12-11-2019, 08:11 AM
Çocuklara Allah'ı Nasıl Anlatmalıyız
Çocuk Ruh Sağlığı Açısından Din Eğitimi
Psikolog Antonie Vergote, Din Psikolojisi isimli eserinde, çocukların doğuştan din
duygusuna sahip olduklarını söyler. İnsan sadece etten, kemikten ve kandan ibaret
maddî bir varlık değildir. Onu diğer canlılardan ayıran doğuştan sahip olduğu ruh
ve duygu zenginliğidir. İnsan sosyal bir varlıktır. Sevmek, sevilmek, bir inanca
sahip olmak, kendisini değerli ve güçlü hissetmek ister. Bu da ancak bir aileye,
bir topluma, bir vatana ve bir dine bağlı olmakla mümkündür.
Kuralsız toplum yoktur. Bir toplumu ayakta tutan kurallar bütününe hukuk diyoruz.
Hukukun olmadığı yerde anarşi, kargaşa ve kaba güç vardır. Hırsızlığı, haksız
kazancı, zayıfı ezmeyi, adam öldürmeyi, kısacası cana-mala-namusa tecavüzü
yasaklayan hukuk maddeleri kaynağını dinden almaktadır. Allah’ın elçisi bütün
peygamberler bu kuralları insanlara bildirmek ve toplum düzenini sağlamak için
gönderilmiştir. Helâl-haram, sevap-günah kavramlarını kullanmadan, yani dinî
kaynaklara başvurmadan çocuklara ahlâkî davranışlar kazandırmamız çok zordur.
Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatacağız?
Çocuklar hikaye ile anlatılan konuları daha kolay ve daha istekli öğrenirler.
Allah’ı ve sıfatlarını öğretirken Lokman(a.s.) ile oğlu arasında geçen konuşmaları
hikaye şeklinde anlatabiliriz. Ben çocuklarıma Peygamberimizi anlatırken çocukları
ne kadar çok sevdiğini torunları Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizden ve kızı
Fatıma anamızdan örnekler vererek hikaye şeklinde anlatmıştım. Keza gösterdiği
mucizeleri anlatırken de hikaye yolunu seçmiştim. Meselâ, sevgili Peygamberimiz ve
Hz. Ebu Bekir hicret için Sevr mağarasına gizlendiklerinde yaşanan örümcek ve
güvercin mucizesini hikaye suretinde anlattığımda, oğlum dört yaşındaydı. O kadar
hoşuna gitmişti ki, “Babacığım, bir daha anlat” demişti.
Lokman’ın(a.s.) oğluna yaptığı öğütlere baktığımızda ilk sırada “Allah’tan başka
ilâh yoktur” inancının geldiğini görüyoruz. “Lokman oğluna öğüt vererek:
Yavrucuğum, dedi, Allah’a ortak koşma, çünkü bu büyük bir haksızlıktır” (Kur’ân,
31:13). Biz de, bu âyetten hareketle, çocuklarımıza Allah’ın büyüklüğünü
anlatacağız. “Kâinatı, güneşi, yıldızları, ayı, dünyayı ve üzerindeki bütün
canlıları yaratan O’dur. Dünyanın en güçlü kralına da, küçücük sineğe de can veren
O’dur. Allah’tan başka ilâh yoktur. İbadete ve duaya lâyık ancak O’dur. Ancak
Allah’ın önünde eğilir (namaz kılar) ve gücümüzün yetmediği şeyleri O’ndan
isteriz. Eğer Allah’ı unutur, mal, para ve makam elde etmek için başkalarının
önünde eğilirsek Allah’a ortak koşmuş, büyük bir haksızlık yapmış oluruz.”
Lokman(a.s.) öğüdüne devamla, “Yavrucuğum, dedi, yaptığın en küçük bir iş (iyilik
veya kötülük) bir kayanın içinde, göklerde veya yerin derinliklerinde olsa dahi
Allah onu görür. Doğrusu Allah’ın her şeyden haberi vardır.” (Kur’ân, 31:16). Biz
de Lokman(a.s.) gibi, çocuklarımıza Allah’ın yaptığımız herşeyi gördüğünü,
aklımızdan ve kalbimizden geçen en gizli duyguları bildiğini, O’ndan hiçbir şeyi
gizleyemeyeceğimizi, iyi şeyler yaptığımızda çok hoşuna gideceğini ve bizi
seveceğini anlatmalıyız.
Sonraki âyetlerde, Lokman (a.s.): “Yavrucuğum,” der, “namazı kıl, (insanlara)
iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. İnsanları
küçümseyerek onlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah kendini
beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. Konuşurken sesini yükseltme, unutma
ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir. Doğrusu bunlar üzerinde durulmaya
değer şeylerdir” (Kur’ân, 31:17-19). Bu âyetlerde hem Allah’a, hem de O’nun
yarattığı insanlara karşı görevlerimiz sıralanmakta; adab-ı muaşeret kurallarının
bir özeti verilmektedir. Bunları çocuklarımıza anlatırken kelime ve
açıklamalarımızı onların yaşına ve anlayışına göre seçmemiz gerekir.
Sorulara Çocuk Mantığı ile Yaklaşmalıyız
Çocukların her konudaki sorularına cevap verirken yetişkin mantığı ile değil,
çocuk mantığı ile düşünmeliyiz. Yapacağımız küçük bir hata onların zihinlerini
karıştırmaya yetecektir. Çocuklar dört yaşına kadar ben-merkezci bir düşünceye
sahiptir. Canlı cansız ayırımı yapamazlar; onlara göre herşey canlıdır. Bu sebeple
masallarda geçen olayların tamamına inanırlar, uydurma olduğunu düşünmezler.
Okul öncesi eğitimde masalların ve dinî hikayelerin rolü büyüktür. Masal
kahramanlarının şahsında doğru davranışları öğretmek kolaylaşır. Çocuk kendisini
kahramanın yerine koyar, onunla özdeşleşir.
Çocuklar yaptığımız basit açıklamalarla yetinir, fazlasını merak etmezler. Bir
anne anlatmıştı: “Dört yaşındaki çocuğum bana, ‘Anne, dedi, neden Allah’ı
göremiyoruz?’ Ben de, ‘gözlerimiz küçük olduğu için Allah’ı göremeyiz,’ dedim.
Kendi kendine mırıldandı: ‘Evet, gözlerimiz küçük olduğu için Allah’ı göremeyiz.’
Bu cevap ona yetti, başka soru sormadı.” Büyük çocuklara bu açıklama yeterli
olmayabilir. “Niçin Allah’ı göremiyoruz, Allah nerededir, ne kadar büyüktür?” gibi
soruların cevabını vermemiz ve onların şüphelerini ve zihinlerindeki yanlış
imajları düzeltmemiz gerekir. Ben, on yaşında bu soruları soran oğluma karşılıklı
diyalog yoluyla cevap vermiştim. Önümüzde duran masayı göstererek sordum:
— Bu masa kendi kendine olur mu?
— Olmaz.
— Yani bunu yapan biri var, diyorsun.
— Evet.
— Şu giydiğimiz terlikler ve ayakkabılar da kendi kendine olmaz, değil mi?
— Olmaz.
— Onları kim yapıyor?
— Adamlar.
— Evet, adamlar yapıyor. Biz onlara ayakkabıcı diyoruz.
— Ayakkabı kendisini yapan ayakkabıcıya hiç benziyor mu? Ayakkabıcının ağzı, gözü,
kulağı, ayağı, kolu var, yürüyor ve konuşuyor. Ayakkabıya bakıyoruz, kendisini
yapan ustaya hiç benzemiyor, ne gözü var ne de kulağı, ne yürüyebiliyor ne de
konuşabiliyor, değil mi?
— Evet.
— Basit bir masa ve ayakkabı kendi kendine olmazken, gökyüzünde gördüğümüz güneş,
ay, yıldızlar ve üzerinde yaşadığımız şu dünya kendi kendine olur mu?
— Olmaz.
— Demek onları yapan, yani yaratan biri var. Kimdir O?
— Allah.
— Evet, dünyayı ve üzerinde yaşayan canlıları yaratan yüksek bilgi ve güç sahibi
Biri var ve biz O’na Allah diyoruz. Nasıl ayakkabıcı yaptığı ayakkabıya hiç
benzemiyorsa, Allah da yarattığı varlıklardan hiçbirine benzemez. Yemek, içmek,
uyumak, bir evde oturmak bize mahsus şeylerdir. Allah, bize benzemediği için
bunlardan hiçbirine ihtiyacı yoktur. Allah’ın varlığını biliyoruz, ama O’nu
göremiyoruz. Duyularımız, aklımız ve bilgimiz sınırlı olduğu için herşeyi göremez,
herşeyi duyamaz ve herşeyi bilemeyiz. Allah melekleri nurdan yarattığı için onları
da göremiyoruz.
Çocuklarımızı İbadete ve Duaya Nasıl Alıştırabiliriz?
Sembollerle düşünme, yani soyut düşünce tam gelişmediği için çocuklar yedi yaşına
kadar herşeye inanırlar. Dört yaşındaki bir çocuk için imkânsız diye birşey
yoktur, her şey mümkündür. “Dün gece, sen uyurken, gökten bir yıldız indi; seni
öpüp gitti” deseniz hemen inanır, bunun mümkün olamayacağını düşünmez.
Dört yaşındaki çocuklara ibadetler ve dua çok ilginç gelir, bizi taklit etmeye
çalışırlar. Bizimle birlikte namaz kılmak, dua etmek, oruç tutmak, camiye gitmek
çok hoşlarına gider. Yemeklerden önce ve sonra Allah’a verdiği nimetlerden dolayı
sesli olarak şükretmek, namazlardan sonra yine sesli olarak dua etmek; kendimiz,
eşimiz, aile büyüklerimiz ve çocuklarımız için iyi dileklerde bulunmak
yavrularımız üzerinde büyük tesir bırakır ve onları Allah’a yaklaştırır.
Küçük çocukların dil ve zihin gelişimi henüz yeterince olgunlaşmadığı için
soruların amacını tam olarak ifade edemezler. Bir gün çarşıda dolaşıyordum.
Annesinin kucağında, iki-üç yaşlarında bir erkek çocuğu parmağıyla camiyi
göstererek sordu: “Bu ne?” Annesi, “O bir cami,” dedi. Çocuk tekrar sordu: “Bu
ne?” Annesi yine aynı cevabı verdi: “O bir cami.” Çocuk istediği cevabı
alamadığını anlatmak için yine sordu: “Bu ne?” Anne sesini yükselterek ve
kelimelerin üzerine basarak, “O bir cami,” dedi. Anneye yaklaştım, “Hanımefendi,”
dedim, “çocuk caminin adını sormuyor; eve benzemediği için ne işe yaradığını
soruyor.”
Eğitimci yazar Cezmi Tahir Berktin, Okul Öncesi Eğitim isimli
kitabında kendi başından geçen bir olayı anlatıyor:
“Dört yaşındaki kızım, açlık grevine başlamış gibi, birdenbire yemek yememeye
başladı. Bizimle sofraya oturmuyor, ağzına bir lokma koymuyordu. Bütün
çabalarımıza rağmen sebebini öğrenemedik. Gece olmuş, yatma saati gelmişti.
Kucağıma alıp yatağına götürdüm. Başını okşayarak, ‘Seni seviyorum, yemek
yemeyişin beni üzüyor,’ dedim. Ağlayarak boynuma sarıldı: ‘Babacığım, ne olur sen
de yeme!’ dedi ve çocuk diliyle sebebini anlatmaya başladı. Meğer eşim, farkında
olmadan, bir eğitim hatası yapmış. Her anne gibi, bizim hanım da çocuğun
beslenmesini aşırı önemsediği için kızım soruyor:
— Anne, neden yemek yiyoruz?
— Büyümek için.
— Büyüyünce ne olacak?
— Yaşlanacağız.
— Yaşlanınca ne olacak.
— Her yaşlı gibi bir gün biz de öleceğiz.
Kızım, o küçük mantığı ile, ölümden kurtulmanın çaresini yemek yememekte buluyor.
‘Yemek yemesem büyümem, büyümezsem yaşlanmam, yaşlanmazsam ölmem’ gibi basit bir
mantık geliştiriyor.”
Berktin hocanın da ifade ettiği gibi, biz ne kadar saklasak da çocuk er veya geç
ölüm gerçeği ile yüzleşecektir. Çok sevdiği büyükannesi, büyükbabası veya arkadaşı
öldüğünde bize sormayacak mı: “Büyükannem (veya arkadaşım) nereye gitti?”
Vereceğiniz cevapta ahiret (cennet) inancı yoksa, ayrılık acısıyla dolu o küçük
yüreği nasıl teselli edeceksiniz? Omuzlar üzerinde taşınan bir tabutu görüp
sorduğunda ne cevap vereceksiniz?
Korkutarak Değil, Sevdirerek Eğitmeliyiz
Çocuklar dört-beş yaşına kadar rüya ile gerçeği birbirinden ayıramaz, düşüncelerin
ve hayallerin gerçekleşebileceğine inanırlar. Kardeşini kıskandığı ve içinden
ölmesini arzuladığı zaman, bunun gerçekleşeceğini düşünerek korkar, suçluluk
duygusuna kapılır.
Çocuğun yaramazlığından bıkan bir anne, “Beni çok üzüyorsun, bir gün üzüntüden
öleceğim” diye yakınsa veya “Allah annelerini üzen çocukları sevmez, cehenneminde
yakar” diye korkutsa çocuk bunun gerçekleşeceğini zannederek paniğe kapılır.
Çocuklara din eğitimi verirken çoğu aileler farkında olmadan korku objesini
kullanırlar. Salzman tarafından kaleme alınan ve Yengeç Kitap olarak bilinen bir
eğitim klasiğini Çocukları Kötü Eğitmenin Yolları adıyla çevirmiştim. “Çocukları
Dinsiz Yapmanın Yolları” başlığı altında şu tavsiyeler yer alıyordu:
• Zorla dua ezberletin, ezberleyemediği zaman cezalandırın.
• Yaramazlık yaptığı zaman Allah’ın onu cehennemde yakacağını söyleyerek korkutun.
• Din adamlarını, dindar akrabalarınızı ve komşularınızı çekiştirin, yaptıkları
hataları sayarak gözden düşürün.
Salzman, çocuklarına söz geçiremeyen beceriksiz bir annenin hikayesini anlatırken
de şöyle der: Bu ahmak kadın çocuklarını üç şeyle korkutarak sindirmeye çalışırdı:
öcü, baba ve Allah. Çocukları yatmaya zorlamak için, “Yatın çabuk, kapatın
gözlerinizi, yoksa öcüler gelir sizi yer,” derdi. Yaramazlık yaptıkları zaman,
“Allah annesini üzen çocukları cehenneminde yakar,” diye korkuturdu. Bir suç
işleyen veya yalan söyleyen çocuğu tehdit eder, “Baban akşam gelsin görürsün sen,
temiz bir dayak ye de aklın başına gelsin,” derdi.
Çocuk eğitiminde davranışlarımız sözlerimizden daha etkilidir. Namaz kılacağı
zaman çocukları odadan dışarı çıkaran anne babalar var. Camide çocuk azarlayan ve
dışarıya kovalayan yaşlılar görürsünüz. Sebebini sorduğunuzda, “Yaramazlık yapıp
namazımızı bozuyor,” derler. Davranışlarıyla çocukları dinden soğuttuklarının
farkında değildirler.
Bir gün ailece yaşlı bir akrabamızı ziyarete gitmiştik. Hoş beş ve çay faslından
sonra sıra namaz kılmaya geldi. Biz namazda iken dört yaşındaki oğlum gelip
sırtıma çıktı, kollarıyla boynuma tutundu. İkimiz de buna alışığız.
Peygamberimizin çocuk sevgisini anlatırken Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizin
dedeleri namazda iken sırtına tırmandıklarını, Peygamberimizin buna ses
çıkarmadığını, böyle birlikte namaz kıldıklarını anlatmıştım. O günden sonra,
kimbilir belki de kendisini Hz. Hasan veya Hüseyin yerine koyarak, ben namazda
iken gelip sırtıma tırmanır, elleriyle boynuma tutunur, böylece birlikte secdeye
varırız. “Ne yapıyorsun?” diyenlere de “Babamla namaz kılıyorum” der. Biz oğlumla
son rekatta iken, namazını bitiren yaşlı akrabamız hışımla çocuğu sırtımdan alıp
odadan dışarı çıkardı ve kapıyı kapattı. Bana, “Bu namaz olmadı, yeniden
kılacaksın!” dedi. Güldüm. “Yapma Hacı Amca, dedim, Peygamberimizin namazını
bozmayan birşey neden benim namazımı bozsun.” Ne demek istediğimi anlamadı tabiî.
“Neymiş Peygamberimizin namazını bozmayan şey?” dedi kızarak. Ben de anlattım, ama
aklı yatmadı. “Olmaz öyle şey, nereden uyduruyorsun bunları!” dedi.
Çocuklara Cenneti Olan Allah’ı Anlatmalıyız
Bir akşam bir komşumuz telefon etti. “Ali bey, bizim çocuğa bir haller oldu,
nazara geldi herhalde, şeytan ağza alınmayacak şeyler söylettiriyor” dedi.
“Hayırdır, hele anlat bakayım” dedim. Anlatmaya başladı: “Ah sormayın, benimle
birlikte namaz kılan, camiye giden bu güzel çocuğa neler oldu anlamıyorum. Gerçi
yaşı daha küçük, dört yaşında, ama söylediği şeyler aklımı başımdan aldı, ne
diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırdım. ‘Ben namaz kılmayacağım!’ diye tutturdu. ‘Olur
mu, Allah namaz kılmayanları cehenneminde yakar’ dedim. ‘Ben de onu yakarım!’
demez mi? Şaşırdım kaldım. Aklıma bir hocaya götürüp okutmak geldi, ama gitmeden
önce size bir danışayım dedim.”
Komşuyu dinledikten sonra güldüm.
— Hocaya filan götürmenize gerek yok, dedim, çocuk haklı.
Böyle bir cevap beklememiş olacak ki, tepkisi sert oldu.
— Ne diyorsunuz siz, Ali bey?
— Küçük çocukları cehenneminde yakan Allah’ı hangi çocuk sever ve içinden gelerek
namaz kılar? Çocuğu cehennemle korkutmaya ve Allah’tan soğutmaya ne hakkınız var?
Çocuklara cehennemin kapalı olduğunu bilmiyor musunuz? Peygamberimiz buyuruyor ki:
‘Buluğa erinceye kadar çocuktan ve akıl hastasından kalem kaldırılmıştır.’ Çocuğu
cehennemle korkutarak hem Allah’a, hem çocuğa haksızlık ediyorsun. Çocuğun tepkisi
gerçek Allah’a değil, senin uydurduğun Allah’a. Bu vebalin altından nasıl
kalkacaksın?”
Çocuk adına çok üzüldüğüm için sözlerim sert olmuştu, bunun farkındaydım, ama
kendimi tutamamıştım. Adam bir müddet sustuktan sonra:
— Ali bey, kusura bakmayın, aklım iyice karıştı... dedi. Ben hocalardan
Peygamberimizin “Çocuklarınızı yedi yaşından itibaren namaza alıştırın,” dediğini
duydum.
— İyi de kardeşim, cehennemle korkutarak alıştırın dememiş ki!..
— Haklısınız galiba... Peki, ne olacak şimdi? Hatamı nasıl tamir edeceğim?
— Çocuğunuzun terapiye ihtiyacı var, gelin de bunu nasıl yapacağımızı konuşalım.
Baba iyiniyetli ve söz dinleyen biri olduğu için verdiğim tavsiyeleri yerine
getirdi ve çocuğun bozulan itikadı kısa zamanda düzeldi.
Çocuklarda Ölüm Korkusu
Araştırmalar, okul öncesi çocuklarda ölüm korkusunun çok baskın olduğunu
göstermektedir. Öncelikle anne babasının, daha sonra kendisinin öleceğinden
korkar. Ölüm korkusunun tek çaresi ahiret inancıdır. Ölümü öldürüp kabir kapısını
kapatamadığımıza göre, “Nereden geldik, nereye gideceğiz?” sorusuna cevap bulmak
zorundayız. Bu sorunun cevabı da İslâm inancında vardır.
Bir gün bir hanım okuyucum telefonla beni aradı. Ağlamaklı bir sesle,
— Ali bey, annemi kaybettik, dedi.
Başsağlığı ve sabır diledim.
Konuşmaya devam etti:
— Annemin öldüğüne fazla üzülmüyorum, iyice yaşlanmıştı, kendini zor taşıyordu.
Namazında, niyazında, iyi bir insandı. Çok defa, ‘Allahım beni çocuklarıma yük
etme, yatağa düşürmeden emanetini al, beni Hasanıma kavuştur’ diye dua ettiğini
duydum. Hasan derken ölen babamı kastediyordu. Babamı üç sene önce kaybettik. Sözü
fazla uzatıp başınızı ağrıtmak istemiyorum. Dört yaşındaki kızım için arıyorum.
Büyükannesini çok severdi. Annem ölünce, kızımı hemen götürüp teyzesine bıraktım.
Annemin hasta olduğunu söyledik, öldüğünü bilmiyor. Uzun süre saklamamız imkânsız,
bir şekilde bir yerlerden duyacak veya nereye gittiğini soracak. Ne cevap
vereceğimi, nasıl anlatacağımı bilemiyorum; bana yardımcı olun lütfen.
Tekrar başsağlığı ve sabır diledim.
— Siz inançlı bir insansınız, dedim. Bir-iki gün sonra acınız hafifleyince
çocuğunuzu yanınıza alın. Ona büyükannesinin öldüğünü, fakat cennete gittiğini,
orada daha güzel bir hayat yaşayacağını anlatın.
Anne biraz tereddüt geçirdikten sonra:
— Ben de buna benzer şeyler anlatmayı düşünmüştüm, dedi. Ancak, “Büyük annemi bir
daha göremeyecek miyim?” derse ne cevap vereceğim?
— Çocukların sorularına cevap verirken dürüst olacağız. Detaylara girmeden,
kısaca, anlayacağı kelimelerle cevap vereceğiz. Nasıl inanıyorsak öyle
anlatacağız. İnancımıza göre, ahirette yine biraraya geleceğiz, akrabalık ve
dostluk ilişkilerimiz devam edecek. Siz de çocuğunuza bunları anlatın.
Büyükannesiyle cennette buluşacağını, yine kendisini seveceğini söyleyin.
---------------------
Çocuklara Allah Nasıl Öğretilir
Çocuklara Allah'a İmanın Öğretimi
Yazan Prof. Dr. M.Emin AY Bilindiği üzere, Allah'ı bilmek, tanımak, kalb ile
tasdik, dil ile ikrar, İslam akidesinde, bir kişinin mümin olmasının ilk ve
vazgeçilmez şartıdır. Ne var ki, insanların, ancak beş duyu organıyla
algılayabildikleri varlıklar hakkında bilgi sahibi olabilmeleri ve bu özelliğin
çocuklar için de geçerli olması, mücerred bir kavram olan Allah'a iman öğretiminde
bir zorluğa sebebiyet vermektedir. Ancak, bu zorluğa rağmen, iman öğretiminin
ihmal edilemeyeceği de bir gerçektir. Pedagog Rousseau'nun, bu konudaki görüşü ise
dikkate şayandır: "Bize, doğru olmamızı, birbirimizi sevmemizi, daima iyi ve
merhametli davranmamızı, herkese, akrabamıza ve düşmanlarımıza bile vaadlerimizi
tutmamızı emreden, insan mukadderatına hükmeden bir Hakim-i Mutlak bulunduğunu
çocukların bilmesi icap eder."
Herşeyin bir yaratıcısı ve idare edicisi olduğuna inanmanın, bu yaşlardaki
çocukların psikolojik yapılarına da uygun olduğunu söyleyebiliriz. Her şeyden
önce, çocuk, düşünmeden, şüphelenmeden ve itiraz etmeden inanmaya hazır
olduğundan, söylenenlere içtenlikle inanmaktadır Buna sadece dilin kabul edip
inanışı değil, aynı zamanda ruhun da kabulü ve inanışı gözüyle bakılmaktadır. Zira
çocuk, inanmakla kendini güçlenmiş ve Allah'a yakınlaşmış hissetmektedir.
Bu yaşlardaki çocukların kolay inandıkları, kendilerine anlatılanları, olduğu gibi
kabul ettikleri bilinmektedir. Büyüklere sorduğu sorular, onun öğrenme merakını ve
olumlu yaklaşımını gösterir. Anlatılanları dinlemeye ve kabul etmeye hazır
olduğundan, ona doğru ve anlaşılır bilgiler vermek gerekir. Allah'ın yüceliği,
çocuğun sevdiği herşeyi O'nun yarattığı, iyiliklerin ve güzelliklerin sahibi
olduğu anlatılarak iman öğretimine başlanabilir. Çocuğun, bebekliğinden itibaren
duymuş olduğu "Hû hû hû Allah / Sen uykular ver Allah" şeklindeki ninniler, "Allah
kazadan belâdan esirgesin" / "Allah uzun ömürler versin" / "Allah yardımcın olsun"
/ "Allah korusun" gibi dualar, çocuğun merak ettiği Allah hakkında sorular
sormasına zemin hazırlamaktadır. İşte, bu soru sorma çağında çocuklara Allah
anlatılırken birtakım hususlara dikkat edilmelidir ki, aşağıda bunlara değinmek
istiyoruz.
Allah Sevgisi Esas Olmalıdır
Çocuklara her zaman ve her hususta sevgi ile davranılması İslamî prensiplerden
biridir. Kur'an-ı Kerim'de baba-oğul ilişkisini içeren ayetlere bakıldığında, her
defasında, babanın oğula hitap tarzının, "Yavrucuğum / Oğulcuğum" şeklinde olduğu
görülecektir. Aynı özellik hadislerde de göze çarpmakta ve Hz.Peygamber'in (sav),
bütün çocuklara karşı, "Yavrucuğum" şeklinde sevgi ve şefkat ifadesiyle hitap
ettiği görülmektedir . İslam eğitimcilerinden İmam Gazâlî, Feridüddin Attar ve
Keykavus da, çocuklara yönelik yazmış oldukları müstakil eserlerde, nasihatlerine,
"Ey sevgili ve aziz oğlum / Yavrum / Oğlum / Ciğerparem / Ey aziz can / Biricik
yavrum / Ey sevgili evladım" gibi sevgi ve şefkat yüklü ifadelerle başlamışlardır
16. Yıllar sonra Rousseau'da da aynı hitap şeklini görmekteyiz. "Emil" adlı
eserinde o da, "Azizim Emil / Sevgili Emil / Sevgili çocuğum Emil" gibi ifadeler
kullanmaktadır. Bütün bu örnekler çocuğa sevgiyle hitab etmenin, önce ona sevgiyle
yaklaşarak gönlünü kazanmanın gereğine işaret etmektedir .
İnanç duygusunun temeline bakıldığında, iki esas duygu görülecektir. Allah sevgisi
ve Allah korkusu 18. Bu duygular aynı zamanda ibadete yönelten faktörlerdir .
Ancak bizim için sözkonusu olan, henüz ibadet ile mükellef olmayan çocukta bu iki
duygunun nasıl etki bıraktıklarıdır. Yerli-yersiz yapılan Allah korkusu
telkinlerinin çocuk ruhunda birtakım olumsuz sonuçlara yol açtığı belirlenmiştir
20. Bu nedenle, denilebilir ki, ilk yaşlardan itibaren başlatılması gereken iman
esasları öğretiminde Allah sevgisi esas olmalıdır. Zira, henüz mücerred
kavramların, suç ve cezanın, günahın ne demek olduğunu kavrayamayan küçük yaştaki
çocukların, hayatlarında önemli bir rol oynayan korku duygusunun, "Allah korkusu"
şekline dönüştürülmesi ve ebeveynin bundan faydalanma yoluna gitmeleri yanlış bir
tutumdur. Daha önemlisi, çocuğun ilk eğitimcisi olan anne babaların, çocuğun
herhangi bir hatalı hareketini gördüklerinde "Allah seni taş yapar/ Gözünü kör
eder/ Cehennemde yakar"vb. ifadelerle vazgeçirmeye çalışmaları, çocuğun ruh
sağlığı ve gelecek hayatı için son derece zararlıdır. Herşeyden önce, çocuğa Allah
Tealâ'yı sadece "cezalandıran, azab veren biri" olarak tanıtmak, İslam akidesine
ve eğitim ilkelerine ters düşmektedir. Çünkü, Allah Tealâ'nın, "Celâl" (zâlimleri
kahreden, kötüleri cezalandıran) sıfatları yanında, pekçok "Cemâl"(kullarını
seven, koruyan) sıfatları da vardır . Gerçekte kullarını çok seven ve
"sayılamayacak" kadar nimetler veren Allah Tealâ'yı, çocuğun henüz işlenmemiş,
temiz ve saf zihninde, "kızan, azab veren, cezalandıran" biri olarak
şekillendirmenin hiçbir doğru tarafı yoktur. Şurası unutulmamalıdır ki, çocuk
ruhunu Allah korkusuyla disipline etmek, belki -bir müddet için- mümkündür; ama
bu, kalıcı olmadığı gibi, birtakım zararlı sonuçlar da doğuracaktır. Oysa,
çocukların disipline edilmesinde başvurulacak en tutarlı ve sağlıklı metod Allah
sevgisine dayalı bir öğretimdir .
Öte yandan, insandaki duyguları ve bunların nasıl geliştiğini inceleyen Psikanaliz
de insanda en temel duygunun sevgi ve bağlanma duygusu olduğunu ileri sürmektedir.
Gerçekte iman, ümit ve korku duygularını bir arada ihtiva eden bir kavramdır.
Kur'an-ı Kerim'de, müminlerin vasıfları anlatılırken, onların hem Allah'ın
rahmetini ümid ettiklerinden hem de azabından korktuklarından bahsedilmektedir.
Nitekim iman duygusu, sevgi ve korkudan kaynaklanarak , sonradan ümit, bağlanma ve
hayranlık duygularına dönüşmektedir . Duygusal gelişmenin, zihinsel gelişmeden
önce olduğunu tesbit eden psikologlar, herşeyden önce, çocuğun kalbini kazanarak
ondaki güven, ümit ve bağlanma duygularını geliştirmenin gerekli olduğunu ortaya
koymuşlardır. Bu nedenle, özellikle 3-8 yaşları arasında verilecek din eğitiminde,
Allah'a iman öğretimi söz konusu olduğunda çocuklara Allah sevgisine dayalı bir
öğretim metodu tercih edilmeli, Allah korkusu, ancak vicdan gelişiminin başladığı
8-10 yaşlarından sonra bahse konu olmalıdır. Öte yandan, lise öğrencileri üzerinde
yapılan bir araştırmada da gerek öğretmenler, gerekse öğrencilerin, çocukluk
yıllarında ailede gerçekleştirilen din eğitimi-öğretiminde, Allah korkusundan
ziyade, Allah sevgisinin esas olması gerektiği hususunda görüş birliği içinde
oldukları tesbit edilmiştir .
------------
Çocuklarla İlgili Hadisler
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çocuklarınızı çok öpün, her öpüşte Cennetteki dereceniz yükselir.) [Buhari]
(Çocuk kokusu Cennet kokusudur.) [Taberani]
(Çocuk dünyada nur, ahirette sürurdur.) [Şir`a]
(Çocukları sevip okşayın, onlar gönül meyvesi, göz nurudur.) [Ebu Ya`la]
(Çocuklarımız ciğerparelerimizdir.) [B.Arifin)]
(Çocuk sevgisi, Cehennem ateşine karşı perdedir. Çocuklara iyilik etmek, Sıratı
geçmeye sebeptir. Onlarla beraber yiyip içmek, Cehennemden kurtuluştur.) [Şir`a]
(Cennetteki “Sevinç sarayı”na, ancak çocukları sevindirenler girer.) [İ.Adiy]
(Evladınıza ikram edin, nasıl ana-babanızın sizde hakkı varsa, evladınızın da
sizde hakkı vardır.) [Taberani]
-------------------
Kaynaklar :
Ali Çankırılı | Sorularla İslamiyet
------------
Etiketler : Çocuklara, Allah'ı, Nasıl Anlatmalıyız,Çocuklara Cenneti Olan Allah’ı
Anlatmalıyız, Çocuklarda Ölüm Korkusu, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatacağız?,
Çocuklarımızı İbadete ve Duaya Nasıl Alıştırabiliriz?