Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Göz ve Nazar Değmesinin Çaresi ve ilaçları Ve Korunma Yöntemleri
#1
Dini-1 
   


Göz ve Nazar Değmesinin Çaresi ve ilaçları Ve Korunma Yöntemleri

NAZAR DUASI AYETi

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَإِن يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve in yekâdullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebsârihim lemmâ semiûz zikra ve yekûlûne innehu le mecnûn

Meali :


Ve inkâr edenler, zikri (Kur'ân'ı) işittikleri zaman gerçekten seni, neredeyse gözleri ile devirirler. Ve: “Muhakkak ki o, gerçekten mecnundur (delidir).” derler.Oysa o (Kur'an) ,alemlere bir zikir(öğüt,hatırlatma,hüküm ve üstünbir şeref)den başka bir şey değildir.

(Sadakallahul Aziym KALEM Suresi 51. ayet)


   

Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf Aleyhisselâm'ın kıssası anlatılırken Hz. Yakup Aleyhisselâm'ın oğullarını Mısır'a gönderdiği vakit onların şehre girmeleri hakkında onlara şöyle tavsiyede bulunduğu zikredilmektedir:
  "(Yakup) dedi: Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin.
  Ayrı ayrı kapılardan girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem.
  Hüküm ancak Allah'ındır.
  Ben ona güvenip dayandım.
  Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdırlar. (Yusuf, 12/67)
  Hafız İbn-i Kesir, bu ayeti tefsir ederken Selef imamlarından naklettiğine göre, Hz. Yakup Aleyhisselâm, küçük oğlu Bünyamin'i hazırlayıp ağabeyleri ile beraber Mısır'a göndereceği zaman Mısır'da şehre girerken hepsinin bir tek kapıdan değil, muhtelif kapılardan şehre girmelerini onlara emretmişti.
  Hz. Yakup Aleyhisselâm'ın böyle davranmasının sebebi şu idi: Çünkü Hz. Yakup Aleyhisselâm, insanların, çocuklarına "nazar" etmelerinden korkuyordu. Zira onlar, çok güzel fizikî yapıya sahip idiler.
  Yüce Allah (c.c.), kulu ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize hitaben şöyle buyurmaktadır:
  "Doğrusu inkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere sereceklerdi!
  Hâlâ da (senin için): Mutlaka o, delidir! Diyorlar.
  Halbuki Kur'an, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51-52)
  Bir kısım müfessirlerin beyanına göre, müşrikler, peygamberimiz tiz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize olan kin ve hasedlerinden dolayı onu gözleri ile öldürmek istiyorlardı. Yani, gözleri ile ona nazar ediyorlar ve onu kıskanıyorlardı.
Eğer Allah (c.c.)'ın koruması olmasaydı, ona fenalık yapacaklardı.
  Yüce Allah (c. c.), hasedcinin şerrinden kendisine sığınmamızı emretmektedir:
  "De ki: (Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran) sabahın Rabbine sığınırım.
  Yarattığı şeylerin şerrinden,
  (Karanlık çöktüğü zaman) bastıran gecenin şerrinden,
  Sihir yapmak için düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,
  Ve kıskandığı zaman kıskanç kişinin hasedinden (Allah'a sığınırım.)" (Felâk Suresi, 113/1-5)
  Bu surenin son ayetinde, hased eden kimsenin hasedinden Allah (c.c.)'a sığınılması açık bir şekilde emrolunmaktadır,
  Hasedci, Cenab-ı Hakk'ın, kuluna verdiği nimeti çekemez ve o nimetin yok olmasını ister.
  Bu, genel bir tutumdur.
  Hasedcinin nazar etmesini ve daha başka musibetleri içine alır.
  Yukarıda zikrolunan ayetler, gözdeğmesinin hak ve gerçek olduğuna bir delildir.
  Eğer gözdeğmesi (nazar) diye bir olay olmasaydı, onun şerrinden Cenab-ı Hakk'a sığınmaya da gerek olmazdı.
  Yine onun hak ve gerçek olduğuna dair sünnetten de deliller vardır.
  İnsanlardan pekçoğu gözdeğmesi ile ilgili olaylara daima şahit olmuşlardır ve şahit olmaya devam etmektedirler.
  Bazan bu gözdeğmesinin farkına varırlar ve onu bilirler.
  Bazan da onu bilip anlayamazlar.
  İnsanların başlarına gelen tecrübeler, zikredilenlerden çok daha fazladır.
  Nice ölen kimseler vardır ki, onların ölüm sebepleri bilinmez.
  Nice sağlam, kişiler de vardır ki, hasta olup yatağa düşerler fakat hastalıklarının gerçek sebebini bilmezler.
  Nazar (gözdeğmesi), toplumda vâki olan bir hususdur.
  Bazı kimselerin gözlerinde bir hâl vardır ki, konsantre olarak baktığı kişiye çeşitli zararlar verir.
  Bir kısım âlimlere göre, insanların gözbebeklerinden ve parmak uçlarından görünmeyen ışınlar saçılmaktadır.
  Gözdeğmesi gerçek olmakla beraber asıl sebebin ne olduğu bilinmemektedir.
  Onu ancak Yüce Allah (c.c.) bilir.
  Nasıl ki; mıknatıs, demiri kendine çeker. Fakat asıl çekme sebebini, onu yaratan Rabbimiz bilir. Nazar da öyledir.
  İmam Kastalanî diyor ki: "Bir çanak içinde süt olsa ve hayız gören bir kadın, elini o sütün içine soksa, o süt özelliğini kaybeder ve bozulur.
  Eğer temiz bir kadın, elini o sütün içine soksa, süte bir şey olmaz."
  Sebebini bilmediğimiz diğer şeyler de buna kıyas olunmalıdır.
  Gözü değen bazı kimselerin anlattıklarına göre, bir şeye gıpta ile bakıp imrendikleri zaman onların gözlerinden bir hararet çıkmaktadır.
  Gözdeğmesi ile ilgili olarak pekçok hadis-i şerifler de vardır.
  Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nazar olayının, yaşanan bir gerçek olduğunu dile getirmiş ve şöyle buyurmuştur:
  "Gözdeğmesi hak ve gerçektir." (Müslim. Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
  Hafız İbn-i Hacer diyor ki: "Yani, kem göz ile nazar edip gözdeğdirmek, toplumda var ve sabit olan bir şeydir."
  İmam el-Kurtubî de gözdeğmesinin sabit olduğunu zikrederek şöyle demiştir: "Bu durum, ulemanın ittifak ettiği bir hususdur. Ancak bid'at ehli olan bir taife bunu inkâr etmişlerdir.
  Onların görüşlerine karşı hadis-i şeriflerden pekçok deliller vardır.
  Yine bu olayları müşahede eden pekçok kimseler mevcuttur.
  Nice yiğitler vardır ki, gözdeğmesi, onları mezara koymuştur.
  Nice güçlü develer vardır ki, nazar, onları da tencereye koymuştur.
  Bütün bunların hepsi Cenab-ı Hakk'ın dilemesi ile olmaktadır."
  Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
  "Onlar ise, Allah'ın izni olmaksızın kimseye bir zarar veremezler." (Bkz. Bakara. 2/102.)
  Aslı olmayan ve mesnedsiz bir şekilde inkâr yolunu seçerek şeriata ve akla muarız (karşı) olan kimseye iltifat olunmaz.
  Allâme İbn-i Kayyım diyor ki: "Vahiyden (dinden) ve akıldan nasibi olmayan bir taife, gözdeğmesi işini geçersiz saymışlardır.
  Onlara göre, bu nazar değme işi ancak bir evhamdan ibarettir. Onun aslı yoktur!
  Bunlar akıl ve nakil bakımından insanların en cahilidirler.
  Hicap (utanma) bakımından da insanların en kabasıdırlar.
  Sıfatlarıyla,
  Fiilleriyle ve tesirleriyle onlar, ruh ve nefisleri bilmekten uzaktırlar.
  Akıllı olan kimseler, her ne kadar göz-değmesinin sebebi ve tesiri hakkında ihtilâf etseler de nazar meselesini inkâr etmezler."
  Hafız el-Hattâbî de gözdeğmesi gerçeğine değinmiş ve şöyle demiştir: "Kem gözle nazar eden kimsenin hain bakışı, karşısındaki şahsa zarar verir."

GÖZ DEĞMESİNİN SEBEPLERİ

  Bilmiş ol ki;
  Gözdeğmesi (nazar) iki sebepten dolayı olur:
  Biri, şiddetli düşmanlıktır. Diğeri de, bir şeyi beğenip onu güzel bulmasıdır.
  Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
  "Gözdeğmesi hak ve gerçektir. Eğer kaderin önüne geçen bir şey olsaydı, nazar, onun önüne geçerdi." (Müslim, Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
  Bu hadis-i şerifte gözdeğmesinin tesirine ve isabet etmesinin sür'atine işaret ve te'kid vardır.
  Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yine şöyle buyurmuştur:
  "Allah (c.c.)'ın kaza ve kaderinden sonra benim ümmetimden ölenlerin çoğu gözdeğmesindendir." (El-Bezzâr. Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
  El-Elbânî bu hadis-i şerif için "Sahih" demiştir.
  Hafız İbn-i Hacer de "Hasen" demiştir.
  Bazı insanlar bu nazar olayını garip bulurlar.
  Bazıları da dehşete kapılırlar. Bununla beraber olaylar onun varlığını tasdik etmektedir.
  Nice kimse vardır ki, Allah (c.c.) ona bolca mal ve nimet vermiştir de bir hasedcinin nefsi o nimetlere takılmıştır. Böylece o adamın malı bir felâkete ve zarara uğramıştır. Yahut bütün malı ve mülkü yokolup gitmiştir.
  Yine nice insanlar ve özellikle de bazı kadınlar vardır ki, Allah (c.c.) onlara son derece fizikî güzellik vermiştir de bir hasedcinin nefsi o güzelliklere takılmıştır.
  Böylece o güzele bir felâket.
  Yahut bir hastalık,
  Ya da benzeri bir musibet gelmiştir de uzman doktorlar onun tedavisinden âciz kalmışlardır.

NAZARDAN KORUNMA TEDBİRLERİ

  Gözdeğmesi (nazar) illetine yakalanmadan önce korunmak için şu tedbirler alınmalıdır:

1) BİRİNCİ TEDBİR: Sabah ve akşam koruyucu dua, evrad ve zikirlere devam edilmelidir.
  Onları okuyan kimseyi Allah (c.c.) nazardan muhafaza buyurur.
  Okunacak sure ve dualar çoktur.
  Bazıları şunlardır:
  Fatiha Suresi,
  Ayetü'l-Kürsî,
  Felâk Suresi,
  Nâs Suresi,
  Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in okuduğu muhtelif dualar.
  Şimdi bunları açıklayalım:

  a) Fatiha Suresi:

  "Hamd, Âlemlerin Rabbi (olan) Allah'a mahsusdur.
  O, Rahman ve Rahîm'dir.
  Din gününün sahibidir.
  Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
  Bizi doğru yola hidayet et.
  Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna (ilet). Gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil." (Fatiha, 1/1-7)

  b) Ayetü'l-Kürsî:

  "Allah, kendinden başka hiçbir ilâh bulunmayan (Allah)'dır.
  O, Hayy ve Kayyûm'dur.
  Onu ne bir uyku yakalar, ne de bir uyuklama.
  Göklerde ve yerde bulunanların hepsi onundur.
  Onun izni olmadan katında hiç kimse şefaat edemez.
  O, (kullarının) yapmakta oldukları şeyleri ve önceden yaptıklarını bilir.
  Onun dilemesi hariç, insanlar onun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.
  Onun kürsüsü, gökleri ve yeri içine alır.
  Onları koruyup gözetmek, kendisine ağır gelmez.
  O yücedir, büyüktür." (Bakara, 2/255)

  c) Felâk Suresi:

  "De ki: (Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran) sabahın Rabbine sığınırım.
  Yarattığı şeylerin şerrinden,
  (Karanlık çöktüğü zaman) bastıran gecenin şerrinden,
  Sihir yapmak için düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden,
  Ve kıskandığı zaman kıskanç kişinin hasedinden (Allah'a sığınırım.)" (Felâk, 113/1-5)

  d) Nâs suresi:

  "De ki: İnsanlann Rabbine sığınırım. İnsanların melikine (mutlak sahibine).
  İnsanlann ilâhına (sığınırım.)
  Sinsi vesvesecinin şerrinden.
  İnsanlann kalplerine şüphe ve tereddüt sokan.
  Gerek cinlerden, gerek insanlardan." (Nâs, 114/1-6)

e) Peygamberimizin okuduğu muhtelif Dualar:

  Nazara karşı şu duayı okumalıdır:
  "Yarattığı şeylerin şerrinden Allah (c. c.)' in tam olan kelimelerine sığınırım." (Ebu Davûd, Tıp, 19; Dârimî, İsti'zan, 48; Muvatta, İsti'zan, 34; Ahmed b. Hanbel, 4/430)
  Yine şu duayı okumalıdır:
  "Bütün şeytanlardan, zararlı hayvanlardan,
  Kem gözlerden Allah (c.c.)'ın tam olan kelimelerine sığınırım.
  Hiçbir iyinin ve kötünün yapamadığı ve Allah (c. c.) 'in yaratıp vücuda getirdiği bütün şerlerin şerrinden,
  Gökten inenlerin ve göğe çıkanların şerrinden,
  Yerde bitenlerin ve yerden çıkanların şerrinden,
  Gecenin ve gündüzün fitnelerinin şerrinden,
  İyilik için kapı çalan hariç, gece ve gündüz her kapı çalanın şerrinden Allah (c. c.) 'ın tam olan kelimelerine sığınırım.
  Ey Rahman (olan Allah'ım)" (Buharî, Kitabü'l-Enbiya, 10; Müslim, Kitabu'z-Zikr, 54, 55; Ebu Davud, Kitabu't-Tıb, 19; Kitabu'l-Edeb, 98; Tirmizî, Kitabu't-Tıb', 18; Kitabu'd-Deavât, 40; Ahmed b. Hahbel, 2/181, 290, 375, 448, 4/57.)
  Yine şu ayeti okumalıdır:
  "Doğrusu inkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere sereceklerdi!
  Hâlâ da (senin için) mutlaka o, delidir! Diyorlar.
  Halbuki Kur'an, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51,52.)
  İnsanların ahvâline bakan kimse, nazar konusunda onlarda bir umursamazlık olduğunu görür. Oysa ki, bilhassa bebeklerin ve küçük çocukların şeriata uygun dualarla nazardan korunmaları gerekir.
  Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'ı şu dua ile koruyordu:
  "Sizi, bütün şeytanlardan, Zararlı hayvanlardan, Kem gözlerden, Allah (c.c.)'ın tam olan kelimelerine sığındırırım." (Buharî, Abdullah b. Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
  Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, torunları olan Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'a hitaben yine şöyle derdi:
  "Şüphesiz ki, sizin atanız (İbrahim Aleyhisselâm) İsmail'i ve İshak'ı onlarla koruyordu." (Buharî, İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

2) İKİNCİ TEDBİR: Nazar değmesinden korunma yollarından biri de, korktuğu ve şüphelendiği kişilerin yanında güzelliklerini teşhir etmemelidir.
  Hafız el-Bağavî "Şerhü's-Sünne" eserinde anlattığına göre, Hz. Osman b. Affan (r.a.) çok güzel bir çocuk görmüştü.
  Bunun üzerine, onu nazardan korumak için çocuğun velisine şöyle dedi: "Bu çocuğun çenesine siyah boya sürerek onun güzelliğini kamufle ediniz."

3) ÜÇÜNCÜ TEDBİR: Gözdeğmesinden korunma yollarından biri de, görüp beğendiği bir şey hakkında, gören kişinin bereketle dua etmesidir.
  Bir kimse, kendi gözünün başkasına zarar vermesinden korkarsa, ona baktığı zaman şöyle demelidir:
  "Allah (c.c.) onu sana mübarek etsin." (Benzer ifade ile Bkz. Ebu Davud. Nikâh, 36; Tirmizî, Nikâh, 7; İbn-i Mâce, Ezan, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/281.)
  Veya şöyle demelidir:
  "Ya Rabbi! Ona mübarek eyle." (Benzer ifade ile Bkz. Müslim, Zühd, 74; Ebu Davud, Vitir, 31; Nesaî, Zekât, 12; İbn-i Mâce, Zühd, 8; Ahmed b. Hanbel, müsned, 3/108, 188, 5/77.)
  Yahut şöyle demelidir:
  "Mâşâallah (Allah ne güzel yapmış) Allah'tan başka kuvvet (sahibi) yoktur." (Ebu Davud, Edeb, 101.)
  Ya da buna benzer dualar etmelidir. O zaman Allah (c.c.)'ın izni ile zarar defolur gider.
  Ebu Ümâme (r.a.)'dan rivayete göre, Âmir b. Rebîa, Sehl b. Huneyf e uğramıştı.
  O sırada Sehl b. Huneyf banyo yapıyordu.
  Âmir b. Rebîa dedi ki: "Bugünkü gibi parlak bir cild görmedim."
  Bunun üzerine Sehl b. Huneyf in durumu değişti.
  Çok geçmeden sar'a nöbetine tutuldu. Bayılıp yere düştü.
  Gelip Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e haber verdiler.
  Ona şöyle dediler: "Yâ Resûlallâh! Sehl' in imdadına yetiş. Onu sar'a iletti tuttu ve yere düştü."
  Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Kimin nazar etmesinden şüphe ediyorsunuz?" Diye sordu.
  Dediler ki: "Âmir b. Rebîa'dan şüphe ediyoruz."
  Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:
  "Sizden biriniz kardeşinden hoşuna giden bir şey gördüğü zaman onun mübarek olması için dua etsin." (Ebu Ümâme rivayet etmiştir.)
  Daha sonra bir kap suya okudu ve Âmir'in o su ile abdest almasını emretti.
  Âmir de o su ile abdest aldı.
  Ayrıca yüzünü yıkamasını, Kollarını dirseklere kadar yıkamasını, Dizlerini yıkamasını, Eteğinin iç kısmını yıkamasını,
Ve yine üzerine su dökmesini emretti.
  Zührî diyor ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz ayrıca ona, kabı ters çevirmesini emretti."
  Hadis-i şerifte gözdeğmesinin ilacı beyan olunmuştur. Buna göre, nazar eden kimsenin abdest azalarını yıkadığı ve bilhassa cildine temas eden iç çamaşırlarını yıkadığı su alınır ve nazar olunan kimsenin arkasından dökülür.
  Bir hadis-i şerifte Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
  "Sizden yıkamanız istenirse, yıkayınız." (Müslim rivayet etmiştir.)
  Yani, bir şahıs gelip de sizden birinizin abdest ve gusül suyundan elbisenin bir kısmına sürmek isterse, bunu yapsın. Bundan dolayı ona kızmasın, demektir.
  Kendi nefsinden, başkasına nazar değmiş olmasından şüphelenen ve endişe duyan kimsenin yapması gereken şey, Allah (c.c.)'dan korkması ve gözdeğmesine sebep olabilecek şeylerden sakınmasıdır.
  Bunun için Allah (c.c.)'ı çokça zikretmeye devam etmelidir.
  İnsanlardan hoşa giden bir şey gördüğü zaman Allah (c.c.)'dan, onu mübarek kılmasını dilemelidir.
  Yüce Allah (c.c.)'ın, insanlara vermiş olduğu nimetlere kesin olarak hased etmemelidir. Çünkü, eğer onlara hased ederse, sanki Rabbine karşı itirazda bulunmuş gibi olur.
  İşte bu da apaçık bir hüsrandır.

NAZAR DEĞMESİNDEN SONRA

  Yukarıda, nazar değmemesi için alınacak tedbirler ve korunma çareleri açıklanmıştı.
  Nazar değdikten sonra da şeriata uygun çareler vardır.
  Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde bu hususa işaret eden deliller bulunmaktadır.
  Yine şu sure ve ayetler dua maksadıyla okunmalıdır.
  a) Fatiha Suresi,
  b) Ayetü'l-Kürsî,
  c) Felâk Suresi,
  d) Nâs Suresi,
  e) Ayrıca Cebrail Aleyhisselâm'ın, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e okuduğu ve öğrettiği şu dua okunmalıdır:
  "Allah (c. c.) 'in ismi ile sana rukye ederim (okuyup üflerim).
  Sana eziyet veren her şeyin şerrinden,
  Her nefsin yahut hased edenin kem gözünün şerrinden Allah (c.c.) sana şifa versin.
  Allah (c.c.)'in ismi ile sana rukye ederim" (Buharî, Kitabu't-Tıb, 38; Müslim, Kitabu's-Selam, 40; Ebu Davud, Kitabu't-Tıb. 19; Tirmizî, Kitabu'l-Cenâiz, 4; İbn-i Mâce. Kitabu't-Tıb, 36. 37; Ahmed b. Hanbel, Müsned. 6/332.)
  Yine Resûlüllah (s. a.v.) Efendimiz' in bir hastalığı olduğu zaman Cebrail Aleyhisselâm gelir ve şu duayı okurdu:
  "Allah (c.c.) 'in ismi ile sana rukye ederim (okuyup üflerim). Allah (c.c.) bütün hastalıklardan sana şifa versin.
Hased ettiği zaman hased edenin şerrinden ve bütün kem gözlülerin şerrinden (seni korusun.)" (Müslim, Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet .etmiştir.)
  Bazı İslâm büyüklerinden nakledilmiştir ki; gözden sakınmanın şartı, iyilikleri, güzellikleri, zînetleri gizlemektir. Bir kimsenin kendisini, ailesini veya çocuğunu süsleyip el âleme teşhir etmesi uygun değildir.
  Allâme İbnu'l-Kayyım diyor ki: "Kim bu duaları okuyup tecrübe ederse, faydasının derecesini ve ona ne kadar çok ihtiyaç bulunduğunu anlar. Bu dualar, nazar edenin tesirine mâni olur. Onu okuyan kimsenin imanının kuvvet derecesine göre nazarın etkisini giderir. Çünkü bu dualar silahdır. Silah ise, kullanana göre etkili olur."
  Kimi, tam merkezden vurur. Kimi de, ıskalar!
  Abdullah es-Sâcî (r.a.)'ın anlattığına göre, kendisinin çok güzel bir devesi vardı.
  Birgün devesine binerek yol arkadaşları ile beraber sefere çıktı. Yolculardan biri vardı ki, gözü değerdi. Bu durumu bilenler Abdullah'ı uyardılar. Devesini o adamın gözünden sakınmasını söylediler. Abdullah o adamın, devesine bir zarar veremeyeceğini söyleyip pek aldırmadı. Abdullah'ın sözlerini ve davranışını da o adama anlattılar. Adam, kendisini ispat etmek için Abdullah'ı kollamaya başladı. Bir mola sırasında Abdullah oradan ayrılınca, adam hemen gelerek deveye nazar etti. Biraz sonra deve hastalanıp yere düştü. O sırada Abdullah da çıkageldi. Deveyi o vaziyette görünce neler olduğunu sordu.
  Dediler ki: "Sen gidince hemen o adam gelip deveye nazar etti.
  Hayvana bakınca o da bu hâle geldi."
  Bunun üzerine Abdullah: "O adamı bana gösterin" dedi.
  Onlar da gösterdiler. Abdullah, adamın yanına varıp karşısında durdu.
  Sonra şu duayı okudu:
  "Allah (c.c.)'ın ismiyle hapsedenin hapsinden, Kuru taşın (şerrinden), Yakıcı kıvılcımın (şerrinden Allah 'c.c.)'a sığınırım).
  Nazar edenin gözdeğmesi, kendi aleyhine dönsün ve en sevdiği kişinin üzerine dönsün.
  Gözünü çevirip de (sema' ya) bak! Bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü iki kez çevir de yine bak. Göz hor, Hakir, Bitkin ve ümidini kesmiş olarak tekrar sana döner." (Bu duanın son kısmı, Mülk Suresi'nin 3. ce 4. ayetleridir. Bkz. Mülk, 67/3-4..)
  Abdullah es-Sâcî bu duayı okuyunca gözdeğmesi kalktı.
  Allah (c.c.)'ın izni ile devesi iyileşti.

PEYGAMBERİMİZİN (s.a.v.) RUKYELERİ

  Buharî'nin rivayetine göre, birgün Abdülaziz (r.a.), Hz. Sabit (r.a.) ile beraber Enes b. Mâlik (r.a.)'ın ziyaretine gitmişlerdi.
  Hz. Sabit (r.a.): "Ya Ebâ Hamza! Biraz rahatsızım" dedi.
  Hz. Enes b. Mâlik (r.a.): "Senin üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in rukyesini okuyayım mı?" diye sordu.
  Hz. Sabit (r;a.): "Oku" dedi.
  Hz. Enes b. Mâlik şu rukyeyi okudu:
  "Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi gider. Şifa ihsan et. Şifa verici sensin. Senden başka şifa verecek olan hiçbir kimse yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser kalmasın." (Buharî, Abdülaziz (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
  Yine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz hasta olan bazı ashabını eliyle sığayıp şöyle dua yapardı:
  "Allah'ım! Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi gider. Ona şifa ver. Şifa verici sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalıktan eser kalmasın." (Buharî. Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
  Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz yine şöyle buyurmuştur:
  "Ey insanların Rabbi! Zarar ve fitneyi silip gider. Şifa, senin (kudret) elindedir. Senden başka ona (yol) açıcı yoktur." (Buharî, Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)

UYARILAR

  1) BİRİNCİ UYARI: Gözdeğmesi (nazar) bazan insanlardan olur. Bazan da cinlerden olur.
  Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme (r.a.)' dan rivayete göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, evinde bir kız görmüştü.
Kızın yüzünde bir değişme farketti ve şöyle buyurdu:
  "Ona rukye yapınız (okuyup üfleyiniz). Çünkü onda gözdeğmesi (nazar) vardır." (Buharî ve Müslim, Ümmü Seleme (r.a.)'dan rivayet etmişlerdir.)
  Hafız el-Bağavî diyor ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nazar değmesine işaret ederken cinlerden nazar değmiş olacağını kasdetmiştir."
  Deniliyor ki: "Cinlerin nazar etmesi, mızrak ucundan daha tesirlidir."
  Şüphe yok ki, insan kirli elbiselerini değişmek için çıkardığı vakit, Yahut tuvalet ihtiyacını gidermek için, Ya da bir başka sebeple avret yerini açtığı vakit cinlerin nazarından korunmak için dua etmelidir.
  Bu da Cenab-ı Hakk'ın ismini zikretmekle olur.
  Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
  "Onlardan (insanlardan) biri helaya girdiği zaman, başka bir rivayette, elbisesini çıkarıp bir yere koyduğu zaman bismillah demesi, cinlerin gözleri ile Ademoğlunun avret mahallinin arasında bir perdedir." (Tirmizî. Sünen'inde ve Ahmed b. Hanbel de Müsned'inde rivayet etmişlerdir.)
  2) İKİNCİ UYARI: Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği sağlığı, Güzelliği, Nâli olduğu nimetler ve sair sebeplerle gözdeğmesine hazır olan kimse, daima tedbirli olmalı ve kendisini teşhir etmemelidir.
  Özellikle kadınlar kendi güzelliklerini ve bilhassa kız çocuklarının güzelliklerini aşırı derecede teşhir etmemelidirler. Çünkü bunun sonucunda birçok üzücü olaylara şahit olunmaktadır.
  Bu konuda şâir diyor ki:
  Kemâl sahibi sevilir,
  Olgunluk başta bir taçdır.
  Fakat yeri gelince onu
  Nazardan koruyan ayba muhtaçtır.
  Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz Esma binti Umeys (r.a.)'a hitaben şöyle buyurmuştur:
  "Bana ne oluyor ki, kardeşoğullarının cisimlerini zayıf görüyorum! Yardıma muhtaç duruma gelmişler." (Müslim, Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir.)
  Bunlar Hz. Cafer b. Ebu Tâlib'in çocukları idiler.
  Esma dedi ki: "Onların bir hastalıkları yok. Fakat onlara nazar değdi."
  Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu:
  "(O halde) sen onlara rukye yap. (okuyup üfle.)" (Ahmed b. Hanbel. Müsned, 3/333.)
3) ÜÇÜNCÜ UYARI: İnsanlardan bazıları rukye tedavisi (okuyup üfleme) talep ettikleri zaman okuyan kişinin inancının sağlam olup olmadığını, Maksadını, İlmini araştırmıyorlar.
  Bu sebeple de sahtekârlara, Büyücülere ve kötü maksadlı olanlara yöneliyorlar.
  O bozguncular, yapıcı olmaktan çok yıkıcıdırlar.
  Hatta onların içinde niceleri vardır ki, haram olan şeyleri, Yahut bid'atları, Ya da şirk olan şeyleri insanlara emrederler. Böyle kimselerin şerlerinden muhafaza etmesini Yüce Allah (c.c.)'dan dileriz.
  Rukye (okuyup üfleme) talep eden kimseye gereken şey, dikkatli olması ve işini sağlam yapmasıdır. Yani, ya kendisi okumalı, Yahut da buna ehil olan imanlı ve ihlâslı kimseleri bulmalıdırlar.
  Şunu da iyi bilmelidir ki; Eğer şeriatın uygun gördüğü şartlar uygun olmazsa, rukye yapmak caiz olmaz.
  İslâm şeriatına uygun olan şartlar şunlardır:
  a) Okunan şeyler, Kur'an-ı Kerim ayetleri ya da Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'in okuyup tavsiye buyurduğu dualar olmalıdır.
  b) Ayet ve hadisler orijinal metni ile ve mânâsı bilinerek okunmalıdır.
  c) Okuyanın şunu da çok iyi bilmesi gerekir ki, rukye'nin kendisi hiçbir tesir icra etmez.
  Her şey Allah (c.c.)'ın takdiri ile olur.
  Şifayı verecek olan da bizzat Allah (c.c.)'ın kendisidir. O, bir şeyi sebep kılmıştır.
  d) Aslı esası olmayan vehimlerden ve vesveselerden kaçınarak,
  Vesile olacak fiili işleyerek sonucu Allah (c.c.)'a bırakmalı ve samimiyetle Cenab-ı Hakk'a tevekkül etmelidir.
  Hz. Yusuf Aleyhisselâm'ın kıssasını anlatan şu ayetin mânâsını derin derin düşünmeliyiz:
  "Ayrı ayrı kapılardan (şehre) girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben ona güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdırlar." (Bkz. Yusuf, 12/67.)
  e) Bilmelidir ki, gözdeğmesinden (nazardan) korunmak ve onu tedavi etmek, ancak Allah (c.c.)'dan ve onun Resûlü'nden gelen şeylerin doğruluğuna inanmakla mümkün olur.
  Eğer bu konuda şüphe ve tereddütleri olursa, ilacın tesiri de azalır.

Nazar nedir? Nazar Değer mi?

Aman nazar değmesin
Maşallah deyin nazar değmesin
Bunun gibi bir sürü sözler, deyimler, nasihatler var nazar üzerine.
Bizler, nazardan korkuyoruz.

Neden nazar değiyor?


Önce şöyle bir gerçeği yazmamda yarar var. Nazar değmesi bilimsel olarak da mümkünmüş.
Bir beyin dalgalanmasıymış, kişinin karşı tarafa odaklanması ve elbette içinde negatif enerji ile dolu olması buna sebepmiş.
Nazarın, ağır etkileri oluyormuş, sadece bizde değil dünyanın her yerinde nazar değmesi ile ilgili inanış mevcutmuş.
Belki karşı tedbirler farklıdır ama inanış nazarla aynı imiş.

Hani denilir ya;

Ne göz var, bir bakışı ile insanı devirir.

Gözler en etkili nazar değmesine sebep organmış. Fakat sadece bakmakla ilgili de değil nazar değdirmek!
Bazen bakışla, bazen sözle, bazen de içten geçirerek bir nevi kıskançlık duygusu karşı tarafın enerjisini azaltıyor, gücünü yitirmesine hatta hasta olmasına sebep olabiliyormuş.

İslam’da da nazar kabul ediliyor.

Kur’an-ı Kerim - Kalem suresi 51. Ayet

"Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla"

Ve inkâr edenler, zikri (Kur’ân’ı) işittikleri zaman gerçekten seni, neredeyse gözleri ile devirirler. Ve: “Muhakkak ki o, gerçekten mecnundur (delidir).” derler.


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Nazar haktır, kader ile yarışan bir şey olsaydı, nazar değme işi yarışıp onu geçerdi (kaderi değiştirirdi)”

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Göz değmesi haktır. Deveyi kazana, insanı da kabre girdirir.”

(Keşfü'l-Hafa, 2: 76)

Bir olayı aktarmak istiyorum sizlere.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular


“Sizden biriniz neden din kardeşini öldürüyor? Biriniz kardeşinde beğendiği, hoşuna gittiği bir şey gördüğü zaman ona mübarek olması için dua etsin (Maşaallah, Barekallah gibi sözler söylesin)”buyurur.


Daha sonra Peygamberimiz bir miktar su ister ve nazar eden Amr'ın abdest almasını emreder.


Bir nevi abdest olan bu tatbikatı fıkıh alimlerimiz şöyle tarif ederler:

Bir kabın içine su konur.
Nazar eden kimse bir avuç alır, ağzını çalkalar, suyu kabın içine püskürtür.
Sonra aynı sudan alarak yüzünü yıkar,
sonra sol eliyle su alarak sağ elini yıkar,
sağ eliyle de alarak sol elini bileklere kadar yıkar. Daha sonra sağ ve sol dirseklerini yıkar.
Sonra dirseği ve omuzu arasını yıkar.
Sonra ayaklarını,
sağ ve sol dizini yıkar.
Elini ve ayaklarını yıkarken, kolunu ve dizinden aşağısını yıkamaz.
Daha sonra sağ böğrünü aşağı doğru yıkar.
Bütün bu organlarını yıkadıktan sonra su aynı kapta biriktirilir.
Nazar eden kişi bu işi tamamladıktan sonra su kabını alarak nazar ettiği şahsın arkasında durup başına döker.
Kullanılan bu su pis sayılmamaktadır.

Bunu Peygamberimiz'in (a.s.m.) bizzat kendi tatbikatından anlamaktayız.

Peygamberimizin kısaca tarif ettiği ve alimler tarafından da genişçe izah edilen bu yıkamanın bilinmeyen pek çok hikmeti, şüphesiz vardır. En azından nazar şüphesini gidermek için bu sünneti yapmak gerekir. Bu yıkama ve dökme işi sahabiler tarafından da zaman zaman tatbik edilmiştir.

Bu iş yapıldıktan sonra nazar eden kimse bereket duasında bulunarak,

“Maşaallah, La kuvvete illa billah” derse, meydana gelebilecek zararı Allah'ın gidereceği bildirilmektedir.

Zaten bu yıkama işinin yapılması bir nevi fiili duadır. Tesir ve şifa ise Allah'tan beklenmelidir.

Nazarın en büyük belirtisi esnemektir. Yine şöyle demez miyiz?
Ne oldu bana durmadan esniyorum, yine nazar mı değdi?
Evet, nazar değince yorgun, halsiz ve uyku haliyle birlikte aralıksız esnemeler olur.
Nazar bununla da kalmıyor, hastalıklara, ani kramplara, bir anda gelen şiddetli ağrılara da sebep oluyor.
Eşyalara bile nazar değiyorken, kırılıp, parçalanabiliyorsa insana neler yapmaz?

Nazara karşı yapılacak en önemli olay dua okunmasıdır. (Felak ve Nas Sureleri)
Ayrıca; nazar değdikten sonra değil de değmemesi için de okunacak dualar vardır.
Felak, Nas, Fatiha, İhlas sureleri ve Ayetel Kürsi'nin sıklıkla okunması gerekiyormuş.

Nazar dualarını okuduğumuzda hafiflediğimizi, nazarın dağıldığını hissederiz.
Nazar Boncuğu sadece süs eşyası olarak kullanılan bir takıdan başka bir şey değilmiş.
Bunun yanı sıra, akik ve kehribar takılarının kötü enerjileri karşıladığı da söyleniyormuş.

  Aşağıda nazar (göz değmesi) ile ilgili bazı mesele ve fetvâları bulacaksınız. Allah Teâlâ'dan bunları faydalı kılmasını dileriz.

Fetvâ Dâimî Komitesi âlimlerine şu sorular sorulmuştur:

Nazarın (göz değmesinin) hakikati nedir?


Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

ومن شر حاسد إذا حسد [ سورة الفلق الآية: ٥]

"Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden..." (Felak Sûresi: 5)

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den rivâyet olunduğu söylenen ve: "Kabir azabının sebebinin üçte biri nazardandır" anlamındaki hadis sahih midir?

Bir kimse, birisinin haset etmesinden şüphe ederse, müslümanın yapması ve söylemesi gereken şeyler nedir?

Nazar eden (gözü değdiren) kimsenin yıkandığı suyun alınıp kendisine nazar edilen (göz değen) kimsenin üzerine dökülmesi, ona şifâ verir mi?

Kendisine nazar edilen (göz değen) kimse bu suyu içmeli mi, yoksa o suyla yıkanmalı mıdır?


Fetvâ Dâimî Komitesi âlimleri bu sorulara şöyle cevap vermişlerdir:

Nazar, Arapça'da (عاَنَ- يَعِينُ) kelimesinden gelmekte ve(إِذَا أَصَابَهُ بِعَيْنِهِ) "gözü ile bir şeye isâbet etti", demektir. Bu kelimenin aslı, bir şeye bakan kimsenin o şeyden hoşlanması, o şeyin kendisinin hoşuna gitmesi, sonra kötü nefsine uyarak nazar ettiği şeye zehirini geçirmesi için bakışından yardım istemesidir.

Nitekim Allah Teâlâ, Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'ehasetçinin şerrinden kendisine sığınmasını emrederek şöyle buyurmuştur:

ومن شر حاسد إذا حسد [ سورة الفلق الآية: ٥]

"Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden..." (Felak Sûresi: 5)

Buna göre her nazar eden (göz değdiren), hasetçidir. Ama her hasetçi, nazar eden (göz değdiren) değildir.Dolayısıyla hasetçinin durumu, nazar eden kimseden daha umumî olunca, hasetçinin şerrinden Allah Teâlâ'ya sığınmak, aynı zamanda nazar eden kimsenin şerrinden Allah Teâlâ'ya sığınmak gerekli olmuştur. Nazar (göz değmesi), hasetçinin ve nazar eden kimsenin nefsinden, haset edilen ve nazar edilen kimseye doğru çıkan, kimi zaman ona isâbet eden, kimi zaman da ona isâbet etmeyen bir oklardır.Eğer nazar edilen kimse, koruma ve savunmasız ise, nazar okları kendisine isâbet ettiğinde ona tesir eder. Yok eğer korunmuş (tam techizatlı) ise, oklar kendisine geçmez ve ona tesir etmez. Belki de oklar, sahibine geri döner." (Zâdu'l-Meâd'dan özetle alınmıştır.)

Nazar konusunda Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih hadisler gelmiştir. Bu hadislerden birisi de, Âişe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan şu hadistir.

Âişe -Allah ondan râzı olsun- şöyle demiştir:

كَانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْمُرُنِي أَنْ أَسْتَرْقِيَ مِنْ الْعَيْنِ. [ متفق عليه ]

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana, (bilen birisine) nazara (göz değmesine) karşı rukye yaptırmamı emretti." (Buhârî ve Müslim).

Yine başka bir hadiste Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

اَلْعَيْنُ حَقٌّ، وَلَوْ كَانَ شَيْءٌ سَابَقَ الْقَدَرَ سَبَقَتْهُ الْعَيْنُ، وَإِذَا اسْتُغْسِلْتُمْ فَاغْسِلُوا.
[ رواه مسلم وأحمد والترمذي وصححه الألباني في السلسلة الصحيحة ]

"Nazar (öz değmesi) haktır. Eğer kaderi geçecek bir şey olsaydı (kaderin vuku bulmasından önce onu yok etmek ve ortadan kaldırmak mümkün olsaydı), onu nazar geçerdi. (Fakat nazar kaderi geçemez.) (Kendisine nazar edilen kimse) sizden, (yüzünüzü, ellerinizi, dirseklerini, dizlerinizi ve ayak parmaklarınızı) yıkamanızı istediği zaman (o azalarınızı) yıkayın." (Müslim, Ahmed ve Tirmizî rivâyet etmişlerdir. Elbânî de 'Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha'da hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. Hadis no: 1251).

Yine, Esmâ binti Ümeys'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e o şöyle demiştir:

يَا رَسُولَ اللهِ! إِنَّ بَنِي جَعْفَرٍ تُصِيبُهُمْ الْعَيْنُ، أَفَأَسْتَرْقِي لَهُمْ؟ قَالَ: نَعَمْ، فَلَوْ كَانَ شَيْءٌ سَابَقَ الْقَدَرَ سَبَقَتْهُ الْعَيْنُ. [ صححه الألباني في صحيح الترجمذي ]

"Ey Allah'ın elçisi! Cafer (b. Ebî Tâlib)'in çocuklarına göz değiyor. Onlar için rukye yapılmasını taleb edeyim mi?

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

-Evet. Eğer kaderi geçecekbir şey olsaydı (kaderin vuku bulmasından önce onu yok etmek ve ortadan kaldırmak mümkün olsaydı), onu nazar geçerdi." (Elbânî; "Sahîhu'l-Câmi'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir).

Âişe'den -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

كَانَ يُؤْمَرُ الْعَائِنُ فَيَتَوَضَّأُ، ثُمَّ يَغْتَسِلُ مِنْهُ الْـمَعِينُ. [ رواه أبو داود وصححه الألبانيفي صحيح أبو داود]

"Nazar eden kimseye, (Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tarafından) abdest alması, sonra da onun abdest suyundan kendisine nazar edilen kimsenin yıkanması emredilirdi." (Ebu Dâvud rivâyet etmiş, Elbânî de 'Sahîh-i Ebî Dâvud'da hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

Sehl b. Huneyf'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَرَجَ وَسَارُوا مَعَهُ نَحْوَ مَكَّةَ حَتَّى إِذَا كَانُوا بِشِعْبِ الْـخَزَّارِ مِنْ الْـجُحْفَةِ، اغْتَسَلَ سَهْلُ بْنُ حُنَيْفٍ وَكَانَ رَجُلًا أَبْيَضَ حَسَنَ الْـجِسْمِ وَالْـجِلْدِ فَنَظَرَ إِلَيْهِ عَامِرُ بْنُ رَبِيعَةَ أَخُو بَنِي عَدِيِّ بْنِ كَعْبٍ وَهُوَ يَغْتَسِلُ، فَقَالَ: مَا رَأَيْتُ كَالْيَوْمِ وَلَا جِلْدَ مُـخَبَّأَةٍ، فَلُبِطَ سَهْلٌ، فَأُتِيَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقِيلَ لَهُ: يَا رَسُولَ اللهِ! هَلْ لَكَ فِي سَهْلٍ؟ وَاللهِ مَا يَرْفَعُ رَأْسَهُ وَمَا يُفِيقُ. قَالَ: هَلْ تَتَّهِمُونَ فِيهِ مِنْ أَحَدٍ؟ قَالُوا: نَظَرَ إِلَيْهِ عَامِرُ بْنُ رَبِيعَةَ. فَدَعَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَامِرًا فَتَغَيَّظَ عَلَيْهِ، وَقَالَ: عَلَامَ يَقْتُلُ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ؟ هَلَّا إِذَا رَأَيْتَ مَا يُعْجِبُكَ بَرَّكْتَ، ثُمَّ قَالَ لَهُ: اغْتَسِلْ لَهُ، فَغَسَلَ وَجْهَهُ وَيَدَيْهِ وَمِرْفَقَيْهِ وَرُكْبَتَيْهِ وَأَطْرَافَ رِجْلَيْهِ وَدَاخِلَةَ إِزَارِهِ فِي قَدَحٍ، ثُمَّ صُبَّ ذَلِكَ الْـمَـاءُ عَلَيْهِ يَصُبُّهُ رَجُلٌ عَلَى رَأْسِهِ وَظَهْرِهِ مِنْ خَلْفِهِ يُكْفِئُ الْقَدَحَ وَرَاءَهُ، فَفَعَلَ بِهِ ذَلِكَ فَرَاحَ سَهْلٌ مَعَ النَّاسِ لَيْسَ بِهِ بَأْسٌ [ رواه أحمد ومالك والنسائي وابن حبان صححه الألباني في المشكاة]

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- (Medine'den) Mekke'ye doğru yola çıktığında sahâbe de Cuhfe yakınlarındaki Hazzâr denilen yere varıncaya kadar onunla birlikte yürüdüler.(Oraya vardıklarında) Sehl b. Huneyf (üzerindeki cübbeyi çıkarıp) yıkanmaya başladı. Sehl, bembeyaz bir tene ve güzel görünüşlü bir cilde sahipti. Sehl yıkanırken o sırada Adiy b. Ka'b oğulları kabilesinden Âmir b. Rabia ona baktı ve:

- Bugünkü gibi bir manzarayı ve böylesine ancak çadıra çekilmiş bâkire kızda bulunabilen bir teni hiç görmedim, dedi.

Bunun üzerine Sehl hemen orada çarpılmış gibi yere yıkılıp kaldı.

Onu alıp Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in bulunduğu yere götürdüler.

Sahâbe: Ey Allah'ın elçisi! Sehl'e bakar mısın? Allah'a yemîn olsun ki başını kaldıramıyor ve kendine gelemiyor, dediler.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

- Onunla ilgili olarak herhangi birisini itham ediyor musunuz (kimden şüphe ediyorsunuz)?

Sahâbe: Ona, Âmir b. Rabia bakmıştı, dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Âmir b. Rabia'yı çağırdı ve onu azarlayarak şöyle buyurdu:

- Sizden biriniz niçin dîn kardeşini öldürüyor? Dîn kardeşinde beğendiğin ve hoşuna giden bir şey gördüğün zaman ona, mübarek olması için duâ etseydin ya! (yani Mâşallah, Bârakallah gibi sözler söyleseydin ya!).

Daha sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Âmir b. Rabia'ya:

- Onun (Sehl) için yıkan, buyurdu.

Bunun üzerine Âmir b. Rabia, bir kabın içinde yüzünü, ellerini, dirseklerini, dizlerini, ayak parmaklarını ve izarının içini yıkadı.Sonra bu su, Sehl b. Huneyf'in arkasından başının üzerine döküldü. Ardından Sehl hemen iyileşiverdi ve sanki kendisinde hiçbir şey yokmuş gibi insanlarla birlikte yola çıktı." (İmam Ahmed; hadis no: 15550. İmam Mâlik; hadis no: 1811. Nesâî ve İbn-i Hibbân. Elbânî de 'Mişkâtu'l-Mesâbîh;hadis no:4562'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

İslâm âlimlerinin çoğunluğu, zikredilen hadislerle başka hadisler, gözle görülen olaylar ve gerçekler doğrultusunda, göz değmesinin (nazarın) sâbit olduğu görüşüne varmışlardır.

Sorunuzda zikrettiğiniz: "Kabir azabının sebebinin üçte biri nazardandır" anlamındaki hadise gelince, bunun sahih olduğunu bilmiyoruz.

Fakat "Neylu'l-Evtâr" adlı kitabın yazarı, Bezzâr'ın, Câbir'den -Allah ondan râzı olsun- hasen senedle rivâyet ettiği hadiste, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

أَكْثَرُ مَنْ يَمُوتُ مِنْ أُمَّتِي بَعْد قَضَاءِ اللهِ وَقَدَره بِالْأَنْفُسِ - يَعْنِي بِالْعَيْنِ -.[ رواه البزار والطبراني وحسنه الألباني في السلسلة الصحيحة ]

"Kaza ve kaderden sonra, ümmetimden ölenlerin çoğunluğu, göz değmesi (nazar) iledir." (Bezzâr ve Taberânî rivâyet etmiş, Elbânî de 'Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha'; hadis no: 747'de hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.)

Müslümanın kendisini, cinlerin ve insanlardan olan inatçı şeytanların şerrinden, Allah Teâlâ'ya olan güçlü îmânı ile korumaya alması, Allah Teâlâ'ya itimat etmesi, O'na tevekkül edip sığınması, O'na yalvarıp yakarması, Nebevî sığınma yollarına başvurması, Felâk, Nas,İhlas ve Fâtiha sûreleri ile Âyete'l-Kürsî'yi çokça okuması gerekir.

Şeytanın şerrinden Allah Teâlâ'ya sığınma yollarından bazıları şunlardır:

أَعُوذُ بِكَلِمَـاتِ اللهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ. [ رواه مسلم]

"Yarattığı şeylerin şerrinden Allah'ın noksansız sözlerine (isimlerine, sıfatlarına ve Kur'an âyetlerine) sığınırım." (Müslim).

أَعُوذُ بِكَلِمَـاتِ اللهِ التَّامَّاتِ مِنْ غَضَبِهِ وَعِقَابِهِ وَشَرِّ عِبَادِهِ، وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ وَأَنْ يَحْضُرُونِ. [ رواه الترمذي وحسنه الألباني ]

"Allah'ın gazabından, azabından, kullarının şerrinden ve şeytanların (namaz kılarken ve Kur'an okurken vereceği) vesveselerinin bana gelmesinden, Allah'ın noksansız sözlerine (isimlerine, sıfatlarına ve Kur'an âyetlerine) sığınırım." (Tirmizî rivâyet etmiş, Elbânî de hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.)

حسبي الله لا إله إلا هو عليه توكلت وهو رب العرش العظيم [ سورة التوبة من : ١٢٩]

"Allah bana yeter. O'ndan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. Ben, sadece O'na tevekkül edip dayandım.O, yüce Arş'ın sahibidir." (Tevbe Sûresi: 129).

Bunun gibi daha başka şer'î duâlar...

İbn-i Kayyim'in -Allah ona rahmet etsin- cevabın başında zikredilen sözünün anlamı işte budur.

Bir insanın, başkasına nazar ettiği bilinirse veya birisinin nazar ettiğinden şüphe edilirse, nazar eden kimseye dîn kardeşi için bir kapta yıkanması emredilir. O kaba ellerini daldırıp ağzına su alır ve çalkalar (mazmaza yapar), sonra ağzındaki suyu bir kaba boşaltır. Yüzünü de bir kapta yıkar. Sonra sol elini suya daldırır ve bir kabın içinde sağ dizinin üzerine suyu döker, sonra sağ elini suya daldırır ve sol dizinin üzerine suyu döker. Sonra izarını yıkar, sonra da kendisine nazar edilen kimsenin arkasından başının üzerine su dökülür. Böylelikle Allah Teâlâ'nın izniyle o kimse iyileşir.

(İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi Fetvâları; c: 1, s: 186).

Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn'e -Allah ona rahmet etsin-: 'İnsana göz değer mi? Göz değdiği zaman nasıl tedâvi edlir? Göz değmesinden sakınmaya çalışmak, Allah Teâlâ'ya tevekküle ters düşer mi?' diye sorulduğunda, o şöyle cevap vermiştir:

"Göz değmesi (nazar) hakkındaki görüşümüz, onun, hem dînen, hem de hissî (maddî) olarak sâbit olduğudur.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

وإن يكاد الذين كفروا ليزلقونك بأبصارهم [ سورة القلم الآية: ٥١]

"(Ey Peygamber!) O kâfirler Zikr'i (Kur’ân’ı) işittikleri zaman, (Allah'ın koruma ve himâyesi olmasaydı) hırslarından neredeyse seni bakışlarıyla kaydırıp sana nazar edeceklerdi (göz değdirecekelerdi)! Ve onlar (hevâlarına göre): Şüphesiz o, bir delidir, derler." (Kalem Sûresi: 51).

İbn-i Abbas -Allah ondan râzı olsun- ve başkaları bu âyetin tefsiri hakkında şöyle demişlerdir:

"Yani bakışlarıyla sana nazar ederler (göz değdirirler)."

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmuştur:

اَلْعَيْنُ حَقٌّ وَلَوْ كَانَ شَيْءٌ سَابَقَ الْقَدَرَ سَبَقَتْهُ الْعَيْنُ، وَإِذَا اسْتُغْسِلْتُمْ فَاغْسِلُوا.
[ رواه مسلم ]

"Nazar (öz değmesi) haktır. Eğer kaderi geçecek bir şey olsaydı (kaderin vuku bulmasından önce onu yok etmek ve ortadan kaldırmak mümkün olsaydı), onu nazar geçerdi.(Fakat nazar kaderi geçemez.) (Kendisine nazar edilen kimse) sizden, (yüzünüzü, ellerinizi, dirseklerini, dizlerinizi ve ayak parmaklarınızı) yıkamanızı istediği zaman (o azalarınızı) yıkayın." (Müslim).

Yine bunlardan birisi de Nesâî ve İbn-i Mâce'nin rivâyet ettiği hadiste Âmir b. Rabia, Sehl b. Huneyf yıkanırken yanına uğramıştı... -yukarıda geçen hadisi zikreder-.

Vuku bulan olaylar buna delildir ve bunun inkâr edilmesi mümkün değildir.

Göz değmesinin vuku bulması halinde şer'î ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar şunlardır:

1. Kıraat (Kur'ân ve sünnetten duâlar okumak).

Nitekim Rasûlullah -sallallau aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

لَا رُقْيَةَ إِلَّا مِنْ عَيْنٍ أَوْ حُمَةٍ. [ رواه الترمذي وأبو داود ]

"Rukye, ancak göz değmesi (nazar) veya (yılan ve akrep gibi hayvanların) zehiri içindir. (Yani bu ikisine rukyeden daha iyi gelen ve daha faydalı olan hiçbir şey yoktur)." (Tirmizî ve Ebu Dâvud).

Cebrail -aleyhisselâm- da Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in üzerine okur ve şöyle derdi:

بِسْمِ اللهِ أَرْقِيكَ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ يُؤْذِيكَ، مِنْ شَرِّ كُلِّ نَفْسٍ أَوْ عَيْنٍ أَوْ حَاسِدٍ، اللهُ يَشْفِيكَ، بِسْمِ اللهِ أَرْقِيكَ. [ رواه أحمد وابن ماجه ]

"Allah'ın adıyla sana eziyet veren her şeyden, her kötü nefisin, gözün veya hasetçinin şerrinden senin üzerine okurum. Allah sana şifâ versin. Allah'ın adıyla senin üzerine okurum." (İmam Ahmed ve İbn-i Mâce).

2. Yıkanmak. Yukarıda geçen hadiste Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in, Âmir b. Rabia'ya emrettiği gibi yıkanır, sonra o su kendisine göz değen kimsenin üzerine dökülür.

Nazar eden kimsenin idrarından veya dışkısından bir miktar alınmasına gelince, bunun dînde hiçbir aslı yoktur. Aynı şekilde onun artığından da alınmasının dînde hiçbir aslı yoktur.Yukarıda geçen hadiste olduğu gibi, nazar eden kimsenin (hadiste belirtilen) azalarını ve izarının içini yıkamasıdır.Sanırım başındaki takiyyesi ve giydiği elbisesi de bunun gibidir. Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.

Göz değmesinden vuku bulmadan önceden sakınmak ve tedbirini almakta bir sakınca yoktur ve bu hareket, Allah Teâlâ'ya tevekküle ters düşmez, aksine bu hareket tevekkülün tâ kendisidir. Çünkü tevekkül, Allah Teâlâ'nın helal kıldığı ve emrettiği sebeplere sarılarak O'na itimat edip dayanmaktır.

Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Hasan ve Hüseyin'in üzerine okur ve şöyle derdi:

أُعِيذُكُمَـا بِكَلِمَـاتِ اللهِ التَّامَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ، وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لامَّةٍ. [ رواه الترمذي وابو داود ]

"İkinizi, her türlü şeytandan, zehirli hayvandan ve nazar eden gözden, Allah'ın noksansız sözlerine (isimlerine, sıfatlarına ve Kur'an âyetlerine) sığındırırım." (Tirmizî; hadis no: 2060. Ebu Dâvud; hadis no: 4737).

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- yine şöyle derdi:

هَكَذَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يُعَوِّذُ إِسْحَقَ وَإِسْمَعِيلَ عَلَيْهِمْ السَّلام. [ رواه الترمذي وابو داود ]

"İbrahim -aleyhisselâm- da (oğulları) İshak ve İsmâil'i (n üzerine okuyarak) böyle Allah'ın noksansız sözlerine (isimlerine, sıfatlarına ve Kur'an âyetlerine) sığındırırdı."(Buhârî; hadis no: 3371)."

Bkz: "Muhammed b. Salih el-Useymîn'in Fetvâlârı"; c: 2, s: 117-118.

Ayrıca (7190) ve (11359) nolu soruların cevaplarına bakınız.

Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.

Allah hepimizi, Kötü bakan, Kötü düşünen, Kötü kalpli insanlardan korusun. Amiyn
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)