Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Namazlardaki Mudrik, Mesbûk ve Lâhik Nedir?
#1
   

Namazdaki Mudrik,  Mesbûk ve Lâhik Nedir?


Mudrik


Mudrik, Namazın başından sonuna kadar fasılasız olarak imama uyan ve bütün rekatları imam ile beraber kılan kimsedir. İmama ilk rekatın rukûsunda yetişen, o rekata yetişmiş ve mudrik adını almış olur.
Lâhik

Lâhik, namaza imam ile beraber başladığı halde kendisinde bir abdestsizlik hali arız olup da tekrar abdest alıp namaza yetişerek imâma uyan kimsedir.
Mesbûk

Mesbûk, bir rekat kılındıktan sonra imama uyan kimsedir ki, son oturuşta dahi imama uymuş olsa yine mesbûk sayılır.

İmama birinci rekatte yetişemeyen ve daha sonraki rekatlerde ona uyan kimse. Namaza sonradan yetişen kimse birinci rekattan sonra ve son oturuşta imam selâm vermeden önce imama uyan kimse cemaatle kılınan namaza yetişmiş olur ve mesbûk hükümlerine tabi bulunur. Bu duruma göre mesbuk, iki rekatlı namazda ikinci rekât ve son oturuşta; dört rekâtlı namazda iki, üç ve dördüncü rekâtta veya son oturuşta üç rekâtlı namazda ise; iki ve üçüncü rekâtlarda veya son oturuşta imama uyan kimsedir.

Mesbûk hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:

Mesbûk, imama sesli okunan bir rekatta yetişmişse "Sübhaneke"yi okumaz, tekbir alıp, susar. İmam ile birlikte son oturuşta yalnız "et-Tehiyyât"ı okur, imam selâm verince kalkar, eûzû-besmeleden sonra, Fatiha ile bir miktar Kur`an okur ve geri kalan rek`atleri tamamlar. İmama rükûda veya secdelerde yetişirse; duruma bakar. Eğer "Sübhaneke"yi okuyunca, rükû veya secdeden bir bölümüne yetişebileceğine kanaat getirirse, bunu ayakta okur. Aksi halde imama uyar ve Sübhaneke`yi okumaz. İmama oturuşta yetişirse Sübhaneke`yi okumaz, başlangıç tekbiri alıp, oturur (el-Fetâvâl-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 90, 91).

Mesbûk, son oturuşta teşehhüd miktarı oturduktan sonra, aşağıdaki durumlarda imamın selâm vermesini beklemeksizin ayağa kalkabılir:

a) Mesbûkun, ayağındaki mestinin, mesih süresinin sona ermesinden korkması (bk. "mesh" mad.).

b) Özür sahibi olan mesbûkun, namaz vaktinin çıkmasından korkması (bk. "özür" mad.).

c) Cuma namazında, ikindi namazı vaktinin girmesinden korkması.

d) Bayram namazlarında, öğle vaktinin girmesinden veya sabah namazında güneşin doğmasından korkması.

e) Abdestinin bozulacağına kanaat getirirse, artık ne imamın selâmını ve ne de yanılma secdesini yapmasını beklemez.

f) Mesbûk, imamın selâmını beklerse, önünden insanların geçeceği kanaatine varırsa yine teşehhüdden sonra kalkabılir.

Bir sebep ve özür olmadığı halde teşehhüdden sonra kalkarsa, namaz geçerli olur. Fakat bu tahrimen mekruhtur. Teşehhüd miktarı oturmadan kalkarsa, caiz olmaz. Mesbûk, imamın selâmından önce, namazını tamamlasa ve selâmda imama uysa, mümkün ve caizdir (el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 91).

Namazların özelliğine göre, imama birinci rekâtten sonra uyân kimselerin, eksik kalan rekâtları tamamlarken karşılaşması mümkün olan durumları şöylece ifade edebiliriz.

1) Sabah namazının ikinci rekâtında imama uyan kimse, tekbir alıp susar. Son oturuşta "et-Tehiyyâtü"yü okur, imam selâm verince ayağa kalkar ve imamla birlikte kılmadığı ilk rekâtı kılmaya başlar. Sübhaneke`den, Eûzü ile besmeleden sonra Fâtiha ile bir miktar daha Kur`an okur, rukû ve secdelerden sonra oturup et-Tehiyyât ile Salavatı ve Rabbenâ Âtinâ dualarını okuyarak selâm verir.

2) Mesbûk, akşam namazının son rekâtında imama uysa; Sübhâneke`yi okur, imamla beraber o rekâtı kılıp teşehhütte oturur, sonra kalkar, Sübhaneke ile Eûzü ve Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar daha Kur`an okur, rükû ve secdelerden sonra oturur, yalnız et-Tehiyyât`ı okur, sonra Allahü Ekber diyerek ayağa kalkar, sadece Besmele ile Fatiha ve bir miktar daha Kur`an okuyarak rükûya ve secdelere varır, bundan sonra son kadeyi (oturuş) yaparak selâm ile namazdan çıkar. Bu halde üç defa teşehhütte bulunmuş olur. Bununla beraber mesbûk, ikinci rekatın sonunda teşehhütte yanlışlıkla oturmayacak olsa kendisine sehiv (yanılma) secdeleri gerekmez. Çünkü bu rekât, onun yönünden birinci rekât mesabesindedir.

3) Mesbûk, dört rekâtlı namazlardan birinin dördüncü rekâtında imama uysa, imam ile teşehhüde oturduktan sonra kalkar, Sübhaneke`yi, Eûzü ile Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar daha Kur`an okur, rükû ve secdelerden sonra oturur, yalnız et-Tehiyyât`ı okur. Sonra kalkar, Besmele ile Fâtiha`yı ve bir miktar daha Kur`an okuyup rükûa, secdelere varır, oturmaksızın ayağa kalkar,sadece Besmele ve Fâtiha ile bir rekat daha kılarak son oturuşu yapar, et-Tehiyyât ile Salavat ve Rabbenâ Âtinâ dualarını okuyup selam verir.

4) Mesbûk, dört rekatlı namazların üçüncü rekatından itibaren imama uysa onunla beraber son oturuşta yalnız et-Tehiyyât`ı okur, sonra kalkar, Sübhaneke`yi ve Eûzü ile Besmele ve Fâtiha ile bir miktar daha Kur`ân okuyup rükûa ve secdelere varır, sonra kalkar, yalnız Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar daha âyet okuyarak yine rükûa, secdelere varır, teşehhüde oturur, et-Tehiyyât ile Salevâtı ve Rabbenâ Âtinâ duası okuyarak selâm ile namazını bitirir.

5) Mesbûk, dört rekâtlı namazların ikinci rekâtında imama uyacak olsa, üç rekâtı imam ile beraber kılmış olur, teşehhütten sonra ayağa kalkar, Sübhaneke`yi ve Eûzü ile Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar âyet okur, rükû ve secdeleri yapar, son kadeyi yaparak namazını selâm ile tamamlar.

6) İmama rükûda iken uyan kişi, o rükûun ait olduğu rekâta yetişmiş sayılır. Fakat imamı secde halinde bulan kimse, hemen secdeye varırsa da bu secdenin ait olduğu rekâtı kaçırmış sayılır. Binaenaleyh o rekâtı yukardaki tariflere uygun olarak kazâ etmesi gerekir.

7) Mesbûkun kazâ edeceği rekâtlarda başkasına uyması, başkasının da bu durumda mesbûka tabi olması caiz değildir. Mesbûk bu hususta tek başına namaz kılan sayılmaz. Fakat bir mesbûk, ne kadar rekât kazâ edeceğini unutup da kendisiyle beraber mesbûk bulunan bir şahsın ne kadar kazâ edeceğini mücerred olarak göz önüne alsa bununla namazının sıhhatine bir noksanlık gelmez.

8) Mesbûk, namazını yeniden kılmak niyetiyle tekbir alacak olsa önceki tekbir ile başlamış olduğu namazı bozmuş olur. Tek başına kılan ise böyle değildir, başka bir namaz kılmaya niyet etmedikçe aynı namaza yeniden başlamak niyetiyle alacağı tekbir, bu namazını bozmaz. Çünkü her iki namaz, tek başına kılana göre birbirinin aynıdır. Mesbûk ise kendi yönünden münferit (tek başına kılan); imama uyması bakımından da onun hakkında bu aynı durum yoktur.

9) Mesbûk, Ebû Hanîfe`ye göre de Kurban Bayramında teşrik tekbirlerini imam ile beraber alır, sonra ayağa kalkıp geri kalan rekâtları tamamlar. Halbuki Ebû Hanife`ye göre münferit, bu tekbirler ile mükellef (yükümlü) değildir. Binaenaleyh mesbûk, bu konuda münferit değil, muktedi (tabi olan, uyan) durumunda kabul edilmiştir.

10) Mesbûk, imam daha selâm vermeden tahiyyâtı okuyup bitirmiş olsa bir görüşe göre şahâdet kelimesini tekrar eder, bir görüşe göre de susar. Bu hususta sahîh olan, mesbûkun tahiyyâtı yavaş yavaş okumasıdır. Birinci oturuşta imamdan önce teşehhüdü bitirmiş olan bir muktedi (imama uyan kişi) de susar, teşehhüdde bulunmaz.

11) İmam yanlışlıkla beşinci rekâta kalktığı gibi mesbûk da kendisine tabi olarak ayağa kalksa, bakılır; eğer imam, dördüncü rekâtta oturmuş ise, mesbûkun namazı bu ayağa kalkışla bozulur; fakat imam, dördüncü rekâtta oturmamış ise, beşinci rekâtta secdeye varmadıkça mesbûkun namazı bozulmaz.

12) Bir mesbûk, aynı zamanda lâhik de olabilir, Şöyle ki: İmama sonradan uyan kişi, uyku veya abdestsizlik meydana gelmesi gibi bir sebeple rükünlerden veya rekâtlardan bir kaçını imam ile kılamayıp geçirse hem mesbûk, hem de lâhik * olmuş olur. Bu halde önce, ulaşamadığı için geçirdiği rekâtları okumayarak kazâ eder, sonra mümkün ise geri kalan namazda imama uyar, daha sonra da imama uymadan önceki bir veya birden fazla rekatı okuyarak kazâ eder. Önce bunları kaza edip, sonra namaz arasında geçirmiş olduğu rükünleri veya rekâtları kaza etmesi de câizdir. Fakat bu takdirde meşrû tertibi gözetmemiş olacağından günaha girmiş olur (bk. "Lâhik" mad.).

Sonuç olarak mesbuk ve lâhikle ilgili hükümlerin amacı, müslümanları cemaatle namaza teşvik etmek ve namaza vaktinde yetişemeyenlere veya namazın tümünü imamla birlikte kılamayanlara kolaylık sağlamaktadır. İslâm`da cemaatle namaza büyük önem verilmiş ve yalnız başına kılınacak bir farz namaza göre, cemaatle kılınacak böyle bir farz namaza yirmi yedi derece ecir olduğu haber verilmiştir (Mesbûk için bk. Molla Hüsrev, Durarul-Hukkâm, İstanbul 1307, I, 92 vd.; el-Fetâvâl-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 90 vd.; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Mısır 1389/1970, I, 377 vd.; Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 186 vd.).



Mesbûk Hakkında Meseleler

Mesbûk hakkında aşağıdaki meseleler ortaya çıkar. Mesbûk, imam selam verdikten sonra edâ edeceği rekatlarda imam ile kılıyormuş gibi râbıtalı bir şekilde namazını tamamlar.
Örnek: Bir kimse sabah namazının ikinci rekatında imama uyacak olsa, mesbûk olmuş olur.

Mesbûk aldığı tekbirden sonra sukût eder. İmam ile beraber son oturuşta yalnız “ElTahiyyâtu” okur. İmam selam verince, kendisi ayağa kalkar ve imam ile kılmamış olduğu ilk rekatı imam ile kılıyormuş gibi râbıtalı bir şekilde kılmaya başlar. “Subhânake duâsı ve Eûzu-Besmela’dan” sonra ElFâtiha Sûresi ile bir miktar daha Gur’ân-ı Kerîm okur. Sonra rukû ve secde yapar. Secdeden kalkınca son oturuş’a(kâde-i âhire) durur ve ElTahiyyâtu, Salli-Bârik ve Rabbenâ Âtinâ ve Rabbenâ İğfirlî duâlarını okuyarak selâm verir.
Akşam namazının ikinci rekatında imama uyan kimse de birinci rekat hakkında bu şekilde hareket eder.
Mesbûk, dört rekatlı namazların üçüncü rekatından başlayarak imama uysa, imam ile beraber son oturuşta yalnız “ElTahiyyâtu” duâsını okur. İmam selam verdikten sonra kalkar, Subhânake, Eûzu-Besmela, ElFâtiha Sûresi ve bir miktar daha Gur’ân-ı Kerim’i okur. Rukû ve secdelere varır, sonra kalkar yalnız Eûzu-Besmela ile ElFâtiha Sûresini okur. Biraz daha Gur’ân-ı Kerîm okur. Yine rukû ve secdelere gider. Teşehhud’e(son oturuş) oturur. ElTahiyyâtu, Salli-Bârik ve Rabbenâ Âtinâ ve Rabbenâ İğfirlî duâlarını okuyarak selam ile namazını tamamlar.

Mesbûk, dört rekatlı namazların ikinci rekatında imama uyacak olsa, üç rekatı imam ile kılmış olur. Teşehhüd’den(son oturuştan) sonra imam selam verince ayağa kalkar. Subhânake duâsını, Eûzu-Besmela’yı, ElFâtiha Sûresi ve ekleyeceği âyetleri okur. Rukû ve secdeye varıp son oturuşu yapar. Selâm verip namazını tamamlar.

İmam rukûda iken, imama uyan kimse, o rukûya ait olan rekata yetişmiş olur. Fakat imamı secde halinde bulan kimse, hemen secdeye varırsa da o secdenin rekatına yetişmiş olmaz. Bunun için o rekatı yukarıda anlatıldığı şekilde edâ etmesi gerekir.

Mesbûk, imam selâm verdikten sonra “Allâhu Ekbaru” diyerek ayağa kalkar ve noksan kalmış olan rekatları tamamlar. İmam selâm vermeden mesbûk’un kalkıp noksan kalan rekatları kılmaya başlaması uygun değildir.

Bunun ile beraber imam, henüz selâm ile namazdan çıkmamış olunca, mesbûk’un teşehhüd(son oturuş) miktarı oturması lazımdır. Bundan önce kalkması caiz değildir.

    Mesbûk(İmama sonradan yetişen kişi): İmam sağa ve sola selâm verdikten sonra “Allâhu Ekbaru” diyerek ayağa kalkar ve kalan rekatlarını sanki imam ile beraber kılıyormuş gibi devam eder.

LAHİK KONUSU:

Lahik: Namaza imam ile beraber başladığı halde kendisine gaflet, uyku veya cemaatin çokluğundan dolayı bir zahmet arız olup veya abdesti bozan bir durum ile karşılaşıp da namazın tamamını veya bir kısmını imam ile kılamayan kimse.

Namazın başından sonuna kadar, aralıksız olarak imama uyan, bütün rek'atleri imam ile beraber kılan kimseye "müdrik", imama birinci rek'atın rükûundan sonra, imam selâm verinceye kadar, arada uyan kimseye de "mesbûk" adı verilir.

Lâhik, imamla birlikte kılamadığı kısım için, imama uyan kimse gibidir. Bu yüzden kaçırdığı rek'atleri kaza ederken, Kur'ân-ı Kerim okumaz ve kendi başına kıldığı rek'atlerdeki yanılmasından dolayı "sehiv secdesi" yapması gerekmez. Çünkü imamın arkasında namaz kılan cemaat kendi yanılmasından dolayı sehiv secdesi yapmaz.

İmama uyan cemaatten birisinin, namaz içinde abdesti bozulsa, meselâ, burnu kanasa, saftan ayrılır, namaza aykırı bir şeyle uğraşmaksızın hemen abdest alır, tekrar cemaate dönerek yetiştiği yerden imama uyar. Mümkün ise önce kaçırdığı rek'âtleri veya rükünleri kaza eder, sonra imama tabi olarak onunla selâm verir. Bir kimse, birinci rek'atın kıyamında uyuyup da imam secdeye vardığı anda uyansa, hemen rükûa varır, sonra secdeye vararak imama tabi olur. Bir yere dayanmaksızın vuku bulan, uyku hali gerçek uyku sayılmadığı için abdeste ve dolayısıyla namaza zarar vermez.

Lâhik, imama yetişemeyeceğini anlarsa, hemen imama tabi olur, imam namazdan çıkınca kendisi kaçırmış olduğu rek'atleri veya rükünleri kaza eder. Ancak hükmen imamın arkasında namaz kılmakta olduğu kabul edilerek bir şey okumaksızın eksik kalan rek'atleri tamamlar.

İmama ikinci rek'atte uyan bir kimse (mesbûk) abdesti bozulduğu için, bir veya daha fazla rek'atı kaçırsa, imam selâm verdikten sonra kaza edeceği ilk rek'atte kırâatte bulunması gerekir.

İmam sehiv secdeleri yapsa, Lâhik namazını henüz tamamlamamış ise, onunla beraber bu secdeleri yapmaz. Önce namazı tamamlar, ondan sonra bu sehiv secdelerini yapar (İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 277 vd.; ez-Zeylaî, Tebyînul-Hakaik, el-Emîriyye, III,137 vd.; İbn Âbidîn, Reddül-Muhtâr,Mısır, t.y., I, 500-560; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletuh, Dımaşk 1405/1980, II, 209, 210).

Korku namazında, namazı imama uyarak kılmaya başlayan ve iki rek'atlı namazda ilk rek'atı, üç veya dört rek'atlı namazda ise, ilk iki rek'atı imam ile beraber kılan birinci grup, ikinci secdeden veya birinci oturuşta "tahiyyât"tan sonra düşman cephesine gider, ikinci grup gelerek, imam ile geri kalan re'katleri kılar, yeniden düşman karşısına gider. İmam kendi başına selâm verir. Birinci grup, döner gelir, namazını kıraatsız olarak tamamlar, selâm verir.

İşte bu grup "lâhik" hükmündedir. İkinci grup namazlarını imamdan sonra kıraatle tamamlayıp düşman cephesine yeniden gider (bk. "Korku Namazı"). Bu ikinci grup ise "mesbûk" hükmünde olduğu için namazını kıraatla tamamlar.

Ancak her lâhikin yukarıda açıklandığı şekilde namazı tamamlaması güç olduğu için, lâhiklerin eksik kalan namazlarına yeniden başlamaları daha uygun görülmüştür.


Cemaatle namaz kılarken abdesti bozulan kimsenin, namazı kaldığı yerden kılabilmesi konusunda, bu meselenin cevâzıyla ilgili şartlar:

a) Meydana gelen hadesin abdesti gerektirmesi,

b) Nadir olaylardan olmaması,

c) Hadesin meydana gelmesinde şahsın ihtiyar ve iradesinin bulunmaması, yani ihtiyarı dışında meydana gelmesi, (Bahr-i Râik / îbn  Nüceym.)

O halde namazda iken kasten idrarını akıtır, ya da büyük abdestini bozar veya yellenir ya da buna benzer bir fiili kasten meydana getirirse, artık alacağı abdestle kılmakta olduğu namazı kaldığı yerden değil, yeniden kılması gerekir. Çünkü kasde dayalı abdest bozma namazı bozmuş sayılır.

Kasden yapmaz da ancak meydana gelen hades guslü gerektirirse, o takdirde de namaz bozulmuştur, yeniden kılması gerekir.

Bunun gibi, meydana gelen hades, bir insanın fiiliyle oluşuyorsa, yine o namazı iade etmesi lâzımdır. Ebû Yusuf bu görüşe muhalefet etmiştir. Ona göre kaldığı yerden kılabilir. Çünkü kendi fiiliyle değil başkasının fiiliyle hades vaki olmuştur.

Elinde olmayarak ağız dolusu kusuntu gelirse, abdest alıp kılmakta olduğu namazı kaldığı yerden tamamlar. Ancak bu arada konuşmaması gerekir.

Namaz kılarken kendi fiili olmaksızın abdesti bozacak bir durum meydana gelirse, meselâ:

Atılan bir taş başını yarıp kan akmasına neden olur veya hariçten birisi onun yüzündeki yaraya dokunarak irin akmasına sebep olursa, bu takdirde namaz bozulmuştur. Abdest alıp yeniden kılması gerekir. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göredir. (Şerh-i Tahavi.)

Namaz kılarken damdan düşen bir taş başını yarıp kan akmasına neden olursa, bu taş oradan geçen bir kimsenin yürümesinden dolayı düşmüşse, o takdirde namazı iade etmesi gerekir. Taş kendiliğinden düşmüşse, abdest alıp kaldığı yerden kılıp tamamlayabilir.

Bunun gibi ağacın altında namaz kılarken düşen bir meyve kan akmasına neden olursa, bu takdirde abdest alıp namazı kaldığı yerden kılabilir. Dilerse yeniden kılar.

Ama namaz kılarken ayağına bir diken batması veya alnını secdeye korken yine keskin bir taş ya da dikenin batması sebebiyle kan akarsa, bunda adamın kastı olmasa bile yine de o namazı iade etmesi gerekir. Çünkü daha önce namaz kılacak yere dikkat edip ona göre durmalıydı. Namazda iken sivrisineğin ya da başka bir haşerenin ısırmasıyla çıkıp akan kan abdesti bozduğu gibi namazı da bozmuş sayılır, yeniden kılması gerekir.

Namazda iken aksırır ya da öksürürken yellenirse, abdesti bozulduğu gibi namazı da bozulur; abdest alıp yeniden kılması gerekir. Sahih olan da budur. (Fetâvâ-yi Hindiyye.)

Kadın namaz kılarken tenasül cihazına yerleştirdiği bez kendiliğinden ıslak bir vaziyette düşerse imamların ittifakıyla kadın abdest alıp o namazı kaldığı yerden tamamlayabilir. Ama bezin düşmesini kendi hareketiyle sağlamışsa, o takdirde o namazı yeniden kılması gerekir. Ebû Yusuf'a göre, bu durumda da kaldığı yerden tamamlayabilir. (El-Tebyîn / Zeylai.)

Namaz kılarken vücudundaki kanlı bir çıban patlar da kan ya da irin akacak olursa, abdest alıp kaldığı yerden namazını tamamlayabilir.

Vücudundaki çıbanı sıkar veya dizindeki çıban rükû'a eğildiğinde ellerinin dokunmasıyla patlar ve kan akarsa, yeniden abdest alıp bozulan namazı iade etmesi gerekir. (El-Muhit / Radıyüddin Serahsî.)

Namazda bayılır veya cinnet getirir ya da kahkaha ile gülerse, abdest alıp yeniden namaz kılması gerekir. Bunun gibi namazda uyur veya ihtilâm olursa abdest alıp yeniden namaz kılar. Bu, istihsanî bir hükümdür.

Namazda iken elbisesine dirhem miktarı idrar serpilirse, abdest alıp yeniden namazını kılması gerekir. Zahir rivayet budur. (Şerh-i Tahavî.)

d) Şartlarından biri de, abdesti bozulunca hemen ayrılması,

Aksi halde bir rükün miktarı ya yerinde bekler, ya da bir rükün eda edip öylece ayrılırsa, namazı da bozulmuş sayılır. Yeniden kılması gerekir.

Bu durumda abdest almaya giderken veya dönerken Kur'ân'dan bir şeyler okursa, namazı yine de bozulur; iade etmesi vâcib olur. Sahih olan da bu görüştür. (Fetâvâ-yi Hindiyye.)

Abdest almaya giderken ve ondan dönerken tesbihte bulunursa, bu namazı bozmaz, kaldığı yerden tamamlayabilir. En sahih olan görüş ve ictihâd budur. (El-Tebyîn / Zeylai.)

İmam namaz kıldırırken, rükû'da abdesti bozulur, fakat o yine “Semiallahu limen hamidehu” diyerek başını kaldırır veya secdede abdesti bozulur, o bir rükün edâ etmeyi dileyerek Allahu Ekber diyerek başını kaldırırsa, hem kendisinin, hem cemaatin namazı bozulmuş olur. Ama bir rüknü yerine getirmeyi dilemeden böyle yaparsa, farklı iki görüş vardır. (El-Kâfi / El-Mervezi.)

İmam secdede iken abdesti bozulur ve o da Allahu Ekber diyerek başını kaldırırsa, namazı bozulmuş olur. Tekbir getirmeden kaldırırsa namazı bozulmaz, yerine bir adam geçirerek namazın tamamlanmasını sağlar. (Fetâvâ-yi Hindiyye.)

Uyuklayarak abdesti bozulur ve bir müddet sonra uyanırsa, yeniden abdest alıp namazı kaldığı yerden tamamlar. Ama uyandıktan sonra az da olsa bir süre beklerse, namazı bozulur. Yeniden iadesi gerekir. (Mi'racü'd-Diraye.)

e) Şartlardan biri de, abdesti bozulduktan sonra namaza aykırı bir fiilde bulunmaması,

O halde namazda abdesti bozulduktan sonra yürüyüp abdest almanın dışında başka bir harekette bulunur veya konuşur, güler veya bir şey yer ya da içerse namaz bozulur. Abdest aldıktan sonra yeniden kılması gerekir.

Namazda abdesti bozulduktan sonra yeniden abdest alırken avret yeri açılırsa, namazı bozulur, yeniden kılması gerekir. (El-Bedayiü1 / Kâsani.)

Ancak abdest alırken elde olmayan sebeplerle avret yeri açılır ve bundan sakınması mümkün olmazsa, Kaadı Ebû Ali En-Nesefîye göre, namazı bozulmaz, kaldığı yerden tamamlayabilir. (En-Nihaye - Fetâvâ-yi Hindiyye.)

Kadına gelince, namazda abdesti bozulduktan sonra abdest almak için kollarını sıvadığında namazı bozulur. Çünkü kollar avrettir. Sahih olan da budur.

Abdest almak için kuyu, yakında; çeşme ise uzakta olursa, en az külfetli olanı seçer. Ancak kuyudan su çekerek abdest alırsa, sahih olan şudur ki, namazını yeniden kılar.  Muhtar olan kavi de budur.

Namazda abdesti bozulduktan sonra çok yakın olan evine gitmeyip ondan biraz daha ötede olan çeşmeye giderek abdest alan kimsenin namazı bozulmuştur, yeniden kılması gerekir. Ama çeşmeyle evi arasında iki saf sığacak kadar az bir mesafe bulunursa, o takdirde namazı kaldığı yerden tamamlayabilir.

Evinde su bulunduğunu unutarak biraz öteki çeşmeye kadar uzanıp abdest alırsa, aradaki mesafe belirttiğimizden fazla da olsa, namazı kaldığı yerden tamamlayabilir. (Fetâvâ-yi Hindiyye.)

Abdest aldıktan sonra namaz kılmaya gelirken başını mesh etmediğini hatırlar da dönüp bunu yerine getirdikten sonra namazı kaldığı yerden tamamlayabilir. Ancak gelip namaza durduktan sonra bunu hatırlarsa, artık başını mesnettikten sonra o namazı yeniden kılar. (El-Hulasa - El-Mebsut / Serahsi.)

Abdest alıp ayrıldıktan sonra elbisesini unuttuğunu hatırlayarak geri dönüp alırsa, artık namazı hükümsüz olmuştur, yeniden kılması gerekir. (Tatarhaniyye.)

Abdesti mescidde namaz kılarken bozulur ve mescit içindeki su kabından abdest aldıktan sonra o kabı tek eliyle tutup namaz kılacağı yere taşırsa, namazı bozulmamış sayılır ve kaldığı yerden tamamlayabilir. Ama iki eliyle tutup taşıdığı takdirde namaz bozulmuştur, yeniden kılması gerekir. (El-Muhlt / Radıyüddin Sevahsî.)

Abdest almak için kilitli bulunan evini, açar, abdest aldıktan sonra hırsızlık endişesiyle kapıyı tekrar kilitleyip öylece namazı tamamlamaya gelirse, kaldığı yerden kılabilir. Böyle bir endişe olmadığı halde kilitlerse, artık o ilk namaz bozulmuştur, yeniden kılması gerekir. (El-Cevheratü'n-Neyyire.)

Namazda iken namaza mâni' olacak kadar necaset elbisesine dokunur, onu yıkarsa, bu necaset kendi bünyesinden meydana gelen bir necasetse namazı kaldığı yerden tamamlayabilir. Hariçten dokunmuşsa, namazı bozulmuştur, yeniden kılması gerekir. İmam Ebû Yusuf’a göre, hariçten de dokunmuş olsa, yine de namazı kaldığı, yerden tamamlayabilir.

Elbisesine namazda iken necaset dokunursa, hemen oracıkta elbisesini değiştirme imkânı varsa değiştirip namazı kaldığı yerden tamamlar. Necaset dokunan elbiseyle namazın az bir bölümünü yerine getirecek olursa, namaz bozulmuş sayılır. Namazı olduğu yerde bırakır da bir süre o vaziyette beklerse, hüküm yine böyledir. (El-Muhit / Serahsi.)

Namazda iken abdesti bozulduğu için abdest almak üzere ayrılır ve bu esnada kasten abdest bozacak bir fiilde bulunursa, artık o namaz bozulmuştur, yeniden kılınması gerekir. (Fetâvâ-yi Kaadıhan.)

f) Şartlardan biri de, semavi bir hades arız olduktan sonra geçmiş bir hadesin ortaya çıkmaması,

Buna bir misal verelim:


Ayağında mest bulunduğu halde namaz kılarken abdesti bozulur, yeniden abdest almak için ayrıldığında mestlerin süresi dolarsa, artık o namazı yeniden kılması gerekir. Sahih olan da budur. (Bahr-i Râik / îbn Nüceym.)

Bunun gibi teyemmümle namaz kılarken abdesti bozulduğu için yeniden abdest almak üzere ayrılır ve bu sırada suya rastlarsa, namazı bozulmuş sayılacağından onu yeniden kılması gerekir. (El:Muhit / Serahsi.)

g) Şartlardan biri de, cemaat halinde namaz kılarken abdesti bozulmuşsa, yeniden abdest aldığında -imam namazı bitirmemişse- gelip imama uyması gerekir. İmam namazı bitirmişse, artık dönmesine gerek yoktur. Şayet dönüp eski yerine gelirse, namazı bozulmuş olur, yeniden kılması gerekir.

İmam henüz namazı bitirmemişse, muktedi abdest aldıktan sonra eski yerine gelmesine gerek yoktur, ara yerde bir engel yoksa bulunduğu yerden imama uyup namazını tamamlar. (Bahr-i Râik / İbn Nüceym.)

Yalnız başına namaz kılarken abdesti bozulduğu, için yeniden abdest alan kimse, dilerse namazı evinde tamamlar, dilerse ilk namaz kıldığı yere döner. Dönmesi afdaldır. (El-Kâfî - Hâkim-i Şehid El-Mervezi.)

Bu konuda imam da münferit gibidir. Abdesti bozulduğunda yerine birini geçirip kendisi abdest aldıktan sonra, yerine bıraktığı imam namazı bitirmişse o artık dönmeyip olduğu yerde namazını tamamlar. Bitirmemişse, dönüp ona uyarak namazını tamamlar. (Şerh-i Vikaaye / Sadrü'ş-Şeri'a Ubeydullah.)

h) Namazda abdesti bozulduktan sonra üzerinde kazaya kalmış bir namazı hatırlamaması gerekir.

Abdesti bozulan kimse tertip sahibi olur da abdest aldığında kazaya kalmış bir namazı hatırlarsa, ilk başladığı namaz bozulmuş sayılır, vakit dar değilse önce kazaya kalmış namazı, sonra o namazı yeniden kılar. (Bahr-i Râik / İbn Nüceym.)

i) Şartlardan biri de, abdesti bozulan kimse imam olursa, yerine imamete elverişli olmayan bir kişiyi geçirmemesi gerekir. Meselâ:

Yerine imanı olmak üzere bir kadını geçirirse, namazı bozulmuş olacağından abdest aldıktan sonra yeniden kılması gerekir. Bu durumda cemaatin de namazı bozulur. (Bahr-i Râik / İbn Nüceym.)
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)