11-26-2024, 08:11 PM
Evrad-ı Kudsiye Duası
Saidi Nursi'nin Virdi
Okuma Usulü : Günlük vird olarak Okunur.
بِسْـــــمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيـمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı ile..
اَللّٰهُمَّ اَنْتَ الْمَلِكُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ الْحَقُّ الْمُبِينُ
1. Allâhümme ent-el melik-ul hayyul-kayyûmul -hakkul mubiyn.
1. Allah’ım! Sen her şeyin sahibi Melik, Hayat veren Hayy, her şeyi ayakta tutan, zatı ile kaim Kayyum, Hak ve gerçekler gerçeği Mübin’sin.
اَلَّذِى لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ اَنْتَ رَبِّى خَلَقْتَنِى وَاَنَا عَبْدُكَ وَاَنَا عَلىٰ عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَااسْتَطَعْتُ اَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ اَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَىَّ وَاَبُوءُ بِذَنْبِى فَغْفِرْلِى ذُنُوبِى فَاِنَّهُ لاَيَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلاَّ اَنْتَ يَا غَفَّارُ يَاغَفُورُ
2. Ellezî lâ ilahe illâ ente * ente Rabbî halakteni ve ene abduke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mestetâ’tu * e’ûzu bike min şerri mâ sanâ’tu ebû’u leke bini’metike aleyye * ve ebû’u bi-zenbî * fağfir-lî zunûbî * fe-innehû lâ yağfir-uz-zunûbe illâ ente. Yâ ğaffâr * Yâ ğafûr
2. Senden başka ilâh yoktur. Sen benim Rabbimsin, beni sen yarattın. Ben ise Senin kulunum. Takatim yettiği kadar Sana verdiğim söz ve vaad üzere kalacağım. Yaptıklarımın şerrinden Sana sığınıyorum. Üzerimde olan ihsan ve nimetlerini itiraf ettim gibi, günahlarımı da itiraf ediyorum. Günahlarımı bağışla, Senden başka günahları bağışlayan kimse yoktur, Sen Gaffar’sın Sen Gafûr’sun her günahı bağışlarsın.
سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلَا اِلٰهَ اِلاَّ الله ُ وَالله ُ اَكْبَرُ وَلاَحَوْلَ وَلاَقُوَّةَ اِلاَّبِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
3. Subhanallahi vel-hamdu lillâhi ve lâ ilahe illâllahu vallahu ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh-il aliy-yil-aziym.
3. Allah bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd ve sena şükür ve ihsan Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilâh yoktur. Allah her şeyden daha büyüktür. Azamet ve haşmetinin dışında, ne menfi ne de müsbet hiçbir şeye güç yetmez.
هُوَ اْلاَوَّلُ وَاْلاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ
4. Huvel-evvelu vel-âhiru vez-zâhiru vel-bâtınu ve huve bi-kulli şey’in aliym.
4. O Evvel, Âhir, Zahir, Bâtın’dır. O her şeyi en iyi bilendir.
لَا اِلٰهَ اِلاَّ الله ُ وَحْدَهُ لاَشَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ الْحَىىُّ الَّذِي لاَيَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
5. Lâ ilâhe illâllâhu vahdehû lâ şerîke lehu-Lehul mulku ve lehul hamdu-yuhyî ve yumîtu ve huvel-hayyullezî lâ yemûtu bi-yedih-il hayru ve huve alâ kulli şey’in kadir.
5. Allah’tan başka ilâh yoktur. O tektir şeriki yoktur. Mülk O’nundur. Hamd Onadır. Hayatı O verir. Ölümü O verir. Kendisi ölmez daim hayat sahibidir. Hayır O’nun elindedir. O her şeye kadirdir.
سُبْحَانَكَ يَاعَظِيمُ الْمُعَظَّمُ
6. Subhaneke yâ aziym-ul-mu’azzamu
6. Ey Ta’zim edilen Azim, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا قَيُّومُ الْمُكَرَّمُ
7. subhaneke yâ kayyûm-ul mukerremu
7. Ey hürmet edilen Kayyûm, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَابَاعِثُ
8. subhaneke yâ bâ’isu
8. Ey kullarına elçiler gönderen, ölüleri yeniden dirilten Bâis, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَاوَارِثُ
9. subhaneke yâ varisu
9. Ey mülkün ilk ve son sahibi Vâris, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَاقَادِرُ
10. subhaneke yâ kâdîru
10. Ey her şeye gücü yeten Kadir, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُقْتَدِرُ
11. Subhâneke yâ muktediru
11. Ey sonsuz kudret sahibi Muktedir, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَاعَالِمَ السِّرِّ وَالْخَفِيَّاتِ
12. subhaneke yâ âlim-es-sırrı vel-hafiyyat
12. Ey sır ve gizli her şeyi bilen Âlim, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَابَاعِثَ مَنْ ﰱِ الْجَدَالَةِ وَالْمُسْمَكَاتِ
13. subhaneke yâ bâ’ise men fil-cedâleti vel musmekâti
13. Ey yer ve göklerdekileri yeniden diriltecek olan Bâis, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَعْبُودَ جَمِيعِ الْخَلاَئِقِ
14. subhaneke yâ ma'bûde cemî-ıl halâ'ikı
14. Ey yaratılan her şeyin, bütün mahlukatın hak Mabudu, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُقَدِّرَ الْوَجْدِ وَالصَّوَافِقِ
15. subhaneke yâ mukaddir-el vecdi ves-savâfıkı
15. Ey sevinç ve cezbeyi, keder ve belayı takdir eden zat, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَنْ لاَتَطْرَأُ عَلَيْهِ اْلاٰفَاتُ
16. subhaneke yâ men lâ tedra’u aleyh-il âfâtu
16. Ey Kendisine âfet ve musibetler yanaşamayan zat, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُكَوِّنَ اْلاَزْمِنَةِ وَاْلاَوْقَاتِ عَلاَ قَدْرُكَ وَتَعَالَيْتَ عَمَّا يَقُولُ الظَّالِمُونَ عُلُوًّا كَـبِيرًا
17. Subhaneke yâ mu-kevvin-el ezmineti vel-evkâti alâ kadruke ve te’âleyta ammâ yekûl-uz-zâlimûne uluvven kebiyrâ.
17. Ey zamanları, vakitleri var eden zat, Kadrin yücedir senin. Zalimlerin dediklerinden son derece üstünsün, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُعْتِقَ الرِّقَابِ
18. Subhaneke yâ mû’tik-er-rıkâbe
18. Ey esirleri azat eden zat, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُسَبِّبَ اْلاَسْبَابِ
19. subhaneke yâ musebbib-el esbâbi
19. Ey sebepleri yaratan, meydana getiren, müsebbibul esbab, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَاحَىُّ يَا قَيُّومُ الَّذِى لاَيَمُوتُ
20. subhaneke yâ hayyu yâ kayyûmullezî lâ yemûtu
20. Ey mutlak, zatî, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan Hayy ve her şeyi ayakta tutan, kendisi ise zatiyle kaim olan, hiç ölmeyen Kayyûm, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا اِلهِٰى وَاِلٰهَ النَّاسُوتِ
21. subhâneke yâ ilâhi ve ilâh-en-nâsûti
21. Ey benim ve bütün insanların İlâh ve mabudu!
خَلَقْتَنَارَبَّنَا بِيَدِكَ وَفَضَّلْتَنَا عَلىٰ كَـثِيرٍ مِنْ خَلْقِكَ فَلَكَ الْحَمْدُ وَالنَّعْمَآءُ وَلَكَ الطَّوْلُ وَاْلاٰلَاءُ
22. halaktenâ Rabbenâ bi-yedike ve feddaltenâ alâ kesiyrin min halkıke felek-el hamdu ven-na’ma’u 22 * ve le-ket-tavlu vel-alâ’u
22. Ey Rabbimiz! Bizi kudret elinle yarattın, birçok yaratıklardan üstün kıldın. Hamd ve nimetler ancak senindir, Sana döner, bolluklar, minnetler fazıl ve keremler ancak sana mahsustur.
تَبَارَكْتَ رَبَّنَا وَتَعَالَيْتَ نَسْتَغْفِرُكَ وَنَتُوبُ اِلَيْكَ
23. tebârekte Rabbenâ ve te’âleyte nes-tağfiruke ve netûbu ileyke.
23. Şanın pek yücedir, sonsuz derece üstünsün, Senden mağfiret diliyoruz, Sana döndük, Sana geldik tevbe ediyoruz.
اَللّٰهُمَّ اَنْتَ اْلاَوَّلُ فَلاَ شَىْءَ قَبْلَكَ
24. Allâhumme entel evvelu felâ şey’e kableke
24. Allah’ım! Sen evvelsin; başlangıcın yoktur. Sen’den önce hiçbir şey yoktu, olamaz.
وَاَنْتَ اْلاٰخِرُ فَلاَ شَىْءَ بَعْدَكَ
25. ve ent-el-âhiru felâ şey’e bâ’deke
25. Sen Âhir’sin! Sonsuzsun; Senden sonra hiçbir şey yoktur, asla olamaz.
وَاَنْتَ الظَّاهِرُ فَلاَ شَىْءَ يُشْبِهُكَ
26. ve ent-ez-zâhiru felâ şey’e yuşbihuke
26. Sen Zâhir’sin; varlığın her şeyden daha aşikâr ve açıktır.
وَاَنْتَ الْبَاطِنُ فَلاَ شَىْءَ يَرَاكَ
27. ve ent-el bâtınu felâ şey’e yerâke
27. Sen Bâtınsın, her şeyden daha ötesin, hiçbir şey Seni göremez.
وَاَنْتَ الْوَاحِدُ بِلاَ كَثيِرٍ
28. Ve entel vâhidu bilâ kesiyrin
28. Sen çokluğu olmayan Bir’sin.
وَاَنْتَ الْقَادِرُ بَلاَ وَزِيرٍ
29. ve ent-el kâdiru bilâ veziyrin
29. Sen yardımcısı bulunmayan Kudret sahibisin.
وَاَنْتَ الْمُدَبِّرُ بِلاَ مُشِيرٍ
30. ve entel mudebbiru bilâ muşiyrin
30. Sen kimsenin irşad ve yol göstermesine muhtaç olmadan her şeyi tedbir edensin.
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتيِ الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ بِيَدِكَ الْخَيْرُ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْء ٍقَدِيرٌ
31. Kulillâhumme mâlik-el-mulki tu’til-mulke men teşâ’u ve tenzi’ul-mulke mimmen teşâ’u ve tu’izzu men teşâ’u ve tuzillu men teşâ’u bi-yedik-el hayru inneke alâ kulli şey’in kadir.
31. De ki: “Ey mülk ve hâkimiyet sahibi Allah’ım” Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden onu çeker alırsın. Dilediğini aziz dilediğini zelil kılarsın. Her türlü hayır Sen’in elindedir. Sen her şeye kadirsin.
تُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَار ِوَ تُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
32. Tûlic-ul leyle fin-nehâri ve tûlic-un-nehâre fil-leyli ve tuhric-ul hayye min-el-meyyiti ve tuhric-ul meyyite min-el hayyi ve terzuku men teşâ’u bi-gayri hisâb.
32. Geceyi gündüze katarsın, gündüzü geceye katarsın. Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız şekilde rızıklandırırsın
سُبْحَانَكَ يَا مَنِ احْتَجَبَ فِى اْلاُولىٰ عَنْ جَمِيعِ الْوَرٰى
33. Subhaneke yâ menıhte-cebe fil-ulâ an cemi-il verâ.
33. Ey dünyada kendini bütün yaratıklardan perdeleyen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَنْ تَرَدّٰى بِالْوَقَارِ وَاْلكِبْرِيَاءِ
34. Subhâneke yâ men teraddê bil-vekâri vel-kibriyâi.
34. Ey vakar ve kibriya perdesine bürünen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَالِكَ جَمِيعِ اْلاَشْيَاءِ
35. Subhâneke yâ mâlike cemi-il eşya.
35. Ey her şeyin sahibi, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامَنْ تَعَزَّزَ بِالْقُدْرَةِ وَالْعُلىٰ وَيَا مَنْ يَعْلَمُ مَافِى الضَّوَاخِي السَّبْعِ وَالْحُسْنٰى
36. Subhâneke yâ men te’azzeze bil-kudreti vel-ûlâ. Subhâneke yâ men yâ’lemu mâ fid-davahis-seb’i vel-husnâ.
36. Ey sonsuz kudret ve yüceliği ile izzeti tezahür eden. Ey yedi kat gök ve güzellikler yeri olan Cennette olanları bilen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
وَيَا مَنْ يَعْلَمُ مَايَتَلَجْلَجُ فِى الصُّدُورِ وَ اْلاَحْشَاءِ
37. ve yâ men yâ’lemu mâ yeteleclecu fis-sudûri vel-ahşâi
37. Ey kalplerden geçenleri, içlerde dönüp dolaşanları bilen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
وَيَا مَنْ شَرَّفَ الْعَرُوضَ عَلَى الْمُدَنِ وَالْقُرٰى
38. Subhâneke yâ men şerrafel-aruda alel-mudeni vel-kurâ
38. Mekke ve Medine havalisini bütün şehir ve köylere üstün kılan, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَنْ يَعْلَمُ مَا تَحْتَ الْجَبُوبِ وَالثَّرٰى
39. Subhâneke yâ men yâ’lemu mâ taht-el cebûbi ves-serâ.
39. Ey yer ve toprak altındakileri bilen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَنْ تَعَالىٰ وَلَطُفَ عَنْ اَنْ يُرٰى
40. Subhâneke yâ men teâlâ ve latufe an en yurâ.
40. Ey görünmekten yüce ve lâtif olan, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
تَبَارَكْتَ رَبَّنَا وَتَعَالَيْتَ لاَرَبَّ غَيْرُكَ وَلاَ قَاهِرَ سِوَاكَ
41. Tebârekte Rabbenâ ve te’âleyte lâ Rabbe ğayruke ve lâ kahira si-vâke.
41. Ey Rabbimiz! Hayır ve bereket sahibisin. Sen sonsuz derece yüce ve üstünsün, Senden başka Rab yoktur, Senden başka galebe ve kahrıyla herkesi dize getiren Kahir de yoktur.
اَلّلٰهُمَّ اَنْتَ الْمُنْعِمُ الْمُفْضِلُ الْمُقِيلُ الشَّكُورُ
42. Allâhumme entel mun’ım-ul mufdıl-ul mukiyl-uş-şekûr.
42. Allah’ım! Sensin nimet veren, lütufta bulunan, tafdil eden, yanlışlara düşmekten kurtaran, yapılan şükrün karşılığını en iyi veren.
وَاَشْهَدُ اَنَّكَ اَنْتَ الله الَّذِى لاَ اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ * اَنْتَ رَبِّى وَرَبُّ كُلِّ شَيْءٍ فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَلِىُّ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ
43. Ve eşhedu enneke entallâhullezî lâ ilâhe illâ ente * ente Rabbî ve Rabbu kulli şey’in fâtır-us-semâvati vel-ardi âlim-ul gaybi veş-şehâdet-il-aliyyul kebir-ul mute’âli.
43. Şahitlik ederim ki: Sen Allah’sın, Senden başka ilâh yoktur. Sen benim ve her şeyin Rabbisin. Gökleri ve yeri örneksiz yaratan, inşa eden sensin. Gayb ve şehadeti en iyi bilen Sensin. Yücesin, büyüksün, üstünsün.
طٰهٰ طٰسۤمۤ طٰسۤ يٰسۤ حٰمۤ عۤسۤقۤ ﴿﴾ مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لاَيَبْغِيَانِ
44. Tâ-hê... Tâ’sîn-mîm..Tâ-sin..Yâ-sîn..Hâ-mîm...Âyn-sîn-kâf.. Merac-el bahreyni yeltekkıyyâni beynehumâ berzahun lâ yebğıyân.
44. Tâ hâ, Tâ sin mim, Tâ sin, Yâ sin, Hâ mim, Ayn sin kaf. O iki denizi salıverdi, buluşuyorlar. Fakat aralarında engel vardır, birbirine karışmazlar.
اَلله ُلَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْحَيُّ اْلقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ اِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ اِلاَّ بِمَا شَآءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
45. Allâhu lâ ilahe illâ huvel-hayyul kayyûmu lâ te’hu-zuhu sinetun ve lâ nevm.. Lehû mâ fis-semâvati ve mâ fil-ardi men-zellezî yeşfe’u indehû illâ bi-iznihi yâ’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhitûne bi-şey’in min ılmihî illâ bi-mâ şâ’e vesia kursiyyuhus-semâvati vel-arda ve lâ ye’ûduhû hıfzuhumâ ve huvel-aliyyul-aziym.
45. O Allah ki kendisinden başka ilah yoktur. Hayy’dır, Kayyum’dur kendisini ne bir uyuklama ne uyku tutamaz. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. İzni olmadan katında kim şefaat edebilir. Yarattığı mahlûkların önünde ardında ne var, hepsini bilir. Onun yarattıkları ise O’nun dilediğinden başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. O Alî’dir, Uludur.O Azimdir, azamet sahibidir.
حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حُمَّ اْلاَمْرُ وَجَاءَ النَّصْرُفَعَلَيْنَا لاَيُنْصَرُونَ
46. Hâ-mîm Hâ-mîm Hâ-mîm Hâ-mîm Hâ-mîm. Ha¬mîm Hâ-mîm Hummel-emru ve câ’en-nasru fe-aleynâ lâ yunsarûn.
46. Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… İş tamamlandı, zafer geldi, düşmanlar bize asla gâlib gelemezler.
حٰمۤ ﴿﴾ تَنْزيِلُ الْكِتَابِ مِنَ اللهِ الْعَزيِزِ الْعَليِمِ ﴿﴾ غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِى الطَّوْلِ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ اِلَيْهِ الْمَصِيرُ
47. Hâ-mîm * Tenzîl-ul-kitâbi minAllâh-il-aziz-il-aliym * Ğâfir-iz-zenbi ve kâbil-it-tevbi şedîd-il-i kâbi zit-tavli lâ ilâhe illâ huve ileyh-il-masiyr.
47. Hâ mim… bu kitap izzet sahibi olan Aziz, ilim sahibi olan Alîm olan Allah tarafından indirilmiştir. O günahları bağışlayan, tevbeleri kabul buyuran, azabı pek şiddetli ve fazlı bol olandır O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş O’nadır.
يَفْعَلُ الله ُ مَا يَشَآءُ بِقُدْرَتِهِ ﴿﴾ وَيَحْكُمُ مَا يُرِيدُبِعِزَّتِهِ
48. Yef al’ullâhu mâ yeşâ’u bi-kudretihi *v e yahkûmu mâ yurîdu bi-ızzetihi
48. Allah dilerse kudretiyle her şeyi yapar, izzetiyle her hükmü verir.
وَلاَمُنَازِعَ لَهُ فِى جَبَرُوتِهِ ﴿﴾ وَلاَشَرِيكَ لَهُ فِى مُلْكِهِ
49. ve lâ munâzia lehû fî ceberûtihi *ve lâ şerîke lehû fi mulkihi.
49. Hâkimiyet ve her şeyi zabt u rabt altında tutmasında rakibi yoktur, kimse O’na karşı gelemez.
سُبْحَانَ اللهِ وَبِحَمْدِهِ لاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ ﴿﴾ مَاشَاءَ اللهُ كَانَ وَمَا لَمْ يَشَاْ لَمْ يَكُنْ
50. Subhanallahi ve bi-hamdihi Lâ kuvvete illâ billahi * mâşâ’allâhu kâne vemâ lem yeşe’ lem yekun
50. Allah’ı layık olmadığı her türlü şeyden tenzih eder, O’na layık hamd ederiz. Onun kuvvet ve yardımı olmadan, hiçbir şeye gücümüz yetmez. O dilerse her şey olur. Dilemezse hiçbir şey olmaz.
اَعْلَمُ اَنَّ اللهَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
51. â’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîrun
51. Biliyorum Allah her şeye kadirdir,
وَاَنَّ اللهَ قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَىْءٍ عِلْمًا ﴿﴾ وَاَحْصٰى كُلَّ شَىْءٍ عَدَدًا
52. ve ennallâhe kad ehâta bi-kulli şeyin ilmen. * ve ehsâ kulle şey'in adedê
52. Allah ilmi ile her şeyi ihata eden, her şeyi her şe’niyle bilendir. Bilinen bilinmeyen her şeyin sayısını bilen, hesabını yapandır.
اَللّٰهُمَّ لاَ تَقْتُلْنَا بِغَضَبِكَ ﴿﴾ وَلاَتُهْلِكْنَا بِمَثُلاَتِكَ ﴿﴾ وَعَافِنَا قَبْلَ ذٰلِكَ ﴿﴾ يَآاَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ
53. ve ehsâ kulle şey'in adedê Allâhumme lâ laktulnâ bi-gadabike * ve lâ tuhliknâ bi-mesulâtike * ve âfina kable zâlike*Yâ erhamer-râhimîn.
53. Allah’ım! Bizi gazabınla öldürme, azabınla helak etme. Ondan önce bizi affet, Senden öte merhamet eden kimse yoktur, Sen Erhamürrahiminsin.
سُبْحَانَ اللهِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ
54. Subhânellâhil-melik-il kuddûsi
54. Bütün mevcudatın mutlak maliki, Zat-ı akdesi, seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz.
سُبْحَانَ ذِى الْمُلْكِ وَالْمَلَكُوتِ
55. Subhâne zil-mulki vel-melekûti
55. Mülk ve melekût âlemlerinin sahibi olan Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederiz.
سُبْحَانَ ذِى الْعِزَّةِ وَالْعَظَمَةِ وَالْهَيْبَةِ وَالْقُدْرَةِ وَالْكِبْرِيَاءِ وَالْجَلاَلِ وَالْجَمَالِ وَالْكَمَالِ وَالْبَقَاءِ وَالسُّلْطَانِ وَالْجَبَرُوتِ
56. Subhâne zil-ız-zeti vel-azameti vel-heybeti vel-kudrati vel-kibriyâi vel celâli vel cemâli vel kemâli vel bekâi ves-sultâni vel-ceberûti
56. İzzet, azamet, heybet, kudret, kibriya (büyüklük) celal (yücelik), cemal (güzellik), kemal (mükemmellik), beka, saltanat, ceberut (hâkimiyet) sahibi Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederiz.
سُبْحَانَ الْمَلِكِ الْحَىِّ الَّذِى لاَيَنَامُ وَلاَيَمُوتُ اَبَدًا بَاقِيًا دَائِمًا ﴿﴾ سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّنَا وَرَبُّ الْمَلاَئِكَةِ وَالرُّوحِ
57. Subhânel melik-il hayyillezî lâ yenâmu ve lâ yemûtu ebeden bâkıyen dâimen. * Subbûhun kuddûsun Rabbunâ ve Rabbul melâ’iketi verrûh
57. Her şeyin sahibi, hükümdarı Melîk, uyumayan ve ebediyyen ölmeyen, daim baki kalan Hayy, bütün mevcudatın tesbih ettiği, Rabbimiz ve bütün melâikelerin Rabbi, Cebrail’in Rabbi olan Zat-ı Akdesi, noksan sıfatlardan tenzih ederiz.
اَللّٰهُمَّ عَلِّمْنَامِنْ عِلْمِكَ ﴿﴾ وَفَهِّمْنَا عَنْكَ ﴿﴾ وَقَلِّدْنَا بِصَمْصَامِ نَصْرِكَ
58. Allâhumme allimnâ min ılmike * ve fehhimnâ anke *ve kallidnâ bi-samsâmi nasrike
58. Allah’ım! Bize ilminden bir şeyler öğrenmeyi nasip et. Bize kendini bildir, Seni tanıyalım, Seni bilelim. Boynumuza yardımının, nusretinin keskin kılıncını tak.
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا لَكَ شَاكِرًا * وَلَكَ ذَاكِرًا * وَلَكَ رَاهِبًا * وَلَكَ مِطْوَاعًا * وَلَكَ مُخْبِتًا * وَاِلَيْكَ اَوّاَهًا مُنِيبًا
59. Allâhummec’alnâ leke şâkiran * ve leke zâ-kiran * ve leke râhiben * ve leke mitvêan ve leke muh biten ve ileyke evvâhen muniybâ.
59. Allah’ım! Bizim her birimizi, Sana şükreden, Seni zikreden, Azabından korkarak, günah ve isyandan sana kaçan, Senin emirlerine itaat eden, Sana boyun eğen, Sana niyaz edip yalvaran, Sana yönelip tevbe edenlerden kıl
اَلّلٰهُمَّ تَقَبَّلْ تَوْبَتَنَا * وَاغْسِلْ حَوْبَتَنَا * وَسَدِّدْ مَقَاوِلَنَا * وَاسْلُلْ سَخِيمَةَ صُدُورِناَ * وَاَذْهِبِ الذَّحْلَ وَالرَّانَ وَاْلاِحْنَةَ مِنْ قُلُوبِنَا
60. Allâhumme tekabbel tevbetenâ* vağsil havbetenâ * ve seddid makâvilenâ * veslul sehîmete sudûrinâ * ve ezhib-iz-zahle ver-râne vel-ıhnete min kulûbinâ.
60. Allah’ım! tevbemizi kabul buyur, günahlarımızı izale edip bizleri tertemiz eyle, bizleri sözlerimizde yanılmadan muhafaza edip doğru kıl, göğsümüzdeki kötülükleri, kinleri söküp at, kalplerimizdeki düşmanlık, kin ve katılığı gider.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَعُوذُبِكَ مِنْ جُدَاعِ الْفُجْاَةِ وَمِنْ حَرْقِ الْمَاْنُوسَةِ
61. Allâhumme innâ ne’ûzu bike min cudâ’il-fuc’eti ve min hark-il me’nûseti
61. Allah’ım! ani ölümlerden, yangınlardan Sana sığınırız.
وَمِنَ اْلاِلْحَادِ وَالْغِرَّةِ وَمِنَ الْجَمِّ وَالْعَنَةِ وَمِنَ اْلاُمُورِ الْمُطَمِّرَاتِ
62. ve min-el-ilhâdi vel-ğırrati ve min-el-cem-mi vel’aneti ve min-el-umûril mutammirâti.
62. Şirkten, doğru yoldan sapmaktan, gafletten, azgınlıktan, günahlardan, aşırı borçtan, yanlışlıktan, zorluktan, sıkıntıdan, helak edici gizli felâketlerden sana sığınırız.
اَللّٰهُمَّ اقْسِمْ لَنَا مِنْ خَشْيَتِكَ مَاتَحُولُ بِهِ بَيْنَنَا وَ بَيْنَ مَعَاصِيكَ وَ مِنْ طَاعَتِكَ مَا تُدْخِلُنَا وَ تُبَلِّغُنَا بِهِ اِلىٰ حَظِيرَةِ الْقُدْسِ وَمِنَ الْيَقِينِ مَاتُهَوِّنُ بِهِ عَلَيْنَا مُصِيبَاتِ الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ
63. Allâhummaksim lenâ min haşyetike mâ tehûlu bihî beynenâ ve beyne me’âsîke ve min tâ’atike mâ tudhılunâ ve tubelliğunâ bih'i ilâ hazî-rat-il kudsi ve min-el-yakîni mâ tuhevvinu bihî aleynâ musîbât-id-dunya vel-âhirati
63. Allah’ım! Bizlere Senden korkmayı nasip eyle ki, o korkuyla bizi Sana karşı isyandan alıkoyasın ve Sana itaati nasip eyle ki, o itaatle bizi huzuruna alıp Cennetine koyasın ve kuvvetli imanı ihsan eyle ki, o iman ile bizlere dünya ve ahiret musibetlerini hafifleştiresin.
وَاحْشُرْنَا مَعَ خَيْرِ اْلاَشَاوِذِ وَمَتِّعْنَا بِاَسْمَاعِنَا وَاَبْصَارِنَا وَقُوَّتِنَا مَااَحْيَيْتَنَا وَاجْعَلْهُ الْوَارِثَ مِنَّا وَاجْعَلْ ثَاْرَنَا عَلىٰ مَنْ ظَلَمَنَا وَانْصُرْنَا عَلىٰ مَنْ عَادَانَا وَاغْفِرْ خَطَايَانَا وَاكْشِفْ رَزَايَانَا وَاشْفِ مَرْضٰينَا ﴿﴾ وَنَوِّرْ جُؤْشُوشَنَا وَاقْضِ اَوْطَارَنَا وَارْحَمْ نَاجِلَيْنَا وَلاَتَجْعَلِ الْعَاجِلَةَ اَكْبَرَ هَمِّنَا وَلاَمَبْلَغَ عِلْمِنَا وَلاَتَجْعَلْ مُصِيبَتَنَا فِى دِينِنَا وَدُنْيَانَا وَلاَتُسَلِّطْ عَلَيْنَا بِذُنُوبِنَا مَنْ لاَيَرْحَمُنَا وَارْزُقْنَا وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
64. vahşurnâ me’a hayr-il-eşâvizi ve mettı'nâ bi-esmê’ina ve ebsârinâ ve kuvvetinâ mâ ahyeytenâ vec’alhul-vârise minnâ vec’al se'ranê alâ men zalemenâ vensurnâ alâ men âdenâ vağfir hatâyânâ vek-şif razêyênâ Veşfi merdanâ ve nevvir cu’şûşenâ vak-dı evtârenâ verham nâcileynâ ve lâ tec’al-il âcilete ekbera hemminâ ve lâ mebleğa ılminâ ve lâ tec’al musîybetenâ fî dîninâ ve dunyênê ve lâ tusallit aleynâ bi-zunubinâ men lâ yerhamunâ ver-zuknâ ve ente erham-ur-râhimîyn.
64. Bizleri en hayırlı insanlarla birlikte hasret. Hayatımızın sonuna kadar kulaklarımıza, gözlerimize sağlık ve selamet ver, kuvvetten bizi düşürme. Onlarla kazanacağımız hayırları arkamızdan bizlere vâris eyle. Bize zulmedenlerden intikamımız Sen al. Bizleri düşmanlarımıza galip kıl. Hata ve günahlarımızı bağışla. Musibetlerimizi bertaraf eyle. Hastalarımıza şifa ver. Gönlümüze nur bahş eyle. Her türlü ihtiyaçlarımızı gider. Ana ve babalarımıza ve neslimize merhamet et. Bu geçici dünyayı en büyük maksadımız yapma ve ilmimizin ve düşüncemizin son hedefi ve gayesi eyleme. Bize dinî ve dünyevî musibet verme. Günahlarımızdan dolayı bize merhamet etmeyecekleri musallat etme. Bizi rızıklandır, Sen’in merhametinden öte merhamet yoktur Çünkü Sen Erhamürrahiminsin.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَسْئَلُكَ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِكَ تَهْدِى بِهَا رَوْعَنَا وَتَلُمُّ بِهَا شَعْثَنَا وَتَجْمَعُ بِهَا شَمْلَنَا وَتَشْفِى بِهَا مَرِيضَنَا وَتُزَكِّى بِهَا اَعْمَالَنَا وَاَوْقَاتَنَا وَتُلْهِمُنَا بِهَا رُشْدَنَا
65. Allâhumme innâ nes’eluke rahmeten min ındike tehdî bihê rûanê ve tellumu bihê şâ’şenâ ve tecmeu bihê şemlenê ve teşfiî bihê merîdanê ve tuzekkî bihê ea’mâlenâ ve tulhimunâ bihê ruşdenê.
65. Allah’ım! Senden, öyle bir merhamet diliyoruz ki, onunla korku ve ürpermemizi huzura kavuştur, dağınıklığımızı toparla, aramızda olan ayrılıkları gider, bizi bir araya getir, hastalarımıza şifa ihsan eyle, amellerimizi, işlerimizi ve vakitlerimizi safi ve halis kıl, bereketli yap.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَسْئَلُكَ بِصَمَدَانِيَّتِكَ وَبِوَحْدَانِيَّتِكَ وَبِفَرْدَانِيَّتِكَ وَبِعِزَّتِكَ الْبَاهِرَةِ وَبِرَحْمَتِكَ الْوَاسِعَةِ اَنْ تَجْعَلَ لَنَا نُورًا فِى مَسَامِعِنَا وَنُورًا فِى اَعْيُنِنَا وَنُورًا فِى اَجْدَاثِنَا وَنُورًا فِى قُلُوبِنَا وَنُورًا فِى حَوَاسِّنَا وَنُورًا فِى نَسَمِنَا وَنُورًا مِنْ بَيْنِ اَيْدِينَا
66. Allâhumme innâ nes’eluke bi-samedâniyyetike ve bi-vahdâniyyetike ve bi-ferdâniyyetike ve bi-ızzetik-el-bâhirati ve bi-rahmetik-el-vâsi’ati en tec’ale lenâ nûren fî mesâmi’ınâ ve nûren fi ea’yuninâ ve nûren fi ecdâsinâ ve nûran fî kulûbinâ ve nûren fi havâssinâ ve nûren fi neseminâ ve nûren min, beyni eydiynâ.
66. Allah’ım! Senden hiç bir şeye muhtaç olmadığın, herkesin ihtiyacını verdiğin Samedaniyetinin ve zatında birliğini ifade eden Vahdaniyetinin ve sıfatında tekliğini bildiren Ferdaniyetinin ve apaçık İzzetinin ve geniş Rahmetinin hürmetine kulaklarımıza nur, gözümüze nur, kabrimize nur, kalbimize nur, bütün his ve duygularımıza nur, ruhumuza nur, önümüzde giden bir nur ihsan eyle.
اَلّلٰهُمَّ زِدْنَا عِلْمًا وَنُورًا وَحِلْمًا واٰتِنَا نِعْمَةً ظَاهِرَةً وَنِعْمَةً بَاطِنَةً
67. Allâhumme zidnâ ilmen ve nûren ve hılmen ve êtinâ nı’meten zâhiraten ve nı’meten bâtineten.
67. Allah’ım! Bize verdiğin ilmi ve nuru ve hilmi arttır. Bize bilinen zahirî ve bilinmeyen bâtıni nimetler ver.
حَسْبُنَا اللهُ لِدِينِنَا ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ لِدُنْيَانَا ﴿﴾ حَسْبُنَا الله ُ الْكَرِيمُ لِمَا اَهَمَّنَا ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الْحَلِيمُ الْقَوِيُّ لِمَنْ بَغٰى عَلَيْنَا ﴿﴾ حَسْبُنَا الله ُ الشَّدِيدُ لِمَنْ كَادَنَا بِسُوءٍ
68. Hasbunallâhu li-dîninâ.. * Hasbunallâhu li-dunyânâ. * Hasbunallâh-ul-kerîmu limâ ehemmenâ. * Hasbunallâh-ul-halîm-ul-kaviyyu limen beğâ aleynâ. * Hasbunallâh-uş-şedîdu limen kêdenâ bi-sû’in.
68. Dinimizi korumak için Allah bize yeter. Dünyamızı kazanmak için Allah bize kâfidir. Tedirgin olduğumuz kaygılandığımız her şeye karşı kerem sahibi Allah bize yeter. Tuğyan edip bize karşı gelenlere, vakti merhunu gelene kadar hilim ile davranan sonsuz kuvvet sahibi Allah bize yeter. Kötü maksatla bize zarar vermeye kalkışanlara azabı şiddetli olan Allah bize yeter.
حَسْبُنَا اللهُ الرَّحِيمُ عِنْدَ السَّامِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الرَّؤُفُ عِنْدَ الْمَسْئَلَةِ فِى الْجَدَثِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الْكَرِيم ُ عِنْدَ الْحِسَابِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ اللَّطِيفُ عِنْدَ الْمِيزَانِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الْحَكِيمُ عِنْدَ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الْقَدِيرُ عِنْدَ الصِّرَاطِ
69. Hasbunallâh-ur-rahîmu ınd-es-sâme. * Hasbu-nallâh-ur-râ’ûfu ınd-el mes’eleti fil-cedesi.. * Hasbunallâh-ul-kerimu ind-el-hisâbi * Hasbunallâh-ul-latîfu ind-el-mîzani.. * Hasbunallâh-ul hakîmu ındel cenneti ven-nâr * Hasbunallâh-ul-kadîru ind-es-sı-rati.
69. Ölüm esnasında hususî rahmet sahibi Rahîm olan Allah bize yeter. Kabirde sorguya çekilirken hususî şefkat sahibi Rauf olan Allah bize yeter. Kıyamet günü hesap verirken Kerim olan Allah bize yeter. Amellerin mizanda tartıldığında yumuşak davranan Latif olan Allah yeter. Cennet ve Cehenneme varırken hikmet sahibi Hakîm olan Allah bize yeter. Sırat köprüsünden geçerken kudret sahibi Kadîr olan Allah bize yeter.
حَسْبِيَ اللهُ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
70. Hasbiyallâhu lâ ilahe illâ huve aleyhi tevekkeltu ve huve Rabbul arş-il-aziym.
70. Allah bana yeter. Ondan başka ilâh yoktur. O’na tevekkül ettim. O Arş-ı Âzam’ın Rabbidir.
مَرْحَبًا مَرْحَبًا بِالصَّبَاحِ وَبِالْيَوْمِ الْجَدِيدِ ﴿﴾ وَبِاْلاِبَّانِ وَبِالْفَيْنَةِ السَّعِيدِ ﴿﴾ وَبِالسَّافِرِ وَالشَّهِيدِ ﴿﴾ اُكْتُبْ لَنَا مَانَقُولُ
71. Merhaben merhaben bis-sabâhi vebil-yevm-il-cedîdi * ve bil-ibbâni vebil feynet-is-saîd ve bis-sâfiri veş-şehîdi * uktub lenâ mâ nekûlu
71. Hoş geldin merhaba ey sabah ve ey yeni gün! Hoş geldin ey vakit, ey mutlu saat. Zaman sana geniş ve mutlu olsun ey yoluna ravan yolcu ve ey hazır bulunan kardeş. Rabbim bize şu söylediğimiz dilekleri yaz.
بِسْمِ اللهِ الْحَمِيدِ الْمَجِيدِ الرَّفِيعِ الْوَدُودِ الْمُحِيطِ الْفَعَّالِ فِى خَلْقِهِ لِمَا يُرِيدُ
72. Bismillah-il hamîd-il mecîd-ir Rafî-il vedûd-il muhît-il fa’al-i fî halkıhî limâ yurîd.
72. Her senaya lâyık olan, ancak kendisine hamd ve sena olunan, bütün varlıkların hâl ve kâl dilleriyle övülen Hamid, şanı yüce, kadri büyük, Zatı şerefli, işleri güzel, ihsanı hudûdsuz azîmüşşan olan Mecîd, bütün mertebeler elinde bulunan, istediğini istediği yere yükselten, sınırsız yüce olan Ref, çok seven ve sevdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya en çok lâyık olan Vedûd, her şeyi kuşatan Muhît, mahlûkatına karşı irade ettiği her şeyi yapan Faal olan Allah’ın adıyla başlıyorum.
وَهُوَ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
73. Ve huve ekrabu ileyhi min habl-il-verîd.
73. O yarattığı her canlıya şah damarından daha yakındır.
اَصْبَحْنَا بِاللهِ مُؤْمِنًا ﴿﴾ وَبِلِقَائِهِ مُصَدِّقًا ﴿﴾ وَبِحُجَّتِهِ مُعْتَرِفًا ﴿﴾ وَلِسِوَى اللهِ فِى اْلاُلُوهِيَّةِ جَاحِدًا ﴿﴾ وَعَلَ اللهِ مُتَوَكِّلاً
74. Esbahnâ billâhi mu’minen * ve bi-likâ’ihi musaddikan * ve bi-huccetihî mû’terifen * ve lisivallâhi fil-ulûhiyyeti câhiden * ve alellâhi mutevekkilen
74. Allah’a imanla, Ona kavuşacağımıza tasdikle, bize göstermiş olduğu delil ve hüccetleri kabul ederek sabahladık, Allah’tan başka ilâh ve mabud tanımayız, Onun dışında bütün ilâhların batıl olduğuna inanır, sadece Allah’a tevekkül ederiz.
نُشْهِدُ اللهَ وَنُشْهِدُ مَلاٰئِكَتَهُ وَكُتُبَهُ وَاَنْبِيَائَهُ وَحَمَلَةَ عَرْشِهِ بِاَنَّهُ هُوَ اللهُ الَّذِي لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ وَحْدَهُ لاَشَرِيكَ لَهُ
75. nuşhidullâhe ve nuşhidu melâ’iketehu ve kutubehu ve enbiyâ’e-hu ve hamelete arşihi * Bi ennehu huvallâhullezî lâ-ilâhe illâ huve vahdehu lâ şerîke leh
75. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, arşını taşıyan meleklerini, şahit olarak gösteririz ki, O Hak ilâhtır, Ondan başka mabud yoktur, birdir, tektir şeriki yoktur.
وَنَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ * وَاَنَّ الْجَنَّةَ حَقٌّ * وَالنَّارَ حَقٌّ * وَاَنَّ الْحَوْضَ حَقٌّ * وَاَنَّ الشَّفَاعَةَ حَقٌّ * وَاَنَّ مُنْكَرًا وَنَكِيرًا حَقٌّ * وَوَعْدَكَ حَقٌّ * وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لاَ رَيْبَ فِيهَا * وَاَنَّ اللهَ يَبْعَثُ مَنْ فِى الْقُبُورِ * عَلىٰ ذٰلِكَ نَحْيٰى وَعَلَيْهِ نَمُوتُ وَعَلَيْهِ نُبْعَثُ غَدًا وَلاَ نَرٰى عَذَابًا اِنْ شَاءَ اللهُ تَعَالىٰ
76. Ve neşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasûluh * ve ennel cennete hakkun * vennâra hakkun * ve ennel havza hakkun * ve enneş-şefâ’ate hakkun* ve enne munkeran ve nekiyran hakkun * ve vâ’deke hakkun * ve ennessâate âtiyetun lâ raybe fihâ * ve ennallâhe yeb’asu men filkubûri * alâ zâlike nahyâ ve aleyhi nemûtu ve aleyhi nub'asu ğaden ve lâ nerâ azâben inşâ’allâhu teâlâ.
76. Yine şehadet ederiz ki, Muhammed (a.s.m) O’nun hem kulu, hem Resulüdür, Cennet haktır, Cehennem haktır, Havuz haktır, şefaat haktır, Münker ve Nekir haktır, bize verdiğin vaad haktır. Şüphesiz ki kıyamet kopacak, Allah kabirdekileri yeniden diriltecektir. Biz bu inanç üzere yaşar ve bu inanç üzere ölür ve bu inanç üzere yeniden yarın kıyamet günü diriliriz ve inşallah azap da görmeyiz.
اَللّٰهُمَّ اِنَّنَا ظَلَمْنَا اَنْفُسَنَا فَاغْفِرْلَنَا اَوْزَارَنَا الْكَبَائِرَ وَاللَّمَمَ فَاِنَّهُ لاَيَغْفِرُهُمَا اِلَّا اَنْتَ ﴿﴾ وَاهْدِناَ ِلاَحْسَنِ اْلاَخْلاَقِ فَاِنَّهُ لاَيَهْدِى ِلاَحْسَنِهَا اِلَّا اَنْتَ
77. Allahumme innenâ zalemnâ enfusenâ fağfir-lenâ evzârenel-kebâ’ira vel-lememe fe-innehû lâ yagfiruhumâ illâ ente * vehdinâ li-ahsen-il-ahlâki fe-innehû lâ yehdî li ahsenihâ illâ ente
77. Allah’ım! Bizler nefsimize zulmettik. Sen bizim büyük ve küçük günahlarımızı mağfiret et. Zira Senden başka onları bağışlayan kimse yoktur ve olamaz. Bizi en güzel ahlâka yönlendir. Zira Senden başka en güzel ahlâka yönlendirecek kimse yoktur ve olamaz.
لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ ﴿﴾ وَالْخَيْرُ كُلُّهُ بِيَدَيْكَ نَسْتَغْفِرُكَ وَنَتُوبُ اِلَيْكَ ﴿﴾ اٰمَنَّا اللّٰهُمَّ بِمَا اَرْسَلْتَ مِنْ رَسُولٍ ﴿﴾ وَ اٰمَنَّا اَللّٰهُمَّ بِمَا اَنْزَلْتَ مِنْ كِتَابٍ فَصَدَّقْنَا
78. lebbeyke ve seâ’deyke vel-hayru kullu hû bi-yedeyke nestağfiruke ve netûbu ileyke * êmennê Allâhumme bimâ erselte min rasûlin * ve êmennê Allâhumme bimâ enzelte min kitâbin fe saddaknâ
78. Lebbeyk diyerek davetine icabet ettim, buyur bütün mevcudiyetimle emrine hazırım. Bütün hayırlar Senin elindedir. Günahlarımızın bağışlanmasını Senden diler, tevbe edip dergâhına döneriz. Allah’ım! Senin gönderdiğin her resule iman ettik. Allah’ım! İndirdiğin her kitaba inandık ve tasdik ettik.
اَللّٰهُمَّ امْلَأْ اَوْجُهَنَا مِنْكَ حَيَاءً وَقُلُوبَنَا مِنْكَ حُبُورًا
79. Allâhummemle' ev cuhenâ minke hayê-en ve kulûbenâ minke hubûrâ.
79. Allah’ım! Senden gelen bir haya ile, Sana karşı yüzlerimize haya üstüne haya ver, kalplerimizi Senden gelen iman nuru ile doldur, sevinç ihsan et.
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا لُهُومًا وَظَلِفًا وَلاَ تَجْعَلْنَا ضَنِينًا وَعَمِينًا وَنَمِيمًا وَنَفَّاجًا وَدَاحِسًا
80. Allâ hummec’alnâ luhûmen ve zalifen ve lâ tec’alnâ danînen ve amînen ve nemîmen ve neffâcen ve dâhisen.
80. Allah’ım! Bizi bol veren cömertlerden eyle, muradına erişenlerden kıl, cimri, hakkı görmeyen körlerden, başkalarının kötülüğünü yayan dedikoduculardan, kendini beğenen kibirlilerden, arabozuculardan eyleme.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَعُوذُبِكَ مِنَ الْهَبْرَمَةِ وَالْجَاْوَةِ وَمِنَ الْعُتُوِّ وَالْخَطْرَبَةِ وَالْخَيْلُولَةِ وَالْفَيْهَجِ وَالرَّتْعِ وَالْعَتْلِ وَالرَّمَاءِ وَالْفِتْنَةِ الدَّهْمَاءِ وَالْمَعِيشَةِ الضَّنْكَاءِ
81. Allâhumme innâ ne’ûzu bike min-el-hebremeti vel-ce’veti ve minel-utuvvi vel-hatrabeti vel-haylûleti velfeyheci ver-rat'ı vel-atli ver-ramê’i vel-fitnetid-dehmâ’i vel-maîşet-id-dankâ’i.
81. Allah’ım! Çok yemek ve içmekten, kabalıktan, azgınlıktan, inattan, darlıktan, kötü zandan, içkiden, gevşemekten, rahata düşkünlükten, şirretlikten, riyadan, korkunç fitnelerden ve geçim sıkıntısından Sana sığınırım.
اَلّلٰهُمَّ اجْعَلْ اَوَّلَ يَوْمِنَا هَذَا صَلاَحًا * وَاَوْسَطَهُ فَلاَحًا * وَاٰخِرَهُ نَجَاحًا * وَاخْتِمْ لَنَا بِالسَّعَادَةِ وَالشَّهَادَةِ وَالتَّوْبَةِ وَالْمَغْفِرَةِ وَاْلاِيمَانِ
82. Al-i lahummec’al evvele yevminâ hêzê salâhen * ve evsatahu felâhen * ve âhirahu necâhen..vahtim lenê bis-saâdeti veş-şehêdeti vet-tevbeti vel-mağfirati vel-îmân.
82. Allah’ım! Bizim için bu günümüzün evvelini iyilik, salah, ortasını kurtuluş, felah, sonunu başarı, necah eyle! Bize saadet, şehadet, tevbe, mağfiret ve iman ile hüsnü hatime ver.
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ اَوَّلَهُ رَحْمَةً وَاَوْسَطَهُ زَهَادَةً وَاٰخِرَهُ تَكْرِمَةً
83. Allâhummec’al evvelehû rahmeten ve evsatahû zehêdeten ve âhirehu tekrimeten.
83. Allah’ım! Bizim için bu günün evvelini rahmet, ortasını fâni ve fena şeylerden çekinmekle saadet, sonunu fazlını göstermekle ikram eyle.
اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنَا مِنَ الْعَيْشِ اَرْغَدَهُ ﴿﴾ وَمِنَ الْعُمْرِ اَسْعَدَهُ ﴿﴾ وَمِنَ الرِّزْقِ اَوْسَعَهُ
84. Allâhummerzuknâ min-el-ayşi erğadehu * ve min-el-umri es’adehu* ve min-er-rızki evsa’ahu.
84. Allah’ım! Bize geçimin en geniş ve iyisini, ömrün en mutlu ve saadetlisini, rızkın en bol ve bereketlisini ihsan eyle!
اَلّلٰهُمَّ اعْفُ عَنّاَ بِعَفْوِكَ ﴿﴾ وَاحْلُمْ عَلَيْنَا بِفَضْلِكَ ﴿﴾ سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ لَا اُحْصِى ثَنَاءً عَلَيْكَ ﴿﴾ اَنْتَ كَمَا اَثْنَيْتَ عَلىٰ نَفْسِكَ ﴿﴾ عَزَّجَارُكَ وَجَلَّ ثَنَاؤُكَ ﴿﴾ وَلاَيُهْزَمُ جُنْدُكَ ﴿﴾ وَلَا يُخْلَفُ وَعْدُكَ ﴿﴾ وَلَا اِلٰهَ غَيْرُكَ
85. Allâhummâ’fu annâ bi-afvike * vahlum aleynâ bi-fadlike * subhânekâllahumme ve bi-hamdike lâ uhsî senâ’en aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsike azze câruke * ve celle senâ’uke * ve lâ yuhzemu cunduke * ve lâ yuhlefu vâ’duke * ve lâ ilahe ğayruke.
85. Allah’ım! Bizi geniş olan atfınla bağışla, bize fazlınla güzel muamele et, fırsat tanı, Cezalandırma. Allah’ım Sen sübhansın bütün ayıp ve kusurlardan münezzehsin, hamd ancak Sana aittir. Ben hakkıyla Sana hamd ve sena yapamıyorum. Senin övgünü saymakla bitiremem, vasfında acizim. Sen ancak kendin, kendini sena edersin, Kendini sena ettiğin gibisin. Sana sığınan aziz olur, medih ve senan yücedir. Senin ordun mağlup edilmez. Senin sözünden hilaf olamaz, Sen sözünde dönmezsin, Senden başka ilâh yoktur.
سُبْحَانَكَ مَا عَبَدْنَاكَ حَقَّ عِبَادَتِكَ يَامَعْبُودُ
86. Subhaneke mâ abednâke hakka ıbâdetike yâ mâ’bud.
86. Sübhansın, Seni tesbih ederiz. Bizler Sana hakkıyla ibadet edemedik ey Mâbud.
سُبْحَانَكَ مَا عَرَفْنَاكَ حَقَّ مَعْرِفَتِكَ يَا مَعْرُوفُ
87. Subhâneke mâ arafnêke hakka mâ’rifetike yâ mâ’rûf.
87. Sübhansın, Seni tesbih ederiz. Bizler Seni hakkıyla tanıyamadık ey Mâruf!
سُبْحَانَكَ مَا ذَكَرْنَاكَ حَقَّ ذِكْرِكَ يَامَذْكُورُ
88. Subhâneke mâ zekernâke hakka zikrike yâ mezkûr.
88. Sübhansın, Seni tesbih ederiz. Bizler seni hakkıyla zikredemedik ey Mezkûr!.
سُبْحَانَكَ مَا شَكَرْنَاكَ حَقَّ شُكْرِكَ يَامَشْكُورُ
89. Subhâneke mâ şekernâke hakka şukrike yâ meşkûr.
89. Sübhansın, Seni tesbih ederiz. Bizler sana hakkıyla şükredemedik ey Meşkûr!.
اَللّٰهُمَّ اَوْزِعْنَا شُكْرَ مَا اَنْعَمْتَ بِهِ عَلَيْنَا ﴿﴾ فَاِنَّكَ اَنْتَ اللهُ الَّذِى ارْتَفَعَتْ عَنْ صِفَةِ الْجِبِلِّ صِفَاتُ قُدْرَتِكَ وَلاَ ضِدَّ شَهِدَكَ حِينَ فَطَرْتَ الْمَارُوشَ وَلاَ نِدَّ حَجَزَكَ حِينَ بَرَأْتَ الْحَوَابَاتِ
90. Allâhumme ev-zı'nâ şukra mâ en’amte bihi aleynâ * fe-inneke entallâhullezir-tefe’at an sıfetil-cibilli sıfâtu kudretike ve lâ zıdde şehideke hıyne fetart-el-mêrûşe ve lâ nidde hacezeke hıyne berâtel-havêbêt
90. Allah’ım! Bize bağışladığın nimetlerin şükrünü edâ etmek için bizleri muvaffak eyle. Sen Allah’sın, Senin kudretinin sıfatları mahlûkatın sıfatlarından çok yücedir. Sen gizli ifsad edici şeyleri yaratırken, buna şâhid olan hiçbir zıddın yoktu (bunları yaratman hikmetsiz değildir). Günâhları, suçları yaratırken, Seni alıkoyacak bir ortağın, engelliyebilecek bir dengin yoktu (Sen zıddan, karşı gelinmekten münezzehsin).
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَعوُذُ بِكَ مِنْ جَحْمَةٍ لاَ تَدْمَعُ ﴿﴾ وَمِنْ جَنَانٍ لاَيَفْزَعُ ﴿﴾ وَمِنْ قَلْبٍ لاَيَخْشَعُ ﴿﴾ وَ مِنْ دُعَاءٍ لاَيُقْبَلُ ﴿﴾ وَمِنْ عِلْمٍ لاَيَنْفَعُ ﴿﴾ وَمِنْ قَوْلٍ لاَيُسْمَعُ ﴿﴾ وَمِنْ نَفْسٍ لاَتَشْبَعُ ﴿﴾ وَمِنْ عَوَاذِ الْمَاعُونِ
91. Allâhum-me innâ ne’ûzu bike min cahmetin lâ tedme’u * ve min cenânin lâ yefze’u *ve min kalbin lâ yahşa’u * ve min duâil lâ yûkbelu * ve min ılmin lâ yenfeu 100 ve min kavlin lâ yusme'u * ve min nefsin lâ teşbe'u * ve min avêz-il-mâ’un.
91. Allah’ım! Ağlamayan gözden, korkmayan gönülden, huşu duymaz kalpten, kabul olmaz duadan, faydasız ilimden, dinlenmeyen sözden, doymayan nefisten, insanların günlük hayatında ihtiyaç duydukları yardımı kesmekten Sana sığınırım.
اَللّٰهُمَّ فَهِّمْنَا اَسْرَارَ قُرْا ٰنِكَ ﴿﴾ وَاَلْبِسْنَا مَلاَبِسَ اَنْواَرِكَ وَاَغْمِسْنَا ﰱِ رَاموُزِ اللَّطَائِفِ ﴿﴾ وَ اَفِضْ عَلَيْناَ مِنْ عَوَارِفِ الْمَعَارِفِ
92. Allâhumme fehhimnâ esrâra kurânike * ve elbisnâ melâbise envârike vağmisnâ fi râmuz-il letâifi * ve efid aleynâ min avêrif-il-meârifi
92. Allah’ım! Bize Senin kitabın olan Kur’an’ın sırlarını anlamayı nasib et, nurlarından elbiseler giymeyi ihsan eyle. Bizleri lütuflar deryalarına daldır. Üzerimize ihsan ve atıyyeleri, kalplerimize marifetler ve seni tanıyıp bilmenin ilimlerini sağnak sağnak yağdır.
يَانُورَ اْلاَنْوَارِ يَا لَطِيفُ يَاسَتَّارُ ﴿﴾ نَسْئَلُكَ اَنْ تُصَلِّيَ عَلىٰ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ نَبْرَاسِ اْلاَنْبِيَآءِ وَنَيِّرِ اْلاَوْلِـيَآءِ وَزِبَرْقَانِ اْلاَصْفِيَاءِ وَيُوحِ الثَّقَلَيْنِ وَضِيَآءِ الْخَافِقَيْنِ ﴿﴾ وَاَنْ تَرْفَعَ وُجُودَنَا اِلىٰ فَلَكِ الْعِرْفَانِ وَاَنْ تُثَبِّتَ شُهُودَنَا فِى مَقَامِ اْلاِحْسَانِ
93. Yâ nûr-el-envâri yâ latîfu yâ settâru * nes’eluke en tusalliye alâ seyyidinâ Muhammedin nebrâs-il-enbiyâ’i ve ney-yir-il-evliyâ’i ve zibrikân-il-asfiyâ’i ve yûhis-sakaleyni ve ziyâ-il-hâfikayni * ve en terfe’a vucûdenâ ilâ felek-il-irfâni ve en tusebbite şuhûdenâ fi makam-il-ihsâni
93. Ey Nurların Nuru! Ey gizli inceliği bilen, herşeyde nazik cemal-i sanatı görünen, yumuşak muamele eden Latîf, Ey maddî manevî ayıpları, kusurları, çirkinlikleri örtüp gizleyen Settâr! Enbiyanın parıl parıl parlayan kandili, evliyanın aydınlığı, asfiyanın ayı, cin ve insanların güneşi, Şark ve Garb ufuklarının ziyası olan Efendimiz Muhammed’in (a.s.v.) üzerine rahmet indirmeni ve bizlerin vücudunu irfan semâsına yükseltmeni ve kalplerimizi ihsan makamında sabitkadem kılmanı niyaz edip diliyoruz.
يَا اَللهُ يَا نُورُ يَا وَاسِعُ يَاغَفُورُ ﴿﴾ يَا مَنِ السَّمَآءُ بِاَمْرِهِ مَبْنِيَّةٌ ﴿﴾ وَالْغَبْرَآءُ بِقُدْرَتِهِ مَدْحِيَّةٌ ﴿﴾ وَالشَّوَاهِقُ بِحِكْمَتِهِ مَرْسِيَّةٌ
94. yâ Allâhu yâ nûru yâ vâsi’u yâ ğafuru * yâ men-is-semâ’u bi-emrihî mebni-yetun * vel-ğabrâ’u bi-kudretihi medhiyyetun * veş-şevâhiku bi-hikmetihî mersiyyetun
94. Ey gerçek mabud olan Allah, ey nur veren, nur olan Nur, ey herşeyi ihata eden Vasi, ey günahları bağışlayan Gafur, ey gökler emriyle bina edilen, ey yeryüzü kudretiyle yayılan, ey yüksek dağlar hikmetiyle dikilip, ayakta duran, ey güneş ve ay fazlıyla ışık veren, ziyadar olan Allah.
وَالْقَمَرَانِ بِفَضْلِهِ مُضِيئَةٌ ﴿﴾ نَسْئَلُكَ بِاِسْمِكَ الَّذِى تَرَقْرَقَتْ مِنْهُ الْخُنَّسُ وَ اْلاَزْهَرَانِ ﴿﴾ وَتَجَلْجَلَتْ مِنْهُ الْعَنَانُ حِرْزًا مَانِعًا وَنُورًا سَاطِعًا يَكَادُ سَنَابَرْقِهِ يَذْهَبُ بِاْلاَبْصَارِ
95. vel-kamerâni bi-fadlihi mudîetun * nes’eluke bismikelleziî terakrakat minh-ul-hunnesu vel-ezherâni d* ve tecelcelet minh-ul-anênu hırzen mâni’an ve nûran sâtı’an yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil-ebsâri
95. Gezegenleri, güneş ve ayı ışıklandıran, gök sahnelerini nurlandıran, şimşeklerle gürlemesini sağlayan isminin hürmetine, Sen; bize eziyet verecek olan kötülüklerin, şerlerin girmesine mani, muhkem bir kale ve parlaklığı ile neredeyse gözleri alıveren bir nur nasib eyle.
يُقَلِّبُ اللهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ ﴿﴾ اِنَّ فِى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً ِلِاُولىِ اْلاَبْصَارِ
96. yukallib-ul-leyle ven-nehêra inne fî zâlike le-ıbraten li-ulil-ebsâri
96. Allah karanlık olan geceyi gündüze, aydın olan gündüzü geceye çevirir. Bunda basireti açık olanlar için ibret vardır.
طٰسۤمۤ ﴿﴾ وَنَعُوذُ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ مِنَ الْمَعَازِفِ وَالْعِضَةِ وَالْمَحْظُورِ ﴿﴾ وَالْمُمَاحَلَةِ وَالْغِمَارِ وَمِنْ كَيْدِ الْفُجَّارِ ﴿﴾ وَمِنْ حَوَادِثِ الْعَصْرَانِ وَمِنْ شَرِّ اْلاَجَرَّانِ
97. Tâ-sîn-mîm * Ve ne’ûzu billâhil -aliyyil-azîmi min-el-maâzifi vel-ızati vel-mahzûrî * vel-mumâhaleti vel-ğımari ve min keydil-fuccêri ve min havâdis-il-asrâni ve min şerril-ecerrâni
97. Ta sin mim, lehviyat olan çalgı âletlerinden, yalandan, buhtandan, sihirden haramdan, hilekârlıktan, zındıkların tuzağından, gece ve gündüz hadiselerinden, cin ve insanların şerrinden Aliyyü’l-Âzîm olan Allah’a sığınıyorum.
يَاحَفِيظُ اِحْفَظْنَا ﴿﴾ يَاوَلِىُّ يَاوَالِى﴿﴾ يَاعَلِىُّ يَاعَالِى ﴿﴾ يَامَنْ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ﴿﴾ لاَ يَعْلَمُ اَحَدٌ كَيْفَ هُوَ اِلاَّ هُوَ ﴿﴾ يَا اَللهُ * يَاحَىُّ * يَاقَيُّومُ * يَاحَقُّ * يَاوَاحِدُ * يَااَحَدُ يَاصَمَدُ * يَاوَهَّابُ * يَافَتَّاحُ * يَامُحْيِى * يَامُمِيتُ * يَاقَهَّارُ * يَاسَلاَمُ
98. Yâ hafîzu ihfeznâ..* yâ veliyyu yâ vâlî* yâ aliy-yu yâ âli * yâ men lâ ilâhe illâ huve * lâ yâ’lemu ehadun keyfe huve illâ hûve* yâ Allahu.. * Yâ hayyu * yâ kayyûmu. * yâ hakku * yâ vâhidu * yâ ehadu * yâ samedu * yâ vehhêbu *yâ fettâhu * yâ muhyî * yâ mumîtu * yâ kahhâru *Yâ selâ-mu.
98. Ey Hafîz Sen bizi muhafaza eyle! Ey Velî Sen bizim sahib ve dostumuz ol! Ey yüce olan Alî, Ey herşeyden üstün olan Âli, Ey Kendisinden başka ilâh olmayan, Kendisinden başka kimse kendisinin nasıl olduğunu bilemeyen. Ya Allah, Ya Hayy, Ya Kayyum, Ya Hakk, Ya Vahid, Ya Ehad, Ya Samed, Ya Vahhab! Ya Fettah, Ya Muhyi, Ya Mümit, Ya Kahhar, Ya Selâm!
سَلاَمٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍ رَحِيمٍ
99. Selâmun kavlen min Rabbir-Rahiym.
99. Rabb’i Rahim’den sözlü bir selâm olsun onlara.
فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
100. Fese-yekfîkehumullâhu ve huves-semî’ul-alîm.
100. Onların hakkından gelmek için Allah sana yeter. O bütün ses ve sadaları en iyi işiten Semî’, herşeyi bihakkın bilen, hiçbir şey ondan gizlenmeyen Alîm’dir.
هُوَ اللهُ الَّذِي لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحِيمُ
101. huvallâ-lıullezî lâ ilâhe illâ huve* Âlimul ğaybi veş-şehêdeti huver-Rahmân-ur-Rahîm.
101. O öyle bir Allah’tır ki, Ondan başka ilah yoktur. Görünmeyen ve görünen her şeyi bilir. O Rahman’dır, rahmeti her şeyi kuşatır, Rahîm’dir sevdiklerine hususi şefkat ve merhamet sahibidir.
هُوَ اللهُ الَّذِي لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلاَمُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ الْغَفَّارُ ﴿﴾ اَلْمُبْدِئُ الْمُعِيدُ الْبَرُّ الْمُحْصِى الرَّزَّاقُ الْقَابِضُ الْبَاسِطُ الْخَافِضُ الرَّافِعُ الْمُعِزُّ الْمُذِلُّ الْمُقِيتُ الصَّادِقُ الْبَاقِى الرَّؤُفُ النَّافِعُ الضَّارُّ الْمُهْلِكُ الْمُقَدِّمُ الْمُؤَخِّرُ الْعَفُوُّ الْغَنِىُّ الْمُغْنِى الْمُنْتَقِمُ التَّوَّابُ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ الْبَصِيرُ
102. Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve * el-melik-ul kuddûs-us selâm-ul mu’min-ul muheymin-ul azîz-ul cebbâr-ul mutekebbir-ul -hâlık-ul bâri-ul musavvir-ul gaffâr * el mubdi-ul muîd-ul berr-ul muhsır-rezzâk-ul kâbid-ul bâsit-ul hâfıd-ur râfi-ul mu’izz-ul muzill-ul mukît-us-sâdık-ul bâkir-ra’ûf-un nâfi-ud-dârr-ul muhlik-ul mukaddim-ul mu’ahhir-ul afuvv-ul-ğaniyy-ul muğnil muntekım-ut tevvâb-us semî-ul alîm-ul-basîr.
102. O öyle bir Allah’tır ki, Ondan başka ilah yoktur. O Meliktir mülk sahibidir. O Kuddüstür, paktır, bütün ayıplardan uzaktır, bütün temizliklerin esas sahibidir. O Selâmdır, her türlü acz, kusur ve noksanlıktan münezzehtir, selamet Ondan gelir. O Mü’mindir, emniyet ve emân verir, kalplere iman bahşeder. O Müheymin’dir, herşeyin dizgini elinde, bütün mevcudatı çepeçevre kudret pençesinde tutan, gözeten, koruyandır. O Azizdir, kudreti herşeye galiptir. O Cebbardır, kimse Ona karşı koyamaz. O Mütekebbirdir, büyüklük ancak kendisine hastır. Allah müşriklerin Kendisine ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O Hâlık’tır, herşeyin yaratıcısıdır. O Bârî’dir, bir şeyden çok şeyi örneksiz yaratandır. O Musavvir’dir, herşeye münasip suret giydirendir. O Gaffâr’dır, bol mağfiret fazıl ve rahmetiyle her günahı bağışlayandır. O Mübdi’dir, bütün mevcudatı maddesiz, mayesiz, örneksiz, meşietiyle yoktan var eden ve başlatandır. O Muîd’dir, ilk yarattığı ve her zaman yenilediği, ölmüş çürümüş dağılmış mevcudatı tekrar dirilten ve iade edendir. O Muhsî’dir, maddî ve manevî herşeyin sayı ve hesabını bilendir. O Rezzâk’tır, bütün mahlûkatı rızıklandıran rızkı elde etme sebeblerini yaratandır. O Kâbıd’dır, maddî-mânevî herşeyi istediği ölçüde azaltıp daraltandır. O Bâsıt’tır, maddî manevî her şeyi istediği miktarda alçalman genişletendir. O Hâfid’dir dilediğini alçaltır ve indirendir. O Rafi’dir, herşeyin maddî ve manevî yükselmesi elinde bulunandır. O Muizz’dir, dilediğine tevfik verip azîz kılan, izzet bahşedip şereflendirendir. O Müzill’dir, dilediğini hikmet ve adaletiyle zelîl kılandır. O Mukît’tir, mahlûkatın çeşit çeşit rızkını vakti vaktine veren, gözetip kuvvetlendirendir. O Sâdık’tır, her sözü, her işi doğru olan, ahdini, vadini yerine getirendir. O Bakî’dir, bütün sıfat ve esmasıyla hep var olan, varlığı zamanla sınırlanmayandır. O Raûf’dur, çok esirgeyen, re’fet ve hususî şefkatini gösterendir. O Nafi’dir, faydalı şeyleri yaratan, herşeye çok menfaatlar iyilikler takandır. O Dârr’dır, hikmeti gereği, irade ettiklerine adaletle zarar ve elem verendir. O Mühliktir, dilediği şeyi helak edendir. O Mukaddim’dir, dilediği herşeyi öne geçiren, şereflendirendir. O Muahhir’dir, dilediği herşeyi arkaya alan, vakti merhune bırakandır. O Afüvv’dir, çok affeden, pişmanları affetmeyi sevendir. O Ganî’dir, mutlak zenginlik sahibi, hiçbir kimseye muhtaç olmayan, herkes Kendisine muhtaç olandır. O Muğnî’dir, dilediği kimseyi maddî ve manevî zengin kılandır. O Müntakim’dir, zalimlerden, intikam alandır. O Semî’dir bütün ses ve sadaları en iyi işitendir. O Alîm’dir, herşeyi en iyi bilendir. O Basîr’dir, herşeyi en iyi görendir.
حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ﴿﴾ نِعْمَ الْمَوْلىٰ وَنِعْمَ النَّصِيرُ ﴿﴾ غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ اْلمَصِيرُ
103. Hasbunallâhu ve ni’mel-vekîlu * ni'mel-Mevlâ ve ni’men-nasîr. * Ğufrâneke Rabbenâ ve ileyk-el masîr.
103. Allah bize kâfidir, O en güzel vekildir. O en iyi yardımcı ve dosttur. Rabb’imiz bizleri bağışla dönüş ancak sanadır.
يَا دَائِمَاً بِلاَ فَنَآءٍ ﴿﴾ وَيَا قَآئِماً بِلاَ زَوَالٍ ﴿﴾ وَيَا مُدَبِّرًا بِلاَ وَزِيرٍ ﴿﴾ سَهِّلْ عَلَيْنَا وَعَلىٰ اَبَوَيْناَ وَعَلىٰ جَمِيعِ طَلَبَةِ النُورِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ كَآفَّةً كُلَّ عَسِيرٍ
104. Yâ dâ’imen bilâ fenâ’in * ve yâkâ’imen bilâ zevalin * ve yâ mudebbiran bilâ vezîrin * Sehhil aleynâ ve alâ ebeveynâ ve alâ cemîı talebetin-nûril mu'minîne vel mu'minâti kâffeten kulle asîr
104. Ey yok olmayan Daim, ey zeval bulmayan Kaim, ey vezirsiz, yardımcısız herşeyi idare eden Müdebbir, bize, anne-babalarımıza, cümle Nur Talebelerine, erkek ve kadın bütün mü’minlere her zoru kolaylaştır, âsân eyle.
اَللّٰهُمَّ لاَ مَانِعَ لِمَا اَعْطَيْتَ * وَلاَ مُعْطِىَ لِمَا مَنَعْتَ * وَلاَ رَآدَّ لِمَا قَضَيْتَ * وَلاَ مُبَدِّلَ لِمَا حَكَمْتَ * وَلاَ يَنْفَعُ ذَ الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ
105. Allâhumme lâ mâni’a limâ â’tayte * ve lâ mû’tıye limâ mena' te * ve lâ râdde limâ kadayte * ve lâ mubeddile limâ hakemte * ve lâ yenfa’u ‘ zel-ceddi mink-el-ceddu
105. Allah’ım! Senin verdiğini alıkoymaya, alıkoyduğunu vermeye kimsenin gücü yetmez. Kaza ve kaderini kimse red edemez, geri çeviremez. Verdiğin hükmü kimse değiştiremez. Senin merhamet ve lutfun olmadıkça, katında kimseye malı, mülkü, kuvveti fayda vermez.
سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ ﴿﴾ اَلْحَسِيبِ الْحَكَمِ الْعَدْلِ الرَّقِيبِ الْبَازِخِ الشَّامِخِ الْمُجِيبِ الْغَنِىِّ الرَّشِيدِ الصَّبُورِ الْجَلِيلِ الْبَدِيعِ النُّورِ الْمُقْسِطِ الْجَامِعِ الْمُعْطِى الْمَانِعِ
106. Subhâne Rabbiy-el aliyyil azîm * el hasîb-il hakem-il adl-ir rakîb-il bâzih-iş şâmih-il mucîb-il ğaniyyir raşîd-is sabûr-il celîl-il bedî-in nûr-il muksit-il câmi-ıl mû’t-ıl-mâni.
106. Herşeyden yüce ve üstün olan Alî, azamet sahibi olan Azîm, herkesin her ihtiyacını gideren, herşeyin hesabını iyi bilen Hasîb, mahlukat arasında en iyi ve en güzel şekilde hüküm veren, hal ve fasıl eden Hakem, adaletle hükmeden Âdil, hiçbir şey nazarından kaçmayan, herşeyi her an gözetleyen Rakib, son derece yüce olan Bazih, sonsuz derece azamet sahibi Şamih, dualara icabet eden Mucîb, hiçbir şeye muhtaç olmayan, sonsuz varlık sahibi olan Ganî, hak ve hayır yollarını gösteren Reşîd, sabır gösteren, kullarını hemen cezalandırmayan Sabûr, büyük ve yüce olan Celîl, misilsiz yoktan var eden, en güzel surette yaratan, dengi olmayan Bedi’, herşeyi nuruyla aydınlatan Nur adaletle iş gören Muksit, dilediği şeyi dilediği zaman ve yerde toplayan, insanları haşir meydanında bir araya getiren Cam’, sual edilen her haceti, lâzım olan her nimeti, arzu edilen her şeyi veren Mu’tî, istemediği şeye mani olan tecâvüzleri durduran, hudud koyan Mâni’ Rabb’im, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.
لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْوَكِيلُ الشَّهِيدُ ﴿﴾ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْمَتِينُ الْمَجِيدُ ﴿﴾ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْوَاحِدُ الْوَالِى ﴿﴾ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْمَاجِدُ الْمُتَعَالِى
107. Lâ ilâhe illâllah-ul vekîl-uş-şehîd. * Lâ ilahe illâllâh-ul metîn-ul mecîdu. Lâ ilâhe illâllah-ul vâhidul vêlî * Lâ ilâhe illâllâh-ul mâcid-ul mute’âli.
107. Lâilahe illallah (Allah’tan başka ilâh yoktur), Allah bütün mahlûkatın herşeyini üstüne alan Vekil ve her yerde hazır ve nazır olan Şehit’tir. Lâilahe illallah, Allah güven ve karar sahibi, muhkem yapan, kudretine hiç birşey engel olamayan Metîn ve sonsuz şeref ve azamet ve nimet sahibi yüceler yücesi Mecîd’tir. Lâilahe illallah, Allah bir olan Vahid ve her şeye sahip ve bütün kâinatı tek başına idare ve tedbir eden Vâlî’dir. Lâilahe illallah, Allah kadr ve şânı büyük, kerem ve semâhati bol Mâcid ve her şeyden ve her hal ve tasavvurdan yüce olan Müteâlî’dir.
اَعْدَدْنَا لِكُلِّ هَوْلٍ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ ﴿﴾ وَلِكُلِّ رَغْسٍ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ رَخَآءٍ اَلشُّكْرُ لِلّٰهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ اُعْجُوبَةٍ سُبْحَانَ اللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ لَزَنٍ حَسْبِىَ اللهُ ﴿﴾ وَلِكُلِّ اِثْمٍ اَسْتَغْفِرُ اللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ شَجْوٍ مَاشَاءَ اللهُ﴿﴾ وَلِكُلِّ قَضَآءٍ وَقَدَرٍ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ مُصيِبَةٍ اِنَّا لِلّٰهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ طاَعَةٍ وَمَعْصِيَةٍ لاَحَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ شَجَبٍ اِسْتَعَنْتُ بِاللهِ
108. Â’dednâ likulli hevlin lâ ilâhe illallâhu * ve likulli rağsin elhamdu lillâhi * veli kulli rahâ’in eş-şukru lillâhi * ve likulli u’cûbetin subhânallâhi *ve likulli lezenin hasbiyallâhu * ve likulli ismin estağfirullâh * ve likulli şecvin mâşâ’allâhu * ve likulli kadâ’in ve kaderin tevekkeltu alâllâhi * ve likulli musiybetin innâlillâhi * ve likulli tâ’atin ve mâ’siyyetin lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi * ve likulli şecebin isteantu billâhi.
108. Her tehlikeye ve korkuya karşı hazırlığımız “Lâila he illallah”, her bol nimete ve berekete “Elhamdülillah”, her bolluğa ve rahata “Eşşükrü lillâh”, her ilginç ve hayret verici şeye “Sübhânallah” her sıkıntıya ve şiddete “Hasbiyallah” her günah ve suça “Estağfirullah” her üzüntü ve sevince “Mâşaallah” her kaza ve kadere “Tevekkeltü alellah” her musibet ve belaya “innâ lillah” her itaat ve isyana “lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” her ihtiyaç ve derde “isteantübillah”dır.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا اَصْبَحْنَا نُشْهِدُكَ وَ نُشْهِدُ مَلَائِكَتَكَ وَحَمَلَتَ عَرْشِكَ وَاَنْبِيَآئَكَ وَجَمِيعَ خَلْقِكَ ﴿﴾ بِاَنَّكَ اَنْتَ اللهُ الَّذِى لَا اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ وَحْدَكَ لاَشَرِيكَ لَكَ ﴿﴾ وَاَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ ﴿﴾ وَلاَحَوْلَ وَلاَقُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
109. Allâhumme innâ asbahnâ nuşhiduke ve nuşhidu melâ’iketeke ve hamelete arşike ve enbiyâ’eke ve cemi’a halkıke * bi-enneke entallâhullezî lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerîke leke *ve enne seyyidenâ Muhammeden abduke ve resûluke. * Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah-il aliyyil-aziym
109. Allah’ım! Seni, meleklerini, Arşının taşıyıcılarını, peygamberlerini, bütün mahlukatını şahid tutarak sabahladık ki, Sen Allah’sın, Senden başka ilâh yoktur, Teksin, şerikin yoktur, Muhammed (s.a.v) Senin hem abdin ve hem resulündür, yüce olan Alî ve büyük olan Azîm Allah’ın yardımı olmadan hiçbir iyilik yapmaya ve hiçbir kötülükten kurtulmaya gücümüz yetmez.
يَارَحْمٰنَ الدُّنْيَا وَيَارَحِيمَ اْلاٰخِرَةِ فَاعْفُ عَنّاَ وَاغْفِرْلَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْليٰنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ
110. Yâ Rahman-ed-dunyâ ve yâ Rahîm-el âhireti fâ’fu annâ vağfir lenâ verhamnâ ente Mevlâna ve ente hayrur-Râhimîn.
110. Ey dünyada fark gözetmeden herkese rahmet eden Rahman, ey âhirette mü’minleri rahmetiyle kuşatan Rahîm; bizi affet, günahlarımızı bağışla, bize rahmet et, Sensin bizim Mevlamız, Sensin en üstün rahmet sahibi.
بِسْمِ اللهِ الشَّافِى هُوَ اللهُ ﴿﴾ بِسْمِ اللهِ الْكَافِى هُوَ اللهُ ﴿﴾ بِسْمِ اللهِ الْمُعَافِى هُوَ اللهُ ﴿﴾ بِسْمِ اللهِ الَّذِى لاَ يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ فِى اْلاَرْضِ وَ لاَ فِى السَّمَآءِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
111. Bismillâh-iş şâfi huvallâhu.. * Bismillâh-il-kâfi huvallâhu. * Bismillâh-il-mu’âfî huvallâhu. * Bismillâhillezî lâ yedurru me’asmihî şey’un fil-ardi ve lâ fis-semâ’i ve huves-semî-ul-aliym.
111. Şafî Allah’tır, Şifa veren Allah’ın adıyla, Kafî Allah’tır, herşeye yeten Allah’ın adıyla, Muafî Allah’tır, afiyet veren, günahları imha eden Allah’ın adıyla. Allah’ın adıyla ki, Onun adı beraber olduktan sonra yerde, gökte, hiçbir şey zarar veremez, O herşeyi işiten Semi’, Herşeyi bilen Alîm’dir.
اَللّٰهُمَّ يَا مُحْيِى اَحْيِنَا حَيَاةً طَيِّبَةً بِالصِّحَّةِ وَالْعَافِيَةِ فِى دَارِ الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ اِنَّكَ عَلٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
112. Allâhumme yâ muhyî ehyinâ hayêten tayyibeten bis-sıhhati vel âfiyeti fî dârid-dunyâ vel-âhireti inneke alâ kulli şey'in kadîr.
112. Allah’ım! Sen Muhyi’sin, hayat verensin, bize dünya ve âhirette sıhhatli ve afiyetli iyi ve güzel hayat nasib eyle. Şüphesiz, Sen herşeye gücü yeten Kadîr’sin.
فَاللهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
113. Fallahu hayrun hafızan ve huve erham-ur-Rahimiyn.
113. Allah en iyi hıfz ve himaye edendir. O en üstün rahmet sahibi olan Erhamürrahimin’dir.
وَاللهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ ﴿﴾ بَلْ هُوَ قُرْا ٰنٌ مَجِيدٌ ﴿﴾ فِى لَوْحٍ مَحْفُوظٍ
114. Vallâhu min verâ’ihim muhîtun * bel huve Kur’ânun mecidun * fî levhımmahfûz.
114. Allah onları arkalarından kuşatır, Kur’an onların iddia ettikleri gibi değil, O Levh-i Mahfuzda korunan, şerefli, yüce bir kitaptır.
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطىٰ وَقُومُوا ِلِلّٰهِ قَانِتِينَ
115. Hâfizû ales-salâvâti ves-salât-il vustâ ve kûmû lillâhi kânitîne
115. Namazlara ve bilhassa orta namaza devam ve dikkat edin ve Allah için namaza itaatle durup kıyamda bulunun.
اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ ﴿﴾ نِعْمَ الْحَافِظُ اَللهُ يَا حَافِظُ اِحْفَظْنَا مِنْ كُلِّ شَرٍّ وَضَرٍّ
116. in kullu nefsin lemmâ aleyhâ hâfizun * Ni’mel hâfizu Allâh * yâ hâfizu * ıhfeznâ min kulli şerrin ve darrin
116. Hiçbir kimse yoktur ki yanında onu muhafaza eden (bir melek) bulunmasın. Allah en iyi koruyan ve muhafaza eden Hafiz’dir. Ey Hafiz bizleri her şer ve zarardan muhafaza eyle.
ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَائِفَةً مِنْكُمْ وَطَائِفَةٌ قَدْ اَهَمَّتْهُمْ اَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ اْلاَمْرِ مِنْ شَىْءٍ * قُلْ اِنَّ اْلاَمْرَ كُلَّهُ لِلّٰهِ * يُخْفُونَ فِى اَنْفُسِهِمْ مَالاَيُبْدُونَ لَكَ * يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ اْلاَمْرِ شَىْءٌ مَا قُتِلْنَا هٰهُنَا * قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فِى بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلىٰ مَضَاجِعِهِمْ وَلِيَبْتَلِىَ اللهُ مَا فِى صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِى قُلُوبِكُمْ وَاللهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
117. Summe enzele aleykum min bâ’dil ğammi emeneten nu’âsen yağşâ tâ’ifeten minkum
ve tâ’ifetun kad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi ğayral-hakkı zannel-câhiliyyeti yekûlûne hel lenâ min-el-emri min şey’in * kul innel-emre kullehû lillâhi * yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne leke * yekûlûne lev kâne lenâ min-el-emri şey’un mâ kutilnâ hâhunâ * kul lev kuntum fi buyûtikum leberazellezîne kutibe aleyhim-ul katlu ilâ medacı’ıhim ve liyebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li-yumahhısa mâ fî kulûbikum vallâhu alîmun bi-zât-is-sudûr.
117. Sonra o üzüntünün ardından (Allah) üzerinize bir emniyet indirdi. Sizden bir kısmını bürüyen tatlı bir uyku hali verdi. Bir kısmınız (münafıklar) ise can derdine düşmüş, Allah hakkında Cahiliye devrindekine benzer hak dışı şeyler düşünüyorlar: Bu işin kararlaştırılmasında bizim yetkimiz mi var? Ne gezer! diye söyleniyorlardı. De ki: Bütün yetki ve karar Allah’ındır “Onlar aslında içlerinde, sana karşı açığa vuramadıkları birşeyler saklıyor ve kendi aralarında: “Bu emir ve komuta içinde bir payımız olsaydı, şimdi burada olmaz, öldürülmezdik.” Allah, sizin içinizde olanı imtihan etmek ve kalplerinizi her türlü vesveseden ve kirden arındırıp pırıl pırıl yapmak için bunu başınıza getirdi. Allah gönüllerde saklı olanı hakkıyla bilir.
اَلَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اِنَّنَا اٰمَنَّا فَغْفِرْلَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
118. Ellezîne yekûlûne Rabbenâ innenâ âmennâ fağfir lenâ zunûbenâ ve kınâ azâb-en-nâr.
118. Takva sahipleri; Rabb’imiz! Biz îman ettik, günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem ateşinden muhafaza eyle, diye duâ ederler.
اَلصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنْفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِاْلاَسْحَارِ ﴿﴾ شَهِدَ اللهُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَآئِمًا بِالْقِسْطِ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
119. Es-sâbirîne ves-sâ-dıkıyne vel-kânitıyne vel-munfikîne vel-mustağfirîne bil-eshâr. * Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel-melâ-iketu ve ulûl-ilmi kâ-imen bil-kıstı lâ ilâhe illâ huvel-azîz-ul hakîm.
119. Onlar sabırlı, imanlarında sadık ve samimi, Allah’ın huzurunda itaatla divan duran, mallarını hayırda harcayan, seher vakitlerinde istiğfar edenlerdir. Allah, kendisinden başka ilâh olmadığına şahitlik etti. Buna melekler ve adaletten ayrılmayan ilim sahipleri de şahitlik ettiler ki, Ondan başka ilâh yoktur; O herşeye galip Azîz, herşeyi hikmetle donatan Hakîm’dir.
اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللهِ اْلاِسْلاَمُ
120. înned-dî ne indallâh-il-islâm.
120. Allah katında makbul olan din ancak İslâm dinidir.
فَسُبْحَانَ اللهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ ﴿﴾ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمٰوَاتِ وَ اْلاَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ
121. Fesubhânallâhi hıyne tumsûne ve hıyne tusbihûn. * Ve lehul-hamdu fis-semâvati vel-ardi ve aşıyyen ve hıyne tuzhirûn.
121. Haydi siz akşama girdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih ve tenzih edin, namaz kılın. Göklerde ve yerde hamd ve sena O’na mahsustur. Gündüzün sonuna doğru ikindi vaktinde de öğleye girerken de O’nu takdis ve tenzih edin, namaz kılın.
يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّةِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّةَ مِنَ الْحَىِّ وَ يُحْيِي اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ
122. Yuhric-ul hayye min-el-meyyiti ve yuhric-ul meyyite min-el-hayyi ve yuhyil-erda bâ’de mevtihâ ve kezâlike tuhracûn.
122. O, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır. Öldükten sonra yeryüzünü O diriltir. İşte siz de öldükten sonra böylece dirilip kabirlerinizden çıkarılacaksınız.
اِنِّى تَوَكَّلْتُ عَلَى اللهِ رَبِّى وَرَبِّكُمْ مَا مِنْ دَآبَّةٍ اِلاَّ هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا اِنَّ رَبِّي عَلىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
123. İnnî tevekkeltu alellâhi Rabbî ve Rabbukum mâ min dâbbetin illâ huve êhızun bi-nâsiyetihâ inne Rabbî alâ sırâtin mustakîm.
123. Ben benim de, sizin de Rabb’iniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hiç bir canlı yoktur ki, Allah onun perçeminden tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. Şüphesiz ki Rabbim’in yolu doğru bir yoldur.
وَمَا لَنَآ اَلاَّ نَتَوَكَّلَ عَلَى اللهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَا وَلَنَصْبِرَنَّ عَلىٰ مَا اٰذَيْتُمُونَا وَعَلىٰ اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
124. Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alellâhi ve kad hedâna subulenâ ve lenasbiranne alâ mâ êzeytumûnâ ve alellâhi fel-yetevekkelil mutevekkilun.
124. Biz neden Allah’a tevekkül etmeyelim ki, bize yollarımızı dosdoğru gösterdi. Bize verdiğiniz her türlü eza ve sıkıntıya sabredeceğiz. Güven isteyenler ancak Allah’a tevekkül etsinler.
قُلْ لَنْ يُصِيبَنَا اِلاَّ مَا كَتَبَ اللهُ لَنَا هُوَ مَوْليٰنَا وَعَلَى اللهِ فَالْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
125. Kul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ huve Mevlânâ ve alellâhi fel-yetevekkel-il mu’minûn.
125. De ki: Allah bizim hakkımızda ne takdir etmiş ne yazmışsa başımıza ancak o gelir. O bizim Mevlamız ve Sahibimizdir. Öyleyse mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ اِلاَّ هُوَ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَآءُ مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
126. ve in yemseskallâhu bi durrin felâ kâşife lehû illâ huve ve in yuridke bi hayrin felâ râdde li fadlihi yusıybu bihî men yeşâu min ıbâdihî ve huvel ğafûrur-Rahîm.
126. Allah sana bir sıkıntı, bir zarar dokundurursa, onu yine Ondan başka kaldırabilecek kimse yoktur. Şayet sana bir hayır murad ederse, o durumda Onun bu lütfunu engelleyebilecek de kimse yoktur. O lütfunu ihsanını kullarından dilediğine nasib eder. O, günahları bağışlayan Gafur, bol rahmet sahibi Rahîm’dir.
وَمَا مِنْ دَآبَّةٍ فِى اْلاَرْضِ اِلاَّ عَلىٰ اللهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهاَ وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌ فِى كِتَابٍ مُبِينَ
127. Ve mâ min dâbbetin fil-ardi illâ alellâhi rızkuhâ ve yâ’lemu mustekarrehâ ve mustevde’ahâ kullun fi kitabin mubiyn.
127. Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a âit olmasın. Allah onların rahimlerdeki yerini de bilir, yaşayıp öleceği yeri de. Bunların hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır.
وَ كَاَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اَللهُ يَرْزُقُهَا وَ اِيَّاكُمْ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
128. Ve ke-eyyin min dâbbetin lâ tahmilu rızkahâ Allâhu yerzukuhê ve iyyâkum ve huves-semî-ul-alîm.
128. Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenmeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir. O herşeyi hakkıyla işiten Sem’i ve bilen Alîm’dir
مَايَفْتَحِ اللهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلاَ مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلاَ مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
129. Mâ yeftahıllâhu linnâsi min rahmetin felâ mumsike lehâ ve mâ yumsik felâ mursile lehû min bâ’dihi ve huvel azîz-ulhakîm.
129. Allah, insanlara bir rahmet açarsa, Ona mâni olabilecek hiçbir kuvvet yoktur. Onun vermediğini ise gönderecek güç yoktur. O, mutlak galip Azîz ve hüküm ve hikmet sahibi Hakîm’dir.
وَلَئِنْ سَئَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللهُ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَاتَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ اَوْ اَرَادَنِى بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِىَ اللهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
130. Ve lein se’eltehum men halâk-as-semâvati vel-arda le-yekulunnallâhu kul efera-eytum mâ Ted’une min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi-durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetihi kul hasbiyallâhu aleyhi yetevekkel-ul-mutevekkilûn.
130. Onlara “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, muhakkak “Allah” derler. De ki; Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, O’nun verdiği zararı giderebilir mi? yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar onun bu rahmetine mâni’ olabilir mi? De ki: Bana Allah kâfidir. Güvenilir birisini arayanlar da, yalnız O’na dayanıp tevekkül etsinler.
وَمَاجَعَلَهُ اللهُ اِلاَّ بُشْرٰى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِهِ وَمَا النَّصْرُ اِلاَّ مِنْ عِنْدِ اللهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
131. Ve mâ ce’alehullâhu illâ buşrâ lekum ve li-tatma’inne kulûbukum bihi ve men-nasru illâ min indillah-il azîz-il-hakîm.
131. Allah bu yardımı, ancak size bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz tatmin olup güven duysun diye yaptı. Zafer ancak Azîz ve Hakîm olan Allah’tandır, başkasından değildir!
كهٰيٰعۤصۤ ﴿﴾ حٰمۤ عۤسۤقۤ ﴿﴾ اِكْفِنَا وَارْحَمْنَا هُوَ اللهُ الْقادِرُ الْقَاهِرُ الظَّاهِرُ الْبَاطِنُ الْفَاطِرُ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ * قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
132. Kêf-Hê-yê-ayn-sâd * Hâ-mîm - Ayn-sîn-kâf * İkfinâ verhamnâ huvallâh-ul-kâdir-ul kâhir-uz zâhir-ul bâtın-ul fâtir-ul lâtîf-ul habîr. * Kavluhul-hakku ve lehulmulku yevme yunfehu fis-sûri âlim-ul gaybi veş-şehêdeti ve huvel-hakîm-ul-habîr.
132. Kaf hâ yâ ayn sâd. Hâ mîm ayn sîn kaf. Bizim sahibimiz sen ol, Sen herşeye kâfisin, bize merhamet et. O herşeye kudreti yeten Kadir, her kuvvete galip gelen, cabbarları hunharları dize getiren, tedbir ve takdirini hiç kimsenin geri çeviremediği, dilediğini yapan Kahir, varlığı, sıfatı, isimleri her şeyde aşikâr ve apaçık olan Zahir, isim ve sıfat, ef’al ve eserleriyle herşeyin içyüzünü kaplayan, hiçbir şey onların ötesine geçemeyen, nazarlardan gizli kalan Batın, herşeyi yoktan örneksiz var eden Fâtır, en ince şeyleri yapan, her şeye nüfuz eden, lütuf sahibi Lâtîf, herşeyden en iyi haberdar olan Habîr olan Allah’tır. Sözü haktır. Mülk Onundur. Sur’a üfürüldüğü gün hiçbir şey Ondan gizlenemez, O görüneni ve görünmeyeni en iyi bilen Âlim’dir. O herşeyi hikmetle yapan Hakîm, herşeyden haberdar olan Habîr’dir.
يَاحَنَّانُ يَامَنَّانُ يَابَدِيعَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ يَا حَيُّ يَاقَيُّومُ يَاذَا الْجَلاَلِ وَالْاِكْرَامِ ﴿﴾ نَسْئَلُكَ بِعِظَمِ اللاَّهُوتِيَّةِ اَنْ تَنْقُلَ طِبَاعَنَا مِنْ طِبَاعِ الْبَشَرِيَّةِ وَاَنْ تَرْفَعَ مُهَجَنَا مَعَ مَلآئِكَتِكَ الْعُلْوِيَّةِ
133. Yâ hannânu Yâ mennânu Yâ bedî’as-semâvâti vel-ardi * Yâ hayyu yâ kayyûmu Yâ zel-celâli vel-ikrâm. * Nes’eluke bi-ızam-il-lâhutiyyeti en tenkule tıbê’anê min tıbêıl-beşeriyyeti ve en terfe’a muhecenâ me’a melâ’iketik-el ulviyyeti.
133. Ey sonsuz şefkatli olan Hannân, ey bol iyilik ve ihsan eden Mennân, Ey gökleri ve yeri örneksiz ve taklitsiz yapan Bedi’, ey mutlak, zatî, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan Hayy, ey her şey kendisine istinat ederek kaim olan, vücudu hiçbir kimseye dayanmayan Kayyûm, ey celâl ve ikram sahibi! Senden ulûhiyyetînin şan ve azameti hürmetine tabiatımızı beşerîlikten çıkarıp, bir daha sana isyan etmemek üzere, ruhumuzu itaatkâr meleklerinle beraber yükseltmeni niyaz ediyoruz.
يَامُحَوِّلَ الْحَوْلِ واْلاَحْوَالِ حَوِّلْ حَالَنَا اِلىٰ اَحْسَنِ الْحَالِ
134. Yâ muhavvil-el havli vel-ahvâli havvil hâlenâ ilâ ahsen-il hâl.
134. Ey kuvvet ve halleri değiştiren, hâlimizi en iyi ve en güzel bir hale çevir.
سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ اَسْتَغفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ
135. Subhânekâllâhumme ve bi-hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyke.
135. Allah’ım! Sen her türlü ayıp ve kusurdan münezzehsin, Ancak Sana hamdedilir, Senden başka ilâh olmadığına şehâdet getirir, ancak Senden af diler ve Sana tevbe ederim.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍنِ السَّابِقِ اِلىَ اْلاَنَامِ نُورُهُ وَرَحْمَةٌ لِلْعَالَمِينَ ظُهُورُهُ عَدَدَ مَنْ مَضٰى مِنَ الْبَرِيَّةِ وَمَنْ بَقِىَ وَمَنْ سَعِدَ مِنْهُمْ وَمَنْ شَقِيَ صَلاَةً تَسْتَغْرِقُ الْعَدَّ وَتُحِيطُ بِالْحَدِّ صَلٰوةً لاَغَايَةَ لَهَا وَلاَ انْتِهَآءَ وَلاَ اَمَدَ لَهَا وَلاَانْقِضَآءَ صَلوٰتَكَ الَّتِى صَلَّيْتَ بِهَا عَلَيْهِ وَعَلىٰ اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَعِتْرَتِهِ مِثْلَ ذٰلِكَ ﴿﴾ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ
136. Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin-is-sâbikı ilel-enâmi nûruhû rahmetun lil-âlemîne zuhûruhû adede men medâ min-el-beriyyeti ve men bekıye ve men saide minhum ve men şakıye salâten testağrik-ul adde ve tuhıytu bil-haddi salâten lâ ğâyete lehê ve len tihê-e ve lâ emede lehê ve len kıdâ’e salâtek-el-letî salleyte bihâ aleyhi ve alâ âlihî ve sahbihî ve itratihî misle zâlike. * Bi rahmetike yâ Erhamer-Râhimîn.
136. Allah’ım! Hiçbir şeyi yaratmadan nurunu yarattığın, her şeyi nuruyla aydınlattırdığın, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Efendimiz Muhammed’e (s.a.v) geçmiş ve gelecek, gerek mesut ve bahtiyar gerek şaki ve isyankâr olsun bütün mahlûkat adedince rahmet manasındaki salât eyle! Öyle bir rahmet ki bütün sayıları aşacak, her sınırı ihata edecek, sonsuz ve nihayetsiz, kesintisiz bitmez tükenmez olsun. Bunun bir mislini de Ona indirdiğin gibi Onun Âl ve Ashabına ve aile efradına indir. Bu Senin rahmetine yakışır, çünkü Sen en üstün merhamet sahibi olan Erhamürrahiminsin
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿﴾ وَسَلاَمٌ عَليَ الْمُرْسَلِينَ ﴿﴾ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
137. Subhâne rabbike rabbil ızzeti ammâ yesıfûn * Ve selâmun alel murselîn * Vel hamdulillâhi rabbil âlemîn.
137. İzzet sahibi Rabb’in onların yakıştırdıklarından mukaddes ve münezzehtir. Peygamberlere selâm olsun! Hamd ve sena ancak âlemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur.
اَللّٰهُمَّ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا اِنَّكَ اَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿﴾ اَللّٰهُمَّ اَعْطِنَا كُلَّ خَيْرٍ وَاَعِذْنَا مِنْ كُلِّ شَرٍّ
138. Allâhumme rabbenâ tekabbel minnâ inneke entes-semî’ul alîmu.* Allâhumme e’tınâ kulle hayrin ve eıznâ min kulli şerr
138. Allah’ım! Rabb’imiz, bu duayı bizden kabul buyur, çünkü sen herşeyi en iyi duyan Semi’ ve en iyi bilen Alîm’sin. Allah’ım! Bize her hayrı nasib eyle ve her türlü serden bizleri mahfuz ve masun kıl.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ طِبِّ الْقُلُوبِ وَدَوَائِهَا وَعَافِيَةِ اْلاَبْدَانِ وَشِفَائِهَا وَنُورِ اْلاَبْصَارِ وَضِيَائِهَا وَعَلٰى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ ﴿﴾ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿﴾ وَالصَّلاٰةُ وَالسَلاٰمُ عَلىٰ رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
139. Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin tıbbil kulûbi ve devâihê ve âfiyetil ebdêni ve şifâihê ve nûr-il ebsâri ve dıyâihâ ve alâ êlihî ve sahbihî ve sellim * Elhamdulillâhi rabbil âlemîn * Ves-salâtu ves-selâmu alâ rasûlinâ Muhammedin Ve êlihî ve sahbihî ecmeîn.
139. Allah’ım! kalblerin tabibi ve devası, bedenlerin afiyet ve şifâsı, gözlerin nur ve ziyası Efendimiz Muhammed’e, Âl ve Ashabına, rahmet manasındaki salât ve selâm eyle! Âlemlerin Rabb’i olan Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm olsun resulümüz Muhammed’e, bütün Âl ve Ashabına.
اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ كَلاٰمِكَ الْقَدِيمِ وَرَسُولِكَ الْكَرِيمِ ﴿﴾ وَبِحَقِّ جَمِيعِ اْلاَنْبِيَآءِ وَالْمُرْسَلِينَ ﴿﴾ وَبِحُرْمَةِ اْلاَوْرَادِ الْقُدْسِـيَّةِ وَمَا فِيـهَا مِنَ الْحَقـَآئِقِ ﴿﴾ يَاقَاضِىَ الْحَاجَاتِ وَيَادَافِعَ الْبَلِيَّاتِ اِدْفَعْ عَنَّا الْبَلَايَا ﴿﴾ وَارْزُقْنَا وَاُسْتَاذَنَا وَمَشَايِخَنَا﴿رَضِىَ اللهُ عَنْهُمْ﴾ وَوَالِدَيْنَا وَطُلاَّبَ النُّورِ بِحُسْنِ الْخَاتِمَةِ اٰمِينَ اٰمِينَ اٰمِينَ ﴿﴾ وَ صَلَّى اللهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ تَسْلِيمًا كَثِيرًا
140. Allâhumme bi hakkı kelâmikel kadîmi ve Rasûlikel kerîm.* Ve bi hakkı cemîıl enbiyâi vel murselîn. * Ve bi hurmetil evrâd-ı kudsiyyeti ve mâ fîhê min hakâik. * Yâ kâdıyel hâcât. * Ve yâ dêfial beliyyât. * İdfe’ annâ belâyâ. * Verzuknâ ve ustâzenâ ve vâlideynâ ve tullebeten-nûri bi husnil hâtimeti Âmîn… Âmîn… Âmîn… * Ve sallalâhu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve sellim teslîmen kesîrâ.
140. Allah’ım! Kelâm-ı Kadîm olan Kur’an ve Resul-ü Ekremin hakkı için ve bütün Enbiya ve resullerin hakkı için ve Evrâd-ı Kudsiye ve içindeki hakikatlar hürmetine, ey ihtiyaçları yerine getiren ve belâları def eden, üzerimizden belaları kaldır, bize ve Üstadımıza anne ve babamıza ve Nur talebelerine hüsnü hatime ihsan eyle, dünyadan ayrılmamızı güzel sonuçlandır… Âmin, âmin, âmin…
Saidi Nursi'nin Virdi
Okuma Usulü : Günlük vird olarak Okunur.
بِسْـــــمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيـمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adı ile..
اَللّٰهُمَّ اَنْتَ الْمَلِكُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ الْحَقُّ الْمُبِينُ
1. Allâhümme ent-el melik-ul hayyul-kayyûmul -hakkul mubiyn.
1. Allah’ım! Sen her şeyin sahibi Melik, Hayat veren Hayy, her şeyi ayakta tutan, zatı ile kaim Kayyum, Hak ve gerçekler gerçeği Mübin’sin.
اَلَّذِى لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ اَنْتَ رَبِّى خَلَقْتَنِى وَاَنَا عَبْدُكَ وَاَنَا عَلىٰ عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَااسْتَطَعْتُ اَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ اَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَىَّ وَاَبُوءُ بِذَنْبِى فَغْفِرْلِى ذُنُوبِى فَاِنَّهُ لاَيَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلاَّ اَنْتَ يَا غَفَّارُ يَاغَفُورُ
2. Ellezî lâ ilahe illâ ente * ente Rabbî halakteni ve ene abduke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mestetâ’tu * e’ûzu bike min şerri mâ sanâ’tu ebû’u leke bini’metike aleyye * ve ebû’u bi-zenbî * fağfir-lî zunûbî * fe-innehû lâ yağfir-uz-zunûbe illâ ente. Yâ ğaffâr * Yâ ğafûr
2. Senden başka ilâh yoktur. Sen benim Rabbimsin, beni sen yarattın. Ben ise Senin kulunum. Takatim yettiği kadar Sana verdiğim söz ve vaad üzere kalacağım. Yaptıklarımın şerrinden Sana sığınıyorum. Üzerimde olan ihsan ve nimetlerini itiraf ettim gibi, günahlarımı da itiraf ediyorum. Günahlarımı bağışla, Senden başka günahları bağışlayan kimse yoktur, Sen Gaffar’sın Sen Gafûr’sun her günahı bağışlarsın.
سُبْحَانَ اللهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلَا اِلٰهَ اِلاَّ الله ُ وَالله ُ اَكْبَرُ وَلاَحَوْلَ وَلاَقُوَّةَ اِلاَّبِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
3. Subhanallahi vel-hamdu lillâhi ve lâ ilahe illâllahu vallahu ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh-il aliy-yil-aziym.
3. Allah bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd ve sena şükür ve ihsan Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilâh yoktur. Allah her şeyden daha büyüktür. Azamet ve haşmetinin dışında, ne menfi ne de müsbet hiçbir şeye güç yetmez.
هُوَ اْلاَوَّلُ وَاْلاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ
4. Huvel-evvelu vel-âhiru vez-zâhiru vel-bâtınu ve huve bi-kulli şey’in aliym.
4. O Evvel, Âhir, Zahir, Bâtın’dır. O her şeyi en iyi bilendir.
لَا اِلٰهَ اِلاَّ الله ُ وَحْدَهُ لاَشَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ الْحَىىُّ الَّذِي لاَيَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلىٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
5. Lâ ilâhe illâllâhu vahdehû lâ şerîke lehu-Lehul mulku ve lehul hamdu-yuhyî ve yumîtu ve huvel-hayyullezî lâ yemûtu bi-yedih-il hayru ve huve alâ kulli şey’in kadir.
5. Allah’tan başka ilâh yoktur. O tektir şeriki yoktur. Mülk O’nundur. Hamd Onadır. Hayatı O verir. Ölümü O verir. Kendisi ölmez daim hayat sahibidir. Hayır O’nun elindedir. O her şeye kadirdir.
سُبْحَانَكَ يَاعَظِيمُ الْمُعَظَّمُ
6. Subhaneke yâ aziym-ul-mu’azzamu
6. Ey Ta’zim edilen Azim, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا قَيُّومُ الْمُكَرَّمُ
7. subhaneke yâ kayyûm-ul mukerremu
7. Ey hürmet edilen Kayyûm, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَابَاعِثُ
8. subhaneke yâ bâ’isu
8. Ey kullarına elçiler gönderen, ölüleri yeniden dirilten Bâis, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَاوَارِثُ
9. subhaneke yâ varisu
9. Ey mülkün ilk ve son sahibi Vâris, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَاقَادِرُ
10. subhaneke yâ kâdîru
10. Ey her şeye gücü yeten Kadir, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُقْتَدِرُ
11. Subhâneke yâ muktediru
11. Ey sonsuz kudret sahibi Muktedir, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَاعَالِمَ السِّرِّ وَالْخَفِيَّاتِ
12. subhaneke yâ âlim-es-sırrı vel-hafiyyat
12. Ey sır ve gizli her şeyi bilen Âlim, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَابَاعِثَ مَنْ ﰱِ الْجَدَالَةِ وَالْمُسْمَكَاتِ
13. subhaneke yâ bâ’ise men fil-cedâleti vel musmekâti
13. Ey yer ve göklerdekileri yeniden diriltecek olan Bâis, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَعْبُودَ جَمِيعِ الْخَلاَئِقِ
14. subhaneke yâ ma'bûde cemî-ıl halâ'ikı
14. Ey yaratılan her şeyin, bütün mahlukatın hak Mabudu, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُقَدِّرَ الْوَجْدِ وَالصَّوَافِقِ
15. subhaneke yâ mukaddir-el vecdi ves-savâfıkı
15. Ey sevinç ve cezbeyi, keder ve belayı takdir eden zat, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَنْ لاَتَطْرَأُ عَلَيْهِ اْلاٰفَاتُ
16. subhaneke yâ men lâ tedra’u aleyh-il âfâtu
16. Ey Kendisine âfet ve musibetler yanaşamayan zat, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُكَوِّنَ اْلاَزْمِنَةِ وَاْلاَوْقَاتِ عَلاَ قَدْرُكَ وَتَعَالَيْتَ عَمَّا يَقُولُ الظَّالِمُونَ عُلُوًّا كَـبِيرًا
17. Subhaneke yâ mu-kevvin-el ezmineti vel-evkâti alâ kadruke ve te’âleyta ammâ yekûl-uz-zâlimûne uluvven kebiyrâ.
17. Ey zamanları, vakitleri var eden zat, Kadrin yücedir senin. Zalimlerin dediklerinden son derece üstünsün, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُعْتِقَ الرِّقَابِ
18. Subhaneke yâ mû’tik-er-rıkâbe
18. Ey esirleri azat eden zat, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامُسَبِّبَ اْلاَسْبَابِ
19. subhaneke yâ musebbib-el esbâbi
19. Ey sebepleri yaratan, meydana getiren, müsebbibul esbab, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَاحَىُّ يَا قَيُّومُ الَّذِى لاَيَمُوتُ
20. subhaneke yâ hayyu yâ kayyûmullezî lâ yemûtu
20. Ey mutlak, zatî, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan Hayy ve her şeyi ayakta tutan, kendisi ise zatiyle kaim olan, hiç ölmeyen Kayyûm, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا اِلهِٰى وَاِلٰهَ النَّاسُوتِ
21. subhâneke yâ ilâhi ve ilâh-en-nâsûti
21. Ey benim ve bütün insanların İlâh ve mabudu!
خَلَقْتَنَارَبَّنَا بِيَدِكَ وَفَضَّلْتَنَا عَلىٰ كَـثِيرٍ مِنْ خَلْقِكَ فَلَكَ الْحَمْدُ وَالنَّعْمَآءُ وَلَكَ الطَّوْلُ وَاْلاٰلَاءُ
22. halaktenâ Rabbenâ bi-yedike ve feddaltenâ alâ kesiyrin min halkıke felek-el hamdu ven-na’ma’u 22 * ve le-ket-tavlu vel-alâ’u
22. Ey Rabbimiz! Bizi kudret elinle yarattın, birçok yaratıklardan üstün kıldın. Hamd ve nimetler ancak senindir, Sana döner, bolluklar, minnetler fazıl ve keremler ancak sana mahsustur.
تَبَارَكْتَ رَبَّنَا وَتَعَالَيْتَ نَسْتَغْفِرُكَ وَنَتُوبُ اِلَيْكَ
23. tebârekte Rabbenâ ve te’âleyte nes-tağfiruke ve netûbu ileyke.
23. Şanın pek yücedir, sonsuz derece üstünsün, Senden mağfiret diliyoruz, Sana döndük, Sana geldik tevbe ediyoruz.
اَللّٰهُمَّ اَنْتَ اْلاَوَّلُ فَلاَ شَىْءَ قَبْلَكَ
24. Allâhumme entel evvelu felâ şey’e kableke
24. Allah’ım! Sen evvelsin; başlangıcın yoktur. Sen’den önce hiçbir şey yoktu, olamaz.
وَاَنْتَ اْلاٰخِرُ فَلاَ شَىْءَ بَعْدَكَ
25. ve ent-el-âhiru felâ şey’e bâ’deke
25. Sen Âhir’sin! Sonsuzsun; Senden sonra hiçbir şey yoktur, asla olamaz.
وَاَنْتَ الظَّاهِرُ فَلاَ شَىْءَ يُشْبِهُكَ
26. ve ent-ez-zâhiru felâ şey’e yuşbihuke
26. Sen Zâhir’sin; varlığın her şeyden daha aşikâr ve açıktır.
وَاَنْتَ الْبَاطِنُ فَلاَ شَىْءَ يَرَاكَ
27. ve ent-el bâtınu felâ şey’e yerâke
27. Sen Bâtınsın, her şeyden daha ötesin, hiçbir şey Seni göremez.
وَاَنْتَ الْوَاحِدُ بِلاَ كَثيِرٍ
28. Ve entel vâhidu bilâ kesiyrin
28. Sen çokluğu olmayan Bir’sin.
وَاَنْتَ الْقَادِرُ بَلاَ وَزِيرٍ
29. ve ent-el kâdiru bilâ veziyrin
29. Sen yardımcısı bulunmayan Kudret sahibisin.
وَاَنْتَ الْمُدَبِّرُ بِلاَ مُشِيرٍ
30. ve entel mudebbiru bilâ muşiyrin
30. Sen kimsenin irşad ve yol göstermesine muhtaç olmadan her şeyi tedbir edensin.
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتيِ الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ بِيَدِكَ الْخَيْرُ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَىْء ٍقَدِيرٌ
31. Kulillâhumme mâlik-el-mulki tu’til-mulke men teşâ’u ve tenzi’ul-mulke mimmen teşâ’u ve tu’izzu men teşâ’u ve tuzillu men teşâ’u bi-yedik-el hayru inneke alâ kulli şey’in kadir.
31. De ki: “Ey mülk ve hâkimiyet sahibi Allah’ım” Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden onu çeker alırsın. Dilediğini aziz dilediğini zelil kılarsın. Her türlü hayır Sen’in elindedir. Sen her şeye kadirsin.
تُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَار ِوَ تُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
32. Tûlic-ul leyle fin-nehâri ve tûlic-un-nehâre fil-leyli ve tuhric-ul hayye min-el-meyyiti ve tuhric-ul meyyite min-el hayyi ve terzuku men teşâ’u bi-gayri hisâb.
32. Geceyi gündüze katarsın, gündüzü geceye katarsın. Ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğini de hesapsız şekilde rızıklandırırsın
سُبْحَانَكَ يَا مَنِ احْتَجَبَ فِى اْلاُولىٰ عَنْ جَمِيعِ الْوَرٰى
33. Subhaneke yâ menıhte-cebe fil-ulâ an cemi-il verâ.
33. Ey dünyada kendini bütün yaratıklardan perdeleyen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَنْ تَرَدّٰى بِالْوَقَارِ وَاْلكِبْرِيَاءِ
34. Subhâneke yâ men teraddê bil-vekâri vel-kibriyâi.
34. Ey vakar ve kibriya perdesine bürünen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَالِكَ جَمِيعِ اْلاَشْيَاءِ
35. Subhâneke yâ mâlike cemi-il eşya.
35. Ey her şeyin sahibi, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَامَنْ تَعَزَّزَ بِالْقُدْرَةِ وَالْعُلىٰ وَيَا مَنْ يَعْلَمُ مَافِى الضَّوَاخِي السَّبْعِ وَالْحُسْنٰى
36. Subhâneke yâ men te’azzeze bil-kudreti vel-ûlâ. Subhâneke yâ men yâ’lemu mâ fid-davahis-seb’i vel-husnâ.
36. Ey sonsuz kudret ve yüceliği ile izzeti tezahür eden. Ey yedi kat gök ve güzellikler yeri olan Cennette olanları bilen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
وَيَا مَنْ يَعْلَمُ مَايَتَلَجْلَجُ فِى الصُّدُورِ وَ اْلاَحْشَاءِ
37. ve yâ men yâ’lemu mâ yeteleclecu fis-sudûri vel-ahşâi
37. Ey kalplerden geçenleri, içlerde dönüp dolaşanları bilen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
وَيَا مَنْ شَرَّفَ الْعَرُوضَ عَلَى الْمُدَنِ وَالْقُرٰى
38. Subhâneke yâ men şerrafel-aruda alel-mudeni vel-kurâ
38. Mekke ve Medine havalisini bütün şehir ve köylere üstün kılan, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَنْ يَعْلَمُ مَا تَحْتَ الْجَبُوبِ وَالثَّرٰى
39. Subhâneke yâ men yâ’lemu mâ taht-el cebûbi ves-serâ.
39. Ey yer ve toprak altındakileri bilen, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
سُبْحَانَكَ يَا مَنْ تَعَالىٰ وَلَطُفَ عَنْ اَنْ يُرٰى
40. Subhâneke yâ men teâlâ ve latufe an en yurâ.
40. Ey görünmekten yüce ve lâtif olan, Sen her türlü ayıp ve noksandan münezzehsin!.
تَبَارَكْتَ رَبَّنَا وَتَعَالَيْتَ لاَرَبَّ غَيْرُكَ وَلاَ قَاهِرَ سِوَاكَ
41. Tebârekte Rabbenâ ve te’âleyte lâ Rabbe ğayruke ve lâ kahira si-vâke.
41. Ey Rabbimiz! Hayır ve bereket sahibisin. Sen sonsuz derece yüce ve üstünsün, Senden başka Rab yoktur, Senden başka galebe ve kahrıyla herkesi dize getiren Kahir de yoktur.
اَلّلٰهُمَّ اَنْتَ الْمُنْعِمُ الْمُفْضِلُ الْمُقِيلُ الشَّكُورُ
42. Allâhumme entel mun’ım-ul mufdıl-ul mukiyl-uş-şekûr.
42. Allah’ım! Sensin nimet veren, lütufta bulunan, tafdil eden, yanlışlara düşmekten kurtaran, yapılan şükrün karşılığını en iyi veren.
وَاَشْهَدُ اَنَّكَ اَنْتَ الله الَّذِى لاَ اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ * اَنْتَ رَبِّى وَرَبُّ كُلِّ شَيْءٍ فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَلِىُّ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ
43. Ve eşhedu enneke entallâhullezî lâ ilâhe illâ ente * ente Rabbî ve Rabbu kulli şey’in fâtır-us-semâvati vel-ardi âlim-ul gaybi veş-şehâdet-il-aliyyul kebir-ul mute’âli.
43. Şahitlik ederim ki: Sen Allah’sın, Senden başka ilâh yoktur. Sen benim ve her şeyin Rabbisin. Gökleri ve yeri örneksiz yaratan, inşa eden sensin. Gayb ve şehadeti en iyi bilen Sensin. Yücesin, büyüksün, üstünsün.
طٰهٰ طٰسۤمۤ طٰسۤ يٰسۤ حٰمۤ عۤسۤقۤ ﴿﴾ مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لاَيَبْغِيَانِ
44. Tâ-hê... Tâ’sîn-mîm..Tâ-sin..Yâ-sîn..Hâ-mîm...Âyn-sîn-kâf.. Merac-el bahreyni yeltekkıyyâni beynehumâ berzahun lâ yebğıyân.
44. Tâ hâ, Tâ sin mim, Tâ sin, Yâ sin, Hâ mim, Ayn sin kaf. O iki denizi salıverdi, buluşuyorlar. Fakat aralarında engel vardır, birbirine karışmazlar.
اَلله ُلَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْحَيُّ اْلقَيُّومُ لاَ تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلاَ نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي اْلأَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ اِلاَّ بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلاَ يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ اِلاَّ بِمَا شَآءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَاْلأَرْضَ وَلاَ يَؤُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ
45. Allâhu lâ ilahe illâ huvel-hayyul kayyûmu lâ te’hu-zuhu sinetun ve lâ nevm.. Lehû mâ fis-semâvati ve mâ fil-ardi men-zellezî yeşfe’u indehû illâ bi-iznihi yâ’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum ve lâ yuhitûne bi-şey’in min ılmihî illâ bi-mâ şâ’e vesia kursiyyuhus-semâvati vel-arda ve lâ ye’ûduhû hıfzuhumâ ve huvel-aliyyul-aziym.
45. O Allah ki kendisinden başka ilah yoktur. Hayy’dır, Kayyum’dur kendisini ne bir uyuklama ne uyku tutamaz. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. İzni olmadan katında kim şefaat edebilir. Yarattığı mahlûkların önünde ardında ne var, hepsini bilir. Onun yarattıkları ise O’nun dilediğinden başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. O Alî’dir, Uludur.O Azimdir, azamet sahibidir.
حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حٰمۤ حُمَّ اْلاَمْرُ وَجَاءَ النَّصْرُفَعَلَيْنَا لاَيُنْصَرُونَ
46. Hâ-mîm Hâ-mîm Hâ-mîm Hâ-mîm Hâ-mîm. Ha¬mîm Hâ-mîm Hummel-emru ve câ’en-nasru fe-aleynâ lâ yunsarûn.
46. Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… Hâ mim… İş tamamlandı, zafer geldi, düşmanlar bize asla gâlib gelemezler.
حٰمۤ ﴿﴾ تَنْزيِلُ الْكِتَابِ مِنَ اللهِ الْعَزيِزِ الْعَليِمِ ﴿﴾ غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَدِيدِ الْعِقَابِ ذِى الطَّوْلِ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ اِلَيْهِ الْمَصِيرُ
47. Hâ-mîm * Tenzîl-ul-kitâbi minAllâh-il-aziz-il-aliym * Ğâfir-iz-zenbi ve kâbil-it-tevbi şedîd-il-i kâbi zit-tavli lâ ilâhe illâ huve ileyh-il-masiyr.
47. Hâ mim… bu kitap izzet sahibi olan Aziz, ilim sahibi olan Alîm olan Allah tarafından indirilmiştir. O günahları bağışlayan, tevbeleri kabul buyuran, azabı pek şiddetli ve fazlı bol olandır O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş O’nadır.
يَفْعَلُ الله ُ مَا يَشَآءُ بِقُدْرَتِهِ ﴿﴾ وَيَحْكُمُ مَا يُرِيدُبِعِزَّتِهِ
48. Yef al’ullâhu mâ yeşâ’u bi-kudretihi *v e yahkûmu mâ yurîdu bi-ızzetihi
48. Allah dilerse kudretiyle her şeyi yapar, izzetiyle her hükmü verir.
وَلاَمُنَازِعَ لَهُ فِى جَبَرُوتِهِ ﴿﴾ وَلاَشَرِيكَ لَهُ فِى مُلْكِهِ
49. ve lâ munâzia lehû fî ceberûtihi *ve lâ şerîke lehû fi mulkihi.
49. Hâkimiyet ve her şeyi zabt u rabt altında tutmasında rakibi yoktur, kimse O’na karşı gelemez.
سُبْحَانَ اللهِ وَبِحَمْدِهِ لاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ ﴿﴾ مَاشَاءَ اللهُ كَانَ وَمَا لَمْ يَشَاْ لَمْ يَكُنْ
50. Subhanallahi ve bi-hamdihi Lâ kuvvete illâ billahi * mâşâ’allâhu kâne vemâ lem yeşe’ lem yekun
50. Allah’ı layık olmadığı her türlü şeyden tenzih eder, O’na layık hamd ederiz. Onun kuvvet ve yardımı olmadan, hiçbir şeye gücümüz yetmez. O dilerse her şey olur. Dilemezse hiçbir şey olmaz.
اَعْلَمُ اَنَّ اللهَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
51. â’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîrun
51. Biliyorum Allah her şeye kadirdir,
وَاَنَّ اللهَ قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَىْءٍ عِلْمًا ﴿﴾ وَاَحْصٰى كُلَّ شَىْءٍ عَدَدًا
52. ve ennallâhe kad ehâta bi-kulli şeyin ilmen. * ve ehsâ kulle şey'in adedê
52. Allah ilmi ile her şeyi ihata eden, her şeyi her şe’niyle bilendir. Bilinen bilinmeyen her şeyin sayısını bilen, hesabını yapandır.
اَللّٰهُمَّ لاَ تَقْتُلْنَا بِغَضَبِكَ ﴿﴾ وَلاَتُهْلِكْنَا بِمَثُلاَتِكَ ﴿﴾ وَعَافِنَا قَبْلَ ذٰلِكَ ﴿﴾ يَآاَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ
53. ve ehsâ kulle şey'in adedê Allâhumme lâ laktulnâ bi-gadabike * ve lâ tuhliknâ bi-mesulâtike * ve âfina kable zâlike*Yâ erhamer-râhimîn.
53. Allah’ım! Bizi gazabınla öldürme, azabınla helak etme. Ondan önce bizi affet, Senden öte merhamet eden kimse yoktur, Sen Erhamürrahiminsin.
سُبْحَانَ اللهِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ
54. Subhânellâhil-melik-il kuddûsi
54. Bütün mevcudatın mutlak maliki, Zat-ı akdesi, seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz.
سُبْحَانَ ذِى الْمُلْكِ وَالْمَلَكُوتِ
55. Subhâne zil-mulki vel-melekûti
55. Mülk ve melekût âlemlerinin sahibi olan Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederiz.
سُبْحَانَ ذِى الْعِزَّةِ وَالْعَظَمَةِ وَالْهَيْبَةِ وَالْقُدْرَةِ وَالْكِبْرِيَاءِ وَالْجَلاَلِ وَالْجَمَالِ وَالْكَمَالِ وَالْبَقَاءِ وَالسُّلْطَانِ وَالْجَبَرُوتِ
56. Subhâne zil-ız-zeti vel-azameti vel-heybeti vel-kudrati vel-kibriyâi vel celâli vel cemâli vel kemâli vel bekâi ves-sultâni vel-ceberûti
56. İzzet, azamet, heybet, kudret, kibriya (büyüklük) celal (yücelik), cemal (güzellik), kemal (mükemmellik), beka, saltanat, ceberut (hâkimiyet) sahibi Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederiz.
سُبْحَانَ الْمَلِكِ الْحَىِّ الَّذِى لاَيَنَامُ وَلاَيَمُوتُ اَبَدًا بَاقِيًا دَائِمًا ﴿﴾ سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّنَا وَرَبُّ الْمَلاَئِكَةِ وَالرُّوحِ
57. Subhânel melik-il hayyillezî lâ yenâmu ve lâ yemûtu ebeden bâkıyen dâimen. * Subbûhun kuddûsun Rabbunâ ve Rabbul melâ’iketi verrûh
57. Her şeyin sahibi, hükümdarı Melîk, uyumayan ve ebediyyen ölmeyen, daim baki kalan Hayy, bütün mevcudatın tesbih ettiği, Rabbimiz ve bütün melâikelerin Rabbi, Cebrail’in Rabbi olan Zat-ı Akdesi, noksan sıfatlardan tenzih ederiz.
اَللّٰهُمَّ عَلِّمْنَامِنْ عِلْمِكَ ﴿﴾ وَفَهِّمْنَا عَنْكَ ﴿﴾ وَقَلِّدْنَا بِصَمْصَامِ نَصْرِكَ
58. Allâhumme allimnâ min ılmike * ve fehhimnâ anke *ve kallidnâ bi-samsâmi nasrike
58. Allah’ım! Bize ilminden bir şeyler öğrenmeyi nasip et. Bize kendini bildir, Seni tanıyalım, Seni bilelim. Boynumuza yardımının, nusretinin keskin kılıncını tak.
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا لَكَ شَاكِرًا * وَلَكَ ذَاكِرًا * وَلَكَ رَاهِبًا * وَلَكَ مِطْوَاعًا * وَلَكَ مُخْبِتًا * وَاِلَيْكَ اَوّاَهًا مُنِيبًا
59. Allâhummec’alnâ leke şâkiran * ve leke zâ-kiran * ve leke râhiben * ve leke mitvêan ve leke muh biten ve ileyke evvâhen muniybâ.
59. Allah’ım! Bizim her birimizi, Sana şükreden, Seni zikreden, Azabından korkarak, günah ve isyandan sana kaçan, Senin emirlerine itaat eden, Sana boyun eğen, Sana niyaz edip yalvaran, Sana yönelip tevbe edenlerden kıl
اَلّلٰهُمَّ تَقَبَّلْ تَوْبَتَنَا * وَاغْسِلْ حَوْبَتَنَا * وَسَدِّدْ مَقَاوِلَنَا * وَاسْلُلْ سَخِيمَةَ صُدُورِناَ * وَاَذْهِبِ الذَّحْلَ وَالرَّانَ وَاْلاِحْنَةَ مِنْ قُلُوبِنَا
60. Allâhumme tekabbel tevbetenâ* vağsil havbetenâ * ve seddid makâvilenâ * veslul sehîmete sudûrinâ * ve ezhib-iz-zahle ver-râne vel-ıhnete min kulûbinâ.
60. Allah’ım! tevbemizi kabul buyur, günahlarımızı izale edip bizleri tertemiz eyle, bizleri sözlerimizde yanılmadan muhafaza edip doğru kıl, göğsümüzdeki kötülükleri, kinleri söküp at, kalplerimizdeki düşmanlık, kin ve katılığı gider.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَعُوذُبِكَ مِنْ جُدَاعِ الْفُجْاَةِ وَمِنْ حَرْقِ الْمَاْنُوسَةِ
61. Allâhumme innâ ne’ûzu bike min cudâ’il-fuc’eti ve min hark-il me’nûseti
61. Allah’ım! ani ölümlerden, yangınlardan Sana sığınırız.
وَمِنَ اْلاِلْحَادِ وَالْغِرَّةِ وَمِنَ الْجَمِّ وَالْعَنَةِ وَمِنَ اْلاُمُورِ الْمُطَمِّرَاتِ
62. ve min-el-ilhâdi vel-ğırrati ve min-el-cem-mi vel’aneti ve min-el-umûril mutammirâti.
62. Şirkten, doğru yoldan sapmaktan, gafletten, azgınlıktan, günahlardan, aşırı borçtan, yanlışlıktan, zorluktan, sıkıntıdan, helak edici gizli felâketlerden sana sığınırız.
اَللّٰهُمَّ اقْسِمْ لَنَا مِنْ خَشْيَتِكَ مَاتَحُولُ بِهِ بَيْنَنَا وَ بَيْنَ مَعَاصِيكَ وَ مِنْ طَاعَتِكَ مَا تُدْخِلُنَا وَ تُبَلِّغُنَا بِهِ اِلىٰ حَظِيرَةِ الْقُدْسِ وَمِنَ الْيَقِينِ مَاتُهَوِّنُ بِهِ عَلَيْنَا مُصِيبَاتِ الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ
63. Allâhummaksim lenâ min haşyetike mâ tehûlu bihî beynenâ ve beyne me’âsîke ve min tâ’atike mâ tudhılunâ ve tubelliğunâ bih'i ilâ hazî-rat-il kudsi ve min-el-yakîni mâ tuhevvinu bihî aleynâ musîbât-id-dunya vel-âhirati
63. Allah’ım! Bizlere Senden korkmayı nasip eyle ki, o korkuyla bizi Sana karşı isyandan alıkoyasın ve Sana itaati nasip eyle ki, o itaatle bizi huzuruna alıp Cennetine koyasın ve kuvvetli imanı ihsan eyle ki, o iman ile bizlere dünya ve ahiret musibetlerini hafifleştiresin.
وَاحْشُرْنَا مَعَ خَيْرِ اْلاَشَاوِذِ وَمَتِّعْنَا بِاَسْمَاعِنَا وَاَبْصَارِنَا وَقُوَّتِنَا مَااَحْيَيْتَنَا وَاجْعَلْهُ الْوَارِثَ مِنَّا وَاجْعَلْ ثَاْرَنَا عَلىٰ مَنْ ظَلَمَنَا وَانْصُرْنَا عَلىٰ مَنْ عَادَانَا وَاغْفِرْ خَطَايَانَا وَاكْشِفْ رَزَايَانَا وَاشْفِ مَرْضٰينَا ﴿﴾ وَنَوِّرْ جُؤْشُوشَنَا وَاقْضِ اَوْطَارَنَا وَارْحَمْ نَاجِلَيْنَا وَلاَتَجْعَلِ الْعَاجِلَةَ اَكْبَرَ هَمِّنَا وَلاَمَبْلَغَ عِلْمِنَا وَلاَتَجْعَلْ مُصِيبَتَنَا فِى دِينِنَا وَدُنْيَانَا وَلاَتُسَلِّطْ عَلَيْنَا بِذُنُوبِنَا مَنْ لاَيَرْحَمُنَا وَارْزُقْنَا وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
64. vahşurnâ me’a hayr-il-eşâvizi ve mettı'nâ bi-esmê’ina ve ebsârinâ ve kuvvetinâ mâ ahyeytenâ vec’alhul-vârise minnâ vec’al se'ranê alâ men zalemenâ vensurnâ alâ men âdenâ vağfir hatâyânâ vek-şif razêyênâ Veşfi merdanâ ve nevvir cu’şûşenâ vak-dı evtârenâ verham nâcileynâ ve lâ tec’al-il âcilete ekbera hemminâ ve lâ mebleğa ılminâ ve lâ tec’al musîybetenâ fî dîninâ ve dunyênê ve lâ tusallit aleynâ bi-zunubinâ men lâ yerhamunâ ver-zuknâ ve ente erham-ur-râhimîyn.
64. Bizleri en hayırlı insanlarla birlikte hasret. Hayatımızın sonuna kadar kulaklarımıza, gözlerimize sağlık ve selamet ver, kuvvetten bizi düşürme. Onlarla kazanacağımız hayırları arkamızdan bizlere vâris eyle. Bize zulmedenlerden intikamımız Sen al. Bizleri düşmanlarımıza galip kıl. Hata ve günahlarımızı bağışla. Musibetlerimizi bertaraf eyle. Hastalarımıza şifa ver. Gönlümüze nur bahş eyle. Her türlü ihtiyaçlarımızı gider. Ana ve babalarımıza ve neslimize merhamet et. Bu geçici dünyayı en büyük maksadımız yapma ve ilmimizin ve düşüncemizin son hedefi ve gayesi eyleme. Bize dinî ve dünyevî musibet verme. Günahlarımızdan dolayı bize merhamet etmeyecekleri musallat etme. Bizi rızıklandır, Sen’in merhametinden öte merhamet yoktur Çünkü Sen Erhamürrahiminsin.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَسْئَلُكَ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِكَ تَهْدِى بِهَا رَوْعَنَا وَتَلُمُّ بِهَا شَعْثَنَا وَتَجْمَعُ بِهَا شَمْلَنَا وَتَشْفِى بِهَا مَرِيضَنَا وَتُزَكِّى بِهَا اَعْمَالَنَا وَاَوْقَاتَنَا وَتُلْهِمُنَا بِهَا رُشْدَنَا
65. Allâhumme innâ nes’eluke rahmeten min ındike tehdî bihê rûanê ve tellumu bihê şâ’şenâ ve tecmeu bihê şemlenê ve teşfiî bihê merîdanê ve tuzekkî bihê ea’mâlenâ ve tulhimunâ bihê ruşdenê.
65. Allah’ım! Senden, öyle bir merhamet diliyoruz ki, onunla korku ve ürpermemizi huzura kavuştur, dağınıklığımızı toparla, aramızda olan ayrılıkları gider, bizi bir araya getir, hastalarımıza şifa ihsan eyle, amellerimizi, işlerimizi ve vakitlerimizi safi ve halis kıl, bereketli yap.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَسْئَلُكَ بِصَمَدَانِيَّتِكَ وَبِوَحْدَانِيَّتِكَ وَبِفَرْدَانِيَّتِكَ وَبِعِزَّتِكَ الْبَاهِرَةِ وَبِرَحْمَتِكَ الْوَاسِعَةِ اَنْ تَجْعَلَ لَنَا نُورًا فِى مَسَامِعِنَا وَنُورًا فِى اَعْيُنِنَا وَنُورًا فِى اَجْدَاثِنَا وَنُورًا فِى قُلُوبِنَا وَنُورًا فِى حَوَاسِّنَا وَنُورًا فِى نَسَمِنَا وَنُورًا مِنْ بَيْنِ اَيْدِينَا
66. Allâhumme innâ nes’eluke bi-samedâniyyetike ve bi-vahdâniyyetike ve bi-ferdâniyyetike ve bi-ızzetik-el-bâhirati ve bi-rahmetik-el-vâsi’ati en tec’ale lenâ nûren fî mesâmi’ınâ ve nûren fi ea’yuninâ ve nûren fi ecdâsinâ ve nûran fî kulûbinâ ve nûren fi havâssinâ ve nûren fi neseminâ ve nûren min, beyni eydiynâ.
66. Allah’ım! Senden hiç bir şeye muhtaç olmadığın, herkesin ihtiyacını verdiğin Samedaniyetinin ve zatında birliğini ifade eden Vahdaniyetinin ve sıfatında tekliğini bildiren Ferdaniyetinin ve apaçık İzzetinin ve geniş Rahmetinin hürmetine kulaklarımıza nur, gözümüze nur, kabrimize nur, kalbimize nur, bütün his ve duygularımıza nur, ruhumuza nur, önümüzde giden bir nur ihsan eyle.
اَلّلٰهُمَّ زِدْنَا عِلْمًا وَنُورًا وَحِلْمًا واٰتِنَا نِعْمَةً ظَاهِرَةً وَنِعْمَةً بَاطِنَةً
67. Allâhumme zidnâ ilmen ve nûren ve hılmen ve êtinâ nı’meten zâhiraten ve nı’meten bâtineten.
67. Allah’ım! Bize verdiğin ilmi ve nuru ve hilmi arttır. Bize bilinen zahirî ve bilinmeyen bâtıni nimetler ver.
حَسْبُنَا اللهُ لِدِينِنَا ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ لِدُنْيَانَا ﴿﴾ حَسْبُنَا الله ُ الْكَرِيمُ لِمَا اَهَمَّنَا ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الْحَلِيمُ الْقَوِيُّ لِمَنْ بَغٰى عَلَيْنَا ﴿﴾ حَسْبُنَا الله ُ الشَّدِيدُ لِمَنْ كَادَنَا بِسُوءٍ
68. Hasbunallâhu li-dîninâ.. * Hasbunallâhu li-dunyânâ. * Hasbunallâh-ul-kerîmu limâ ehemmenâ. * Hasbunallâh-ul-halîm-ul-kaviyyu limen beğâ aleynâ. * Hasbunallâh-uş-şedîdu limen kêdenâ bi-sû’in.
68. Dinimizi korumak için Allah bize yeter. Dünyamızı kazanmak için Allah bize kâfidir. Tedirgin olduğumuz kaygılandığımız her şeye karşı kerem sahibi Allah bize yeter. Tuğyan edip bize karşı gelenlere, vakti merhunu gelene kadar hilim ile davranan sonsuz kuvvet sahibi Allah bize yeter. Kötü maksatla bize zarar vermeye kalkışanlara azabı şiddetli olan Allah bize yeter.
حَسْبُنَا اللهُ الرَّحِيمُ عِنْدَ السَّامِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الرَّؤُفُ عِنْدَ الْمَسْئَلَةِ فِى الْجَدَثِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الْكَرِيم ُ عِنْدَ الْحِسَابِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ اللَّطِيفُ عِنْدَ الْمِيزَانِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الْحَكِيمُ عِنْدَ الْجَنَّةِ وَالنَّارِ ﴿﴾ حَسْبُنَا اللهُ الْقَدِيرُ عِنْدَ الصِّرَاطِ
69. Hasbunallâh-ur-rahîmu ınd-es-sâme. * Hasbu-nallâh-ur-râ’ûfu ınd-el mes’eleti fil-cedesi.. * Hasbunallâh-ul-kerimu ind-el-hisâbi * Hasbunallâh-ul-latîfu ind-el-mîzani.. * Hasbunallâh-ul hakîmu ındel cenneti ven-nâr * Hasbunallâh-ul-kadîru ind-es-sı-rati.
69. Ölüm esnasında hususî rahmet sahibi Rahîm olan Allah bize yeter. Kabirde sorguya çekilirken hususî şefkat sahibi Rauf olan Allah bize yeter. Kıyamet günü hesap verirken Kerim olan Allah bize yeter. Amellerin mizanda tartıldığında yumuşak davranan Latif olan Allah yeter. Cennet ve Cehenneme varırken hikmet sahibi Hakîm olan Allah bize yeter. Sırat köprüsünden geçerken kudret sahibi Kadîr olan Allah bize yeter.
حَسْبِيَ اللهُ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
70. Hasbiyallâhu lâ ilahe illâ huve aleyhi tevekkeltu ve huve Rabbul arş-il-aziym.
70. Allah bana yeter. Ondan başka ilâh yoktur. O’na tevekkül ettim. O Arş-ı Âzam’ın Rabbidir.
مَرْحَبًا مَرْحَبًا بِالصَّبَاحِ وَبِالْيَوْمِ الْجَدِيدِ ﴿﴾ وَبِاْلاِبَّانِ وَبِالْفَيْنَةِ السَّعِيدِ ﴿﴾ وَبِالسَّافِرِ وَالشَّهِيدِ ﴿﴾ اُكْتُبْ لَنَا مَانَقُولُ
71. Merhaben merhaben bis-sabâhi vebil-yevm-il-cedîdi * ve bil-ibbâni vebil feynet-is-saîd ve bis-sâfiri veş-şehîdi * uktub lenâ mâ nekûlu
71. Hoş geldin merhaba ey sabah ve ey yeni gün! Hoş geldin ey vakit, ey mutlu saat. Zaman sana geniş ve mutlu olsun ey yoluna ravan yolcu ve ey hazır bulunan kardeş. Rabbim bize şu söylediğimiz dilekleri yaz.
بِسْمِ اللهِ الْحَمِيدِ الْمَجِيدِ الرَّفِيعِ الْوَدُودِ الْمُحِيطِ الْفَعَّالِ فِى خَلْقِهِ لِمَا يُرِيدُ
72. Bismillah-il hamîd-il mecîd-ir Rafî-il vedûd-il muhît-il fa’al-i fî halkıhî limâ yurîd.
72. Her senaya lâyık olan, ancak kendisine hamd ve sena olunan, bütün varlıkların hâl ve kâl dilleriyle övülen Hamid, şanı yüce, kadri büyük, Zatı şerefli, işleri güzel, ihsanı hudûdsuz azîmüşşan olan Mecîd, bütün mertebeler elinde bulunan, istediğini istediği yere yükselten, sınırsız yüce olan Ref, çok seven ve sevdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya en çok lâyık olan Vedûd, her şeyi kuşatan Muhît, mahlûkatına karşı irade ettiği her şeyi yapan Faal olan Allah’ın adıyla başlıyorum.
وَهُوَ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ
73. Ve huve ekrabu ileyhi min habl-il-verîd.
73. O yarattığı her canlıya şah damarından daha yakındır.
اَصْبَحْنَا بِاللهِ مُؤْمِنًا ﴿﴾ وَبِلِقَائِهِ مُصَدِّقًا ﴿﴾ وَبِحُجَّتِهِ مُعْتَرِفًا ﴿﴾ وَلِسِوَى اللهِ فِى اْلاُلُوهِيَّةِ جَاحِدًا ﴿﴾ وَعَلَ اللهِ مُتَوَكِّلاً
74. Esbahnâ billâhi mu’minen * ve bi-likâ’ihi musaddikan * ve bi-huccetihî mû’terifen * ve lisivallâhi fil-ulûhiyyeti câhiden * ve alellâhi mutevekkilen
74. Allah’a imanla, Ona kavuşacağımıza tasdikle, bize göstermiş olduğu delil ve hüccetleri kabul ederek sabahladık, Allah’tan başka ilâh ve mabud tanımayız, Onun dışında bütün ilâhların batıl olduğuna inanır, sadece Allah’a tevekkül ederiz.
نُشْهِدُ اللهَ وَنُشْهِدُ مَلاٰئِكَتَهُ وَكُتُبَهُ وَاَنْبِيَائَهُ وَحَمَلَةَ عَرْشِهِ بِاَنَّهُ هُوَ اللهُ الَّذِي لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ وَحْدَهُ لاَشَرِيكَ لَهُ
75. nuşhidullâhe ve nuşhidu melâ’iketehu ve kutubehu ve enbiyâ’e-hu ve hamelete arşihi * Bi ennehu huvallâhullezî lâ-ilâhe illâ huve vahdehu lâ şerîke leh
75. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, arşını taşıyan meleklerini, şahit olarak gösteririz ki, O Hak ilâhtır, Ondan başka mabud yoktur, birdir, tektir şeriki yoktur.
وَنَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ * وَاَنَّ الْجَنَّةَ حَقٌّ * وَالنَّارَ حَقٌّ * وَاَنَّ الْحَوْضَ حَقٌّ * وَاَنَّ الشَّفَاعَةَ حَقٌّ * وَاَنَّ مُنْكَرًا وَنَكِيرًا حَقٌّ * وَوَعْدَكَ حَقٌّ * وَاَنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ لاَ رَيْبَ فِيهَا * وَاَنَّ اللهَ يَبْعَثُ مَنْ فِى الْقُبُورِ * عَلىٰ ذٰلِكَ نَحْيٰى وَعَلَيْهِ نَمُوتُ وَعَلَيْهِ نُبْعَثُ غَدًا وَلاَ نَرٰى عَذَابًا اِنْ شَاءَ اللهُ تَعَالىٰ
76. Ve neşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasûluh * ve ennel cennete hakkun * vennâra hakkun * ve ennel havza hakkun * ve enneş-şefâ’ate hakkun* ve enne munkeran ve nekiyran hakkun * ve vâ’deke hakkun * ve ennessâate âtiyetun lâ raybe fihâ * ve ennallâhe yeb’asu men filkubûri * alâ zâlike nahyâ ve aleyhi nemûtu ve aleyhi nub'asu ğaden ve lâ nerâ azâben inşâ’allâhu teâlâ.
76. Yine şehadet ederiz ki, Muhammed (a.s.m) O’nun hem kulu, hem Resulüdür, Cennet haktır, Cehennem haktır, Havuz haktır, şefaat haktır, Münker ve Nekir haktır, bize verdiğin vaad haktır. Şüphesiz ki kıyamet kopacak, Allah kabirdekileri yeniden diriltecektir. Biz bu inanç üzere yaşar ve bu inanç üzere ölür ve bu inanç üzere yeniden yarın kıyamet günü diriliriz ve inşallah azap da görmeyiz.
اَللّٰهُمَّ اِنَّنَا ظَلَمْنَا اَنْفُسَنَا فَاغْفِرْلَنَا اَوْزَارَنَا الْكَبَائِرَ وَاللَّمَمَ فَاِنَّهُ لاَيَغْفِرُهُمَا اِلَّا اَنْتَ ﴿﴾ وَاهْدِناَ ِلاَحْسَنِ اْلاَخْلاَقِ فَاِنَّهُ لاَيَهْدِى ِلاَحْسَنِهَا اِلَّا اَنْتَ
77. Allahumme innenâ zalemnâ enfusenâ fağfir-lenâ evzârenel-kebâ’ira vel-lememe fe-innehû lâ yagfiruhumâ illâ ente * vehdinâ li-ahsen-il-ahlâki fe-innehû lâ yehdî li ahsenihâ illâ ente
77. Allah’ım! Bizler nefsimize zulmettik. Sen bizim büyük ve küçük günahlarımızı mağfiret et. Zira Senden başka onları bağışlayan kimse yoktur ve olamaz. Bizi en güzel ahlâka yönlendir. Zira Senden başka en güzel ahlâka yönlendirecek kimse yoktur ve olamaz.
لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ ﴿﴾ وَالْخَيْرُ كُلُّهُ بِيَدَيْكَ نَسْتَغْفِرُكَ وَنَتُوبُ اِلَيْكَ ﴿﴾ اٰمَنَّا اللّٰهُمَّ بِمَا اَرْسَلْتَ مِنْ رَسُولٍ ﴿﴾ وَ اٰمَنَّا اَللّٰهُمَّ بِمَا اَنْزَلْتَ مِنْ كِتَابٍ فَصَدَّقْنَا
78. lebbeyke ve seâ’deyke vel-hayru kullu hû bi-yedeyke nestağfiruke ve netûbu ileyke * êmennê Allâhumme bimâ erselte min rasûlin * ve êmennê Allâhumme bimâ enzelte min kitâbin fe saddaknâ
78. Lebbeyk diyerek davetine icabet ettim, buyur bütün mevcudiyetimle emrine hazırım. Bütün hayırlar Senin elindedir. Günahlarımızın bağışlanmasını Senden diler, tevbe edip dergâhına döneriz. Allah’ım! Senin gönderdiğin her resule iman ettik. Allah’ım! İndirdiğin her kitaba inandık ve tasdik ettik.
اَللّٰهُمَّ امْلَأْ اَوْجُهَنَا مِنْكَ حَيَاءً وَقُلُوبَنَا مِنْكَ حُبُورًا
79. Allâhummemle' ev cuhenâ minke hayê-en ve kulûbenâ minke hubûrâ.
79. Allah’ım! Senden gelen bir haya ile, Sana karşı yüzlerimize haya üstüne haya ver, kalplerimizi Senden gelen iman nuru ile doldur, sevinç ihsan et.
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا لُهُومًا وَظَلِفًا وَلاَ تَجْعَلْنَا ضَنِينًا وَعَمِينًا وَنَمِيمًا وَنَفَّاجًا وَدَاحِسًا
80. Allâ hummec’alnâ luhûmen ve zalifen ve lâ tec’alnâ danînen ve amînen ve nemîmen ve neffâcen ve dâhisen.
80. Allah’ım! Bizi bol veren cömertlerden eyle, muradına erişenlerden kıl, cimri, hakkı görmeyen körlerden, başkalarının kötülüğünü yayan dedikoduculardan, kendini beğenen kibirlilerden, arabozuculardan eyleme.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَعُوذُبِكَ مِنَ الْهَبْرَمَةِ وَالْجَاْوَةِ وَمِنَ الْعُتُوِّ وَالْخَطْرَبَةِ وَالْخَيْلُولَةِ وَالْفَيْهَجِ وَالرَّتْعِ وَالْعَتْلِ وَالرَّمَاءِ وَالْفِتْنَةِ الدَّهْمَاءِ وَالْمَعِيشَةِ الضَّنْكَاءِ
81. Allâhumme innâ ne’ûzu bike min-el-hebremeti vel-ce’veti ve minel-utuvvi vel-hatrabeti vel-haylûleti velfeyheci ver-rat'ı vel-atli ver-ramê’i vel-fitnetid-dehmâ’i vel-maîşet-id-dankâ’i.
81. Allah’ım! Çok yemek ve içmekten, kabalıktan, azgınlıktan, inattan, darlıktan, kötü zandan, içkiden, gevşemekten, rahata düşkünlükten, şirretlikten, riyadan, korkunç fitnelerden ve geçim sıkıntısından Sana sığınırım.
اَلّلٰهُمَّ اجْعَلْ اَوَّلَ يَوْمِنَا هَذَا صَلاَحًا * وَاَوْسَطَهُ فَلاَحًا * وَاٰخِرَهُ نَجَاحًا * وَاخْتِمْ لَنَا بِالسَّعَادَةِ وَالشَّهَادَةِ وَالتَّوْبَةِ وَالْمَغْفِرَةِ وَاْلاِيمَانِ
82. Al-i lahummec’al evvele yevminâ hêzê salâhen * ve evsatahu felâhen * ve âhirahu necâhen..vahtim lenê bis-saâdeti veş-şehêdeti vet-tevbeti vel-mağfirati vel-îmân.
82. Allah’ım! Bizim için bu günümüzün evvelini iyilik, salah, ortasını kurtuluş, felah, sonunu başarı, necah eyle! Bize saadet, şehadet, tevbe, mağfiret ve iman ile hüsnü hatime ver.
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ اَوَّلَهُ رَحْمَةً وَاَوْسَطَهُ زَهَادَةً وَاٰخِرَهُ تَكْرِمَةً
83. Allâhummec’al evvelehû rahmeten ve evsatahû zehêdeten ve âhirehu tekrimeten.
83. Allah’ım! Bizim için bu günün evvelini rahmet, ortasını fâni ve fena şeylerden çekinmekle saadet, sonunu fazlını göstermekle ikram eyle.
اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنَا مِنَ الْعَيْشِ اَرْغَدَهُ ﴿﴾ وَمِنَ الْعُمْرِ اَسْعَدَهُ ﴿﴾ وَمِنَ الرِّزْقِ اَوْسَعَهُ
84. Allâhummerzuknâ min-el-ayşi erğadehu * ve min-el-umri es’adehu* ve min-er-rızki evsa’ahu.
84. Allah’ım! Bize geçimin en geniş ve iyisini, ömrün en mutlu ve saadetlisini, rızkın en bol ve bereketlisini ihsan eyle!
اَلّلٰهُمَّ اعْفُ عَنّاَ بِعَفْوِكَ ﴿﴾ وَاحْلُمْ عَلَيْنَا بِفَضْلِكَ ﴿﴾ سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ لَا اُحْصِى ثَنَاءً عَلَيْكَ ﴿﴾ اَنْتَ كَمَا اَثْنَيْتَ عَلىٰ نَفْسِكَ ﴿﴾ عَزَّجَارُكَ وَجَلَّ ثَنَاؤُكَ ﴿﴾ وَلاَيُهْزَمُ جُنْدُكَ ﴿﴾ وَلَا يُخْلَفُ وَعْدُكَ ﴿﴾ وَلَا اِلٰهَ غَيْرُكَ
85. Allâhummâ’fu annâ bi-afvike * vahlum aleynâ bi-fadlike * subhânekâllahumme ve bi-hamdike lâ uhsî senâ’en aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsike azze câruke * ve celle senâ’uke * ve lâ yuhzemu cunduke * ve lâ yuhlefu vâ’duke * ve lâ ilahe ğayruke.
85. Allah’ım! Bizi geniş olan atfınla bağışla, bize fazlınla güzel muamele et, fırsat tanı, Cezalandırma. Allah’ım Sen sübhansın bütün ayıp ve kusurlardan münezzehsin, hamd ancak Sana aittir. Ben hakkıyla Sana hamd ve sena yapamıyorum. Senin övgünü saymakla bitiremem, vasfında acizim. Sen ancak kendin, kendini sena edersin, Kendini sena ettiğin gibisin. Sana sığınan aziz olur, medih ve senan yücedir. Senin ordun mağlup edilmez. Senin sözünden hilaf olamaz, Sen sözünde dönmezsin, Senden başka ilâh yoktur.
سُبْحَانَكَ مَا عَبَدْنَاكَ حَقَّ عِبَادَتِكَ يَامَعْبُودُ
86. Subhaneke mâ abednâke hakka ıbâdetike yâ mâ’bud.
86. Sübhansın, Seni tesbih ederiz. Bizler Sana hakkıyla ibadet edemedik ey Mâbud.
سُبْحَانَكَ مَا عَرَفْنَاكَ حَقَّ مَعْرِفَتِكَ يَا مَعْرُوفُ
87. Subhâneke mâ arafnêke hakka mâ’rifetike yâ mâ’rûf.
87. Sübhansın, Seni tesbih ederiz. Bizler Seni hakkıyla tanıyamadık ey Mâruf!
سُبْحَانَكَ مَا ذَكَرْنَاكَ حَقَّ ذِكْرِكَ يَامَذْكُورُ
88. Subhâneke mâ zekernâke hakka zikrike yâ mezkûr.
88. Sübhansın, Seni tesbih ederiz. Bizler seni hakkıyla zikredemedik ey Mezkûr!.
سُبْحَانَكَ مَا شَكَرْنَاكَ حَقَّ شُكْرِكَ يَامَشْكُورُ
89. Subhâneke mâ şekernâke hakka şukrike yâ meşkûr.
89. Sübhansın, Seni tesbih ederiz. Bizler sana hakkıyla şükredemedik ey Meşkûr!.
اَللّٰهُمَّ اَوْزِعْنَا شُكْرَ مَا اَنْعَمْتَ بِهِ عَلَيْنَا ﴿﴾ فَاِنَّكَ اَنْتَ اللهُ الَّذِى ارْتَفَعَتْ عَنْ صِفَةِ الْجِبِلِّ صِفَاتُ قُدْرَتِكَ وَلاَ ضِدَّ شَهِدَكَ حِينَ فَطَرْتَ الْمَارُوشَ وَلاَ نِدَّ حَجَزَكَ حِينَ بَرَأْتَ الْحَوَابَاتِ
90. Allâhumme ev-zı'nâ şukra mâ en’amte bihi aleynâ * fe-inneke entallâhullezir-tefe’at an sıfetil-cibilli sıfâtu kudretike ve lâ zıdde şehideke hıyne fetart-el-mêrûşe ve lâ nidde hacezeke hıyne berâtel-havêbêt
90. Allah’ım! Bize bağışladığın nimetlerin şükrünü edâ etmek için bizleri muvaffak eyle. Sen Allah’sın, Senin kudretinin sıfatları mahlûkatın sıfatlarından çok yücedir. Sen gizli ifsad edici şeyleri yaratırken, buna şâhid olan hiçbir zıddın yoktu (bunları yaratman hikmetsiz değildir). Günâhları, suçları yaratırken, Seni alıkoyacak bir ortağın, engelliyebilecek bir dengin yoktu (Sen zıddan, karşı gelinmekten münezzehsin).
اَللّٰهُمَّ اِنَّا نَعوُذُ بِكَ مِنْ جَحْمَةٍ لاَ تَدْمَعُ ﴿﴾ وَمِنْ جَنَانٍ لاَيَفْزَعُ ﴿﴾ وَمِنْ قَلْبٍ لاَيَخْشَعُ ﴿﴾ وَ مِنْ دُعَاءٍ لاَيُقْبَلُ ﴿﴾ وَمِنْ عِلْمٍ لاَيَنْفَعُ ﴿﴾ وَمِنْ قَوْلٍ لاَيُسْمَعُ ﴿﴾ وَمِنْ نَفْسٍ لاَتَشْبَعُ ﴿﴾ وَمِنْ عَوَاذِ الْمَاعُونِ
91. Allâhum-me innâ ne’ûzu bike min cahmetin lâ tedme’u * ve min cenânin lâ yefze’u *ve min kalbin lâ yahşa’u * ve min duâil lâ yûkbelu * ve min ılmin lâ yenfeu 100 ve min kavlin lâ yusme'u * ve min nefsin lâ teşbe'u * ve min avêz-il-mâ’un.
91. Allah’ım! Ağlamayan gözden, korkmayan gönülden, huşu duymaz kalpten, kabul olmaz duadan, faydasız ilimden, dinlenmeyen sözden, doymayan nefisten, insanların günlük hayatında ihtiyaç duydukları yardımı kesmekten Sana sığınırım.
اَللّٰهُمَّ فَهِّمْنَا اَسْرَارَ قُرْا ٰنِكَ ﴿﴾ وَاَلْبِسْنَا مَلاَبِسَ اَنْواَرِكَ وَاَغْمِسْنَا ﰱِ رَاموُزِ اللَّطَائِفِ ﴿﴾ وَ اَفِضْ عَلَيْناَ مِنْ عَوَارِفِ الْمَعَارِفِ
92. Allâhumme fehhimnâ esrâra kurânike * ve elbisnâ melâbise envârike vağmisnâ fi râmuz-il letâifi * ve efid aleynâ min avêrif-il-meârifi
92. Allah’ım! Bize Senin kitabın olan Kur’an’ın sırlarını anlamayı nasib et, nurlarından elbiseler giymeyi ihsan eyle. Bizleri lütuflar deryalarına daldır. Üzerimize ihsan ve atıyyeleri, kalplerimize marifetler ve seni tanıyıp bilmenin ilimlerini sağnak sağnak yağdır.
يَانُورَ اْلاَنْوَارِ يَا لَطِيفُ يَاسَتَّارُ ﴿﴾ نَسْئَلُكَ اَنْ تُصَلِّيَ عَلىٰ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ نَبْرَاسِ اْلاَنْبِيَآءِ وَنَيِّرِ اْلاَوْلِـيَآءِ وَزِبَرْقَانِ اْلاَصْفِيَاءِ وَيُوحِ الثَّقَلَيْنِ وَضِيَآءِ الْخَافِقَيْنِ ﴿﴾ وَاَنْ تَرْفَعَ وُجُودَنَا اِلىٰ فَلَكِ الْعِرْفَانِ وَاَنْ تُثَبِّتَ شُهُودَنَا فِى مَقَامِ اْلاِحْسَانِ
93. Yâ nûr-el-envâri yâ latîfu yâ settâru * nes’eluke en tusalliye alâ seyyidinâ Muhammedin nebrâs-il-enbiyâ’i ve ney-yir-il-evliyâ’i ve zibrikân-il-asfiyâ’i ve yûhis-sakaleyni ve ziyâ-il-hâfikayni * ve en terfe’a vucûdenâ ilâ felek-il-irfâni ve en tusebbite şuhûdenâ fi makam-il-ihsâni
93. Ey Nurların Nuru! Ey gizli inceliği bilen, herşeyde nazik cemal-i sanatı görünen, yumuşak muamele eden Latîf, Ey maddî manevî ayıpları, kusurları, çirkinlikleri örtüp gizleyen Settâr! Enbiyanın parıl parıl parlayan kandili, evliyanın aydınlığı, asfiyanın ayı, cin ve insanların güneşi, Şark ve Garb ufuklarının ziyası olan Efendimiz Muhammed’in (a.s.v.) üzerine rahmet indirmeni ve bizlerin vücudunu irfan semâsına yükseltmeni ve kalplerimizi ihsan makamında sabitkadem kılmanı niyaz edip diliyoruz.
يَا اَللهُ يَا نُورُ يَا وَاسِعُ يَاغَفُورُ ﴿﴾ يَا مَنِ السَّمَآءُ بِاَمْرِهِ مَبْنِيَّةٌ ﴿﴾ وَالْغَبْرَآءُ بِقُدْرَتِهِ مَدْحِيَّةٌ ﴿﴾ وَالشَّوَاهِقُ بِحِكْمَتِهِ مَرْسِيَّةٌ
94. yâ Allâhu yâ nûru yâ vâsi’u yâ ğafuru * yâ men-is-semâ’u bi-emrihî mebni-yetun * vel-ğabrâ’u bi-kudretihi medhiyyetun * veş-şevâhiku bi-hikmetihî mersiyyetun
94. Ey gerçek mabud olan Allah, ey nur veren, nur olan Nur, ey herşeyi ihata eden Vasi, ey günahları bağışlayan Gafur, ey gökler emriyle bina edilen, ey yeryüzü kudretiyle yayılan, ey yüksek dağlar hikmetiyle dikilip, ayakta duran, ey güneş ve ay fazlıyla ışık veren, ziyadar olan Allah.
وَالْقَمَرَانِ بِفَضْلِهِ مُضِيئَةٌ ﴿﴾ نَسْئَلُكَ بِاِسْمِكَ الَّذِى تَرَقْرَقَتْ مِنْهُ الْخُنَّسُ وَ اْلاَزْهَرَانِ ﴿﴾ وَتَجَلْجَلَتْ مِنْهُ الْعَنَانُ حِرْزًا مَانِعًا وَنُورًا سَاطِعًا يَكَادُ سَنَابَرْقِهِ يَذْهَبُ بِاْلاَبْصَارِ
95. vel-kamerâni bi-fadlihi mudîetun * nes’eluke bismikelleziî terakrakat minh-ul-hunnesu vel-ezherâni d* ve tecelcelet minh-ul-anênu hırzen mâni’an ve nûran sâtı’an yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil-ebsâri
95. Gezegenleri, güneş ve ayı ışıklandıran, gök sahnelerini nurlandıran, şimşeklerle gürlemesini sağlayan isminin hürmetine, Sen; bize eziyet verecek olan kötülüklerin, şerlerin girmesine mani, muhkem bir kale ve parlaklığı ile neredeyse gözleri alıveren bir nur nasib eyle.
يُقَلِّبُ اللهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ ﴿﴾ اِنَّ فِى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً ِلِاُولىِ اْلاَبْصَارِ
96. yukallib-ul-leyle ven-nehêra inne fî zâlike le-ıbraten li-ulil-ebsâri
96. Allah karanlık olan geceyi gündüze, aydın olan gündüzü geceye çevirir. Bunda basireti açık olanlar için ibret vardır.
طٰسۤمۤ ﴿﴾ وَنَعُوذُ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ مِنَ الْمَعَازِفِ وَالْعِضَةِ وَالْمَحْظُورِ ﴿﴾ وَالْمُمَاحَلَةِ وَالْغِمَارِ وَمِنْ كَيْدِ الْفُجَّارِ ﴿﴾ وَمِنْ حَوَادِثِ الْعَصْرَانِ وَمِنْ شَرِّ اْلاَجَرَّانِ
97. Tâ-sîn-mîm * Ve ne’ûzu billâhil -aliyyil-azîmi min-el-maâzifi vel-ızati vel-mahzûrî * vel-mumâhaleti vel-ğımari ve min keydil-fuccêri ve min havâdis-il-asrâni ve min şerril-ecerrâni
97. Ta sin mim, lehviyat olan çalgı âletlerinden, yalandan, buhtandan, sihirden haramdan, hilekârlıktan, zındıkların tuzağından, gece ve gündüz hadiselerinden, cin ve insanların şerrinden Aliyyü’l-Âzîm olan Allah’a sığınıyorum.
يَاحَفِيظُ اِحْفَظْنَا ﴿﴾ يَاوَلِىُّ يَاوَالِى﴿﴾ يَاعَلِىُّ يَاعَالِى ﴿﴾ يَامَنْ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ﴿﴾ لاَ يَعْلَمُ اَحَدٌ كَيْفَ هُوَ اِلاَّ هُوَ ﴿﴾ يَا اَللهُ * يَاحَىُّ * يَاقَيُّومُ * يَاحَقُّ * يَاوَاحِدُ * يَااَحَدُ يَاصَمَدُ * يَاوَهَّابُ * يَافَتَّاحُ * يَامُحْيِى * يَامُمِيتُ * يَاقَهَّارُ * يَاسَلاَمُ
98. Yâ hafîzu ihfeznâ..* yâ veliyyu yâ vâlî* yâ aliy-yu yâ âli * yâ men lâ ilâhe illâ huve * lâ yâ’lemu ehadun keyfe huve illâ hûve* yâ Allahu.. * Yâ hayyu * yâ kayyûmu. * yâ hakku * yâ vâhidu * yâ ehadu * yâ samedu * yâ vehhêbu *yâ fettâhu * yâ muhyî * yâ mumîtu * yâ kahhâru *Yâ selâ-mu.
98. Ey Hafîz Sen bizi muhafaza eyle! Ey Velî Sen bizim sahib ve dostumuz ol! Ey yüce olan Alî, Ey herşeyden üstün olan Âli, Ey Kendisinden başka ilâh olmayan, Kendisinden başka kimse kendisinin nasıl olduğunu bilemeyen. Ya Allah, Ya Hayy, Ya Kayyum, Ya Hakk, Ya Vahid, Ya Ehad, Ya Samed, Ya Vahhab! Ya Fettah, Ya Muhyi, Ya Mümit, Ya Kahhar, Ya Selâm!
سَلاَمٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍ رَحِيمٍ
99. Selâmun kavlen min Rabbir-Rahiym.
99. Rabb’i Rahim’den sözlü bir selâm olsun onlara.
فَسَيَكْفِيكَهُمُ اللهُ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
100. Fese-yekfîkehumullâhu ve huves-semî’ul-alîm.
100. Onların hakkından gelmek için Allah sana yeter. O bütün ses ve sadaları en iyi işiten Semî’, herşeyi bihakkın bilen, hiçbir şey ondan gizlenmeyen Alîm’dir.
هُوَ اللهُ الَّذِي لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحِيمُ
101. huvallâ-lıullezî lâ ilâhe illâ huve* Âlimul ğaybi veş-şehêdeti huver-Rahmân-ur-Rahîm.
101. O öyle bir Allah’tır ki, Ondan başka ilah yoktur. Görünmeyen ve görünen her şeyi bilir. O Rahman’dır, rahmeti her şeyi kuşatır, Rahîm’dir sevdiklerine hususi şefkat ve merhamet sahibidir.
هُوَ اللهُ الَّذِي لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلاَمُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ الْغَفَّارُ ﴿﴾ اَلْمُبْدِئُ الْمُعِيدُ الْبَرُّ الْمُحْصِى الرَّزَّاقُ الْقَابِضُ الْبَاسِطُ الْخَافِضُ الرَّافِعُ الْمُعِزُّ الْمُذِلُّ الْمُقِيتُ الصَّادِقُ الْبَاقِى الرَّؤُفُ النَّافِعُ الضَّارُّ الْمُهْلِكُ الْمُقَدِّمُ الْمُؤَخِّرُ الْعَفُوُّ الْغَنِىُّ الْمُغْنِى الْمُنْتَقِمُ التَّوَّابُ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ الْبَصِيرُ
102. Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve * el-melik-ul kuddûs-us selâm-ul mu’min-ul muheymin-ul azîz-ul cebbâr-ul mutekebbir-ul -hâlık-ul bâri-ul musavvir-ul gaffâr * el mubdi-ul muîd-ul berr-ul muhsır-rezzâk-ul kâbid-ul bâsit-ul hâfıd-ur râfi-ul mu’izz-ul muzill-ul mukît-us-sâdık-ul bâkir-ra’ûf-un nâfi-ud-dârr-ul muhlik-ul mukaddim-ul mu’ahhir-ul afuvv-ul-ğaniyy-ul muğnil muntekım-ut tevvâb-us semî-ul alîm-ul-basîr.
102. O öyle bir Allah’tır ki, Ondan başka ilah yoktur. O Meliktir mülk sahibidir. O Kuddüstür, paktır, bütün ayıplardan uzaktır, bütün temizliklerin esas sahibidir. O Selâmdır, her türlü acz, kusur ve noksanlıktan münezzehtir, selamet Ondan gelir. O Mü’mindir, emniyet ve emân verir, kalplere iman bahşeder. O Müheymin’dir, herşeyin dizgini elinde, bütün mevcudatı çepeçevre kudret pençesinde tutan, gözeten, koruyandır. O Azizdir, kudreti herşeye galiptir. O Cebbardır, kimse Ona karşı koyamaz. O Mütekebbirdir, büyüklük ancak kendisine hastır. Allah müşriklerin Kendisine ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O Hâlık’tır, herşeyin yaratıcısıdır. O Bârî’dir, bir şeyden çok şeyi örneksiz yaratandır. O Musavvir’dir, herşeye münasip suret giydirendir. O Gaffâr’dır, bol mağfiret fazıl ve rahmetiyle her günahı bağışlayandır. O Mübdi’dir, bütün mevcudatı maddesiz, mayesiz, örneksiz, meşietiyle yoktan var eden ve başlatandır. O Muîd’dir, ilk yarattığı ve her zaman yenilediği, ölmüş çürümüş dağılmış mevcudatı tekrar dirilten ve iade edendir. O Muhsî’dir, maddî ve manevî herşeyin sayı ve hesabını bilendir. O Rezzâk’tır, bütün mahlûkatı rızıklandıran rızkı elde etme sebeblerini yaratandır. O Kâbıd’dır, maddî-mânevî herşeyi istediği ölçüde azaltıp daraltandır. O Bâsıt’tır, maddî manevî her şeyi istediği miktarda alçalman genişletendir. O Hâfid’dir dilediğini alçaltır ve indirendir. O Rafi’dir, herşeyin maddî ve manevî yükselmesi elinde bulunandır. O Muizz’dir, dilediğine tevfik verip azîz kılan, izzet bahşedip şereflendirendir. O Müzill’dir, dilediğini hikmet ve adaletiyle zelîl kılandır. O Mukît’tir, mahlûkatın çeşit çeşit rızkını vakti vaktine veren, gözetip kuvvetlendirendir. O Sâdık’tır, her sözü, her işi doğru olan, ahdini, vadini yerine getirendir. O Bakî’dir, bütün sıfat ve esmasıyla hep var olan, varlığı zamanla sınırlanmayandır. O Raûf’dur, çok esirgeyen, re’fet ve hususî şefkatini gösterendir. O Nafi’dir, faydalı şeyleri yaratan, herşeye çok menfaatlar iyilikler takandır. O Dârr’dır, hikmeti gereği, irade ettiklerine adaletle zarar ve elem verendir. O Mühliktir, dilediği şeyi helak edendir. O Mukaddim’dir, dilediği herşeyi öne geçiren, şereflendirendir. O Muahhir’dir, dilediği herşeyi arkaya alan, vakti merhune bırakandır. O Afüvv’dir, çok affeden, pişmanları affetmeyi sevendir. O Ganî’dir, mutlak zenginlik sahibi, hiçbir kimseye muhtaç olmayan, herkes Kendisine muhtaç olandır. O Muğnî’dir, dilediği kimseyi maddî ve manevî zengin kılandır. O Müntakim’dir, zalimlerden, intikam alandır. O Semî’dir bütün ses ve sadaları en iyi işitendir. O Alîm’dir, herşeyi en iyi bilendir. O Basîr’dir, herşeyi en iyi görendir.
حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ ﴿﴾ نِعْمَ الْمَوْلىٰ وَنِعْمَ النَّصِيرُ ﴿﴾ غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ اْلمَصِيرُ
103. Hasbunallâhu ve ni’mel-vekîlu * ni'mel-Mevlâ ve ni’men-nasîr. * Ğufrâneke Rabbenâ ve ileyk-el masîr.
103. Allah bize kâfidir, O en güzel vekildir. O en iyi yardımcı ve dosttur. Rabb’imiz bizleri bağışla dönüş ancak sanadır.
يَا دَائِمَاً بِلاَ فَنَآءٍ ﴿﴾ وَيَا قَآئِماً بِلاَ زَوَالٍ ﴿﴾ وَيَا مُدَبِّرًا بِلاَ وَزِيرٍ ﴿﴾ سَهِّلْ عَلَيْنَا وَعَلىٰ اَبَوَيْناَ وَعَلىٰ جَمِيعِ طَلَبَةِ النُورِ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ كَآفَّةً كُلَّ عَسِيرٍ
104. Yâ dâ’imen bilâ fenâ’in * ve yâkâ’imen bilâ zevalin * ve yâ mudebbiran bilâ vezîrin * Sehhil aleynâ ve alâ ebeveynâ ve alâ cemîı talebetin-nûril mu'minîne vel mu'minâti kâffeten kulle asîr
104. Ey yok olmayan Daim, ey zeval bulmayan Kaim, ey vezirsiz, yardımcısız herşeyi idare eden Müdebbir, bize, anne-babalarımıza, cümle Nur Talebelerine, erkek ve kadın bütün mü’minlere her zoru kolaylaştır, âsân eyle.
اَللّٰهُمَّ لاَ مَانِعَ لِمَا اَعْطَيْتَ * وَلاَ مُعْطِىَ لِمَا مَنَعْتَ * وَلاَ رَآدَّ لِمَا قَضَيْتَ * وَلاَ مُبَدِّلَ لِمَا حَكَمْتَ * وَلاَ يَنْفَعُ ذَ الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ
105. Allâhumme lâ mâni’a limâ â’tayte * ve lâ mû’tıye limâ mena' te * ve lâ râdde limâ kadayte * ve lâ mubeddile limâ hakemte * ve lâ yenfa’u ‘ zel-ceddi mink-el-ceddu
105. Allah’ım! Senin verdiğini alıkoymaya, alıkoyduğunu vermeye kimsenin gücü yetmez. Kaza ve kaderini kimse red edemez, geri çeviremez. Verdiğin hükmü kimse değiştiremez. Senin merhamet ve lutfun olmadıkça, katında kimseye malı, mülkü, kuvveti fayda vermez.
سُبْحَانَ رَبِّىَ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ ﴿﴾ اَلْحَسِيبِ الْحَكَمِ الْعَدْلِ الرَّقِيبِ الْبَازِخِ الشَّامِخِ الْمُجِيبِ الْغَنِىِّ الرَّشِيدِ الصَّبُورِ الْجَلِيلِ الْبَدِيعِ النُّورِ الْمُقْسِطِ الْجَامِعِ الْمُعْطِى الْمَانِعِ
106. Subhâne Rabbiy-el aliyyil azîm * el hasîb-il hakem-il adl-ir rakîb-il bâzih-iş şâmih-il mucîb-il ğaniyyir raşîd-is sabûr-il celîl-il bedî-in nûr-il muksit-il câmi-ıl mû’t-ıl-mâni.
106. Herşeyden yüce ve üstün olan Alî, azamet sahibi olan Azîm, herkesin her ihtiyacını gideren, herşeyin hesabını iyi bilen Hasîb, mahlukat arasında en iyi ve en güzel şekilde hüküm veren, hal ve fasıl eden Hakem, adaletle hükmeden Âdil, hiçbir şey nazarından kaçmayan, herşeyi her an gözetleyen Rakib, son derece yüce olan Bazih, sonsuz derece azamet sahibi Şamih, dualara icabet eden Mucîb, hiçbir şeye muhtaç olmayan, sonsuz varlık sahibi olan Ganî, hak ve hayır yollarını gösteren Reşîd, sabır gösteren, kullarını hemen cezalandırmayan Sabûr, büyük ve yüce olan Celîl, misilsiz yoktan var eden, en güzel surette yaratan, dengi olmayan Bedi’, herşeyi nuruyla aydınlatan Nur adaletle iş gören Muksit, dilediği şeyi dilediği zaman ve yerde toplayan, insanları haşir meydanında bir araya getiren Cam’, sual edilen her haceti, lâzım olan her nimeti, arzu edilen her şeyi veren Mu’tî, istemediği şeye mani olan tecâvüzleri durduran, hudud koyan Mâni’ Rabb’im, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir.
لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْوَكِيلُ الشَّهِيدُ ﴿﴾ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْمَتِينُ الْمَجِيدُ ﴿﴾ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْوَاحِدُ الْوَالِى ﴿﴾ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ الْمَاجِدُ الْمُتَعَالِى
107. Lâ ilâhe illâllah-ul vekîl-uş-şehîd. * Lâ ilahe illâllâh-ul metîn-ul mecîdu. Lâ ilâhe illâllah-ul vâhidul vêlî * Lâ ilâhe illâllâh-ul mâcid-ul mute’âli.
107. Lâilahe illallah (Allah’tan başka ilâh yoktur), Allah bütün mahlûkatın herşeyini üstüne alan Vekil ve her yerde hazır ve nazır olan Şehit’tir. Lâilahe illallah, Allah güven ve karar sahibi, muhkem yapan, kudretine hiç birşey engel olamayan Metîn ve sonsuz şeref ve azamet ve nimet sahibi yüceler yücesi Mecîd’tir. Lâilahe illallah, Allah bir olan Vahid ve her şeye sahip ve bütün kâinatı tek başına idare ve tedbir eden Vâlî’dir. Lâilahe illallah, Allah kadr ve şânı büyük, kerem ve semâhati bol Mâcid ve her şeyden ve her hal ve tasavvurdan yüce olan Müteâlî’dir.
اَعْدَدْنَا لِكُلِّ هَوْلٍ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ ﴿﴾ وَلِكُلِّ رَغْسٍ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ رَخَآءٍ اَلشُّكْرُ لِلّٰهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ اُعْجُوبَةٍ سُبْحَانَ اللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ لَزَنٍ حَسْبِىَ اللهُ ﴿﴾ وَلِكُلِّ اِثْمٍ اَسْتَغْفِرُ اللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ شَجْوٍ مَاشَاءَ اللهُ﴿﴾ وَلِكُلِّ قَضَآءٍ وَقَدَرٍ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ مُصيِبَةٍ اِنَّا لِلّٰهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ طاَعَةٍ وَمَعْصِيَةٍ لاَحَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ ﴿﴾ وَلِكُلِّ شَجَبٍ اِسْتَعَنْتُ بِاللهِ
108. Â’dednâ likulli hevlin lâ ilâhe illallâhu * ve likulli rağsin elhamdu lillâhi * veli kulli rahâ’in eş-şukru lillâhi * ve likulli u’cûbetin subhânallâhi *ve likulli lezenin hasbiyallâhu * ve likulli ismin estağfirullâh * ve likulli şecvin mâşâ’allâhu * ve likulli kadâ’in ve kaderin tevekkeltu alâllâhi * ve likulli musiybetin innâlillâhi * ve likulli tâ’atin ve mâ’siyyetin lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi * ve likulli şecebin isteantu billâhi.
108. Her tehlikeye ve korkuya karşı hazırlığımız “Lâila he illallah”, her bol nimete ve berekete “Elhamdülillah”, her bolluğa ve rahata “Eşşükrü lillâh”, her ilginç ve hayret verici şeye “Sübhânallah” her sıkıntıya ve şiddete “Hasbiyallah” her günah ve suça “Estağfirullah” her üzüntü ve sevince “Mâşaallah” her kaza ve kadere “Tevekkeltü alellah” her musibet ve belaya “innâ lillah” her itaat ve isyana “lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” her ihtiyaç ve derde “isteantübillah”dır.
اَللّٰهُمَّ اِنَّا اَصْبَحْنَا نُشْهِدُكَ وَ نُشْهِدُ مَلَائِكَتَكَ وَحَمَلَتَ عَرْشِكَ وَاَنْبِيَآئَكَ وَجَمِيعَ خَلْقِكَ ﴿﴾ بِاَنَّكَ اَنْتَ اللهُ الَّذِى لَا اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ وَحْدَكَ لاَشَرِيكَ لَكَ ﴿﴾ وَاَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُكَ وَرَسُولُكَ ﴿﴾ وَلاَحَوْلَ وَلاَقُوَّةَ اِلاَّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ
109. Allâhumme innâ asbahnâ nuşhiduke ve nuşhidu melâ’iketeke ve hamelete arşike ve enbiyâ’eke ve cemi’a halkıke * bi-enneke entallâhullezî lâ ilâhe illâ ente vahdeke lâ şerîke leke *ve enne seyyidenâ Muhammeden abduke ve resûluke. * Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah-il aliyyil-aziym
109. Allah’ım! Seni, meleklerini, Arşının taşıyıcılarını, peygamberlerini, bütün mahlukatını şahid tutarak sabahladık ki, Sen Allah’sın, Senden başka ilâh yoktur, Teksin, şerikin yoktur, Muhammed (s.a.v) Senin hem abdin ve hem resulündür, yüce olan Alî ve büyük olan Azîm Allah’ın yardımı olmadan hiçbir iyilik yapmaya ve hiçbir kötülükten kurtulmaya gücümüz yetmez.
يَارَحْمٰنَ الدُّنْيَا وَيَارَحِيمَ اْلاٰخِرَةِ فَاعْفُ عَنّاَ وَاغْفِرْلَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْليٰنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ
110. Yâ Rahman-ed-dunyâ ve yâ Rahîm-el âhireti fâ’fu annâ vağfir lenâ verhamnâ ente Mevlâna ve ente hayrur-Râhimîn.
110. Ey dünyada fark gözetmeden herkese rahmet eden Rahman, ey âhirette mü’minleri rahmetiyle kuşatan Rahîm; bizi affet, günahlarımızı bağışla, bize rahmet et, Sensin bizim Mevlamız, Sensin en üstün rahmet sahibi.
بِسْمِ اللهِ الشَّافِى هُوَ اللهُ ﴿﴾ بِسْمِ اللهِ الْكَافِى هُوَ اللهُ ﴿﴾ بِسْمِ اللهِ الْمُعَافِى هُوَ اللهُ ﴿﴾ بِسْمِ اللهِ الَّذِى لاَ يَضُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ فِى اْلاَرْضِ وَ لاَ فِى السَّمَآءِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
111. Bismillâh-iş şâfi huvallâhu.. * Bismillâh-il-kâfi huvallâhu. * Bismillâh-il-mu’âfî huvallâhu. * Bismillâhillezî lâ yedurru me’asmihî şey’un fil-ardi ve lâ fis-semâ’i ve huves-semî-ul-aliym.
111. Şafî Allah’tır, Şifa veren Allah’ın adıyla, Kafî Allah’tır, herşeye yeten Allah’ın adıyla, Muafî Allah’tır, afiyet veren, günahları imha eden Allah’ın adıyla. Allah’ın adıyla ki, Onun adı beraber olduktan sonra yerde, gökte, hiçbir şey zarar veremez, O herşeyi işiten Semi’, Herşeyi bilen Alîm’dir.
اَللّٰهُمَّ يَا مُحْيِى اَحْيِنَا حَيَاةً طَيِّبَةً بِالصِّحَّةِ وَالْعَافِيَةِ فِى دَارِ الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ اِنَّكَ عَلٰ كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ
112. Allâhumme yâ muhyî ehyinâ hayêten tayyibeten bis-sıhhati vel âfiyeti fî dârid-dunyâ vel-âhireti inneke alâ kulli şey'in kadîr.
112. Allah’ım! Sen Muhyi’sin, hayat verensin, bize dünya ve âhirette sıhhatli ve afiyetli iyi ve güzel hayat nasib eyle. Şüphesiz, Sen herşeye gücü yeten Kadîr’sin.
فَاللهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
113. Fallahu hayrun hafızan ve huve erham-ur-Rahimiyn.
113. Allah en iyi hıfz ve himaye edendir. O en üstün rahmet sahibi olan Erhamürrahimin’dir.
وَاللهُ مِنْ وَرَائِهِمْ مُحِيطٌ ﴿﴾ بَلْ هُوَ قُرْا ٰنٌ مَجِيدٌ ﴿﴾ فِى لَوْحٍ مَحْفُوظٍ
114. Vallâhu min verâ’ihim muhîtun * bel huve Kur’ânun mecidun * fî levhımmahfûz.
114. Allah onları arkalarından kuşatır, Kur’an onların iddia ettikleri gibi değil, O Levh-i Mahfuzda korunan, şerefli, yüce bir kitaptır.
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطىٰ وَقُومُوا ِلِلّٰهِ قَانِتِينَ
115. Hâfizû ales-salâvâti ves-salât-il vustâ ve kûmû lillâhi kânitîne
115. Namazlara ve bilhassa orta namaza devam ve dikkat edin ve Allah için namaza itaatle durup kıyamda bulunun.
اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌ ﴿﴾ نِعْمَ الْحَافِظُ اَللهُ يَا حَافِظُ اِحْفَظْنَا مِنْ كُلِّ شَرٍّ وَضَرٍّ
116. in kullu nefsin lemmâ aleyhâ hâfizun * Ni’mel hâfizu Allâh * yâ hâfizu * ıhfeznâ min kulli şerrin ve darrin
116. Hiçbir kimse yoktur ki yanında onu muhafaza eden (bir melek) bulunmasın. Allah en iyi koruyan ve muhafaza eden Hafiz’dir. Ey Hafiz bizleri her şer ve zarardan muhafaza eyle.
ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَائِفَةً مِنْكُمْ وَطَائِفَةٌ قَدْ اَهَمَّتْهُمْ اَنْفُسُهُمْ يَظُنُّونَ بِاللهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ يَقُولُونَ هَلْ لَنَا مِنَ اْلاَمْرِ مِنْ شَىْءٍ * قُلْ اِنَّ اْلاَمْرَ كُلَّهُ لِلّٰهِ * يُخْفُونَ فِى اَنْفُسِهِمْ مَالاَيُبْدُونَ لَكَ * يَقُولُونَ لَوْ كَانَ لَنَا مِنَ اْلاَمْرِ شَىْءٌ مَا قُتِلْنَا هٰهُنَا * قُلْ لَوْ كُنْتُمْ فِى بُيُوتِكُمْ لَبَرَزَ الَّذِينَ كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقَتْلُ اِلىٰ مَضَاجِعِهِمْ وَلِيَبْتَلِىَ اللهُ مَا فِى صُدُورِكُمْ وَلِيُمَحِّصَ مَا فِى قُلُوبِكُمْ وَاللهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
117. Summe enzele aleykum min bâ’dil ğammi emeneten nu’âsen yağşâ tâ’ifeten minkum
ve tâ’ifetun kad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi ğayral-hakkı zannel-câhiliyyeti yekûlûne hel lenâ min-el-emri min şey’in * kul innel-emre kullehû lillâhi * yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne leke * yekûlûne lev kâne lenâ min-el-emri şey’un mâ kutilnâ hâhunâ * kul lev kuntum fi buyûtikum leberazellezîne kutibe aleyhim-ul katlu ilâ medacı’ıhim ve liyebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li-yumahhısa mâ fî kulûbikum vallâhu alîmun bi-zât-is-sudûr.
117. Sonra o üzüntünün ardından (Allah) üzerinize bir emniyet indirdi. Sizden bir kısmını bürüyen tatlı bir uyku hali verdi. Bir kısmınız (münafıklar) ise can derdine düşmüş, Allah hakkında Cahiliye devrindekine benzer hak dışı şeyler düşünüyorlar: Bu işin kararlaştırılmasında bizim yetkimiz mi var? Ne gezer! diye söyleniyorlardı. De ki: Bütün yetki ve karar Allah’ındır “Onlar aslında içlerinde, sana karşı açığa vuramadıkları birşeyler saklıyor ve kendi aralarında: “Bu emir ve komuta içinde bir payımız olsaydı, şimdi burada olmaz, öldürülmezdik.” Allah, sizin içinizde olanı imtihan etmek ve kalplerinizi her türlü vesveseden ve kirden arındırıp pırıl pırıl yapmak için bunu başınıza getirdi. Allah gönüllerde saklı olanı hakkıyla bilir.
اَلَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اِنَّنَا اٰمَنَّا فَغْفِرْلَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
118. Ellezîne yekûlûne Rabbenâ innenâ âmennâ fağfir lenâ zunûbenâ ve kınâ azâb-en-nâr.
118. Takva sahipleri; Rabb’imiz! Biz îman ettik, günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem ateşinden muhafaza eyle, diye duâ ederler.
اَلصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنْفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِاْلاَسْحَارِ ﴿﴾ شَهِدَ اللهُ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَاُولُوا الْعِلْمِ قَآئِمًا بِالْقِسْطِ لَا اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
119. Es-sâbirîne ves-sâ-dıkıyne vel-kânitıyne vel-munfikîne vel-mustağfirîne bil-eshâr. * Şehidallâhu ennehû lâ ilâhe illâ huve vel-melâ-iketu ve ulûl-ilmi kâ-imen bil-kıstı lâ ilâhe illâ huvel-azîz-ul hakîm.
119. Onlar sabırlı, imanlarında sadık ve samimi, Allah’ın huzurunda itaatla divan duran, mallarını hayırda harcayan, seher vakitlerinde istiğfar edenlerdir. Allah, kendisinden başka ilâh olmadığına şahitlik etti. Buna melekler ve adaletten ayrılmayan ilim sahipleri de şahitlik ettiler ki, Ondan başka ilâh yoktur; O herşeye galip Azîz, herşeyi hikmetle donatan Hakîm’dir.
اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللهِ اْلاِسْلاَمُ
120. înned-dî ne indallâh-il-islâm.
120. Allah katında makbul olan din ancak İslâm dinidir.
فَسُبْحَانَ اللهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ ﴿﴾ وَلَهُ الْحَمْدُ فِى السَّمٰوَاتِ وَ اْلاَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ
121. Fesubhânallâhi hıyne tumsûne ve hıyne tusbihûn. * Ve lehul-hamdu fis-semâvati vel-ardi ve aşıyyen ve hıyne tuzhirûn.
121. Haydi siz akşama girdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih ve tenzih edin, namaz kılın. Göklerde ve yerde hamd ve sena O’na mahsustur. Gündüzün sonuna doğru ikindi vaktinde de öğleye girerken de O’nu takdis ve tenzih edin, namaz kılın.
يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّةِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّةَ مِنَ الْحَىِّ وَ يُحْيِي اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ
122. Yuhric-ul hayye min-el-meyyiti ve yuhric-ul meyyite min-el-hayyi ve yuhyil-erda bâ’de mevtihâ ve kezâlike tuhracûn.
122. O, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır. Öldükten sonra yeryüzünü O diriltir. İşte siz de öldükten sonra böylece dirilip kabirlerinizden çıkarılacaksınız.
اِنِّى تَوَكَّلْتُ عَلَى اللهِ رَبِّى وَرَبِّكُمْ مَا مِنْ دَآبَّةٍ اِلاَّ هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا اِنَّ رَبِّي عَلىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ
123. İnnî tevekkeltu alellâhi Rabbî ve Rabbukum mâ min dâbbetin illâ huve êhızun bi-nâsiyetihâ inne Rabbî alâ sırâtin mustakîm.
123. Ben benim de, sizin de Rabb’iniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hiç bir canlı yoktur ki, Allah onun perçeminden tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. Şüphesiz ki Rabbim’in yolu doğru bir yoldur.
وَمَا لَنَآ اَلاَّ نَتَوَكَّلَ عَلَى اللهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَا وَلَنَصْبِرَنَّ عَلىٰ مَا اٰذَيْتُمُونَا وَعَلىٰ اللهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ
124. Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alellâhi ve kad hedâna subulenâ ve lenasbiranne alâ mâ êzeytumûnâ ve alellâhi fel-yetevekkelil mutevekkilun.
124. Biz neden Allah’a tevekkül etmeyelim ki, bize yollarımızı dosdoğru gösterdi. Bize verdiğiniz her türlü eza ve sıkıntıya sabredeceğiz. Güven isteyenler ancak Allah’a tevekkül etsinler.
قُلْ لَنْ يُصِيبَنَا اِلاَّ مَا كَتَبَ اللهُ لَنَا هُوَ مَوْليٰنَا وَعَلَى اللهِ فَالْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
125. Kul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ huve Mevlânâ ve alellâhi fel-yetevekkel-il mu’minûn.
125. De ki: Allah bizim hakkımızda ne takdir etmiş ne yazmışsa başımıza ancak o gelir. O bizim Mevlamız ve Sahibimizdir. Öyleyse mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ اِلاَّ هُوَ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَآءُ مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
126. ve in yemseskallâhu bi durrin felâ kâşife lehû illâ huve ve in yuridke bi hayrin felâ râdde li fadlihi yusıybu bihî men yeşâu min ıbâdihî ve huvel ğafûrur-Rahîm.
126. Allah sana bir sıkıntı, bir zarar dokundurursa, onu yine Ondan başka kaldırabilecek kimse yoktur. Şayet sana bir hayır murad ederse, o durumda Onun bu lütfunu engelleyebilecek de kimse yoktur. O lütfunu ihsanını kullarından dilediğine nasib eder. O, günahları bağışlayan Gafur, bol rahmet sahibi Rahîm’dir.
وَمَا مِنْ دَآبَّةٍ فِى اْلاَرْضِ اِلاَّ عَلىٰ اللهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهاَ وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌ فِى كِتَابٍ مُبِينَ
127. Ve mâ min dâbbetin fil-ardi illâ alellâhi rızkuhâ ve yâ’lemu mustekarrehâ ve mustevde’ahâ kullun fi kitabin mubiyn.
127. Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah’a âit olmasın. Allah onların rahimlerdeki yerini de bilir, yaşayıp öleceği yeri de. Bunların hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır.
وَ كَاَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اَللهُ يَرْزُقُهَا وَ اِيَّاكُمْ وَ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
128. Ve ke-eyyin min dâbbetin lâ tahmilu rızkahâ Allâhu yerzukuhê ve iyyâkum ve huves-semî-ul-alîm.
128. Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenmeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir. O herşeyi hakkıyla işiten Sem’i ve bilen Alîm’dir
مَايَفْتَحِ اللهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلاَ مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلاَ مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
129. Mâ yeftahıllâhu linnâsi min rahmetin felâ mumsike lehâ ve mâ yumsik felâ mursile lehû min bâ’dihi ve huvel azîz-ulhakîm.
129. Allah, insanlara bir rahmet açarsa, Ona mâni olabilecek hiçbir kuvvet yoktur. Onun vermediğini ise gönderecek güç yoktur. O, mutlak galip Azîz ve hüküm ve hikmet sahibi Hakîm’dir.
وَلَئِنْ سَئَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللهُ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَاتَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ اَوْ اَرَادَنِى بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ قُلْ حَسْبِىَ اللهُ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
130. Ve lein se’eltehum men halâk-as-semâvati vel-arda le-yekulunnallâhu kul efera-eytum mâ Ted’une min dûnillâhi in erâdeniyallâhu bi-durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev erâdenî bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetihi kul hasbiyallâhu aleyhi yetevekkel-ul-mutevekkilûn.
130. Onlara “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, muhakkak “Allah” derler. De ki; Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, O’nun verdiği zararı giderebilir mi? yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar onun bu rahmetine mâni’ olabilir mi? De ki: Bana Allah kâfidir. Güvenilir birisini arayanlar da, yalnız O’na dayanıp tevekkül etsinler.
وَمَاجَعَلَهُ اللهُ اِلاَّ بُشْرٰى لَكُمْ وَلِتَطْمَئِنَّ قُلُوبُكُمْ بِهِ وَمَا النَّصْرُ اِلاَّ مِنْ عِنْدِ اللهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ
131. Ve mâ ce’alehullâhu illâ buşrâ lekum ve li-tatma’inne kulûbukum bihi ve men-nasru illâ min indillah-il azîz-il-hakîm.
131. Allah bu yardımı, ancak size bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz tatmin olup güven duysun diye yaptı. Zafer ancak Azîz ve Hakîm olan Allah’tandır, başkasından değildir!
كهٰيٰعۤصۤ ﴿﴾ حٰمۤ عۤسۤقۤ ﴿﴾ اِكْفِنَا وَارْحَمْنَا هُوَ اللهُ الْقادِرُ الْقَاهِرُ الظَّاهِرُ الْبَاطِنُ الْفَاطِرُ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ * قَوْلُهُ الْحَقُّ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِى الصُّورِ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
132. Kêf-Hê-yê-ayn-sâd * Hâ-mîm - Ayn-sîn-kâf * İkfinâ verhamnâ huvallâh-ul-kâdir-ul kâhir-uz zâhir-ul bâtın-ul fâtir-ul lâtîf-ul habîr. * Kavluhul-hakku ve lehulmulku yevme yunfehu fis-sûri âlim-ul gaybi veş-şehêdeti ve huvel-hakîm-ul-habîr.
132. Kaf hâ yâ ayn sâd. Hâ mîm ayn sîn kaf. Bizim sahibimiz sen ol, Sen herşeye kâfisin, bize merhamet et. O herşeye kudreti yeten Kadir, her kuvvete galip gelen, cabbarları hunharları dize getiren, tedbir ve takdirini hiç kimsenin geri çeviremediği, dilediğini yapan Kahir, varlığı, sıfatı, isimleri her şeyde aşikâr ve apaçık olan Zahir, isim ve sıfat, ef’al ve eserleriyle herşeyin içyüzünü kaplayan, hiçbir şey onların ötesine geçemeyen, nazarlardan gizli kalan Batın, herşeyi yoktan örneksiz var eden Fâtır, en ince şeyleri yapan, her şeye nüfuz eden, lütuf sahibi Lâtîf, herşeyden en iyi haberdar olan Habîr olan Allah’tır. Sözü haktır. Mülk Onundur. Sur’a üfürüldüğü gün hiçbir şey Ondan gizlenemez, O görüneni ve görünmeyeni en iyi bilen Âlim’dir. O herşeyi hikmetle yapan Hakîm, herşeyden haberdar olan Habîr’dir.
يَاحَنَّانُ يَامَنَّانُ يَابَدِيعَ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ يَا حَيُّ يَاقَيُّومُ يَاذَا الْجَلاَلِ وَالْاِكْرَامِ ﴿﴾ نَسْئَلُكَ بِعِظَمِ اللاَّهُوتِيَّةِ اَنْ تَنْقُلَ طِبَاعَنَا مِنْ طِبَاعِ الْبَشَرِيَّةِ وَاَنْ تَرْفَعَ مُهَجَنَا مَعَ مَلآئِكَتِكَ الْعُلْوِيَّةِ
133. Yâ hannânu Yâ mennânu Yâ bedî’as-semâvâti vel-ardi * Yâ hayyu yâ kayyûmu Yâ zel-celâli vel-ikrâm. * Nes’eluke bi-ızam-il-lâhutiyyeti en tenkule tıbê’anê min tıbêıl-beşeriyyeti ve en terfe’a muhecenâ me’a melâ’iketik-el ulviyyeti.
133. Ey sonsuz şefkatli olan Hannân, ey bol iyilik ve ihsan eden Mennân, Ey gökleri ve yeri örneksiz ve taklitsiz yapan Bedi’, ey mutlak, zatî, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan Hayy, ey her şey kendisine istinat ederek kaim olan, vücudu hiçbir kimseye dayanmayan Kayyûm, ey celâl ve ikram sahibi! Senden ulûhiyyetînin şan ve azameti hürmetine tabiatımızı beşerîlikten çıkarıp, bir daha sana isyan etmemek üzere, ruhumuzu itaatkâr meleklerinle beraber yükseltmeni niyaz ediyoruz.
يَامُحَوِّلَ الْحَوْلِ واْلاَحْوَالِ حَوِّلْ حَالَنَا اِلىٰ اَحْسَنِ الْحَالِ
134. Yâ muhavvil-el havli vel-ahvâli havvil hâlenâ ilâ ahsen-il hâl.
134. Ey kuvvet ve halleri değiştiren, hâlimizi en iyi ve en güzel bir hale çevir.
سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلاَّ اَنْتَ اَسْتَغفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ
135. Subhânekâllâhumme ve bi-hamdike eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyke.
135. Allah’ım! Sen her türlü ayıp ve kusurdan münezzehsin, Ancak Sana hamdedilir, Senden başka ilâh olmadığına şehâdet getirir, ancak Senden af diler ve Sana tevbe ederim.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍنِ السَّابِقِ اِلىَ اْلاَنَامِ نُورُهُ وَرَحْمَةٌ لِلْعَالَمِينَ ظُهُورُهُ عَدَدَ مَنْ مَضٰى مِنَ الْبَرِيَّةِ وَمَنْ بَقِىَ وَمَنْ سَعِدَ مِنْهُمْ وَمَنْ شَقِيَ صَلاَةً تَسْتَغْرِقُ الْعَدَّ وَتُحِيطُ بِالْحَدِّ صَلٰوةً لاَغَايَةَ لَهَا وَلاَ انْتِهَآءَ وَلاَ اَمَدَ لَهَا وَلاَانْقِضَآءَ صَلوٰتَكَ الَّتِى صَلَّيْتَ بِهَا عَلَيْهِ وَعَلىٰ اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَعِتْرَتِهِ مِثْلَ ذٰلِكَ ﴿﴾ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ
136. Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin-is-sâbikı ilel-enâmi nûruhû rahmetun lil-âlemîne zuhûruhû adede men medâ min-el-beriyyeti ve men bekıye ve men saide minhum ve men şakıye salâten testağrik-ul adde ve tuhıytu bil-haddi salâten lâ ğâyete lehê ve len tihê-e ve lâ emede lehê ve len kıdâ’e salâtek-el-letî salleyte bihâ aleyhi ve alâ âlihî ve sahbihî ve itratihî misle zâlike. * Bi rahmetike yâ Erhamer-Râhimîn.
136. Allah’ım! Hiçbir şeyi yaratmadan nurunu yarattığın, her şeyi nuruyla aydınlattırdığın, âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Efendimiz Muhammed’e (s.a.v) geçmiş ve gelecek, gerek mesut ve bahtiyar gerek şaki ve isyankâr olsun bütün mahlûkat adedince rahmet manasındaki salât eyle! Öyle bir rahmet ki bütün sayıları aşacak, her sınırı ihata edecek, sonsuz ve nihayetsiz, kesintisiz bitmez tükenmez olsun. Bunun bir mislini de Ona indirdiğin gibi Onun Âl ve Ashabına ve aile efradına indir. Bu Senin rahmetine yakışır, çünkü Sen en üstün merhamet sahibi olan Erhamürrahiminsin
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿﴾ وَسَلاَمٌ عَليَ الْمُرْسَلِينَ ﴿﴾ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
137. Subhâne rabbike rabbil ızzeti ammâ yesıfûn * Ve selâmun alel murselîn * Vel hamdulillâhi rabbil âlemîn.
137. İzzet sahibi Rabb’in onların yakıştırdıklarından mukaddes ve münezzehtir. Peygamberlere selâm olsun! Hamd ve sena ancak âlemlerin Rabb’i olan Allah’a mahsustur.
اَللّٰهُمَّ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا اِنَّكَ اَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿﴾ اَللّٰهُمَّ اَعْطِنَا كُلَّ خَيْرٍ وَاَعِذْنَا مِنْ كُلِّ شَرٍّ
138. Allâhumme rabbenâ tekabbel minnâ inneke entes-semî’ul alîmu.* Allâhumme e’tınâ kulle hayrin ve eıznâ min kulli şerr
138. Allah’ım! Rabb’imiz, bu duayı bizden kabul buyur, çünkü sen herşeyi en iyi duyan Semi’ ve en iyi bilen Alîm’sin. Allah’ım! Bize her hayrı nasib eyle ve her türlü serden bizleri mahfuz ve masun kıl.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ طِبِّ الْقُلُوبِ وَدَوَائِهَا وَعَافِيَةِ اْلاَبْدَانِ وَشِفَائِهَا وَنُورِ اْلاَبْصَارِ وَضِيَائِهَا وَعَلٰى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ ﴿﴾ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿﴾ وَالصَّلاٰةُ وَالسَلاٰمُ عَلىٰ رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
139. Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin tıbbil kulûbi ve devâihê ve âfiyetil ebdêni ve şifâihê ve nûr-il ebsâri ve dıyâihâ ve alâ êlihî ve sahbihî ve sellim * Elhamdulillâhi rabbil âlemîn * Ves-salâtu ves-selâmu alâ rasûlinâ Muhammedin Ve êlihî ve sahbihî ecmeîn.
139. Allah’ım! kalblerin tabibi ve devası, bedenlerin afiyet ve şifâsı, gözlerin nur ve ziyası Efendimiz Muhammed’e, Âl ve Ashabına, rahmet manasındaki salât ve selâm eyle! Âlemlerin Rabb’i olan Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm olsun resulümüz Muhammed’e, bütün Âl ve Ashabına.
اَللّٰهُمَّ بِحَقِّ كَلاٰمِكَ الْقَدِيمِ وَرَسُولِكَ الْكَرِيمِ ﴿﴾ وَبِحَقِّ جَمِيعِ اْلاَنْبِيَآءِ وَالْمُرْسَلِينَ ﴿﴾ وَبِحُرْمَةِ اْلاَوْرَادِ الْقُدْسِـيَّةِ وَمَا فِيـهَا مِنَ الْحَقـَآئِقِ ﴿﴾ يَاقَاضِىَ الْحَاجَاتِ وَيَادَافِعَ الْبَلِيَّاتِ اِدْفَعْ عَنَّا الْبَلَايَا ﴿﴾ وَارْزُقْنَا وَاُسْتَاذَنَا وَمَشَايِخَنَا﴿رَضِىَ اللهُ عَنْهُمْ﴾ وَوَالِدَيْنَا وَطُلاَّبَ النُّورِ بِحُسْنِ الْخَاتِمَةِ اٰمِينَ اٰمِينَ اٰمِينَ ﴿﴾ وَ صَلَّى اللهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ تَسْلِيمًا كَثِيرًا
140. Allâhumme bi hakkı kelâmikel kadîmi ve Rasûlikel kerîm.* Ve bi hakkı cemîıl enbiyâi vel murselîn. * Ve bi hurmetil evrâd-ı kudsiyyeti ve mâ fîhê min hakâik. * Yâ kâdıyel hâcât. * Ve yâ dêfial beliyyât. * İdfe’ annâ belâyâ. * Verzuknâ ve ustâzenâ ve vâlideynâ ve tullebeten-nûri bi husnil hâtimeti Âmîn… Âmîn… Âmîn… * Ve sallalâhu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve sellim teslîmen kesîrâ.
140. Allah’ım! Kelâm-ı Kadîm olan Kur’an ve Resul-ü Ekremin hakkı için ve bütün Enbiya ve resullerin hakkı için ve Evrâd-ı Kudsiye ve içindeki hakikatlar hürmetine, ey ihtiyaçları yerine getiren ve belâları def eden, üzerimizden belaları kaldır, bize ve Üstadımıza anne ve babamıza ve Nur talebelerine hüsnü hatime ihsan eyle, dünyadan ayrılmamızı güzel sonuçlandır… Âmin, âmin, âmin…