Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Kurban Hakkinda Bilmedikleriniz
#1

KURBAN HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ

Kurban ne demektir, hükmü nedir?

Sözlükte yaklaşmak, Allah’a yakınlaşmaya vesile olan şey anlamlarına gelen kurban, dinî bir terim olarak, ibâdet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı, kurban bayramı günlerinde usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder.
Akıllı, hür, mukim ve dini ölçülere göre zengin sayılan mümin, ilâhî rızayı kazanmak gayesiyle kurbanını keser. Böylece hem maddi durumu yetersiz olup kurban kesemeyenlere bir şekilde yardımda bulunmuş, hem de Cenab-ı Hakk’a, yaklaşmış olur.
Kurban ibadeti, İslam toplumlarının şiarı sayılan ibadetlerden biri olarak asırlardan beri devam ede gelmektedir. Ayrıca kurban, bir Müslüman’ın gerektiğinde bütün varlığını Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun da bir nişanesidir.
Kurban Hanefi mezhebine göre vacip, diğer mezheplere göre ise, sünnet-i müekkededir. Dini kaynaklarda Peygamber Efendimizin kurbanını daima kestiği ifade edilmektedir.

Kurbanın dinî dayanağı nedir?

Genel anlamda kurbanın bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet yer almaktadır. Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’in yerine, Allah tarafından bir kurbanın verildiği açıkça bildirilmektedir. (Saffat, 37/107)
Ayrıca aşağıdaki ayetler de genel anlamda kurban ibadeti ile ilgilidir :
– “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık…” (Hac, 22/34)
– “… kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin”(Hac, 22/28 )
“Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac 22/36-37)
Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, ibadet amaçlı birer uygulama oldukları açıktır. Bu amaçla kesilen hayvanların, et ve kanlarının Allah’a ulaşamayacağı asıl olanın ihlas ve takva olduğunun vurgulanması, kurban kesmenin ibadet olduğunun açık bir göstergesidir.

Kurban keserken nelere dikkat edilmelidir?

Kurban edilecek hayvana acı çektirilmemeli ve eziyet verilmemelidir. Hayvanlar ehil kişiler tarafından kesilmeli ve kesim işlemi süratli bir şekilde yerine getirilmelidir. Ayrıca, çevre temizliği için gerekli tedbirler alınmalıdır. Kesim esnasında hayvanların, birbirlerinin kesimini görecek şekilde yan yana bulundurulmamalarına özen gösterilmelidir.

Kurban bayıltılarak kesilebilir mi?

Ölmeden kesilmesi kaydıyla, ihtiyaç halinde veya hayvana eziyet vermemek amacıyla kurbanlık hayvanın uygun tekniklerle bayıltılmasında bir sakınca yoktur. Ancak hayvan henüz kesilmeden, şok etkisiyle ölürse, kurban olmayacağı gibi, eti de yenmez.

Kurban kesilirken besmele çekilmesinin hükmü nedir? Hangi dua okunmalıdır?

İster kurban niyetiyle olsun ister başka bir amaçla olsun hayvan kesilirken besmele çekilmesi gerekir. Hayvanın kesimi esnasında besmele kasten terk edilirse o hayvanın eti yenilmez. Ancak kasıtsız ve unutularak besmele çekilmezse bu hayvanın eti yenilir.
Kurban kesilirken üç defa “Bismillahi Allahü ekber” denilir ve şu ayetler okunur:

Kurban keserken abdestli olmak şartmı dır?

Kurban kesen kişinin abdestli olması şart olmamakla birlikte, kurban bir ibadet olduğu için kesenin abdestli olması daha faziletlidir.

Kadın kurban kesebilir mi?

Hayvan kesiminde, gerekli yeterlilik ve şartları taşıyan kişi kadın olsun, erkek olsun kurban kesebilir.

Kimler kurban kesmelidir?

Kurban kesmek, âkıl-baliğ (akıllı-ergen), dinen zengin sayılacak kadar mal varlığına sahip ve mukim olan bir Müslüman’ın yerine getirmesi gereken mali bir ibadettir. Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 80.18 gr. altın veya bunun değerinde para veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir. Dolayısıyla, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu nimetlere şükran ifadesi ve Allah yolunda fedakarlığın nişanesi olmak üzere kurban kesmelidir.

Zengin olan karı-kocadan her birinin kurban kesmesi gerekir mi?

İbadetlerde sorumluluk bireyseldir. Bu nedenle, dinen zengin olan karı-kocadan her birinin ayrı ayrı kurban kesmesi gerekir. Ancak İmam Malik’e göre aile reisi tüm aile efradı adına bir adet büyükbaş veya küçükbaş hayvan keserse, bu aile bireylerinin hepsi için yeterli olur.

Yolcunun kurban kesmesi gerekir mi?

Yolcu kurban kesmekle mükellef değildir. Ancak kesmesi halinde, sevabını kazanır. Sefer halinde iken kurban kesenler; bayram günleri içinde memleketlerine dönerlerse, yeniden kurban kesmeleri gerekmez. Sefer halinde iken kurban kesmeyip de bayram günlerinde memleketlerine dönenler, kurbanlarını keserler.

Kurban ne zaman kesilir?


Kurban, kurban bayramının ilk üç gününde kesilir. Kurban kesim vakti, Bayram namazı kılınan yerlerde, bayram namazı kılındıktan sonra, bayram namazı kılınmayan yerlerde ise sabah namazı vakti girdikten sonra başlar. Bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar devam eder. Bu süre içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak kurbanların gündüzleri kesilmesi uygundur. Şafii mezhebine göre ise, kurban bayramın dördüncü günü de kesilebilir.

Hangi hayvanlar kurban olarak kesilir?

Kurban; koyun, keçi, sığır, manda ve deveden olur. Bunların dışındaki hayvanlar kurban olarak kesilemezler. Söz konusu hayvanların kurban olarak kesilebilmesi için devenin 5; sığır ve mandanın 2; koyun ve keçinin 1 yaşını doldurmuş olması gerekir. Bu sayılan yaş sınırını geçtiği halde süt dişlerini değiştirmeyen hayvanlar da kurban edilir. Bunun yanında, 6 ayını tamamlayan koyun, bir yaşını doldurmuş gibi gösterişli olması halinde kurban edilebilir.
Kurban edilecek hayvanın, sağlıklı, azaları tam ve besili olması, hem ibadet açısından, hem de sağlık bakımından önem arz eder. Bu nedenle, kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün, bir veya iki gözü kör, boynuzlarının biri veya ikisi kökünden kırık, dili, kuyruğu, kulakları ve memesi kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökük hayvanlardan kurban olmaz. Ancak, hayvanın doğuştan boynuzsuz olması, şaşı, topal, hafif hasta, bir kulağı delik veya yırtılmış olması, kurban edilmesine mani teşkil etmez.

Kurbanlık hayvanlardan hangileri ortak olarak kesilebilir?

Koyun veya keçinin bir kişi tarafından; sığır, manda ve devenin ise, yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban olarak kesilebileceği Hz. Peygamber’in hadisleri ve uygulamaları ile sabittir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 7-8 ). Ortak olarak kurban edilebilen hayvanlar tek veya çift hisse olarak kesilebilirler.

Akika, adak, udhiyye ve nafile kurbanlar için aynı büyükbaş hayvana ortak olunabilir mi?

Ortak kesilen kurbanlarda, hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Ortakların herbirinin ibadet niyetiyle katılmış olması kaydıyla bir kısmı udhiyye, diğer bir kısmı ise adak, akîka, nafile kurbanı olarak niyet edebilirler.

Kurban eti nasıl değerlendirilmelidir?

Hz. Peygamber, kurban etinin üçe taksim edilip, bir bölümünün kurban kesmeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün akraba, tanıdık ve komşularla paylaşılmasını, bir bölümünün de eve ayrılmasını tavsiye etmiştir (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 10). Ailenin ihtiyaç durumuna göre etin tamamı evde bırakılabileceği gibi, toplumda muhtaçların arttığı dönemde kurban etinin çoğunun hatta tamamının dağıtılması uygun olur.

Kurban derisi nasıl değerlendirilmelidir?

Kurbanın derisi, bir fakire veya hayır kurumuna verilmelidir. Hz. Peygamber, veda haccında Hz. Ali’ye, kurban olarak kesilen develerinin başında durmasını ve bunların derileri ile sırtlarındaki çullarını sadaka olarak vermesini, kasap ücreti olarak bunlardan bir şey vermemesini emretmiştir (Ebu Davud; Menasik, 20). Buna göre kurban derilerinin para karşılığında satılması, kurbanın kesimi veya bakımı için ücret olarak verilmesi caiz değildir. Derinin satılması halinde bedelinin yoksullara verilmesi gerekir.

Vekalet yoluyla kurban kesilebilir mi?

Kurbanı, kişi kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla başkasına da kestirebilir. Zira kurban mal ile yapılan bir ibadettir; mal ile yapılan ibadetlerde de vekalet caizdir.
Vekalet yoluyla kurban kestiren kişi, bulunduğu yerde ki birisine vekalet verebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekalet verebilir. Vekalet, sözlü veya yazılı olarak verilebileceği gibi telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir.

Kuyruksuz koyunlar kurban edilebilir mi?

Doğuştan kuyruksuz olan veya besili olması için küçük yaşta kuyrukları boğulmak suretiyle düşürülen koyunların kurban edilmelerinde bir sakınca yoktur. Ancak bir kaza ile değerini azaltacak şekilde kuyruğunun tamamı veya yarısından çoğu kopan hayvanın kurban edilmesi caiz değildir.

Ölmüş kimseler için kurban kesilir mi?

Son zamanlarda halkımız arasında yaygınlaşma eğilimi gösteren; “ölü kurbanı” veya “kabir kurbanı” diye isimlendirilen bir kurban çeşidi yoktur. Ancak, ölmüş birisi adına veya sevabı ölüye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir. Kurban borcu olup da hayatta iken vasiyet eden kişinin bıraktığı miras yeterli ise, mirasçıları tarafından vasiyetinin yerine getirilmesi gerekir. Vasiyeti yoksa, ölen kimseler için mirasçılarının kurban kesmeleri gerekmez. Ancak bir kimse, sevabını ölmüş bulunan anne veya babasına yahut diğer yakınlarına bağışlamak üzere, çeşitli hayır kurumlarına, fakir ve muhtaç kişilere bağışta bulunabileceği gibi, kurban da kesebilir.

Taksitle kurban alınabilir mi ?

Kişi, ister peşin ister taksitle olsun satın aldığı hayvanı kurban olarak kesebilir

Satın alınan kurbana, daha sonra başkaları ortak edilebilir mi ?

Kişi, mülkiyetinde olan veya kurban etmek amacıyla satın aldığı büyükbaş hayvana yedi kişiyi geçmemek şartıyla başkalarını da ortak edebilir.

Kurban yerine sadaka vermekle bu ibadet yerine getirilmiş olur mu?

Fıkhi hükmü ister vacip, ister sünnet olsun; kurban ibadeti belirli şartları taşıyan hayvanın usulüne uygun olarak kesilmesiyle yerine getirilir. Kurban bedelini yoksullara ya da yardım kuruluşlarına vermek suretiyle, kurban ibadeti ifa edilmiş olmaz. Şüphesiz Allâh Teâlâ’nın rızasını kazanmak niyetiyle, fakir ve muhtaçlara yardım etmek, iyilik ve ihsanda bulunmak da Müslüman’ın önemli vazifelerinden biridir. Ancak, bu iki ibadetten birinin diğerinin alternatifi olarak sunulması dini açıdan doğru değildir.
Nitekim Peygamber (a.s.) Efendimiz de, kurban meşru kılındıktan sonra her yıl kurban kesmiştir. (Buhârî, Hac 117, 119; Müslim, Edâhî 17).
Ayrıca hadisi şeriflerde kurban bayramında, Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağı ve kurban edilen hayvanın her unsurunun kişinin hayır hanesine yazılacağı ifade edilmiştir. (Tirmizî, Edâhî 1; İbnu Mâce, Edâhî 3).

Akika Kurbanı nedir?

Yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana, “akika” adı verilir. Akika kurbanı kesmek müstehaptır. Akika kurbanı olarak kesilecek hayvanda, diğer kurbanlarda aranan şartlar aranır.
Akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir.
Akika kurbanının etinden ve derisinden, kurban sahibi dahil herkes istifade edebilir.

Şükür kurbanı ne demektir?

Temettu ve kıran haccı yapan kişilerin, aynı mevsimde hac ve umreyi birlikte ifa ettikleri için, kestikleri kurbanlara şükür kurbanı da denilmektedir. Aynı şekilde kişi, arzu ettiği bir amaca ulaşması veya bir nimete nail olması sebebiyle şükür kurbanı kesebilir. Bu kurbanların etinden sahipleri de yiyebilirler.

Adak Kurbanı Ne Demektir?

Kurban adayan kişinin kurban kesmesi vaciptir. Eğer kişi adağını bir şartın gerçekleşmesine bağlamışsa, bu şart gerçekleşince kesmesi gerekir. Adak kurbanının etinden adak sahibi, usul ve furûu (neslinden geldiği ana, baba, dede ve nineleri…ile kendi neslinden gelen çocukları ve torunları..) yiyemeyeceği gibi, zengine de yediremez. Eğer kendisi yemek ister veya bu sayılanlardan birisine yedirmek isterse, o eti tartıp rayiç bedelini yoksullara vermesi gerekir.

İlahî Dinlerde Kurban

Kurban Arapça bir kelime olup sözlükte; bir şeye yaklaşmak ve yakın olmak demektir. Dinî terminolojide ise; kendisiyle Allah’a yakınlık sağlamak üzere ibadet amacıyla belirli zaman diliminde belirli cinsten ve usulüne uygun olarak kesilen kurbanlık hayvanı ifade eder. Bunun fıkıh kitaplarındaki karşılığı “Udhiye”dir. Hemen hatırlatalım ki kurban; tarih boyunca bütün semavi dinlerde ortak bir hüküm ve ibadet biçimi olarak yer almıştır. İslam dininde de; hali vakti yerinde olan müminlerin Kurban Bayramı günlerinde bu dinî görevi yerine getirmeleri emredilmiştir. Ayrıca hac ibadetini yapmak üzere kutsal topraklara giden müminler de kurban ibadetini haccın bir dinî vecibesi olarak ifa etmektedirler. Buna, “Hedy” veya şükür kurbanı denir. Temettu veya kıran haccını yapanlar Allah’a şükür amacıyla bu emri yerine getirmektedirler. Hacda kesilen bu kurbanların etleri, öncelikle harem bölgesi ve çevresinde bulunan muhtaç insanlara dağıtılmaktadır. Son 25 yıldan bu yana kurban etlerinin artması üzerine İslam Kalkınma Bankası aracılığı ile kurulan modern ve sağlıklı kesimhanelerde, hazırlanıp paketlenerek yardıma muhtaç yerlere gönderilmektedir. Bir yandan kurban etlerinin değerlendirilmesi diğer yandan da mağdur ve açlık içinde yaşayan insanlara bu yardımın ulaştırılması önemli bir fırsattır. Bu projenin hayata geçirilmesinde de ülkemiz adına Başkanlığımızın önemli katkıları olmuştur. Halen Diyanet İşleri Başkanlığımız, her yıl hacılarımızın kesecekleri kurbanları, organize ederek toplu halde İslam Kalkınma Bankası aracılığı ile değerlendirmektedir.

Esas itibarıyla kurban ilk kez; Allah’a yaklaşmanın ve rızasına uygunluğun bir işareti olarak Hz. Âdem ile iki oğlu döneminde ortaya çıkmıştır. (Maide, 27) Böylece diğer ilahî dinlerde de kurban; mali ve sosyal içerikli ibadet şeklinde meşru kılınmıştır. Daha sonra kurban konusunda en büyük sınav, Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail arasında geçmiştir. İnsanlık tarihinde bu kadar iz bırakan kurban konusu Hz. Muhammed (s.a.s.) döneminden itibaren kitap ve sünnete dayanan bir ibadet halini almıştır. Bu durumda kurban sadece bir hayvanın kesilmesi olayı değildir. Nitekim bu kuralın dışında her gün nice hayvan kesilmektedir. Şüphesiz ki bu kesimler bizim konumuzun dışındadır. Bunlar, kurban olarak isimlendirilemez. Çünkü kurban; sadece Allah’a karşı bağlılık, şükür ve teslimiyet amacıyla yapılır. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim de, kurbanın bir ibadet olarak bütün milletler için meşru kılındığını haber vermektedir: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını anarak kurban kesmesini meşru kıldık.” (Hac, 34)

Kurban Dua ve Paylaşmaktır

Her insanın kendisine verilen sayısız nimetlerden dolayı, Yüce Rabbine karşı bir şükür borcu vardır. Belki de kurban, bu sorumluluğu yerine getirmek ve O’nun sevgisini kazanabilmek için bir vesiledir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bayram günlerinde namazdan sonra hali vakti yerinde olan müminlerin bu ibadeti yerine getirmelerini teşvik etmişlerdir: “Âdemoğlunun bayram günü yapacağı ilk görev, bayram namazını kılmak, sonra kurban kesmektir.” (Buhari, Edahi, 1)

Evet, kurban bir nebze de olsa ihtiyaç sahiplerini sevindirmek ve onları hatırlamaktır. Allah’ın bize verdiği nimetleri fakir ve yoksullarla kardeşlik duyguları içinde paylaşmaktır. Samimi bir duygu, dua ve takva ile O’na ulaşmaktır. Gerçekten kurban; bizi yoktan var eden, yaşatan, sonsuz nimetleriyle donatan Allah’a yaklaştırır. Çünkü O’nun rahmeti ve ilmi, evreni kuşatmıştır. Nitekim Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail de kurban sayesinde Allah’ın emrine teslim olup boyun eğmişlerdir. Yüce Allah samimi bağlılıklarından dolayı onları övmüş ve bu örnek davranışın karşılığında mükâfatlandırmıştır. (Saffat, 102-110) İşte o gün bugündür durumu müsait olan müminlere bu görev, bir imtihan olarak verilmiştir: “Şimdi sen Rabbin için kulluk et ve kurban kes.” (Kevser, 2)

Hz. Peygamber (s.a.s.) de, kurban günlerinde iki adet kurban kesmiştir. Onları incitmeden kıbleye doğru yöneltmiş ve şu duayı yapmıştır: “İbrahim’in dininde bir muvahhit olarak yüzümü, yerleri ve gökleri yaratan Allah’a çevirdim. Ben, müşriklerden değilim. Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm, hiçbir ortağı olmayan ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. Ben, bununla emrolundum. Ben Müslümanlardanım! Ey Allah’ım; (bu kurban emri bize) sendendir ve senin rızan için (kurban ediyoruz). Ey Allah’ım! Bunu Muhammed’den ve Muhammed ümmetinden kabul buyur. Sonra Bismillahi, Allahüekber..” diyerek hayvanı kesmişti.

İslam, şefkat ve merhamet dinidir. Bu nedenle kesilecek kurbanlık hayvan incitilmemelidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in bu konudaki uygulamaları da bize ışık tutacak niteliktedir. Buna göre; Yüce Allah, her şeye güzellikle yaklaşmayı murat etmiştir. Kesilecek hayvan için önceden hazırlık yapılmalıdır. Zira İslam, yapılan işlerin ve ibadetlerin “güzellikle” yerine getirilmesini arzu eder. Buna göre; kurbanlığı bekletmemek, incitmemek, bıçağı keskin hale getirmiş olmak, onu kendisine göstermemek, kesim yerine eziyet vermeden götürmek, yavaşça yatırmak, mümkünse altına yumuşak şeyler sermek, bıçağı süratle çalmak, kesim bitince tamamen ölmeden derisini yüzmemek ve başka bir hayvanın gözleri önünde kesmemek tavsiye edilmiştir.

Kurban Sosyal İçerikli Bir İbadettir

Kurban; Allah’a yaklaşma arzusu ile yapılan mali ve sosyal içerikli bir ibadettir. Az önce ifade edildiği gibi Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in Allah’a karşı verdiği sınavın hatırasını tazelemektir. Aynı zamanda bu ibadetin ruhuna uygun olarak Allah’ın emrine boyun eğmek ve kulluk bilincini yenilemektir. Diğer taraftan kurban kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar. Sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur ve malını başkasıyla paylaşma imkânını verir. Kim bilir, bir taraftan aylarca et ve protein alamayan kardeşlerimize yardım elini uzatmaya vesile olur. Diğer taraftan da Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği gibi kesen kişi kurbandan elde ettiği manevi ecir ve samimiyetle Allah’ın rızasına ulaşır: “Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır, fakat O’na sadece sizin takvanız (samimiyetiniz) ulaşır.” (Hac, 37)

Niçin Vekâlet Yoluyla Kurban?

Her yıl ülkemiz ve yurt dışındaki vatandaşlarımız aracılığıyla yüz binlerce kurban kesilmektedir. Bu görevi ifa edenler onu, Allah rızası için ve ibadet amacıyla yerine getirmektedir. Belki de bazıları bu kurbanların değerlendirilmesinde sıkıntı bile yaşamaktadır. Çünkü herkes kurbanını ve etini daha iyi bir ortamda değerlendirmek ister. Özellikle günümüzde şehirlerde yaşayan insanların iş yoğunluğu, hijyenik mekân yetersizliği veya etin yurt içi ve yurt dışında ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması hususunda sıkıntılarla karşılaştığı bir gerçektir. Bu durumda; toplumu din konusunda aydınlatmakla görevli olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve bu teşkilatın hizmetlerini desteklemek amacıyla kurulan Türkiye Diyanet Vakfı on beş yıldan beri “Vekâlet Yoluyla Kurban Kesim Projesini” yürütmektedir.

Vekâlet Yoluyla Kurban Kesimi ve Sorumluluk

Kurban bir ibadettir. Kişi isterse bu ibadeti bizzat kendisi yerine getirir. Ancak ihtiyaç ve şartlara göre vekâlet vermek suretiyle de bu görevi ifa edebilir. Şu kadar var ki bu faaliyetin yürütülmesiyle ilgili bazı hususların açıkça belirtilmesinde zaruret vardır: “Zira vekâlet yoluyla kurban kesimi, bir yardım toplama kampanyası değildir ve olmamalıdır. Bu faaliyetin bilincinde olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıf yetkilileri kurbanı bir ibadet anlayışıyla ele almaktadır. Böylece yurt içi ve yurt dışından emanet edilen bütün kurbanlar dinî esaslara uygun olarak, vekâlet verenlerin adına ayrı ayrı ve mutlaka kesilmektedir. Kesilen kurbanların etleri ise; paraya çevrilmeden yurt içi ve yurt dışında, uygun, öncelikli ve ilgili yerlere bağışta bulunanların adına verilmektedir.”

Kurban Etlerinin Değerlendirilmesi ve Dağıtılması

Öncelikle şu hususu belirtelim ki tamamen dinî, hayri ve insani amaçlı olan vekâletle kurban kesim faaliyeti, tam bir sorumluluk anlayışıyla yürütülmektedir. Bu nedenle kurban bedellerini Başkanlığımıza ve Türkiye Diyanet Vakfına emanet edenlerin isabetli bir karar verdiklerini söyleyebiliriz. Zira bu kurbanların bir bölümü Et Balık Kurumu aracılığı ile bir bölümü ise, müftülüklerimizle istişare edilerek ihtiyaç duyulan il, ilçe ve köylerde kesilmektedir. Diğer önemli bir kısmı da yurt dışındaki büyükelçilik, başkonsolosluk, Din Hizmetleri Müşavirliği ve ataşeliklerin sorumluluğunda kesilmektedir.

Buna göre; yurt içinde hazırlanan etler; muhtaçlara, kimsesizlere, öğrenci yurtlarına, Kur’an kursu pansiyonlarına, düşkünlerin yurtlarına ve engellilere selamınızla birlikte teslim edilmektedir. Yurt dışında da aynı anlayış ve sorumluluk çerçevesinde etler taze ve paketlenmiş halde kurban sahiplerinin bir bayram ve kardeşlik armağanı olarak ilgililere yine selam ve dualarınızla birlikte ulaştırılmaktadır. Yeri gelmişken kurbanlarınızın ulaştığı bu kardeş ülkelerin ismini de hatırlatmakta yarar vardır. Bugüne kadar Yüce Allah’ın; “Kurban etlerinden yiyiniz ve fakirlere de yediriniz.” (Hac, 36) emri doğrultusunda birçok ülke ve akraba topluluklarına ulaşılmıştır. Bu ulaşım ve seçimde; açlık, yoksulluk ile iç çatışmaların yoğun olduğu Afrika ve diğer ülkelerdeki kardeş, soydaş ve dindaşlarımıza öncelik verilmiştir. Kurbanlarınızla duaların buluştuğu bu ülkeler; Sudan, Senegal, Etiyopya, Afganistan, Pakistan, Azerbeycan, Kuzey Irak, Türkmenistan, Abhazya, Makedonya, Litvanya, Moğolistan, Beyaz Rusya, Tataristan, Karabay, Balkarya, Karaçay, Çerkezya, Kırım, Kazakistan, Kırgızistan, Arnavutluk, Romanya ve Bulgaristan gibi yerlerdir.

Başkanlık ile vakfın birlikte yürüttüğü bu kardeşlik ve paylaşım merkezli hizmet artarak devam etmektedir. Bu hususta toplumu din konusunda aydınlatmakla görevli olan Başkanlığımıza ve her kademesinde çalışan arkadaşlarımıza önemli görevler düşmektedir. Müftü, vaiz, imam-hatip, Kur’an kursu öğreticisi ve müezzinler bu alanda büyük başarılar sağlayabilir. Yeter ki konuyu halkımıza anlatalım ve onları tam anlamıyla bilgilendirelim. İşte hayırda yarışma. İşte kurbanlarınızla dünyanın öteki yüzüne ve ucuna ulaşma. İşte kardeşlik. İşte sevgi, dostluk ve müstesna bir yardımlaşma örneği. Hali vakti yerinde olan duyarlı ve sorumlu kardeşlerimiz, elimizi çabuk tutalım. Yaklaşmakta olan Kurban Bayramında alacağımız kurbanın bedelini şimdiden hazırlayalım. Tam zamanıdır. Fırsatı kaçırmayalım. Hayra teşvik eden onu yapmış gibidir. Biz de gönüllü olarak akraba, dost, arkadaş ve komşularımızı bilgilendirelim. Onlarla birlikte bu hayır ve dua yüklü kervana katılalım. İyilikte ve takvada yardımlaşalım. Yurt içinde; il, ilçe müftülükleri, Diyanet Vakfı şubeleri, din görevlileri, yurt dışında ise; Din Hizmetleri Müşavirlikleri, ataşelikleri, din görevlileri ve dernek yöneticileri aracılığı ile veya kendimiz doğrudan kurban bedelini, gösterilen banka ve adreslere yatırıp makbuzumuzu almakta gecikmeyelim. Şimdiden bayramınız mübarek olsun. Kurbanınız makbul olsun.

Kurban İbadeti ve İletişim Boyutu

a) İbadet Boyutu

Kurban bayramı, İslâmiyet’in iki büyük bayramından biridir. Ramazan bayramı otuz gün tutulan oruçla irtibatlandırılırken kurban bayramı, adıyla özdeşleştiği “kurban” niyet ve eylemiyle Müslümanlar arasında kutlanır. İslâm inancına göre“Müslüman olmak” bir tercih meselesidir. Dolayısıyla insan hiç de kolay olmayan “imanî” bir olguyu gerçekleştirerek, yaşadığı hayatı bu seçiş çerçevesinde anlamlı hâle getirmek ister.

Eylemlerini formel ve informel ibadetler şeklinde sınıflandıran Müslümanın hayatında kurban formel ibadetler kategorisinde yer alır. Daha başka bir anlatımla, bir Müslümanın gerçekleştirdiği her eylem“ibadet” bilincine dönüştüğü zaman anlam kazanır. Bu sebeple her eylemin, yaratıcının rızasına yönelik olması gerekir. Eylemlere anlam ve lezzet katan “ibadet şuuru” içinde gerçekleştirilmiş olmasıdır. Bu şuurdan uzaklaşan eylemin “lezzet”i olmadığı gibi eylem de ruhsuzlaşır.

Müslüman, bütün yapıp etmelerini ibadet şuuruyla gerçekleştirmeyi yaratıcı ile sözleşmesi sırasında açıklamış, ve bu sözün takipçisi olacağını hür iradesiyle belirtmiştir. İşte bu inanç çerçevesinde maddî bir birikime sahip olan Müslüman bireyin, eylemlerinden biri de kurban ibadetidir. O, ya kurban ibadetini gerçekleştirir ya da maddî imkânlarını iyileştirerek gerçekleştirmeyi kendine amaç edinir. İkinci basamaktan birinci basamağa yükselmek istemesinin amacı, Allah’ın bir buyruğuna daha muhatap olma arzusudur.

b) İletişim Boyutu

Allah sözlerini (ayet) insanlara yönelterek onlarla iletişim kurmayı amaçlamaktadır. İletişim en az iki kişi arasında olacağına göre O’nun bu isteğine insanın cevap vermesi iletişim ortamını hazırlar. İletisine cevap verilmesi konusunda Allah kimseyi zorlamaz. Ancak aynı frekansı yakalayan herhangi bir birey, iletinin kendisine bir mesaj taşıdığına inanır ve bu mesaja cevap vermeyi arzu eder. Dolayısıyla bu isteklerin / isteklilerin çoğalmasıyla büyük bir site oluşur. İmanî (kalbî) ileti, olağan mesajlardan farklı bir özelliğe sahip olduğu için Allah ile insan arasında bir bağın oluşmasını mümkün kılar.

Allah kendisiyle olan bağın daha anlamlı hâle gelebilmesi için diğer bireylerle de ilişki kurulmasını ister. Bu ilişkinin anlaşılır ve gözlenebilir olabilmesi için de onun önüne “model insan”ı çıkartır. Biçimsel olarak diğer insanlardan farksız gibi görünen bu model insanı sevmeyi kendisini sevmekle özdeşleştirir; böylece insan kendine benzeyen model insana yönelir, onu tanımaya çalışır, tanıdıkça, bildikçe daha çok sever ve onunla gönül merkezli bir iletişime girer. Bu bağlamda kendine döner, kendini tanımaya başlar. Kendini tanıdıkça onunla örtüşmeyen davranışlarını terk eder. Böylece bireyler birbirlerine yaklaşırlar, birbirlerini tanırlar ve birbirlerini severler. Onu seven insan onun gibi olan, ona benzemeyi, onun yolundan gitmeyi kendine ilke edinenleri sevmeyi kendine amaç edinir.

Sevmenin elbette bir bedeli vardır. Çünkü bedelsiz sevgi olmaz. Sevgiliyi kendine tercih etmedikçe sevgi gerçekleşmez.Sevenin sevgisine,sevgili karşılık verir. Bir Müslümanın, Allah’a“görüyormuş gibi” inanması, O’nunla arasındaki iletişimin gücünü de ortaya koyar. Bu güç iletişim ağının sağa sola, yukarı aşağı bütün boyutlarını sımsıkı bir biçimde kuşatır. Çünkü yapılan her bir eylemin görünenin ötesinde bir anlamı vardır. Bir kısım insanların görünenin ötesine geçemeyip bazı eylemleri anlamlandıramaması bu yüzdendir. Kurban da bu tür ibadetlerden biridir.

İnsanların bir kısmı kurbanı et veya kavurma olarak görüyor. Dolayısıyla da birkaç gün içinde değişik mekânlarda binlerce hayvanın kesilmesini “vahşet” olarak değerlendirebiliyor. Boşuna denmemiş “Bütün ameller niyetlere göredir” diye. Siz bir şeyi nasıl görüyorsanız, o, sizin gördüğünüzden başka türlü görünmez. Oysa kurbanı bir ibadet şuuruyla değerlendirir ve gerçekleştirirseniz, orada vahşeti, merhametsizliği yaşamanız mümkün değildir.

İnsanlar yaptıkları ya da yaptırdıkları bir işten memnun kaldıklarında karşı tarafı teşekkür etmek veya hediye şeklindeki bir refleksle ödüllendirip, memnuniyetlerini çevrelerine anlatarak,onların “reklam”ını yapmaktan kıvanç duyarlar.Medenî bir atmosferi yakalamış bireyler ya da kurumlar, bu tür refleksleri paradan daha önemli görürler. Böyle bir durumda “müşteri”nin memnuniyeti işi yapan firmanın en büyük kazancı olur. Hatta birtakım firmalar, öncelikle yatırımı böyle bir “güven”e yapmayı daha akılcı bulurlar. İleriyi düşünen meslek sahibi bir insanın da en başta düşündüğü bu tür bir uygulamadır. Aksi ise açık gözlülük, hatta dolandırıcılık olarak değerlendirilir. Nitekim çağı iyi okumuş bir kısım kurum ve kuruluşların, özellikle de son yıllarda halkla ilişkilere önem vermesi bu düşünceden kaynaklanmaktadır.

İnsanlar arasında durum böyleyken Allah’ın bir kulunun kendine yakınlığını, samimiyetini görmezden gelmesi mümkün müdür? Allah en üstün varlık olarak yarattığı insanı çağlar üstüne çıkarmayı istemektedir. “Bana bir adım gelene ben yürüyerek gelirim, bana yürüyerek gelene ben koşarak gelirim” diyen yaratıcı, iyilikte, yardımda asgari şartların aşılmasını öngörmektedir. Allah’ın kuluna karşı yürümesi, koşması ona olan cömertliği, hak ettiğinden fazlasını vermeyi, işini rast getirmeyi, belâlardan korumayı istemesidir. Bunları anlamayan, anlamak istemeyen olmaz mı? Elbette olur. Zaten herkesin aynı seviyede olmaması bu yüzdendir.

Allah’ın bir sözüne daha muhatap olmak isteyen ve bu çerçevede kurbanı bir ibadet olarak gerçekleştirmeye gücü yeten Müslümanın, kurban ibadetini yerine getirmeyi istemekteki halinin ifadesini şöyle okuyabiliriz: “Allahım! Sen bana, sana kul olmanın yanında birçok nimet verdin. Ben onları yiyorum, içiyorum ve kullanıyorum, çoluk çocuğuma da istifade ettiriyorum. Bu kadar nimet karşısında teşekkürden acizim. Senin mesajının muhatabı olmak istiyorum. Sana yakın olmak istiyorum. Sana yakın olmanın yolunun da, senin gösterdiğin yol olduğuna inanıyorum. İşte onlardan biri de bana verdiğin nimetleri diğer kullarınla paylaşmamdır. Benim için kıymetli olan mallarımdan yine senin belirlediğin ölçüler çerçevesinde kurbanımı kesiyorum ve onu fakirlere senin rızanı kazanmak umuduyla ikram ediyorum. Bu nimeti tadamayanların da tatmasını istiyorum. Niyetimi, amelimi kabul et Allahım!”

c) İyilik Boyutu

Yapılacak iyiliğin “iyilik” (ihsan) özelliği taşıyabilmesi için herhangi bir karşılık beklemeden yapılması gerekir. Bu sebeple “iyi insan” daima başkalarına iyilik etme isteği duyar içinde. Kuşkusuz insandaki bu duygu doğuştandır, Allah tarafından verilmiştir. Bu yüzden esas sevilmesi gereken varlık O’dur.

Yaratılanın yaratandan ötürü sevilmesi bu yüzdendir. Eğer bunlar fark edilmez ve bu duyguların doğal gelişimine zemin hazırlanmazsa, sevgi olgusu insanın kendine veya onun yerine geçebilecek başka şeylere döner, bu durumda da bencillik ve benzeri duygular ortaya çıkar. Literatürel ve kalple ilgili olgular göz önüne getirildiğinde öne çıkarılması gereken, Allah’a mesajından dolayı karşılık vermek, nimetinden dolayı karşılık vermekten daha iyidir düşüncesidir. Bütün ibadetlerdeki amacın bu doğrultuda olması gerekir.

Kolay elde edilen, kolay ulaşılabilen bir nimet, onu bu şekilde elde edenler tarafından hiçbir zaman sorun olarak görülmez. Hatta nasıl elde edildiği konusuna da dönüp bakmaz. Bu yüzden birtakım insanî hallerle hallenmedikçe diğer insanları anlamak oldukça güçtür. Hayatın asgari ihtiyaçlarını kolay elde eden biri, daha rafine bir beslenmeyi düşünürken, karnını doyurmak için ekmek bulamayan bir kimsenin en büyük özlemi onu elde edebilmektir. İşte bu anlamda olanla olmayan, tadanla tadamayan insan arasındaki dengesizliklerden biri, kurban sayesinde ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

İnsan için et ve et ürünleri dengeli beslenmeyi sağlayan yiyeceklerin başında gelir. İlâhî ve tabii denge, meşrû olan her türlü yiyecekten gıda alarak beslenmeyi öngörür. Ekonomik bir düzey yakalamış insanların beslenmelerinin en önemli kısmını bu tür ürünler oluşturur. Günümüzde et ürünlerine doymuş insanlar başka rafine yiyecekler ararken, onların doyduğunu elde edemeyen, onları canı çeken milyonlarca insan vardır. Yemeden yemiş gibi, tatmadan tatmış gibi olmak herkesin harcı olmadığına, böyle bir durumu kimseden beklemeye hakkımızda olamayacağına göre, herkesin aynı basamakları çıkmak istemesi kadar doğal bir durum yoktur.

Fakir diye adlandırılan insanların en önemli ihtiyacı gıda, yani çoluk çocuğunun beslenme konusundaki ihtiyacıdır. Bu yüzden nefislerin tatmini çok önemlidir. Hiçbir ihtiyaç onun önü ne geçemez, geçmemelidir. Allah bu durumun önemini hatta vehametini bildiği için zekât ve benzeri yardımların yanı sıra kurban ibadetinin gerçekleştirilmesini ister. Bunlar göz önüne getirildiğinde kurbanı bir “kavurma şöleni” gibi düşünmek anlamsız ve yersizdir.

Günümüz Türkiyesi’nde kurban ibadeti, iç ve dış yardımlar açısından önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Elbette değişik niyet taşıyan,farklı uygulamalarda bulunan insanlar olacaktır.Sadece bunları göz önüne getirip, kurbanın psikolojik ve sosyolojik yönünü görmemek yanlış olur. Sadece kurban bayramında et yüzü gören, eti tadan ve dolayısıyla nefsini körleten insan sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.

Formel ibadetlerdeki çeşitliliğin de herhalde bir sebebi (hikmet) vardır. Müslümanın hayatında bunlar en genel anlamda bedensel bir özellik taşırken, zekât ve kurban gibi ekonomik şartlarla ilgili olanlar da önemli bir yer tutmaktadır. Hem biyolojik hem de psikolojik yönü bulunan insanın gerçekleştirdiği ibadetlerin de benzer özellikler taşıması doğaldır. İslâmiyet,“insan”ı esas alan ve onun ruhen gelişmesini, olgunlaşmasını amaç edinen bir yolun adıdır.Tatmayanın bilmemesi gibi herhangi bir şeyin birden olgunlaşması da tabii oluşuma aykırıdır.

Eylemlerini ibadet bilincine yükseltmiş bir Müslümanın hayatının anlamlı duruma gelebilmesi için elinde bulundurduğu / Allah’ın sınamak için ona verdiği imkânlardan başkalarını da yararlandırması gerekir. Kurbanın özellikle “kurban” olarak anılmasının sebebini, insanın anlamaya çalışması inkârından daha kârlıdır. İlâhî terminolojide yardımın her türlüsünün teşvik edilmesinin yanı sıra, bir kısmının da ismen anılması boşuna olmasa gerekir. Aslında iyilik ve kötülüğün değişkenliği düşünüldüğünde kurbanı anlamakta hiç güçlük çekmeyiz. İbadet niyetiyle ve farklı amaçlarla yapılan yardımlardaki çeşitlilik iletişim mantığının ve olgusunun doğal bir sonucudur.

d) Estetik Boyutu

1. Üslûp estetiği

Kurban kesmeyip onu yardıma dönüştürmek uygun olur mu? Söz gelimi onun parasını Müslüman bir fakire vermek gibi. Kur’an’da kurbanla ilgili yerlerde “kurban kesiniz veya yardım ediniz” gibi iki anlamlı bir ifade söz konusu olmadığına göre bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değildir. Allah yapılmasını istediği ibadetin özellikle adını belirtmiştir. Diğer yandan da insanların birbirlerine yardım yapmasına engel bir durum söz konusu değildir. İstenilen zamanda istenildiği miktarda yardım yapılabilir. Bu durum kişilerin bireysel tercihidir.

“Mümin olma” iddiasında olan ya da mümin olduğunu öncelikle Allah’a ve sonra da insanlara deklare etmiş bir müminin yapması gereken, bu yöndeki sözünün gereğini yerine getirmesidir. Her niyet ve onun bir sonucu olan her eylem kendi bağlamında güzeldir. Dolayısıyla bir şey başka bir şeyin yerine geçemez. Çorba içildiği zaman su içilmiş olmaz. Yapılan her eyleme ibadet bilinci kazandırılır, hatta kazandırılması gerekir; ancak işlerinizi bu şuurla yaptığınız zaman bir ibadeti gerçekleştirirsiniz, fakat namaz kılmış olmazsınız. Çünkü namazın kılınmış olabilmesi için, o eylemin gerçekleştirilmiş olması gerekir.

Sadece kurbanla ilgili değil hayatın her alanında kanun ve kural koyucunun aksine, kuralları bireyler kendilerine göre belirlemeye kalkışırlarsa orada kaos meydana gelir. Bu durum tabiattaki düzende, devletlerin yapısında, çeşitli kurum ve kuruluşların işleyişinde olduğu gibi, dinin gereklerini yerine getirmede de öyledir. Bir zaman gelir, vergisini vermekle yükümlü olan vatandaş “Devletin vergiye ihtiyacı kalmadı” ya da “Verdiğim vergiler isabetli yerlere gitmiyor, öyleyse verilmesi gereken yerlere kendim vereyim” demeye başlar. Oysa hayatın her alanında ince bir ayar vardır. Bunların anlaşılabilmesi için, tabii oluşuma uygun olarak yorumlanması gerekir. Söz gelimi, insanlar yer altı ve yer üstü araştırmaları yapmadan, görünümünü beğendikleri mekânlara sorumsuzca yerleşmenin bedelini, doğanın dengesini bozmak suretiyle ağır bir biçimde ödemektedir.

Kurban ibadeti, farz vâcip veya sünnet gibi kavramlarla ifade edilmesiyle değerinden, öneminden bir şey kaybeder mi? İnsanın, Allah’ın mesajına karşılık vermek istemesi, görünenin ötesindeki bir hadise midir? Bir tarafta Hz. Peygamber’in hayatı, “Kur’an’ın ete kemiğe bürünmüş şeklidir” diye ifade edilirken, diğer tarafta herhangi bir Müslümanın gerçekleştireceği bir eylemin “sünnet” çerçevesinde düşünülmesi onun önemini azaltır mı?

Model insan olan Hz. Peygamber’in, kurbanını bayram namazından önce kesen birine, namazdan sonra kesmesi konusunda uyarısı söz konusuyken ve kendisinin de kurban kestiğine dair bilgiler mevcutken, onun yolunu benimsediğini söyleyen bir Müslümanın farklı bir biçimde davranması ne kadar doğru bir davranış olur? Bu durum Allah’ın, “O her ne getirdiyse alınız,uyunuz” ilkesine de aykırı olmaz mı? İletiye muhatap olan insanın duraksaması, iletişim kopukluğuna sebep olduğu gibi sağlıklı bir iletişim ortamının oluşmasına engel olur.

Müslüman, işini bilerek ve en iyi bir biçimde yapan, başkalarının haklarına dikkat eden ve onları gözeten kimsedir. Hz. Peygamber’in iman,İslâm ve ihsan kavramlarını birlikte anmasının Müslümanı tanımlama açısından önemi büyüktür. Müslümanın gerçekleştirdiği eylemlerin, imanî bir boyut kazanabilmesi için yapacağı işi iyi bilmesi kadar güzel yapması da önemlidir. Çünkü Allah yarattığı her şeyin ihsan özelliğine sahip olduğunu bildirmektedir. Bir eylemin farz olması onun yapılması açısından asgari şartıdır. İnsan hayatının anlam kazanabilmesi için de“zorunluluk” sınırının ötesine geçmesi gerekir.Böyle bir durum da kültürü, anlayışı, sevgiyi ve aşkı beraberinde getirir.

Biyolojik bir varlık olarak insanın birtakım zorunlu ihtiyaçları vardır: Yemek, içmek, giyinmek,çoğalmak gibi. Bunları karşılama konusunda zorunluluk sınırı aşıldığında insan oluş süreci başlar, çünkü bu anlamdaki ihtiyaçlar insanın biyolojik yönünün gereksinimleridir. Farz diye nitelenen durum da bundan farklı değildir. İnsanî olguyu gerçekleştirmiş bir Müslüman için farzlık,vâciplik bu bağlamda değerlendirilir. Müslümanın estetik kaygısı bu sınırın aşılmasıyla kendini belli eder, dolayısıyla her eylemi güzeldir, güzel olmak durumundadır. Güzelliğin taklidi güzellik hazzını vermez. Farz, vâcip, sünnet gibi kategorik ayırımlar ona ihtiyaç duyanlar içindir. Hz.Ali’nin dediği gibi, “İnsanlar işlerini ihsan ile yapmalarına göre değer kazanırlar.”

İster formel ister informel ibadet olsun bütün eylemlerde farz olan asgari ölçünün ötesine geçilmesi gerekir. Bu durum bir sevgi işidir, şevk işidir. Yapılan eylemin hazza dönüştürülmesi,heyecan duyulması insan olmanın ve Müslüman olmanın önemli bir göstergesidir. Günah işleyenin günahından haz aldığı bir realite iken, bir Müslümanın yaptıklarından zevk almaması düşünülemez.

2. Yöntem Estetiği

Bugün Türkiye’de özellikle de büyük şehirlerde kurbanın kesim biçiminde ciddi sorunlar vardır. Bu ibadetin yerine getirilmesi kadar yöntemleri de önemlidir. İmanî bir görevin ifası özellikle edebi zorunlu kılar. Her alandaki bozulmaya paralel olarak bu konuda da birtakım gevşemelerin olduğu görülmektedir.

Türkiye’de özellikle dar çevrelerde kurbanlıklara karşı olağan üstü bir duyarlılık söz konusudur. Kurban bayramından önce temin edilen ya da var olanlar içerisinden ayrılan kurbanlığın evdeki bakımı apayrı bir özellik taşır. Sabah kalkılır kalkılmaz onun ihtiyaçları karşılanır, küçük çocuklar kendi yiyeceklerini onunla paylaşırlar. Hatta annelerinden gizli olarak temin ettikleri yiyecekleri de götürüp ona verirler. Ev halkından biri gibi kucaklanır, öpülür, sevilir. Kesim vaktine kadar ona karşı ilgi bütün yoğunluğu ile devam eder. Kurban kesime hazırlanırken de oyunun bir parçası gibi gözleri bağlanır ve hüzünlü bir atmosfer içinde kesim gerçekleştirilir. Çocuk onun kesimini vahşet olarak görmediği gibi korkmaz da. Kesilmeden önceki özen, kesilirken de gösterir. O herhangi bir hayvan değildir,“mübarek bir hayvandır.” Allah’ın onlara bir lütfudur, eti de komşularla, fakirlerle, misafirlerle cömertçe paylaşılır. “İnsan olma” basamağını aşmış bir Müslümanın kurbana bakışı işte bu duygusallık ortamında gerçekleşir. Kurban merhametin, paylaşmanın, acımanın doruk noktasını oluşturur. Bu ibadet sayesinde bütün insanî duygular iç içe yaşanır.

Son yıllarda şehirlerin büyümesi, kalabalıklaşması ve insanların eğitim düzeylerinin yükselmesiyle geçmişten getirilen birtakım eylemlerin sorgulanmaya başlandığını görüyoruz. Bunlardan birisi de özellikle büyük şehirlerde kurbanlıkların kesim biçimidir. Küçük yerleşim birimlerinde insanları rahatsız etmeyen bir hareket, büyük şehirlerde rahatsız edici bir boyut kazanabilmektedir. Söz gelimi kurbanlıkların şehir merkezlerinde dolaştırılması yüzünden onların kokuları ve rastgele yerlere pislemeleri insanları rahatsız etmektedir. Hatta hiç de hoş olmayan manzaralarla karşı karşıya kalınmaktadır.

Kurban ibadeti maddî ve mânevî bütün oluşum ve yönleriyle insanın Allah ile, insanın insanla, insanın kurbanla, insanın kurbanlıkla iletişimini sembolize eden bir ibadettir. Mümin ve Müslümanın yüzünün ak olabilmesi için bu iletişimi akıllı ve şevkli bir hâle dönüştürmesi gerekir.
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)