtırcasma vursa; dövülen adam da: «Eğer, onu cezalandırmazsam,» karım, boş olsun» dese, bir hayli zaman geçtiği halde, bir cezada yapamazsa; âlimler : «Şer´î kısas üzre, bir ceza verilmez veya diyet alınmaz, yahut fâzir veya benzeri bir ceza verilmezse; talâk vâki olmaz. Ancak hangi yönden olursa oîsun bir kötülük yapılırsa; talâk vâki olur. Eğer, fevrî ola­rak niyyet eylemişse; o fevri olur. Fakat, bir şeye niyyet eylememiş se; o zaman, ifâde mutlak olur.

Mecmûu´n - Nevâzil´de : Şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse : «Yapılması lâyık olan, fiili bugün seninle beraber yapmazsam; artık, karım boş olsun.» dese; o gün geçse de, iyilikten, kötülükten bir şey yapmasa; yemini bozulmaz. Çünkü, onun hak­kında uygun olan afdır. Ancak, adam : «Ben, bununla dövmek ve sövmek murad eyledim.» der ve onu da, yapmazsa, yemini bozul­maz.

Bir kimse, karısına : «Eğer, kanını dökmezsen; artık, sen benden, boş ol.» dedikten sonra, burnuna vurarak kanatsa; kanı elbisesine bulaşırsa, eğer muradı bu kadarsa; yemini bozulmaz. Çünkü, zahir (= açık) olan, muradının bundan fazla olmamasıdır.

Bir koca karısına : «Eğer, bu köyü, türkleştirmezsen; ar­tık, sen boş ol.» dese; yeminimden nasıl kurtulur îmâm buyurmuş ki : «Eğer üzerlerine Türkler gelir ve köyü alırlarsa; bu şahsın ye­mini, yerine gelmiş olur.

Bir koca, karısına : «Yarın seni, köpeğin un dağircığma yaptığı gibi yapmazsam; artık, sen boşsun.»´ dese; imâm : «Bu şa­hıs, elbisesinin bir kısmını yırtıp yere atarsa; yemini bozulmaz.» demiştir. Hulâsa´da da böyledir.

Eğer, o iplikten, balıkağı yapılır da; adam, onunla balık avlarsa; karısı boş olur. Çünkü, onu münasip bir şeye kullanmış sayılır. Hizânetül - Müftîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, ipliğinden faydalanırsam; ar­tık, sen, benden boş ol.» dese de, o iplikten yapılan bir elbiseyi giy­se; Ebû Bekr : «Bu şahsın, yemini bozulmaz.» demiştir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, ipliğin sırtına gelirse; artık, sen boş ol.» dedikten sonra, elini onun ipliğinin üstüne koysa veya o iplikten, bez dokunsa da, adam onu giyse; yastık yapılsa da, adam, ona dayansa; o eğirilen ipliğin üstüne yatıp uyuşa; âlimler : «Has-seten, o ipliğin elbisesini giyince, yemini bozulur. Diğer hallerde bozulmaz.» demişlerdir.

Bir kimse : «Eğer, bu elbise, bedenime gelirse; karım boş olsun.» dedikten sonra, onun gömleğini, omuzuna alsa; bazı âlim­ler : «Bu şahsın yemini, onu, mulad olan şekilde sırtına giydiği va­kit, vâki olur. Zshîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, eğirdiğin, bana fayda verirse; artık, sen boş ol.» der; karısı da, ipiiğini satıp, onun parası ile su kabı alır ve onunla kocasına su içirirse; adamın yemini bozulmaz. Çünkü, o eğirilen iplik de değildir; onun bedeli de değildir.

Bir kimse karısına : «Eğer, senin eğirdiğin ip veya meşgul olduğun şey bana fayda veya zarar verirse; artık sen üç talâk boş el.» der; kadm da, ip eğirip, elbise yapar ve onu, kendisi giyer ve sabi çocuğuna giydirirse, kadın boş olmaz. Çünkü, kocasının mül­küne girmiş olmaz. Bu kadın, evde ekmek yapar; yemek pişirir ve benzeri işleri yaparsa; yine boş olmaz. Çünkü bu durumda da yemi­nin şartı bulunmamaktadır. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

«Seni, sevmiyorum.» derse; talâk vâki olur. Eğer, hiç bir şey söylemeden ayrılırsa; talâk vâki olmaz. Çünkü, kocanın : «Belki de, sen ol.» demesi, şarta taalluk eder. Yâni, koca : «Eğer, beni sev­mezsen; artık, sen boşsun.» demiş gibi olur.

Bir kimse, karısına : «Yatağa gel» dese; karısı da ona «Be­nimle, ne yapacaksın —Yabancı bir kadını kasdederek— filâne, sana yeter.» karşılığını verse; bunun üzerine, koca : «Eğer, ben onu seviyorsam; artık, sen benden boş ol.» dese; âlimler, bu hususta, fikir beyan ettiler : Muhtar olan, bu kadm, —kocası : «Ben, onu se­viyorum.» demedikçe— , boş olmaz; Eğer, seviyorsa; sevdiğini ha­ber verene kadar, talâk, muallakta kalıyor.

fc Bir kimse, karısına : «Eğer, sen, bana, topraktan daha eh­ven değilsen; artık, sen, üç talâk boş o´.» dese, bu sözüyle kadına kötülük yapmak istiyor olsa bile, kadın, boş olmaz. Çünkü, kadın, toprağa göre, daha hafiftir. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Ebû1! - Kâsım´dan soruldu :

Toplanıp, hem kendileri, hem de, başkaları için iplik eğiren kadınlardan birinin kocası, karısına kızarak : «Eğer, sen, bir kim­seye, iplik eğirdiysen; veya başkası, senin için eğirdiyse; artık, sen boş ol.» dedikten sonra, onlardan bir kadın, o kadının, evine yöne-lip : «Bana iplik eğir.» dese; bunun da, o kadının anası, eğirse; ne olur

İmâm şöyle buyurdu : «Bizzat kendisi eğirmediği için; bu kadın, boş olmaz.» Muhryt´te de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Eğer, senin eğirdiğin iplikten; ben fay­dalanırsam; sen boşsun.» der; kadın da, ipliğini başkası ile değişti­rir; veya dokuyucu, onun yerine, başka iplik dokur; adam da, bu dokunanı giyerse; Ebû Bekir Belhî : «Bu kimsenin, yemini bozul­muş olmaz.» demiştir. Zahîriyye´de de böyledir.

Muallâ´ şöyle buyurmuştur: İmâm Muhammed CR.A.) ´den sordum :

Bir kimse, onu Öldürene kadar veya onun ölüsünü kaldırana kadar, dövmek üzere, karısının talâkına yemin etse; bu esnada bir

şey de, niyyeti olmasa ne olur İmâm, şöyle buyurdu :

«Karısını, şiddetli bir şekilde, döverse yemininden beri olur. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Bana yakın olursan; artık, sen boş ol.» dedikten sonra, o kadının çocuğunu döver ve kadın, çocuğu dövdürmemek için, ona, elini uzatınca, çocuğu ondan ayıracak ka­dar, yaklaşırsa; kadın boş olur. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, kölesine : «Eğer, sana kavuşunca, seni dövmez­sem;´artık, karım boş olsun.» dese; kölesini de bir mil mesafede veya damın üzerinde görse ve ona erişemese, kansı boş olmaz. Fe-tâvâyî Kübrâ´da da böyledir.

Şeyh Ebû´I - Hasan´dan soruldu :

Bir kimse, karısını döverken, bazı kadınlar, onu kurtarmak is­teseler; o şahıs da : «Eğer, onu dövmekten, beni men ederseniz; üç talâk, benden boş olsun.» der; kadınlar da men etmek isterler; o adam da onlara mâni olursa; ne olur

İmâm, buyurdu :

«Sahih olan; kansı, üç lalnk boş olur.» Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, sana, eziyet edersem; artık, sen boşsun.» dedikten sonra; bir câriye satın alsa; eğer, kadın, bu­nu bir ezâ saymazsa; boş olmaz. Şayet, czâ kabul ederse; kadın, boş olur.

Bir kimse, karısına : «Sen, beni sevmiyorsun.» der; katısı da ona : «Eğer, seni sevmiyorsam; sen, üç talâk boş ol» karşılığını verince, kocası: «Beİkj de, sen ol» der; kadın ise, ayrılmadan önce:

Bir kimse, karısına «Eğer, çalıştığımdan, sana giydirir-sem; artık, sen boş ol.» dedikten sonra, kadın, kocasına, ücret mu­kabili dokuması için bez getirir; o da, onu, dokuyup ücretini alır; kadın da, o elbiseyi giyerse, yemin bozulmaz. Çünkü, o, —pamuk kocanın olsa bile,— kadının kazancıdır; kocanın kazancı değildir. Çünkü, yeminin şartı, giydirmektir. O, da bunda yoktur.

Keza, eğer, elbise kocanın olsa ve karısı onun izni olmadan giy­se, —koca giydirmediği için— yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kâdîîıân´ da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, elini, çıkrığın üzerine korsan; artık, sen boşsun.» der; kadın ise, elini çıkrığa kor, fakat ip eğirmez-se; boş olmaz.

Karısına ail, bir iplikten yapılmış— elbise giyen bir kimse; karısına: «Giydiğin bu elbiseyi parçalamazsam; artık, sen boş ol.» dese; eğer sırtındaki elbiseyi çıkarmazsa; karısı boş olur. Fakat, ko­ca : «Eğer, bundan başkasını giyersem...» derse; onu çıkartmasa bile, yemini bozulmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer eğirdiğin ipliği satarsam; sen boş ol.» dese, ve sattığı ipliğin içinde de karısının, ipliği bulunsa; her ne kadar bu durumu bilmiyorsa bile, bu adamın, yemini bozulur. Fetâvâyi Suğra´da da böyledir.

Bir kadın kocası için kaptan C —entarilik) keser; kocası da ona : «Eğer benim için kestiğin bu entariyi giyersem; artık, sen boşsun.» der; bir sene geçtikten sonra, kadın kocası için yeni bir entari yapar; kocası da onu, giyerse; kadın boş olur. Çünkü yemi­ninde, fevrîlik yoktu. Hizânetii´! - Müftîn´de de böyledir.

Bir kadın, —kocasının malından alarak— başka bir kadı­na, eğirmesi için, pamuk verir; kocası da, ona : «Bğev, benim malınıdan bir şey alırsan; artık sen boş ol.» derse; kadında kocasının malından, bir miktar alarak; evin ihtiyacı olan bir şeyi veya ekmek alırsa veya, evinde ekmek yapan komşusuna, un lâzım oJsada ona bi­raz un verse; kocasının, hoşuna gitmemezlik yapmasa bile, gerçek­ten kadının, kocasının malından verdikleri, kocasının izniyle bile oî-sa; kocanın, yemini bozulur. Eğer kadın, aldığını geri verirse, yemin bozulmaz. Fetâvâyi Kübrâ´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu buğdaydan faydalanırsan; sen boşsun-´ dese; kadın da; buğdayı satıp; parasıyla fayda temin e´-se, boş olmaz. Hizânetü´l - Müffîn´de de böyledir.

Bir kimse, bir batman et satın alsa; karısı da : «Bu menden (= batmandan) azdır." .diye yemin etse; koca ise : «Eğer, bir bat­man değilse; sen boşsun.» dese ve sonra da, eti, tartmadan pişirseler; Koca da, kadın da, yemininden hânis olmazlar. Hulâsa´da da böyle-Koca da, kadın da, yemininden hânis olmazlar. Huîâsa´da da böyledir.

Bir kimse : «Eğer, ben, bu evde, tamirat yaparsam; karım, bos olsun.» der; bu evin de, komşu ile müşterek olan, iki duvarı yı­kılır ve bu şahıs, kendi evinin değil de, komşunun evinin duvarım yapmayı kasdeylerse; âlimler ; «Bu şahsın, yemini bozulur.» demiş­lerdir.

Bir kimse : «Eğer, yalan söylersem; karım, boş olsun." de­dikten sonra, kendisinden bir iş hakkında, bir şey sorulunca, yalan yere başını sallasa; —konuşmadığı müddetçe—; yemini bozulmaz. Fetâvâyi Kârîîhân´da da böyledir.

Bir kimse; içki içmemek üzere, karısının talâkına yemin et­likten sonra, içkiyi o şahsın ağzına dökseler ve karnına gitse; eğer, bu kendi isteğiyle olmazsa; yemini bozulmaz. Fakat, bunu, bir müd­det ağzında tutar; sonra da yutarsa; yemini bozulur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, içki içersem; sen, boş ol." dese ve bu şahsın içki içtiğine, bir erkekle iki kadın, şahitlik etseler. Şa­hitlikleri, Had hakkında kabul edilmediği gibi, talâk hakkında da, kabul edilmez.

«Talâk hakkında, şehâdetleri; kabul edilir.» de denilmiştir. Fet­va için, muh´âr olanda budur. Hizânetü´l - Miiftîn´de de böyledir.

Biv seneye kadar, içki içraemeye yemin eden bir şahıs, kim­senin olmadığı yerde, içse ve onu sarhoş olarak görseler; kendisi ise, içki içtiğini, inkâr eylese; kadının yanında da şahitlik yapsalar; kadı, hüküm vermez. Ebû´l - Kasım Kadı için ihtiyat, içtiğini görmeyenle­rin şahitliklerini kabul eylememek; kadın için ihtiyat da, nefsini on­dan ayırmaktır.

Bir kimse, sarhoşken, başka bir kimseye, birşey söylese, sonrada : «Eğer sarhoşken böyle birşey söylediysem; karım, boş ol­sun.»´ dese; âlimler : «Eğer, sözleri, halk arasında, sarhoş sayılabi­lecek kadar, karma karışık İse;, yemini bozulur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, filân adam, karısını boşarsa; sen ide, üç talâk boş ol.» der; o adam da, gaip olur; yemin edenin karısı, gaip olan adamın, karısını boşadığma dâir, beyyine getirse; Ebû´n - Nasr ed - Debbûsî : «Bu beyyine kabul edilmez.» demiştir. Bu sahihtir.

Bir kimse, karsına : «Filâna git; ondan, şu şeyi iste, al ve bir saata kadar bana getir; eğer, getirmezsen; artık, sen boşsun.» de­dikten sonra; kadın, gitse; o gün, istenilen şeyi getirmeye gücü yet-meşe de, bir gün sonra getirse; âlimler : «Bu adamın, yemini bozu­lur. Çünkü, yemini, bir saate kadar getirmesi şeklindedir ve fevridir. 9 Sarhoş bir kimse, karısını dövüp evden çıkarsa ve ona : «Eğer, bana, geri gelmezsen; artık, sen boşsun.»,dese; bu hadise, ikindi vaktinde olsa; kadın da, akşamleyin geri dönse; âİimler : «Bu şahsın, yemini bozulur. Çünkü, yemini fevridir.» demişlerdir. Bu şahıs : «Ben, fevre niyyet cylemedim.» dese bile, hükümde, ona ina­nılmaz.

Bir kadın, evden çıkmak üzreyken, kocası ona : «Eğer, çı-karsan; sen boşsun.» dedikten sonra, kadın, otursa; daha sonra da, çıksa; bu adamın, yemini, bozulmuş olmaz.

Bir kimse : «Eğer, şu işi yaparsan; evde olan, karım, boş olsun.» der ve o işi de yapar; fakat, kadın, yenim zamanı, evde bu­lunmazsa, adamın yemini bozulur. Çünkü, onun, bu sözle muradı, ni­kâhının altında olan karışıdır.

Biv kimse : «Eğer, şu işi yaparsam; şu evde olan karım, boş olsun.1» der ve o isi de yaparsa, -—o evde bulunmazsa—karısı boş olmaz. Çünkü, o evi işaret etmekle, nikâhının altmda olanı kasdetmiş sayılmaz.

Bir sabi ; «Eğer, içki içersem; alacağım bütün kadınlar, boş olsun.» dedikten sonra, içse ve baliğ olunca evlensc; kayın pederide [alâk vâki oldu sanarak : «Bu haramdır.» dese, genç ise : «Evet, ba­na haramdır.» karşılığını verse; bazı âlimler : bilginler buyurmuş­lar ki. «Bu söz, söyleyen için, ikrardır ve karısı, ona haram olur.» de­mişler : Bazıları ise! «Haram olmaz.» demişlerdir. Sahih olan da bu­dur.

Bir kimse, karısına : «Eğer, bu gece, bu evde kalırsan; sen boşsun» dese, kadın da, o saatte kocası ile evden çıkıp, onun menzi­linde gecelese; âlimler; «Eğer, böyle dilediyse yemini bozulmuş olur;

değilse, olmaz.» demişlerdir.

Şayet koca : «Eğer, bu mahalde, iki gece kalırsan...» der ve ka­dın, bir sene kalırsa; bu sözü ile kasıt, kadının nefsini, eşyasını ve el­biselerini de, birakmamaksa; kadın, boş olur. Eğer, koca, vakitle ka­yıtlamaz veya yeminde vakte niyyeli olmazsa; yemin, bizzat kadının .yitmesi üzerine hamoîumır,

Bir kimse, yolculuk murad eder; kayın pederi ona yemin vererek : «Eğer, bundan sonra, karından gaip olur, ve aybaşmda dönmezsen; artık, karın, boş olsun mu » der; damad da; «Evet» de­yip, başka bir şey söylemese; sonra da, bir aydan fazla gitse; karısı boş olur. Çünkü, kayın pederinin sözüne cevap vermiştir ki, bu suâ­lin iadesini içine alır ve karısı boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böy­ledir.

Bir kimse, lokmayı ağzına koymuş olan başka bir kimseye : «Eğer, onu yersen; karın, boş olsun.» der; o şahıs-da «Eğer, cıka-ıtrsam; kölem, hür olsun.» karşınğım verirse; âlimler : «Bu şahıs, ağzındaki lokmanın, bir kısmını yer; bir kısmını, çıkarırsa; her ikisi­nin de, yemini bozulma/.», demişlerdir. Hızânetül - Müftîn´de de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, kuşu tutarsan; artık sen boş­sun.» dese, eğer kuşlana meşgul olmasına yemin eylemişse, karı­sı, boş olur.

Bir kimse, karısı Zeyneb´e : «Umre´yi boşadığım zaman; sen de, boşsun.» sonra da Umreye : «Zeyneb´i boşadığım zaman, sen de, boşsun.» dedikten sonra, Zeyneb´i boşasa; Umre, boş olur. Zeynep, boş olmaz. Eğer, Zeynebi boşamazda, Umre´yi boşarsa; Zeynep, bir talâk; Umre ise iki talâk boş olur.

«Birinci şekilde Zeynep, iki talâk bos olur; ikinci şekilde Um­re, iki talâk boş olmaz.» denilmiştir. Esahh olan da budur.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer, eve girersen.» de­se; kadın, eve girene kadar, boş olmaz. JVfuhiyt´te de böyledir.

Bir kimse karısına : «Sen boşsun; yaratılışın güzel ol­muşsa.» dese; kadın, o saatta boş olur. Fetâvâyi Kerhî´de de böy­ledir.

Bir kimsenin, karısına : «Sen boşsun eve girme.» demesi «Sen boşsun; eğer, eve girersen.» demesi gibidir, Btı kadın, eve girmedikçe, boş olmaz. Çünkü, lâ harfi, yemini kuvvetlendirir ve ´•anki o kadını eve girmekten nehyetmektir. Bunun için talâk «eve girmeye bağlanmış gibi ohır. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; talâkın için, eve girmiş olursan.» dese; kadının talâkına yemin etmiş olur. Bu söz, sanki : «Eve girdiğin zaman, seni boşanm; eğer, seni boşamazsam; artık, sen boşsun.» elemek gibidir. Kadın, eve girerse; onun boş olması gerekir. Kadın veya koca ölünceye kadar; kocanın karısını boşa-madığı zaman, kadın boş olur. Bu da : «Eğer, eve girersen; seni dövmezsem, kölem, hür olsun.» demek menzilindedir.

Bir kimse, karısına : «Eve gir ve sen boşsun.» der; kadın da eve girerse; boş olur. Çünkü, vav harfiyle emrin cevabı; fe har­fiyle, şartın cevabı gibidir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse : «Hangi kadını alırsam; işte, o boştur." dese, bu söz, bir kadın üzerine delâlet eder. Ancak, böyle söyleyen kim­se, bütün kadınları niyyet ederse, bu durumda, alacağı bütün ka­dınlar beş olur.

Bu, sözün arabca olması halindedir. Eğer, Farsça söylenirse; o zaman, her bir kadın aldıkça, o boş olur, Sadru´ş - Şehîd : «Muhlar olan, tek bir kadının boş olmasıdır.» demiştir.

Bir kimse : «Hangi kadın, nefsini, bana nikahlarsa; ar­tık, o boştur.» derse; bu sözü, bütün kadınlara şâmildir.

Bir kimse : «Nikahladığını kadınların tamamı boştur.» dese; her biri; birer talâk boş olur. Tekrarını niyyet eylemesi hâli müstesnadır.

Bir kimse : «Hangi zaman, bir kadın nikahlarsam; o boştur.» dese; aldığı kadın, bir talâk boş olur. Sonra, yemini çözü­lür.

Bir kimse : «Bu günden, bin seneye kadar, bütün kadınlar boştur.» der; kendinin de, o anda, karısı olmaz; sonra, bir kadın nikahlarsa; o kadın, boş olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimse : «Konuştuğum her karım; işte o, boştur.» de­se; onunla konuşan karıları,´boş olur.

Şayet : «Hangi karımla, ki onunla konuştuysam; artık o boş­tur.» dedikten sonra, karılarının hepsiyle beraber konuşsa; onlar­dan, birisi boş olur. Hangisinin boşanmış bulunduğunu açıklamak kocaya aittir. Camii Kebîr Şerhi´nde de böyledir.

Bir kimse, iki karısına : «Şu narı hanginiz yerseniz.; işte o, boştur. dese; o, narı da, kadınlar beraberce yeseler, hiç birisi boş olmaz. Hizânetü´I - Müffîn´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; ey zâniye; eğer, eve gi­rersen.» dese, talâkı eve gitmeye bağlamış olur. Had ve liân lâzım olmaz. Çünkü, onun : «ey zâniye» sözü nidadır. Nida ise fasl edici

değildir.

Bu söz : «Sen boşsun; ey Zeynep; eğer, eve girersen.» demek gibidir.

Koca : «Ey zâniye.» dediği zaman, iftira eylemiştir. Kazf t — iftira), sahih olunca; bakılır : Gerçekten, daha önce, ona liânda bulunmuş; sonra da eve girmişse; iddeti içinde, mahalliye t bulun­duğu için, talâk vâki olur. Eğer, önce eve girip; sonra da, iftira için, karşılaşsalar; eğer, talâk rıc´î ise, lânetîeşmiş olurlar; ve eğer, bâin ise, olmaz.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; ey boş, eğer eve girervju.» dese, o anda talâk vâki olma/; muallaktır.

Şayet, koca : «Ey zâniye kızı zâniye, sen boşsun; eğer, eve gi­rersen.» dese; hem o kadına, hem de, annesine kazfetmiş olur. Ta­lâk ise, eve girme şartına bağlanmıştır. CâmÜ Kebîr Şerhi´nde de böyledir.

Koca, talâka, nida ile başlayıp : «Ey boş, sen boşsun; eğer, eve girersen.» dese; «ey boş» demekle bir talâk vâki olur. Diğer bir talâk da, «eve girme» şartına bağlanmıştır. Eğer, nidayı sözün so­nuna getirir ve meselâ : «Sen boşsun; eğer, eve girersen; ey zâni­ye.´) derse; o zaman, talâk «eve girmesye bağlanmış olur. Çünkü, talâk «girme» sebebiyle olacaktır. Sonra da, ona çağırmış ve müf­teri olmuştur.

Koca : «Sen boşsun; eğer, eve giıersen; ey boş.» deyince, birinci talâkı eve girmeye bağlamış olur. «Ey boş» demekle, o yeni bir talâk vâki olur. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, adı Umre olan karısına : «Eğer, eve girersen; ey Umre, artık, sen boşsun ve ey Zeynep.» dese ve Umre de eve gir­se; talâk vâki olur. Zeynep hakkındaki niyyeti ise, kendisinden so­rulur : Eğer : «Onun da talâkını niyyet eyledim.» derse, o da, boş olur. Eğer bunu ve´den başka bir edatla söyler ve «Umre ile bir­likte, talâka niyyet eyledim.» derse; ikisi birden boş olurlar.

Şayet, talâkı öne alıp ve : «Ey Umre, sen boşsun; eğer eve gi­rersen ve ey Zeynep.» der ve Umre de eve girerse; ikisi birlikte boş olurlar.

Şayet bu kimse : Ben Zeyneb´in talâkına niyyet eylemedim.» derse; sözü, kabul edilmez.

Bu kimse, şayet : «Sen, ey Umre borsun veya Zeynep.» derse; Zeynep boş olmaz. Ancak, buna niyyet eylemişse; boş o´ur. Sen gör-müyormusun gerçekten o sana ay filan bana bin dirhem borcun var.»

Meselâ : Bir kimse, diğer bir şahsa : «Ey filân, bana, bin dir­hem borcun var veya filân.» dese, borç, birinci şahsın olur.

Eğer, malı öne alıp : «Senin için, bende, bin dirhem var; Ey Zeyd veya Salim.» dese; mal, her ikisinin olur.

Şayet koca : «Ey Umre sen boşsun; ey Zeynep.» dese; Zeynep değil; Umre, boş olur. Ancak, onun da, boş olmasına, niyyet etmiş olması hâli müstesnadır.

Bir kimse : «Sen boşsun; ey Umre ey Zeynep.» dese; Zey­nep, boş oîma :. Fakat, onun da boş olmasına niyyet eyîemişse; o zaman, boş olur.

Koca, eğer ikisinin de, isimlerini öne alır ve; «Ey Umre, ey Zeynep, sen boşsun.» dese; birincisi, boş olmaz. Ancak, onun da boş olmasına niyyet eylemişse; boş olur. Fetâvâyi Kâcfîhân´da da böyle­dir.

Bir kimse; «Nikahlayacağım birinci kadın, işte, o boştur.» dedikten sonra, bir kadın nikâhlasa; —ondan sonra, bir kadın ni­kahlasın veya nikahlamasın— o kadın, boş olur. Muhıyt´te de böy­ledir.

Bir kimse : «Önce nikâh edeceğim kadın; işte, o boştur.» dedikten sonra; iki kadın; daha sonra da, bir kadın nikâhlasa; ta­lâk vâki olmaz.

Şayet, bu. şahıs bir sözleşme ile, iki kac´ın, nikâhlar, ancak, on­lardan birinin nikâhı, fâsid olursa; nikâhı sahih olan kadın, boş olur.

Eğer, bu şahıs: «Nikahlayacağım diğer kadın, boş olsun.» der; bir kadın nikahladıktan sonra, başka bir kadın, nikahlarsa; sonraki kadın, koca ölene kadar, boş olmaz. Koca ölünce, tezevvüç eylediği zamandan itibaren, talâk vâki olur. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ ye gön: bî´ "´e-dir.

Hatta; eğer koca, o kadına dâhil olmuşsa; bu kadına, bir ve nısıf (= 1,5) mehir gerekir Nısıf < = yarım) mehir duhûlden ön­ceki talâk, bir (= tam) mehir de, duhûl sebebiyle fasih olan, akid-den dolayıdır. Bu kadın, üç hayız iddet bekler.

İmâmeyn´e göre, mehr-i misil gerekir ve bu kadın, ölüm iddeti

bekler.

İmâm Muhammed (R.A.)´e göre; talâk vaki olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ´a göre, bu kadın, talâk iddeti bekler. Serahsî´nin Mu-bıytı´nde de böyledir.

Câr.ıi´de söyle denilmiştir:

Bir kimse : «En sonra, nikahladığım zaman, işte, o kadın boş­tur.» dedikten sonra, Umrc´yi, sonra da, Zcyneb´i nikâhlasa, daha sonra da, duhûlden önce, onu boşayip, tekrar nikâhlasa, bilâhare de yemin eden şahıs ölse; Zeynep, boş olur; Umre, boş olmaz.

Bir kimse, on tane kadına bakıp : «Sizden, en sonra, ni­kahlayacağım kadın, boş olsun.» dedikten sonra, onlardan önce bi­rini; sonra da, başka birini nikâhlasa; bilâhare de, birinci kadım boşayıp, aynı kadını tekrar nikâhlasa; daha sonra da adam ölse, bir defa nikahladığı kadın boş olur; iki defa nikahladığı kadın ise, boş olmaz. Bu ve bundan önceki mesele; erkek ikinci kadını nikahladığı zaman ölünce, müsavidir. Ancak ölmezse, mes´ele ayrılır. Meselâ : Onuncu kadını nikâhlasa, şöyleki : O erkek, kadınlardan dördünü nikahlar ve bunlardan ayrılır; sonra dördünü daha nikahlar, onlar­dan da, ayrılır; sonra da dokuzuncu kadım ve onu müteakiben de onuncuyu nikahlarsa, —koca, ölsün veya ölmesin— nikahladığı gi­bi, boş olur.

Birinci mes´elede, koca, ayrı ayrı, on kadın nikâhlasa; onuncu kadın, adam ölmedikçe boş olmaz.

Bir kimse : «En son alacağım kadm, boş olsun» der, ve bir kadını nikahlayıp, onu boşadı ktan sonra, bir kadm daha nikahlar, daha sonra da, boşadığı kadını, tekrar nikâhlar bilâhare bu adam ölürse; iki defa nikahlamış olduğu kadın boş olur; bir defa nikah­ladığı kadın, boş olmaz.

Keza, bir şahıs, on ıtane kadına baksa ve : «Sizden, en sonra alacağım kadm boş olsun.» dedikten sonra, onİardan birisini, ni­kahlayıp boşasa; sonra, bir kadm daha nikâhîasa, sonra da boşa­dığı kadını tekrar nikâhlasa, bilâhare de, bu adam ölse; ikinci de­fa nikahladığı kadın boş olur. Şayet onuncuyu nikahlamış olsa; bu adam ölünceye kadar, o kadın boş olmaz. Mumyt´te de böyledir.

Bir kimse : «En önce nikahlayacağım kadın; işte, o boş­tur.» diye yemin ettikten sonra, bir kadın nikahladığını ikrar etse ve sonra da onu boşadığmı söyleyerek : «Gerçekten ben, fiîâneyi senden Önce, nikahladım.» dese; —o kadm, ona inansın veya inan­masın—, hükümde, bu şahsın, nikahladığını ikrar eylediği veya alenen evlendiği kadm halkkmdaki sözüne inanılmaz. Bunların iki­si de boş olmuştur. Çünkü o, adam şartın mevcudiyetini de talâkın vukuunu da, ikrar eylemiştir. Halbuki talâk, ancak, nikâhının altın­da olana vâki olur. Gerçekten, başkasının nikâhının haricinde, ni­kâh açığa çıkmış ve onun üzerine, talâkın vukûuda zahir olmuştur. Ondan başkasına sarfını, iddia ettiği zaman, sarfı tasdik olunmaz. Şayet, iddiası üzerine, beyyme getirirse; beyyinesi kabul edilir.

Bilinen kadının dışında olan, boş olur. Çünkü, o, birinci kadın, olmuş olur.

İkinci kadın da nefsi üzerine ikrarı için, boş olmuş olur.

Sonraki kadın, eğer kocasını tasdik ederse; nısıf (= yanm) mehir lâzım gelir. Eğer, nikâh hususunda yalanlarsa, o zaman, bir şey lâzım gelmez.

Eğer bilinen kadın îüinmeyen kadının, birinci kadın olduğunu, tasdik ediyorsa; zâhir-i rivâyetde bilinen kadına, talâk vâki olmaz.

Şayet, koca : «Filâne kadınla, seni, bir akidle nikahladım.» demiş olsa; fakat, karısı, onu yaîanlasa; kocanın sözü geçerli olur. Bunlardan, hiç biri, boş olmaz. Mezkûr kadının nikâhına gelince, eğer tasdik ederse; —bu nikâh— sabit olur; değilse, olmaz.

Eğer koca : «Filân kadını önce nikahlamış sam; işte, o, boş olsun, dedikten sonra; onu nikâhlar; o da, boş olduğunu iddia eder; koca da : «Ondan Önce, başkasını nikahladım.» derse; —yeminle birlikte— kocanın sözüne itibar edilir.

Bir kimse, iki kadına : «Sizden, en önce, nikahlayacağına kadın, boş olsun.» veya : «Sizden birinizi, arkadaşından önce, ni­kahlarsam; işte, o boştur.» dedikten sonra; onlardan birini, nikâh­lar; oda, boş olduğunu iddia eder; koca ise: «Diğerini, bundan Ön­ce nikahladım.» derse; sözüne, beyyinesiz inanılmaz.

Şayet : «ikisini birden nikahladım.» derse; onun sözüne inanı-hr ve talâk vâki olmaz.

Koca : «Eğer Umre´yi, Zeynep´ten, önce nikahlarsam; işte, o boştur.» dedikten sonra, Umre´yi nikâhlar; o da, kendinin boş ol­duğunu, iddia eder; kocası ise ; «Zeynebi önce aldım.» derse, koca­nın sözüne itibar edilir.

Koca : «Eğer, bir kadın nikâhîadiysam; en sonrakinden önce gibi, işte, o, boştur.» dedikten sonra, onlardan birini nikâhlasa ve: «Diğerini, bundan önce nikahladım.» dese; sözüne inanılmaz.

Şayet «ikisini bir, nikahladım.» derse; sözüne itibar edilir. Ca­mii Kebîr Şerhi´nde de böyledir.

Bir kimse : «Nikahlayacağım en son kadın, boş olsun.» der ve bir kadını, iki defa nikâhlar; sonra da, bu şahıs ölürse; ka­dın boş olmaz.

Şayet : «Benim en sonra evlendirdiğim, işte, o boştur.» derse; mes´ele hali üzerinedir; yani en son evlendiği kadın, boş olur. Se-rahsî´nin Muhiytı´nde de böyledir.

Bir kimse, bir kadın alır; sonra, onu boşayıp, başka bir kadın alır; sonra da, önceki boşadığı kadını geri nikâhlar; bilâhare de, boşama işini geçmiş zamana izafe eder ve bîr niyyeti olmadan : «En son aldığım kadın, boştur.» derse; bir defa nikahladığı kadın boş olur.

Bu koca, şayet : «En son, nikahladığım kadın, boştur.» de­miş olsaydı; iki defa nikahladığı kadın, boş olurdu.

Umre ve Zeynep isimli, iki karısı olan bir kimse, onlara : «Umre, bu saat boştur veya Zeynep, bu saat boştur veya Zeynep boştur; eve girdiği zaman.» dese; eve girene kadar, hiç birisi, boş olmaz. Zeynep, eve girince, bu koca, muhayyerdir; onlardan, dile­diğini seçer.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; yahut, ben adam deği­lim, veya ben adamdan gayrıyım.» dese; o boştur. Çünkü, koca, sö­zünde yalancıdır.

Şayet «Sen boşsun; yoksa ben adamım» dese; sözü doğrudur; kadın, boş olmaz. Felâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; eğer, şu eve girersen; hayır, belki de şu eve; diğer kadın» dese; yemin Önceki kadına ait­tir. Eğer, o kadın, eve girerse; ikisi de, boş olurlar. İkinci kadının, cvc girmesiyle hiç birisi boş olmaz.

Bu koca, eğer, şarttan dönmeye niyyet ederse; bu sahih olur. Bu durumda, ikinci kadın eve girince; birinci kadın, hem diyaneten, hem de hükmen boş olur. İkinci kadın ise, hükmen boş olur.

Şayet, bu koca : «Sen boşsun; eğer dilersen; hayır belki de şu.» dese. Bu durumda, talâk, birincinin dilemesine göredir; ikisinin di­lemesine göre değildir.

Meselâ : Bu kadın yalnız, kendi nefsinin boşanmasını dileyip, arkadaşımnkini dilemese; hasseten kendisi, boş olur.

Keza, bu, kadın, eğer yalnız arkadaşının boşanmasını dilese; o boş olur.

Eğer, beraberce boşanmalarını dilerse; ikisi birlikte boş olur­lar. Şayet, bu koca : «İkincinin dilemesini kaydeyledim.» derse; hükmen sözü geçersizdir. Diyanetçe ise, kendisi ile AÜahu Teâlâ arasındadır. Camii Kebîr´de de böyledir.

Bir kimse : «Sen boşsun; eğer, girersen; hayır belkide, fi-lâne boştur.» dese; talâk, sonrakine â-it olur. Ve talâk eve girmeye bağh kalır.

Şayet, koca, şartı tehir eder ve : «Sen boşsun; hayır, belkide filâne boştur; eğer, eve girersen.» derse; hüküm, yukarıdakinin ak­sine olur. Birinci talâk, o anda vâki olur. İkinci talâk, eve girmeye bağlı kalır. Telhis Şerhi´nde de böyledir.

Bir koca karısına : «Şu eve girersen; hayır, belkide, şu eve girersen; artık, sen boşsun.» dese; kadın ikinci eve girmedikçe, boş olmaz.

Koca : «Eğer, şu eve girersen; artık, sen boşsun; hayır, beîkide şu eve girersen.» demiş olsa; kadın, her hangi birine, girdiği zaman boş olur. Serahsî´nin Muhıyti´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; filan adam, şu eve gi­rerse, hayır, belki, filân girerse.» derse; eve, onlardan herhangisi girerse girsin, kadın, boş olur. îkisi birden girerlerse, kadın, an­cak, bir talâk boş olur. Eğer adam, cezayı reddetmeyi kasdeylemiş-se, kasdi gibi olur. Bu durumda, ikinci adamın eve girmesiyle, di­yanetçe, kadın boş olmaz. Gerçek, kendisi ile AUahu Teâlâ arasın­dadır. Hükme göre, bu kadın, boş olur.

Şayet koca : «Sen boşsun; eğer, şu eve girersen, hayır beîkide filan girerse» derse, yine yukardaki gibi olur.

Bir kimse : «Eğer, fülâneyi nikahlarsan, işte, o boştur; ha= yır, filâne boştur.» dese, ikinci kadın, kendi karısıyla, —o saat— boş olmaz. Çünkü, söz doğrudan, o kadına değildir. Şarta bağlıdır ki, o da, filaneyi nikâhlamasıdır. Camiî Kebîr Şerhi´nde de böyle­dir.

Bir kimse, karısına : «Eğer, eve girersen; artık, sen üç ta­lâk boşsun; hayır, belkide filâne boştur.» dese; birinci kadın, eve girince, bu iki kadın da, üçer talâk boş olurlar.

Şayet, bumes´eİede, koca : «Eğer, hayır, belkide, filâne boş­tur.» dese; ikinci kadın, o anda, bir talâk boş olur. Üç talâk ise, bi­rinci kadın hakkında, muallaktır.

Koca : «Eğer, eve girersen; artık, sen haramsın; hayır, belkide filâne.» dese; her birisi, birinci, kadının eve girmesi sebebiyle bâinen boş olur.

Şayet : «Hayır, belkide, filâne boştur.» dese; ikinci kadın, o an­da ric´î bir talâkla, boş olur. Birinci kadın ise, eve girince bâin ola­rak boşanmış olur. Câmü Kebîr Şerhi´nde de böyledir.

Kudûrî´de şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, karısına : «Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun, ve boşsun, ve boşsun, hayır belkide şu.» der; birinci kadın da eve gi­rerse; her ikisi de, üçer talâk boş olurlar.

Bir kimse, karısına : «Sen, bir talâk boşsun, hayır, belki üç talâk boşsun.» deyip, eve girmeyi de, şart koşsa; o anda, bir ta­lâk boş olur. İki talâk da, eve girince vâki olur. Ancak, bu durum­da, kadının, kendine cima yapılmış, bir kadın olması gerekir.

Koca, karısına : «Eğer, eve girersen; artık, sen boşsun; bir ta­lâk; hayır, belki de üç talâk» dese; kadın, eve girene kadar, hiç bir talâk vâki olmaz. Eve girince de, üç talâk boş olur. Bu durumda, ister dâhil olduğu, ister dâhil olmadığı kadın olsun müsavidir. Mu-hıyt´te de böyledir. [34]


4- İstisna

Bir kimse; karışma : «Sen boşsun; insâallah C=Alîahu Teâlâ dilerse)» der ve Allah´ın dilemesini talâka bitişik olarak söy­lerse; talâk vâki oîmaz. Bu kimse : «İnşâaülah» demeden önce Ölü-vcrirse; yine, talâk vâki olmaz. Hidâye´de de böyledir.

Ancak, şu, bunun hilafınadır; Bir kimse karısına : «Sen boşsun.» dedikten sonra «inşâallah» demeden önce Ölür ve bu kim­se, istisnayı murad eder ve talâk vuku bulmadan önce : «Karımı boşanm ve istisna yaparım.» dediği zaman, talâk vâki olur. Kîfâ-ye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; ancak, Allalıu Teâlânın dilemesi müstesna.» veya ; «Allah Teâlâ´nın dilediği zaman.» derse; bu da : «înşâallah.» demek gibidir, ki bu durumda, kadın boş ol­maz. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

Keza, bir kimse, karısına : «Sen boşsun; Allah´ın dilediği olur.» veya «Sen boşsun; Allah´ın dilemesi müstesna.» dese, bir şey vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhan´da da böyledir.

Bir kimse, kansınaj «Sen boşsun; AUahu Teâlâ´nın dilemesin­de.» dese, eğer kelimeler bitişikse, talâk vâki olmaz. Fethu´I - Ka-dîr´de de böyledir.

Keza, bir koca : «Sen boşsun; Allah Teâlâ dilemezse.» de­se; yine talâk vâki olmaz. Ancak, sözünü vakitle kayıtlar ve meselâ : «Bugün» der ve o gün de geçerse; talâk vâki olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Sen boşsun; Allahu Teâlâ dileme-diyse.» dese; bir şey vâki olmaz. (Muhtar)

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun; Allahu Teâlâ nasıl di­lerse.» dese, Kadın o anda, boş olur. Serahsînın Muluyti´nde de böyledir.

Müntekâ´da zikrediidiğîne göre :

Bir kimse, karısına «Sen, üç talâk boşsun; Allahu Teâlâ´nm di­lemesi müstesna.» dese; kadın, bir talâk boş olur.

Şayet koca : Allah Teâlâ´nın dilemesi müstesna; sen boş­sun; Allahu Teâîâ´mn dilemesi hariç; sen boşsun.» demiş olsa; as­la talâk vâki olmaz. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimse : «Eğer Allah severse...» «...Razı olursa...» «... murad ederse...» veya «takdir ederse; sen boşsun.» dese; talâk vâki olmaz. Fetâvâyi Kâdîhan´da da böyledir.

Bir kimse, karışma : «Allah´ın dilemesiyle...» veya «... ira­desiyle...» »...muhabbetiyim..» veya «...rızasiyle; sen boş ol.» dese, talâk vâki olmaz. Çünkü, bu ibtâl veya vâkıf olmadığı bir şey üzeri´ ne ta´hktır; İnşâallah demesi gibi... Çünkü be harfi iîsâk içindir. Ta´likda ise şart ile cezanın ilsâkı vardır.

Eğer dileme, bir kula izafe edilirse; ona, temlik edilmiş ve bu şahıs, o mecliste yetkili olmuş olur. Bu inşâe fllânün (~ filân di­lerse) demek gibidir.

Fakat, bir kimse, karısına : «Allah´ın emriyle...» veya «...hük­müyle..,»; «...kazasıyla...»; «izniyle. .»; «...ilmiyle...» veya «...kud­retiyle, sen boş ol.» derse; o anda talâk vâki olur. O şahsın, bunla­rı. Allah´a veya bir kula izafe eylemesi müsavidir. Çünkü onunla tenciz murad olunmuştur. Örfte böyledir. Meselâ : Kadı (= hâ­kim) ııın hükmüyle, boşsun.» demek gibi. Eğer lâm harfiyle söy­lerse; bu vecihlerin hepsinde de, talâk vâki oîur. Bunda da, Allah´a veya kula izafe eylemek müsavidir.

Eğer, fî harfi ile söyler ve Allah Teâla´ya iz,âfe eylerse; bu ve­cihlerin tamamında da talâk vâki olmaz. Ancak, «fil - ilmi» demek müstesnadır. Böyle denilirse, o anda talâk vâki olur. Çünkü o bili­nen için konuşmuş oluyor; o da, vâki´ olur.

Eğer, koca bunları, bir kula izafe eylerse; ilk dört lafızda tem­lik, diğerlerinde ta´lık olur. Tehyîn´de de böyledir.

Koca, şayet : «Allah´ın inâyetlyle —veya yardımıyla—; sen boşsun.» dese ve bununla da istisnayı murad eylese; durum istisna edici ile Allahu Teâlâ arasındadır. Sirâcü´l - Vchhâc´da da böyledir.

Şayet koca, talâkı, dilemesine vakıf olunamayan kimsenin, dilemesine bağlar; meselâ : «Eğer Cebrail dilerse...» veya «melek­ler...» veya «...cinler...» yahut «...şeytanlar dilerse; sen boşsun.» dese; bu da talâkı Allahu Teâlâ´nın dilemesine bağlamak gibidir.

Bir koca, şayet, Allahu Teâlâ´nın, dilemesiyle; kulun dilemesini cemedip : «Eğer, Allah dilerse ve Zeyd dilerse.» der ve Zeyd de di­lerse; talâk vâki olmaz. Çünkü, o iki şarta bağlıdır ve birisinin var­lığı bilinmemektedir.

Talâk, iki şarta bağlanır; bunlardan biri, olur; biri olmazsa; şart yerine gelmiş sayılmaz. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, diğerine : «Allah dilerse ve sen dilersen; karı­mı boşa.» der; muhatab da, boşarsa; talâk vâki olmaz.

Şayet ona : «Allah´ın dilemesiyle ve senin dilemenle karımı bo­şa.» der; o da, bir mal karşılığı olarak boşarsa; bu caiz olur. Bura­da dilemek, bedel üzere dâhil olur; talâk üzerine dâhil olmaz. Bedel sözü, boş olur ve talâk emri baki kalır. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, talâkı, duvarın dilemesine ta´lık ederse; talâk vâki olmaz. Nehru´l - Fâık´ta da böyledir.

Bir kimse; karısını, üç talâk boşasa ve inşâallah dese —in-şâallah demenin, ne olduğunu bilmese bile— talâk, vâki olmaz. Me-zîd´de de böyledir.

Eğer koca : «Filânm bunun gayrisini, dilemesi hariç; sen, onun dilemesiyle boşsun.» veya «muradı.»; «sevmesi.» «razı olma­sı» veya «meyli hariç» dese; diğerinin dilemesi olmaksızın, talâk vâki olur.

îbret zamirin haricinde haber içindir.

Hatta «Bundan başka, filan dilerse.» dese; her ne kadar, bun­dan başkasını, kalbiyle istemez ve dilemez ise de, bunu diliyle ha­ber vermedikçe, talâk vâki olmaz.

İllâ ile istisna edip : «Sen boşsun; yalnız, başkasını dilemem hariç veya başkasını istemem hariç.» dese, ömründe başkası olmadı­ğından talâk vâki olur. Muhabbet, rıza, heva, arzu gibi söyledikleri­mizde böyledir. Eğer. başka şeyi dilemeden Ölürse, hayatının sonun­da, kadın, boş olmuş oiur. Telhis Şerhi´nde de böyledir.

îlluallâ, İmâm Muhammed (R.A.)´m şöyle buyurduğuna nakletmiştir :

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun-; eve girmen olmamış olsa.» veya «...mehrin olmamış olsa.» veya «şerefin olmamış olsa, sen boş ol.» dese, bunların tamamı, istisnadır. Ve, bu durumlarda, talâk vâki olmaz. Camii Kebîr Şerhi´nde de böyledir.

Mecmüu´n - Mevâzü´de şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, karısına : «Baban, olmamış olsa, sen boşsun.» veya «Güzelliğin olmamış olsa...» veya «iyiliğin, olmamış olsa...» veya «Ben, seni sevmemiş olsam; sen boşsun.» dese, kadın boş olmaz. Çünkü bunların tamamı istisnadır. Hulâsa´da da böyledir.

Allahu Teâlâ´nın dilemesine ta´Hk etmek; şartı yok etmek ve ibtal etmektir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)´e göre böyledir. İmâm Ebû Vûsuf (R.A.) göre ise, bu da, bir şarta bağlıdır. Yalnız, burada şart, üzerine vâkıf olunmayana bağ­lanmış olduğundan talâk vâki olmaz. Gaip olan kimsenin dilemesi­ne talik etmek de böyledir. Bunun için, şâir şartlar gibi, muttasıl olur.

İhtilâfın sebebi bazı yerlerde açığa çıkar.

1-) Şart takdim edilir; cevapta da fe harfi gelmeyebilir.

Şöyleki : «Eğer Allahu Teâlâ di´erse, sen boşsun.» dese, İmâm Ehû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, talâk vâki olmaz. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, talâk vâki olur.

Şayet, koca : «Eğer Allahu Teâlâ dilerse ve sen boşsun.» veya : «dün seni boşamıştım; eğer Allahu Teâlâ dilerse.» dese; İmâm Ebû Haraife (R.A.) ve İmâm Muhammed (R.A.) göre, talâk vâki olmaz. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) göre, talâk vâki olur.

2-) İki yeminin arası cem edilebilir : ŞÖyleki :

Bir koca, karısına : «Sen boşsun; eğer, eve girersen ve kölem hürdür eğer Zeyd ile konuşursan, inşâallah.» dese; Allahu Teâlânm dilemesi, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, son kelimeye âit olur.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, bu yemin, cümlenin tamamına ait olur.

Şayet koca, Allahu Teâlâ´mn dilemesini, ikisine de, idhâl eder­se; yani : «Sen boşsun ve kölem hürdür, inşallah.» dese; bil´iana» bu istisna´ hepsini de şamil olur.

3-) Yemin eylediği zaman, bu talâkla yemin olmaz veya bu kimse yemininde hânîs olur. Bu, îmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ´a göredir. Diğer İmamlarımıza göre ise, bu talâkta şart için olur; koca ise, ye­mininde lıanis olmaz. Tebyîn´de de. böyledir.

Şayet koca : «Eğer Allah dilerse; artık, sen boşsun.» dese; bu durumda taîâk vâki olmaz.

Şayet, koca; talâkı takdim eder ve : «Sen boşsun ve eğer Allah dilerse.» veya : «sen boşsun; artık Allah dilerse» derse; bu durum­da, istisna etmiş olmaz. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Ve eğer «sen boşsun eğer Allah dilerse, eğer eve girersen derse talâk eve girmeye talik edilmiş olmaz. Halbuki istisna aralarını ayırt dicidir. (Veciz, lil - kerderiyyi)

Eğer koca : «Sen boşsun; eğer, Allah dilerse; sen boşsun» dese; istisna, önceki talâka döner ve bize göre, ikinci talâk vâki olur. Şayet, koca : «Sen, üç talâk boşsun inşâallah sen boşsun» de­se, o anda, bir talâk vâki olur. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, bir talâk boş ol, Allah dilerse ve sen iki talâk boş ol, eğer Allah dilemezse.» dese; âlimler : «Bu duJ rımıda bir şey vâki olmaz.» demişlerdir. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir.

Nevâzil´de şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse karısına : «Sen, bu gün, boşsun, bir talâk; eğer Al­lah dilerse ve eğer Allah dilemezse, iki taîâk boşsun.» der; o gün geçtiği halde, onu boşamazsa; iki talâk vâki olur. Eğer, o gün geç­meden, bir talâk boşarsa; ondan başka, talâk vâki olmaz. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse karışma : «Sen boşsun; eğer, Allah dilerse; ha­yır, belkide şu boştur.» dese; artık; istisna ikisine de geçerlidir.

Sonuncu için meşiyyet (= dilemek) gerekmez. Çünkü, koca, ondan dönüş yapmıştır. Koca, sanki: «Sen, boşsun; Allah dilerse; hayır belki do, şu boşdur; eğer Allah dilerse» demiş gibi olur. Eğer koca, şarttan rücû´a niyyet eylemişse (ki, o nıeşiyettir) niyyeti sa­hih olur. Çünkü, o, sözünü hamledicidir. Orda da, kendi üzerine (tağliz =) ağırlık vardır. Camii Sağîr Şerhi´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; biri müstesna; dese; iki taîâk boşamış olur.

Eğer : «İkisi müstesna» dese; karısını, bir talâk boşamış olur. Hidâye´de de böyledir.

Musannif, Ziyâdâfta, şöyle demiştir : Gerçekten, istisna, bütünden bütüne —lafız aynisi olduğu zaman— sahih değildir. An­cak, o lafızdan başkası ile, istisna kılınırsa; o, sahih olur.

İstisna, manâ bakımından bütünden bütüne olursa, yine sahih olmaz.

Meselâ, bir koca : «Kanlarımın tamamı boştur; yalnız, kanla­rının tamamı müstesna.» dese; bu istisna sahih olma ,. Bu durun da, kadınların tamamı, boş olur.

Fakat, bu koca : «Karılarımın tamamı, boştur; ancak, Zeynep ve Umre ve, Bekre ve Selmâ müstesna.» dese; onlardan hiç birisi, boş olmaz. Bu durumda, her ne kadar, istisna, bütünden bütüne, olmasına rağmen, hüküm böyledir. İnâye´de de böyledir.

Bir kimse :´ «Kadınlarım boştur; ancak, şunlar müstesna­dır.» der ve bu şahsın, o, işaret eylediklerinden başka, kanlan al­mazsa, işte bu kadınlar, boş olmazlar; istisna da sahih olur. Bedâi´-de de böyledir.

Bir kimse : «Kadınlarım boş olsun; füâne ve filâne ve fi-lâne; ancak, filâne müstesnadır.» dese; bu istisnası caiz olur.

Fakat : «Filâne boştur ve filâne boştur ve filâne boştu; ancak, filâne müstesnadır.» dese; bu istisna, sahih olmaz.

Keza, koca : «Şu ve şu ve şu boştur; ancak, şu-müstesnadır." dese; bu istisna da, batıl t = geçersiz) dir. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse : «Kadınlarım boş olsun; ancak Zeynep müstes­nadır.» dese; —başka karısı olmasa bile— Zeynep boş olmaz. Gâyetü´s - Sürüct´de de böyledir.

Koca, eğer : «Sen üç talâk boşsun; ancak, biri ve biri ve biri müstesnadır.» dese; bu istisna .batıl (= geçersiz) olur. Ebû HanîFe (R.A.) ye göre, bu durumda, üç talâk vâki olur. İmâmeyn´e iki talak vâki olur. Tercih edilen kavil İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´~ nün kavlidir. İmâm Ebû Hanîfe (R.A.), müsteğrak olduğu açığa çıkana kadar, birincinin sıhhatini durmakta olduğu görüşündedir. İmâmeyn ise, bu istisnanın sıhhatinin birinciye ait olduğunu kabul etmiştir. Fethu´l - Kadîr´de de böyledir.

Koca, eğer : «Sen, bir talâk boşsun ve bir talâk ve bir talâk ancak, üç müstesnadır.» dese; üç talâk vâki olur. Üç imamımızın kavline göre de, bu istisna bâtıldır. (= geçersizdir.) Bedâî´de de böyledir.

Koca, eğer : «Sen, bir talâk boşsun ve iki talâk boşsun; ancak iki talâk müstesna.» veya «iki talâk boşsun ve bir talâk boş­sun; ancak, iki talâk müstesnadır.» dese, bu durumda üç talâk vâ­ki olur.

Ke/.â, koca : «İki talâk boşsun ve bir talâk boşsun; ancak, bir talâk müstesnadır.» dese karısı, üç talâk boş olur.

Bir kimse, karısına : «Sen, bir talâk boşsun ve iki talâk beşsun; ancak, bir talâk müstesna.» dese; karısı, iki talâk boş olur.

Eğer koca : «Sen, iki talâk boşsun ve dört talâk boşsun; ancak beş talâk müstesnadır.» dese, üç talâk vâki olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, dahil olduğu karısına : «Sen, boşsun, sen, boş­sun; sen, boşsun; ancak bir talâk müstesna» dese; üç talâk vâki olur. Bahru´r - Râık´ta da böyledir.

Müntekâ´da : (Bir adam) karısına «sen üç talâk boşsun ve üç talâk boşsun, ancak dört talâk müstesna» dese işte,

Müntekâ´da şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun ve üç talâk boşsun; ancak, dört talâk müstesna.» dese; karısı, îmâm-i Azam Ebû Ha­nîfe (R.A.)´nin kavline göre, üç talâk boş olur. İmâm M» h amme d (R.A.)´den de, böyle bir kavil rivayet edilmiştir.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ise : «Gerçekten, o kadın, iki talâk, bo­şanmış olur. Bu açıktır,» demiştir, Muhıyt´te de böyledir.

Bir kimse, karışma : «Sen., iki talâk boşsun ve iki ta´âk boşsun; ancak, iki talâk müstesna.» dese; eğer, istisnayı ikişer ta­lâktan birine niyyet etmişse; bu sahih olmaz.

Eğer, Öncekinin bir talâkına ve ikincinin de bir talâkına niyyet cylemişse; bu niyyeti sahih olur.

Eğer hiç niyyeti yoksa, yine, istisna sahih ve iki talâk, vâki olur. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, iki talâk boşsun ve iki talâk, ancak, üç talâk müstesna.» dese; karısı, üç talâk, boş olur.

Şayet : «Sen, dört talâk boşsun; ancak, üç talâk müstesna.» de­se; bu durumda; bir talâk vâki olur.

Bir koca, karışma : «Sen, üç talâk boşsun; ancak, bir ta­lâk ve iki talâk müstesna.» dese, İmâm. Ebû Haııîfe (R.A.) ye göre, kadın, üç talâk boş olur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) : «Bu durumda, iki talâk vâki olur. İstisnanın biri, sahihtir; diğeri, bâtıldır.» buyurmuştur.

Müstesna, müstesnâi minh´den fazla olduğu zaman, istisna bâtıl olur. Meselâ : «Sen, üç talâk boşsun; dört talâk müstesna­dır» sözünde olduğu gibi...

Bir talâkın, bir kısmında istisna yapmak da, bâtıldır (= geçer­sizdir.)

Meselâ : «Sen bir talâk boşsun yansı müstesna» demek gibi... Hulâsa´da da böyledir.

Bir kimsenin karısına : «iki talâk ve yarım talâk boş ol; ancak, yarım talâk müstesnadır.» diyerek yaptığı istisna da sahih olmaz. Bu durumda, talâk, vâki olur.

Bir koca karısına : «Sen, iki talâk ve yarım talâk boşsun; an­cak, iki talâk ve yarım talâk müstesnadır.» dese; İmâm Muham med (R.A.)´e göre, bu durumda, bir talâk vâki olur. Çünkü, istisna­dan sonra nısıf talâk, baki kalıyor.

Şayet, koca : «Bir talâk ve yarım talâk, boşsun; ancak, bir ta­lâk müstesna.» dese; bir talâk vâki olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen üç talâk boşsun; ancak, bir ta­lâk ve yarım talâk müstesnadır.1) dese; kadın iki talâk boş olur. Bedâî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; onun yarısı müstesna.» dese; kadın, iki talâk boş ölür. Şayet «Nısıfları 1= ya­nları) müstesnadır.» derse; üç talâk, vâki olur. Fetâvâîyi Kâdîhân´-da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen üç talâk, boşsun; ancak, bir ta- âkin yansı, müstesnadır.» dese, üç talâk vâki olur. Bu, İmâm Mu-hammed (R.A.) ´in kavlidir. Muhtar olan da, budur.

Bu kimse, karısına : «Sen, bâinsin; bâin oînıak müstesna» dese; eğer, birinci «bâin» i)e üç talâka; ikinci «bâin» ile de bir talâ­ka niyyct ederse; İstisna, sahih ve iki talâk vâki olur.

Keza, koca : «Sen, bir talâk boşsun, elbette, ancak, bir talâk müstesnadır.» dese; eğer «elbette» üe, talâka niyyet etmişse; kadın, iki talâk boş olur.

Bir kimse, karısına : «Sen, bâinsin» der, üç talâka niyyet eder ve : «Ancak, bir talâk müstesnadır.» derse; kadın, iki bâin ta­lâk, boş olur.

Keza, koca : «Sen, üç bâin talâk boşsun; ancak, bir talâk müs­tesnadır.» dese; kadın, iki bâin talâk boş olur.

Bir kimse, karısına : «Sen üç talâk bâinen boşsun; ancak, bir talâk müstesnadır.» veya : «Üç deffa talâk boşsun, bir talâk müstesna.» dese; kadın, ruc´î iki talâk, boş olur.

Keza, koca : «Sen, üç talâk boşsun; ancak, bir talâk bâin müs­tesnadır.´) veya «bir bette müstesna.» dese; kadın, iki ric´î talâk, boş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, iki bâin talâk boşsun; birisi müstes­na.» dese; bu durumda, bir bâin talâk vâki olur. Kâft´de de böyle­dir.

Bir kimse, karısına : «Bâin bir talâk, müstesna; sen, üç talâk boşsun.» veya «kesilmiş bir talâk, müstesna.» dese; kadın, iki ric´î talâk boş olur.

İmâm Muhammed (R.A.) Ziyâdât´ta şöyle buyurmuştur :

Bir kimse, karısına : «Sen, iki kesilmiş talâk boşsun; bir talâk müstesna.» dese; karısı bir bâin talâk boş olur.

Keza, koca : «Sen, iki talâk boşsun; ancak kesilmiş bir talâk müstesna.» dese; karısı, bir bâin talâk boş olur.

Bu koca : «...bâin bir talâk müstesnadır.» dese; karısı, bir ric´î talâk boş olur. Yalnız iki sıfatla bâin talâk niyet eylemişse, o takdirde bâin bir talâk boş olur. Çünkü, o lafzın ihtimaline göre, niyyet eylemiştir. Mımıyt´te de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, bâin bir talâk boşsun ve sen bâin olmayan bir talâk boşsun; ancak, bu bâin müstesnadır.» dese; bu istisna sahih olmaz. Zahîrîyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen üç talâk boşsun; ancak, bir veya iki talâk müstesna.» dese; bu şahsın açıklaması istenilir. Eğer, açık­lamadan önce, ölürse; karısı, bir talâk boş olur. İbn-i Semâa, bu kavli İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´tan rivayet etmiştir. İmâm Muham­med (R.A.)´in kavli de budur. Sahih olan da, budur, Fethul - Ka-dîr´de de böyledir.

Eğer, koca : «Üç talâk, ancak, bir şey müstesna.» dese; iki talâk vâki olur. Keza, koca : «...ancak, bir kısmı müstesna.» derse; karısı iki talâk, boş okır. Eğer, koca; «İki talâk, yalnız, bir talâkın yarısı müstesna.» veya «...bir şey müstesna.» dese; İmâm Muham­med (R.A.)´e göre, kadın, iki ta´âk, boş olur.

İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, yarımın istisnası, birin istis­nası, birin fstisnasıdır. îtâbiyye´de de böyledir.

Müntekâ´da şöyle denilmiştir :

Bir kimse, karısına : «Sen, bir talâk müstesna; üç talâk boş­sun.» veya «... bir şey değil.» dese; bu şahıs; hiç bir şeyi istisna et­memiş ve bu durumda, bir talâk vâki olmuş olur. Muhıyt´te de böy­ledir,

Şu dört halde, istisna bâül ( = geçersiz) olur :

1-) İstisnâ muttasıl olmadığı zaman.

2-) Müstesna, müstesnayı mihden fazla olduğu zaman.

3-) Müstesna, müstesnayı minhe müsavi olduğu zaman.

4-) Bir talâkın, bir bölümü istisna edildiği zaman.

Bir kimse karısına : «Sen, dört talâk boşsun; biri müstes­na» dese; İmâm I m Hanîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed CR.A.) : «Bu durumda üç talâk vâki olur.» buyurmuşlardır. Hâvî´de de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, dört talâk boşun; ancak, üçü müstesna.» dese; bir talâk müstesna olur; yâni karısı, bir talâk boş olur. Ancak, koca : «Beş talâk boşsun; biri müstesna.» dese; üç talâk v§ıki olur. Rethul - Kadîr´de ,de böyledir.

Bir koca, karısına ; «İki müstesna, dört talâk boş ol» de­se; iki talâk vâki olur. Itâlbiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «On talâk boşsun; dokuzu müstesna.» de­se; kadın, bir talâk boş olur. «Sekizi müstesna.» dese; iki talâk; «yedisi müstesna» dese; üç talâk, boş olur. Keza, şayet, «altı, beş, dört, üç , iki, bir talâk müstesna» dese; hepsinde de, kadın, üç talâk boş olur. Bedâî´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; ikisi müstes­na; birisi müstesna.» dese; kadın, iki ıtalâk boş olur. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun, üç talâk müs­tesna; bir talâk müstesna.» bir talâk vâki olur. Çünkü, o bir birini takip edenleri istisna kılmıştır. Üçten, ikiyi istisna etse; bir kalır. Cevheretü´n - Neyyire´de de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, on talâk boşsun; ancak, doku­zu müstesr.i; ancak, sekizi müstesna.» dese; bu durumda, sekiz, dokuzdan istisna edilmiş bir kalmış; o da, on´dan istisna edilmiş ve sanki : «Sen, dokuz talâk boş ol» demiş gibi olmuş ve karısı üç talâk boş olmuştur.

Bu koca, karısına : «Sen on taiâk boşsun; dokuzu müstes­na; birisi müstesna» dese; dokuzdan bir talâk istisna edilmiş olur ve sekiz kalır. Sekiz de, on´dan istisna edilince, iki talâk baki kalır. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

İbn-i Senıâ´a, şöyle demiştir :

Bir kimse, karısına : «Sen dört talâk boşsun, üçü müstesna; ikisi müstesna,» dese; kadın, üç talâk boş olur. Bu durumda, koca, sanki : «Sen, dört. talâk boşsun; birisi müstesna.» demiş gibi olur. Hâvî´de de böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; birisi müstes­na, birisi müstesna.» dese; iki talâk vâki olur. İkinci istisna bâtıl ( — geçersiz) dir. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Bir kimse karısına´ : «Sen üç talâk boşsun; üç ta´âk müs­tesna; iki talâk müstesna; bir talâk müstesna.» dese; bir talâk vâki olur.

Şayet : «On talâk boşsun; dokuzu müstesna; sekizi müstesna, yedisi müstesna.» dese, iki talâk baki kalır. Ihtiyâr´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun, üç talâkın gay­ri iki talâkın gayri.» dese; İmâm Muhamraed (R.A).´e göre, bu du­rumda, iki talâk vâki olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Hâniye´de şöyie zikredilmiştir :

Bir kimse, karışma : «Bu günün dışında, sen, ebediyyen boş­sun.» dese; kadın o anda, boş olur. Bu durumda, koca, sanki : «Sen, boş olmakla, boşsun; bu gün, sana vâki olmaz.» demiş gibi oluyor. Tatarhaniyye´de de böyledir.

Eğer, koca ; «Sen, üç talâk boşsun; bir taîakdan başkası müstesna.» dese, müstesna kalan, iki talâk olur. Itâbiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karışma: «Sen boşsun; eğer, filân üe konuşur­san; filânın gelmesi müstesna.» dese; adamın gelmesinden Önce, ko­nuşmakla talâk vâki olur. O filân gelsin veya gelmesin. Mezkûr şahsın gelmesinden sonra, konuşmasiyle, talâk vâki olmaz.

Bir kinişe, karısına : «b^ı, boşsun, filan atlamııı gelmesi müstesna.» dese; adam gelmediği müddetçe talâk vâki olmaz. Şa­yet, ölene kadar gelmezse; hayatının son anlarında, talâka vâki olur. Eğer, adam gelirse; talâk vâki olmaz. Telhıys Şerhi´nde de

böyledir.

Bir kimse, karışma : «Sen, üç talâk boşsun; yalnız, yarın, bir talâk müstesna.» ^ya «...eğer filânla konuşursan müstesna.» dese; yarın o´madan, \ -ya yarın o adamla konuşmadan bir şey vâki olmaz. Yarın olunca, iki talâk vâki ölür.

Bir "kimse, unutmak müstesna, hiç bir kimseyle konuşma­maya, karısının talâkına yemin ettikten sonra unatarak konuşsa; sonra ,da, hatırlayarak konuşsa; yemini bozulur.

Bir kimse, karısına : «Filân ile konuşursan; sen, boşsun; ancak, unutarak konuşmak müstesna,» dedikten sonra, unutarak konuşsa; sonra da, hatırında olduğu halde konuşsa; yemini bozul­maz. Çünkü, bir gaye için konuşmuş olur.

Bir kimse, başkasına : «Ölmem müstesna, on güne kadar sana gelmezsem...» dese ve kalbinden «eğer ebediyyen ölmezsem...» diye niyyet eylese; eğer yemini AÜah adıyla ise, bozulmaz. Fakat, talâk veya ıtak ile yemin etmişse; hükümde sözüne itibar olunmaz.

Bir kimse, karısına : «Eve girdiğin zaman, üç talâk boş ol; sana, talâk vâki olmaz; ancak filân adamla konuştuktan sonra cmr.» dedikten sonra, kadın eve girse; üç talâk boş olur. O şahısla konuşması batıldır, (geçersizdir.) Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyle­dir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; ancak, hayız clursan veya temiz olursan o müstesna.» veya «eve girersen müs­tesna.» dese; şart, müstt´snayi minhe çevrilir. Bu şahıs, sanki : «sen, üç talâk boşsun; eğer, şu işi yaparsan, bir talâk müstesna.» demiş gibi olur. Şart iki seve, şuna ve şuna taallûk eder. Ziyâdât´ta da böyledir.

Velvâlidyje´de şöyle zikredilmiştir :

Bir kimse karısına : «Sen üç talâk boşsun; ancak sünnet olan bir talâk müstesna,» dese; imanlarımızın hepsine göre, sünnet ola­rak, iki talâk vâki olur. Bahru´r - Râık´ta da böyledir. [35]



İstisnanın Şartı


İstisnayı, duyulmuş olsun veya olmasın, istisna harfleriyle söy­lemek şarttır.

Bu, Şeyhu´l - İmânı, Fakıylı, Ebû Hasan el-Kerlıî´nin görüşü­dür.

Şeyhu´l - İmâm Fakıyh Ebû Ca´fer : «Nefsinin duyması, elbet­te, gereklidir.» demiştir.

Şeyhu´l - İmâm Ebû Bekir Muhammed bin Fadl da, bununla fetva vermiştir. Muhıyt´te de böyledir.

Sahih oîan Fakıyh Ebû Ca´fer´in kavlidir. Bedâi´de de böy­ledir.

Sağırın istisnası da sahihtir. Felâvâ-yi Kâdîhân´da da böy­ledir.

Mülkekıt´da : «Bir kadın, talâkı duysa da, istisnayı duynıasa; çımadan kaçınmasına ruhsat yoktur.» denilmiştir. Tatarhâniyye´de de böyledir. [36]



İstisna’ Nın Sıhhatinin Şartı


İstisna kelimesinin, kendisinden önceki söze, vasıl olması i— ulaşması, bitişmesi) —zaruret yoksa— istisnanın sıhhati için şarttır.

İstisna kelimesi ile kendisinden önceki kelimenin arası susa rak veya, zaruretsiz, başka bir sebeple aynlırsa; bu istisna sahih olmaz.

Fakat, nefes alma gibi bir zaruretten dolayı, bu lafızların ara­larının ayrılması, istisnanın sıhhatine mâni olmaz. Çünkü, bu, la­fızlar arasında ayrılık sayılmaz. Sekte de müstesnadır. Hişâm, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´tan, böyle rivayet etmiştir. Bir kimse ap-şınrsa veya dilinde bîr ağırlık olur veya genirir ve bu sebepten te­reddüdü uzar; sonra da, «inşâallah» derse; istisnası sahih olur. el-İhtiyar´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun» dese ve kasdı olmaksı­zın, istisna dilinde cereyan eylese, talâk vâki olmaz. Kerderî´nin Vecîzi´nde .de böyledir.

Bir kimse, talâk üzi´e yemin tjdip sonunda da «İnşâallah» demeyi irâde eder; fakat, dilini bir adam tutarak söyletmezse; eğer, o adam, elini, onun dilinden çekince; istisnayı söylerse; btı istisna sahih olur.

Bu, talâkla istisnanın arasını, apşıhnak, genirmek esnemek gi­bi bir şeyin ayırması hâlinde, istisnamın sahih olması, gibidir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun ve üç taiâk in­şâallah.» veya «Üç talâk ve bir talâk mşâallah.» veya «Sen boşsun ve boşsun ve boşsun inşâallah.» derse; istisna sahih olmaz ve üç talâk vâki olur.

Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ´ye göredir. îmâmeyn´e göre, bu istisna sahih olur. Ve talâk vâki olmaz. Serahsî´nin Muhıyt´ndc de böyledir.

Bir kknse, karısına : «Sen, bir talâk boşsun ve üç talâk in­şâallah.» dese; bu istisna bil-icmâ sahih olur.

Keza : «Sen boşsun ve boşsun ve boşsun İnşâallah» dese; bu da sahihtir. Çünkü, o boş bir sözle arasım ayırmamıştır. el - İhtiyâr´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen dört talâk boşsun inşâallah» dese; âlimlere göre, bu istisna sahihtir. Muhiyt´te de böyledir.

Eğer, koca karısına ; «Sen üç talâk bâinsin» veya «üç ta­lâk kesilmiş olarak,, boşsun inşâallah» dese, bu istisna sahih ol­maz. Gayet ü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Mücteba´da : «Sen ric´i talâk boşsun inşâallah» dese Öyle olur. Fakat : «...bâinen...» derse; falâk vâki olmaz.» denilmiştir, Bahru´r - Râik´ta da böyledir.

Bir kimse karısına : «Sen, üç talâk boşsun; artık bil; in­şâallah» dese; bu istisna sahih olur. Şayet : «sen, üç talâk boşsun; sen bil.» veya «sen git inşâallah» dese; üç talâk vaki olur. Bu dlu-rumda, istisnalar batıl ( — geçersiz) olur. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir.

Eğer koca : «Sen boşsun; ey Umre inşâalİah.» dese, talâk \âki olmaz. Bedâi´de de böyledir.

Müntekâ´da : «Sen üç talâk boşsun ey Abdullah´ın kızı Umre İnşâallah» dese; talâk vâki olmaz.

Şâvet : «Sen üç talâk boşsun ey Abdurrahman´m oğlu Abdul­lah´ın kızı Umre inşâallah.» dese; kadın, boş oiur. Mahıyt´te de böy­ledir.

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; ey boşanmış inşâallah.» dese; talâk vâki olmaz.

Şayet, koca : <´Ey boş olan, sen, üç talâk boşsun inşâallah» de­se; istisna, üç talâka taalluk eder ve bir talâk akabinde vâki olur

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ye göre :

Bir kimse, karısına : «Sen, üç talâk boşsun; ey boşanmış inşa­llah» dese; üç talâk vâki olur. Önceki kavil, daha sahihtir. Bunu, ahru´I - İsîâm söylemiştir. Telhıys Şerki´nde de böyledir.

Bir kimse, karısına : «Ey zâniye, sen boşsun inşâallah» de­se, istisna hasseten talâktan olur ve mülâhanede[37] buhmurlar; Câ-mu´l - Kebîr´de de böyledir.

Koca, eğer : «Sen boşsun; ey zâniye inşâallah.» dese; istis­na sahih olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir koca, karısına : «Sen boşsun; ey zâniye kızı zâniye in-şaa´lah.» dese, artık istisna bütündendir; talâk-vâki olmaz. Bu du­rumda, had ve Hân da lâzım gelmez. Tatarhâtıiyye´de de böyledir.

Bir kimse, karısın : «Sen, üç talâk boşsun ey filâne; birisi müstesna.» dese; iki talâk vâki olur, «Ey filâne» sözü fasıla (= ayı­rıcı) olmaz. Fetâvâyi Suğra´da da böyledir.

Bir kimse, karısına : «Sen boşsun, kalbin temizlenene ka­dar inşâallah.» dese; bu fasıla olur ve talâk vâki olur; İstisna sahih olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, karısını mal mukabili boşadıktan sonra, istisna eylediğini veya şart koştuğunu iddia eyîese, münazaa ve şüphe yok­tur. Kocanın sözü muteberdir. Fethul - Kadîr´de de böyledir.

Bir kadın, boşandığını iddia eylese, kocası ise ; «Ben, sa­na : Sen boşsun inş.âaHah; dedim, dese; kadın da, istisnayı yalan-lasa, rivâyet-i zahirede : «Gerçekten, kocanın sözü geçerlidir.» de­nilmiştir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bu durumda, şahitler; istisnasız olarak, talâka veya hal´a şahitlik ederek : Şöyleki; «Biz şahitlik ederiz ki, gerçekten, bu adam, istisnasız olarak karısını boşadı.» veya : «İstisnasız olarak, hal eyledi.» derlerse; kocanın sözü, kabul edilmez, Eğer şahitler: «Biz, hal ve talâk kelimesinden başkasını duymadık.» derlerse; söz, yine kocanın sözü olur. Kadı efendi, karı kocanın araüarını ayır­maz. Ancak hal´m sıhhati, kadının onun bedelinden olması veya baş­ka bir sebebie, açığa çıkarsa; bu durumda kadının sözü, muteber olur. Fetâvâyi Suğra´da da böyledir.

Necınü´d-dîıı Nesefi´nin Şeyhu´l- İslâm Ebû Hasan´d^n rivavet etliğine göre : Gerçekten âlimlerimiz, talâkta istisna konu­sunda beyinesi/. tasdik etmemeyi güzel gördüler. Çünkü bu, zahire "muhaliftir. Hakikaten, zamanın ahvâli fesada gitmiştir. Yalandan, cinin olunmaz olmuştur. Fetâvâyi Gıyâsiyye´de de böyledir.

Bir koca, karısına: Seni, dün boşadım ve inşâallah dedim» dosc; zûhir-i rivâyede, kocanın sözü geçerli olur. Nevâzil´de zikre-diîdiğine göre; İmam Ebü Yusuf (R.A.) ile İmâm Mu ha mm e d (R.A) aııısında ihtilaf vardır. İmam Ebü Yusuf (R.A.)´a göre; Kocanın sözü kabul edilir; talak vâki olmaz. İmam Muhammed (R.A.)´e gö­re talâk vâki olur ve kocanın sözü kabul edilmez. İhtiyaten, fetva buna göredi»´. İtimad da, bunun üzerinedir.

Bir kimse, karısını, üç talâk boşasa; iki âdil şahitde mev-sûlen (— bitişik olarak) istisna eyledi diye şehâdette bulunsalar; bu şahıs ise, böyle söylediğini hatırlamasa, âlimler: «Eğer, bu kim­se, öfkeli bir halde iken, lisânında, böyle bir hal —irâde eylemediği ve hıfz eylemediği halde— cereyan etmişse, şahitlere itimad caiz olur; değilse olmaz.» demişlerdir, Fetâvâyi Kadîhân´da da böyledir. [38]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Talâk; lügatte, boşamak, boşanmak; hissi veya mânevi bir kayıttan kur­tulmak, gibi mânaları ifade eder. Talâk kelimesi hem masdar, hpm cis isim olarak kullanılır. (İ.K,)

[2] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/505.

[3] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/505.

[4] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/505.

[5] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/506.

[6] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/506.

[7] Ta!âk-ı bâin: kocanın, iddet müddeti bitmeden karısına donemiyecegi talak.

[8] Zıhâr: Bir kimsenM, kendi karısını; nesep, redâ´ veya sıhriyyet yönün­den, müebbeden mahremi bulunan bir kadına veya onun bakması caiz olmayan bir uzvuna benzetmesi demektir. Bu konu, ilgili bölümde taf­silâtlıca anlatılacaktır.

[9] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/506-517.

[10] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/518-519.

[11] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/519-521.

[12] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/521-524.

[13] Arapçada, önce söylenen bir lafız açıklanırken, bu lafzı takip eden ke­limenin başına «fe» harfi gelir ki, bu «fe» ye tefsir (=aç!klama) fe´sl denir. «Talaktüke fe ente talik» lafzında olduğu gibi... Biz bu lafzı Seni boşadım; işte, sen, boşsun.» tarzında tercüme ettik. Burada gö­rüldüğü gibi, -fe» harfinin Türkçemizdeki karşılığı «işte» ve benzeri ke­limelerdir.

[14] Belâ: Evet manasına kullanılan bir kelimedir. Ancak, bu kelime, olum­suz olarak sorulan bir suale, olumlu cevap vermek için kullanılır.

[15] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/252-541.

[16] Rücu etmek: Talak-ı ric´iden sonra; iddet İçinde, henüz baki olan ni­kâhı, söz veya fiille devam ettirmektir. Böylece, kan - kocalık bağı, ibkâ ve idâme edilmiş olur.

[17] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/541-562.

[18] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/562-575.

[19] Dânik: Bir dirhemin dörtte biri.

[20] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/575-583.

[21] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/584-589.

[22] Kinaye: Maksadı, kapalı bir şekilde ve dolayısıyle anlatan söz. Hakikî manâsına alınması da. caiz iken, mecaz olarak kullanılan söz.

[23] Hulû´ (= muhâlea) : Nikâh bağını, Özel lafızlardan biri ile izâle et­mektir, ki bu, bir bedel mukabilinde veya bsdelsiz olarak, vuku´ bula­bilir.

[24] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/589-602.

[25] İstisna: Talâk lafzına bitişik olarak, -İnşallah- ve benzeri bir lafzı söylemek veya yazmak demektir ki bu durumda, talak vâki olmaz. (Î.K.)

[26] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 2/602-605.

[27] Kitabın aslında; bu bölümde geçen, talâkla ilgili lafızların, jp&rsçaları da verilmiştir. Biz, bu lafızların sadece tercümelerini almayı, uygun bulduk. (İ. K.)

[28] Tefviz: (Talâk´ta) kocanın, talâk yetkisini, karısına veya bir başka şah­sa, vermesi, demektir. İlgili bölümde, genişçe açıklanmaktadır. (İ.K)

[29] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 3/5-15.

[30] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 3/16-49.

[31] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 3/50-80.

[32] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 3/83-94.

[33] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 3/95-96.

[34] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 3/96-171.

[35] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 3/172-184.

[36] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 3/185.

[37] Mülâame : Koca Üe -karısının; hâkim huzurunda, şer´i usûlüne uygun olarak, dörder defa şahadette bulunduktan sonra, birbirlerine lanet ve gazap oku­malarıdır. (Geniş malumat Lian batandadır.)

[38] Feteva-i Hindiyye (Feteva-i Alemgiriyye), Akçağ Yayınları: 3/185-188.

iNDEX

1- TALÂK´IN MANÂSI, RÜKNÜ, ŞARTI, HÜKMÜ, VASFI, KISIMLARI VE TALÂKI VÂKİ OLAN VE OLMAYAN KİMSELER..
Talâk´ın Manâsı:
Talâk´ın Rüknü :
Talâk´in Şartı:
Talâk´ın Hükmü :
Talâk´ın Vasfı:
Talâkın Kısımları:
Fetavayî Hindiyye Talâk-ı Sünnîde Kullanılan Bazı Lafızlar
Talâk-ı Bid´îde Kullanılan Bazı Lafızlar
Sarhoş Kimsenin Talâkı
2- TALÂK´IN ŞEKİLLERİ
1- Sarîh Talâk.
Talâkın Kadına İzafesi:
2- Talâkı, Zamana İzafe Etmek.
3- Talâk´ın Teşbihi Ve Sıfatı
4- Dühûlden Önceki Talâk.
5- Talâkta İkullanilan Kinaye Lafızlar
6- Kitabet (=Yazma) Yolu İue Talâk.
7- Farsça (Veya Diğer Dillerle) Yapılan Talâk
3- BAŞKALARINA TEFVİZ EDİLEN TALÂK..
1- Talâk Hususunda Kadını Muhayyer Bırakmak.
2- Talâkı Kadının Eline Bırakmak.
3- Talâkı Kadının İsteğine (= Dilemesine, Meşietine) Bırakmak.
4- TALÂKIN ŞARTA BAĞLANMASI
1- Şart Lafızarı
3- İn, İzâ Ve Başka Kelimelerle, Talâkı Şarta Bağlamak Talâkı, Nikâha İzafe Etmek :
Talâkı Sarih Şarta Bağlamak:
4- İstisna.
İstisnanın Şartı
İstisna’ Nın Sıhhatinin Şartı