Thread Rating:
  • 0 Vote(s) - 0 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Aşere-i Mübeşşere nin Menkıbeleri
#1
Aşere-i Mübeşşere nin Menkıbeleri

Cennetle müjdelenen on büyük sahâbî: Ebû Bekr-i Sıddîk,
Ömer-ül Fârûk, Osmân-ı Zinnûreyn, Aliyyül Mürtedâ, Ebû
Ubeyde bin Cerrâh, Talha, Zübeyr, Sa’îd bin Zeyd, Sa’d bin
Ebî Vakkâs, Abdürrahmân bin Avf “radıyallahü teâlâ anhüm
ecma’în”.
1– (Mesâbîh) kitâbının sâhibi [Muhyissünne imâm-ı Begavî
“rahimehullah”], bu bâbın hasen hadîsler bâbında, Abdürrahmân
bin Avfdan “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet eder. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri bir hadîs-i serîfde
buyurdular ki: (Muhakkak, Ebû Bekr Cennetdedir. Ömer
Cennetdedir. Osmân Cennetdedir. Alî Cennetdedir. Sa’d bin
Ebî Vakkâs Cennetdedir. Sa’îd bin Zeyd Cennetdedir. Ebû
Ubeyde bin Cerrâh Cennetdedir.)
(Mesâbîh) sâhibi bu bâbın sahîh hadîsler kısmının evvelinde,
Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden nakl etmisdir.
Ömer “radıyallahü anh” buyurdular ki: (Bu ise onlardan dahâ
lâyık kimse yokdur. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”
vefâtı zemânında onlardan râzı idi. Onlar: Osmân, Alî,
Zübeyr, Talha, Sa’d bin Ebî Vakkâs ve Abdürrahmân bin Avfdır.)
Bu emrden ve lâyık olmakdan murâd hilâfet emridir. Tayyibî
“rahimehullahü teâlâ” buyurmuslar ki, bu halîfelik isine en
çok liyâkatli olanı bildirdiler. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi
ve sellem” bunlardan râzı oldukları hâlde vefât etmislerdir.
Hâlbuki, bütün Eshâb-ı kirâmdan “rıdvânullahi teâlâ aleyhim
ecma’în” râzı idiler. Bunlardan [altı sahâbîden] râzı olmalarının
bildirilmesi, bunlardan çok râzı oldukları, âsere-i mübessereden
oldukları için ve hepsi Kureysden oldukları içindir. (Imâmlar
[halîfeler] Kureysden olur) buyurulmusdur.
2– Câbir “radıyallahü anh” rivâyet eder. Resûlullah “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri (Ahzâb) harbinde, o gün
– 533 –
buyurdular ki, (Kim bana bu kavmden haber getirebilir.) Zübeyr
“radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, ben getiririm. Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki,
(Her Peygamberin havârîsi vardır. Benim havârim Zübeyrdir.)
[Her nebî için nusret vericiler vardır. Benim nâsırım Zübeyrdir.]
Îsâ aleyhissalâtü vesselâm hazretlerine eshâbından nusret
edenler Havârîyyûn idiler. Kelime ma’nâsı elbise [esvâb] agartıcı
[beyâzlatıcı] demekdir. (Mesâbîh)de nakl edilmisdir.
3– Zübeyr “radıyallahü teâlâ anh” der ki, Resûlullah “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki, (Benî Kureyzâ
kabîlesine gidip, onlardan bana kim haber getirir.) Ben
gitdim. Geri döndügümde hazret-i Resûl-i ekrem bana ebeveynini
cem’ etdi. Ya’nî (Babam anam sana fedâ olsun) buyurdular.
(Mesâbîh)den nakl edilmisdir.
4– (Mesâbîh) kitâbında bildiriliyor. Alî “radıyallahü teâlâ
anh” hazretleri bildirmisdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi
ve sellem” hazretlerinin, ebeveynini cem’ etdigi bir kisiden baskasını
görmedim. O da Sa’d bin Ebî Vakkâsdır. Ben isitdim
Uhud günü; buyurdular ki, (Yâ Sa’d! Anam, babam sana fedâ
olsun!)
5– Sa’d “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki: (Ehl-i islâmın fîsebîlillah
evvel ok atanı benim.) Müslim sârihi “rahimehullah” beyân
buyurmuslardır. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”
hazretleri, Ebû Ubeyde bin Hâris bin Abdülmuttalib “radıyallahü
teâlâ anh” hazretlerini muhâcirînden altmıs atlı bölük
ile Ebû Süfyânın üzerine gönderdi. Sa’d da onlar ile berâber idi.
Ebû Süfyân o vakt müsriklerin serdârı idi. Islâmda ilk harb bu
idi. Önce müsriklere ok atan Sa’d hazretleri oldu. (Mesâbîh)
den nakl olunmusdur.
6– Âise-i Sıddîka “radıyallahü teâlâ anhâ” hazretlerinden
nakl edilmisdir. Buyurdular ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem” hazretleri bir gazâdan Medîne-i münevvereye
geri döndüklerinde, bir gece uykuları gelmedi. Buyurdular ki:
(Ne olaydı, sâlih bir zât bizi beklese idi.) O sırada bir silâh sesi
isitdik. Hazret-i Habîb-i Ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”
(Kimdir o) buyurdu. Dısarıdaki kisi, (Sa’ddır) dedi. Resû-
– 534 –
lullah, (Ne sebebden buraya geldin!) buyurdu. O Sa’d dedi ki,
(Kalbime bir korku geldi. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem” hazretlerinin yanına geldim ki, koruyayım.) Resûlullah
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Sa’da düâ etdi, sonra uyudu.
(Mesâbîh)den alınmısdır.
7– Enes “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden nakl edilmisdir.
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular
ki: (Her ümmetin bir emîni vardır. Bu ümmetin emîni
Ebû Ubeyde bin Cerrâhdır.) (Mesâbîh)de yazılıdır. (Müslim)
kitâbını serh eden buyurmusdur ki, (Emîn, güvenilen ve kendisinden
râzı olunan kimse demekdir.) Âlimler buyurmuslardır
ki, emânet, Ebû Ubeyde ile bütün Eshâb-ı güzînde “rıdvânullahi
teâlâ aleyhim ecma’în” müsterekdir. Lâkin, hazret-i Resûlullah,
Eshâbdan ba’zısını ba’zı sıfatla üstün kıldı.
8– Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden nakl
edilmisdir. Buyurdu ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem” hazretleri Sebir dagına vardılar. Ebû Bekr, Ömer, Osmân,
Alî, Talha ve Zübeyr “radıyallahü anhüm” hazretleri de
berâber idiler. Sebir dagı hareket etdi. Resûlullah “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu: (Sâkin ol! Senin üzerinde, Peygamber,
Sıddîk ve sehîdler var!) (Mesâbîh)de yazılıdır. Tayyibî
“rahimehulah” buyurmuslar ki, burada sehîd buyurulmasından
maksad, ismi cins kasd edilmisdir ki, sehîdler demekdir. Zîrâ
adı geçen hadîs-i serîfde hazret-i Sıddîk da sühedâdandır [sehîdlerdendir].
Önce nakl olan hadîs-i serîfden baska, buraya
kadar nakl olan hadîslerin hepsi Eshâbdan nakl olunmusdur.
Bundan böyle hasen hadîsdirler.
9– Enes “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri rivâyet etmisdir.
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular
ki: (Ümmetimin ümmetime en merhametlisi Ebû Bekrdir.
Allahü teâlânın emrlerinde ümmetimin en siddetlisi Ömerdir.
Hayâ yönünden en sâdıkı Osmândır. En güzel mîzaclısı,
Zeyd bin Sâbitdir. En iyi okuyan Ebû Zerdir. Halâli harâmı en
iyi bilen Mu’âz bin Cebeldir. Her ümmet içinde bir emîn vardır.
Bu ümmetin emîni Ebû Ubeyde bin Cerrâhdır.) (Mesâbîh) kitâbında
hasen hadîs olarak bildirilmisdir. Lâkin (Tirmizî) rivâyeti
ile bu hadîs-i serîf hasendir, sahîhdir. Ba’zıları Katâdeden
– 535 –
“radıyallahü anh” mürsel olarak rivâyet etmisler. O rivâyetde
ziyâde [ilâve] etmislerdir ki, bu ümmetde dînî hükmlere en çok
vâkıf olan Alî bin Ebî Tâlibdir.
10– Zübeyr “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet
olunmusdur. Uhud günü, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve
sellem” hazretlerinin üzerinde iki zırh var idi. Kaya üzerine çıkmak
istedi, çıkamadı. Talha “radıyallahü anh” sırtına alıp, kayaya
çıkardı. Râvî [nakl eden] der ki, ben isitdim, Resûlullah “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Talha
vâcib kıldı). Kâdî der ki: Bu hadîs-i serîfin ma’nâsı, (Talha yapdıgı
is sebebi ile Cenneti kendine vâcib kıldı) demekdir. Veyâ
(Nefsini tehlükeye atdı. Kendini Resûlullah “sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem” hazretlerini korumak ugruna fedâ etdi) demekdir.
Tayyibî “rahimehullahü teâlâ” rivâyet etmisdir.
11– Câbir “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, Resûlullah “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, Talha bin Ubeydullah
“radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine nazar etdi ve buyurdular
ki: (Yeryüzünde yürüyenlerden nezrini yerine getiren bir kimseye
bakmagı seven, buna baksın!) Baska bir rivâyetde buyurdular
ki: (Yeryüzünde yürüyen bir sehîde bakmakla mesrûr olmak
istiyen, Talha bin Ubeydullaha baksın!) Türpüstî “rahimehullah”
beyân etmislerdir ki, hadîs-i serîfdeki Nahb kelimesi,
nezr ve mevt demekdir. Bundan dolayı arablar arasında, falan
kimse nezrini yerine getirmisdir, denir. Bu kelime iki ma’nâ
üzerinde de kullanılır. Allahü teâlâ hazretlerinin, meâl-i serîfi
(... Mü’minlerden nezrini yerine getirenler...) olan Ahzâb sûresi
23.cü âyetinde buyurdugu da nezr ma’nâsınadır. Ya’nî o sehîdler
ki, savas meydânlarında sadâkat ile savasmaga ve Muhammed
Mustafâya “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” yardım
etmek üzere Allahü teâlâya söz verdiler. Mevt ma’nâsı da, Allahü
teâlâ yolunda cânını fedâ etmekdir.
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” haber verdi ki,
muhakkak hazret-i Talha o kimselerdendir. Ya’nî nezrine vefâ
gösterdi. Ve o kimselerdendir ki, Allahü teâlâ yolunda ölümü
zevk yapdı. Hazret-i Talha “radıyallahü teâlâ anh” Uhud günü
nefsini Resûlullah hazretlerine siper etdi. Anlatıldı ki, hazret-i
Talha Uhud gününde ok, mızrak ve kılınç ile seksen yerinden
– 536 –
yaralandı. Her kim ki, Uhud muhârebesini anlatsalar, derler ki,
o gün Talha için idi. (Türpüstî)nin kelâmı böyledir.
12– Aliyyül Mürtedâ “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden
rivâyet olunmusdur. Benim kulagım, Resûlullah “sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin mubârek agzından isitdi,
buyurdular ki: (Talha ve Zübeyr Cennetde dolasırlar!)
13– Sa’d bin Ebî Vakkâs “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden
rivâyet olunmusdur. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi
ve sellem” hazretleri Uhud günü buyurdular ki: (Yâ Rabbî! Atdıgını
isâbet etdir, düâsını kabûl et!) Yine Sa’d hazretlerinden
rivâyet olunmusdur. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”
buyurdular ki: (Yâ Rabbî! Sa’d sana düâ etdigi zemân kabûl
et!) Câbir “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyetdir
ki, Sa’d “radıyallahü teâlâ anh” Resûlullah “sallallahü teâlâ
aleyhi ve sellem” ile karsılasdı. Buyurdu ki, (Bu benim dayımdır!)
Sa’d, benî Zühreden idi. Ömer ibni Hattâbın “radıyallahü
teâlâ anh” menâkıbında da anlatıldıgı üzere, altı kimsenin arasında
hilâfet emrini sûrâya bırakmıslar idi. Sa’d bin Ebî Vakkâs
“radıyallahü teâlâ anh” da orada zikr olunmusdur.
Her Muvahhid Mü’min tarafından hıfzı gereken güzel bir
menkıbe: Abdürrahmân Hamîd el Câmî “kuddise sirruhüssâmî”
hazretleri, (Nefehât-ül-Üns) adlı kitâb-ı serîfinin evvelinde,
vilâyet erbâbının “kaddesallahü teâlâ ervâhahüm” sınıflandırılmasında,
(Kitâb-ı Kesf-ül Mahcûb)dan nakl buyurmuslardır.
Allahü Sübhânehü ve teâlâ, Burhân-ı Nebevîyi bâkî kılmısdır.
Evliyâyı o burhânın açıga çıkmasına sebeb kılmısdır. Tâ ki, dâimâ,
Allahü teâlâ hazretlerinin âyetleri ve Muhammed Mustafâ
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin muhabbetinin
sıdkı açıga çıksın. Onları âlemlerin vâlîleri yapdı. Hazret-i Muhammedin
“sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hadîsini yenilediler.
Nefse uyma yolunu terk etdiler. Gökden yagmur onların
varlıgı sebebi ile iner. Yerden ot, onların ahvâli ve safâsı bereketi
ile yetisir. Müslimânlar, kâfirler üzerine gâlibiyyetleri onların
himmetleri ile buldular. Onlar dört bin kimsedir. Birbirini
dahî bilmezler. Kendi kemâllerini dahî bilmezler. Hepsinin hâlleri
kendilerinden ve halkdan örtülüdür. Bunlar hakkında haberler
vardır. Bu husûsda Elhamdülillah ki, haber ulasmısdır.
– 537 –
Ammâ o kimseler akl ve hâl ehlidir. Allahü teâlâ ve tekaddes
hazretleri dergâhının kumandânı olanların sayıları üçyüzdür.
Onlara (Ahyâr) derler. Onlardan kırklar vardır ki, onlara (Ebrâr)
derler. Dört dânesine de (Evtâd) derler. Üç dânesine de
(Nükebâ) derler. Bir dânesine [en büyüklerine] (Kutb) ve
(Gavs) derler. Bunların hepsi birbirini tanırlar. Islerinde birbirinin
iznine muhtâcdırlar. Bununla alâkalı olarak haberler vardır
ve büyüklerin sözleri mevcûddur. Hakîkat ehli bunun sıhhati
üzerine ittifâk etmisdir.
(Fütûhât-ı Mekkiyye) kitâbının sâhibi “kuddise sirruh”, o
kitâbda, otuzuncu faslda; yüzdoksansekizinci bâbda, yedi aded
olan ricâle (Ebdâl) denilmisdir demekdedir. Ve o yerde zikr etmisdir
ki, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri yeri yedi iklim
kılmısdır. Kendi bendelerinden yedi kimseyi güzîde etmisdir.
Onlara (Ebdâl) demislerdir. Her iklimin vücûdunu o yedi kimseden
birisinin varlıgına baglamısdır. (Mevlânâ Câmînin sözü
burada temâm oldu.)
Hâce Behâül Hak Veddîn “kuddise sirruh” hazretlerinin,
kendi sâdık talebelerinden olan Muhammed bin Muhammed
el-Hâfız Buhârî “rahimehullah” risâlesinde nakl etmisdir. Hâce
hazretleri buyurdular ki, Ebû Tâlib-i Mekki “kuddîse sirrühül’azîz”
kendi (Kût-ül kulûb) adlı kitâbda nakl etmisdir ki,
(Kutb-ı zemân) olan kimse, her asrda, kıyâmete kadar, emîr-ül
mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin
nâib-i menâbi [vekîli] makâmındadır. (Evtâd)dan üçü de
kutbdan asagıdırlar. Her zemânda o üçü de üç halîfenin, ya’nî
Emîr-ül mü’minîn Ömer, emîr-ül mü’minîn Osmân, emîr-ül
mü’minîn Alînin “radıyallahü teâlâ anhüm” vekîlleridirler. Onların
sıfatları, hâlleri, yakînleri bu [üç büyük halîfenin] hâllerine
benzer. Bu sâdıklardan altı kimsenin, sıfatı da budur: (Yeryüzü
ehâlisinden belâ onlar vâsıtası ile def’ edilir. Onlar vâsıtası
ile rızk gönderilir. Onlar vâsıtası ile yagmur yagdırılır. Yeryüzü
onlar vâsıtası ile ayakda durur. Her zemânda, âsere-i mübessereden
diger altısının da, bunlar vekîlleridir “radıyallahü teâlâ
anhüm”.) Bu büyük Velîlerin herbiri, âsere-i mübessereden birinin
vekîli olarak bulunur. Onlara lâyık n
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)