Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
islamda Yeni Doğan Çocuk İçin Yapılacak Olanlar
#1
[Image: islamda%20Yeni%20Do%C4%9Fan%20%C3%87ocuk...lanlar.png]

islamda Yeni Doğan Çocuk İçin Yapılacak Olanlar

Anne- babanın çocuğuna karşı görevleri doğumundan itibaren başlamış olduğu kabul edilse bile doğumundan önceki dönem itibarıyla de bazı manevî sorumluluklardan bahsedilebilir.

1-Doğumdan Önceki Sorumluluklar

Nasıl bir tohum toprağa atıldığında daha filiz vermeden onun sulanması, gübrelenmesi gibi bazı ziraî tedbirler alınıyorsa canlılar arasında en şerefli mahlûk olan insan için de elbette tedbirler alınmalıdır zira hadisin ifadesiyle daha anne karnında insanın şakî veya saîd olacağı takdir ediliyorsa bu takdirde anne-babanın yaşantısı, yediği-içtiği, ibadet hayatı belli ölçüde rol oynamakla beraber çocuğun şakî veya saîd olması sadece anne-babanın yaşantısına bağlı değildir zira Peygamber çocuklarının inanmadığını Kur’ân bize haber vermektedir. Anne ve babanın doğum öncesi ve sonrası tavırları da onun şakî ve saîd yazılmasında önemli vesilelerdir. Bu itibarla ebeveyn bu dönemde her türlü tedbiri almalıdırlar. ( Müslim, kader 3; İbn Mâce, mukaddime 7; Buhârî, kader 1).

2-Doğumdan Sonra Çocuğa Karşı İlk Vazifeler

a) Dua

Çocuk dünyaya gelince ilk yapılan muâmelelerden birisi duadır. Tahnîk ( ilk gıda) için Peygamberimiz’e ( sallallahu aleyhi ve sellem) getirilen çocuklara aynı zamanda dua da edildiğini, Hz. Âişe’den gelen bir rivayet teyit etmektedir. ( Müslim, tahâret 101). Peygamberimiz ( sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine getirilen çocuğa dua eder ve başını okşardı.

Yapılan dualarda çocuğun Müslüman olarak yaşaması, Allah’ın rızası dairesinde ömür sürmesi, şeytanın şerrinden korunması ve hayırlı bir evlat olması için hayır duada bulunmak, onun hem dünya, hem ahiret saadeti için büyük önem taşır. Hz. Âişe Validemizin rivayetine göre yeni doğan çocuklar getirildiğinde Resûl-i Ekrem Efendimiz ( sallallahu aleyhi ve sellem) onlara hayır ve bereket duasında bulunurlardı. ( Müslim, âdâb 26). Aynı âdeti daha sonra Sahâbe-i Kiram Hazerâtı da devam ettirmişlerdir.

b) İlk Gıda ( Tahnîk) ve İlk Elbise

Yeni doğan çocuğa tatlı bir şey çiğneyerek ağzına vermek, dudağına sürmek sünnettir. ( Tirmizî, menâkıb 46). Bunu sâlih bir kimsenin yapması ise menduptur. Kuru üzüm ve şeker gibi tatlılarla yapılabilirse de kuru hurma ile yapmak müstehaptır, daha faziletlidir.

Konuyla ilgili farklı rivayetler, Peygamberimiz’in ( sallallahu aleyhi ve sellem) bu uygulamayı sadece kendi torunları için değil diğer Müslüman çocuklarına da uyguladığını göstermektedir. Bu takdirde bu sünnet bütün Müslümanlar için geçerli bir sünnettir.

Peygamberimiz’in ( aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) gerek kızı Fâtıma’ya, gerek Ümmü Süleym’e : “Benden evvel çocuğun ağzına bir şey koymayın.” diye haber salması, bu emrin uygulandığı Hz. Hasan’ın, emrin uygulanmadığı Hz. Hüseyin’e nazaran daha a’lem ( bilgili) olduğunun Hz. Ali tarafından itirafı, tahnîk meselesinin terbiyede ihmal edilmemesi gereken bir husus olduğunu göstermektedir. İslâm terbiyecileri bu sünnetin, çocuğu bir âlime götürerek onun eliyle yerine getirilmesini tavsiye etmişlerdir. ( İbrahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, s.118 ).

Yeni doğan çocuğun beyaz bir beze sarılması da sünnettir zira Peygamberimiz ( aleyhissalâtu vesselam) Hz. Sevde’ye hitaben : “Doğum olunca bana haber vermeden çocuğa hiçbir şey yapmayın.” buyurmuş, Hz. Sevde’nin : “Ya Resûlullah, çocuk doğdu, göbeğini kestim ve sarı beze sardım.” cevabı üzerine Efendimiz ( aleyhissalâtu vesselam) öfke izharında bulunur ve çocuğu beyaz bir beze sarar.( Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, 16, 261-62).

c) Kulağına Ezan Okuma

Ezan ve kamet çocuğa yapılan ilk iman telkinidir çünkü ezanın mana ve muhtevasında tekbir, tevhid, nübüvvet ve namaz gibi dinin esasları bulunmaktadır.

Bu âdet bizzat Peygamber Efendimiz’den gelmektedir. Sünen-i Tirmizi’de nakledildiğine göre Hz. Hasan dünyaya gelince Peygamberimiz onun sağ kulağına ezan okumuştur. ( Tirmizî, edâhî15).

d) İsim Koyma

Çocuk doğduğunda birinci günün akşamı isim verilebildiği gibi ( Buhârî, akîka 1; Müslim, fedâil 62) eğer akîka kurbanı kesilecekse yedinci gün ismin konulmasının gerektiği hadislerde ifade edilmiştir. ( Tirmizî, edeb 63). Ancak doğumun yedinci gününden önce isim verilmesinin de mahzurlu olmadığını belirtmek gerekir çünkü Efendimiz ( aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) düşüklerin bile isim verilerek gömülmesini emretmişlerdir. ( İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, 2/452-453).

Çocuğa isim verilirken dikkat edilecek husus, manası güzel olan ismin konulmasıdır. Çocuğa güzel isim koymak, her baba için yerine getirmesi gereken önemli bir sünnettir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur :

إِنَّكُمْ تُدْعَوْنَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِأَسْمَائِكُمْ وأَسْمَاءِ اٰبائِكُمْ فَأَحْسِنُوا أَسْمَاءَكُمْ

“Siz kıyamet günü kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız, öyle ise isimlerinizi güzel kılın.” ( Ebû Dâvud, edeb 61).

Bunun yanında birçok rivayette belirtildiği üzere Efendimiz ( aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) birçok kimsenin ismini manası kötü olduğu için değiştirmiş ve yerlerine manası güzel olan isimler koymuştur. Birçok âlim ismin, konulan kişiye tesir edeceğini belirterek konunun önemine atıfta bulunmuşlardır.

Allah’a ait olan ve Kur’ân’da Esmâ-i Hüsnâ diye beyan buyrulan Rahman, Rahîm, Azîz gibi ism-i şerifler, başına “kul” anlamındaki “abd” kelimesi eklenerek Abdurrahman ( Rahmân’ın kulu), Abdulaziz ( Azîz’in kulu) şeklinde insanlara verilebilir. Bununla birlikte esmâ-i hüsnâdan olan isimlerden birçoğunun isim veya sıfat olarak insanlar hakkında kullanılmaları da câiz görülmüştür. Bunlardan bazıları ise sadece Allah hakkında kullanılır ki onların insanlara isim olarak verilmesi doğru değildir. Abdulkâhir el-Bağdâdî’ye göre bu açıdan insanlara verilmesi câiz olmayan isimler şunlardır : Allah, İlâh, Rahmân, Hâlik, Kuddûs, Rezzâk, Muhyî, Mümît, Mâlikü’l-mülk, Zü’l-celâli ve’l-ikrâm. ( Bekir Topaloğlu, “Esmâ-i Hüsnâ”, DİA, 11/412).

Son zamanlarda moda olduğu üzere, Kur’ân’da geçiyor diye manası uygun olmayan isimler koymak da doğru değildir. Mesela “aleynâ” kelimesi, sırf söylenişi kulağa hoş geliyor diye isim olarak konulmaktadır. Hâlbuki bu kelimenin isim olabilecek bir anlamı yoktur. Manası “bizim üzerimize” “bize gerekir” demektir.

e) Sünnet Ettirme

Sünnet olma, Müslümanla kâfiri birbirinden ayıran önemli alametlerden biri olarak telakki edilmiştir. Bu yönüyle onun farz ve vacip olduğunu söyleyenler olsa da önemli bir sünnet olduğunda şüphe yoktur.

Sünnet olmanın vakti tam belirlenmemişse de çocuğun ergenlik yaşından, yani namaza oruca başlama yaşından önce sünnet olması en uygun olanıdır. Yedinci gününde sünnet olması tercih edilir. Büluğ çağında sünnet olması ise artık vacib olur.

Büluğa ermeden çocuk sünnet ettirilecek ise her bünyenin bir olmayacağı göz önüne alınarak, hangi yaşta sünnet olabileceği konusunda çocuk doktorlarının tavsiyelerine göre hareket etmekte fayda vardır.

f) Akîka Kurbanı Kesme

Yeni doğan çocuğun ilk günlerinde Cenâb-ı Hakk’a bir şükran nişanesi olarak kesilen kurbana “akîka kurbanı” adı verilmiştir.

Esasen akîka yeni doğan çocuğun başındaki ana tüyünün adıdır. Akîka kurbanı Hanefî mezhebinde mubahtır. Ama böyle şükür niyetiyle yapılan bir mubah, kurbiyete ( Allah’a yakınlığa) dönüşmektedir zira niyet, âdetleri ibadete, mubahları da taate yani yapılmasından sevap kazanılan bir amele çevirir. Böylelikle de akîka kurbanı nafile bir ibadet olmaktadır. Akîka kurbanı kesmek diğer mezheplerde sünnet; Zâhirîlere göre ise vaciptir.

Peygamberimiz ( aleyhi elfü elfi salâtin ve selam), torunları Hasan ve Hüseyin için birer koçu akika kurbanı olarak kesmiş ve ümmetine de yeni doğan kız ve erkek çocukları için kesmelerini tavsiye etmiştir. ( Nesâî, akîka 5; Ebû Dâvûd, edâhî 20). Bu konudaki hadis-i şeriflerden yola çıkarak gücü yetenlerin erkek çocuğu için iki kurban kesmeleri tavsiye edilebilir.

Akîka kurbanını çocuğun doğumunun yedinci günü kesmek müstehaptır. Bununla birlikte doğumundan itibaren büluğ çağına kadar kesilebilir. Aynı günde çocuğa isim verilmesi, saçının kesilerek ağırlığınca altın veya gümüşün tasadduk edilmesi tavsiye edilmiştir.

Kurban olmaya elverişli her hayvan akîka kurbanı olarak kesilebilir. Kesilen bu kurbanın etinden kurban sahibi, aile fertleri ve yakın dostları yiyebileceği gibi tasadduk da edilebilir.

-----------------------------


DOĞUM


Ebenin dindar olması, hiç olmazsa çocuğu alırken “besmele” çekmesi gerekir. Doğumun kolay olması için Ashabı Kehf’in isimleri yazılarak, doğum anında üzerinde bulundurulabilir. Doğum odasında dinimiz ölçülerince yabancı olan kimselerin olmamasına dikkat edilmelidir. Doğumdan kurtulan anneye de, “geçmiş olsun” demeli ve bir çocuk dünyaya getirdiği için onu tebrik etmelidir. Zira çocuğu olanı tebrik etmek müstehabdır. Doğum sonrasında anne için hâsıl olan fıkhi hükümleri bilmiyorsa, bilen biri tarafından kendisine anlatılmalıdır. Çocuğun kırkı çıkana kadar mümkün mertebe anne yalnız bırakılmamalı ve kendisine maddi ve manevi olarak yardımcı olunmalıdır.

İSİM KONULMASI

Dünyaya gelen çocuğun, önce sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet okunmalıdır. Böylece çocuğa, ilk İslami telkin ve davet yapılmış olur. Kalbi de, ezanın derin tesirinden bir hisse alır. Nitekim bu dünyadan ayrılırken de, insana Kelime-i Tevhid telkin edilir.

Hz. Fatıma ( r. anha), Hz. Hasan’ı dünyaya getirdiğinde Resulüllah ( s.a.v.) Efendimiz, O’nun kulağına ezan okumuşlardır.

Ayrıca, yeni doğan çocuğun damağına tatlı bir şey sürmek müstehabdır. Buna “tahnik” denir. Tahnik, hurmayı ağızda iyice çiğnedikten sonra çocuğun ağzına dokundurmaktır. Hurma bulunmadığında, herhangi bir tatlı gıda da olabilir.

Ashab-ı Kiramdan Ebu Musa ( r.a.) anlatıyor; “Bir oğlan çocuğum dünyaya geldi. Onu alıp Peygamber Efendimiz ( s.a.v.)’e götürdüm. Çocuğun adını İbrahim koydu. Sonra da ağzına hurma alıp iyice çiğneyerek çocuğumun ağzına sürdü. Ve bereket ile dua ederek çocuğu tekrar bana verdi.”

Dünyaya gelen çocuğa yapılacak ilk iyilik ve ikram, ona güzel isim vermektir. Hz. Peygamber ( s.a.v.) Efendimiz : “Kıyamet gününde siz, kendi isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. O halde isimlerinizi güzelleştiriniz.”

Konacak isimler hakkında da Efendimiz ( s.a.v) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır; “Peygamberlerin isimleriyle isimleniniz. İsimlerin Allah’a en sevimlisi, Abdullah ve Abdurrahman’dır.”

Çocuğun, yedinci günü adı konulduktan sonra saçları kesilip ağırlığınca altın veya gümüş sadaka olarak verilir. Nitekim Resulüllah ( s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hasan’ı dünyaya getirdiği zaman Hz. Fatımâ ( r. anha)’ya şöyle buyurmuştur; “Ya Fatıma! Çocuğun başını tıraş et ve ağırlığı kadar da gümüşü sadaka olarak ver.”

Kız çocuklarının saçları tıraş edilmez, tahmini olarak ağırlığınca altın veya gümüş sadaka olarak verilir.

AKİKA KURBANI

Akika kurbanı da, çocuğun doğduğu günden bulûğa ereceği güne kadar kesilebilir. Fakat yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir. Resulüllah ( s.a.v.) Efendimiz, akikanın durumunu soran Ümmü Kürz’e şu cevabı vermiştir; “Oğlan çocuğunda iki, kız çocuğunda bir koyun ( kesilir).”

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulur; “Her oğlan çocuğu Akika kurbanı ile rehindir. Akika, çocuğun doğumunun yedinci günü kesilir. Adı konulur ve başı tıraş edilir.”

Akika, vacip değil, müstehabdır. Normal kurban gibidir. Eti, derisi satılmaz. Kemikleri kırılmaz. Akikanın etinden kesen de yiyebilir.

Akika, çocuğu rehin olmaktan kurtarır. Zira o, akîkasına karşılık bir rehindir. İmam Ahmed bin Hanbel der ki : “Çocuk, ana-babasına şefaat etmekten alıkonulur, ancak. Akika ile şefaat hakkı doğar.”

SÜNNET EDİLMESİ


Sünnet olmak, peygamberlerin yoludur. Peygamber ( s.a.v.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar : “Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir : Sünnet olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek.”

Hz. Cabir ( r.a.)’de der ki; “Resulüllah ( s.a.v.) Efendimiz, torunları Hasan ve Hüseyin’e Akika kurbanı kesti. Yedinci günlerinde de onları sünnet ettirdi.”

Sünnetçinin de dindar olmasına dikkat edilmelidir. Sünnet esnasında Efendimiz ( s.a.v)’e salatü selam getirilir, tekbiratlar okunur. Sünnetten sonra tanıdıklar toplanılarak bir ikramda bulunmak örfümüzdeki güzel bir uygulamadır. Ama bu ikram esnasında kadın ve erkek karışık şekilde bulunmamalıdır. Yapılan ikram içkili, çalgılı gibi dinimizin yasakladığı bir biçimde olmamalıdır. Bu vesileyle Kur’an okutmak ve sohbet tertiplenmesi daha güzeldir. Sohbette Efendimiz ( s.a.v)’in sünnetinin önemi ve gerekliliği cemaate anlatılır.

ÇOCUĞUN EĞİTİMİ

Aile içersinde gördüğü ve işittiği her şey, çocuğun hafızasında bir model olarak yer alır. Çocuk, her gördüğüne dikkatle bakar, sonra da bu gördüklerini taklit etmeye ve yapmaya çalışır. Her işittiğini de dikkatle dinler. Zamanla bu işittiklerini söylemeye gayret eder. Bu bakımdan anne ve babalar, her hususta

yavrularına örnek olmalıdırlar. Çocuğun imanı, daha küçük yaşta iken aile ocağında şekillenir. Eğitim konusundaki temel kaideye göre, anne ve babasının dini üzere yetişir. Nitekim hadis-i şerifte; “Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Daha sonra ana-babası onu; Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yaparlar” buyurulur.

Çocuk konuşmaya başladığı zaman, ona söyletilecek ilk kelime, “Allah” lafzı olmalıdır. Böylece, kalbe iman tohumları ekilirken, çocuğun gönül ufku da zikrullahın nuruyla aydınlanmaya başlar.

Çocuklara ilk cümle olarak da, iman telkin eden Kelime-i Tevhidin öğretilmesinde ısrar edilmelidir. Hadis-i şerifte : “Çocuklarınızın ağzını ilk olarak لا إله إلا الله sözü ile açınız. Ölüm anında onlara yine لا إله إلا الله sözünü telkin ediniz” buyurulur.

Ayrıca çocuklarımıza, küçük yaşlardan itibaren Kur’an-ı Kerim öğretmeliyiz. Böylece, çocukların saf ve temiz gönülleri, Kur’an-ı Kerim’in feyzi ve nuruyla berraklaşır. Nitekim Peygamber Efendimiz ( s.a.v.); “Çocuklarınızı üç haslet üzerine yetiştiriniz : Peygamberinizin sevgisi, ehli beytinin sevgisi ve Kur’an tilâveti” buyurur.

Çocuklarımızın körpe dimağlarına, Allah sevgisini, Peygamber ( s.a.v.) sevgisini, ehli beytinin, ashab-ı kiramın, evliyaullahın ve İslâm büyüklerinin sevgilerini aşılamalıyız. Çünkü bu sevgi ile çocuğun his ve duyguları harekete geçer, İslami şuur ve hassasiyet kazanır. Güçlü ve örnek şahsiyetlere benzemeye çalışır.

“Çocuklarınıza yedi yaşından itibaren namaz kılmalarını emrediniz. On yaşına vardıklarında kılmazlarsa, hafifçe dövünüz. Ve ( ayrıca) yataklarını ayırınız” buyurulur.

Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) “Yedi yaşından itibaren çocuğunuza namazı emredin” buyuruyor. Yedi yaşındaki çocuğumuza namazı emredebilmemiz için çocuğumuzun namaz kılmayı, abdest almayı bilmesi lazım ki, çocuğumuza namazı emredebilelim. Bu yüzden çocuğumuz, 4 yaş, 4 ay, 4 günlük olduğu zaman hemen vakit kaybetmeden gerekli olan Dini Bilgiler, Kur’an, Namaz, Abdest vs. gibi eğitimlere başlanılmalıdır. Çocuk yedi yaşına girdiği zaman, namaza başlatılmalı, yalan söylemenin, haram yemenin kötülükleri anlatılmalıdır.

Bu konuda hadis-i şerifte ki, “dövmekten maksat”, tepkimizi göstermek demektir. Âlimlerde bu tepkiyi şu şekilde tarif etmişlerdir. Bir karış uzunluğunda,

serçe parmağı kalınlığında bir misvak ile kaba etlerine abanmadan, hafifçe vurarak namazlarını kılmadığından dolayı tepkimizi göstererek, onu bu yaptığından dolayı kınamaktır. Tabi işin bu hale gelmemesinden önce, yedi yaşından on yaşına kadar tam üç sene tatlı tatlı çocuğumuzu namaza teşvik etmemiz ve ısrarla takip etmemiz lazımdır. Bu cezadan sonra çocukta bir düzelme görülürse, ona şefkatle ve güler bir yüzle yönelmelidir.

Anne ve baba, çocuğuna iyi bir arkadaş seçiminde yardımcı olmalı ve onu kötü arkadaşlarının zararlarından korumalıdır. Zira kötü arkadaş, bütün kötülüklerin kaynağıdır.

Anne ve babaların mühim vazifelerinden biri de, çocuklarını, temiz, düzenli ve disiplinli olarak yetiştirmek ve onlara daha küçük yaşlardan itibaren dinlerini, ahlâk ve adab-ı muaşeret kaidelerini öğretmektir.

Çocuklar, Cenab-ı Hakk’ın bizlere birer emaneti olup, saf ve temiz kalpleri bir cevherdir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa ne ekilirse, onun meyvesi alınır.

Kur’an-ı Kerim’de : “Ey iman edenler, kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde olanları ateşten koruyunuz” buyurulur.

Anne-babanın, evlatlarını cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha önemlidir. Cehennem ateşinden korumak da, imanı, farzları ve haramları öğretmekle, ibadete alıştırmakla ve dinsiz ve ahlâksız arkadaşlardan korumakla olur.

Evladına, Allah-u Teala’yı ve Peygamber Efendimiz ( s.a.v.)’i öğretmeyen, sevdirmeyen ana ve babalar, onların hem dünya, hem de ahiret katilleri sayılır.

Evladına dinini öğretmeyen ana-baba, dünyanın en merhametsiz insanlarıdır.

Çocuk üşümesin, uykusuz kalmasın, diye onu namaza kaldırmamak, cinayetlerin en büyüğüdür. Bu iyilik değil, ona karşı en büyük kötülüktür.

Doktor, hastasına merhamet ettiği için, icabında onu bıçağın altına yatırır. Ve ameliyat eder. Doktorun amacı, bu ameliyatla onu sıhhatine kavuşturmak ve rahat ettirmektir.

Ana-baba merhametli iseler, evlatlarını seviyorlarsa, evvela dinlerini öğretirler, sonra da dünya ile alâkalı ilimleri.

Kaldı ki, evladına karşı merhametli olmak demek, kendisine de merhamet etmek demektir. Çünkü ana ve baba da, çocuklarına dinini öğretmedikleri için yargılanacaklardır. Yani çocuğuna İslâmiyet’i öğreten, kendisi de korunmuş olacaktır.

Yavrularımız, bizim en kıymetli varlıklarımızdır. İslam, onların omuzları üzerinde asırdan asıra kıyamete kadar sürüp devam edecektir.

Ailenin en değerli meyvesi olarak bizlere emanet edilen yavrularımızın gönüllerinde hizmet, merhamet ve şefkat hislerini filizlendirerek, onları istikbale miras bırakmalıyız.

Anne ve babanın en güzel ahiret yatırımı, hayırlı bir evlat yetiştirmektir. Nitekim Peygamberimiz ( s.a.v.) Efendimiz şöyle buyururlar : “İnsan öldüğü zaman, ( sevap kazanmaya vesile olan) üç ameli kesilmez : Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim ve kendisine dua eden çocuk.”

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulur : “Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir. Kul der ki : Ey Rabbim! Bu sevap nereden geldi?

Cenab-ı Hakk’ta ona şöyle der : Çocuğun senin için dua etti, istiğfarda bulundu.”

Cenab-ı Hakk’tan; evlatlarımızı salihlerden ve salihattan kılmasını niyaz ederiz.

----------------

1. DOĞUMDA OKUNACAK BİR DUA VAR MIDIR?

Doğum, yerine göre hayatî tehlike arz eden bir ameliyat olabilir. Böylesine ciddî bir olay, elbette sadece mânevi dua ile geçiştiritlemez. Önce maddi tedbirler alınır, yâni gereken ebeye, doktora gidilir, alâka ve muayenesi temin edilir; bundan sonra sıra manevî tedbire, yâni duaya gelir.

Nasıl sadece doktor kesin şifaya vasıta değilse, sadece dua da öyle kesin şifaya sebep olmaz. Zira ikisini de Rabbimiz emretmekte, hem maddî, hem de manevî tedbiri dinimiz istemektedir. Birini icra edip ötekini ihmal eden, elbette yarım iş yapmış olur. Tek kanatlı kuşun uçtuğu kadar başarı temin edilir.

Maddî tedbirden sonra alınacak manevî tedbiri, yâni okunacak duayı, Efendimiz ( asv) şöyle tavsiye buyurmuştur :
"Doğum yapacak hanımın sıhhat ve kolaylıkla doğumunu yapması niyetiyle, Önce Âyete'l-Kürsî okunur, sonra Felâk ve Nâs sûreleri okunur. Bunlardan sonra da şu âyet okunur : "

"İnne Rebbekümülahüllezi haleka's-semâvâti ve'l-arda fî sitteti eyyâmin, sümme'stevâ ale'l-arşi, yuğşi'l-leyle'n-nehâra yetlübühû hasîsen. Ve'ş-şemse ve'l-kamere ve'n-nücûme müsahharâtin bi-emrih, elâ lehü'l-halku ve'l-emru. Tebârekellahü Rabbü'l-âlemîn." ( A'raf, 7/54)
Resul-i Ekrem Efendimiz ( asm) kızı Fâtıma ( r.anha) validemizin doğumunda bu duayı okutmuş, netice sevindirici şekilde huzurlu ve sıhhatli bir doğum olarak tecelli etmiştir, Mübarek nesil Hazret-i Hasan ve Hüseyin ( ra) efendilerimiz böyle dualarla dünyaya gelmişlerdir.

Sıhhatli bir doğum haberini alınca Allah'a şükretmek, konu komşuda bulunan yoksullara yardım etmek, münasip olan bîr cömertliktir.

İçki içmek, içirmek, kumar oynamak, ahlâk bozucu eğlenceler tertip etmek ise nimete karşı nankörlük mânâsına gelen bir anlayışsızlıktır.

2. ÇOCUĞUN KULAĞINA EZAN ve KAMET OKUMAK GEREKİR Mİ?

Hz. Ebu Rafi anlatıyor : "Hz. Hasan ( ra) dünyaya geldi zaman Hz. Peygamber ( a.s.m)'in onun kulağına ezan okuduğunu gördüm." ( Ebu Davud, Edep, 107; Tirmizî, Edahî,16; Ahmet b. Hanbel, VI/9,291).
Hz. Peygamber ( a.s.m)'in doğan çocuğun sağ kulağına ezanı, sol kulağına da kametin okunmasını tavsiye ettiğine dair rivayetler de vardır. ( bk. Gazalî, İhya, II/55; Zeynu'l-Irakî, Tahricu Ahadisi'l-İhya, İhya ile birlikte).

Çocuk dünyaya geldikten sonra ilk fırsatta dinî bilgisi olan kimse çağrılır, çocuk kucağına verilir. Sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet okunur. Sonra da şöyle dua etmesi sağlanır;

"Allah'ım, bu yavruyu İslâm fidanlığında biten güzel bir fidan olarak büyüt, İslâmî hayatta ebedî ve sabit kıl."

Bu sıralarda çocuğuna bakan ana-baba, İbrahim Aleyhisselâm'ın oğulları İsmail ve İshak'a bakarken okuduğu şu duayı okurlar :
"Elhamdülillahillezî vehebe lî ale'l-kiberi İsmâile ve ishak. İnne Rabbî lesemîu'd-duâ."

"Bana bu evladı ihsan eden Allah'a hamd eder, minnet ve şükranlarımı takdim ederim..." ( İbrahim, 24/39)

3- ÇOCUĞA YEDİRİLECEK İLK GIDA ( TAHNİK) :

Yeni doğan çocuğa tatlı bir şey çiğneyerek ağzına vermek, dudağına sürmek Sünnet-i seniye’dir. Bunu sâlih bir kimsenin yapması ise menduptur. Kuru üzüm ve şeker gibi tatlılarla yapılabilirse de kuru hurma ile yapmak müstehaptır, daha faziletlidir.
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz der ki :
“Yeni doğan çocuklar Resulullah'a -sallallahu aleyhi ve sellem- getirilirdi. O da bunlara mübarek olmaları için duâ eder ve ağzında yumuşattığı hurmanın suyunu çocuğun ağzına sıkardı.” ( Müslim : 2147)
Görüldüğü üzere Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, yeni doğan çocuğun midesine ilk inen gıdaya dikkat etmekte ve bunun ana sütünden başka bir şey olmasını istemektedir. Nitekim çeşitli rivayetler, bu ihtimamı sadece kendi torunları için göstermeyip bir prensip olarak bütün Müslüman çocuklarına uyguladığını ifade etmektedir.

4. ÇOCUĞUN SAÇININ TIRAŞ EDİLMESİ VE AĞIRLIĞINCA GÜMÜŞ SADAKA VERİLMESİ :

Resulullah ( sav) buyurdular ki : "Her çocuk, akika kurbanı ile rehinelenmiştir. Bu kurban, ( doğumunun) yedinci günü, onun adına kesilir. ( O gün) saçı da traş edilir ve çocuğa isim de verilir." Ebu Davud, Edahi 21, ( 2837, 2838 ); Tirmizi, Edahi 23, ( 1572); Nesai, Akika 5, ( 7, 166)

Resulullah ( sav), Hz. Hasan ( ra) için akika olarak bir koyun kurban etti ve : "Ey Fatıma!" dedi, "Çocuğun başını tıraş ettir ve saçının ağırlığınca gümüş tasadduk et!" Bu emir üzerine saçı tarttık, ağırlığı bir dirhem veya buna yakın bir şeydi. Tirmizi, Edahi 20, ( 1519)

Cafer İbnu Muhammed babasından o da Hz. Fatıma ( ra)'dan rivayet ettiğine göre, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in, Zeyneb'in, Ümmü Külsüm ( ra)'ün saçlarını tarttı. Bunların ağırlığınca gümüş tasadduk etti. Muvatta, Akika 2, ( 2, 501)

Sünnet olan saçın kesilmesidir. Ancak saçı kesmeden de saçın ağırlığınca sadaka verebilirsiniz, bunun da sevabı vardır. Tam sünnete uygun olan saçın kesilip ağırlığınca sadaka verilmesidir.

5. DOĞUM KURBANI KESİLİR Mİ? ÇOCUĞUN SÜNNET YAŞI KAÇTIR?

İslamiyet gelmezden önceki cehalet devri insanlarına kız çocukları dünyaya geldiği haber verilince üzülür, karamsarlığa düşerlerdi; oğlan çocuğu haberi verilince ise, sevinip kurban keserlerdi. Kestikleri kurbanın kanını da yavrunun yüzüne, başına sürerler, bu adeti devam ettirirlerdi.

İslâmiyet gelince, Resûl-i Ekrem ( asv) Hazretleri, bu adetlere çekidüzen verdi. Kötülerini kaldırdı, iyilerini de islah ederek devam ettirdi.

Nitekim, cahiliyye devri insanlarının yalnız oğlan çocukları için kestikleri kurbanı, kız çocuklarına da teşmil eden Peygamberimiz ( asv), ( Ebû Dâvud, Edâhî 21; Tirmizî, Edâhî 17; Nesâî, Akîka 3,) onların çocuğun başına kan sürmeleri yerine, misk ve za'feran gibi güzel kokular sürmelerini tavsiye buyurdu.

Bu sebeble Müslümanlar, çocukları dünyaya geldiğinde Allah'a hamd ve şükür maksadıyla isterlerse kurban keserler; çoluk-çocuk, eş-dostla güzel sohbetler yapar, tatlı ziyafetler hazırlarlar. Bu çocuk, ister oğlan, isterse kız olsun, durum değişmez. Sâdece oğlan için sevinç alâmeti gösterip, kız için üzüntü ve memnuniyetsizlik izhar etmek, İslamî bir anlayış olmaz. Olsa olsa, cahiliyye devri insanlarına lâyık bir zihniyet olur.

Kaldı ki, evlâdın hangisinin daha hayırlı ve sadık olacağı da belli olmaz. Bazen oğlan faydalı olacak sanılır, ama o tam tersine yaramaz çıkar; ihtiyarlıkta ana-baba kıza sığınır, ondan fayda görür.

Fıkıh kitaplarında ( Akîka, Nesîke) adıyla geçen bu çocuk kurbanını kesme günü, muayyen değildir. Bazen çocuğun doğuşunun yedinci günü kesilir, bazen yedi yaşına kadar müddeti uzatılır.

Akîka kurbanının sünnet olduğunu söyleyen diğer mezheblere mukabil, Hanefilere göre, mubahtır. Malî durumu yerinde olan keser, olmayan da kesmez. Ne kesen ve ne de kesmeyen bir suâle maruz kalmaz, bir manevi kaybı olmaz.

Bu kurbanın kemiklerinin kırılmayacağını söyleyenlere mukabil, kırılmasını tavsiye edenler de vardır.
Çocuk mütevazi olsun, diye kemiklerinin kırılması tefeülen tercih edilebilir. Her ikisi de caizdir, niyete bağlıdır.

Kurban kestikten sonra, etinden eş-dost, akraba, bilhassa fakirler istifade etmeli, belli bir sevince sebep olmalıdır.

Ayrıca çocuğun İslâmî ve sıhhatli bir hayat üzere olması niyetiyle, civarda bulunan muhtaçlara hususî yardım yapılır. Sadaka verilir. Bu sadakanın miktarını, sadakayı verenin malî durumu tayin eder. Herhalde verilen miktar, bir kimsenin işine yaramalı, bir ihtiyacını karşılamak, yahut onunla bir eşya alınabilmelidir.
Peygamber Efendimiz ( asv) böyle yapmıştır :
Bu sadakanın sevabı hürmetine, çocuğun islamî bir anlayış içinde ömür sürmesi niyaz edilir, kaza ve belalardan mahfuz kalması dileğinde bulunulur.
Doğumla başlayan bir mükellefiyet daha vardır, O da oğlan çocuğunun sünnet ettirilmesidir.

Sünnetin belli yaşı yoktur. Muhite, çocuğun sıhhatine, beden yapısına göre değişebilir. Herhalde yedi yaşını geçmemeli, bulûğ çağına kadar yaklaşmamalıdır. Çünkü, bundan sonra mahremiyet devresi başlar. Haramlık söz konusu olur.

Sünnet zamanında icra edilen merasimlerde, evlâdı kendilerine ihsan eden Allah'a isyan manasına gelen bir taşkınlık ve şaşkınlıkta bulunulmamalı; bir takım günahlar işlenip, haramlara düşülmemelidir.

Şayet, gerek çocuğun doğumunda, gerekse sünneti sırasında, bir takım günahlar işlenir, haramlar irtikab edilir; içki içmek, kumar oynamak, kadın-erkek karışık eğlencelere dalmak gibi isyanlara sapılırsa, en azından nankörlük edilmiş, nimete karşı küfranda bulunulmuş olunur.

Bunun bir mânâsı, kendilerine çocuk ihsan edip, o güne erişmeyi nasip eden Allah'a karşı nankörlükte bulunmak, "Sen bize böyle evlâd ihsan edip lütufta bulundun, biz de sana isyan edip nankörlükte bulunuyoruz." demektir.

Müminler, böyle bir hataya düşmemeli, sünnet merasimlerinde mevlid okutmayı, eşe-dosta yemekler yedirip, muhtaçları giydirmeyi esas almalı; içki içmek, kumar oynamak gibi nankörlük mânâsına gelen kötülüklere sebebiyet vermemeli, şükür gününde şükürsüzlüğe sapmamalıdır.

------------------

Yeni doğan bebeğe yapılması gereken sünnetler nelerdir?

Ezan ve kamet çocuğa yapılan ilk iman telkinidir
Hz. Hasan dünyaya gelince Peygamberi Efendimiz ( asm) onun sağ kulağına ezan okumuştur.
Hz. Hüseyin’in rivayetine göre ise Peygamberimiz ( asm) bu adetlerinin hikmeti hususunda da şöyle buyurmuşlardır :

“Kimin bir çocuğu olur da, sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okursa, o çocuğa ümmü sıbyan hastalığı zarar vermez ( cin zarar vermez).” Çünkü ezanın mana ve muhtevasında tekbir, tevhit, nübüvvet ve namaz gibi dinin esasları bulunmaktadır.
Çocuğa güzel isim vermek çocuğun babası üzerindeki haklarındandır
Peygamber Efendimiz ( asm) “Çocuğa güzel isim vermek, dinini öğretmek ve vakti gelince evlendirmek, evladın babası üzerindeki haklarındandır.”
“Kıyamet günününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyle ise isimlerinizi güzel koyun.” buyurmuştur.
Çocuklarımıza “güzel mânâlara” delâlet eden isimler vermemiz sünneti ihya açısından önemlidir. Peygamber Efendimiz'in ( asm) isimleri, sair peygamberlerin isimleri ve güzel mânâlar ifade eden isimler verilebilir. Çirkin mânâlara delâlet eden isimler verilmez. Hatta güzel isim koymayı tavsiye eden Peygamber Efendimiz'in ( asm) kötü anlamlı veya yanlış anlaşılabilecek isimleri de daha güzelleriyle değiştirdiği rivayet edilir.
Ayrıca çocuğun isminin doğduğu günün akşamında verilmesi tavsiye edilmektedir; fakat yedinci güne kadar da ertelenebilir.
Dua ve ziyafet
Hz. Aişe ( ra) validemizin rivayetine göre, yeni doğan çocuklar getirildiğinde Resul-i Ekrem Efendimiz ( asm) onlara hayır ve bereket duasında bulunurlardı. Peygamberimiz ( asm) elini yeni doğan bebeğin başına koyarak dua ederdi. Çocuğun doğumundan sonra ziyafet vermek bu duanın toplu yapılması için olduğundan sahabeler yeni doğan bebekler için ziyafet yemeği vermeyi de önemserlerdi.
Çocuğa yedirilecek ilk gıda ( tahnik)
Yeni doğan çocuğa tatlı bir şey çiğneyerek ağzına vermek, dudağına sürmek sünnet-i seniyedir. Bunu sâlih bir kimsenin yapması ise menduptur. Kuru üzüm ve şeker gibi tatlılarla yapılabilirse de kuru hurma ile yapmak müstehaptır, daha faziletlidir.
Hazret-i Âişe ( ra) der ki :

“Yeni doğan çocuklar Resulullah'a ( asm) getirilirdi. O da bunlara mübarek olmaları için duâ eder ve ağzında yumuşattığı hurmanın suyunu çocuğun ağzına sıkardı.”
Yine Peygamberimiz ( asm) Enes'in annesinden çocuk doğduğunda ağzına süt koymadan kendisine haber vermesini istemiştir. Enes doğar doğmaz Efendimiz'in ( asm) yanına getirilmiş, Peygamberimiz de ( asm) bebeğin ağzının içini iyi cins bir hurma ile ovarak tahnik yapmıştır.
Çocuğun sünnet edilmesi
"Dört şey var ki, bunlar peygamberlerin sünnetlerindendir. Sünnet olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek" ( Tirmizî, Ahmed b. Hanbel, Müsned)
Sünnet, bazı âlimlerce vacip, bazılarınca da farz olarak kabul edilmiştir. Çocuğu sünnet etme zamanına gelince; bulüğ çağına kadar müsaade varsa da, müstehap olan vakit doğumun yedinci günüdür.
Kurban kesilmesi ve başının tıraş edilmesi
Resûlullah ( asm) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ( ra) için birer koç kurban kesmiş ve “Erkek çocuk için bir akika vardır. Onun için bir kan akıtınız ve çocuğun saçlarını tıraş ediniz.” ( Ebu Davud) buyurmuştur.
Çocuk erkek olsun, kız olsun kurban kesmek mübahtır. Akika Allah Teâlâ’nın ihsan ettiği evlat için, bu büyük nimet için bir şükür kurbanıdır. Yeni doğan çocuğun başındaki kıllara akika dendiği için kesilen kurbana da akika kurbanı denilmiştir. Kurban kesmek için yeterli olan herhangi bir hayvan akika kurbanı için de yeterlidir.
İmâm Ahmed b. Hanbel der ki :
"Çocuk, ana-babasına şefâat etmekten alıkonulur, ancak akîka ile şefâat hakkı doğar."
Akika kurbanı, çocuğun doğumunun yedinci gününde kesilirse daha faziletlidir. Bülûğ çağına kadar da kesilebilir. Yine sünnet-i seniyyede yer aldığına göre, akika kurbanı kesildiği günlerde, çocuğun başının tıraş edilip, kesilen saçın ağırlığınca altın veya gümüş tasadduk edilmesi tavsiye edilmektedir. Yine Hz. Fatıma’nın ( ra), çocuklarının doğumlarından sonra saçlarını kesip ağırlığınca gümüş tasadduk ettiği bildirilmektedir.
Peygamber Efendimiz'in ( asm) çocuğa ilk kelam olarak öğretilmesini istediği şey Allah’ın kelamı Nahl süresinin 78. ayetidir
وَاللّهُ أَخْرَجَكُم مِّن بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ لاَ تَعْلَمُونَ شَيْئًا وَجَعَلَ لَكُمُ الْسَّمْعَ وَالأَبْصَارَ وَالأَفْئِدَةَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Ve Allah sizi analarınızın karınlarından, ( siz) hiçbir şey bilmez bir hâlde iken çıkardı; şükredesiniz diye de size kulaklar, gözler ve kalbler verdi.” ( Nahl 78 )
Peygamber Efendimiz ( asm) çocuğun dünyaya geldiği yedinci gününde bebeğe yedi işlem yapılmasını tavsiye eder :
1. Çocuğa isim verilip sünnet edilir
2. Ondan eza bertaraf edilir ( banyo yaptırılır)
3. Kız ise kulağı delinir
4. Akika kurbanı kesilir
5. Saçı tıraş edilir
6. Akika kurbanının kanı sürülür
7. Kesilen saçın ağırlığınca altın ve gümüş sadaka edilir.

Evlat hakkıyla ilgili çeşitli sorular

Sual : Çocuk doğunca neler yapmak gerekir?
CEVAP
Yedinci günü isim koymak ve başını kazıyıp, saçının ağırlığı kadar, altın veya gümüş, sadaka vermek ve mümkünse akika hayvanı kesmek, müstehabdır. ( S. Ebediyye)

Saçını kazımadan tahmini olarak verilebilir. Altın ve gümüş yerine, kâğıt para verilse ve yedinci günden sonra da verilse olur.

Sual : Dinimizde erkek çocuğu mu daha makbuldür?
CEVAP
Hayır, kız çocuğu daha makbuldür.

Sual : Evladımı red edebilir miyim?
CEVAP
Baba, akıl-baliğ olan oğlundan mesul olmayı red edebilir. Evlatlıktan red diye bir şey yok. Emr-i maruf yapmayı, tevbesini, ziyarete gelmesini, hediyesini ve vâris olmasını reddedemez. Red ettim dese de geçerli değildir.

Sual : Çocuk ne zamana kadar emzirilir?
CEVAP
Çocuğu, altı ay kadar anne sütü ile beslemek kâfidir. Mama yiyecek hâle gelinceye kadar emzirmek vacip, bundan sonra, iki yaşına kadar müstehap, iki buçuk yaşına kadar ise, caizdir. Bundan sonra emzirmek günahtır. ( Redd-ül Muhtar)

Sual : Kaç yaşına gelen kız çocuğunun odasını ayırmak gerekir?
CEVAP
On yaşına gelen kız ve erkek çocuğun yatak odasını birbirinden ve ana-babanın odasından ayırmalıdır. ( Hadika)

Sual : Çocuk, hanım ve mala fitne denir mi? Fitne ne demektir?
CEVAP
Fitne imtihan demektir. Anarşi, bozgunculuk, günah, şirk, bela, düşman ve daha başka manalara da gelir. Mal, hanım ve çocuklar hayırlı olmazsa bela olur, fitne olur. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki :
( Ya Rabbi, beni sevenlere, hayırlı mal ver! Bana düşmanlık edenlere de çok mal, çok evlat ver!) [İbni Asakir]

Çocuğu ve malı olan imtihan içindedir. İmtihanı kazanamazsa başı belaya girer, Cehenneme gider. Mal, çocuk ve hanım, cihad, namaz gibi ibadetlerden alıkoyabilir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki :
( Ey iman edenler, hanımlarınız ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır. Onlardan sakının!) [Tegabün 14]

( Mallarınız ve çocuklarınız sizin için elbette bir fitnedir.) [Tegabün 15]
Buradaki fitne de imtihan ve benzeri manalardadır.

İnsan, genel olarak malını iyi yolda kullanmaz. Bu bakımdan malı kendisi için düşman olmuş olur. Aslında mal, kılıç gibi bir nimettir. İyi kullanılmazsa sahibini keser. Evlat da, bir nimet iken, iyi terbiye edilmezse, ana-babaları ile birlikte Cehenneme gider. Nimet, düşman olmuş olur. Çoğunluk bu imtihanı kazanmadığı için, mala, hanıma ve evlada fitne, düşman gibi tabirler kullanılmıştır. Mesela, İskoçyalılar, genelde cimri oldukları için, her İskoçyalıya cimri gözü ile bakılır. Belki de içlerinde çok cömert olanları da vardır. Kayserililer, gözü açık olarak bilinir. ( Okur-yazar değilim ama Kayseriliyim) denir. Kayseri’de gözü açık olmayan da vardır. Hüküm ekseriyete göre verilir. Peygamber efendimiz, ( Zenginleri ve kadınları Cehennemde gördüm) buyurmuştur. Halbuki Cennete gidecek zenginler ve kadınlar da çoktur. ( Ramuz)

Sual : Çocuklara büyüklerin ellerini öptürmek caiz mi?
CEVAP
Salihlerin elini öpmeye alıştırmalı. Menduptur.

Sual : ( Çocuklarım büyüyünce kâfir olacaksa, şimdiden ölsün) demek caiz midir?
CEVAP
Caizdir. Hep hayır dua etmeye çalışmalıdır!

Sual : Kocamdan ayrıldım. Ondan olan oğlumu on yaşına kadar büyüttüm. Kötü olduğu için babasını tanıtmadım. Günah oldu mu?
CEVAP
Evet.

Sual : Beyimin ilk hanımından olan 5 yaşındaki çocuğunu, eve koymamaya hakkım var mı?
CEVAP
Küçük olduğu için hakkınız yoktur.

Sual : Toplumda, babası bilinmeyen, piç denilen çocuklar gün geçtikçe çoğalıyor. Ana-babalarının günahları bu çocuklara da yazılır mı?
CEVAP
Veled-i zinanın çoğalması, kıyamet alametidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki :
( Ahir zamanda, veled-i zina [piç] çoğalır.) [Taberani]

Kâfir çocukları bile günahsız doğar. Ana-babanın günahını çocuğu çekmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki :
( Veled-i zina, babasının günahını çekmez. Hiç kimse, diğerinin günahını yüklenmez.) [Hakim]

Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruldu ki :
( Bir kimse, diğer kimsenin günahını çekmez.) [Necm 38]

Çocuğu sütten ayırmak
Sual : İki yaşına girmek üzere olan çocukları, üç aylarda sütten ayırmak ve bir kere ayırdıktan sonra tekrar süt vermek haram mıdır?
CEVAP
Hayır, haram değildir.

Çocuğu emzirmek
Sual : Anne, bebeğini emzirmek zorunda mıdır?
CEVAP
Hayır, ama ihsan ederek emzirmesi çok sevab olur. Annesi emzirmezse, babasının, sütanne tutması gerekir.

Evladın malından yemek
Sual : Baba, oğlunun malından izinsiz yiyebilir mi? Evlat babasına bakmaya mecbur mudur?
CEVAP
Eğer baba muhtaç değilse, cimri oğlunun malından izinsiz yiyemez, yemesi helâl olmaz. Cömert oğlunun malından, ihtiyacı olmasa da yemesi, helâl olur. ( Hindiye)

Evlat, zengin babaya bakmaya mecbur değildir. Baba fakir, evlat zenginse, Müslüman ana babaya nafaka vermek farz olur.

Evlat da, baba da fakirse, yine babaya nafaka vermek farz değildir. Fakir olan evlat, fakir ana babasını kendi evine alıp, onlarla birlikte geçinirler. ( Fetava-i Hayriyye)

Doğmamış çocuğa
Sual : Çocuk doğmadan akika kesmek ve sadaka-i fıtrını vermek gerekir mi?
CEVAP
Hayır, gerekmez.

Analı babalı büyüsün
Sual : Yeni doğan çocuk için ( Allah analı babalı büyütsün) demek mahzurlu mudur?
CEVAP
Mahzuru yoksa da, faydalı bir dua etmeli, mesela, ( Allahü teâlâ, sâlih olarak büyümesini nasip eylesin) denebilir. Analı babalı büyür de, fâsık, eşkıya biri olabilir. Yani esas maksat, analı babalı büyümesi değil, iyi evlat olarak büyümesidir. İyi evlat olması için dua etmeli, sebeplere yapışmalıdır.

Sünnet olmanın dinimizdeki yeri


Sual : ( Sünnet olmak bid’at olup dinde yeri yoktur) diyorlar. 1400 yıldan beri âlimiyle evliyasıyla müctehidiyle bütün Müslümanlar toptan bid’at mi işliyorlar?
CEVAP
Kim oldukları ve neye hizmet ettikleri herkesçe bilinmeyen bir kısım insanlar, her şeye bid’at diyorlar. Sanki din yeni gelmiş gibi, dinin Peygamberi yokmuş gibi, her fırsatta dinimiz ve Resulullahın vârisleri olan İslam âlimlerini sorgulamaya çalışıyorlar. Bunlar kıyamet alametidir. Çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki :
( Kıyamet yaklaştıkça, yeniler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır.) [İbni Asakir]

Müslüman, sünnet olmaya bid’at demez. Misyonerlerin böyle uyduruk sözlerine müslümanların kanması çok acıdır. Eskiden de, ( gavur icadıdır) diyerek müslümanları fenne tekniğe yaklaştırmak istememişlerdi. Şimdi de her şeye bid’at diyerek, müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak istiyorlar.

Sünnet olmak meşhur bir sünnettir. Bilmeyen müslüman yoktur. Hatta müslümanlıkta sünnet olduğunu bilmeyen kâfir bile yoktur. Gayrimüslimler bile namazın, tesettürün ve sünnet olmanın İslam dininin esasları arasında olduğunu bilirler.

Sünnet olmak İslam’ın şiârındandır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki :
( Sünnet olmak, erkekler için, sünnettir.) [Taberani]

( Fıtri sünnet beştir : Sünnet olmak, kasıkları temizlemek, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek ve bıyıkları kısaltmak.) [Buhari]

( İbrahim aleyhisselam, 80 yaşında [sünnet emri gelince gecikmemek için] balta ile kendisini sünnet etti.) [Buhari]

( Sünnetsiz adam, 80 yaşında da olsa, Müslüman olunca yine sünnet edilir.) [Beyheki]

Resulullah, Müslüman olan erkeğe, 80 yaşında olsa bile, sünnet olmayı emrederdi. ( Taberani)

Sünnet ikiye ayrılır : Sünnet-i zevaid ve sünnet-i hüda.
Sünnet-i zevaid : Resulullahın giyim, yemek, içmek, oturmak, barınmak, yatmak ve yürümekteki âdetleri bu sünnete dahildir.

Sünnet-i hüda : Ezan, ikâmet okumak, cemaat ile namaz kılmak gibidir. Bunlar, İslam dininin şiârıdır. Çocukların sünnet edilmeleri de bu sünnete dahildi. Bu sünnete Arapça’da hıtan denilir. Sünnet olmak [hıtan], günümüzde İslam’ın şiârı olmasa da, âkıl baliğ olanları da sünnet etmelidir. İmana gelen yaşlı adamın sünnet olması şart değildir. Hiç olmasa da olur diyen müctehid âlimler olmuştur. Çünkü sünnet, avret yerinin görünmesi için özür olmaz demişlerdir.

Müslüman olan yaşlı erkek ve hastalar, sünnetin acısına dayanamazlarsa, sünnet edilmezler. ( Hadika)

Çocuğun sünnet olmasının belli bir yaşı yoktur. Ancak, yedi ile on iki yaş arası en iyisidir.
Sünnet olmayanlarda çeşitli hastalıklar görülür. Fransız kitapları bu hastalıkları Affection du Prepuce adı altında bildirmektedir. Bunlardan birkaçı ise tehlikelidir. Bu sebeple, Avrupa’da ve Amerika’da Hristiyanlar sağlık sebebiyle, kendilerini ve çocuklarını sünnet ettirmektedirler. Artık tabâbet yoluyla varılan sonuç, sünneti bugün tıbbi bir zaruret haline getirmiştir. Nitekim Dr. Dubais Raymond’un; “Sünnet çiçek aşısı gibi bütün erkeklere mecbur edilmelidir” sözü de bu hususu vurgulamaktadır.

Sünnetin tarihi çok eskidir. Çünkü Peygamberlerin âdetidir. Peygamber efendimiz, sünnet olmayı fıtrat olan beş şeyden biri olarak bildirmiştir.

Müslüman ülkelerinde bütün erkek çocuklar, ergenlik çağına gelmeden önce bir düğün havası içinde sünnet olurlar. Bu bakımdan sünnet olmaya halk arasında yaygın olarak Sünnet düğünü denir.

Yüzyıllardan beri Müslümanlar çocuklarının sünnet düğünlerine ayrı bir önem verirler bunu genellikle ailede birinci mürüvvet olarak kabul ederlerdi. Sünnete karar verilince herkes durumuna göre hazırlıklara başlar. Sandıktan işlemeli yatak takımları çıkarılır, oda takımlarının yüzleri yenilenir, kaplar kalaylanır, ev halkına yeni yeni elbiseler yaptırırlardı. Çocuğun yatağı süslenir. Genellikle işlemeli bir torba içindeki yüce kitabımız Kur’an-ı kerim baş ucuna asılırdı. Durumu müsait olan aileler fakir çocukları da tespit edip, onları da sünnet ettirirlerdi. Bugün hayır kurumları, toplu sünnet düğünleriyle bu geleneği devam ettirmektedirler.

Eskiden sünnet günü çocuk giydirilir, bineceği at hazırlanır, dualarla ata bindirilirdi. Sonra evliya türbeleri ziyaret edilir, sonra alay halinde davullar çalarak sokaklar dolaşılırdı. Eve gelen çocuk, hediyeler verilmeden attan inmez, yakınları, akrabaları hediyeleri verdikten sonra, dualarla indirilip içeri alınırdı. Bugün at yerine arabalarla bu iş yapılmaktadır.

Sünnetten önce veya sonra Kur’an-ı kerim ve mevlid okunurdu. Sünnet çocuğu el öptükten sonra bazı yerlerde kirve denilen, ailenin çok sevdiği bir şahıs tarafından sıkıca tutulurdu. Mesleğinde usta, eli çabuk sünnetçi, hep bir ağızdan getirilen bayram tekbirleri arasında sünnet ediverirdi. Hemen süslü yatağa yatırılan çocuğa ( Mâşaallah, bârekallah) diye, hayır dua edilirdi. Misafirlere şerbet, şekerleme ve benzeri ikramlarda bulunulurdu. Bundan sonra misafirler sırayla çocuğun yatağının yanına gelirler, hediyeler verip ayrılırlardı.

Saraylardaki, konaklardaki sünnet düğünleri dillere destan olurdu. Şehzadelerin sünnet düğünlerinden bazıları hâlâ anlatılmaktadır. Hâli vakti iyi ailelerin sünnetlerinde, kaynayan kazanlarla fakir fukara da doyardı. Misafirlerin yanında herkese açık olan sünnet düğün evi, bayram yeri gibi olurdu. Eskiden genellikle etli pilav, zerde ikram etmek âdet halindeydi. Ayrıca lokum, şerbet gibi şeyler de verilirdi.

Günümüzde eski ihtişamında olmasa bile bu güzel âdet her yerde benzeri şekilde devam etmektedir. Örf ve âdetlerine çok bağlı olan Anadolu halkı, sünnet düğünlerine aynı önemi vermektedir. Ancak bazı yerlerde bu güzel düğüne, haram karıştırıldığı, içkili ziyafetler verildiği görülmektedir. Sünnet olan böyle işlerde haramların işlenmesi daha büyük günah olur. Müslüman aileler bu işlerden uzak durmalıdır.

Gücü yetmeyen kimselerin sünnet düğünü yaptırmaları gerekmez.

Sual : Çocuğumuzun sünnet töreni için restaurant kiraladık. Orada içki içeceklerin günahı bize de olur mu? Mevlidhanlar da kadın-erkek karışık vaziyette mevlid okuyacaklar, mahzuru var mı?
CEVAP
Günah her zaman günahtır. Ama dini merasimlerde ve camilerde günah işlenmesi daha büyük günah olur.

Sual : Müslüman sünnetçi bulamazsam, çocuğu kâfir doktora sünnet ettirmem günah mı?
CEVAP
Günah değildir. İhtiyaç halinde kâfir doktora muayene ve tedavi olmak caizdir. ( Hadika)

Sual : Sünnette elektrikli havya kullanmak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual : Kâfirler de sünnet olsa, hıtan [sünnet olmak] sünnet-i hüdalıktan çıkar mı?
CEVAP
Çıkmaz.

Sual : Çocuklar sünnet edilirken tekbir getirmek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sünnetli doğan
Sual : Doğuştan sünnetli olan bir çocuğu, sünnet diye bir miktar kesip kanatmak gerekir mi?
CEVAP
Hayır, gerekmez. Sünnetli doğana yanlış olarak ( Peygamber sünneti) diyorlar. Bu yanlıştır. Peygamber efendimiz, sünnetli doğmamıştır. Sünnetli doğmak noksanlıktır.

Sünnetli doğmak
Sual : Sünnetli doğmak noksanlık deniyor. Peygamber efendimiz sünnetli doğmadı mı?
CEVAP
Hayır, Peygamber efendimiz sünnetli doğmadı. Sünnetli doğduğu görüldü. Kitaplarda, Safiye Hatun ve orada bulunanlar, ( Göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş olarak gördük) diyorlar. ( Göbeği kesilmiş) demek, doğduğunda göbeği kesikti demek değildir. Çünkü göbeği kesik çocuk anne karnında yaşayamaz. ( Göbeği kesilmiş) demek, doğunca göbeğinin kesildiği, yani meleklerin göbeğini kestiği anlaşılıyor. ( Sünnet edilmiş olarak gördük) deniyor. Demek ki, doğarken meleklerin sünnet ettiği anlaşılıyor.

Sünnetin günü
Sual : Çocuk sünneti için belli bir gün var mıdır?
CEVAP
Belli bir gün yoktur. Haftanın herhangi bir gününde sünnet edilebilir.

Sünnet olmak
Sual : Müslüman olan yaşlı bir yabancı, sünnet olmasa, günah olur mu?
CEVAP
Hayır, günah olmaz, ama çocukları sünnet ettirmek İslam’ın şiarı bir sünnettir. Bu sünneti fert olarak yapmamak sünneti terk etmek olur. Fakat İslamiyet’in şiarı olduğu için, bir köy, bir şehir, bu sünneti topluca terk ederse, İslam’ın bu şiarı kalkacağı için İslam devleti bunlara müdahale eder.

Oğlunu sünnet ettirmek, İslamiyet’in şiarıdır. Bir köy halkı çocuklarını sünnet ettirmezse, Müslümanların halifesi bu sünnetin yapılması için gerekli müdahaleyi yapar. ( Dürr-ül-muhtar)

Ezan okumak, camide cemaatle namaz kılmak da İslam’ın şiarı olan birer sünnettir. Müslüman bir şehir halkının tamamı ezan okumasa, camiye gitmese, İslam’ın şiarı olan bu sünnetler kalkmış olacağı için, Müslümanların halifesi, bu sünnetlerin yapılması için gerekeni yapar.

Bir şehirde, bir köyde, bir mahallede ezan okunmazsa, İslam hükûmetinin zorla okutması lazımdır. ( Fetâvâ-i Kâdîhân)


----------------
Kaynaklar :
Hikmet net
ismailaga
Mumsema
sorusorcevapbul
Dinimizislam
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)